top of page

9

  • Yazarın fotoğrafı: mutlunecmettin
    mutlunecmettin
  • 9 Ağu
  • 54 dakikada okunur

"Atina'nın kalbi" turist tehdidi altında

Yunanistan'ın başkenti Atina'da yer alan tarihi Plaka mahallesi, artan turist akını nedeniyle yerel halk ve uzmanlar tarafından "kimliğini kaybetme" riskiyle karşı karşıya görülüyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Atina’nın antik Akropolis’in eteklerinde yer alan Plaka semti, artan turizm baskısıyla karşı karşıya. Bölge sakini ve yerel dernek başkanı Zafeiriou, 30 yılı aşkın süredir yaşadığı Plaka’nın "aşırı turizm sebebiyle tehdit altında" olduğunu söyledi.

Bu yıl Atina'yı 10 milyon turistin ziyaret etmesi bekleniyor. Bu rakam, 2024'e göre 2 milyon artış anlamına geliyor ve kentin Covid-19 pandemisinin ardından yeniden gözde bir destinasyon haline geldiğini ortaya koyuyor.

Batı uygarlığının beşiği olarak bilinen Atina, uzun süre yalnızca havaalanı ile Pire limanı arasında bir geçiş noktası olarak görülüyordu. Ancak Akropolis’in eteklerinde yer alan, "tanrıların mahallesi" olarak anılan Plaka, artan ilgiyle birlikte adeta turist akınına uğradı. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Akropolis’teki Parthenon tapınağı, geçen yıl 4,5 milyon ziyaretçiyi ağırladı.

Kafeler, tavernalar, hediyelik eşya dükkânları ve Bizans’tan Osmanlı dönemine uzanan yapılarıyla Plaka’nın dar sokakları, artık turistlerle dolup taşıyor. Çevre ve kültürel mirası korumaya yönelik çalışan Ellet derneğinin başkanı Lydia Carras, "Plaka, Avrupa’nın aralıksız yerleşim görmüş en eski mahallesi" diyerek, "Bu mahallenin ruhunu kaybetmesini izleyemeyiz" ifadelerini kullandı.

2008 krizini turizm toplamıştı

Yunan ekonomisinin temel taşlarından biri olan turizm, 2008 küresel mali krizinin ardından ülkenin toparlanmasında önemli rol oynadı. Hediyelik eşya satıcısı Konstantinos Marinakis’e göre, "Turizmin sağladığı gelir, ülke ekonomisinin yeniden canlanmasını ve istihdam yaratılmasını sağladı."

Ancak Avrupa'nın diğer popüler kentlerinde olduğu gibi, Atina'da da turizme yönelik tepkiler artıyor. Konut fiyatlarındaki yükseliş ve yerel yaşam üzerindeki baskılar halkı endişelendiriyor. Venedik giriş ücreti uygularken, Barselona’da turistler su tabancalarıyla protesto edilmişti. Atina Belediye Başkanı Haris Doukas, kentin artık dünyanın en çok ziyaret edilen 10 şehri arasında yer aldığını söylese de "Plaka gibi mahalleler turistlerle dolup taşıyor" diyerek duruma dikkat çekti.

Yerel yönetim, durumu kontrol altına almak amacıyla polis destekli bir "müdahale birimi" kurdu. Bu birim, kamusal alanlara taşan restoran terasları ya da kaldırıma park eden araçlar gibi ihlallerin bildirildiği şikayetleri değerlendiriyor.

1993’te çıkarılan bir başkanlık kararnamesiyle, Plaka’daki evlerin korunması, her binanın kullanımının belirlenmesi ve otellere yalnızca belirli sokaklarda izin verilmesi sağlanmıştı. Ancak şehir planlaması alanında uzman avukat Dimitris Melissas’a göre, bu kurallar son yıllarda ihlal ediliyor. "Tüm evler, kısa dönemli kiralık dairelere dönüştürülüyor" diyen Melissas, resepsiyon hizmeti sunan veya terasında kahvaltı servis eden bazı yapıların fiilen otel gibi işletildiğini savundu.

Durum Danıştay'a taşındı

Plaka’nın 2 bin kişilik nüfusu, yaz aylarında bunun dört katına ulaşan turist sayısıyla baş etmeye çalışıyor. Melissas, bu durumu Yunanistan’ın en yüksek idari mahkemesi olan Danıştay’a taşıdı. Kısa süreli kiralamalara karşı açılan dava, eylül sonunda karara bağlanacak ve emsal oluşturabilir.

Hükümet, 2024’te sayısı 12 bini aşan kısa dönemli kiralık daireler nedeniyle kira artışlarının önüne geçmek amacıyla, Atina merkezinde yeni kayıtları en az bir yıl boyunca yasakladı. Ancak Melissas, "Hâlâ gazetelerde, Airbnb’ye dönüştürülmek üzere konut yatırımı ilanları görüyorum. Bu da alınan önlemlerin ne kadar etkili olduğunu sorgulatıyor" dedi.

"Yunanistan’daki sorun, yasaların varlığı değil, uygulanamaması" diye ekledi.

Kaynak: Gazete Oksijen


Birleşik Krallık'ta 'akademik özgürlük' tartışmaları: Çinli öğrencilere 'arkadaşlarınızı gözetleyin' talimatı

Bir rapora göre, Çinli öğrencilerden Birleşik Krallık üniversitelerinde sınıf arkadaşlarını gözetlemeleri istendi; bu durum ifade özgürlüğü tartışmalarını alevlendirirken hükümet “akademik özgürlük pazarlık konusu olamaz” mesajı verdi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

BBC'nin ulaştığı bir rapora göre, Birleşik Krallık’taki üniversitelerde okuyan Çin'den gelen öğrenciler, Çin hükümeti açısından hassas kabul edilen konuların tartışılmasını engellemek amacıyla sınıf arkadaşlarını gözetlemeleri için baskı görüyor.

Bir düşünce kuruluşu olan UK-China Transparency'nin (UKCT) raporuna göre ayrıca, Çin üzerine çalışan akademisyenler bazı konuları tartışmamaları için Çinli yetkililer tarafından uyarılıyor. Söz konusu rapor, üniversitelere akademik özgürlük ve ifade özgürlüğünü koruma konusunda daha fazla sorumluluk yükleyen yeni bir yasanın yürürlüğe girmesinden günler sonra ortaya çıktı.

'Asılsız ve saçma'

Londra’daki Çin Büyükelçiliği raporu “asılsız ve saçma” olarak nitelendirerek, Çin’in Birleşik Krallık’ta ve başka yerlerde ifade özgürlüğüne saygı duyduğunu belirtti.

Çin Büyükelçiliği sözcüsü, Çin’in her zaman diğer ülkelerin iç işlerine karışmama politikasına bağlı kaldığını söyledi.

