top of page

Sam Altman- Savunma Sanayii

  • Yazarın fotoğrafı: mutlunecmettin
    mutlunecmettin
  • 17 May
  • 20 dakikada okunur

İsrail, Gazze'ye yeni saldırı başlattı

İsrail ordusu, 'işgali genişletip kalıcı hale getirme' hedefiyle Gazze'ye yönelik yeni bir saldırı başlattı. İsrail'in yeni operasyonu Trump'ın Ortadoğu turunun sona ermesinin hemen ardından geldi


İsrail ordusu, güvenlik kabinesinin onayladığı "Gazze'deki işgali genişletip kalıcı hale getirme" planını uygulamaya başladığını açıkladı.

İsrail ordusundan, Gazze'ye düzenlenen saldırılara ilişkin yapılan açıklamada, "ordunun birlikleri harekete geçirdiği" aktarıldı.

Açıklamada, İsrail ordusunun dün gün boyunca Gazze'deki işgalini genişletmek ve stratejik alanları işgal etmek için kapsamlı saldırılar başlatıldığı belirtildi.

"Gideon'un Savaş Arabaları" ismi verilen saldırıların, 7 Ekim 2023'ten bu yana şiddetli saldırılarıyla Hamas'ı yenmek ve İsrailli esirleri geri getirmek gibi hedeflere ulaşamayan İsrail'in, bu hedeflere ulaşabilmesi amacıyla başlatıldığı ileri sürüldü.

İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ndeki saldırılarını sürdüreceği belirtildi.

The Times Of Israel'in İsrailli yetkililere dayandırdığı haberine göre, söz konusu saldırılar Gazze'nin kalıcı işgali ve Filistinlilerin Gazze'nin güneyine göçe zorlanması anlamına geliyor.

İsrail ordusu, ABD Başkanı Donald Trump'ın Orta Doğu turu sırasında Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarını yoğunlaştırmıştı.

Bölgedeki çok sayıda okul, hastane ile sivil altyapı ve yerinden edilen Filistinlilerin çadırları İsrail hava saldırılarının hedefi olmuştu.

Son günlerde Gazze'de sivillerin ölümüne yol açan saldırıları artıran İsrail ordusunun dünkü saldırılarında 113 Filistinlinin hayatını kaybettiği açıklanmıştı.

İsrail güvenlik kabinesi, saldırı planını onaylamıştı

İsrail güvenlik kabinesinin 4 Mayıs'ta Gazze Şeridi'nde işgali genişletmeyi ve kalıcı hale getirmeyi amaçlayan saldırı planını onayladığı aktarılmıştı.

İsrail basınında, planın 3 aşamadan oluştuğu ve en erken ABD Başkanı Trump'ın Orta Doğu turu sona erene kadar sürecek hazırlık aşamasında ateşkes anlaşmasına ulaşılamazsa yoğun saldırılar ve Gazze’deki Filistinlilerin güneye sürgün edileceği ikinci aşamaya geçileceği aktarılmıştı.

İsrail askerlerinin kara saldırılarıyla ele geçirilen bölgelerden öncekilerin aksine geri çekilmeyeceği ve bu yerlerde işgali sürdüreceği kaydedilmişti.


Reuters: Rusya, İstanbul'daki zirvede ateşkes için geri çekilme ve toprak talep etti

İstanbul’da üç yıl aradan sonra gerçekleşen doğrudan temaslarda, Rusya, Ukrayna’nın dört bölgeden asker çekmesini, beş bölgenin Rus toprağı olarak tanınmasını talep etti. Ukrayna ise talepleri "barış için ciddi olmayan" şartlar olarak nitelendirdi


İstanbul’daki barış görüşmelerine katılan Rus müzakereciler, bir ateşkesi kabul etmeden önce Ukrayna’nın, Moskova’nın hak iddia ettiği tüm Ukrayna bölgelerinden askerlerini çekmesini talep etti. Bu bilgiyi, Reuters’a konuşan görüşmeler hakkında bilgi sahibi üst düzey bir Ukraynalı yetkili aktardı.

Yetkilinin belirttiğine göre, cuma günü yapılan görüşmelerde Rus tarafının öne sürdüğü bu talep ve diğer bazı maddeler, geçen ay ABD’nin Moskova ile yaptığı istişareler sonrası sunduğu taslak barış anlaşmasındaki şartların da ötesine geçti. Üç yıl aradan sonra ilk kez doğrudan temas kurulan İstanbul’daki görüşmeler, esir değişimi konusunda uzlaşmayla sonuçlansa da ateşkes konusunda bir anlaşma sağlanamadı.

Daha önce bir Ukraynalı kaynak, Rusların “başlangıç noktası bile olamayacak” şartlar sunduğunu söylemiş, ancak detay vermemişti.

Peskov bilgi vermiyor

Cumartesi günü gazetecilere açıklama yapan Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov’a, Ukraynalı yetkilinin aktardığı Rusya’nın barış koşulları soruldu. Peskov bu konuda yorum yapmayı reddederek, görüşmelerin kapalı kapılar ardında yapılması gerektiğini belirtti.

Görüşmelerin detaylarını açıklamak için isminin gizli tutulmasını isteyen Ukraynalı yetkiliye göre, Rus tarafının sunduğu şartlar şunlardı:

  • Ukrayna askerlerinin Donetsk, Zaporijya, Herson ve Luhansk bölgelerinden çekilmesi. Bu çekilme gerçekleştikten sonra ancak bir ateşkesin mümkün olabileceği söylendi. Bu bölgeler Rus kuvvetlerinin tam ya da kısmi kontrolü altında olsa da Ukrayna birlikleri hâlâ kalan kısımlarda direniyor. ABD'nin hazırladığı taslak anlaşmada böyle bir talep yer almıyordu.

  • Ukrayna’nın beş bölgesinin – 2014’te ilhak edilen Kırım yarımadası ile Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya – Rusya toprağı olarak uluslararası düzeyde tanınması. ABD’nin taslağı yalnızca Kırım için de hukuki olarak tanıma, diğer bölgeler içinse fiili tanıma öneriyordu.

  • Ukrayna'nın tarafsız bir ülke olması, kitle imha silahlarından arındırılması ve Kiev’in müttefiklerinin topraklarında asker bulundurmaması. Bu madde de ABD’nin önerisinde yer almıyordu.

  • Tüm tarafların, savaş nedeniyle tazminat taleplerinden feragat etmesi. Oysa ABD taslağında Ukrayna’ya savaş tazminatı ödenmesi öngörülüyordu.

Ukraynalı yetkiliye göre, bu talepler Rus müzakereciler tarafından sadece sözlü olarak iletildi ve herhangi bir yazılı belge sunulmadı.

Avrupa, ABD'ye baskı yapıyor

Ukrayna, Rus tarafının İstanbul’daki tutumunun barışa ciddi şekilde yaklaşmadığını gösterdiğini belirtti. Kiev’in Avrupalı müttefikleri şu anda ABD Başkanı Donald Trump’a yeni yaptırımlar uygulanması yönünde baskı yapıyor.

Görüşmelere başkanlık eden Rus heyetinin lideri ise toplantıdan memnun kaldıklarını ifade etti ve Moskova’nın Kiev’le diyaloğu sürdürmeye istekli olduğunu söyledi.

