top of page

410

  • Yazarın fotoğrafı: mutlunecmettin
    mutlunecmettin
  • 4 Eki
  • 60 dakikada okunur

Avrupa’nın aşırı sağcı partileri ekonomide solcu oldu

Çünkü daha küçük devlet çağrısı, oylarının büyük bölümünü aldıkları işçi sınıfında karşılık bulmuyor. Almanya’da anketlerde tepeye ulaşan AfD, son araştırmalara göre Sosyal Demokratlar’dan 700 binden fazla seçmen çekti

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Sağcı popülistlerin, nakde sıkışmış hükümetlerinden sıkılmış Avrupalı seçmenleri kendilerine çekmek için yeni bir stratejisi var: Sola kaymak. 

Wall Street Journal’ın Almanya büro şefi Bertrand Benoit’nın analizine göre birçok Avrupa  ülkesinde yıllarca küçük devlet, düşük vergi, serbest ticaret ve serbestleşme savunuculuğu yapan partiler; şimdi daha yüksek sosyal yardımlar, sübvansiyonlar ve korumacılık için çağrı yapıyorlar.

Kamuoyu araştırması şirketlerine göre değişen mesajlar bu partilerin gündemlerinin tutarlılığını etkilese de seçmenler arasında popülaritesini artırdı. Devlet kasalarının boşluğu ve parlamentodaki çoğunluklarının sallantıda olması nedeniyle ana akım partiler seçmenler arasında popüler olan programlara harcama yapamadığı için, aşırı sağın bu stratejisi daha da etkili oluyor. 

Paris’teki Sciences-Po’da siyaset bilimi profesörü olan Gilles Ivaldi, “Bu yaygın bir fenomen. Bu partilerin büyük bölümü zaman içinde kaymaya başladı. Solcu olmadılar, ama ekonomide sunduklarını solcu önlemleri kapsayacak şekilde genişlettiler” dedi.

Oylarını artırıyorlar

Sağcı İsveç Demokratları Partisi ve Avusturya Özgürlük Partisi, vatandaşlara daha fazla devlet harcaması yapma sözü vererek son yıllarda anketlerdeki oy oranlarını artırdı. Almanya’nın sağcı Alternatif için Almanya Partisi (AfD) piyasa yanlısı tutumunun çoğunu korudu, ancak artık sosyal yardım konusuna daha çok vurgu yapıyor ve devlet emekli maaşlarının artırılması için kampanya yürütüyor.

Fransa’da, uzun süredir ekonomik eklektizm uygulayan sağcı Ulusal Birlik Partisi, yükseltilen emeklilik yaşını tekrar düşürmeyi ve ithalat kontrolleri getirmeyi vaat ediyor. 

YouGov anketine göre İngiltere’de popülist Nigel Farage liderliğindeki Reform UK, yüzde 28 oy ile birinci parti haline geldi. Ülkenin iki ana akım Muhafazakar ve İşçi partilerine fark atmış durumda. Parti, 2024 seçim kampanyası programında, gelir ve kurumlar vergilerini düşürürken, sağlık harcamalarına 17 milyar sterlin ekleyerek, devlet harcamalarını yıllık 53 milyar sterlin artırmayı taahhüt etti. Bunun karşısında, artan sosyal yardım maliyetleri, kendi koyduğu mali kurallar ve bu yılın başlarında popüler olmayan harcama kesintilerini hayata geçirememesi nedeniyle köşeye sıkışmış bir İşçi Partisi hükümeti var. Hükümetin bu sonbaharda bazı vergileri artırması bekleniyor.

“Popülistler çok söz veriyor”

Serbest piyasa görüşlerini destekleyen bağımsız bir Alman ekonomi düşünce kuruluşu olan ifo Ekonomi Araştırmaları Enstitüsü’nün direktörü olan Andreas Peichl, “Popülistler birçok söz veriyor, bunların hepsi tutulamaz” dedi.  Bu partilerin önemli bölümü, “popülist” kelimesinin de ima ettiği gibi, yeni seçmen kitlelerini kazanmak için mesajlarını gerektiğinde değiştirme ve genişletme eğilimidir.

Chapel Hill Uzman Anketi, 25 yıldır Avrupa’daki siyasi partilerin mesajlarını takip ediyor. İsveç’teki Lund Üniversitesi’nde siyaset bilimi profesörü ve raporun yazarlarından biri olan Jonathan Polk, sağcı popülistlerin son dört yılda düzenleme, gelir dağılımı ve diğer temel ekonomik konularda ekonomik mesajlarını genişlettiklerini gördüklerini belirtti.

Görüşlerin çeşitliliği, kısmen popülist partiler arasındaki heterojenliği de yansıtıyor. 2013 yılında kurulan İspanya’nın VOX partisi de dahil olmak üzere bazı gruplar, nispeten tutarlı bir piyasa yanlısı, küçük devlet gündemini sürdürüyor. Yunanistan’daki Çözüm Partisi’nden Güney Kıbrıs’taki Ulusal Halk Partisi’ne kadar diğerleri ise ekonomi konusunda çoğunlukla sol görüşler dile getiriyor.

İşçilerin sağcı partileri

Almanya’da iki yıl üst üste göç azalmasına rağmen, anketler AfD’ye desteğin yüzde 25 civarında seyrettiğini ve aşırı sağcı partinin Şansölye Friedrich Merz’in muhafazakar partisiyle başa baş gittiğini gösteriyor. Geçen yıl Almanya’da yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, anket şirketi Infratest dimap’a göre, mavi yakalı seçmenlerin yüzde 33’ü AfD’yi desteklediğini söyledi. Bu oran, diğer partilerin hepsinden daha yüksek.

Anketörün bu yılki Almanya seçimlerine ilişkin analizi, AfD’nin 2021’de muhafazakar partiye oy verenlerden bir milyondan fazla oy aldığını, ancak aynı zamanda merkez sol Sosyal Demokratların eski destekçilerinden de 720 bin oy aldığını gösterdi.

Fransa’nın Ulusal Birlik Partisi yıllardır küçük devlet, arz yönlü, mali açıdan muhafazakar pozisyonları savunuyordu, ancak yeni seçmen kitleleri kazanmak için 1990’ların sonlarında pozisyonunu genişletmeye başladı.

Ivaldi’ye göre 2008 finansal krizinden sonra, Fransız seçmenler arasında ekonomik belirsizlik yayılmaya başlayınca bu değişim hızlandı ve seçmenler devletten daha güçlü koruma talep etmeye başladı. Şimdi Ulusal Birlik, Fransa’nın en popüler siyasi partisi.

Göçmenlere karşı muhalefet, popülist sağın en belirgin sabit unsuru olmaya devam ediyor. Ancak Ivaldi, hareketin ekonomiye yönelik her şeyi kapsayan yaklaşımının, son on yılda çok daha geniş bir kesimdeki nüfusun ilgisini çekmesini sağladığını söyledi.

Ivaldi’ye göre, “Bu partilerin çoğu artık işçi sınıfının şampiyonları. Bu seçmenlerdaha küçük devlet, sosyal yardım kesintileri gibi vaatlerden hoşlanmıyorlar.” 


Tony Blair Gazze’de hoş karşılanmayacak

BBC eski muhabiri Paul Wood, Spectator’a İngiltere eski başbakanının Gazze’de neden istenmeyeceğini yazdı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Tony Blair, Gazze valisi olarak atanması halinde Filistinlilerin minnettarlığıyla karşılanacağını beklememeli. Her İngiliz, beraberinde bir yük getirir. 

Ancak özel olarak Blair, bir kamyon dolusu yükle geliyor. Birçok Arap için İngiltere eski başbakanı bir savaş suçlusu, Irak işgalinin hevesli bir ortağı ve ellerinde yüz binlerce Iraklının kanı olan biri. Filistinliler ise Orta Doğu’da Saddam’ı sevgiyle anan az sayıdaki halklardan. Bağdat’ın kasabı, kendi çıkarları için olsa da her zaman Filistin davasını destekledi. Filistinli yetkililer ayrıca, Sir Tony Blair’in BM, ABD, AB ve Rusya’yı temsil eden özel elçi olarak görev yaptığı yıllarda İsrail’e karşı giderek daha önyargılı hale geldiğini düşünüyor.

Tüm bunlara rağmen, Blair Gazze’yi yönetmeyi başarabilir. Her iki tarafın aşırılıkçılarının kötü niyeti, Körfez monarşilerinin belirsiz ve şu ana kadar yerine getirilmemiş yardım vaatleri ve Gazze’den geriye kalanları yeniden inşa etmenin büyüklüğü göz önüne alındığında, bu herkesin yapabileceği kadar büyük bir başarı olur. Blair tüm aktörleri şahsen tanıyor. İngiltere başbakanı, özel temsilcisi ve son olarak da kendisi ve Tony Blair Enstitüsü adına on yıllardır bu aktörlerle ilişki halinde. Tabii bu süreçte muazzam da bir servet edindi. Filistinli yetkililer onu özellikle sevmeseler de, ona saygı duyuyorlar. Gazze Uluslararası Geçiş Otoritesi (GIta) başkanı olarak güvenilir bir figür olacaktır.

Ancak öncelikle Gazze’yi uluslararası bir himaye bölgesi olarak yönetmek için bir anlaşma yapılması gerekiyor. Başkan Trump bu fikri destekliyor, ancak bir zamanlar yeni “Gazze Rivierası”nın bir parçası olmasını umduğu Trump International tatil köyleri ve dev altın heykelin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belirsiz. 

Microsoft İsrail istihbaratına depolama hizmetine son verdi

İngiliz The Guardian gazetesi, İsrail ordusunun Gazze ve Batı Şeria’da Filistinlilerin her gün milyonlarca telefon görüşmesini biriktiren güçlü gözetim sistemini işletmek için kullandığı teknolojiye erişimini Microsoft’un sonlandırdığını ortaya çıkardı.

Gazetenin konuştuğu kaynaklara göre Microsoft geçen hafta sonunda İsrailli yetkililere, ordunun seçkin casus ajansı olan Unit 8200’ün, Azure bulut platformunda muazzam miktarda gözetim verisini depolayarak şirketin hizmet şartlarını ihlal ettiğini bildirdi.

Unit 8200’ün bazı teknolojilerini kullanma yetkisinin kesilmesi kararı,  yine The Guardian’ın geçen ay  yayınladığı bir soruşturmanın ardından geldi. Gazete, Azure’un kitlesel gözetleme programında Filistinlilerin iletişim verilerini depolamak ve işlemek için nasıl kullanıldığını ortaya çıkarmıştı. The Guardian, İsrail-Filistin yayın organı +972 Magazine ve İbranice yayın organı Local Call ile ortaklaşa yürüttüğü soruşturmada, Microsoft ve Unit 8200’ün büyük miktarda hassas istihbarat materyalini Azure’a aktarmak için nasıl işbirliği yaptığını gösterdi.

Proje, 2021’de Microsoft’un CEO’su Satya Nadella ile birimin o zamanki komutanı Yossi Sariel arasındaki toplantıyla başlamıştı. Haber üzerine Microsoft, Unit 8200 ile ilişkisini gözden geçirmek için acil bir dış soruşturma başlattı. İlk bulgular, şirketin birimin bazı bulut depolama ve yapay zeka hizmetlerine erişimini iptal etmesine yol açtı. Azure’un neredeyse sınırsız depolama kapasitesi ve işlem gücünü kullanan Unit 8200, tüm nüfusun cep telefonu görüşmelerinin içeriğini toplama, dinleme ve analiz etmeye olanak tanıyan bir sistem kurmuştu. 


S-400’ler için son formül

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD’den gelen mesajlar, Washington ile Ankara’nın S-400’lerden çıkışta sona yaklaştığına işaret ediyor. Ankara, “kalıcı” sonuç arıyoruz diyordu; eski NATO Daimi Temsilcisi Fatih Ceylan’a göre S-400’ler atıl kalacak, sıkı bir denetim mekanizmasına tabi tutulacak. Bu da Türkiye’nin F-35 satın almasının önünü açabilir

Türkiye ve ABD arasındaki sorunların başında uzun süredir Rus yapımı hava savunma sistemleri S-400’ler ve Başkan Donald Trump’ın ilk döneminde bu satın alım nedeniyle uyguladığı CAATSA (ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası) yaptırımları var. Türkiye, bu hava savunma sistemlerini satın aldığı için 2019’da F-35 ortak üretim programından çıkarıldı. Ankara hâlâ F-35 almak istese de yaptırımlar ve S-400’ler önünde duvar gibi durmaya devam ediyor. Ancak artık bu duvarın aşılması yakın gibi duruyor. Bunun için de kalan tek formül S-400’lerin atıl kalması gibi gözüküyor.  

Geçen hafta Beyaz Saray’da yapılan Trump-Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan görüşmesinin ana gündem maddelerinden biri de bu konuydu. Trump’ın Türkiye’ye F-35 satma konusunda istekli olması yetmez, çünkü 2020 Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası’ndaki “Türkiye S-400’lerin mülkiyetinden vazgeçmeli” ifadesi Beyaz Saray’ın elini bağlıyor. Kongre’nin ifadelendirmeyi değiştirmesi gerek. Diplomatik kaynaklara göre uzun süre Türkiye’nin S-400’leri operasyonel hale getirmemeyi taahhüt etmesi ve Trump’ın Cumhuriyetçi kontrolündeki Kongre’den yasadaki ifadelendirmeyi “Türkiye S-400’leri operasyonel hale getirmemeli”olarak değiştirmesini talep etmesi formülü üzerinde duruldu. Geçen aylarda bu formül rafa kalktı ve Oksijen’e bilgi veren kaynaklara göre taraflar daha “kalıcı” bir çözüm üzerinde çalışmaya başladı. 

Türkiye’nin eski NATO Daimi Temsilcisi Fatih Ceylan, Oksijen’e yaptığı değerlendirmede, sonunda hayata geçecek formülde Türkiye’nin 2 milyar dolardan fazlaya satın aldığı S-400’leri kalıcı olarak atıl halde tutabileceğini ve bunun doğrulanması için bir denetim mekanizması kurulabileceğini belirtti. Ceylan bu düzenlemeden sonra Trump’ın elinin rahatlayabileceğini ve Kongre’den yasadaki ifadelendirmede bir esneklik yapılmasını isteyebileceğini belirtti. 

Ceylan, doğrulama mekanizmasının ya ABD ile Türkiye arasında, ya da NATO ile Türkiye arasında olabileceğini vurguladı. Emekli büyükelçi, Trump’ın çok taraflılığa olan mesafesi nedeniyle yüksek ihtimalle ABD ile Türkiye arasında bir sistem kurulacağını öngördü. Ceylan, ABD-Türkiye arasında bir denetim mekanizması kurulması durumunda S-400’lerin İncirlik Üssü’ne taşınabileceğini belirtti. Ancak ABD, nükleer başlıklarının bulunduğu bir üste Rus hava savunma sistemlerinin bulunmasına mesafeli durabilir. Ceylan’a göre çok taraflı bir çözümde ise S-400’ler bir NATO tesisine taşınabilir. 

Bir diğer formül ise S-400’lerin tamamıyla Türkiye dışına çıkarılması olabilir. Örneğin geçen haftalarda Rus basınında Rusya’nın Türkiye’den hava savunma sistemlerini geri istediğine dair haberler yer almıştı. Ancak Oksijen’e konuşan diplomatik kaynaklar Türkiye’ye gelen resmi bir talep olmadığını belirtti. Ceylan, S-400’lerin Türk topraklarından çıktığı her senaryoda sorunun zaten çözüleceğini, herhangi bir formül işletilmesine gerek kalmayacağını vurguladı. 

Türkiye’nin silahları 3. bir ülkeye satabilmesi için Rusya’nın onayı gerekiyor. Ancak depoda tutması Rusya’yı da öfkelendirmeyecektir. Rusya’nın eski Ankara Büyükelçisi Aleksey Erkhov 2020’de CNN Türk’e yaptığı açıklamada bu konuyla ilgili, “Sizden parayı aldım, aracı verdim. İster plaja gidin, ister patates taşıyın, isterseniz üstüne makineli tüfek monte edin savaşa katılın, onu garajda saklamak sizin doğal hakkınız” demişti.

Ceylan’ın analizine göre ABD Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın “F-35 sorunu çözülecek. Çok yakında bu konuda haber alacaksınız” sözleri de formülün artık olgunlaştığına ve hayata geçirilme sürecinde olduğumuza işaret ediyor. Emekli büyükelçi artık iki başkanın da içeri verilecek mesajlara odaklanacağını belirtiyor: “Trump bunun aşılmasını kendi dış politika başarısı olarak pazarlayacak. Türkiye’de ise itibar koruma için iktidar F-35 alımını öne çıkarmaya başlayabilir.” Yani artık iş zamanlamaya kalmış olabilir. ABD, kasım ayında yeni savunma bütçesini geçirecek. Türkiye’ye F-35 satışıyla ilgili maddeler pakete dahil edilebilir. 

ABD-Türkiye ilişkilerinde S-400’ler ve yaptırımlar Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ifadesiyle “ayak bağı” haline geldi. Savunma Sanayii Başkanlığı’na yaptırım uygulandığı için F-35 ve F-16 alımıyla ilgili görüşmeleri bile Milli Savunma Bakanlığı yapıyor. Her savunma ticaretinde yaptırımlar gündeme geliyor. 

“Türkiye’ye F-35 satışını asıl istemeyen İsrail’di”

Peki geçen haftaki görüşmede spesifik bir ilerleme kaydedildi mi? Gazeteci-yazar Murat Yetkin’e göre ise F-35 ve askeri sanayii konuları için bunun cevabı hayır. Yetkin, “Türkiye’ye F-35 satışını asıl istemeyen ülke ABD değil İsrail’di. Halen de öyledir. Konuya jeostratejik açıdan baktığımızda, milli yazılıma sahip F-35 uçaklarının Türkiye’nin elinde olması, İsrail’in bölgesel dinamiklerine karşı denge oluşturur. S-400 alımı gerekçe sağlamış oldu” dedi. 

Küresel krizler içinde ABD-Türkiye ilişkilerinin gelişmesinin Ankara’nın çıkarına olduğunu vurgulayan Yetkin, “Kim ne aldı?’ sorusuyla baktığımızda, Erdoğan’ın çözüm beklediği konulardan Gazze Planı konusunda kısmen başarılı olduğu, F-35 ve askeri sanayii konularında ilerleme sağlanamadığı, Trump’ın Boeing satışında başarılı olup, Rum Ortodoks Ruhban Okulu konusunu Türkiye-ABD ilişkileri zeminine dahil ettiği görülüyor. Trump’ın ‘meşruiyet’ verme iddiasının Kongre’de Türkiye’nin askeri taleplerine izin alınması konusunda işe yarayıp yaramayacağına bakmak gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.

Hindistan’a yaptırım yok

Hindistan’ın 2018’de S-400 alması ama ABD’nin yaptırım uygulamama kararı Türkiye’de çokça tartışıldı. 2016’da çıkarılan CAATSA’ya 2019 yılında yönetme erkine muafiyet hakkını artıran düzenlemeler yapıldı. Yönetime, bir ülke Rusya’dan silah alsa bile ABD çıkarları için o ülkeye yaptırımlardan muafiyet tanıma hakkı verildi. Yönetimin bunun için yaptırım uygulanmasının ABD’nin çıkarlarına olmayacağını, bunun yanı sıra bahsi geçen ülkenin Rus silahı almasının ABD ulusal güvenliğini tehdit etmeyeceğini, ABD’nin askeri operasyonları üzerinde olumsuz etkisi olmayacağını ve ABD savunma sistemlerinin riske edilmeyeceğini kanıtlaması gerekiyor. 

ABD, resmi olarak bu muafiyeti kullanmadı, ancak uygulamada çeşitli gerekçelerle Hindistan’a yaptırım uygulamamaya karar verdi. Hindistan’ın askeri cephaneliğinin çeşitli tahminlere göre yüzde 60-70’ini Rus yapımı silahlar oluşturuyor. ABD, Hindistan’ın direkt olarak bu bağımlılığı bitiremeceğine karar verdi. Ayrıca Biden yönetimi Hindistan’ın Çin’in etkisiyle mücadelede önemli bir partner olduğunu, yaptırımların ABD çıkarlarına zarar vereceğine karar kıldı. 