 Üniversitelerden sorumlu düzenleyici kuruluş Office for Students (OfS), ifade özgürlüğü ve akademik özgürlüğün yükseköğretim için “temel” olduğunu vurguladı.

Yasa neyi içeriyor?

Geçen hafta yürürlüğe giren yeni yasa, üniversitelerin akademik özgürlük ve ifade özgürlüğünü aktif olarak desteklemeleri gerektiğini söylüyor; bu, üniversitelerin diğer ülkelerle anlaşmaları olsa bile geçerli. OfS, bu kurala uymayan üniversitelerin milyonlarca sterlin ceza alabileceğini belirtti.

Ancak UKCT raporuna göre bazı üniversiteler, Çinli öğrencilerden gelen yüksek öğrenim ücretlerine olan mali bağımlılıkları nedeniyle Çin’in müdahalesi sorununu ele almakta isteksiz.

Hassas konular ve baskı iddiaları

Rapor, hassas araştırmalar yapan bazı Çinli akademisyenlerin Çin hükümeti tarafından vize alamadıklarını, diğerlerinin ise Birleşik Krallık’taki çalışmaları nedeniyle ülkelerindeki ailelerinin taciz veya tehdit edildiğini bildirdiğini ortaya koydu.

Bu hassas konuların, Çin’in Sincan bölgesindeki iddia edilen etnik temizlikten, Covid-19 salgınına veya Çin teknoloji şirketlerinin yükselişine kadar uzandığı belirtiliyor.

Birleşik Krallık’ta birçok üniversitede faaliyet gösteren ve Çin hükümeti tarafından finanse edilen bu enstitüler, Çin kültürü ve dilini tanıtıyor ancak Çin Komünist Partisi ile olan bağlantıları nedeniyle eleştiriliyor.

Hükümetten tepki

Yetenekler Bakanı Jacqui Smith, herhangi bir yabancı devletin Birleşik Krallık’taki kişileri korkutmaya, taciz etmeye veya zarar vermeye yönelik girişimlerinin “kesinlikle tolere edilmeyeceğini” söyledi.

Smith, üniversitelerde ifade özgürlüğünü koruma ve her türlü tacizi önleme konusunda üniversitelere destek olmak için OfS ile birlikte çalıştıklarını ifade etti.

“Akademik özgürlük, dünyaca ünlü kurumlarımızda pazarlık konusu yapılamaz” diyen Smith, yeni yasanın bu durumu açıkça ortaya koyduğunu vurguladı.


İsrail kabinesi, Gazze'ye yönelik saldırıların genişletilmesini görüşecek

İsrail güvenlik kabinesinin, Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıların genişletilmesi ve ateşkes müzakerelerinin geleceği hakkında bu hafta bir karar vereceği öne sürüldü

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İsrail güvenlik kabinesinin, Gazze Şeridi'ne yaklaşık 22 aydır süren saldırıların genişletilmesi ve ateşkes müzakerelerinin geleceği hakkında bu hafta bir karar vereceği öne sürüldü.

İsrail'in Kanal 12 televizyonunun haberine göre, güvenlik kabinesi, Gazze'ye yönelik saldırıların esirlerin hayatını riske atma pahasına da olsa artırılması seçeneğini ele alacak.

İsrail güvenlik kabinesi içinde saldırıların sürdürülmesi konusunda görüş ayrılığı yaşanırken, Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun askeri danışmanı Tümgeneral Roman Gofman ve Kabine Sekreteri Yossi Fuchs'un saldırıların genişletilmesinden yana olduğu belirtildi.

Buna karşılık, ateşkes ve esir takası anlaşmasına varılmasını savunanlar arasında


Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, Dışişleri Bakanı Gideon Saar, hükümetten çekilen Şas Partisi lideri Aryeh Deri, Ulusal Güvenlik Danışmanı Tzachi Hanegbi, Mossad Başkanı David Barnea, İsrail ordusunun esir ve kayıplardan sorumlu komutanı Nitzan Alon ve müzakere heyetinden Şin-Bet yetkilileri yer alıyor.


Öte yandan, Başbakan Netanyahu ile Savunma Bakanı Yisrael Katz'ın saldırıların genişletilmesi veya müzakerelere devam edilmesi konusunda henüz net bir tutum almadığı öne sürüldü.

Kanal 13 televizyonu ise Genelkurmay Başkanı Zamir'in, saldırıların esirlerin hayatını tehlikeye atabileceğine dair endişelerini yakın çevresiyle paylaştığını aktardı. Zamir'in, siyasi makamdan açık talimatlar gelmeden bu yönde bir saldırıya izin vermeyeceği ifade edildi.

İsrail, insani felakete sürüklediği Gazze'de saldırıları yoğunlaştırmayı planlıyor

Haaretz gazetesi, İsrail ordusunun insani felakete sürüklediği Gazze Şeridi'ne saldırıların genişletilmesi yönünde hazırlıkların yapıldığını öne sürdü.

Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir'in hazırlanan "aşamalı saldırı planını" bu gece onaylamasının beklendiği aktarılan haberde, yeni saldırı planı çerçevesinde pek çok kez yerinden edilmiş Filistinlilerin sığındığı mülteci kampları da dahil olmak üzere "hassas bölgelerin" kara saldırılarıyla hedef alınacağı belirtildi.

İsrail ordusunun şimdiye kadar esirlerin varlığı nedeniyle söz konusu bölgelere kara saldırıları düzenlemekten kaçındığını iddia eden haberde, söz konusu planın hükümete sunulacağı da belirtildi.

Üst düzey İsrailli bir yetkili ise Haaretz'e yaptığı açıklamada, "Hamas'ın bir anlaşmaya ilgi duymadığı konusunda (ABD ile) ortak bir anlayış olduğunu" öne sürerek Başbakan Netanyahu'nun İsrailli esirlerin saldırılar yoluyla serbest kalmasını sağlamayı amaçlayacağını öne sürdü.

Öte yandan İsrail'de yayın yapan Kanal 13 televizyonu, Genelkurmay Başkanı Zamir'in yakın çevresine Gazze'deki saldırıların genişletilmesinin esirlerin hayatlarını tehlikeye atabileceğini paylaştığını aktarıldı.

Zamir'in siyasi kademeden net emirler alınmaksızın esirlerin hayatlarını tehlikeye atabilecek saldırılara izin vermeyeceğini söylediği belirtildi.

Gazze'de insani kriz derinleşiyor

İsrail'in 7 Ekim 2023’ten bu yana süren saldırıları sonucunda Gazze’deki yıkım ve can kaybı her geçen gün artıyor. İsrail’in yoğun bombardımanı, ablukayı daha da sertleştirerek sivillerin gıda, su ve ilaç gibi temel ihtiyaçlara erişimini neredeyse imkansız hale getirdi.

Birleşmiş Milletler ve uluslararası hukuk kurumlarının uyarılarına rağmen İsrail'in durmayan saldırıları nedeniyle Gazze’de çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere en az 60 bin 839 Filistinli hayatını kaybetti, 149 bin 588 kişi de yaralandı.