ABD’nin Nisan ayında sunduğu taslak barış teklifi, Trump’ın özel temsilcisi Steve Witkoff’un Moskova’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le yaptığı bir dizi görüşmenin ardından hazırlanmıştı.

Kiev ve Avrupalı müttefikleri ise alternatif bir öneri hazırladı. Bu öneride, önce ateşkes ilan edilmesi ve ardından müzakerelere başlanması gerektiği, toprak konusunun ise sonraya bırakılması gerektiği belirtildi.


3,2 trilyon dolarlık ziyaret: Trump'ın Ortadoğu turundan çıkan 5 sonuç

ABD Başkanı Donald Trump, üç gün içinde üç Körfez ülkesine yaptığı ziyarette toplam değeri 3,2 trilyon doları bulan anlaşmalara imza attı. Trump ziyaret boyunca ülkesinin Ortadoğu politikasına ilişkin de önemli mesajlar verdi


ABD Başkanı Donald Trump, ikinci döneminin ilk yurtdışı seyahatinde üç günde üç ülkeyi ziyaret etti, milyarlarca dolarlık anlaşmalara imza attı ve ABD'nin değişen Ortadoğu politikasının sinyallerini verdi.

Trump'ın Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne gerçekleştirdiği ziyaret, ABD'li yetkililerce birden çok kez 'tarihi' diye nitelendi.

İşte Trump'ın Ortadoğu turundan öne çıkan 5 başlık:

1. Amerikan müdahaleciliğinin reddi

ABD Başkanı Donald Trump, sehayatinin ilk gününde Riyad'da bir yatırım zirvesinde yaptığı konuşmada çarpıcı ifadelerle ABD'nin geçmişteki Ortadoğu politikasını eleştirdi:

"Sonuçta, sözde ulus inşa edenler, inşa ettiklerinden çok daha fazlasını yıktılar. Müdahaleciler, aslında hiç anlamadıkları karmaşık toplumlara müdahale ediyorlardı"

Ortadoğu ülkelerine kendi kaderlerini belirleme çağrısı yapan Trump, liderlerin bölgeyi geliştirmek için çalışması gerektiğini söyledi.

Trump uzun yıllardır siyasi imajını 'Önce Amerika' sloganının üzerine inşa ediyor ve ABD'nin yabancı ülkelere müdahale etmek yerine kendi meselelerine odaklanması gerektiğini söylüyor.

Ancak Riyad'daki zirvede yaptığı konuşma, 10 yıl önce Cumhuriyetçi Parti'yi domine eden ve ABD'nin Ortadoğu'daki müdahalelerinde önemli rol oynayan 'yeni muhafazakarlara' yönelik en net mesajlardan biri olarak değerlendiriliyor.

NYT, 'Trump'ın Ortadoğu'ya vaadini' yazdı: Artık kendi kaderlerinizi kendi yöntemlerinizle belirleyin

2. İsrail'le buzlar erimedi, Gazze'de çözüm yok

ABD Başkanı'nın Ortadoğu'ya gelip de İsrail'i ziyaret etmediği örneklerin sayısı bir hayli azdır. Trump'ın seyahati öncesinde de İsrail'in son dakikada rotaya dahil edilebileceği düşünülüyordu. Ancak öyle olmadı.

Son dönemde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yla ilişkisi kötüye giden Trump, Ortadoğu ziyaretinde İsrail'e uğramadı.

Bu durum ABD'nin adım adım İsrail'i yalnızlaştırdığına yönelik yorumları beraberinde getirdi. Zira Trump yönetimi son dönemde İsrail'in bölgedeki ana rakibi İran'la müzakereler başladı, Yemen'de Husilerle ateşkes ilan etti ve rehin alınan ABD vatandaşının serbest bırakılması için Hamas'la tek taraflı müzakere yürüttü.

Ayrıca ilk döneminde İsrail'le Suudi Arabistan arasında diplomatik ilişkiler kurulmasını öncelik haline getiren Trump, Ortadoğu turu boyunca bu konuyu hiç açmadı.

Öte yandan İsrail, Trump'ın Ortadoğu'da geçirdiği süre boyunca Gazze'ye yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. Trump'ın ayrılmasından hemen sonra da Gazze'dek işgali kalıcı hale getirmek için yeni bir operasyon başlattı.

3. Suriye yaptırımları kaldırıldı

Trump'ın Ortadoğu turuna damga vuran konulardan biri Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılması oldu. Bölgeyi yakından takip eden birçok uzmana göre bu karar bir sürpriz.

Yaptırımların kaldırılması, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın talebi doğrultusunda gerçekleşti.

Trump ayrıca, Suriye'deki geçici yönetimin liderliğini üstlenen Ahmed Şara'yla da bir araya gelerek Şam'ın yeni yönetimine yeşil ışık yakmış oldu.

Amerikan yönetiminin yaptırımları kaldırması, yıllar süren iç savaşın ardından ekonomik zorluklarla boğuşan Suriye'deki yeni yönetim için de bir can simidi anlamı taşıyor.

4. İran'a 'zeytin dalı' ve 'maksimum baskı'

Trump, Suudi Arabistan'da yaptığı açıklamada İran'la bir anlaşma yapmak istediğini ve bunun çabucak olmasını istediğini söyledi:

"Harika, güvenli ve büyük bir ülke olmalarını istiyoruz, ancak nükleer silaha sahip olamazlar. Bu teklif sonsuza kadar geçerli olmayacak. Şimdi seçim yapmaları için doğru zaman"

Bu sözlerini İran'a yönelik bir 'zeytin dalı' olarak niteleyen Trump, bunun reddedilmesi durumunda Tahran'a karşı 'devasa maksimum baskı' uygulayacağını belirtti.

ABD Başkanı, İran'ın petrol ihracatının hedef alınabileceğini söyledi ancak önceki söylemlerinin aksine askeri eylem tehdidini gündeme getirmedi.

Trump'ın ziyareti, İran ve ABD'nin nükleer silah müzakereleri yaptığı bir dönemde geldi.

ABD temsilcisi Steve Witkoff geçen ay yaptığı açıklamada, İran’ın “zenginleştirme faaliyetlerini durdurması ve tamamen ortadan kaldırması gerektiğini” söylemişti.

Ancak Trump'ın ziyareti sırasında, bu pozisyondan geri adım atarak zenginleştirmenin sivil enerji seviyelerine indirilmesi gerektiğini önerdi.

5. 3,2 trilyon dolarlık gezi

Trump'ın Körfez ülkelerine düzenlediği gezinin en önemli çıktılarından biri toplam değeri 3,2 trilyon doları bulan yatırım anlaşmaları oldu.

Trump'ın bu ziyaretinde Suudi Arabistan'la ABD arasında silah alımı, enerji işbirliği, Suud ordusunun eğitimi gibi başlıklarda yaklaşık 600 milyar dolar değerinde anlaşma imzalandı.

ABD Başkanı Trump'ın, Orta Doğu turu kapsamında ziyaret ettiği ikinci ülke olan Katar'da iki ülke arasında 1.2 trilyon dolarlık yatırım anlaşması imzalandı.