Şili'den Yunanistan'a dünya ayakta: Sumud Filosu'yla dayanışma eylemlerine milyonlar katıldı

İsrail’in müdahalesiyle gözaltına alınan Küresel Sumud Filosu’na destek, dünya genelinde sokaklara taşındı. Avrupa’dan Latin Amerika’ya, Ortadoğu’dan Kuzey Amerika’ya kadar binlerce kişi Gazze’ye insani koridor açılması ve ablukanın sona erdirilmesi çağrısı yaptı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İsrail donanmasının Gazze’ye insani yardım götürmek isteyen Küresel Sumud Filosu’na müdahalesi ve yüzlerce aktivistin gözaltına alınması, dünya genelinde kitlesel dayanışma eylemlerine yol açtı.

Avrupa, Latin Amerika, Ortadoğu ve Afrika’nın birçok kentinde binlerce kişi sokaklara çıkarak Filoya destek verdi. Küresel Sumud Filosu, farklı ülkelerden sivil toplum kuruluşları, aktivistler ve gönüllü denizcilerin bir araya gelmesiyle oluştu.

“Sumud” Arapça’da direniş ve baskıya karşı ayakta kalma anlamına geliyor. Filonun amacı, abluka altındaki Gazze’ye tıbbi malzeme ve gıda ulaştırmak ve uluslararası kamuoyunda konuyu görünür kılmak.

Filo, 1 Ekim’de Akdeniz ve Kuzey Avrupa limanlarından Gazze’ye doğru yola çıktı. 2 Ekim’de bazı tekneleri İsrail donanması tarafından durduruldu ve müdahale sonucu 400’ün üzerinde aktivist gözaltına alındı. 3-4 Ekim’de ise dünya genelinde dayanışma gösterileri başladı.

Yunanistan'da genel grev

İtalya’da Roma, Milano, Napoli, Palermo ve Cenova’da on binlerce kişi sokaklara çıkarak Filoya destek verdi. Üniversitelerde dersler boykot edildi ve sendikalar hükümete İsrail’e diplomatik baskı uygulama çağrısı yaptı.

 Yunanistan’da Atina ve Selanik başta olmak üzere ülkede genel grev ilan edildi. Kamu sektörü çalışanları, ulaşımdan sağlık hizmetlerine kadar birçok alanda iş bırakırken, hükümete Filoya destek çağrısı yapıldı ve Gazze’ye insani yardımın engellenmesi protesto edildi.

İspanya ve Katalonya’da Barselona ve Madrid’de yürüyüşler düzenlendi. Üniversitelerde dersler durduruldu ve bazı kampüsler geçici olarak işgal edildi. Katalonya’da bölgesel parlamento önünde çadırlar kuruldu ve bazı yerlerde polis müdahalesi yaşandı. Göstericiler, ablukanın kaldırılmasını ve Gazze’ye insani koridor açılmasını talep etti.

Fransa’da Paris, Marsilya ve Lyon’da binlerce kişi sokaklara çıkarak gözaltındaki Fransız aktivistlerin serbest bırakılmasını ve hükümetten İsrail’e karşı sert tutum almasını talep etti. Almanya’da Berlin, Hamburg ve Köln’deki protestolar geniş katılım gördü. Konsolosluk önlerinde yapılan eylemler ve sosyal medya kampanyaları ile Alman hükümetine İsrail’e karşı diplomatik baskı çağrısı yapıldı.

İngiltere’de Londra, Manchester ve Liverpool sokakları on binlerce kişiyle doldu. Parlamento binası önünde yapılan gösterilerde Gazze’ye insani koridor açılması ve ablukanın sonlandırılması talepleri dile getirildi.

Ortadoğu’da Lübnan, Mısır ve Tunus’ta geniş katılımlı eylemler yapıldı. Beyrut’ta on binler sokaklara çıkarak Filoya destek verdi. Kahire ve Tunus’ta başkent meydanları, Gazze’ye özgürlük ve ablukanın kaldırılması taleplerini yükselten göstericilerle doldu.

Arjantin, Brezilya ve Şili’de protestolar yoğun katılımla gerçekleşti. Buenos Aires’te binlerce kişi “Gazze yalnız değil” pankartları taşıdı. Brasília ve Santiago’da hükümetlere İsrail ile diplomatik ilişkileri gözden geçirme çağrıları yapıldı. Göstericiler, ablukanın sona erdirilmesini ve Gazze’ye insani yardım ulaştırılmasını talep etti.

New York, Washington ve Chicago’da protestolar düzenlendi. Beyaz Saray önünde toplanan göstericiler, İsrail’e askeri yardımların durdurulmasını talep etti. Kanada’nın Toronto ve Montreal kentlerinde gözaltındaki Kanadalı aktivistlerin serbest bırakılması için hükümetlere çağrı yapıldı. Gösterilerde ortak talepler, Filonun serbest bırakılması, Gazze’ye insani koridor açılması, ablukanın sona erdirilmesi ve hükümetlerin İsrail’e diplomatik baskı yapması şeklinde özetlendi.

Kaynak: Gazete Oksijen


Apple, ICEBlock uygulamasını Trump yönetiminin talebiyle kaldırdı

Apple, Trump yönetiminin baskısıyla göçmenlik polisinin yerini bildiren ICEBlock uygulamasını App Store’dan kaldırdı. 1,1 milyon kullanıcısı olan uygulama, “sakıncalı içerik” gerekçesiyle kapatıldı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Apple, ABD'de göçmenlik polisi ICE görevlilerinin yerini bildirmeye yarayan ICEBlock uygulamasını Adalet Bakanlığı’nın talebi üzerine App Store’dan kaldırdı.

Uygulamanın geliştiricisi Perşembe günü yaptığı açıklamada, “Apple’dan #ICEBlock’un ‘sakıncalı içerik’ gerekçesiyle kaldırıldığına dair mesaj aldık. Bunun Trump yönetiminin baskısıyla yapıldığını düşünüyoruz. Karara karşı mücadele edeceğiz” dedi.

Fox Business’ın aktardığına göre Adalet Bakanı Pam Bondi, bakanlığa uygulamanın kaldırılması talimatını verdi. Bondi, “ICEBlock, ICE ajanlarını yalnızca işlerini yaptıkları için riske atıyor. Kolluk kuvvetlerine karşı şiddet, asla kabul edilemez bir kırmızı çizgidir” açıklamasında bulundu.

Apple ise yaptığı açıklamada, “Kolluk kuvvetlerinden gelen güvenlik riskleri bilgileri doğrultusunda ICEBlock ve benzeri uygulamaları App Store’dan kaldırdık” ifadelerini kullandı.

ICEBlock nedir?

İnternet sitesinde kendisini “tamamen anonim, kullanıcıların yalnızca iki dokunuşla ICE (Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza) faaliyetlerini bildirmesine imkân tanıyan topluluk tabanlı bir platform” olarak tanımlıyor. Kullanıcıların gönderdiği bilgiler, 5 mil (yaklaşık 8 km) çapındaki diğer kullanıcılara ICE ajanlarının varlığına dair uyarılar olarak yansıyordu.

Modelini, Google’a ait Waze navigasyon uygulamasından alan ICEBlock, kullanıcı verisi depolamadığını ve raporların kişilere geri izlenemeyeceğini öne sürüyor. Haziran ayında CNN, uygulamanın 20 bin kullanıcıya ulaştığını bildirmişti. Ancak geliştirici Joshua Aaron’a göre uygulama kaldırıldığında bu sayı 1,1 milyona yükseldi.

Pazar araştırma şirketi Sensor Tower’ın verilerine göre, ICEBlock yalnızca son 30 gün içinde 90 bin kez indirildi.

Kaynak: Gazete Oksijen


Gazze'ye ilerleyen son tekne de İsrail tarafından durduruldu: Üç Türk daha gözaltına alındı

İsrail askerleri, Küresel Sumud Filosu'nun 'Marinette' gemisine baskın düzenledi, baskının ardından gemi ile bağlantı kesildi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İsrail ordusu, Gazze’ye yönelik abluka kırma girişiminde bulunan insani yardım filosunu büyük ölçüde durdurdu ve onlarca gemiden yüzlerce aktivisti gözaltına aldı. Son olarak Polonya bayraklı Marinette adlı tekne, Filistin’e doğru ilerlerken İsrail komandoları tarafından engellendi.

Küresel Sumud Filo'su tarafından yapılan açıklamada ise '42 gemi yasadışı şekilde durduruldu, yolcuları zorla alıkonuldu. Dünya, sivillerin bir abluka ile karşı karşıya geldiğinde neler yaşadığını gördü' ifadesine yer verildi.

Avustralyalı kaptan Cameron, geminin başlangıçta motor sorunları yaşadığını ve bu nedenle ana gruptan geride kaldığını dün Al Jazeera'ye açıklamıştı.

Kaptan Cameron, gemide “Çok çetin Türkler, bir Omanlı kadın ve kendim” bulunduğunu belirterek, “Yola devam edeceğiz” dedi.

Dün, gemide bulunan makine mühendisi ve Gazze gönüllüsü Ömer Faruk Narlı, AA muhabirine telefonla yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun saldırısı sırasında manevralarla kurtulmayı başardıklarını ve yollarına devam ettiklerini anlattı.

Gazze'ye 80 mil mesafede olduklarını belirten Narlı, "Yolumuza devam ediyoruz. Küresel Sumud Filosu'na baskının yapıldığı bölgedeyiz. Önümüzdeki saatler ne getirir, bilmiyoruz." dedi.

Dün geceden beri filodaki gemilere el konulduğunu anımsatan Narlı, "Şu an tehlikenin orta yerindeyiz. 1 ya da 5 dakika sonra ne olacağını bilemiyoruz. Tek başımızayız." ifadesini kullandı.

Uluslararası tepkiler

Gemilerin İsrail tarafından ele geçirilmesi küresel çapta kınandı ve dünya genelinde protestolara yol açtı.Uluslararası Taşımacılık İşçileri Federasyonu (ITF) Genel Sekreteri Stephen Cotton, Al Jazeera’ya yaptığı açıklamada, “Barışçıl ve insani gemilere uluslararası sularda saldırmak veya el koymak uluslararası hukuka aykırıdır. Devletler uluslararası hukuku ne zaman uygulayacaklarını seçemez. Denizler savaş alanına çevrilemez” dedi.

Dünya liderleri de yasa dışı ele geçirmeleri kınadı. Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, İsrail’in diplomatlarını sınır dışı edeceğini ve serbest ticaret anlaşmasını iptal edeceğini duyurdu. Almanya, Fransa, Birleşik Krallık, İspanya, Yunanistan ve İrlanda İsrail’den gözaltına alınan mürettebatın haklarına saygı göstermesini talep etti.

Birleşmiş Milletler henüz İsrail’in eylemlerine dair resmi bir açıklama yapmadı. Ancak Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese, müdahaleleri “yasadışı kaçırma” olarak nitelendirdi ve X hesabından, “Düşüncelerim, İsrail’in ölüm alanlarında sıkışmış Gazze halkıyla birlikte” paylaşımında bulundu.

Kaynak: Gazete Oksijen


Yunanistan Başbakanı Miçotakis: Türkiye'nin SAFE Programına katılımına onay vermeyeceğiz

Yunanistan Başbakanı, Miçotakis, Türkiye’nin Ege’deki egemenlik anlaşmazlıklarını gündemde tuttuğu sürece SAFE programına dahil olamayacağını açıkladı. SAFE, AB ülkelerinin ortak savunma projeleri için kredi ve fon desteği sağlayan 150 milyar avroluk bir mekanizma

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Kopenhag’da Avrupa Politik Topluluğu’nun çalışmalarının ardından NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ile gerçekleştirdiği görüşmeye ilişkin yaptığı açıklamada, Türkiye’nin SAFE programına katılımı konusunda kesin bir duruş sergiledi.

Yunan basınından To Vima'nın haberine göre Miçotakis, “Türkiye casus belli konusunu masada tuttuğu, Yunan adalarının egemenliğini gri bölgeler teorisiyle sorguladığı sürece Yunanistan, SAFE programına katılımına onay vermeyecek” ifadelerini kullandı.

Avrupa'daki güvenlik sorunu

Başbakan, Avrupa Güneyi ülkelerinin drone karşıtı Avrupa Duvarı gibi güvenlik planlarına dahil olup olmadıkları sorusuna, “Avrupa’nın güvenliği yalnızca doğu sınırlarıyla sınırlı olamaz. Avrupa Konseyi kararlarında bu kapsamlı güvenlik anlayışı yer alıyor. Herhangi bir savunma planı, Avrupa’nın tüm sınırlarını kapsayacak; dolayısıyla ülkemiz de dahil olacak” dedi.

Bununla birlikte Miçotakis, Yunanistan’ın sınırlarını ve savunmasını, Avrupa planlarından bağımsız olarak güvence altına aldığını vurguladı.

SAFE Programı nedir?

SAFE (Synergy for Armed Forces Europe- Avrupa Silahlı Kuvvetleri İşbirliği) programı, Avrupa ülkelerinin savunma ve güvenlik alanında bilgi ve kaynak paylaşımını artırmayı hedefleyen bir işbirliği platformu olarak öne çıkıyor.

Program, ortak hava savunması, siber güvenlik ve drone tehdidine karşı savunma gibi alanlarda ülkelerin birlikte hareket etmesini sağlamayı amaçlıyor. Yunanistan, Türkiye’nin bu programa katılımını, Ege’deki egemenlik anlaşmazlıkları ve casus belli tartışmaları nedeniyle şu aşamada engelliyor. Ankara'nın bir süredir programa katılması gündemde de olsa da Yunan kanadı başından beri Türkiye'nin katılımına negatif bakıyor.

SAFE'in temel özellikleri

  • Toplam bütçe: 150 milyar avro

  • Kredi şartları: Düşük faizli, uzun vadeli krediler

  • Kredi kaynağı: AB, kendi adına borçlanarak bu kredileri sağlıyor

  • Kredi geri ödeme: Kredi alan ülkeler tarafından geri ödenmesi bekleniyor

  • Kapsam: AB üye ülkeleri, Ukrayna ve Avrupa Ekonomik Alanı (EEA) ülkeleri

  • Kullanım alanları: Hava ve füze savunma sistemleri, topçu sistemleri, mühimmat, insansız hava araçları (drone) ve siber güvenlik gibi öncelikli savunma alanlarında kullanılacak

  • Ortak alım şartı: Projelerin çoğunlukla en az iki ülke tarafından ortaklaşa yürütülmesi bekleniyor

Kaynak: Gazete Oksijen


Tony Blair: Barış elçisi mi yeni sömürge valisi mi?

Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair, Gazze’nin savaş sonrası yeniden inşasını yönetecek otoritenin potansiyel başkanı olarak gündeme oturdu. Ancak Irak Savaşı ve Ortadoğu’daki tartışmalı geçmişi soru işaretlerini de beraberinde getiriyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair, Gazze'nin savaş sonrası yeniden inşasını yönetecek otoritenin potansiyel başkanı olarak uluslararası sahnenin merkezine yerleşti. CNN muhabiri Tim Lister'ın haberine göre, Blair'in bu yüksek profilli rol için yarışması, hem yıllara dayanan diplomatik ve siyasi deneyimini beraberinde getiriyor hem de Irak Savaşı ve Ortadoğu'daki tartışmalı geçmişi nedeniyle şiddetli eleştirilere yol açıyor.

Çatışma çözümünden savaş kararına: Blair'in mirası

1997'den 2007'ye kadar Birleşik Krallık Başbakanlığı yapan Blair, kariyerinin başlarında Kuzey İrlanda'ya barış getiren Hayırlı Cuma Anlaşması (1998) gibi önemli bir başarıya imza atmıştı. Kendisini "bir şeyleri değiştirmek" isteyen bir siyasetçi olarak tanımlayan Blair, başbakanlık sonrası dönemde de diplomasi ve uluslararası yatırım alanlarında aktif kaldı.

Ancak Blair'in Gazze'deki olası yeni görevi, 2003 yılında ABD Başkanı George W. Bush'u destekleyerek Birleşik Krallık'ı Irak Savaşı'na sokma kararının gölgesinde kalıyor. Bu karar, Blair'in mirasına büyük zarar vermiş, bağımsız soruşturmalar savaş gerekçesinin abartıldığını ve gizli kitle imha silahları tehdidinin bulunmadığını ortaya koymuştu.

Filistinliler için "İstenmeyen Adam"

Blair'in tartışmaları, 2007-2015 yılları arasında Ortadoğu Dörtlüsü Temsilcisi olarak görev yaptığı döneme uzanıyor. Bu görev sırasında sergilediği İsrail yanlısı duruş nedeniyle Filistinliler arasında popülerliğini yitirdi. Filistin Yönetimi'nin eski baş müzakerecisi Nabil Şaat, Blair'in İsraillileri memnun etme çabaları nedeniyle çok az şey başardığını iddia etmişti.

Filistin Ulusal Girişimi'nden Mustafa Barguti, CNN'e yaptığı açıklamada Blair'i sertçe eleştirerek, "Irak'ta kitle imha silahları olduğunu iddia etti ve bunun büyük bir yalan olduğu ortaya çıktı," dedi. Barguti, Filistinlilerin özgür ve demokratik seçimlerle kendi liderlerini seçmeleri gerektiğini vurgularken, Blair'in "bizi başka bir sömürge yönetimine tabi tutmak" yerine kendi ülkesinde kalmasını önerdi.

Hamas Siyasi Bürosu üyesi Hüsam Badran da Blair'in "Filistin bağlamında istenmeyen bir figür" olduğunu belirterek, Irak Savaşı'ndan bu yana "suç teşkil eden ve yıkıcı bir rol" oynadığını söyledi.

Tüm bu eleştirilere rağmen, Blair'in Gazze rolüne uygunluğuna işaret eden önemli faktörler de bulunuyor. Blair'in kurucusu olduğu Tony Blair Küresel Değişim Enstitüsü (TBI), aylardır Gazze'nin yeniden inşası için "ertesi gün" senaryoları üzerine çalışıyor.

Blair'in, Ağustos ayında Beyaz Saray'da Jared Kushner ve Steve Witkoff ile yeniden yapılanma fikirlerini görüşmesi, Trump yönetiminin desteğini aldığını gösteriyor. Ayrıca, eski danışmanlık firması aracılığıyla Birleşik Arap Emirlikleri ile kurduğu yakın ilişkiler, ona savaş sonrası Gazze'de kilit rol oynayacak en önemli iki ülkeyle bağlantı sağlıyor.

Blair, Trump'ın 20 maddelik barış planını "cesur ve akıllıca" bulduğunu ve bunun "Gazze halkı için daha parlak ve daha iyi bir gelecek şansı vaat ederken, İsrail'in mutlak ve kalıcı güvenliğini de sağladığını" belirtmişti.

Ancak TBI'ın Gazzelilere topraklarını terk etmeleri için para ödenmesini içeren yeniden imar senaryoları üzerinde çalıştığı iddiaları tartışma yarattı. Enstitü bu iddiaları reddederek, planlarının asla Filistinlilerin yerlerinden edilmesini içermediğini savundu.

Blair'in diplomasisi sınanıyor

Zekası ve ayrıntılara hakimiyeti hem destekçileri hem de karşıtları tarafından kabul edilen Blair, Gazze'deki potansiyel yeni görevinde tüm diplomatik deneyimine ve ikna yeteneğine ihtiyaç duyacak. İsrail'de saygı gören ancak Filistinliler tarafından kesinlikle istenmeyen bir isim olarak, Blair'in Gazze'nin karmaşık ve hayati yeniden yapılanma sürecine liderlik edip edemeyeceği, bölgenin geleceği için kritik bir soru işareti olmaya devam ediyor.