Ateşkes müzakereleri tıkanmış durumda

Hamas, 24 Temmuz'da İsrail ile esir takası ve Gazze'de ateşkes için arabulucuların sunduğu taslağa ilişkin yanıtını ilettiğini bildirmişti.

İsrail Başbakanlık Ofisi, yaptığı yazılı açıklamada, arabulucular yoluyla Hamas'ın yanıtının Tel Aviv'e ulaştığını ve değerlendirildiğini açıklamıştı.

ABD Başkanı Donald Trump'ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ise "Hamas'ın ateşkes konusunda isteksiz" olduğunu iddia ederek, Katar'ın başkenti Doha'da ateşkes görüşmelerini yürüten ekibini "danışma amacıyla" geri çağırma kararı aldıklarını kaydetmişti.

Mısır ile Katar 25 Temmuz'da yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'ndeki müzakerelerin istişare amacıyla askıya alınmasının normal bir durum olduğunu bildirmişti.

Kaynak: AA


Soçi'de yanan askeri tesisin önünde TikTok çeken gençler gözaltına alındı

İki TikTok fenomeni Soçi’de bir petrol deposunun önünde rap yaparken video çektikleri için Rusya’da gözaltına alındı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Rusya'nın Soçi kentinde, insansız hava aracı (İHA) saldırısı sonucu çıkan yangınla alevler içinde kalan bir petrol tesisinin önünde müzik eşliğinde dans ederek video çeken gençler polis tarafından gözaltına alındı.

21 yaşındaki Dasha Vladimirovna ile 19 yaşındaki Karina Evgenyevna, paylaştıkları görüntülerde yangını arka plana alıp Rus rapçi Endshpil’in Crimson Dawn adlı parçasıyla performans sergiledi. Söz konusu tesisin, Rosneft-Kubannefteprodukt’a ait ve Rus ordusuna lojistik destek sağlayan bir altyapı olduğu biliniyor.

The Sun'ın haberine göre, video kısa sürede sosyal medyada yayıldı. Ancak Rus yetkililer, görüntülerin “Ukrayna saldırısını yüceltmek” anlamına geldiğini savunarak genç kadınları gözaltına aldı. Yanlarında bulunan 20 yaşındaki bir .erkek de gözaltına alınırken, bu kişinin kimliği bilinmiyor.

Olayın ardından polis, önce iki genç kadını aramak için “aranıyor” ilanı yayınladı. Polis açıklamasında, “İnternet denetimi sırasında, Soçi’deki yangın önünde video çeken iki genç kadını gösteren bir paylaşım tespit edilmiştir. Kimliklerinin belirlenmesi ve eylemlerinin yasal açıdan değerlendirilmesi için soruşturma başlatılmıştır” ifadeleri yer aldı.

Gençler hakkında "Olağanüstü Hal veya Tehlike Durumlarında Davranış Kurallarını İhlal Etmek" suçundan idari işlem yapıldı.

Olayla ilgili inceleme başlatılırken, gençler ifadelerinde pişman olduklarını söyledi.

Ne olmuştu?

Ukrayna güçleri, Rusya'nın Zaporijya Nükleer Santrali'ne saldırı düzenlediği gerekçesiyle Rusya'nın Soçi kentine saldırı düzenlemiş, kentteki petrol deposunda yangın çıkmıştı.


Rusya'ya tepki gösteren Trump, iki nükleer denizaltının "gereken yere" konuşlandırıldığını açıkladı

ABD Başkanı Donald Trump, eski Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev'in nükleerle ilgili açıklamalarının ardından iki nükleer denizaltının "gereken yere" konuşlandırıldığını bildirdi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

The Hill gazetesinin haberine göre, Trump Washington seyahati öncesinde gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Gazeteciler, Medvedev'in nükleerle ilgili açıklamalarının ardından "hazırlıklı olunmalı" diyen Trump'a, nükleer denizaltıların konumuna ilişkin soru yöneltti.

Başkan Trump, gazetecilerin sorusuna "Denizaltılar bölgede, olmaları gereken yerde" yanıtını verdi.

Trump ayrıca, Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un ilerleyen günlerde Rusya'yı ziyaret edeceğini ve Ukrayna'daki savaş nedeniyle Moskova yönetimine yönelik yeni yaptırımların planlandığını aktardı.

Medvedev'in nükleerle ilgili açıklamaları

Eski Rusya Devlet Başkanı Medvedev, 28 Temmuz'da yaptığı açıklamada, Washington'ın politikalarının "Rusya ile ABD arasında daha geniş çaplı bir çatışmayı tetikleme riski taşıdığını" savunmuştu.

Medvedev, X hesabından yaptığı açıklamasında, "50 gün ya da 10 gün... Trump iki şeyi unutmamalı: 1. Rusya, İsrail ya da İran değil. 2. her yeni ültimatom bir tehdit ve savaşa doğru atılmış bir adımdır. Rusya ile Ukrayna arasında değil, kendi ülkesiyle Rusya arasında" değerlendirmesinde bulunmuştu.

ABD Başkanı Trump, 31 Temmuz'da yaptığı açıklamada, Medvedev'in açıklamalarına tepki olarak "iki nükleer denizaltının uygun bölgelere konuşlandırılması" emrini verdiğini açıklamıştı.

Trump, açıklamasında, "Rusya Federasyonu Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı olan eski Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev'in son derece kışkırtıcı açıklamaları üzerine iki nükleer denizaltının uygun bölgelere konuşlandırılmasını emrettim" ifadesini kullanmıştı.

Gazetecilere 1 Ağustos'ta değerlendirmede bulunan Trump, O (Medvedev), nükleer silahlar hakkında konuşuyordu, nükleer silahlar hakkında konuştuğunuzda buna hazırlıklı olmalıyız. Biz tamamen hazırız." ifadesini kullanmıştı.

Kaynak: AA


Hristiyan Birlik Partisi lideri Söder: Almanya’daki Ukraynalılara ödenen vatandaşlık maaşı kaldırılmalı

Hristiyan Birlik Partisi (CSU) lideri ve Bavyera Başbakanı Markus Söder, Rusya ile savaşın ardından Almanya'ya sığınan Ukraynalı mültecilere verilen "vatandaşlık maaşının" (Bürgergeld) kaldırılması gerektiğini belirtti

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Söder, katıldığı bir televizyon programında, "Ukrayna’dan gelen herkes için artık vatandaşlık parası verilmemeli. Bu sadece Almanya’ya yeni gelecekler için değil, halihazırda ülkede olan herkes için geçerli olmalı" dedi.

Almanya’da vatandaşlık maaşı uygulamasının, diğer ülkelerle kıyaslandığında benzersiz bir durum gösterdiğini belirten Söder, "Almanya dışında hiçbir ülke Ukrayna’dan gelen mülteciler için bu şekilde davranmıyor" diye konuştu.