Trump, Katar'ın ABD'den 42 milyar dolarlık askeri alım yapacağını ve Katar'daki Amerikan hava üssü el-Udeyd'i geliştirmek için 10 milyar dolar yatırım yapacağını açıkladı.

ABD ile Katar arasında Katar Havayolları'na Boeing ve GE Aerospace motorlarının satışını da içeren değeri toplam 243,5 milyar doları aşan anlaşma imzalanması dikkati çekti.

Katar, ABD Başkanı Trump'a yaklaşık 400 milyon dolar değerinde Amerikan basınının "uçan saray" diye nitelediği bir Boeing 747-8 uçağı hediye etti.

Trump'ın ziyaretindeki son durak Birleşik Arap Emirlikleri oldu. BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid Al Nahyan tarafından diğer duraklarında olduğu gibi görkemli biçimde karşılanan Trump, buradan da yaklaşık 1,4 trilyon dolar değerinde anlaşmalarla döndü.

BAE ve ABD arasında, savunma sanayi, enerji, yapay zeka gibi birçok alanı kapsayan ve 10 yıllık sürede 1,4 trilyon dolar değerinde yatırım taahhüdü içeren anlaşma imzalandı.

Kaynak: Gazete Oksijen


Enerji sıkıntısı yaşanan İran'da 'aşırı tüketim' cezası: Tahran’da 1103 evin elektriği kesildi

İran'ın başkenti Tahran'da 'tasarruflu kullanım' uyarılarını dikkate almadıkları ve aşırı tüketimi sürdürdükleri gerekçesiyle 1103 evin elektriği kesildi


İran’da, enerjinin devamlılığını ve adil dağıtımını sağlamak amacıyla abonelere yapılan tasarruflu kullanım uyarılarının ardından Tahran'da aşırı tüketim nedeniyle 1103 evin elektriği kesildi. İran resmi ajansı IRNA’ya göre, Tahran Elektrik Şebekesi Takip ve Gözlem Merkezi, enerji tasarrufu uyarılarına uymayan ve aşırı tüketimde bulunan abonelere ilişkin açıklama yaptı.

Petrol zengini İran enerji krizinin pençesinde

Açıklamada, ülkede elektrik enerjisinin devamlılığını ve adil dağıtımını sağlamak amacıyla abonelere tasarruflu kullanımda bulunma uyarısı yapıldığı belirtilerek Tahran’da uyarıları dikkate almayıp aşırı tüketime devam eden 1103 evin elektriğinin kesildiği kaydedildi.

Tasarruflu kullanma çağrılarına uyarak enerji devamlılığının sağlanmasına katkıda bulunan abonelere teşekkür edilen açıklamada, halktan, aşırı aydınlatmayı azaltma, klimaları uygun derecede çalıştırma, yüksek enerji tüketen elektrikli aletleri aynı anda çalıştırmama, çamaşır ve bulaşık makinesi ile ütü gibi aletleri gece çalıştırma gibi yollarla elektrik tüketimini azaltarak elektrik sektörüne yardımcı olmaları istendi. Açıklamada, aşırı tüketim yapan abonelerin uyarı almaları ve bu uyarıları dikkate almamaları halinde elektriklerinin kesileceği aktarıldı.

Ülkede daha önce aşırı tüketimde bulunan onlarca kamu kurum ve kuruluşunun da elektriği kesilmişti. Dünyanın en büyük doğalgaz ve petrol rezervlerine sahip ülkelerinden biri olan İran, son aylarda ekonomik yaptırımların ağır baskısı, yetersiz altyapı yatırımları ve hızla artan enerji talebi nedeniyle ciddi enerji krizlerinden birini yaşıyor. Enerji tasarrufu uygulamaları, ülkede son aylarda giderek daha fazla yaygınlaşmış durumda. Özellikle sıcak havalarda klimaların devreye girmesine bağlı olarak enerji talebinin zirveye ulaşmasıyla kaynakların tasarruflu kullanılması için yetkililer sık sık halka çağrı yapıyor.

Kaynak: AA


Trump pazartesiyi işaret etti: Putin ve Zelenski ile görüşeceğim, umarım ateşkes gerçekleşir

ABD Başkanı Trump, pazartesi günü Rusya lideri Putin, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski ve bazı NATO üyesi ülke liderleriyle 'ateşkes sürecini' görüşeceğini belirterek, "Umarım verimli bir gün olur, ateşkes gerçekleşir ve bu hiç olmaması gereken savaş sona erer" ifadelerini kullandı


ABD Başkanı Donald Trump, pazartesi günü Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile telefonda görüşeceğini ve ateşkese bir an önce ulaşılması ile ilgili konuları ele alacaklarını belirtti. ABD Başkanı Trump, Truth Social hesabından yaptığı açıklamada, pazartesi günü (ABD saatiyle) 10:00'da Putin'le bir telefon görüşmesi yapacağını bildirdi.

Reuters: Rusya, İstanbul'daki zirvede ateşkes için geri çekilme ve toprak talep etti

Trump, görüşmenin ateşkesin sağlanması ve ticaret ile ilgili olacağını belirterek, daha sonra hem Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski hem de bazı NATO üyesi ülke liderleriyle görüşeceğini kaydetti. Donald Trump, "Umarım verimli bir gün olur, ateşkes gerçekleşir ve bu hiç olmaması gereken savaş sona erer" değerlendirmesini yaptı.

Kaynak: AA


NYT, 'Trump'ın Ortadoğu'ya vaadini' yazdı: Artık kendi kaderlerinizi kendi yöntemlerinizle belirleyin

New York Times, ABD Başkanı Trump'ın Riyad'da yaptığı konuşmayı analiz etti. Trump'ın Ortadoğu halklarına “kendi kaderlerinizi kendi yöntemlerinizle belirleyin” mesajını verdiği vurgulanırken, ABD Başkanı'nın Ortadoğu turunun iş anlaşmalarından daha geniş diplomatik hedefleri olduğu belirtildi


Vivian Nereim / The New York Times

ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan'daki görkemli bir balo salonunun sahnesinden yaptığı konuşmada, ABD’nin artık başka ülkeleri inşa etme ve müdahale etme döneminin sona erdiğini, dünyanın süper gücünün artık kimseye "nasıl yaşanması gerektiği konusunda ders vermeyeceğini" söylediğinde, dinleyicileri coşkuyla alkışladı.

Trump, Fas'tan Umman'a kadar uzanan bölgede uzun zamandır dile getirilen şikâyetleri gündeme taşıyarak, ABD'nin Ortadoğu politikasında on yıllardır izlediği yaklaşımı açıkça eleştiriyordu.

Salı günü Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'daki bir yatırım konferansında yaptığı konuşmada Trump, “Sonuçta, sözde ulus inşa edenler, inşa ettiklerinden çok daha fazlasını yıktılar,” dedi ve ekledi: “Müdahaleciler, aslında hiç anlamadıkları karmaşık toplumlara müdahale ediyorlardı”

Trump, bölge halklarına “kendi kaderlerinizi kendi yöntemlerinizle belirleyin” çağrısında bulundu.