Bu tartışmalı figür, bölgedeki kalıcı bir ateşkesin sağlanması durumunda, uluslararası toplumun Gazze'ye yönelik uzun vadeli planlarının en hassas ve en çok itiraz edilen yüzü olabilir.

Kaynak: Gazete Oksijen


İngiltere Kilisesi’nde tarihi atama: 1400 yıl sonra ilk kadın başpiskopos

İngiltere Kilisesi’nin başına 1.400 yıllık tarihinde ilk kez bir kadın geçti. Londra Piskoposu Sarah Mullally, Justin Welby’nin istifasının ardından Canterbury Başpiskoposu oldu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İngiltere Kilisesi’nde tarihi bir dönüm noktası yaşandı. Londra Piskoposu Dame Sarah Mullally, 1.400 yıllık tarihinde ilk kez bir kadın olarak Canterbury Başpiskoposu seçildi. Mullally, yaklaşık bir yıl önce cinsel istismar skandalıyla ilgili sert bir raporun ardından istifa eden Justin Welby’nin yerini aldı.

63 yaşındaki Mullally, Aralık 2017’de Londra Piskoposu olduğunda, Canterbury ve York Başpiskoposlarının ardından Kilise’nin üçüncü en yüksek makamına oturmuştu. İlk gününde yaptığı açıklamada, Kilise’nin toplumla daha bağ kurabilmesi için kadınların ve farklı etnik kökenlerden gelen din görevlilerinin sayısının artırılması gerektiğini vurgulamıştı.

Dame Sarah, 1999-2004 yılları arasında İngiltere Sağlık Bakanlığı’nın başhemşiresi (chief nursing officer) olarak görev yaptı. Bu göreve getirilen en genç kişi olan Mullally, dönemin başbakanı Tony Blair’e ve üst düzey bürokratlara sağlık politikaları konusunda danışmanlık yaptı. Avrupa’nın ilk hasta memnuniyet anketini başlatması, kariyerinde en gurur duyduğu adım oldu.

2001’de rahip olarak atanmasının ardından Kilise’de hızla yükselen Mullally, 2015’te Exeter Piskoposluğu’na bağlı Crediton Piskoposu olmuş, 2005’te ise hemşirelik ve ebelik alanındaki katkılarından ötürü “dame” unvanı almıştı.

Taciz skandalına tepki

Yeni başpiskopos, İngiltere Kilisesi’ni sarsan cinsel taciz skandalında açık sözlü tavrıyla dikkat çekmişti. Bağımsız bir rapor, ünlü avukat John Smyth QC’nin onlarca genci yaz kamplarında istismar ettiğini ortaya koymuş, Kilise’nin olayları örtbas ettiği iddialarına yer vermişti.

Mullally, “Son aylarda Kilise’deki şok edici istismar ortaya çıktı. Yalnızca mağdurların cesaretine değil, Kilise’nin bunu doğru şekilde ele almamasına da dikkat çekmek zorundayız. Onlara yalnızca özür dilemek değil, harekete geçmek de borçluyuz” demişti.


Eşcinsel çiftlere kutsama

Mullally, Kilise içinde tartışmalı konularda da sesini yükselten isimlerden biri oldu. 2023’te, eşcinsel çiftlerin kiliselerde dua, şükran ve kutsama hizmeti almasını öngören önergeyi gündeme getirdi. Bu karar, Anglikan Kilisesi’nin eşcinsel çiftlere evlilik hakkı tanımaması nedeniyle “sınırlı ama tarihi bir adım” olarak yorumlandı.

Mullally, “Bu, Kilise için bir umut anıdır. Herkes için yeterli değil ama ileriye dönük bir adımdır” ifadelerini kullandı.

Öte yandan, ağır hastalar için ötanaziye izin veren “Terminally Ill Adults Bill” tasarısına karşı çıktı ve bunun “en savunmasız kesimler üzerinde orantısız etki yaratabileceğini” dile getirdi.

İlk mesajı: Sevgi ve dayanışma

Başpiskopos olarak ilk ziyaretini yerel bir kiliseye yapan Mullally, gıda paketleri hazırladıktan sonra Canterbury Katedrali’nde cemaate seslendi.

“Yeni görevimde köklerim ilk çağrımda: Mesih’i takip etmek, onu tanımak ve dünyaya tanıtmakta kalıyor. İçinde bulunduğumuz belirsizliklere rağmen iyileşme ihtimali sevgi ve nezaket eylemlerindedir” dedi.

Manchester’da dün yaşanan sinagog saldırısını da kınayan Mullally, “Nefret ve ırkçılığın bizi parçalamaya izin veremeyiz” ifadelerini kullandı.

Kaynak: Gazete Oksijen


NYT: Tony Blair, Gazze'nin sömürge valisi olur | Aylardır hazırlanan plan, Trump'a takıldı

Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair, Trump’ın Gazze barış planında merkezi bir rol üstleniyor. Irak politikası nedeniyle gölgesinde kalan Blair, bu girişimle mirasını yeniden şekillendirmeye çalışıyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Mark Landler / New York Times

Tony Blair, geçen yıl yeni seçilen liderlere yönelik yayımladığı “nasıl lider olunur” kitabında, görevdeyken 'mirasına' odaklanmayı ihmal ettiğini belirtmişti. Şimdi, 22 yıl önce ABD Başkanı George W. Bush’un Irak savaşını desteklemesiyle gölgesi altına giren bir bölgede ikinci bir şans elde ediyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze Savaşı’nı sona erdirmeye yönelik planında merkezi bir rol üstlenen Blair, Irak sonrası gölgesi altında kalan itibarını yeniden inşa edebilir.

New York Times'ın haberine göre ise Blair'in başarı şansı son derece düşük. Trump’ın arabuluculuk rolünde istikrarı öngörülemez. Eleştirmenler, Blair’in Gazze’ye adeta “sömürge valisi” gibi girmesinin gerginlikleri artırabileceğini belirtiyor.

Blair ve Trump planı

Trump’ın planı, Blair’in kendi hazırladığı 21 sayfalık Gazze barış taslağındaki fikirlerle birçok açıdan örtüşüyor. Blair, birkaç ay boyunca bu planı geliştirdi ve liderlik rolü için aday gösterildi ancak son anda başkanlık koltuğunu Trump aldı.

Trump, Pazartesi günü İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile görüşmesinin ardından Blair için, “İyi bir adam, çok iyi bir adam” dedi, ancak Blair’in sorumlulukları veya planın katkıları hakkında bir yorum yapmadı.

Eğer plan hayata geçirilirse ki İsrail ve Hamas arasındaki sürekli düşmanlık göz önüne alındığında bu büyük bir “eğer” Blair en önemli sorumlular arasında olacak. 72 yaşındaki emekli politikacı, yıllardır hükümetlere ve bankalara danışmanlık yaptığı, yapay zeka gibi konularda kazançlı bir iş kurduğu halde, Ortadoğu meselelerinde hala kutuplaştırıcı bir figür.

Tecrübe ve eleştiriler

Blair’in karmaşık bir çatışmayı çözme konusunda eşsiz bir geçmişi var. 1998’de Kuzey İrlanda’daki mezhepçi şiddeti sona erdiren Good Friday Anlaşması’nın müzakerelerinde kilit rol oynadı. Blair’in deneyimi, hem İrlanda Cumhuriyetçileri hem de Birlikçilerle güven inşa etmesini sağlamıştı.

Ancak Monica McWilliams, Blair’in Irak kararından sonra ne kadar ders aldığını sorguluyor:

'Çoğu zaman kendime sordum, Blair, Irağ'a girmeden önce Kuzey İrlanda'dan ne kadar ders çıkardı?'Blair’in Irak politikası, bölgedeki şüpheleri artırdı ve Filistinliler arasında İsrail yanlısı olduğu algısını güçlendirdi. Quartet aracılığıyla yürüttüğü barış çabaları, sıklıkla taraflar arasında gözlemci rolünde kaldı.

Geçmişin gölgesi

Blair, 2007’de Başbakanlıktan ayrılır ayrılmaz Quartet’in özel temsilcisi olarak atandı ve İsrail-Filistin arasındaki sorunları çözmek için çalıştı. Doğu Kudüs’teki American Colony Hotel’de, Batı Şeria’daki kontrol noktalarının kaldırılması ve Filistin ekonomisinin canlandırılması gibi konular üzerinde yoğunlaştı.

Ancak Irak geçmişi, bölgedeki güveni sınırladı, 2015’te temsilcilikten ayrıldığında, barış süreci halihazırda durağan durumdaydı. Georgetown Üniversitesi’nden Khaled Elgindy, Blair’in Gazze’ye “sömürge valisi” gibi girmesinin kabul görmeyeceğini belirtiyor.

Analistler, Irak deneyiminin Blair’e uyarı olması gerektiğini söylüyor. Blair ve Trump’ın öngördüğü Geçici Uluslararası Gazze Otoritesi, ABD’nin Saddam Hüseyin sonrası Irak’ta kurduğu Geçici Koalisyon Otoritesi’ne bazı açılardan benziyor.

Irak’ta halkın meşruiyetini kazanamayan geçici hükümet, ülkeyi istikrarsızlığa sürüklemiş ve finansal yönetim hataları ile halktan kopukluk nedeniyle sömürgeci bir yönetim izlenimi yaratmıştı.

Blair’in Gazze planı ise bu tuzaklardan kaçınmayı amaçlıyor. Filistinli bir yürütme otoritesinin kurulmasını ve sağlık, eğitim, emniyet gibi hizmetleri sağlamasını öngörüyor.

Ayrıca geçici hükümetin, militanların silahsızlandırılması konusunda Filistin Yönetimi ile koordinasyon sağlaması gerektiği belirtiliyor.

© 2025 The New York Times Company

Kaynak: Gazete Oksijen


Yazarlar

Gülay Afşar

Sibel Oral

Yekta Kopan

Vedat Milor

Bahar Akıncı

Çok Okunanlar

SONRAKİ HABER

Haber Giriş: 01.10.2025 21:02 | Son Güncelleme: 01.10.2025 21:17

Paylaş

Sonra Oku

Makaleyi sesli dinle• 4:46

Rusya'nın hava sahası ihlalleri bardağı taşırdı, Avrupa sınıra drone duvarı örmek için düğmeye bastı

Avrupa Birliği, Rusya’dan gelen dron saldırılarına karşı doğu sınırında “drone duvarı” kurmayı planlıyor. Fiziksel değil, radar ve sensörlerden oluşacak ortak bir ağ hedefleniyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Jeanna Smialek / New York Times

Avrupa Birliği, Rusya’dan gelen insansız hava araçlarını engellemeyi amaçlayan ve “drone duvarı” adını verdiği bir savunma sistemi kurma planı üzerinde çalışıyor.

Çalışma henüz ilk aşamalarında olduğu için ayrıntılar sınırlı. Ancak son dönemde yaşanan Rus drone ihlalleri nedeniyle yetkililer zaman kaybetmek istemiyor.

Plan, çarşamba günü Danimarka’nın Kopenhag kentinde, 27 üyeli blok liderlerinin ticaret ve savunma konularını görüşmek üzere bir araya geldiği toplantıda ele alınıyor.

Fikir nasıl ortaya çıktı?

Avrupa Birliği’nin yürütme organı başkanı Ursula von der Leyen, geçen ay yaptığı yıllık birlik konuşmasında, “doğu kanadı gözetimi” önerisi kapsamında drone duvarı fikrini gündeme getirdi. Öneri, aynı gün Polonya hava sahasına Rus drone’larının girmesiyle daha fazla anlam kazandı. Eylül ayı sonunda ise Romanya bir Rus drone ihlalini rapor etti ve Rus savaş uçakları Estonya semalarına girdi.

“Şimdi harekete geçmeliyiz. Avrupa, sınırlarımızdaki Rus drone ihlallerine güçlü ve birleşik bir yanıt vermek zorunda” diyen von der Leyen “Bu yüzden drone duvarı oluşturmak için acil adımlar önereceğiz” ifadelerini kullandı.

Drone duvarı nedir, rolü ne olacak?

Pek çok ülke halihazırda anti-drone teknolojilerine sahip ya da bunlar üzerinde çalışıyor. Buradaki amaç, Avrupa Birliği ya da yakın müttefiklerinin hava sahasına giren droneları daha iyi tespit eden, takip eden ve önleyen ortak bir kalkan oluşturmak.

Bu, fiziksel bir duvar olmayacak. Bunun yerine radar, jammer’lar ve akustik sensörler gibi araçları kullanabilecek koordineli bir drone takip ağı kurulması, ayrıca bilgi ve veri paylaşımının geliştirilmesi öngörülüyor.

“Nihayetinde gökyüzümüzü güvenli tutmak zorundayız” diyen NATO Genel Sekreteri Mark Rutte sözlerini şöyle sürdürdü: “Sonuçta, birkaç bin dolara mal olan droneları vurmak için milyonlarca euro veya dolar harcayamayız”

Drone duvarının nasıl görüneceği, nasıl finanse edileceği ve ne zaman tamamlanacağı henüz belirsiz. Projenin, halihazırda Avrupalı müttefiklerine danışmanlık yapan Ukraynalı uzmanların deneyiminden yararlanması bekleniyor.

 

Drone duvarı, AB’nin doğu sınırlarını daha etkin gözetmeyi hedefleyen daha geniş bir girişimin parçası olacak. Bu girişim ayrıca geliştirilmiş deniz güvenliği ve gerçek zamanlı uzay gözetimi gibi unsurları da kapsayabilir.

Avrupa bunu neden istiyor?

Avrupa, son drone ihlallerinden önce de tetikteydi. Rusya gayrisafi yurt içi hasılasının yaklaşık %7’sini ordusuna harcıyor ve hızla asker topluyor. Ukrayna savaşı uzadıkça, bu yıl ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna, NATO ve Avrupa güvenliğine bağlılığı konusundaki belirsizlikler arttı.

Dolayısıyla Avrupa, hazırlıklı olduğu mesajını vermeye çalışıyor. Ancak uzmanlara göre zamanlama kritik.

NATO'nun eski Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen geçen hafta gazetecilere “Bunun faaliyete geçmesi için bir yıl bekleyemeyiz” dedi.

Buna rağmen bazı Avrupa liderleri, kısa sürede etkili bir ortak projenin oluşturulabileceği konusunda şüpheci.

“Beklentileri yönetmeye dikkat etmeliyiz” diyen Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius“Üç-dört yıl içinde hayata geçirilecek bir konseptten bahsetmiyoruz” şeklinde konuştu.

Ancak Letonya Başbakanı Evika Silina, gelişmenin hızlı olabileceğini düşündüğünü söyledi. Rusya ile sınırı olan kuzey Avrupa ülkesi, geçen yıl sensörler satın alarak drone tespiti yapabilen teknolojilere yatırım yapmıştı.

Silina, siyasi mutabakat sağlanırsa “çok hızlı bir şekilde aşama kaydedilebileceğini belirterek ortak bir planla savunmayı güçlendirebileceklerini belirtti. Silina, “Drone’lar öylesine hızlı gelişiyor ki, üç yıl çok uzun” sözlerini kaydetti.

Kim ödeyecek?

Plan, Avrupa Birliği’nin projeyi finanse etmeye yardımcı olmasını öngörüyor. Ancak bunun nasıl olacağı belirsiz.

Bazı üye ülkeler, bloğun özellikle aktif bir rol üstlenmesini istiyor. Polonya başbakan yardımcısı, “AB tamamen yeni bir program başlatmalı, sadece krediler değil hibeler ve sübvansiyonlar da içermeli” dedi.

Ne kadar siyasi destek sağlanabileceği henüz belli değil. Ancak Kopenhag’daki toplantıya giren liderler, projenin hızla sözden eyleme geçmesi gerektiğini vurguladı.

“Pek çok iyi girişim görüyorum” diyen Litvanya Cumhurbaşkanı Gitanas Nauseda şöyle devam etti: “Ama biliyorsunuz, belgeler savunma yapmaz. Belgeler, Rusya ya da Belarus’tan gelen droneları tespit etmez”


Sumud Filosu aktivistleri Ketziot Hapishanesi’ne gönderildi

İsrail’in Küresel Sumud Filosu’na düzenlediği saldırı ardından önce Aşdod Limanı’nda bekletilen, sorgularının ardından Ketziot Hapishanesi’ne sevk edilen aktivistlerin "morallerinin yüksek sağlık durumlarının iyi olduğu" bildirildi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İsrail’in deniz ablukasını kırmak adına Barselona’dan yola çıkan ve Gazze’ye az bir mesafe kala İsrail tarafından alıkonulan Küresel Sumud Filosu üyeleri, mahkemeye çıkarıldı. Küresel Sumud Filosu’nun Türkiye Delegasyonu tarafından yapılan açıklamalara göre, dün saat 14.00 sularında mahkeme sorguları başladı ve 15 saatten fazla sürdü.

Çok az aktivistin acil çıkış talebi imzaladığı öğrenilirken, bu formu imzalamayanların "sınır dışı süreçlerinin daha uzun süreceği" öğrenildi. Bu formun imzalanmaması durumunda İsrail’in 72 saat gözaltında tutma hakkı olduğu belirtildi.

Türkiye Delegasyonu yaptığı açıklamada, filo üyelerinin morallerinin gayet yüksek olduğunu, sağlık durumlarının da iyi olduğunu bildirdi.

Aktivistler hapishaneye sevk edildi

İsrail tarafından alıkonulan aktivistler, sorgularının ardından Negev Çölü’nde, Gazze ile Mısır arasında bulunan Ketziot Hapishanesi’ne sevk edildi. Marinette adlı gemide bulunan ve İsrail tarafından alıkonulan aktivistlerin de işlemlerin ardından buraya sevk edileceği öğrenildi. Sınır dışı işlemleri devam eden Küresel Sumud Filosu aktivistleri, bir süre burada tutulacak.

Küresel Sumud Filosu Türkiye Delegasyonu, bazı aktivistlerin açlık grevine başladığını, alıkonulan filo üyelerine dün gün boyunca yiyecek veya içecek verilmediğini öğrendiklerini bildirdi.

Ben Gvir "yardım taşımıyorlar" dedi, "Özgür Filistin" sloganları gelince video kesildi

İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, sosyal medya platformundan bir video yayınladı. Videoda, Ben-Gvir, aktivistlerin bulunduğu alana gidiyor. Sıralı biçimde yerde oturtulan Küresel Sumud Filosu aktivistlerini video kaydına alarak, "Şunlara bak, katillerin destekçisi. Bu arada gemiler de pislik içindeydi. Bunlar Gazze’ye yardım etmeye, teröristlere yardım etmeye geldi. Bunlar teröristler" dedi.Paylaşılan görüntülerde tam bu sırada aktivistler, "Özgür Filistin" diye slogan atmaya başladı, hemen ardından video kesildi. Ben-Gvir, filodaki gemilerden birine girip "Bu gemilerle yardım taşımıyorlar" iddiasında bulundu.

İtalya Dışişleri Bakanlığı, Küresel Sumud Filosu’nda bulunan ve İsrail tarafından alıkonan dört İtalyan parlamento üyesi, kısa süre önce serbest bırakıldığını açıkladı. Bakanlık, parlamenterlerin bugün Tel Aviv’deki Ben Gurion Havalimanı'dan Roma'ya gideceklerini belirtti. İtalyan parlamenterlerin yer aldığı uçağın, akşam saatlerinden önce Roma'ya ulaşması bekleniyor.

Kaynak: ANKA


İtalyan parlamentosundan Filistin'e 'koşullu tanıma'

İtalya parlamentosu Filistin'in bir devlet olarak tanınması için Hamas'ın rehineleri serbest bırakmasını ve Filistin yönetiminde yer almamasını şart koşan bir tasarıyı onayladı. Meloni hükümeti İsrail destekçisi olsa da, son dönemde ülke içinde artan baskı hükümeti pozisyon değiştirmeye zorluyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İtalyan parlamentosu, Filistin devletinin resmen tanınmasını koşullu olarak öngören bir yasa tasarısını onayladı.