Söder ayrıca, büyük kısmı iyi eğitim seviyesine sahip olmasına karşın Ukraynalı mültecilerin Almanya’da istihdam oranının düşük olduğuna dikkati çekerek, bunun nedenlerinden birinin vatandalık parası olduğunu savundu.

Söder, Federal Aile Bakanlığının verilerine göre, 2024 yılında Ukraynalı mültecilere toplam 6,3 milyar avro vatandaşlık maaş ödendiğini bildirdi.

Almanya'ya 1 Nisan 2024'ten sonra gelen Ukraynalı mültecilere "Bürgergeld" yerine daha düşük ödenekler veriliyor.


Lübnan Adalet Bakanı Nassar: Hizbullah silahını teslim etmezse intiharı seçmiş olur

Lübnan Adalet Bakanı Adil Nassar, "Hizbullah’ın silahlarını teslim etmeyi reddetmesi halinde intiharı seçmiş olacağını ve ülkeyi bu sona sürüklemesine izin vermeyeceklerini" söyledi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Ülkede silahların devletin elinde toplanması ve ülke topraklarının tamamında egemenliğin sağlanması konusunun görüşüleceği 5 Ağustos Salı günü düzenlenecek Bakanlar Kurulu toplantısı öncesinde Nassar, X hesabından paylaşımda bulundu.

Nassar, "Hizbullah, silahlarını teslim etmeyi reddederek intiharı seçerse, Lübnan'ı ve halkını da beraberinde sürüklemesine izin verilmeyecek." ifadesini kullandı.

Adalet Bakanı Nassar, 1 Ağustos'ta düzenlediği basın toplantısında ise "meşruiyeti bulunmayan silahın varlığında gerçek bir devletin kurulmasının mümkün olamayacağını" söyleyerek, "Gayrimeşru silah, iç istikrarı tehdit eden, tüm Lübnanlıların bedelini ödediği güvenlik, ekonomik ve diplomatik felaketlere kapı aralayan bir yüke dönüşmüştür." ifadelerini kullanmıştı.

Hizbullah'ın "silah bırakması" meselesi

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, 1 Ağustos Ordu Günü dolayısıyla yaptığı konuşmada, ABD’nin silahların devlet tekeline alınmasına yönelik önerisine önemli değişikliklerin ardından yanıt verildiğini belirterek, "İsrail saldırılarının derhal durdurulması ve devlet otoritesinin Lübnan’ın tüm topraklarında sağlanması, silahların yalnızca devletin elinde toplanmasının temel şartıdır." demişti.

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım, 30 Temmuz'da yaptığı açıklamada, silah bırakmanın Lübnan'ın iç meselesi olduğunu belirterek, Hizbullah'ın İsrail için silah bırakmayacağını belirtmişti.

Lübnan Başbakanı Nevvaf Selam, 29 Temmuz'da yaptığı açıklamada "devletin egemenliğini yalnızca kendi güçleriyle ülkenin tüm topraklarında tesis etme" konusunda görüşmeler gerçekleştirileceğini söylemişti.

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, 19 Haziran'da Beyrut yönetimine "ülkedeki tüm silahların yalnızca devletin denetiminde toplanmasını öncelikli hedef olarak belirleyen" ABD önerisini sunmuştu.


Almanya'da koalisyonun küçük ortağı CSU Lideri Söder, AfD ile ittifak şartlarını açıkladı: Parti kadrosu ve ideolojisi köklü şekilde değişmeli

Almanya'nın Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Genel Başkanı Markus Söder, Almanya için Alternatif Parti'nin (AfD) koalisyona uygun hale gelebilmesi için parti kadrosunun ve ideolojisinin köklü bir şekilde değişmesi gerektiğini vurguladı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Söder, ZDF kanalına verdiği röportajda, AfD ile herhangi bir koalisyon ihtimalini reddetti. Bununla birlikte Söder, AfD’nin koalisyona uygun hale gelebilmesi için parti kadrosunun ve ideolojisinin köklü bir şekilde değişmesi gerektiğini ifade etti.

Söder, “AfD hem kişilerde hem içerikte hem tarz hem de söylemde tamamen değişmeli. Parti içinde bir öz arınma süreci başlatmalı ama şu an bunun tam tersini yapıyor” diyerek AfD’deki artan aşırı sağ eğilimlere dikkati çekti.

"AfD’nin kamuoyundaki yükselişi endişe verici"

AfD’nin kamuoyundaki yükselişinin endişe verici olduğunu ve Anayasayı Koruma Dairesi tarafından daha yakından izlenmesi gerektiğini belirten Söder, "Medyada bu partinin sürekli gündemde tutulması AfD’yi daha da güçlendiriyor" dedi.

Koalisyon hükümetine de övgüde bulunan Söder, “Yeni bir hükümetimiz ve yeni bakanlarımız var. Bunlar tamamen yeni isimler. Dış politika, savunma, göç ve ekonomi gibi alanlarda önemli yön değişikliklerinin başlatıldığına inanıyorum” diye konuştu.

Öte yandan, Bild am Sonntag gazetesi için INSA araştırma şirketi tarafından yapılan kamuoyu yoklamasını değerlendiren Söder, AfD'nin kamuoyu desteğini artırmaya devam ettiklerini bildirdi.

Ankete göre AfD yüzde 25’e çıkarak Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) ’nin sadece iki puan gerisinde yer aldı. Sosyal Demokrat Parti (SPD) yüzde 15, Yeşiller yüzde 11, Sol Parti ise yüzde 10 seviyesinde. Bu sonuçlara göre AfD, CDU/CSU’nun yalnızca iki puan gerisinde yer alıyor.

Almanya'da Söder'in Genel Başkanlığını yaptığı Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU), Başbakan Friedrich Merz'in Genel Başkanlığını yaptığı Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) ile oluşturulan koalisyonun küçük ortağı durumunda bulunuyor. Bu partiler için Almanya'da "Hristiyan Birlik Partileri" ifadesi kullanılıyor.

Kaynak: ANKA


Trump’ın üst düzey danışmanı Miller'dan Hindistan'a sert tepki: Rusya’nın savaşını petrol alarak finanse ediyorsunuz

Trump’ın üst düzey danışmanı Stephen Miller, Hindistan’ı Rusya’dan petrol alarak Ukrayna savaşını finanse etmekle suçladı. ABD, bu nedenle Hindistan’a yüzde 25 gümrük vergisi uygularken, Trump Rusya petrolü alan ülkelere yüzde 100 vergi tehdidinde bulundu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Başkanı Donald Trump’ın üst düzey bir yardımcısı, Pazar günü yaptığı açıklamada, Hindistan’ı Moskova’dan petrol satın alarak Rusya’nın Ukrayna’daki savaşını fiilen finanse etmekle suçladı. Bu açıklama, ABD liderinin Yeni Delhi’ye Rus petrolü alımını durdurma baskısını artırmasının ardından geldi.