Konuşmanın yankıları, Irak ve Afganistan'daki Amerikan işgallerinin ve son dönemde Gazze Şeridi'ni açlığın eşiğine getiren İsrail'e ABD’nin verdiği desteğin toplumsal hafızaya derinlemesine kazındığı, ABD'nin hem monarşi yanlıları hem de muhalifler tarafından eleştirildiği Orta Doğu'da hızla mobil ekranlara yayıldı.

Suudi akademisyen Sultan Alamer, Trump'ın sözlerinin sömürgecilik karşıtı görüşleriyle bilinen 20. yüzyıl Marksist düşünürü Frantz Fanon'dan çıkmış gibi göründüğünü söyleyerek espri yaptı. Trump, savaşın harabeye çevirdiği Suriye’ye uygulanan Amerikan yaptırımlarını "Suriyelilere yeniden büyük olma fırsatı tanımak için" kaldıracağını açıkladığında ise Suriyeliler sosyal medyada sevinç içeren paylaşımlar yaptı.

"Trump kim oluyor ki bir ülkeyi affetsin?"

Aynı şekilde savaş ve Amerikan yaptırımlarının kıskacındaki bir başka ülke olan Yemen'de ise Abdullatif Mohammed, ABD müdahaleleriyle ilgili duyduğu hayal kırıklığını dile getirirken, Trump'ın egemenlik vurgusuna da katıldığını ima etti.

Başkent Sana'da restoran müdürlüğü yapan 31 yaşındaki Mohammed, konuşmayla ilgili görüşleri sorulduğunda, "Ülkeler bizi ne zaman tanıyacak ve dünyanın geri kalanı gibi yaşamamıza izin verecek?" dedi.

Hem eski Başkan Joe Biden hem de Trump döneminde ABD hava saldırıları, İran destekli Husi milisleri hedef alarak Mohammed'in yaşadığı şehri vurmuştu; ta ki Trump bu ay ani bir ateşkes ilan edene kadar.

Mohammed sözlerini şöyle sürdürdü: "Trump kim oluyor ki bir ülkeyi affetsin, yaptırımları kaldırsın ya da uygulasın? Ama dünya işte böyle işliyor."

Trump'ın sözleri geniş diplomatik hedeflere işaret ediyor

Trump'ın sözleri, Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi zengin Körfez ülkelerini kapsayan dört günlük gezisinin başında geldi. Trump'ın ziyaretinin önemli bir kısmı, üç Körfez hükümetinin ABD'ye yönelik vaat ettiği 1 trilyon dolardan fazla yatırım da dahil olmak üzere, iş anlaşmalarına odaklanıyordu.

Ancak Riyad'daki konuşması, Trump'ın ziyaretinde daha geniş diplomatik hedefleri olduğunun açık bir göstergesiydi. Trump, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn'in ardından Suudi Arabistan'ın da İsrail'i tanıması yönünde "samimi dileğini" dile getirdi. (Suudi yetkililer bunun ancak bir Filistin devletinin kurulmasından sonra gerçekleşebileceğini söylüyor.) İran'la nükleer programı üzerine bir anlaşmaya varmak için güçlü bir arzu duyduğunu belirten Trump, "kalıcı düşmanlıklara inanmadığını" vurguladı.

Çarşamba günü ise, Suriye’nin yeni lideri Ahmed el-Şara ile bir araya geldi. Eski bir cihatçı olan el-Şara, zalimliğiyle tanınan Beşar Esad'ı deviren isyancı ittifakının lideriydi. Trump, el-Şara ve Suudi Veliaht Prensi ile verdiği pozla, hem bölgeyi hem de dünyayı şaşkına çevirdi.

Yemenli restoran yöneticisi Muhammed, bu gelişmeleri şöyle yorumladı:

"Abi, yaşananlar gerçekten inanılmaz."

Ayakta alkışlanan konuşmada MbS'ye övgüler

Trump’ın konuşması, yer yer dağınık ve 40 dakikadan uzun süren bir hitaptı.

İslam'ın doğduğu yer olan Suudi Arabistan'daki konuşmasında, daha önce söylediği “İslam bizden nefret ediyor” ya da Kuran'ın “çok negatif şeyler öğrettiği” gibi sözlerini gündeme getirmedi. Bunun yerine, krallığın kültürel mirasını övdü.

Trump'ın Suudi dinleyicilere sergilediği dostça tavır, Yemen'de yıllarca süren bombardıman kampanyasının emrini veren ve ülke içinde geniş çaplı bir muhalefet baskısına öncülük eden fiili Suudi lideri Veliaht Prens Muhammed bin Selman'a karşı Biden’ın daha mesafeli tutumundan belirgin biçimde farklıydı. Biden, Suudi Arabistan'ı ziyaret ettiğinde, veliaht prensle görüşmesinde, 2018 yılında Suudi hanedanını eleştiren Washington Post köşe yazarı Cemal Kaşıkçı’nın öldürülüp parçalanmasından prensin sorumlu olduğunu söylediğini ifade etmişti.

Trump ise bunun tam tersine, Arap Yarımadası ve Veliaht Prens Muhammed'i övgü yağmuruna tuttu ve onu "inanılmaz bir adam" olarak tanımladı.

Trump konuşmasında, "Son yıllarda birçok Amerikan başkanı, yabancı liderlerin ruhlarının derinliklerine bakmak ve ABD politikası yoluyla onların günahlarının hesabını sormanın bizim görevimiz olduğu düşüncesine kapıldı," dedi.

Trump'ın bu sözleri, bazı Arap dinleyicileri, insan hakları ihlalleri üzerinde Amerikan baskısının azalmasının kendi ülkeleri açısından ne anlama gelebileceği konusunda endişelendirdi.

Beyaz Saray sözcüsü, başkan veya yardımcılarının Suudi yetkililerle insan hakları meselelerini gündeme getirip getirmediğiyle ilgili soruları yanıtlamadı. Sözcü Anna Kelly, Trump'ın konuşmasına yönelik tepkiler sorulduğunda, "Başkan, yaptığı konuşma nedeniyle geniş çapta övgü aldı," dedi.

Sürgündeki bir Suudi muhalif parti üyesi ve krallıkta hapsedilen önde gelen bir din adamının oğlu olan Abdullah Alaoudh, konuşmayı Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın imajını güçlendirmeyi amaçlayan bir halkla ilişkiler gösterisi olarak nitelendirdi.

Alaoudh, Trump'ın “Orta Doğu'nun, bölge halkı tarafından inşa edilmesi gerektiğini” söylemesinin ironik olduğunu belirtti ve şunları ekledi: "Çünkü Trump bunu, yabancı milyarderlerle dolu bir izleyici kitlesine ve tüm muhalif sesleri vahşice susturmuş otoriter bir liderin önünde söylüyordu."

Riyad'daki balo salonunda Trump, ayakta alkışlandı.