Yeni tasarı, Hamas'ın elindeki tüm İsrailli rehineleri serbest bırakması ve gelecekte kurulacak herhangi bir Filistin yönetiminde yer almamasını ön şart olarak sunuyor. Bu bağlamda İtalya'nın Filistin'i tanıması ABD Başkanı Donald Trump'ın sunduğu Gazze planıyla aynı koşulları taşıyor.

Filistin'i koşullu tanıma tasarısı, Başbakan Giorgia Meloni'nin liderlik ettiği hükümetin ülkede giderek artan Filistin yanlısı bir atmosferle karşı karşıya kalmasının ardından geldi. Bu nedenle karar, hükümetin Filistin destekçilerini sakinleştirmek için attığı bir adım olarak yorumlandı.

Meloni geleneksel olarak kendini İsrail'in sağlam bir müttefiki olarak konumluyor ancak ülke içinde Filistin yanlısı muhalefet Roma'yı bu tasarıyı gündeme almaya zorlamış durumda. İtalya'da son dönemde İsrail'in Gazze'deki eylemleri ve Küresel Sumud Filosu'na saldırısı nedeniyle peş peşe genel grevler ilan edilmişti.

Bu hafta Roma, Milano ve diğer şehirlerde binlerce kişi Filistin'e destek için sokağa çıktı. Ülkedeki USB ve CGIL sendikaları cuma günü genel grev kararı aldı. Torino'da düzenlenecek ve Amazon kurucusu Jeff Bezos'un konuşmacı olacağı teknoloji forumunda da Filistin'e destek eylemlerinin devam etmesi bekleniyor.

Yapılan son anketler İtalyanların yüzde 88'inin Filistin devletinin tanınmasından yana olduğunu ortaya koyuyor. Geçen yıl ekimde yapılan benzer bir ankette bu oran yüzde 54 seviyesinde ölçülmüştü.

Son dönemde Fransa, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Portekiz gibi ülkeler Filistin'i tanıma kararı almıştı. ABD, Almanya ve Japonya gibi bazı ülkelerse halen bağımsız Filistin devletini tanımıyor.

İtalya Başbakanı Meloni, Fransa'nın tanıma kararının ardından geçen hafta Birleşmiş Milletler'de yaptığı konuşmada, egemenlik şartlarını sağlamayan bir devleti tanımanın 'problemi çözmeyeceğini' ancak konunun siyasi baskıyı artırmak için faydalı bir araç olduğunu söylemişti.

On binlerce kişi iş bırakıp yürüyüş düzenledi

İsrail'in Gazze'ye yardım taşıyan Küresel Sumud yardım filosuna müdahale etmesinin ardından İtalya'da filoya destek olmak isteyen sendikaların bir günlük genel grev ilan etmesiyle on binlerce kişi iş bırakıp yürüyüş düzenledi.

CGIL sendikası ülke genelinde 100'den fazla kentte gösteri örgütledi. Göstericiler ellerinde pankartlar ve Filistin bayraklarıyla başkent Roma'nın merkezindeki Piazza Vittorio'dan yürümüye başladılar.

Grev sebebiyle İtalya'da tren seferleri aksarken, uçuşlar da kısmen etkilendi.

CGIL sendikası başkanı Maurizio Landini, "Bu, herhangi bir grev değil. Bizler bugün insanlar ve halklar arasındaki kardeşliği savunmak, insaniyeti merkeze koymak, soykırıma ve yeniden silahlanma politikasına hayır demek için buradayız" dedi.

İtalya'nın sağcı hükümeti grevi eleştirirken Başbakan Giorgia Meloni ise Gazze'yi gerekçe göstererek işe gitmeyenlerin aslında hafta sonu tatilini uzatmak için bahane ürettiklerini öne sürdü.

Kaynak: Gazete Oksijen


Japonya'da iktidardaki LDP yeni liderini arıyor

Japonya'da iktidardaki Liberal Demokrat Parti (LDP), istifa edeceğini bildiren LDP lideri ve Başbakan İşiba Şigeru'nun halefini 4 Ekim'de belirleyecek

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Başbakan ve LDP lideri İşiba'nın eylülde istifa edeceğini duyurmasıyla iktidar partisi, yeni liderini seçmeye hazırlanıyor.

LDP Seçim İşleri Komisyonundan yapılan açıklamaya göre, 22 Eylül'de başlayan 12 günlük kampanya dönemi bu gece son buluyor.

Yarın yapılacak seçimde LDP milletvekilleri ile ülke genelinde 47 eyaletten 700'e yakın delege oy kullanacak.

Adayların ilk turda salt çoğunluğu elde edememesi halinde en çok oy alan iki aday aynı gün ikinci turda yeniden yarışacak.

Seçimde yarışabilmesi için aranan "en az 20 milletvekilinin imzası şartını" elde eden 5 aday kampanya sürecini bu gece tamamlıyor.

En tecrübeli, ilk kadın, en genç

Yarışta Kabine Baş Sekreteri Hayaşi Yoşimasa, eski İçişleri Bakanı Takaiçi Sanae ve eski Tarım Bakanı Koizumi Şinjiro dahil 5 aday yer alıyor.

Hayaşi "en tecrübeli bürokrat", Takaiçi "ilk kadın başbakan" ve Koizumi "savaş sonrası en genç başbakan" mottolarıyla kampanya yürütüyor.

Yarışta ipi göğüsleyecek yeni LDP liderinin ekim içindeki Meclis oturumunda "Japonya'nın yeni başbakanı" seçilmesi bekleniyor.

İktidardaki LDP ve koalisyon ortağı Komeito'nun son seçimde, Meclis hakimiyetini kaybetmesi nedeniyle bazı muhalefet partilerinden destek alması bekleniyor.

İşiba'nın istifası

Başbakan İşiba, eylüldeki açıklamasında, temmuzdaki Danışman Meclisi (Sangiin) seçim sonuçlarının Japon hükümetinde olumsuz etkiye sahip olduğunu belirtmişti.

Seçimlerde iktidardaki LDP ve koalisyon ortağı Komeito'nun meclis çoğunluğunu kaybettiğini anımsatan İşiba, seçim hedeflerinin yakalanamadığını dile getirmişti.

İşiba, seçimlerde iktidardaki LDP'nin aldığı yenilginin sorumluluğunu üstlendiğini, sonuçlar nedeniyle Başbakanlık ve LDP Genel Başkanlığı görevlerinden istifa edeceğini açıklamıştı.

Mağlubiyete rağmen LDP'nin "halen aynı eski parti olarak kalması ve hiçbir şeyi değiştirmemiş gibi görülmesi halinde" gelecekte var olamayacağını savunan İşiba, "Hala başarmamız gereken şeyler olduğunu düşünsem de istifa etme konusunda zor bir karar aldım." demişti.

Danışman Meclisi seçimleri

Japonya'da seçmen, üst mecliste her 3 yılda bir yapılan seçimlerle, toplam 248 sandalyenin yarısının akıbetini belirlemek üzere 20 Temmuz'da sandık başına gitmişti.

Seçimlerde iktidar ve muhalefetin sahip olduğu 123 sandalye aynı şekilde kalırken diğer 125 sandalyenin yeni sahipleri belirlenmişti. Sonuçlara göre iktidar koalisyonu, seçimde hedeflediği en az 50 sandalye hedefini yakalayamamış ve üst mecliste çoğunluğu kaybetmişti.

Halihazırda 75 sandalyesi bulunan iktidar koalisyonu, seçimde 47 sandalye elde etmiş ancak çoğunluk için 125 sandalye hedefine erişememişti.

Böylelikle 2024 seçimlerinde alt mecliste çoğunluğu yitiren iktidar koalisyonu, bu yıl da üst mecliste aynı akıbeti yaşamıştı.

Kaynak: Gazete Oksijen


Rusya, Avrupa'ya saldıracak mı? Putin'den tek kelimelik açıklama

Putin, Avrupa’nın artan askerileşmesini yakından izlediklerini belirterek hızlı karşı önlemler alacaklarını açıkladı. Moskova, NATO’ya saldırı planı olduğu iddialarını reddederken Avrupa’yı “güvenlik” gerekçesiyle uyardı.

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Avrupa’daki “artan askerileşmeye” hızlı karşılık vereceklerini açıklarken, Batı’nın Moskova’nın NATO’ya saldıracağı yönündeki endişelerini “saçma” olarak nitelendirdi.Perşembe günü Soçi’de yaptığı geniş kapsamlı konuşmada Putin, “Avrupa’nın artan askerileşmesini yakından izliyoruz. Olanları görmezden geleme hakkımız yok. Kendi güvenliğimiz açısından bunu yapmamız mümkün değil” dedi.

Katıldığı toplantı kapsamında, Avrupa’ya yönelik karşı önlemlerin gecikmeyeceğini vurgulayan Putin, “Sanırım kimsenin şüphe etmediği şey, Rusya’nın misilleme adımlarının uzun sürmeyeceğidir” ifadelerini kullandı.

Putin’in açıklamaları, 45 Avrupa liderinin Kopenhag’da Ukrayna’ya destek sağlamak ve kıtanın Rus saldırganlığını caydıracak savunma projelerini hızlandırmak amacıyla düzenlenen zirvede bir araya gelmesinin hemen ardından geldi.

Son haftalarda bazı Avrupa ülkeleri, Rusya’ya ait insansız hava araçları ve jetlerin sınır ihlallerini bildirmiş, Moskova’nın NATO’nun kararlılığını test ettiği endişelerine yol açmıştı.

Trump’a övgü

Avrupa’ya yönelik tehditkar mesajlarına rağmen Putin, ABD Başkanı Donald Trump’a karşı son dönemde yapılan eleştirileri görmezden gelerek olumlu bir tavır sergiledi.

Putin, Trump’ın görevde olsaydı Ukrayna’daki çatışmanın önlenebileceğini iddia ederek, “Trump görevde olsaydı, Ukrayna’daki çatışma önlenebilirdi” dedi. Bu ifade, Trump’ın sıkça kendi konuşmalarında dile getirdiği bir yaklaşım olarak dikkat çekiyor.

Moskova ve Ukrayna yönetimi, Trump’ın savaş konusundaki değişken tutumu nedeniyle aylar boyunca onun desteğini kazanmaya çalıştı. Son haftalarda ABD lideri, Putin’den çatışmayı uzattığı için memnuniyetsizlik dile getirerek Rusya ekonomisi ve ordusunu “kağıttan kaplan” olarak nitelendirmişti.

Wall Street Journal’ın haberine göre Trump, ABD istihbarat birimleri ve Pentagon’un Ukrayna’ya Rusya topraklarında derin hedeflere yönelik operasyonlarda destek sağlamasını onayladı; bu adım, Trump yönetimi altında ABD politikasında önemli bir değişimi işaret ediyor.

Avrupa’ya sert eleştiriler

“Avrupalı elitler, Ukrayna’da barışı engelliyor ve bölgede histeri yaratıyor” diyen Rus lider, NATO’ya saldırı iddialarını tekrarlayanları “ya inanılmaz derecede yeteneksiz ya da dürüst olmayan kişiler” olarak nitelendirdi.

Fransa’nın, Rusya’nın “gölge filosuna” ait bir petrol tankerinin mürettebatını gözaltına almasını da eleştiren Putin, “Tanker, tarafsız sularda hiçbir gerekçe olmaksızın alıkonuldu. Bu korsanlıktır” dedi.

Ukrayna'da taviz yok

Putin, Ukrayna’daki savaşta uzlaşma veya hedeflerde geri adım planı olmadığını açıkça ortaya koydu. Rusya’nın son dönemdeki sınırlı ilerlemelerine rağmen Putin, “Tüm cephe boyunca kuvvetlerimiz güvenle ilerliyor” iddiasında bulundu.

Ukrayna’nın kayıplarının Rusya’dan çok daha fazla olduğunu öne süren Putin, “Ukrayna, kayıplarını ciddi şekilde değerlendirip müzakereleri düşünmeli” diye ekledi.

Kaynak: Gazete Oksijen


Arap ülkeleri Hamas'ı devre dışı bırakıp savaşı bitirmek üzere: 'Trump'ın planı şimdiye kadar en iyisi'

Körfez ülkeleri, ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze planını Hamas’ın onayı olup olmamasına bakmaksızın uygulamaya koymaya giderek daha yakın görünüyor. Plan, Filistin bölgesinde güvenli alanlar oluşturmayı ve yeniden inşayı hedefliyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Körfez ülkeleri, ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze için hazırladığı “savaş sonrası” planı, Hamas’ın kabul etmesine gerek olmadan hayata geçirmeyi giderek daha olası görüyor. Konuyla ilgili bilgi veren kaynaklar, bölgesel oyuncuların hala İran destekli Hamas’ın planı kabul etmesini umsa da, genel konsensüsün ilerlemek yönünde olduğunu belirtti.

Bu yaklaşım, Körfez başkentlerinin bölgesel istikrarı koruma ve Suudi Arabistan’ın Vizyon 2030 gibi ekonomik kalkınma projelerini ilerletme çabalarıyla bağlantılı. Ayrıca halk baskısına yanıt olarak savaşın durdurulması gerektiğini gösteriyor. Gazze’de yaklaşık 2 milyon kişinin yaşadığı bölgede savaş büyük yıkıma yol açmış, BM destekli bir gözlemci bölgede açlık uyarısında bulunmuştu.

Bloomberg'in haberine göre bir Körfez yetkilisi, planı “savaşın başından beri en iyi plan” olarak nitelendirirken, kimsenin bu fırsatı boşa harcamak istemediğini söyledi.

Eski Mısır Dışişleri Bakanı Amr Moussa, Suudi Arabistan’daki Münih Güvenlik Konferansı’nda, “Trump girişimini memnuniyetle karşılamak için bir hava var, Orta Doğu’daki genel karamsarlık nedeniyle,” dedi.

Planın içeriği

Trump’ın planına göre, İsrail ordusu Hamas militanlarından temizlenen güvenli alanlar ilan edecek ve bu bölgelerde yeniden inşa çalışmaları başlayacak. Plan, Hamas’ın silahlarını bırakmasını ve teslim olmasını şart koşuyor, ancak metin doğrudan Hamas’a göre hazırlanmış değil.

Planın, Hamas tarafından geciktirilmesi veya reddedilmesi durumunda da uygulanmaya devam edeceği açıkça belirtiliyor. Metindeki 17. madde, İsrail’in temizlediği alanlarda yol haritasının yürürlüğe gireceğini ifade ediyor.

Hamas yetkililerinden biri, planın yanıtının “çok yakında” verileceğini belirtirken, grubun tamamen kabul veya reddetme dışında “gri alanlar” aradığını söyledi.

Riskler neler?

Körfez yetkilileri, planın bazı yerlerde eksik ve belirsiz olduğunu kabul ediyor; zaman çizelgeleri, finansman ve barış gücü lojistiği gibi konuların netleştirilmesi gerekiyor. Ancak çatışmaların sona erme zamanının geldiği vurgulanıyor.

Söz konusu planın, Hamas’ın desteği olmadan ilerlemesi, güvenli alanlarda militan saldırı riskini artırıyor. İran ve bölgesel müttefikleri, özellikle Yemen merkezli Husi hareketi, bir diğer risk unsuru olarak öne çıkıyor.

Husi lideri Abdul Malik Al-Houthi, Arap ve Müslüman liderleri Trump’ın planını desteklemekle “ihanet”le suçladı ve bunu “Arapların Amerikan ve İsrail’in aracı haline gelmesi” olarak nitelendirdi.

Destekleyici görüşler

Buna rağmen, genel eğilim plan lehine. Münih Güvenlik Konferansı CEO’su Benedikt Franke, “Süreci sabote edenler için anlatıyı sürdürmek artık gerçekten zor. Bir heyecan var,” dedi.

ABD’nin önerisi, İsrail ve Hamas arasında ateşkes sağlamak için yapılan başarısız girişimlerin sonuncusu olarak, savaş sonrası düzenlemelere zemin hazırlıyor. Plan, Arap ülkeleri ve Müslüman çoğunluklu hükümetlerce destekleniyor.

Trump yönetimi, önceki “Riviera” planından geri adım attı ve İsrail’in Batı Şeria’yı ilhak etmesine izin vermeyeceğini açıkladı. Yeni plan, Hamas’ın Gazze’de herhangi bir yönetim rolü üstlenmeyeceğini ve reform görmemiş Filistin Yönetimi’nin de devreye girmesinin engelleneceğini belirtiyor.

Kuveyt Üniversitesi’nden Bader Al-Saif, “Ne Hamas ne de İsrail planı kamuoyuna kabul etti. Körfez ülkeleri, açık garantiler ve zaman çizelgesi sunmayan bir planı ilerletmez,” dedi.

Kaynak: Gazete Oksijen


Trump: Hamas'a 5 Ekime kadar süre verdim

ABD Başkanı Donald Trump, Hamas’a Washington saatiyle Pazar 18:00’e kadar süre verdiğini belirterek 20 maddelik Gazze planına yanıt vermemeleri halinde “benzeri görülmemiş” bir saldırı gerçekleşeceğini açıkladı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Başkanı Donald Trump, Filistinli hareket Hamas’a 20 maddelik Gazze planına yanıt vermesi için Pazar günü Washington saatiyle 18:00’ye (22:00 GMT) kadar süre tanıdı.

Trump, Truth Social platformunda yayımladığı uzun paylaşımda, plan kabul edilmezse “her şeyin cehenneme döneceğini” ve Hamas’a karşı daha önce görülmemiş bir harekatın başlayacağını yazdı.

Trump sosyal medya üzerinden “Eğer bu SON ŞANS anlaşması sağlanmazsa, Hamas’a karşı daha önce hiç görülmemiş şekilde TAM BİR CEHENNEM patlayacak,” diye kaydetti ve ekledi:

“ORTADOĞU’DA BİR ŞEKİLDE BARIŞ SAĞLANACAK”

Trump paylaşımının devamında kendisinin “‘BAŞLA’ emrini vermesi durumunda Hamas üyelerinin hayatlarını kaybedeceğini ifade etti ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kimin nerede olduğunu biliyoruz; takip edilecek ve öldürüleceksiniz. Tüm masum Filistinlilerden, ölüm riski taşıyan bu bölgelerden derhal daha güvenli Gazze alanlarına çekilmelerini istiyorum. Herkes, yardıma hazır gidenlere iyi bakılacak,” dedi.

Hamas'tan yanıt bekleniyor

Hamas Siyasi Büro üyesi Muhammed Nezzal, Al Jazeera Arabic’e yaptığı açıklamada, grubun “yakında” ABD teklifine ilişkin tutumunu duyuracağını belirtti. Nezzal, Filistin direnişinin temsilcileri olarak Hamas’ın Filistin halkının çıkarlarına hizmet edecek şekilde görüşlerini açıklama hakkı bulunduğunu vurguladı.

“Bu meseleyi boynumuza dayanan bir kılıç muamelesiyle, aceleyle değerlendirmiyoruz,” diyen Nezzal, zaman baskısıyla hareket etmeyeceklerini ifade etti.

Kaynak: Gazete Oksijen


Sumud Filosu aktivistleri Ketziot Hapishanesi’ne gönderildi

İsrail’in Küresel Sumud Filosu’na düzenlediği saldırı ardından önce Aşdod Limanı’nda bekletilen, sorgularının ardından Ketziot Hapishanesi’ne sevk edilen aktivistlerin "morallerinin yüksek sağlık durumlarının iyi olduğu" bildirildi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İsrail’in deniz ablukasını kırmak adına Barselona’dan yola çıkan ve Gazze’ye az bir mesafe kala İsrail tarafından alıkonulan Küresel Sumud Filosu üyeleri, mahkemeye çıkarıldı. Küresel Sumud Filosu’nun Türkiye Delegasyonu tarafından yapılan açıklamalara göre, dün saat 14.00 sularında mahkeme sorguları başladı ve 15 saatten fazla sürdü.