Beyaz Saray Özel Kalem Müdür Yardımcısı ve Trump’ın en etkili danışmanlarından Stephen Miller “Trump’ın çok net bir şekilde söylediği şey, Hindistan’ın Rusya’dan petrol alarak bu savaşı finanse etmeye devam etmesinin kabul edilemez olduğudur” sözleriyle dikkat çekti.

Miller’ın eleştirisi, Trump yönetiminin Hint-Pasifik bölgesindeki başlıca ortaklarından biri hakkında şimdiye kadar yaptığı en sert açıklamalardan biri oldu. Miller, Fox News’un “Sunday Morning Futures” programında, “İnsanlar Hindistan’ın, Rusya’dan petrol alımında Çin ile neredeyse başa baş durumda olduğunu öğrenince şok olacak. Bu şaşırtıcı bir gerçek” ifadelerini kullandı.

Trump yönetiminin tehditlerine rağmen Hindistan Rus petrolünden vazgeçmeyecek

Hindistan hükümetinden kaynaklar Cumartesi günü Reuters’a yaptıkları açıklamada, ABD’nin tehditlerine rağmen Yeni Delhi’nin Moskova’dan petrol alımına devam edeceğini belirtti.

Rusya’dan askeri teçhizat ve enerji alımı nedeniyle, Cuma günü itibarıyla Hindistan ürünlerine yüzde 25 gümrük vergisi uygulanmaya başlandı. Trump ayrıca, Rusya’dan petrol alan ülkelerden yapılacak ABD ithalatına, Moskova’nın Ukrayna ile büyük bir barış anlaşmasına varmadığı takdirde, yüzde 100’e kadar gümrük vergisi uygulamakla tehdit etti.

Miller, sözlerinin devamında eleştirilerini yumuşatarak, Trump’ın Hindistan Başbakanı Narendra Modi ile olan ilişkisini “muhteşem” olarak tanımladı.


Wall Street Journal yazdı: Rusya, Ukrayna'yı ev ev Ruslara satıyor

Rusya’nın işgal ettiği Ukrayna kenti Mariupol’de yıkılan Saatli Bina’nın yerine inşa edilen yeni konut projesi, Rus vatandaşlarına düşük faizli kredilerle pazarlanıyor. Binanın Ukraynalı eski sakinleri ise hak talep edemiyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Ukrayna’nın liman kenti Mariupol’de, 1950’lerde inşa edilmiş ve kentin simgelerinden Saatli Bina, Rusya’nın kenti ele geçirmesinden sonra önce bombalandı, ardından da yıkıldı. Şimdi ise tarihi binanın yerinde, yalnızca Rus vatandaşlarına satışı yapılan yeni bir konut projesi yükseliyor. Binanın eski sakinleri ise bu sürecin dışında bırakıldı. 

Saatli Bina, 2022’de restore edilerek dönemin belediye başkanı tarafından “Mariupol’ün yeniden doğuşunun sembolü” ilan edilmişti. Ancak aynı yılın mart ayında binaya isabet eden füze sonucu birçok kişi hayatını kaybetti. Aylar sonra bina tamamen yıkıldı.

Elena Pudak, binada annesine ait geniş bir dairenin bulunduğunu, ancak artık oraya geri dönme haklarının olmadığını söylüyor: “Biz, eski sahipler olarak orada bulunma hakkına sahip değiliz.”

Rusya destekli yerel yönetim, binlerce mülkü “sahipsiz” ilan ederek el koydu. Mülklerinden edilen Ukraynalılar için geri dönüş ve tazminat talepleri hem idari hem siyasi engeller nedeniyle her geçen gün zorlaşıyor. Rusya’dan gelen yeni yerleşimcilere ise yüzde 2 gibi düşük faizli konut kredileri sunularak yerleşim teşvik ediliyor.

Haklar sessizce ortadan kaldırıldı

Yeni konut projesi, Rusya İnşaat Bakanlığı'na bağlı şirketinin iştiraki tarafından hayata geçiriliyor. Orijinal binadan daha yüksek olan yeni yapıda, geniş daireler yerine küçük stüdyo daireler inşa edildi.

 

2022’de çıkan bir kararnameyle eski sakinlerin aynı adreste konut hakkı tanınması gerekirken, bu hak daha sonra sessizce ortadan kaldırıldı. İnşaat firması RKS Development, eski sakinlerin başvurularına yanıt vermedi. Şirket, projeye ait mimari görselleri ve satış planlarını Telegram kanalında paylaşarak satış ofisini açtı. Kısa sürede dairelerin tamamı satıldı. Bir emlakçıya göre alıcıların çoğu Rusya’dan geldi. 

“Önerdikleri para bir mezar yeri almaya bile yetmez”

Ancak eski sakinlere sunulan tazminat miktarları, yeni daire fiyatlarının yaklaşık üçte biri düzeyindeydi. Bir sakin, “Önerdikleri para bir mezar yeri almaya bile yetmez” diyerek ödeme yapmayı reddettiklerini belirtti.

Amerika Birleşik Devletleri, 2023 yılı sonunda Roskapstroy ve iştiraklerine yaptırım uyguladı. Yeni projeye yapılan yatırımın önemli bölümü, daireleri önceden rezerve eden alıcılardan toplandı.

Saatli Bina’nın eski sakinleri, Donetsk Halk Cumhuriyeti adıyla anılan Rusya destekli yerel yönetime dava açtı ve Rus vatandaşı statüsündeki haklarının ihlal edildiğini öne sürdü. Geçen yılın sonunda ise mahkeme taleplerini reddetti.


Mossad'ın eski başkan yardımcısı Levin: Gazze'de yaptığımız şey tam olarak soykırımdır

Daha önce Mossad'da üst düzey yöneticilik yapan isimlerden biri olan emekli general Amiram Levin, Netanyahu hükümetinin Gazze'de savaş suçu işlediğini belirtirken, yaşananları 'soykırım' olarak tanımladı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Mossad'ın eski başkan yardımcısı, İsrailli emekli general Amiram Levin, ülkesinin Gazze Şeridi'nde yürüttüğü operasyonları 'soykırım' olarak tanımladı ve Netanyahu hükümetinin verdiği ateş açma emirlerinin savaş suçu olduğunu savundu.

Levin, cumartesi günü Tel Aviv'de düzenlenen bir kültürel etkinlikte konuştu.

Eski Mossad şefi konuşmasında, "Hükümetin bugün orduya verdiği emirler bir suçtur. Adını doğru koyalım: Bir parça ekmek arayan aç çocuklara ve ebeveynlere ateş etme emri vermek bir suçtur. Bu bir soykırımdır ve orada yaptığımız şey tam olarak budur" ifadelerini kullandı.