Tarifeler indirilse de Çin ABD'ye karşı tutumunu yumuşatmıyor

ABD ile Çin arasındaki tarifeler geçici olarak düşürülse de, Pekin bölgesel iddialarından ve askeri rekabetten geri adım atmıyor. Uzmanlara göre Çin, Washington'la yeniden alevlenebilecek bir çatışma ihtimaline karşı sert tutumunu sürdürüyor


Chris Buckley / New York Times

ABD ve Çin ticaret savaşını dizginlemeye yönelik adımlar atarken bile, Pekin Washington ile daha geniş çaplı bir rekabete hazırlanıyor. Çin için bu, Asya genelinde ekonomik ve diplomatik fırsat arayışının, bölgesel toprak iddiaları ve askeri rekabet konularındaki sert tavrını yumuşatmayacağı anlamına geliyor.

Taraflar, birbirlerinin mallarına uyguladıkları şaşırtıcı derecede yüksek tarifeleri geçici olarak düşürme konusunda anlaştılar. Ancak bu tarifeler üzerindeki ateşkes, Pekin’in Washington’a dair diğer şikayetlerini azaltmayacak. Örneğin Pentagon’un askeri kuvvetleri Asya ve Pasifik’e kaydırma vaadi ve Çin’in ileri teknolojiye erişimini sınırlamaya yönelik süregelen çabalar gibi.

Tarifelerdeki bu geri adım, Başkan Donald Trump ile Çin’in en üst düzey lideri Şi Cinping arasında bir telefon görüşmesine ve zirveye zemin hazırlayabilir. Ancak uzmanlara göre Trump’ın yüksek tarifeleri, Pekin’de Şi’nin Trump’ın “anlaşma yapıcı” tarafına hitap edebileceği yönündeki ihtiyatlı umutları çoktan zayıflattı. Pekin, Trump yönetimiyle yapılacak görüşmelerde fırsatları kararlılıkla takip edecek olsa da, gerilimin yeniden tırmanması ihtimaline karşı hazırlıklı olacak — bu da Trump’ın ilk dönemindeki ilişkiler döngüsünün tekrarına işaret ediyor.

CIA'in eski Çin analisti Jonathan Czin “Bence bu durum, Pekin’in ABD’nin niyetlerine karamsar yaklaşımının yerinde olduğunu gösteriyor ve ikinci ticaret savaşına hazırlanmanın doğru bir politika olduğuna dair görüşünü doğruluyor” dedi.

Cenevre’de varılan tarife duraklaması hakkında konuşan Czin, “Benim tahminim, Pekin bunu ABD’nin taktiksel bir geri çekilmesi olarak görüyor, Çin Komünist Partisi’ne karşı düşmanlıktan uzaklaşan temel bir politika değişikliği olarak değil” ifadelerini kullandı.

ABD ve Çin, İsviçre'de tarife müzakerelerine başladı

Trump’ın dünyadaki pek çok ülkeye uyguladığı tarifeler, Şi’ye Çin’i dostane ve güvenilir bir alternatif olarak sunma fırsatı verdi. Bu da Şi’nin Vietnam, Kamboçya ve Malezya’yı ziyaret ettiği dönemde ve bu hafta Latin Amerika liderleriyle yaptığı görüşmelerde vurguladığı bir temaydı.

Ancak Çin’in Trump dönemine yönelik gelişen yaklaşımı, aynı zamanda gücünü ortaya koymayı da içeriyor: Temelde, diğer hükümetlere —özellikle Asya’dakilere— Pekin’in bölgesel iddialarından ve hedeflerinden vazgeçmesini beklememeleri gerektiğini söylüyor.

Washington ile Pekin’in tarifelerde ateşkese vardıkları gün, Çin hükümetinin politika belirleyici bir belgesi, “dış güçlerin” Çin’in sınır bölgeleri ve çevre güvenliği üzerinde artan tehditler oluşturduğunu uyardı.

Çin’in Pazartesi günü yayımladığı ulusal güvenlik beyaz kitabında, “Asya-Pasifik bölgesi büyük güçler arasında bir çekişme odağı haline geldi” denildi ve “Bazı ülkeler Asya-Pasifik’te askeri ittifaklarını güçlendiriyor, bölgesel ortaklar arıyor” ifadeleri yer aldı. Bu da ABD ve müttefiklerine bir göndermeydi.

Lowy Enstitüsü’nde Doğu Asya kıdemli araştırmacısı Richard McGregor, Çin için “Washington’un ticaret politikasındaki karmaşayı kendi istikrar ve öngörülebilirlik imajını güçlendirmek için kullanmaya çalışmaya devam edecek. Ama deniz komşularıyla olan egemenlik ihtilaflarında ısrarcı olmaktan vazgeçmeyecek” dedi.

Çin ve çevresindeki çekişme noktaları

Bu ay içinde Çin sahil güvenliğine ait bir helikopter, Japonya’nın kontrolünde olan ve her iki ülkenin de hak iddia ettiği tartışmalı adaların yakınındaki hava sahasına girdi. Çin, bu adaların üzerinde bir Japon uçağının yaptığı kışkırtıcı bir uçuşa karşılık verdiğini söyledi. Çin’in bu adalara verdiği ad Diaoyu, Japonya’nınki ise Senkaku.

Yine bu ay Çin sahil güvenliği, Güney Çin Denizi’ndeki ihtilaflı bir alan olan ve Filipinler’in de hak iddia ettiği Sandy Cay adlı küçük adacığa indi. Bu olay, ABD ile Filipinler’in yıllık ortak askeri tatbikatlarına başlamasından sadece günler önce yaşandı.

Çin hükümetinin en fazla tetikte olduğu konu ise Tayvan. Pekin’in kendi toprağı olarak gördüğü, ancak demokratik yollarla yönetilen Tayvan’ın etrafında, Nisan başında Halk Kurtuluş Ordusu tarafından abluka simülasyonu içeren tatbikatlar yapıldı.

Değişen dengeler, oluşan yeni çatlaklar

 

ABD ile birçok geleneksel müttefik arasında, özellikle Avrupa’da, çatlaklar oluştu. Ancak Trump’ın politikaları, Asya ve Pasifik’teki geleneksel ABD ittifaklarını aynı ölçüde sarsmadı. Dışişleri Bakanı olarak ilk tam gününde Marco Rubio, Hindistan, Japonya ve Avustralya dışişleri bakanlarıyla bir toplantıya katıldı. Trump ile Japonya Başbakanı Şigeru İşiba ortak bir açıklama yaparak Çin’in Tayvan’a yönelik tehditlerinden duydukları ortak kaygıları dile getirdiler.

Biden döneminde Savunma Bakanlığı’nda Hint-Pasifik Güvenlik İşleri Müsteşar Yardımcısı olan Ely Ratner, “Hem ABD hem de Asyalı ortakları, savunma ve güvenlik ilişkilerini ticaret ve tarife ortamından izole etmeye çalışıyor. Pekin için asıl zorluk şu: ABD’nin müttefiklerinin çoğu, Çin’i birincil ulusal güvenlik tehdidi olarak görüyor” dedi.