Çok az aktivistin acil çıkış talebi imzaladığı öğrenilirken, bu formu imzalamayanların "sınır dışı süreçlerinin daha uzun süreceği" öğrenildi. Bu formun imzalanmaması durumunda İsrail’in 72 saat gözaltında tutma hakkı olduğu belirtildi.

Türkiye Delegasyonu yaptığı açıklamada, filo üyelerinin morallerinin gayet yüksek olduğunu, sağlık durumlarının da iyi olduğunu bildirdi.

Aktivistler hapishaneye sevk edildi

İsrail tarafından alıkonulan aktivistler, sorgularının ardından Negev Çölü’nde, Gazze ile Mısır arasında bulunan Ketziot Hapishanesi’ne sevk edildi. Marinette adlı gemide bulunan ve İsrail tarafından alıkonulan aktivistlerin de işlemlerin ardından buraya sevk edileceği öğrenildi. Sınır dışı işlemleri devam eden Küresel Sumud Filosu aktivistleri, bir süre burada tutulacak.

Küresel Sumud Filosu Türkiye Delegasyonu, bazı aktivistlerin açlık grevine başladığını, alıkonulan filo üyelerine dün gün boyunca yiyecek veya içecek verilmediğini öğrendiklerini bildirdi.

Ben Gvir "yardım taşımıyorlar" dedi, "Özgür Filistin" sloganları gelince video kesildi

İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, sosyal medya platformundan bir video yayınladı. Videoda, Ben-Gvir, aktivistlerin bulunduğu alana gidiyor. Sıralı biçimde yerde oturtulan Küresel Sumud Filosu aktivistlerini video kaydına alarak, "Şunlara bak, katillerin destekçisi. Bu arada gemiler de pislik içindeydi. Bunlar Gazze’ye yardım etmeye, teröristlere yardım etmeye geldi. Bunlar teröristler" dedi.Paylaşılan görüntülerde tam bu sırada aktivistler, "Özgür Filistin" diye slogan atmaya başladı, hemen ardından video kesildi. Ben-Gvir, filodaki gemilerden birine girip "Bu gemilerle yardım taşımıyorlar" iddiasında bulundu.

İtalya Dışişleri Bakanlığı, Küresel Sumud Filosu’nda bulunan ve İsrail tarafından alıkonan dört İtalyan parlamento üyesi, kısa süre önce serbest bırakıldığını açıkladı. Bakanlık, parlamenterlerin bugün Tel Aviv’deki Ben Gurion Havalimanı'dan Roma'ya gideceklerini belirtti. İtalyan parlamenterlerin yer aldığı uçağın, akşam saatlerinden önce Roma'ya ulaşması bekleniyor.

Kaynak: ANKA


İtalyan parlamentosundan Filistin'e 'koşullu tanıma'

İtalya parlamentosu Filistin'in bir devlet olarak tanınması için Hamas'ın rehineleri serbest bırakmasını ve Filistin yönetiminde yer almamasını şart koşan bir tasarıyı onayladı. Meloni hükümeti İsrail destekçisi olsa da, son dönemde ülke içinde artan baskı hükümeti pozisyon değiştirmeye zorluyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İtalyan parlamentosu, Filistin devletinin resmen tanınmasını koşullu olarak öngören bir yasa tasarısını onayladı.

Yeni tasarı, Hamas'ın elindeki tüm İsrailli rehineleri serbest bırakması ve gelecekte kurulacak herhangi bir Filistin yönetiminde yer almamasını ön şart olarak sunuyor. Bu bağlamda İtalya'nın Filistin'i tanıması ABD Başkanı Donald Trump'ın sunduğu Gazze planıyla aynı koşulları taşıyor.

Filistin'i koşullu tanıma tasarısı, Başbakan Giorgia Meloni'nin liderlik ettiği hükümetin ülkede giderek artan Filistin yanlısı bir atmosferle karşı karşıya kalmasının ardından geldi. Bu nedenle karar, hükümetin Filistin destekçilerini sakinleştirmek için attığı bir adım olarak yorumlandı.

Meloni geleneksel olarak kendini İsrail'in sağlam bir müttefiki olarak konumluyor ancak ülke içinde Filistin yanlısı muhalefet Roma'yı bu tasarıyı gündeme almaya zorlamış durumda. İtalya'da son dönemde İsrail'in Gazze'deki eylemleri ve Küresel Sumud Filosu'na saldırısı nedeniyle peş peşe genel grevler ilan edilmişti.

Bu hafta Roma, Milano ve diğer şehirlerde binlerce kişi Filistin'e destek için sokağa çıktı. Ülkedeki USB ve CGIL sendikaları cuma günü genel grev kararı aldı. Torino'da düzenlenecek ve Amazon kurucusu Jeff Bezos'un konuşmacı olacağı teknoloji forumunda da Filistin'e destek eylemlerinin devam etmesi bekleniyor.

Yapılan son anketler İtalyanların yüzde 88'inin Filistin devletinin tanınmasından yana olduğunu ortaya koyuyor. Geçen yıl ekimde yapılan benzer bir ankette bu oran yüzde 54 seviyesinde ölçülmüştü.

Son dönemde Fransa, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Portekiz gibi ülkeler Filistin'i tanıma kararı almıştı. ABD, Almanya ve Japonya gibi bazı ülkelerse halen bağımsız Filistin devletini tanımıyor.

İtalya Başbakanı Meloni, Fransa'nın tanıma kararının ardından geçen hafta Birleşmiş Milletler'de yaptığı konuşmada, egemenlik şartlarını sağlamayan bir devleti tanımanın 'problemi çözmeyeceğini' ancak konunun siyasi baskıyı artırmak için faydalı bir araç olduğunu söylemişti.

On binlerce kişi iş bırakıp yürüyüş düzenledi

İsrail'in Gazze'ye yardım taşıyan Küresel Sumud yardım filosuna müdahale etmesinin ardından İtalya'da filoya destek olmak isteyen sendikaların bir günlük genel grev ilan etmesiyle on binlerce kişi iş bırakıp yürüyüş düzenledi.

CGIL sendikası ülke genelinde 100'den fazla kentte gösteri örgütledi. Göstericiler ellerinde pankartlar ve Filistin bayraklarıyla başkent Roma'nın merkezindeki Piazza Vittorio'dan yürümüye başladılar.

Grev sebebiyle İtalya'da tren seferleri aksarken, uçuşlar da kısmen etkilendi.

CGIL sendikası başkanı Maurizio Landini, "Bu, herhangi bir grev değil. Bizler bugün insanlar ve halklar arasındaki kardeşliği savunmak, insaniyeti merkeze koymak, soykırıma ve yeniden silahlanma politikasına hayır demek için buradayız" dedi.

İtalya'nın sağcı hükümeti grevi eleştirirken Başbakan Giorgia Meloni ise Gazze'yi gerekçe göstererek işe gitmeyenlerin aslında hafta sonu tatilini uzatmak için bahane ürettiklerini öne sürdü.

Kaynak: Gazete Oksijen


Japonya'da Asahi bira krizi: Stoklar tükenebilir

Siber saldırı sonrası Japonya’da Asahi ürünleri raflardan çekilmeye başladı. 7-Eleven, FamilyMart ve Lawson, bira ve soğuk çay başta olmak üzere Asahi ürünlerinde tedarik sıkıntısı yaşanacağını duyurdu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Japonya’da Asahi ürünlerinde ciddi arz sıkıntısı bekleniyor. Ülkenin en büyük içecek üreticisi olan Asahi Grubu, büyük bir siber saldırı nedeniyle sipariş ve dağıtım sistemlerinin durma noktasına geldiğini açıkladı.

BBC'nin aktardığına göre Japonya’nın önde gelen içecek ve gıda üreticisi Asahi, hafta başında uğradığı büyük bir siber saldırının ardından ülkedeki operasyonlarının durduğunu duyurdu. Şirketin fabrikalarının çoğu, sipariş ve dağıtım sistemlerindeki kesinti nedeniyle pazartesi gününden bu yana üretim yapamıyor.

Ülkedeki büyük perakendeciler 7-Eleven, FamilyMart, Lawson ve Life Cooperation, Asahi ürünlerinde önümüzdeki günlerde ciddi tedarik sıkıntısı yaşanacağı uyarısında bulundu. 7-Eleven, popüler Super Dry birasının sevkiyatlarını durdurduğunu açıklarken, FamilyMart da Asahi tarafından üretilen Famimaru marka soğuk çaylarının stoklarda tükenebileceğini belirtti.

Sistemin ne zaman düzeleceği belli değil 

Asahi, cuma günü yaptığı açıklamada “sistemlerin yeniden faaliyete geçmesi için net bir takvim verilemediğini” ancak kısmen manuel sipariş ve sevkiyat işlemlerine başladığını duyurdu. Şirket, ayrıca dışarıdan gelen e-postaları da alamadığını ve çağrı merkezi operasyonlarını gelecek hafta yeniden açmaya hazırlandığını bildirdi.

Asahi Grubu Başkanı ve CEO’su Atsushi Katsuki, müşterilerden özür dileyerek, “Sistemi en kısa sürede geri getirmek için tüm çabamızı gösteriyoruz. Ürün tedariğini sürdürmek için alternatif yöntemler uygulamaya başladık” dedi.

Siber saldırıya uğrayan şirket Asahi 

Japonya’nın en büyük bira üreticisi olan Asahi, aynı zamanda meşrubat ve gıda ürünleri de üretiyor. Şirket, Birleşik Krallık’ta Fuller’s’ın yanı sıra Peroni, Pilsner Urquell ve Grolsch gibi uluslararası markalara sahip. Ancak şirketin açıklamasına göre saldırı yalnızca Japonya’daki operasyonlarını etkiledi. Bu operasyonlar, Asahi’nin toplam satışlarının yaklaşık yarısını oluşturuyor.

Perakende zinciri Lawson ise bazı Asahi ürünlerinde kıtlık beklediklerini ancak alternatif ürünlerle müşterilerin mağduriyetini en aza indirmeyi planladıklarını belirtti. Japonya’nın büyük süpermarketlerinden Life Cooperation da benzer şekilde stokların kısa sürede tükenebileceği uyarısında bulundu.

Kaynak: Gazete Oksijen


Münih'te uçuşlar durduruldu: Avrupa havaalanlarında gizemli dron olayları artıyor

Münih Havalimanı’nda perşembe akşamı yaşanan dron krizinde uçuşlar saatlerce durdu, yaklaşık 3 bin yolcu mağdur oldu. Olay, Avrupa genelinde Danimarka ve Norveç’teki benzer vakaları hatırlatırken, AB ve NATO düzeyinde güvenlik ve diplomasi tartışmalarını yeniden alevlendirdi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Perşembe akşamı saat 22.18’de hava trafik kontrol görevlileri, Münih Havalimanı çevresinde birden fazla dron tespit etti. Alman polisi olaya hızla müdahale ederken hem iniş hem de kalkışlar tamamen durduruldu.

Yaklaşık yedi saat süren kesintinin ardından ilk uçuşlar cuma sabahı 05.50’de yeniden başladı.

Reuters’ın aktardığına göre, 17 uçuş iptal edilirken, en az 15 uçak Stuttgart, Nürnberg, Frankfurt ve Viyana gibi farklı havalimanlarına yönlendirildi. Bu durum yaklaşık 3 bin yolcunun mağduriyetine yol açtı. Havalimanı işletmesi terminalde mahsur kalan yolculara kamp yatakları, battaniye ve yiyecek desteği sağladı.

Güvenlik soruşturması sürüyor

AP’nin haberine göre, polis helikopterlerle bölgeyi tarasa da dronların türü, sayısı ve operatörleri konusunda kesin bilgiye ulaşılamadı. Görgü tanıkları, Erding yakınlarında 60 santimetre ile 1 metre arasında kanat açıklığına sahip dronlar gördüklerini aktardı.

Guardian ise, olayın Avrupa’da son haftalarda yaşanan benzer vakaların devamı olduğuna dikkat çekti. Danimarka ve Norveç’te de kısa süre önce havalimanları dron gözlemleri nedeniyle geçici olarak kapatılmıştı.

Danimarka ve Norveç'te ne olmuştu? 

Geçtiğimiz hafta Kopenhag Havalimanı, iniş-kalkış pistleri yakınlarında bir dronun görülmesi üzerine kapatıldı. Olay yalnızca bir saat sürse de 40’tan fazla uçuş etkilendi, yüzlerce yolcu gecikmelerden mağdur oldu. Danimarka Ulaştırma Bakanlığı, sivil havacılığın “ciddi bir tehdit altında olduğunu” açıkladı.

Oslo’daki Gardermoen Havalimanı’nda da kısa süre önce benzer bir durum yaşandı. Terminalin üzerinde uçan bir dron, hava trafiğinin yaklaşık iki saat boyunca aksamasına yol açtı. Norveç polisi, dronların “muhtemelen organize bir şekilde uçurulduğunu” ve yabancı kaynaklı olabileceğini öne sürdü.

Siyasi tartışmalar alevlendi

Münih’teki olay Almanya’da güvenlik önlemlerinin yetersizliği tartışmasını yeniden gündeme getirdi.Bavyera Başbakanı Markus Söder, polisin dronları düşürme yetkisine sahip olması gerektiğini söyledi.

Ancak federal hükümet bu seçeneğe temkinli yaklaşıyor.

Şansölye Friedrich Merz, düşürülen dron parçalarının insanlara veya binalara zarar verme riskine dikkat çekerek kararların “dikkatle” alınması gerektiğini vurguladı.

İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt ise Almanya’nın dron tehdidine karşı savunma önlemlerini artıracağını ve hava güvenliği yasalarının gözden geçirileceğini açıkladı. Avrupa Birliği düzeyinde ise “anti-dron duvarı” kurulması, yani sensör ve jammer teknolojilerinin kıta çapında entegre edilmesi tartışılıyor.

Avrupa Birliği de tetikte

Münih Havalimanı’ndaki dron krizinin etkileri sadece Almanya’yla sınırlı kalmadı; Avrupa diplomasi çevrelerinde de derin yankılar uyandırdı. AB Komisyonu yetkilileri, Avrupa hava sahasının artık sadece sivil ulaşım açısından değil, aynı zamanda stratejik bir güvenlik meselesi olarak ele alınması gerektiğini vurguladı. Komisyon, üye ülkeler arasında ortak bir anti-dron savunma hattı kurulmasını ve sensör, jammer gibi teknolojilerin entegre edilmesini önerdi. Bu adım, Avrupa’nın hava sahası güvenliğinde koordinasyonu artırmayı ve gelecekte benzer aksaklıkları önlemeyi hedefliyor.

NATO yetkilileri ise olayları “hibrit tehditler” çerçevesinde değerlendirdi. İttifakın güvenlik analistleri, küçük insansız hava araçlarının yalnızca sivil havacılığı aksatmakla kalmayıp, Avrupa ülkelerinin stratejik istikrarını test etmek için de kullanılabileceğine dikkat çekti. NATO kaynakları, benzer dron faaliyetlerinin jeopolitik rakipler tarafından Avrupa’yı baskı altına almak veya mesaj göndermek amacıyla organize edilebileceğini belirtiyor.

Odakta Rusya'da var

Olayın Rusya ile ilişkiler boyutu da tartışmalara yol açtı. Resmî olarak Moskova’nın olaya doğrudan karıştığına dair bir kanıt bulunmasa da, Avrupa basınında ve siyasetinde bu ihtimal yoğun şekilde tartışılıyor. Alman güvenlik çevreleri, Ukrayna savaşının gölgesinde, dron eylemlerinin “güç gösterisi” veya diplomatik bir sinyal verme yöntemi olabileceğini öne sürdü. Bu yorum, olayın yalnızca teknik bir güvenlik sorunu olmadığını, aynı zamanda bölgesel güç dengeleri açısından da bir mesaj taşıdığını gösteriyor.

Diplomatik düzlemde ise, Danimarka ve Norveç hükümetleri Münih krizinin ardından Almanya ile yakın koordinasyon içinde olduklarını açıkladı. Her iki ülke de, hava sahası güvenliğinin sadece kendi sınırları içinde değil, komşu ülkelerle ortak hareket edilerek sağlanması gerektiğine dikkat çekti. Paris ve Brüksel’den de “ortak Avrupa güvenlik yaklaşımı” çağrıları yükseldi; AB’nin gelecekteki anti-dron politikalarının ve kriz yönetim protokollerinin üye ülkeler arasında standartlaştırılması gerektiği vurgulandı.

Kaynak: Gazete Oksijen


Küresel et devi JBS suçlamaların odağında: Brezilya'da 'sığır aklama' faaliyetleri artış gösteriyor

Greenpeace'in Brezilya'da yürüttüğü iki soruşturma Amazon'un yasa dışı şekilde ormansızlaştırılan alanlarında sığır yetiştiriciliği yapıldığını ve bu hayvanların daha sonra başka çiftliklere transfer edilerek 'aklandığını' ortaya koyuyor. Sığırların alıcısıysa tüm dünyaya ihracat yapan et devi JBS

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Suç dünyasında kara para aklamak suçtan elde edilen gelirleri finansal sisteme sokmak için olmazsa olmazdır. Benzer şekilde çalıntı araçlar veya sahte mallar da aklanabilir.

Aynı mantıkla, karanlık ilişkileri spor kulüpleri üzerinden temize çekmek için yürütülen faaliyetlere sporla aklama dendiğini veya çevreye duyarlı süsü verilen politikalardan yeşille aklama diye bahsedildiğini son dönemde sıklıkla görüyoruz.

Ancak yapılan son araştırmalar, bu fenomenin Brezilya'daki en endişe verici ayağının 'sığır aklama' olduğunu ortaya koyuyor.

Pratikte bu, bazı çiftçilerin Amazon'un yasadışı şekilde ormansızlaştırılmış arazilerilerinde yetiştirilen sığırları, yasal tarım arazilerinde yetiştirilmiş sürülere dönüştürmesi ve bunların büyük mezbahalara satılması anlamına geliyor. İddiaya göre Brezilyalı et devi JBS de artık bu sisteme dahil.

Greenpeace, 25 ve 29 Eylül’de yayımladığı iki soruşturmada, JBS'in çevre açısından yıkıcı bu uygulamayı görmezden geldiğini öne sürüyor. İlk vaka Orta-Batı bölgesindeki Mato Grosso eyaletinden. STK’ya göre 2018 ile 2023 yılları arasında Pequizal do Naruvôtu yerli halkına ait topraklarda yasa dışı biçimde yetiştirilen 1.200’den fazla hayvan, yerel JBS mezbahalarına tedarik edildi. Bunu yapmak için tedarikçinin, hayvanlarını yasa dışı çiftliğinden yaptırımı bulunmayan yakınlardaki bir diğer mülk olan Itapiranga’ya aktardığı ve bu yolla hayvanları 'akladığı' iddia ediliyor.

Üç kıtaya ihraç edilmiş olabilir

Le Monde'a göre yürütülen soruşturma JBS için iki kat utanç verici. Zira sığırların satın aldığı söz konusu çiftçi Mauro Fernando Schaedler, çevre suçlarından toplam 3,1 milyon real (495.000 euro) ceza almış, kötü şöhretli ve tanınmış bir isim.

Daha da önemlisi, söz konusu mezbahaların Barra do Garças ve Agua Boa kentlerinde bulunması ve Asya ile Amerika kıtasındaki birçok ülkeye, ayrıca Avrupa Birliği’ne ihracat yapma yetkisine sahip olması. Söz konusu sığır sayısı görece küçük olsa da bu durum grubun imajı üzerinde son derece olumsuz bir etki yaratıyor.

Greenpeace’in ortaya çıkardığı ikinci vaka, Amazon yağmur ormanlarının güneydoğusundaki Pará bölgesine ait. Bu dosya, 10.000 hektardan (Kadıköy ve Üsküdar'ın toplam büyüklüğü kadar) fazla alanı kaplayan devasa Nova Orleans çiftliğinin sahibi Biernaski ailesini mercek altına alıyor. Söz konusu çiftlik, yasa dışı ormansızlaştırma nedeniyle yetkililer tarafından ambargo altına alınmış durumda. Ancak 2018 ile 2023 yılları arasında, ailenin bu arazide yasa dışı biçimde yetiştirdiği 2.000 baş sığırı, yasal durumda olan ve JBS’ye doğrudan tedarikçi konumundaki bir diğer mülklerine — Rancho Alegre’ye — taşıdığı iddia ediliyor.