Levin'in açıklamaları Tel Aviv'de düzenlenen kitlesel gösterilerle aynı güne denk geldi. Savunma Bakanlığı yakınındaki "Begin Kapısı" önünde gerçekleşen kitlesel gösterilerde esir takası anlaşması ve savaşın sona erdirilmesi çağrısı yapıldı.

Esir aileleri adına konuşan, esir Matan Tsingaoker’in annesi Einav Tsingaoker şunları söyledi: “Hükümet, gerçekçi olmayan ve ulaşılamaz şartlar öne sürerek anlaşmayı sabote ediyor. İsrail hükümeti masaya gerçek bir girişim koymadıkça çocuklarımızı geri alamayacağız.”

Tsingaoker ayrıca, yeni bir askeri tırmanışın “hayatta olan esirler için bir idam fermanı, ölülerin akıbetini gizlemeye yönelik bir örtbas” olacağını belirterek, “Bu yasa dışı bir karardır” dedi. İsraillilere “savaşı sona erdirecek kapsamlı bir anlaşmayı dayatma” çağrısında bulundu.

Halevi: Savaşmaya devam edeceğiz

İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, Gazze’ye yaptığı saha ziyareti sırasında, bir esir takası anlaşmasına varılmadığı sürece “mücadelenin amansızca devam edeceğini” söyledi. Halevi, “Önümüzdeki günler bir anlaşmanın mümkün olup olmadığını gösterecek; eğer olmazsa, savaşmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Halevi ayrıca, “Gazze’de yapay bir kıtlık yaratıldığı yönündeki suçlamaların asılsız olduğunu ve planlı bir kampanyanın parçası olduğunu” öne sürdü. Bu açıklamalar, Birleşmiş Milletler’in devam eden kuşatma ve savaş nedeniyle Gazze’de 2 milyondan fazla insanı tehdit eden kıtlık uyarılarının ardından geldi.

Gelişmeler, fiziksel olarak zor durumda oldukları açıkça görülen İsrailli esirlerin yer aldığı video kayıtlarının yayımlanmasıyla aynı zamana denk geldi. Bu görüntüler, İsrail’de acilen bir anlaşma yapılması gerektiğine dair tartışmaları yeniden alevlendirdi. Nimrod Cohen’in kardeşi, “Savaş bitmeli. Hükümet bunu kendi başına bitirmeyecek. Derhal durdurulmalı — zaman tükeniyor” dedi.

Kaynak: Gazete Oksijen


Atina Belediye Başkanı'ndan, İsrail Büyükelçisi'ne 'antisemitik' cevabı: Sivilleri öldürenlerden demokrasi dersi almayız

İsrail'in Atina Büyükelçisi Noam Katz, Atina sokaklarında Filistin'e destek amacıyla yazılan bazı sloganları "antisemitik" olmakla suçlamış ve İsrailli turistlerin güvenlik kaygısı yaşadığını ileri sürmüştü

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İsrail'in Atina Büyükelçisi Noam Katz, “Antisemitik içerikli grafiti yapan ‘örgütlü azınlıklara’ karşı Belediye Başkanı Haris Doukas’ın harekete geçmemesi nedeniyle, İsrailli turistlerin Atina’da kendilerini 'rahatsız' hissettiklerini" öne sürdü. Atina Belediye Başkanı Haris Dukas, Noam Katz'ın eleştirilerine "Sivilleri öldürenlerden, yemek sırasında çocukları öldürenlerden, her gün bomba, açlık ve susuzlukla Gazze'de onlarca insanı öldürenlerden demokrasi dersi almayız" sözleriyle yanıt verdi. 

Atina Belediye Başkanı Dukas, X hesabından yaptığı açıklamasında, "Sivilleri öldürenlerden demokrasi dersi almayız. Demokratik bir ülkenin başkenti olan Atina, ziyaretçilerine tam saygı gösterir ve vatandaşlarımızın ifade özgürlüğü hakkını da destekler. Şehrin belediye idaresi olarak şiddet ve ırkçılığa karşı aktif muhalefetimizi ortaya koyduk. Sivilleri öldürenlerden, yemek sırasında çocukları öldürenlerden, her gün bomba, açlık ve susuzlukla Gazze'de onlarca insanı öldürenlerden demokrasi dersi almayız." ifadesini kullandı.

Yunanistan'da yabancılara belli şartlar altında gayrimenkul almaları halinde oturma izni verilmesini sağlayan "Golden Visa" isimli özel vizeye sahip İsrailli sayısında son bir yılda yüzde 90 artış olduğuna dikkati çeken Dukas, açıklamasında, "Gazze'de benzeri görülmemiş bir soykırım yaşanırken, Büyükelçinin sadece bir grafitiye odaklanması dehşet vericidir." ifadesine yer verdi.

Katz, Yunanistan'da yayımlanan Kathimerini gazetesine verdiği röportajda, Atina sokaklarında Filistin'e destek amacıyla yazılan bazı sloganları "antisemitik" olmakla suçlamış ve İsrailli turistlerin güvenlik kaygısı yaşadığını ileri sürmüştü.

SYRIZA'da tepki gösterdi

Radikal Sol Koalisyon (SYRIZA) Basın Sözcüsü ve Atina Belediye Meclis Üyesi Kostas Zahariadis, sosyal medya hesabı X'ten Katz'a tepki göstererek, "İsrail Büyükelçisi, her sınırı aştı. Atina ve Yunanistan, tüm barış yanlısı insanlar için misafirperver bir ülkedir. İsrail hükümetinin Gazze'de uyguladığı politikaları protesto eden vatandaşlarımızla gurur duyuyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

Yeni Sol Partisi, yayımladığı açıklamada, "İsrail Büyükelçisi, kentteki Filistin yanlısı eylemlerden rahatsızlığını dile getirerek belediye yönetimini müdahaleye adeta davet etmiştir. Bu kabul edilemez" ifadelerini kullandı.

Açıklamada, Yunan hükümetinin sessizliğinin, Büyükelçi'nin bu tür açıklamalar yapmasına zemin hazırladığı belirtildi.


Trump: Bence Gazze’de soykırım yok, 7 Ekim'de korkunç şeyler oldu

ABD Başkanı “Gazze halkının aç kalmasını istemiyoruz. Biz bunu yapan tek ülkeyiz" açıklamasında bulundu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Başkanı Donald Trump, Gazze Şeridi’nde yönelik ablukasına ve bölgedeki açlık krizine yönelik açıklamasında, İsrail'in operasyonların “soykırım” olarak nitelendirilmesini reddetti. İsrail'in askeri operasyonlarının 7 Ekim'deki Hamas saldırısına cevap olarak başladığını söyleyen Trump, “Bence (soykırım) yok… Onlar bir savaşın içinde. 7 Ekim’de korkunç şeyler yaşandı. Hayatımda gördüğüm en kötü olaylardan biriydi" ifadelerini kullandı. 