 

Şanghay’da uluslararası ilişkiler uzmanı Shen Dingli, "Bu kez tarifelerdeki karşılıklı geri çekilmeler, Çin ile ABD arasındaki derin güvensizliği dağıtmayacak" dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

"Taraflar ticaret ihtilaflarını sürekli geri çekmeye devam ederse ilişkiler bir iki yıl için düzelebilir, ancak ardından muhtemelen yeniden kötüleşecektir, çünkü anlaşmazlık noktalarımız çok fazla”


Avrupa’nın güvenlik için Türkiye’ye ihtiyacı var

Trump’ın NATO’ya sırt çevirmesi sonrası Avrupa askeri destek için yüzünü Ankara’ya döndü. Avrupa’nın Türkiye’ye duyduğu ihtiyaç, demokrasi konusundaki kaygılarını hasıraltı edebilir. Ancak AB yetkilileri üyeliğin önünün açılmayacağı konusunda ısrarlı


 John Paul Rathbone, Henry Foy / The Financial Times

Geçen ay TB3 tipi 1 tonluk taarruz İHA’sı Türk yapımı bir gemiden havalandı ve kısa misyonunun ardından güverteye indi. Yaşananlar 16. yüzyılda Barbaros Hayreddin Paşa yönetimindeki Osmanlı donanmasının Karadeniz ve Akdeniz’de hakimiyet kurduğu günlerin ihtişamına dönüş olarak kutlandı. 

Türkiye’nin en büyük İHA şirketi Baykar’ın yönetim kurulu başkanı Selçuk Bayraktar’a göre dünyada ilk kez pilotsuz bir hava taşıtı böyle bir görevi başarmıştı. TCG Anadolu mürettebatına seslenen Bayraktar “Bizler nasıl ki zamanında denizlere hükmettiysek, Barbaros Hayreddin Paşa’nın torunları olarak bugün de … yeni bir dünyanın kapılarını aralamış olduk” ifadelerini kullandı. 

NATO üyesi Türkiye’nin ordusu yükselişte. Avrupa da güneydoğu kanadını Rus rövanşizmine karşı korumak adına güçlü orduya sahip bir müttefike ihtiyaç duyduğu için, Recep Tayyip Erdoğan’ın demokraside yol açtığı gerilemeyi görmezden gelmeye istekli görünüyor. 


Erdoğan geçen ayki konuşmasında, “Avrupa’nın güvenliğinin Türkiye olmadan sağlanamayacağı, özellikle savunma sanayisiyle açıkça ortaya çıkmıştır” ifadelerini kullandı. Bu açıklamadan birkaç hafta önce Erdoğan’ın muhalefetteki en büyük rakibi Ekrem İmamoğlu tutuklanmıştı. İmamoğlu olayı ülkede kitlesel sokak gösterilerini ve finansal çalkantıyı tetiklerken Batı’dan konuyla ilgili ciddi bir itiraz ve tepki gelmemişti. 

Türkiye ile Avrupa çoktandır ayrı telden çalıyor. Ülkenin AB üyelik görüşmeleri altı yıldır dondurulmuş durumda. Ama şimdi Trump’ın NATO’yu küçümseyen tavrı ve Avrupa güvenliğini umursamaz görünmesi sebebiyle Batılı bir diplomata göre Türkiye’nin “stratejik öneme mahkum bir ülke olarak” rolü, Avrupa Birliği ile daha yakın ortaklığı kaçınılmaz kılıyor. 

Türkiye’nin artan askeri ve nüfuzunun altını çizen Erdoğan perşembe günü ABD, Ukrayna ve Rusya devlet başkanlarının katılacağı üçlü bir buluşmaya İstanbul’da ev sahipliği yapmayı teklif etti. (Haber yayına hazırlanırken görüşme henüz gerçekleşmemişti.)

Erdoğan şu an dünyada böyle bir teklifte bulunabilecek çok az liderden biri. ABD Başkanı Donald Trump’la arası iyi ve Ukrayna savaşındaki kendi tabiriyle “dengeli” yaklaşımın da etkisiyle Türkiye Kiev’e askeri teçhizat göndermesine rağmen Moskova ile de ticari ve diplomatik ilişkileri sürdürüyor. 

Türkiye’nin askeri ağırlığı tartışılmaz. Erdoğan da bu ağırlığı AB ile üyelik görüşmelerine yeniden başlamanın yollarından biri olarak görüyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bu aralar AB savunma toplantılarına düzenli olarak davet ediliyor. NATO ülkelerinin dışişleri bakanları da uzun zaman önce planlanan bir toplantı için çarşamba günü Türkiye’de bir araya geldi.  Devrin değiştiğine işaret eden Avrupalı bir yetkili “Ankara ile daha yakın ilişki kurma, daha fazla süreç ve kanal işletme yönünde istek var” diyor. Türk donanması Karadeniz ve çevresindeki nakliye rotalarını kontrol ederken Türk Silahlı Kuvvetleri de NATO’nun Avrupa’daki en büyük ordusu. 

Avrupa Ukrayna için yaklaşık 30 bin askerlik kuvveti bir araya getirmekte zorlanırken Türk ordusu böyle bir plana katılmayı kabul etmesi halinde barışı koruma harekatını kolayca gerçekleştirebilecek nitelikte. Ordu son dönemde Libya ve Somali’deki görevlerinden dolayı sefer tecrübesine de sahip. 

Batılı bir güvenlik yetkilisi “Türkler güç kullanmayı biliyor ve kayıp vermekten korkmuyor. Ayaklanma karşıtı harekatlarda başarılılar ve İHA’ları Ukrayna’daki her tür gözetleme harekatına doğrudan uyarlanabilecek şekilde kullanmışlıkları var” ifadelerini kullandı. 

Türkiye neler yaptı?

Türkiye savunma sanayisi de yükselişte. Avrupa ülkeleri Ukrayna’ya askeri yardım yapmakta ve boşalan savunma stoklarını ikmalde zorlanırken Türkiye’nin zırhlı araçları, savaş gemileri, İHA’ları ve mühimmatları fabrikaların üretim hatlarından hızla akıp geçiyor. Üstelik çoğunlukla Türk yapımı parçalardan oluşuyorlar. STM ve ASFAT gibi devlet destekli savunma şirketleri Ukrayna için korvet tipi savaş gemileri üretiyor. Özel teşebbüs Repkon firması ABD ve Almanya’da 155 mm’lik top mermisi üretim hatları kurdu. Devlete ait TUSAŞ’ın üreteceği beşinci nesil savaş jeti Kaan’ın 2028 yılında Türk Hava Kuvvetleri’ne teslim edilmeye başlanması planlanıyor. 

Rusya’nın topyekun işgalinin başladığı dönemde Ukrayna’ya İHA sağlayan Baykar da geçtiğimiz günlerde İtalyan savunma şirketi Leonardo ile ortak girişim için imza attı. Bu hamleyle Baykar Orta Doğu’daki mevcut müşterilerinin yanı sıra Avrupa’nın hızla büyüyen İHA piyasasına da satış yapabilir. 

İHA ve sofistike elektronik istihbarat kullanımı Türk ordusunun PKK’ya karşı yürüttüğü terörle mücadele harekatlarında da son derece etkili oldu. Örgüt geçen hafta silah bırakacağını açıkladı. Tarihi bir barış süreci kapıda gibi. Türkiye kötü giden ekonominin olumlu taraflarından olan savunma sanayisini sürdürebilmek için de Avrupa’ya ihtiyaç duyuyor. Türk savunma sanayisi üzerine bir dizi raporu bulunan Londra Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü uzmanı Tom Waldwyn’e göre “Türk sanayisi sürdürülebilirlik sorunları yaşıyor, sermayesi yetersiz, çok fazla şey yapmaya çalışıyor ve beyin göçünden muzdarip. Onlar da Avrupa’ya muhtaç” diyor. 