Amazon'un ormansızlaşması artabilir

Greenpeace Brezilya’nın Sıfır Ormansızlaşma birimi koordinatörü Cristiane Mazzetti, “Bütün bunlar çok ciddi, çünkü yeni meraların açılması Amazon’daki ormansızlaşmanın başlıca itici gücü olmaya devam ediyor” diyor.

Bir başka STK olan MapBiomas’a göre, yağmur ormanlarındaki yasa dışı ormansızlaştırmanın %90’ından sığır yetiştiriciliği sorumlu. Bu hızla büyüyen faaliyet nedeniyle Amazon artık Brezilya’daki toplam hayvan varlığının neredeyse yarısını barındırıyor: Yaklaşık 29 milyonluk nüfusa karşılık 100 milyondan fazla hayvan.

1953’te kurulan JBS ise et sektörünün devi konumunda. Grup dünya çapında 270.000 kişiyi istihdam ediyor, 150 ülkeye ihracat yapıyor ve günde 75.000 sığır kesme kapasitesine sahip olduğunu iddia ediyor.

2024 yılı cirosu yaklaşık 417 milyar real (66 milyar euro) olarak tahmin edildi. Büyüklüğü nedeniyle, “düzensiz kaynaklardan sığır tedarik etme ihtimali en yüksek şirket” olduğu uzmanlar tarafından vurgulanıyor.

Şirket suçlamaları reddediyor

İrtibata geçilen JBS ise suçlamaları reddediyor.

Grubun Le Monde’a gönderdiği yazılı açıklamada, “JBS, tedarikçilerinin %100’ünü yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleriyle izlemektedir” dendi.

Greenpeace soruşturmasının ardından et devi, Mato Grosso ve Pará’daki tartışmalı çiftliklerden yapılan tedarikleri “önleyici olarak bloke ettiğini” ve “üreticilerden açıklama talep ettiğini” öne sürdü. Ayrıca 2021’de hayata geçirilen “Şeffaf Hayvancılık” adlı dijital platform sayesinde JBS aracı kurumlarının kendi tedarikçilerinin uygunluğunu doğrulayabildiği vurgulandı.

Brezilya hükümetinden COP30 öncesi yeni adımlar

10-21 Kasım tarihleri arasında Brezilya'nın Belém kentinde yapılması planlanan COP30 öncesinde, Devlet Başkanı Lula’nın hükümeti bu konuda kararlılığını göstermek istiyor.

Eylül ayı başında çevre polisi, yasa dışı ormansızlaştırmayla bağlantılı hayvancılıkla mücadele etmeyi amaçlayan “Soğuk Et” operasyonunun üçüncü aşamasını başlattı.

Pará eyaletinde 7.000’den fazla sığır müsadere edildi ve 49 milyon real (7,8 milyon euro) tutarında para cezası kesildi. Bu adım, Brezilya’nın imajını bu önemli uluslararası etkinlik öncesinde güçlendirmek açısından doğru yönde atılmış bir adım olarak değerlendiriliyor.

Kaynak: Gazete Oksijen


Rusya, Avrupa'ya saldıracak mı? Putin'den tek kelimelik açıklama

Putin, Avrupa’nın artan askerileşmesini yakından izlediklerini belirterek hızlı karşı önlemler alacaklarını açıkladı. Moskova, NATO’ya saldırı planı olduğu iddialarını reddederken Avrupa’yı “güvenlik” gerekçesiyle uyardı.

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Avrupa’daki “artan askerileşmeye” hızlı karşılık vereceklerini açıklarken, Batı’nın Moskova’nın NATO’ya saldıracağı yönündeki endişelerini “saçma” olarak nitelendirdi.Perşembe günü Soçi’de yaptığı geniş kapsamlı konuşmada Putin, “Avrupa’nın artan askerileşmesini yakından izliyoruz. Olanları görmezden geleme hakkımız yok. Kendi güvenliğimiz açısından bunu yapmamız mümkün değil” dedi.

Katıldığı toplantı kapsamında, Avrupa’ya yönelik karşı önlemlerin gecikmeyeceğini vurgulayan Putin, “Sanırım kimsenin şüphe etmediği şey, Rusya’nın misilleme adımlarının uzun sürmeyeceğidir” ifadelerini kullandı.

Putin’in açıklamaları, 45 Avrupa liderinin Kopenhag’da Ukrayna’ya destek sağlamak ve kıtanın Rus saldırganlığını caydıracak savunma projelerini hızlandırmak amacıyla düzenlenen zirvede bir araya gelmesinin hemen ardından geldi.

Son haftalarda bazı Avrupa ülkeleri, Rusya’ya ait insansız hava araçları ve jetlerin sınır ihlallerini bildirmiş, Moskova’nın NATO’nun kararlılığını test ettiği endişelerine yol açmıştı.

Trump’a övgü

Avrupa’ya yönelik tehditkar mesajlarına rağmen Putin, ABD Başkanı Donald Trump’a karşı son dönemde yapılan eleştirileri görmezden gelerek olumlu bir tavır sergiledi.

Putin, Trump’ın görevde olsaydı Ukrayna’daki çatışmanın önlenebileceğini iddia ederek, “Trump görevde olsaydı, Ukrayna’daki çatışma önlenebilirdi” dedi. Bu ifade, Trump’ın sıkça kendi konuşmalarında dile getirdiği bir yaklaşım olarak dikkat çekiyor.

Moskova ve Ukrayna yönetimi, Trump’ın savaş konusundaki değişken tutumu nedeniyle aylar boyunca onun desteğini kazanmaya çalıştı. Son haftalarda ABD lideri, Putin’den çatışmayı uzattığı için memnuniyetsizlik dile getirerek Rusya ekonomisi ve ordusunu “kağıttan kaplan” olarak nitelendirmişti.

Wall Street Journal’ın haberine göre Trump, ABD istihbarat birimleri ve Pentagon’un Ukrayna’ya Rusya topraklarında derin hedeflere yönelik operasyonlarda destek sağlamasını onayladı; bu adım, Trump yönetimi altında ABD politikasında önemli bir değişimi işaret ediyor.

Avrupa’ya sert eleştiriler

“Avrupalı elitler, Ukrayna’da barışı engelliyor ve bölgede histeri yaratıyor” diyen Rus lider, NATO’ya saldırı iddialarını tekrarlayanları “ya inanılmaz derecede yeteneksiz ya da dürüst olmayan kişiler” olarak nitelendirdi.

Fransa’nın, Rusya’nın “gölge filosuna” ait bir petrol tankerinin mürettebatını gözaltına almasını da eleştiren Putin, “Tanker, tarafsız sularda hiçbir gerekçe olmaksızın alıkonuldu. Bu korsanlıktır” dedi.

Ukrayna'da taviz yok

Putin, Ukrayna’daki savaşta uzlaşma veya hedeflerde geri adım planı olmadığını açıkça ortaya koydu. Rusya’nın son dönemdeki sınırlı ilerlemelerine rağmen Putin, “Tüm cephe boyunca kuvvetlerimiz güvenle ilerliyor” iddiasında bulundu.

Ukrayna’nın kayıplarının Rusya’dan çok daha fazla olduğunu öne süren Putin, “Ukrayna, kayıplarını ciddi şekilde değerlendirip müzakereleri düşünmeli” diye ekledi.

Kaynak: Gazete Oksijen


Arap ülkeleri Hamas'ı devre dışı bırakıp savaşı bitirmek üzere: 'Trump'ın planı şimdiye kadar en iyisi'

Körfez ülkeleri, ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze planını Hamas’ın onayı olup olmamasına bakmaksızın uygulamaya koymaya giderek daha yakın görünüyor. Plan, Filistin bölgesinde güvenli alanlar oluşturmayı ve yeniden inşayı hedefliyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Körfez ülkeleri, ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze için hazırladığı “savaş sonrası” planı, Hamas’ın kabul etmesine gerek olmadan hayata geçirmeyi giderek daha olası görüyor. Konuyla ilgili bilgi veren kaynaklar, bölgesel oyuncuların hala İran destekli Hamas’ın planı kabul etmesini umsa da, genel konsensüsün ilerlemek yönünde olduğunu belirtti.

Bu yaklaşım, Körfez başkentlerinin bölgesel istikrarı koruma ve Suudi Arabistan’ın Vizyon 2030 gibi ekonomik kalkınma projelerini ilerletme çabalarıyla bağlantılı. Ayrıca halk baskısına yanıt olarak savaşın durdurulması gerektiğini gösteriyor. Gazze’de yaklaşık 2 milyon kişinin yaşadığı bölgede savaş büyük yıkıma yol açmış, BM destekli bir gözlemci bölgede açlık uyarısında bulunmuştu.

Bloomberg'in haberine göre bir Körfez yetkilisi, planı “savaşın başından beri en iyi plan” olarak nitelendirirken, kimsenin bu fırsatı boşa harcamak istemediğini söyledi.

Eski Mısır Dışişleri Bakanı Amr Moussa, Suudi Arabistan’daki Münih Güvenlik Konferansı’nda, “Trump girişimini memnuniyetle karşılamak için bir hava var, Orta Doğu’daki genel karamsarlık nedeniyle,” dedi.

Planın içeriği

Trump’ın planına göre, İsrail ordusu Hamas militanlarından temizlenen güvenli alanlar ilan edecek ve bu bölgelerde yeniden inşa çalışmaları başlayacak. Plan, Hamas’ın silahlarını bırakmasını ve teslim olmasını şart koşuyor, ancak metin doğrudan Hamas’a göre hazırlanmış değil.

Planın, Hamas tarafından geciktirilmesi veya reddedilmesi durumunda da uygulanmaya devam edeceği açıkça belirtiliyor. Metindeki 17. madde, İsrail’in temizlediği alanlarda yol haritasının yürürlüğe gireceğini ifade ediyor.

Hamas yetkililerinden biri, planın yanıtının “çok yakında” verileceğini belirtirken, grubun tamamen kabul veya reddetme dışında “gri alanlar” aradığını söyledi.

Riskler neler?

Körfez yetkilileri, planın bazı yerlerde eksik ve belirsiz olduğunu kabul ediyor; zaman çizelgeleri, finansman ve barış gücü lojistiği gibi konuların netleştirilmesi gerekiyor. Ancak çatışmaların sona erme zamanının geldiği vurgulanıyor.

Söz konusu planın, Hamas’ın desteği olmadan ilerlemesi, güvenli alanlarda militan saldırı riskini artırıyor. İran ve bölgesel müttefikleri, özellikle Yemen merkezli Husi hareketi, bir diğer risk unsuru olarak öne çıkıyor.

Husi lideri Abdul Malik Al-Houthi, Arap ve Müslüman liderleri Trump’ın planını desteklemekle “ihanet”le suçladı ve bunu “Arapların Amerikan ve İsrail’in aracı haline gelmesi” olarak nitelendirdi.

Destekleyici görüşler

Buna rağmen, genel eğilim plan lehine. Münih Güvenlik Konferansı CEO’su Benedikt Franke, “Süreci sabote edenler için anlatıyı sürdürmek artık gerçekten zor. Bir heyecan var,” dedi.

ABD’nin önerisi, İsrail ve Hamas arasında ateşkes sağlamak için yapılan başarısız girişimlerin sonuncusu olarak, savaş sonrası düzenlemelere zemin hazırlıyor. Plan, Arap ülkeleri ve Müslüman çoğunluklu hükümetlerce destekleniyor.

Trump yönetimi, önceki “Riviera” planından geri adım attı ve İsrail’in Batı Şeria’yı ilhak etmesine izin vermeyeceğini açıkladı. Yeni plan, Hamas’ın Gazze’de herhangi bir yönetim rolü üstlenmeyeceğini ve reform görmemiş Filistin Yönetimi’nin de devreye girmesinin engelleneceğini belirtiyor.

Kuveyt Üniversitesi’nden Bader Al-Saif, “Ne Hamas ne de İsrail planı kamuoyuna kabul etti. Körfez ülkeleri, açık garantiler ve zaman çizelgesi sunmayan bir planı ilerletmez,” dedi.

Kaynak: Gazete Oksijen


Trump: Hamas'a 5 Ekime kadar süre verdim

ABD Başkanı Donald Trump, Hamas’a Washington saatiyle Pazar 18:00’e kadar süre verdiğini belirterek 20 maddelik Gazze planına yanıt vermemeleri halinde “benzeri görülmemiş” bir saldırı gerçekleşeceğini açıkladı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Başkanı Donald Trump, Filistinli hareket Hamas’a 20 maddelik Gazze planına yanıt vermesi için Pazar günü Washington saatiyle 18:00’ye (22:00 GMT) kadar süre tanıdı.

Trump, Truth Social platformunda yayımladığı uzun paylaşımda, plan kabul edilmezse “her şeyin cehenneme döneceğini” ve Hamas’a karşı daha önce görülmemiş bir harekatın başlayacağını yazdı.

Trump sosyal medya üzerinden “Eğer bu SON ŞANS anlaşması sağlanmazsa, Hamas’a karşı daha önce hiç görülmemiş şekilde TAM BİR CEHENNEM patlayacak,” diye kaydetti ve ekledi:

“ORTADOĞU’DA BİR ŞEKİLDE BARIŞ SAĞLANACAK”

Trump paylaşımının devamında kendisinin “‘BAŞLA’ emrini vermesi durumunda Hamas üyelerinin hayatlarını kaybedeceğini ifade etti ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kimin nerede olduğunu biliyoruz; takip edilecek ve öldürüleceksiniz. Tüm masum Filistinlilerden, ölüm riski taşıyan bu bölgelerden derhal daha güvenli Gazze alanlarına çekilmelerini istiyorum. Herkes, yardıma hazır gidenlere iyi bakılacak,” dedi.

Hamas'tan yanıt bekleniyor

Hamas Siyasi Büro üyesi Muhammed Nezzal, Al Jazeera Arabic’e yaptığı açıklamada, grubun “yakında” ABD teklifine ilişkin tutumunu duyuracağını belirtti. Nezzal, Filistin direnişinin temsilcileri olarak Hamas’ın Filistin halkının çıkarlarına hizmet edecek şekilde görüşlerini açıklama hakkı bulunduğunu vurguladı.

“Bu meseleyi boynumuza dayanan bir kılıç muamelesiyle, aceleyle değerlendirmiyoruz,” diyen Nezzal, zaman baskısıyla hareket etmeyeceklerini ifade etti.

Kaynak: Gazete Oksijen


Beyaz Saray: Hamas, Trump'ın planını kabul etmezse sonuçları 'çok trajik' olacak

Beyaz Saray Sözcüsü Leavitt, ABD Başkanı Trump'ın Gazze planına ilişkin, "Hamas'ın bu planı kabul edip bölgede barış ve refah içinde ilerleme fırsatı var. Eğer kabul etmezlerse bunun sonuçları ne yazık ki çok trajik olacak" dedi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, düzenlediği basın brifinginde, Gazze gündemine ilişkin son durumu değerlendirdi. ABD Başkanı Donald Trump'ın, Hamas'a, anlaşmaya varması için pazar günü 18.00'e (TSİ pazartesi 01.00) kadar süre vermesine ilişkin soruları yanıtlayan Beyaz Saray Sözcüsü, "Başkan, son birkaç yıldır Orta Doğu'da yaşanan tüm vahşetten derin endişe duyuyor. Bu karmaşayı (Joe) Biden yönetiminden devralmış olması son derece talihsiz" dedi.

Trump'ın Gazze'de ateşkes planının çok iyi ve kabul edilebilir olduğunu savunan Leavitt, Trump'ın Hamas'a TSİ pazartesi 01.00'e kadar süre verdiğini hatırlattı. Leavitt, "Şu anda Başkan, Hamas'a bu teklifin kabul edilmesi gereken ve ayrıntılı bir plan olduğunu açıkça iletti. Eğer kabul etmezlerse sonuçları onlar için çok ağır olacak." değerlendirmesini yaptı. ABD'li Sözcü, "Hamas'ın bu planı kabul edip bölgede barış ve refah içinde ilerleme fırsatı var. Eğer kabul etmezlerse bunun sonuçları ne yazık ki çok trajik olacak" şeklinde konuştu. Sözcü, ayrıca Trump'ın ilk döneminde Abraham Anlaşmaları ile İsrail ve Arap ülkeleri arasında "normalleşme" sürecini başlattığını ve bu sürecin devam etmesini umduklarını sözlerine ekledi.

ABD Başkanı Trump, Truth Social hesabından yaptığı açıklamada, Gazze'de ateşkes planının Hamas tarafından kabul edilmesi çağrısında bulunmuştu. Gazze'de ateşkes planının bölge ülkeleri tarafından da kabul gördüğünü ve "bölgeye barış getirecek iyi bir plan olduğunu" savunan Trump, pazarı pazartesiye bağlayan gece TSİ 01.00'e kadar (ABD doğu saatiyle pazar günü 18.00'e) anlaşmayı kabul etmesi için Hamas'a süre verdiğini belirtmişti. Anlaşmanın sağlanması durumunda şiddetin sona ereceğini kaydeden Trump, "Bu, herkes için harika bir anlaşma. Eğer son şans olan bu anlaşma yapılmazsa Hamas için daha önce görülmemiş şekilde kıyamet kopacak" ifadelerini kullanmıştı. Anlaşma sağlanması halinde kalan Hamas savaşçılarına dokunulmayacağını belirten Trump, bunun Hamas için "son şans" olduğunu vurgulamıştı.

Kaynak: AA


Faslı sanatçılardan 'Z kuşağı' protestolarına destek: Konserler iptal edildi, sahneler boş kaldı

Fas'ta süren 'Z kuşağı' protestoları nedeniyle çok sayıda sanatçı konserlerini iptal etti. Sanatçılar, toplumsal dayanışma amacıyla hem yurt içinde hem de yurt dışında konserlerini iptal ettiklerini ve yeni eserlerini yayınlamayı ertelediklerini duyurdu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Fas'ta 'GEN Z 212' ismiyle bir harekete dönüşen gençlerin sürdürdüğü 'Z kuşağı' protestoları sanat hayatına da yansıdı. Ülkede çok sayıda sanatçı, toplumsal dayanışma amacıyla hem yurt içinde hem de yurt dışında konserlerini iptal ettiklerini ve yeni eserlerini yayınlamayı ertelediklerini duyurdu. Faslı sanatçı Rim Fikri, vereceği konsere ilişkin erteleme kararını açıklayan ilk isimlerden biri oldu. Fikri, Belçika'nın başkenti Brüksel'de 10 Ekim'de yapılması planlanan konserinin gerçekleşmeyeceğini belirterek, "Şarkı söylemek ve eğlenmek, ülkenin dua, sabır ve toplumsal dayanışmaya ihtiyaç duyduğu bir zamanda öncelik olamaz." ifadesini kullandı. Fikri, sosyal medya hesaplarından yaptığı paylaşımda, uygun koşullar oluştuğunda yeni bir tarih açıklayacağını belirtti.

'Lbanj' ismiyle tanınan Faslı rapçi Zekeriya da sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada mevcut koşulların konser yapmaya izin vermediğini belirterek tüm programlarını iptal ettiğini duyurdu. Bir diğer genç rapçi 'Inkonnu' ise yeni şarkısının çıkışını ertelediğini açıkladı. Sanatçı, "Bugünkü gerçeklik her şeyden daha önemli" ifadesini kullanarak, eserini, herkesin güvende olduğu bir dönemde yayımlayacağını söyledi.