SKY News'ta yer alan habere göre, Trump, New Jersey'deki golf tesisinden Washington'a dönmeden önce gazetecilerin sorularını yanıtladı. Gazze halkına yardım edilmesi gerektiğini vurgulayan Trump, “Gazze halkının aç kalmasını istemiyoruz. Biz bunu yapan tek ülkeyiz. İnsanların beslenmesi için para veriyoruz. İsrail’in onlara yiyecek ulaştırmasını istiyoruz” şeklinde konuştu.

ABD Başkanı Trump, geçen hafta boyunca yaptığı açıklamalarda Gazze'ye gıda yardımı için 60 milyon dolar gönderdiklerini ancak kimsenin kendilerine teşekkür etmediğini belirtmişti.

Amerikan Washington Post gazetesi ise dünkü haberinde, Trump'ın son günlerde dile getirdiği Gazze'ye gıda yardımı miktarının 60 milyon dolar değil, sadece 3 milyon dolar olduğunu iddia etmişti.

İsrail'in kuşatması altında bulunan Gazze Şeridi'nde son 24 saatte açlık nedeniyle 5 Filistinli hayatını kaybetti. Bölgede açlık nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı sayısı 180'e ulaştı, bu kayıpların 93'ü çocuk. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), İsrail hükümetinin işgal altındaki Gazze Şeridi’nde sivilleri kasıtlı olarak aç bıraktığını ve bunun uluslararası hukukta “savaş suçu” teşkil ettiğini açıklamıştı.

Gazze'de İsrail saldırıları ve tahliye emirleriyle yerinden edilenlerin sayısının 2 milyona ulaştığı, çok sayıda kişinin defalarca yerinden edildiği belirtiliyor. Temel malzemelerden yoksun bir şekilde yerinden edilen Filistinliler, derme çatma çadırlarda veya aşırı kalabalıklar içinde hijyen malzemelerinin eksikliğinde lavaboların bile yetersiz olduğu, bulaşıcı hastalıkların yayıldığı okullarda hayatta kalmaya çalışıyor. 

Kaynak: Gazete Oksijen


Fiyatlandırmaya yapay zeka dahil edildi: Uçak biletlerinde "sömürü aşaması" başlıyor

Amerikan havayolu şirketi Delta Airlines dahil bir dizi havayoluyla çalışan yazılım şirketi Fetcherr, uçak bileti fiyatlarının belirlenmesinde yeni bir model belirledi. Yeni modelle fiyatlandırma çok daha karmaşık hal alırken, şirket bunu "sömürü aşaması" olarak tanımlıyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Sıklıkla uçak seyahati yapanlar için havayolu şirketlerinin karmaşık fiyatlandırma politikası genellikle bir şikayet sebebidir. Yapay zeka uygulamalarının dahil olmasıyla bu fiyatlandırma politikasının şimdi daha da karmaşık hale gelmesi bekleniyor.

Bloomberg'ün detaylarını aktardığı bir yapay zeka şirketine ait taslak, uçak bileti fiyatlarının geleceğine ilişkin önemli ipuçları sunuyor.

Taslak, İsrail merkezli bir yazılım girişimi olan Fetcherr isimli şirketin kurucularından Uri Yerushalmi tarafından hazırlanmıştı. Bu start-up, Amerikan havayolu şirketi Delta Airlines'ın da aralarında olduğu bir dizi havacılık şirketiyle birlikte çalışıyor.

Taslakta Yerushalmi, Fetcherr’ın adı açıklanmayan bir hava yolu şirketi için geliştirdiği pilot yapay zekâ programını anlatıyor. Oldukça basit bir fiyatlandırma yapısını alıp, yerine bir anda değişebilen fiyatlarla dolu, çok daha fazla bilet sınıfı içeren baş döndürücü derecede karmaşık bir sistem koyduklarını söylüyor.

Şirketin potansiyel müşterileriyle paylaştığı taslağa göre, bu tür fiyatlandırma yapıları o kadar karmaşık ki “insan bilişsel sınırlarının ötesine geçiyor.”

"Sömürü aşaması" başlıyor

Makalede sistem, OpenAI’nin Dall-E görsel üretim aracı gibi üretici yapay zekâ sistemlerine benzer bir yaklaşım kullanan bir “büyük piyasa modeli” olarak tanımlanıyor. Ancak bu model, özgün sanat eserleri üretmek yerine, piyasalarla ilgili karmaşık bilgileri işleyip geliri dramatik biçimde artırabilecek fiyatlandırma stratejileri oluşturmak için tasarlanmış.

Yerushalmi bu aşamayı, pek de üstü kapalı olmayan bir şekilde, “sömürü aşaması” olarak adlandırıyor.

Daha yüksek bilet fiyatları, pandemi döneminde ve sonrasında ücretleri keskin biçimde artıran ancak sonrasında yolcuları çekebilmek için indirim yapmak zorunda kalan hava yolları için elbette cazip.

Ancak taslakta anlatılan karmaşık stratejiler, temmuzda Delta Başkanı Glen Hauenstein’ın şirketinin bilanço görüşmesinde Fetcherr’dan bahsetmesinin ardından gündeme gelen endişeleri artırabilir.

Hauenstein, Delta’nın iç hat ağının %3’lük kısmında fiyatlandırmaya yardımcı olması için Fetcherr’ı kullandığını ve yıl sonuna kadar bu oranı %20’ye çıkarmayı planladığını söylemişti. Ayrıca şirketin “yoğun bir test aşamasında” olduğunu belirterek, “Gördüklerimizden memnunuz” ifadesini kullanmıştı.

ABD Senatosu'ndan tepki gecikmedi

Yapay zeka temelli yeni fiyatlandırma sistemine ilk tepki ABD Senatosu'ndaki Demokratlar'dan geldi.

Senato’daki bir grup Demokrat, Arizona Senatörü Ruben Gallego’nun öncülüğünde Delta CEO’su Ed Bastian’a bir mektup yazarak programın “veri gizliliği endişeleri doğurabileceğini” ve “Amerikan aileleri zaten artan yaşam maliyetleriyle boğuşurken, her bir tüketicinin kişisel ‘acı eşiğine’ kadar bilet fiyatlarının yükselmesi anlamına gelebileceğini” belirtti.

Cumhuriyetçi Missouri Senatörü Josh Hawley, Delta’nın sistemini “zaten berbat olan hava yolu endüstrisinden duyduğum en kötü şey” olarak nitelendirdi.

Teksaslı Demokrat Kongre üyesi Greg Casar ise “gözetim fiyatlandırması”nı ülke çapında yasaklamak için bir yasa tasarısı sundu.

Rakip hava yolu şirketleri de benzer şekilde konuya eleştirel yaklaştı.