Avrupa’nın Türk ordusuna duyduğu ihtiyaç ise Avrupa Parlamentosu’nun geçen hafta ifade ettiği Erdoğan’ın “tam otoriter modele doğru ilerlemesine” dair kaygıları hasır altı edebilir. Ancak AB yetkilileri son gelişmelerin üyeliğin önünü yeniden açmayacağı konusunda ısrarlı. 

Güvenlik ile iç politika arasındaki ilişki de hassas. İmamoğlu tutuklandıktan on gün sonra Almanya’dan bu tutuklama yüzünden Türkiye’ye Eurofighter jet satışını engellememesini rica etti. İmamoğlu uzun zamandır beklenen satış hakkında, ulusal çıkarların kendisinden daha önemli olduğunu söyledi. Cezaevindeki İmamoğlu X üzerinden yaptığı paylaşımda “Türkiye Erdoğan’dan ibaret değildir, Türkiye Erdoğan’dan büyüktür. Hükümetler gelip geçicidir. Bu kararınızı geri almanızı istirham ediyorum” dedi ve beklentisini de ekledi: “Erdoğan iktidarının sonu göründü.” 


OpenAI CEO’su Sam Altman: Galiba tarihin en önemli işini yapıyorum

“Dünyanın yüzde 10’unun kullandığı” ChatGPT’yi de üreten OpenAI’ın mimarı Altman, FT'nin genel yayın yönetmenini öğle yemeğinde ağırladı. Altman “Tarihin en havalı ve en önemli işini yapıyor olabilirim” diyor


Roula Khalaf/The Financial Times

Sam Altman Silikon Vadisi’nin gürültüsünden kaçmak için Napa Vadisi’ne, üzüm bağlarıyla dolu tepelerden geçen yolun sonundaki çiftliğine sığınmış. 40 yaşındaki Altman’ı saçları biraz dağınık halde mutfağında bir şeylerle uğraşırken buluyorum.

Geleneksel “Lunch with the FT” etkinliğimiz için beni kendi çiftliğinde kendi eliyle yapacağı vejetaryen yemeklerle ağırlamayı önerdi. Restoranda selfie çektirmek isteyenlerle uğraşmak istememiş. Başında bulunduğu OpenAI 2022 yılında üretken yapay zeka modeli ChatGPT’yi piyasaya sürdüğünden beri Altman şöhrete kavuştu. Geçen yıl yazılım mühendisi olan erkek arkadaşıyla evlendi ve kısa süre önce taşıyıcı anne aracılığıyla bebek sahibi oldular. (Hangi beşiği alması gerektiğini ChatGPT’ye danışmış).

Scarlett Johansson ve Musk ile atıştı

Tarihin en hızlı büyüyen şirketlerinden biri haline getirdiği OpenAI’ın değeri 250 milyar doları aşmış durumda. Ama yolculuk inişli çıkışlı. Altman kendi şirketi tarafından önce kovulup sonra yeniden göreve getirildi. Hem kişiliği hem de yapay zekanın güvenli gelişimine gösterdiği özen sorgulanıyor. OpenAI’ı beraber kurduğu Elon Musk ile kapıştı. Bir sohbet robotunun eğitiminde kendisininkine “ürkütücü biçimde benzeyen” bir ses kullanıldığını iddia eden Scarlett Johansson ile çatıştı. Google gibi köklü rakiplerinden erken davranıp öne geçince hem dünyanın en büyük yatırımcılarını cezbetti, hem de devlet başkanlarını ve başbakanları etrafına topladı.

Sohbet boyunca Altman’ın özgüvenle dolu olduğunu fark ediyorum. Yapay zeka ürünlerinden, iyimser teknologların bizi istesek de istemesek de inatla götürdüğü yapay zekalı geleceğe dair varoluşsal soru ve sorunlardan konuşuyoruz. Etrafa azim saçarak konuşuyor. “Tarihin en havalı ve en önemli işini yapıyor olabilirim” diyor. Geçmişte yapay zekayı Sanayi Devrimi kadar önemli görürken şimdilerde getireceği “yaratıcılık patlaması” bakımından Rönesans’a daha fazla benzetiyor.

Buluşmamızdan kısa süre önce OpenAI’ın akıl yürütme ve görsel üretme kabiliyeti geliştirilmiş yeni o3 modeli piyasaya sürüldü. Altman yeni modeli insanların bazı görevlerini yerine getirebilecek yapay zeka araçları sürecinde önemli bir adım olarak görüyor. Bütün yapay zeka şirketlerinin amacı da bu. “İnsanlar bunun deha seviyesinde zeka olduğunu söylüyor” diyor.

“Teknolojiden uzak büyüdüm”

Yeniden mutfaktayız. Çiftliğinde yetişen sarı ve turuncu havuçları kimyonla terbiye edip fırına atan Altman’ı izliyorum. Azimle muazzam miktarda sarımsak doğrayıp biber, ceviz, maydanoz ve pecorino peynirinin olduğu tavaya atıyor. “Aglio e olio” olarak bilinen spagettinin California versiyonunu yapıyor gibi. İnce dilimlenmiş havuç ve turp, yeşilliklerle birlikte buzdolabında hazır bekliyor. Görünüşe göre yemek yapmayı seviyor. Çok geçmeden bu işte ne kadar iyi olduğunu da görüyorum.

Sohbet ilerledikçe bugüne nasıl geldiğine dair ipuçları bulmak için çocukluğu hakkında sorular soruyorum. Öyle bir şey olmadığını söylüyor. “Ortabatı eyaletlerindeki çalışkan Yahudi çocuklardan biriydim. Teknolojiyle pek ilgimiz yoktu. Bilgisayarla uğraşmak yaygın değildi. Teknoloji üzerinde bu şekilde çalışacağım hiç aklıma gelmezdi” diyor.

Kediyle köpeği ayırabilen zeka

Dermatolog bir anne ile emlakçı bir babanın dört çocuğundan en büyüğü olan Altman küçüklüğünde bolca bilim kurgu kitabı okumanın yanı sıra Uzay Yolu dizisini sevdiğini anlatıyor. 2005’te bir sosyal ağ startup’ı kurmak için Stanford Üniversitesi’ni yarıda bıraktığında yapay zeka henüz emekleme çağındaydı. “Bir sisteme önce binlerce kedi, sonra binlerce köpek fotoğrafı gösteriyorduk. Sonra yapay zeka bunları doğru şekilde sınıflandırabiliyordu. Bize inanılmaz geliyordu” diyor.