'Jaylann' sahne adını kullanan şarkıcı Khavla Mocahid, Paris'te 4 Ekim'de ve Brüksel'de 7 Ekim'de yapılması planlanan konserlerini ertelediğini açıkladı. 'Ha Wlidi' adlı şarkısıyla bilinen Mocahid, ilk uluslararası turnesinde sahneye çıkmayı heyecanla beklediğini ancak ülkesinin acılı günler yaşadığı bir zamanda şarkı söyleyemeyeceğini dile getirdi. Genç sanatçı Tawsen de yeni şarkısının yayımlanmasını erteledi. Sanatçı, ülkenin yaşadığı zor şartlara duyarlılık bağlamında bu yönde bir karar aldığını belirterek, koşulların iyileşmesi halinde eserini önümüzdeki hafta çıkaracağını ifade etti.

Öte yandan Lübnanlı sanatçı Adem'in, Faslı şarkıcılar Muhammed Şakir ve Abir Nehme ile birlikte Kazablanka'da vereceği konser de iptal edilerek ileri bir tarihe ertelendi. Rapçi Don Bigg ve rock grubu Hoba Hoba Spirit'in konserlerinin de yapılmayacağı bildirildi. Bu gelişmelerle birlikte Fas'ta sahneler boş kaldı. Sanatçıların bu kararları, hayranları tarafından destekleniyor.


Çin'den ithalatlarda sahtecilik soruşturmasında Pire Limanı mercek altında

Çin'den yapılan ithalatlardaki sahtecilik nedeniyle AB'nin 2017'den bu yana 800 milyon euronun üzerinde zarara uğratılmasına ilişkin soruşturma çerçevesinde Yunanistan'ın Pire Limanı mercek altına alındı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Avrupa Kamu Savcılığı Ofisi'nin (EPPO) yürüttüğü soruşturma sonucu bir suç şebekesinin Çin'den yapılan ithalatlarda sahte evrak kullanımı, ürünleri düşük fiyatla gösterme gibi yöntemlerle gümrük vergileri ve KDV'leri olması gerekenin altında göstererek haksız kazanç sağladığı belirlendi. Soruşturma verilerine göre, Çin ve 14 AB ülkesinde faaliyet gösteren şebekenin, ürünlerin önce Çin'den Yunanistan'ın Pire Limanı'na gelmesini sağladığı, ardından ürünleri diğer AB ülkelerine gidecek gibi gösterip vergi muafiyeti temin ettiği ve hayali şirketler üzerinden ürünleri elden çıkardığı tespit edildi. Bu nedenle Pire Limanı mercek altına alındı.

Geniş çaplı ve tehlikeli bir suç örgütü

Avrupa Başsavcısı Laura Codruta Kövesi, Pire Limanı'nda yapılan araştırmalara bizzat katılarak, burada basına açıklamalarda bulundu. Kövesi, küçük bir kayıt dışı alışverişin değil, içinde gümrük, vergi ve banka memurlarının da dahil olduğu geniş çaplı ve tehlikeli bir suç örgütünün söz konusu olduğunu söyledi.

Pire'den başlayan ve "Calyso" diye adlandırılan operasyon sayesinde asgari 250 milyon euro değerinde binlerce konteynerin ele geçirildiğini belirten Kövesi, bu operasyonun bugüne dek yapılmış benzer operasyonların içerisinde en büyüğü olduğunu kaydetti. Kövesi, söz konusu suç örgütünün 2017'den bu yana AB'yi 800 milyon euronun üzerinde zarara uğrattığına dikkati çekti.

Kaynak: AA


ABD'den Venezuela açıklarında operasyon: Uyuşturucu yüklü olduğu öne sürülen tekne vuruldu

ABD Savunma Bakanı Hegseth, 'uyuşturucu yüklü' olduğunu öne sürdüğü bir teknenin Venezuela açıklarında uluslararası sularda vurulduğunu ve teknedeki dört kişinin öldürüldüğünü açıkladı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, uluslararası sularda uyuşturucu taşıdığını ifade ettiği bir tekne için "ölümcül, kinetik bir saldırı emri" verdiğini ve teknedeki dört kişinin öldürüldüğünü duyurdu. Hegseth, X hesabından yaptığı açıklamada, "Bu sabah erken saatlerde, Başkan (Donald) Trump'ın emriyle, ABD Güney Komutanlığının sorumluluk alanındaki yabancı terör örgütleri ile bağlantılı bir uyuşturucu kaçakçılığı teknesine ölümcül, kinetik bir saldırı emri verdim" ifadesine yer verdi. Teknedeki uyuşturucu şebekesine üye olduğunu ifade ettiği "dört teröristin öldürüldüğünü" kaydeden Hegseth, operasyonda hiçbir ABD askerinin zarar görmediğinin altını çizdi. Hegseth, teknenin, "ABD'ye giden önemli miktarda uyuşturucu madde taşırken" Venezuela açıklarındaki uluslararası sularda vurulduğunu aktardı.

 

Saldırı anının görüntülerini 37 saniyelik sessiz bir video kaydıyla paylaşan Savunma Bakanı, "İstihbaratımız, bu teknenin şüphesiz, uyuşturucu kaçakçılığı yaptığını, teknedeki kişilerin uyuşturucu teröristleri olduğunu ve bilinen bir uyuşturucu kaçakçılığı geçiş güzergahında faaliyet gösterdiklerini doğruladı" ifadesine yer verdi. Hegseth, mücadelelerinin, "ABD halkına yönelik uyuşturucu tehdidi sonlanıncaya kadar" devam edeceğini vurguladı.

Trump: 25 ila 50 bin kişiyi öldürmeye yetecek kadar uyuşturucu yüklüydü

Öte yandan ABD Başkanı Donald Trump, Truth Social hesabında, aynı görüntüleri paylaşarak "25 ila 50 bin kişiyi öldürmeye yetecek kadar uyuşturucu yüklü bir teknenin, bu sabah erken saatlerde Venezuela açıklarında ABD topraklarına girmesi engellendi" ifadesini kullandı.

Trump yönetimi Kongre'yi bilgilendirmişti

ABD medyasına yansıyan ve Kongre kaynaklarına dayandırılan haberlere göre, Trump yönetimi, kartellerle mücadele konusunda dün Kongre'ye bir bildirim yapmıştı. Buna göre, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), ABD Başkanı Donald Trump tarafından "yabancı terör örgütleri" listesine eklenen uyuşturucu kartelleriyle mücadelede "savaş durumunda" olduğunu, Kongre'deki ulusal güvenlik komitelerine iletmişti.

Söz konusu gizli bildirim, ABD ordusunun geçen haftalarda başlattığı, halen Venezuela açıklarında devam eden ve "uluslararası hukuka uygun olup olmadığı" tartışmalarına neden olan askeri eylemlerinin yasal bir zemini olarak yapılmıştı.

ABD Başkanı Trump, daha önce imzaladığı kararnameyle Latin Amerika kökenli uyuşturucu kartelleriyle yerinde mücadele iddiasıyla ordunun daha fazla ve etkin kullanılması talimatını vermişti. ABD'nin Venezuela açıklarında bazı tekneleri "uyuşturucu kaçakçılığı" gerekçesiyle hedef alması hem Venezuela yönetimi hem de uluslararası kamuoyunda eleştirilere neden olmuş, yapılan saldırıların "uluslararası hukuka aykırı olduğu" savunulmuştu.

Kaynak: AA


Hamas tüm rehineleri bırakmayı kabul etti: Trump'tan İsrail'e 'bombalamayı durdur' çağrısı

Hamas, saha koşulları sağlandığında Trump'ın planı kapsamında tüm İsrailli rehineleri serbest bırakmayı kabul ettiğini duyurdu. Hamas'ın yanıtının ardından açıklama yapan Trump ise, "Rehineleri çıkarabilmemiz için İsrail Gazze'yi bombalamayı derhal durdurmalı" dedi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Hamas, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze planındaki esir değişimini kabul ederken diğer bazı maddelerin müzakere edilmesi gerektiğini açıkladı. Hamas'tan yapılan yazılı açıklamada, Trump'ın planının sorumlu bir şekilde değerlendirildiği belirtildi. İsrail saldırılarının sona erdirilmesi ve Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesinin sağlanması amacıyla saha koşullarının sağlanması durumunda tüm İsrailli esirleri serbest bırakmayı kabul ettiğini duyuran Hamas, bu bağlamda ayrıntılar için arabulucularla derhal müzakerelere başlamaya hazır olduğunu bildirdi.

Hamas, Gazze Şeridi'nin yönetimini Filistin ulusal konsensüsü, Arap ve İslam ülkelerinin desteğine dayalı olarak bağımsız Filistinli bir organa devretme konusunda mutabakatını yineledi. Gazze'nin geleceği konusunun uluslararası hukuk ve kararlar temelinde ele alınması gerektiğini belirten Hamas, Filistin ulusal konsensüsü içinde Hamas'ın da katılımıyla tartışılacağını kaydetti.

Trump: İsrail bombalamayı derhal durdurmalı

ABD Başkanı Trump, Hamas'ın yanıtının ardından kameraların karşısına geçti. Trump, Hamas'ın "kalıcı barışa" hazır olduğuna inandığını kaydederek, "İsrail, Gazze’ye yönelik bombardımanı derhal durdurmalı ki rehineleri güvenli bir şekilde çıkarabilelim" dedi

Trump'ın Gazze planı

Beyaz Saray, Trump'ın 20 maddeden oluşan "Gazze Çatışmasını Sonlandıracak Kapsamlı Plan" adlı önerisini açıklamıştı. Trump, Beyaz Saray'da kabul ettiği İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile düzenlediği ortak basın toplantısında, planın taraflarca kabul edilmesi halinde "savaşın" derhal sona ereceğini, İsrail'in Gazze'den kademeli olarak geri çekileceğini, Gazze'de Hamas'ın rolünün olmadığı yeni bir sürecin başlayacağını ve tüm esirlerin serbest kalacağını söylemişti. Netanyahu da planın "savaş hedeflerini gerçekleştirdiğini" belirterek, destek açıklaması yapmıştı.

Trump, bugün yaptığı açıklamada ise, Hamas'a anlaşmayı kabul etmesi için pazarı pazartesiye bağlayan gece TSİ 01.00'e kadar süre verdiğini belirtmişti. Anlaşmanın sağlanması durumunda şiddetin sona ereceğini kaydeden Trump, "Bu, herkes için harika bir anlaşma. Eğer son şans olan bu anlaşma yapılmazsa Hamas için daha önce görülmemiş şekilde kıyamet kopacak" ifadelerini kullanmıştı.


Fransa'nın Nice kentinde silahlı saldırı: 2 ölü, 2'si ağır 5 yaralı

Fransa'nın Nice kentinde düzenlenen silahlı saldırıda 2 kişi yaşamını yitirdi, 2'si ağır 5 kişi yaralandı. Olayla ilgili "organize çete tarafından kasten adam öldürme ve kasten adam öldürmeye teşebbüs" suçlarından soruşturma başlatıldı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Fransa'nın güneyindeki Nice kentinde düzenlenen silahlı saldırıda 2 kişinin hayatını kaybettiği, 5 kişinin yaralandığı bildirildi. Alpes-Maritimes Valiliğinden yapılan açıklamada, Nice kentindeki Moulins Mahallesi'nde silahlı saldırı düzenlendiği aktarıldı. Açıklamada, söz konusu saldırıda 2 kişinin hayatını kaybettiği ve 2'si ağır 5 kişinin yaralandığı belirtilirken, güvenlik güçleri ve itfaiye ekiplerinin olay yerine intikal ederek çevrenin güvenliğini sağladığı kaydedildi.

Soruşturma başlatıldı

Alpes-Maritimes Valisi Laurent Hottiaux'un olay yerine giderek "bu aşağılık eylemi" kınadığı aktarılan açıklamada, düşen hükümetin İçişleri Bakanı Bruno Retailleau'nın talimatıyla güvenliğin yeniden sağlanması için mahalleye takviye güçlerin gönderileceği ifade edildi. Açıklamada, Hottiaux'un güvenlik güçlerine ve ilk yardım ekiplerine teşekkür ettiği kaydedildi. BFMTV kanalı, olayla ilgili "organize çete tarafından kasten adam öldürme ve kasten adam öldürmeye teşebbüs" suçlarından soruşturma başlatıldığını aktardı.

Kaynak: AA


Japonya’da ilk kez bir kadın başbakan olmak üzere: İktidar partisi LDP Sanae Takaichi'yi lider olarak seçti

Japonya’nın iktidardaki Liberal Demokrat Partisi eski Ekonomik Güvenlik Bakanı Sanae Takaichi’yi partisinin ilk kadın lideri olarak seçti

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Japonya’nın iktidardaki Liberal Demokrat Partisi (LDP), cumartesi günü Sanae Takaichi’yi partisinin ilk kadın lideri olarak seçti. Bloomberg'de yer alan habere göre bu gelişme, Takaichi’nin büyük olasılıkla Japonya’nın bir sonraki başbakanı olacağının işareti olarak değerlendiriliyor.

Takaichi, hem LDP’yi yeniden bir araya getirme, hem kamuoyu desteğini geri kazanma hem de geçim sıkıntısı ve yabancı göçündeki artış nedeniyle küçük popülist partilere yönelen genç seçmenlerle yeniden bağ kurma görevleriyle karşı karşıya kalacak.

Bir zamanlar baskın olan partinin yasamanın her iki kanadında da çoğunluğunu kaybetmiş olması nedeniyle, yeni liderin yasa ve bütçeleri geçirmek için muhalefet partilerinin bir kısmıyla da iş birliği yapması gerekecek.

İlk tur oylamanın ardından ikinci tura kalan Takaichi, seçmenlere seslenerek enflasyonla mücadele ve halkın yaşam koşullarının iyileştirilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Takaichi “Adaylığım, LDP’nin değişmesi gerektiğine dair güçlü bir kriz hissinden doğdu. Öncelikle enflasyonla mücadele edelim. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin, hastanelerin, bakım evlerinin ve halkın karşı karşıya olduğu zorlukları desteklemek için kararlı önlemler alacağız” ifadelerini kullandı.

Beş adayın yarıştığı ilk turda Takaichi, parti üyeleri arasındaki yaklaşık 916 bin oyla Koizumi’nin önünde yer aldı. İkinci turda ise Takaichi toplam 185 oy alırken, siyasi bir hanedanın temsilcisi olan Shinjiro Koizumi 156 oyda kaldı.

Takaichi, bu ayın ilerleyen günlerinde başbakan olmak için parlamentoda yapılacak oylamayla karşı karşıya kalacak. Bu oylamada da partinin liderinin seçilmesi beklendiğinden, Takaichi’nin kazanması halinde ülke tarihinde ilk kez bir kadın başbakan göreve gelmiş olacak.

Eski Ekonomik Güvenlik Bakanı olan Takaichi, göreve başlamasından bir ay bile geçmeden önemli bir diplomatik sınavla karşılaşacak gibi görünüyor. Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın önümüzdeki haftalarda Asya’ya geçiş yapması ve yeni Japon liderle Japonya’da ya da bölgedeki çok taraflı toplantılar sırasında bir araya gelmesi bekleniyor.

Japonya, ABD ile ticaret anlaşmasını büyük ölçüde tamamlamış ve otomotiv tarifelerinin %15’e düşürülmesini güvence altına almış durumda. Ancak ABD’deki 550 milyar dolarlık yatırım fonunun uygulanması sorun yaratabilir. Ayrıca Washington’un müttefiklerinden savunma harcamalarını artırma talepleri de gündeme gelebilir.

Basın toplantısı düzenlemesi bekleniyor

Mali genişlemeci ve siyasi olarak sağcı görüşleriyle tanınan Takaichi, merhum Başbakan Shinzo Abe’nin de himayesindeki bir isim olarak biliniyor. Esin kaynakları arasında eski İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’ı da gösteriyor.

Teşvik yanlısı duruşunun piyasalar üzerinde etkisi olabilir. Takaichi, büyümeyi artırmaya yönelik aktif mali politikasının “sorumlu” olacağını vurguluyor. Ayrıca Japonya Merkez Bankası’nın borçlanma maliyetlerini yükseltmemesi gerektiğini savunarak para politikasının gevşek kalması çağrısında bulundu. Kyodo Haber Ajansı’nın aktardığına göre bu görüşler, yenin zayıflamasına ve borsaların yükselmesine, süper uzun vadeli devlet tahvili getirilerinin artmasına yol açabilir.

Takaichi’nin Tokyo’daki Yasukuni Tapınağı’nı ziyaret etmeye devam etme isteği ise Çin’in tepkisini çekmesi muhtemel bir hamle olarak görülüyor. Tapınak, Japonya’nın geçmişteki militarizminin sembolü olarak değerlendiriliyor. Koizumi de Yasukuni’yi birden fazla kez ziyaret etmişti.

Takaichi’nin cumartesi günü daha sonra bir basın toplantısı düzenlemesi bekleniyor.


Wall Street Journal sıraladı: Stanford, ABD’nin en iyi üniversiteleri listesinde zirvede

WSJ/College Pulse sıralamasına göre ABD'de Stanford, mezunlarına en yüksek maaş artışı ve finansal başarıyı sağlayan üniversite oldu. Babson College ikinci, Yale Üniversitesi ise ilk beş içinde yer aldı.

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD’nin en iyi üniversiteleri listesinde Stanford Üniversitesi, Wall Street Journal (WSJ) ve College Pulse tarafından hazırlanan son sıralamada yeniden zirveye yerleşti. Bu liste, diğer üniversite sıralamalarından farklı olarak, tek bir noktaya odaklanıyor; bir üniversite, öğrencilerini finansal başarıya ne kadar iyi hazırlıyor?

Sıralama, mezunların maaş artışlarına yani herhangi bir üniversiteye gitmiş olsalar dahi beklenenden daha yüksek kazanç elde etme düzeylerine odaklanıyor. Stanford, 2017’den bu yana ilk kez birinci sıraya yükselirken, Ivy League okulları da listede üst sıralarda yer aldı. Yale Üniversitesi üçüncü, Princeton dördüncü ve Harvard beşinci sırayı aldı. Columbia Üniversitesi sekizinci, Pennsylvania Üniversitesi ise dokuzuncu sırada yer buldu.

Tanınmayan okullar da parladı

Sıralamanın özgün metodolojisi, yalnızca büyük isimleri değil, öğrencilerine büyük katkı sağlayan daha az bilinen okulları da öne çıkarıyor. İşletme ve girişimcilik odaklı küçük bir kolej olan Babson College (Wellesley, Massachusetts), geçen yılki gibi ikinci sırada yer aldı. Los Angeles yakınındaki Claremont McKenna College altıncı, Charlotte (Kuzey Karolina) yakınlarındaki Davidson College ise onuncu sırada kendine yer buldu.

California Üniversitesi, Berkeley ise yedinci sırayla ABD’nin en yüksek sıralamaya sahip kamu üniversitesi oldu. Eyaletten toplam altı kamu üniversitesi ilk 25’e girmeyi başardı.

Çeşitlilik ve öğrenme ortamı da önemli

Geçen yılın sıralamasına göre büyük değişiklikler yaşanmadı; ilk 20 üniversitenin 18’i bu yıl da listede yerinikorudu. Sıralama, mezun maaşlarının yanı sıra mezuniyet oranları, çeşitlilik ve öğrenme ortamı gibi kriterleri de dikkate alıyor.

Yaklaşık 120 bin öğrenci ve mezunun katıldığı ankette, öğretim kalitesi, geri bildirim mekanizmaları, kariyer hazırlığı, öğrenme tesisleri ve öğrencilerin okullarını başkalarına tavsiye etme olasılığı gibi faktörler değerlendirildi.

Öğrenme ortamı açısından en yüksek puanı alan okullar arasında Babson College, Washington and Lee University, Hampden-Sydney College (Virginia) ve Brigham Young University (Utah) öne çıktı.

Stanford’un değeri

Stanford, mezun maaşları ve eğitim masraflarının kısa sürede geri ödenebilmesi gibi göstergelerde yüksek puan aldı. 2024 mezunlarından Raj Palleti, bilgisayar bilimi eğitiminin kendisine büyük kapılar açtığını söylüyor.