Kısa süre içinde startup hızlandırıcısı Y Combinator’ın başına geçti. Bu firma Altman’ın ilk girişimine de destek vermişti. 2015’te OpenAI’ı kurduğunda hala Y Combinator’da çalışıyordu. O günlerde kâr amacı gütmeyen OpenAI’ın misyonu bütün insanlığa yarar getirecek bir yapay genel zeka geliştirmekti. Şirkete on milyonlarca dolar finansman sağlayan kurucu ortak Elon Musk, Altman’la anlaşamayınca 2018 yılında yönetim kurulundan ayrıldı. Bu olay Silikon Vadisi’nin en yakından takip edilen kavgalarından oldu. Şimdilerde xAI adlı kendi yapay zeka şirketini büyütmekle uğraşan Musk, Altman’a açtığı davada onun şirketi kuruluş misyonundan saptırdığını iddia ediyor. Altman da karşı dava açtı. Musk için, “Bence bunları neden yaptığı aşikar. Rakibini yavaşlatmak istiyor ve bu alanda galip gelemediği için mutsuz” diyor.

Gittiğim gün çiftlik yoğun. Altman’ın annesi ve akrabaları gelecekmiş. Evde eşi ve oğlunun yanı sıra bazı iş arkadaşları var. Mutfağa sürekli birileri girip çıkıyor. Altman’ın masaya koyduğu yemekleri tabaklarımıza alıp bahçede oturmaya çıkıyoruz. Makarna leziz, baharatı kararında. Havuçlar çıtır, salata da hafif ve sulu olmuş.

“Dünyanın yüzde 10’una ulaştık”

Altman’a göre rekabetçilik, karakterini belirleyen özelliklerden biri değil. “Diğer teknoloji CEO’larına kıyasla rekabetçilik konusunda aykırı bir tip değil miyim?” diye soruyor. Yine de galibiyetten bahsetmeyi seviyor. Bazı iddiaların aksine ABD başkanlığına aday olmayı düşünmemiş. Ama California Valiliği için aday olmanın hoşuna gittiğini söylüyor. ChatGPT’nin kaç kişiye eriştiğini anlatmak için 800 milyon insan yerine “dünyanın yüzde 10’u” ifadesini seçiyor.

OpenAI muazzam yatırımın karşılığını nasıl verecek? Altman’ın işaret ettiği nihai hedef de epey tartışma yaratabilir: ChatGPT aboneliği kişisel yapay zeka anlamına gelecek ve kullanıcılar bunu kullanarak başka servislere de bağlanabilecek. “Yaşamınız boyunca sizi daha iyi tanımış, verilerinize sahip, kişiselleştirilmiş yapay zekanızı alıp istediğiniz yerde kullanabileceksiniz. Böyle bir platform sunabilirsek çok havalı olur” diyor.

Yakıcı güneşten kaçmak için içeriye gidiyoruz. Altman oturma odasındaki koltuğa yerleşip çayını yudumluyor. Oğlunun yaşayacağı, yapay zeka hakimiyetindeki gelecekten bahsediyoruz. Yapay zeka hastalıkların daha hızlı tedavi edilmesini sağlayabilir. Eğitim ve bankacılık gibi birçok sektörde köklü dönüşüm getirmesi de muhtemel. Ama bu aynı zamanda yaşayış tarzımıza dair varoluşsal sorular doğuran bir dünya. Toplum, geleceğinin inşası için neden bir avuç yapay zeka uzmanına güvensin ki? Bu teknolojiyi geliştirenlerin “sorumluluğun ciddiyetini yerine getirmekte kararlı” olduğunu söylüyor. Cevabı pek ikna edici değil.

Yapay zeka nefes kesici bir hızla ilerliyor. Öyle ki bazı uzmanlar uluslararası norm ve düzenlemeler tesis edilene kadar frene basılması gerektiği görüşünde. İki yıl önce Altman da sektördeki bazı isimlerle birlikte, “pandemi ve nükleer savaş gibi toplumu ilgilendiren risklerin yanı sıra yapay zeka kaynaklı yok olma riskini azaltmak” gerektiği yönünde uyarıda bulunan bir beyanata imza koymuştu.

Fikrinin değişmediğini ve hız kesmenin gereke-bileceği zamanlar olacağını söylüyor. Şimdilik insanların deneyeceği ve risklerini değerlendireceği yeni araçların piyasaya sürülmesinden memnun gibi. “Dünya yapay zeka hakkında bilgi sahibi olmalı ve fikirlerini sunmalı. İnsanlığın kolektif değerleri, işleyişi ve tercihleri gibi konularda sınırın nerede çekileceğine kullanıcıların karar vermesine izin vererek bunu yapabiliriz” diyor.

“Birileri bizi geçebilir”

Peki gelecekte yapay zeka araçları insanların talimatı olmadan birbiriyle iletişim kurabilir mi? Altman muhtemelen başka araçlar yaratan bir araç olmayacağını, bunun yerine aslında insanların yaptıklarını kontrol eden son derece nitelikli ve güvenilir bir yapay zeka sistemi geleceğini söylüyor. “Yapay zeka modeli hep bizim kavrayabildiğimizden daha iyi hale geliyor.” Ama bu sözler öyle ürkütücü ki kendisi de ürkmüş görünüyor.

Altman yaptıklarından şüphe eden biri gibi görünmese de yapay zeka devi inşa etme planının ters gitme ihtimalini soruyorum. 10 yıl sonra hala OpenAI diye bir şey olacağından emin mi? B planının “çitleri onarmak ve ineklere bakmak” olduğunu söyleyip gülüyor. Ama hemen ciddileşiyor: “Araştırma konusunda yanlış alana yönelip ürün açısından başkalarının gerisine düşebiliriz. Çok karmaşık bir iş yapıyoruz.”İki saati aşan sohbetin ardından eşi de bebeğiyle birlikte oturma odasına, yanımıza geliyor. Biraz sonra ufaklık uyuyakalıyor. Altman’a gezegendeki en zeki varlığın insan olmadığı bu cesur yeni dünyayı tehditkar bulup bulmadığını soruyorum. Hem kendisi hem de daha ziyade oğlu için.

Bekleneceği üzere yapay zeka çalışmalarının büyüsü tehdide ağır basmış. “Peki şu an o3’ten zeki olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Bence ben değilim. Ama hiç kafama takmıyorum, bence siz de takmazsınız. Bebeğimi sevip çayımı içiyorum. Bütün öğleden sonramı ayırdığım çok heyecan verici bir işim var. o3’ü kullanarak bir ay öncekinden daha verimli çalışacağım. Sonra geceleyin yürüyüşe çıkacağım. Bence bu harika bir şey. Daha fazla şey yapabiliyorum. Oğlum ise hiçbirimizin hayal bile edemeyeceği şeyleri yapabilecek” diyor. 

Menü

Sam Altman’ın ÇiftliğiNapa Vadisi, California

  • Acı biber, sarımsak, ceviz, maydanoz ve pecorino peynirli makarna

  • Kızarmış havuç

  • Havuç, turp ve yeşillikli salata

  • Espresso

  • Çay


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
Dünyadan

CFR'nin Günlük Haber Özetine hoş geldiniz. Bugün ABD Başkanı Donald Trump'ın İran'a karşı olası askeri eylemlere hazırlığını ve......

 
 
 
13 ton

Fordow'u yok edecek silah sadece Washington'da: 13 tonluk bombaları getirdiler, İran'a 45 bin özel asker ABD Başkanı Donald Trump, Orta...

 
 
 

Comments


©2023 copyright by MD all rights reserved

bottom of page