Stanford’da okurken Nvidia’da staj yapan ve alphaXiv adlı bir yapay zeka girişimini kuran Palleti, “Stanford’da ‘Harika şeyler inşa etmelisin’ anlayışı hâkim. Bu, öğrencilerin yaratıcılığını tetikliyor,” diyor.Ekonomi mezunu Karuna Taesopapong ise okulda aldığı uygulamalı derslerin fark yarattığını belirtiyor. Enerji piyasası simülasyonu üzerine bir derste, öğrenciler arz kıtlığı ve elektrik kesintileriyle mücadele ederken karlarını maksimize etmeye çalıştı.

Taesopapong, “Stanford’a gitme nedeni bu başka hiçbir yerde duyamayacağınız hikayeleri, anlayışları orada öğreniyorsunuz,” diyor.

Mezuniyet sonrası yapay zeka destekli ev dekorasyon girişimi Onton’da büyüme lideri olarak çalışıyor.

'Girişimciliği temelden öğretiyor'

İş dünyasına odaklanan Babson College, bu yıl da genel sıralamada ikinci sırayı korudu. Babson’da öğrenciler, girişimcilik fikrini mezuniyet öncesi değil, ilk yıldan itibaren geliştirmeye başlıyor.Üniversitenin “Foundations of Management and Entrepreneurship” adlı zorunlu dersinde, öğrenci gruplarına 3.000 dolara kadar kredi verilerek kendi işlerini kurmaları sağlanıyor.

Babson Başkanı Stephen Spinelli, “Bu deneyim, öğrencilerin diğer tüm derslere bakış açısını değiştiriyor. ‘Bu bana nasıl fırsat yaratır, nasıl değer üretirim?’ diye düşünmeye başlıyorlar,” sözlerini kullanıyor.

Babson öğrencilerinden Matthew Shadid, aldığı pazarlama dersinde bir etkinlik düzenleyip katılım sağlamaları gerektiğini, kendi grubunun ise maça standı açtığını anlatıyor. “Her derste buna benzer bir uygulama var,” diyor Shadid. Üniversiteyle birlikte London School of Economics’te ortak bir programa katılmaya hazırlanıyor.

Spinelli’ye göre bu gerçek dünya deneyimleri, Babson mezunlarının yüksek maaşlı işlere daha kolay girmesini sağlıyor, Spinelli konuyu şöyle özetliyor:

“İşverenlere ‘Ben hemen işe yarar bir şey üretebilirim’ mesajını veriyorlar.”

Düşük maliyetlilerde durum ne?

City University of New York (CUNY) sistemi, en yüksek “değer” sunan üniversiteler listesinde ilk yedi sırayı domine etti. Manhattan’daki Baruch College, hem düşük maliyetleri hem de mezun maaşlarındaki artışıyla bu kategoride üst üste ikinci kez birinci oldu.

Bu sıralama, mezunların üniversite masraflarını ne kadar sürede telafi edebildiğini ölçüyor. CUNY Rektörü Félix Matos Rodríguez, “New Yorklular için yıllık ortalama 7.000 dolar olan eğitim ücretini sabit tutmak için çok çaba gösteriyoruz,” diyor.

Rodriguez, CUNY’nin öğrencileri iş hayatına hazırlamak için yerel işverenlerle yakın ilişkiler kurduğunu belirtiyor ve ekliyor:

'New York Jobs CEO Council aracılığıyla binlerce CUNY mezunu işe alındı'

Kaynak: Gazete Oksijen


Reuters ABD'nin yeni kararını yazdı: Kimsesiz çocuklara ülkeden ayrılmaları için 2.500 dolar

Trump yönetimi, kimsesiz göçmen çocuklara ülkeden gönüllü olarak ayrılmaları karşılığında 2.500 dolar teklif etti. İnsan hakları örgütleri, uygulamayı çocukları “koruma yerine baskıyla yönlendirme” girişimi olarak eleştirdi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD’de Donald Trump yönetimi, kimsesiz göçmen çocuklara ülkeden gönüllü olarak ayrılmaları karşılığında 2.500 dolar teklif ediyor. Reuters tarafından görülen ve ıslahevlerine gönderilen bir mektuba göre, teklif ABD İç Güvenlik Bakanlığı’na (DHS) bağlı Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi (ICE) tarafından başlatıldı.

ICE yetkilileri, teklifin maddi bir teşvik içerdiğini doğruladı ancak kesin miktarı açıklamadı.

Bu adım, Trump yönetiminin gönüllü sınır dışı programlarını teşvik etmek amacıyla attığı son finansal girişim olarak öne çıktı. Haziran ayında Dışişleri Bakanlığı, 250 milyon dolarlık bir bütçeyi DHS’ye aktarmış ve kendi isteğiyle ülkesine dönen göçmenlere 1.000 dolarlık ödeme yapılacağını duyurmuştu.

17 yaşındaki çocuklarla başlanacak

DHS Mülteci Yerleştirme Ofisi tarafından cuma günü barınaklara gönderilen mektupta, 14 yaş ve üzerindeki refakatsiz çocuklara tek seferlik 2.500 dolarlık “yeniden yerleşim desteği” sunulacağı belirtildi. ICE yetkililerine göre teklif öncelikle 17 yaşındaki çocuklara yapılacak.

Program, Meksika vatandaşı çocukları kapsamıyor, ancak 4 Ekim itibarıyla ABD’den gönüllü olarak ayrılmak için başvuru yapmış olan diğer ülke vatandaşları programa dahil edilecek.

'Koruma değil baskı' tepkisi

Karara, çocuk hakları savunucularından sert tepki geldi. Kids in Need of Defense (KIND) adlı kuruluşun başkanı Wendy Young, uygulamayı “acımasız bir taktik” olarak niteledi ve bunun çocukların yasal koruma hakkını zedelediğini söyledi.

ABD yasalarına göre ebeveyni veya yasal vasisi olmadan sınırı geçen çocuklar “refakatsiz” sayılıyor ve Sağlık ve İnsan Hizmetleri Bakanlığı’na (HHS) bağlı barınaklara yerleştiriliyor. Bakanlık verilerine göre, 2.100’den fazla çocuk şu anda bu tesislerde tutuluyor.

HHS İletişim Direktörü Andrew Nixon, programın amacının çocuklara “seçme özgürlüğü tanımak” olduğunu savundu:

“Bu uygulama, çocuklara gelecekleri hakkında bilinçli bir karar verebilme imkânı sunuyor,”Nixon ayrıca, ödemenin yalnızca göçmenlik yargıcı tarafından onaylanan ve kendi ülkesine dönen çocuklara yapılacağını belirtti.

Yargıdan engelleme kararı

Trump yönetiminin refakatsiz çocukları hızla sınır dışı etme girişimleri hukuki engellere takılmaya devam ediyor.

Geçtiğimiz ay bir federal yargıç, aktif göçmenlik davası süren Guatemalalı çocukların sınır dışı edilmesini durdurma kararı verdi.

2019’dan bu yana 600 binden fazla refakatsiz göçmen çocuk, ebeveyni veya yasal vasisi olmadan ABD-Meksika sınırını geçti.

Kaynak: Gazete Oksijen


Trump 1 dolarlara resmini bastıracak

ABD'nin 250’nci kuruluş yılı için 1 dolara ABD Başkanı Donald Trump'ın resminin basılacağı açıklandı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Hazine Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, gelecek yıl ABD'nin bağımsızlığının 250’nci yıl dönümünü anmak için Başkan Donald Trump'ın resminin yer aldığı bir dolarlık madeni para üretilmesinin planlandığı duyuruldu.

Madeni paranın taslak tasarımında, paranın bir yüzünde Trump'ın profili bulunuyor, diğer yüzünde ise Trump, Amerikan bayrağı önünde yumruklarını sıkmış bir şekilde tasvir edilirken, yanında ‘Savaş, savaş, savaş’ yazısı yer alıyor.


 


Kaynak: DHA


Trump’ın Gazze planı imkansız gibi ama bir o kadar gerekli

Amerikan başkanının 20 maddelik barış planı, bombalarla açılmış çukurdan barış çıkarmak adına akıllıca görünüyor. Ama en iyi senaryoda bile gerçekleşmesi uzak ihtimal. Keşke bu plan İsveçliler ve Norveçliler arasındaki sınır anlaşmazlığını çözmek için yapılsaydı…

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze Şeridi için hazırladığı 20 maddelik barış planı, bombalarla açılmış bir çukurdan barış çıkarmak adına akıllıca görünüyor. Böylelikle Gazze’deki korkunç savaş İsrail-Filistin çatışmasını çözmeye yönelik yeni bir temel oluşturmakla kalmayıp İsrail ile Suudi Arabistan, Lübnan, Suriye ve hatta Irak arasında normalleşme sağlamak için de kullanılabilir. Başarılı olması halinde İran’ın fena halde ihtiyaç duyduğu dönüşümü başlatması bile mümkün.

Planın ana mimarları Jared Kushner, Steve Witkoff ve Tony Blair’e şapka çıkarıyorum. Onların çabaları olmadan bu girişim hayata geçemezdi.

Ancak yaratıcılık açısından eşsiz görünen planın ortaya çıktığı dönem de acımasızlık açısından eşsiz. Dolayısıyla en iyi senaryoda bile gerçekleşmesi uzak ihtimal.

Keşke bu plan İsveçliler ve Norveçliler arasındaki sınır anlaşmazlığını çözmek için yapılsaydı. Ne yazık ki Yahudiler ile Filistinliler arasındaki süregelen çatışmanın en şiddetli iki yılını yaratan savaşı durdurmak için yapıldı.

7 Ekim 2023’te Hamas İsrailli çocukları ebeveynlerinin, ebeveynleri de çocuklarının önünde katledip bebekleri ve yaşlıları kaçırdı. Buna karşılık İsrail ordusu kimseyi ayırt etmeden misillemeye girişti. Tek bir Hamas mensubunu avlamak için onlarca Filistinli sivili ve çocuğu öldürmekten ve sakatlamaktan çekinmeyip Gazze’yi harabeye çevirdiler. Neticede geçmişteki İsrail-Arap savaşlarında görülmemiş bir gerçek ortaya çıktı: Zorunlu olan barış imkansız hale geldi.

Ömrüm boyunca takip ettiğim bu çatışmanın bu kadar çok parçaya bölündüğünü hiç görmemiştim. Üstelik her parçası karşı tarafa yönelik eşi görülmemiş bir güvensizlik ve nefretle dolu. Bu parçaları bir araya getirip söz konusu karmaşık ateşkes planını uygulamaya koymak deveye hendek atlatmaktan zor. İsrail’in kademeli olarak Gazze’den çekilmesi, rehinelerin serbest bırakılması, Filistinli tutukluların salıverilmesi ve ardından Gazze Şeridi’nin uluslararası denetim altında yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Bunun için diplomaside her gün yeni bir Rubik küpü çözmek gerekecek. Gelgelelim anlaşmaya karşı olan herkes küpü her gün daha da karıştırma derdinde.

ABD başkanı ne ile uğraştığını bilmiyor

Trump’ın ne kadar zorlu bir görevle karşı karşıya olduğunu kavradığını sanmıyorum. Bu işe şahsen çok ciddi zaman ve siyasi sermaye harcaması gerekecek. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu, Hamas’ı ve Amerika’nın Arap müttefiklerini sadece istemedikleri değil aynı zamanda siyasi ve fiziksel açıdan tehlikeli buldukları şeylere ikna etmek için ciddi baskı yapmak zorunda kalacak. ABD Başkanı bu zorlukların farkında gibi görünmüyor.

Netanyahu planı kabul ettiğini söylese de aynısını kendi halkına ve kabinesine İbranice söylediğini duyana kadar ona inanmıyorum. Friedman’ın Orta Doğu gazeteciliğine dair ilk kuralını hatırlatayım: İnsanların size kapalı kapılar ardından söylediklerinin önemi yoktur. Önemli olan kendi halklarına kendi dillerinde söyledikleridir. Washington’da yetkililer kamuoyuna yalan, bire bir görüşmelerde gerçeği söyler. Orta Doğu’da ise yetkililer bire bir görüşmelerde yalan, kamuoyu önünde gerçeği söyler.

İki taraf da sabote edebilir

Üstelik hayatta kalan liderlerinin çoğu Katar’ın Doha kentindeki bir sığınakta saklanan Hamas henüz plana imza koymuş değil. Yedioth Ahronoth gazetesi köşe yazarı Nahum Barnea “Netanyahu ve Hamas bu planı çok farklı şekillerde sabote edebilir” dedi. Ama o da benim gibi planın denemeye değer olduğunu düşündüğü için mimarlarını övüyor. 

Çünkü bu plan gerçekten de birçok açıdan olmazsa olmaz nitelikte. Öncelikle savaş ve savaşın gidişatı hakkında en ufak bir bilgisi olan herkes ne İsraillilerin ne Arapların ne İranlıların yeni bir savaşı kaldırabileceğini görüyor. Daha akıllı ve daha ucuz İHA’lar ve hatta füzeler giderek daha uzak ülkelere ulaştırılıyor ve daha fazla aktöre daha hızlı bir şekilde süper güçler kazandırıyor.

Aslında İsraillilere hatırlatmama bile gerek yok ama tekrarlayayım: 1 Haziran’da Rusya’ya kaçak olarak sokulan 100’den fazla Ukrayna İHA’sı, Rusya’nın iç kesimlerindeki hava üslerini vurarak uzun menzilli stratejik bombardıman uçakları da dahil en az bir düzine savaş uçağına hasar verdi veya kullanılamaz hale getirdi. İsrail filosundaki tek bir Lockheed Martin F-35 savaş uçağının maliyeti 80 milyon dolar. Ama sanıyorum Ukrayna’nın cüretkar sürpriz saldırısının maliyeti Best Buy’daki hafif abartılı bir alışverişten çok fazla değildir.

Kalıcı savaş, kalıcı isyan

İkincisi, Netanyahu istediğini söyleyebiliyor ve pazartesi günü Hamas bu planı kabul etmezse Gazze’de “İsrail işi kendi başına bitirecek” dedi. Hatta Trump da buna destek vereceğini ifade etti. Söylemesi kolay. Böyle bir durumda İsrail Gazze’deki askeri işgalini kalıcı hale getirerek kalıcı bir isyanla karşı karşıya kalır. Halbuki İsrailli komutanlar bile buna karşı çıkıyor. “İşi bitirmeye” bakın! Bu nedenle Trump’ın masaya getirdiği anlaşmayı kesin olarak reddetmek ne Bibi ne de Hamas için kolay olacak.

Bu da bizi anlaşmanın imkansız görünse bile gerekli olduğunu gösteren son sebebe getiriyor. TikTok başta olmak üzere sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla artık her bir sivil kayıp dünyadaki herkesin akıllı telefonuna ulaşıyor. Dolayısıyla İsrail bir gerçeği yeni yeni anlamaya başlıyor: Hamas gibi, sivillerin arasına karışmış bir düşmanı yenmenin bedeli uluslararası alanda parya haline gelmek ve spor kulüplerinin, akademisyenlerinin ve eğlence dünyasındaki isimlerinin dünya tarafından dışlanmasını göze almak demek.

Netanyahu bazı haklı gerekçelerle İsrail’in Gazze’deki İslamcı-faşist Hamas’ı yenerek Batı’nın demokratik değerlerini savunduğunu iddia edebilir. Hamas herkesten çok Filistinliler için korkunç bir örgüt. Ancak bugün TikTok’taki herhangi bir genç, Netanyahu’nun ve İsrailli Yahudi üstünlükçülerin Batı Şeria’da Batı tarzı yerleşimci sömürgeciliği nasıl sürdürdüğünü de görüyor. Artık kimseyi kandıramıyorsunuz. Hem de hiç kimseyi. Bugünkü barış planı olmazsa olmaz çünkü iki devletli çözümden vazgeçemeyiz. Ne kadar ihtimal dışı görünürse görünsün bu çatışmadan çıkabilecek tek adil ve rasyonel sonuç bu. Ancak bugünden o noktaya ulaşamayacağımızı da görmemiz şart.

Paramparça edilmiş güveni yeniden inşa edecek bir köprüye ihtiyacımız var. Yeni planda bunu gerçekleştirmek için Birleşmiş Milletler onaylı bir manda oluşturularak Gazze’nin Arap ülkeleri tarafından onaylanmış ve Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi’nin de parçası olduğu uluslararası bir yönetim organının idaresine sokulması öneriliyor. Çünkü Gazze’deki Filistinliler bu bölgeyi yönetme kapasitesini oluşturup bunu herkese kanıtlayana kadar iki devletli çözümden bahsetmenin imkansız olacağı düşünülüyor.

İsrail, Filistin devletine mecbur bırakılmalı

Ancak Filistinlilere bunu kanıtlamaları adına en iyi şansı vermek için sadece uluslararası desteğe değil İsrail’in Gazze’den çekilmesine de ihtiyaç var. Hatta bana sorarsanız, Batı Şeria’da Filistinlilerin egemenlik ihtimalini önlemek için tasarlanmış tüm İsrail yerleşimlerinin de durdurulması gerekiyor. Filistinliler belirli yönetişim ölçütlerini sağladığı takdirde İsrail, Filistin devleti olasılığına açık kapı bırakmaya mecbur bırakılmalı. Netanyahu’ya bunu dayatabilecek tek kişi ise planında “Filistin halkının devlet olmayı arzu ettiğini” kabul eden Trump.

Öte yandan İsrail’in de Trump planını kabul etmesi için gizli bir motivasyon kaynağı var. İsrail’in İran ve Hizbullah’ın askeri kapasitesini yıkıcı bir şekilde yok etmesi taktiksel bir askeri zaferdi ve bölgesel entegrasyon için muazzam yeni olanaklar getirdi.

Bu zafer İran’ın Suriye’deki kukla rejiminin devrilmesinin ve Şam’da kırılgan bir demokratik koalisyonun iktidara gelmesinin önünü açtı. Lübnan’ın iç savaştan bu yana en iyi yönetim ikilisi olan Cumhurbaşkanı Joseph Aoun ile Başbakan Nawaf Salam’ın ülkedeki zayıf demokrasiyi İran ve Hizbullah’ın ölümcül pençesinden kurtarması için imkan doğdu. Demokratik olarak seçilmiş Irak hükümetinin ülkedeki İran yanlısı milisleri kontrol altına almak için manevra alanı arttı.

İran’da rejim değişikliğini tetikleyebilir

Aynı zamanda İran içinde Hamas ve Hizbullah gibi kaybedenleri desteklemek ve İsrail’i kalıcı olarak tehdit etmek için milyarlarca dolar harcamanın ve Tahran’ı uluslararası parya haline getirme siyasetinin anlamı hakkında sessiz bir tartışma başlattı.

Olur da Trump’ın barış planı iki devletli çözüme geri dönmek için köprü kurarsa Suudi Arabistan, Lübnan, Suriye ve hatta Irak’a İbrahim Anlaşmaları’na katılmayı ve İsrail ile ilişkileri normalleştirmeyi düşünmeleri için büyük bir hareket alanı sağlayabilir.

Başka bir deyişle, İsrail ve Trump yönetiminin 12 günlük savaşta İran’a karşı elde ettiği taktiksel askeri yenilgiyi stratejik bir başarıya dönüştürebilir. 

© 2025 The New York Times Company

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
1710

1️⃣ COGAT ve Gazze Sonrası Plan İsrail’in COGAT birimi (Coordination of Government Activities in the Territories) Gazze sonrası “askeri-sivil geçiş modeli” kuruyor. • COGAT artık sadece “işgal koordin

 
 
 
4010

Trump, Hamas'ın Gazze Ateşkes Teklifine Yanıt Vermesi İçin Pazar Günü Son Tarihi Belirledi Anlaşma sağlanamazsa Trump, 'Daha önce hiç...

 
 
 
0210

Yom Kippur günü İngiltere'nin Manchester kentindeki bir sinagogun dışında İngiliz polisinin terör saldırısı olduğunu açıkladığı saldırıda...

 
 
 

Yorumlar


©2023 copyright by MD all rights reserved

bottom of page