American Airlines CEO’su Robert Isom, kendi bilanço görüşmesinde yapay zekâya dayalı fiyatlandırma sistemlerinin “aldatmaca” olduğunu ve etik dışı göründüğünü söyledi. Isom, “Bu bizim yapacağımız bir şey değil” diye konuştu.

Southwest Airlines da fiyatlandırmada yapay zekâ kullanmadığını açıkladı.

Fetcherr ise yaptığı açıklamada yazılımlarının “bireyselleştirilmiş ya da kişiselleştirilmiş fiyatlandırmaya izin vermediğini” ve “hiçbir kişisel tanımlanabilir bilgiyi kullanmayacağını, toplamayacağını ya da almayacağını” belirtti. Ayrıca yazılımın düşük talep dönemlerinde fiyatları düşürerek bilet ücretlerini azaltmak için de kullanılabileceğini ekledi.

Uygulama diğer sektörlere de yayılabilir

Müşteriler, elbette, yapay zekâ destekli bir “sömürü aşamasının” hedefinde olmaya pek hevesli olmayabilir. Ancak bu durum uygulamanın, diğer havayolu şirketlerine ve hatta diğer sektörlere yayılmasına engel değil.

Ekonomi politik üzerine çalışmalar yapan sol eğilimli düşünce kuruluşu Groundwork Collaborative'in direktörü Lindsay Owens’a göre, bu tür sistemler giderek çok daha yaygın hale geliyor.

Konu üzerine bir kitap yazmakta olan Owens, “Son on yılda, yüksek teknoloji fiyatlandırma danışmanlarından oluşan bir tür butik sektörün ortaya çıktığını gördük” diyor. “Bu Delta ile sınırlı kalmayacak” diye devam ediyor ve perakendeciler ile araç çağırma şirketlerinin şimdiden benzer araçlarla denemeler yaptığını belirtiyor: "Hava yolu sektörü bu uygulamaları diğer sektörlere ihraç edecek.”

Kaynak: Gazete Oksijen


CIA'in bugüne kadar adını bile duymadığınız en başarılı operasyonu

“CIA Book Club” CIA’in 35 yıl boyunca yaklaşık 10 milyon yasaklı kitabı Demir Perde’nin ardına sızdırarak, özellikle Polonya’daki entelektüel direnişi nasıl beslediğini ortaya koyuyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İngiliz gazeteci Charlie English, “The CIA Book Club” adlı kitabında CIA’in yasaklı kitapları Demir Perde’nin ardına gizlice ulaştırdığı operasyonu incelerken, Soğuk Savaş döneminde Polonya’daki yeraltı dünyasının sözlü tarihine de ışık tutuyor. George Orwell ve Aleksandr Solzhenitsyn gibi yazarların eserlerinin sınır ötesine taşınarak Solidarity hareketine ilham veren bir kültürel silaha dönüşmesini aktaran kitap, entelektüel direnişin Demir Perde’nin çöküşündeki belirleyici etkisini öne çıkarıyor.

Foreign Policy için  “The CIA Book Club" kitabını inceleyen yazar Johannes Lichtman'ın yazısı şöyle: 

1951 yılının bir Ağustos günü, devasa bir balon filosu Çekoslovakya’ya doğru süzüldü. Gökyüzünde süzülen 3.000 kauçuk balonun patlayarak milyonlarca bildiriyi aşağıya saçtığını görmek, kuşkusuz tuhaf bir manzaraydı:

“ÇEKOSLOVAKYA HALKINAYENİ BİR RÜZGÂR ESİYORYENİ BİR UMUT YEŞERİYORÖzgürlük yanlıları, size ulaşmanın yeni bir yolunu buldu.Onlar da sizin özgürlük istediğinizi biliyor.”

CIA’in “Özgürlük Rüzgârları” adını verdiği psikolojik operasyon, teknik açıdan kusursuzdu. Ajans, Münih’teki Özgür Avrupa Radyosu’ndan Bavyera kırsalındaki bir fırlatma alanına 11 kamyonluk konvoyu sorunsuz bir şekilde koordine etmiş, balonların sınırın ötesinde patlamasını sağlayacak rüzgâr hızlarını ve basınç noktalarını doğru hesaplamıştı.

Ama operasyon tamamen başarısız oldu. Bildiriler yere indiğinde kimsenin umurunda olmadı. Propaganda fazlasıyla basit ve yapaydı.

Ancak sonraki yıllarda CIA, deneme-yanılma yoluyla bildirilerden çok daha etkili bir yöntem keşfetti: kitaplar.

İngiliz gazeteci Charlie English’in "The CIA Book Club: The Secret Mission to Win the Cold War With Forbidden Literature" adlı kitabında anlattığı üzere, Orta ve Doğu Avrupa halkları edebiyata açtı. Polonyalılar, “uçan kütüphaneler” adını verdikleri karmaşık gizli ağlar üzerinden yasaklı kitapları elden ele dolaştırıyor, George Orwell’in 1984’ü gibi romanlara ulaşmak için hapis riskini göze alıyorlardı. Polonyalı muhalif lider Adam Michnik, 1980’lerin büyük bölümünü hapiste geçirmiş biri olarak, yasaklı kitapları “temiz hava”ya benzetiyor, “Bizi hayatta tutan ve delirmemizi engelleyen şey onlardı” diyordu.

1950’lerin sonlarında CIA ajanı ve Romanya göçmeni George Minden, kitap kaçakçılığı programının Sovyet rejimini istikrarsızlaştırma ve uydu devletlerdeki direnişi güçlendirme potansiyelini fark etti. Ancak Minden, ajansın ilk çabalarındaki üstünlük taslayan, öğretici üsluptan hoşlanmıyor, kültürel emperyalizm yerine muhaliflerle iş birliğine yönelmek istiyordu. CIA’in kitap programının başına bu nedenle Minden getirildi.

Takip eden on yıllar boyunca, “Zihinler için Marshall Planı” olarak adlandırılan bu program, Doğu Bloku’na yasaklı Czeslaw Milosz, Joseph Brodsky, Aleksandr Soljenitsin, Albert Camus ve Kurt Vonnegut gibi yazarların eserleri de dahil olmak üzere yaklaşık 10 milyon yayın, matbaa ve baskı malzemesi kaçıracaktı.

Kitap programı, CIA Direktörü Bill Casey döneminde ajansın nadir başarılarından biriydi. Dönemin felaketlerini kronikleştiren Legacy of Ashes kitabının yazarı Tim Weiner, bu operasyonu “Soğuk Savaş’ın en önemli CIA faaliyetlerinden biri” olarak nitelendiriyor.

Bu durum aslında şaşırtıcı sayılmaz. Zira demokrasileri istikrarsızlaştırmanın ve emperyalistleri desteklemenin yanı sıra CIA’nin her zaman sanata karşı da “iyi bir zevki” oldu. Ajans, soyut dışavurumculuktan The Paris Review dergisine, sayısız savaş sonrası sanatçıyı—çoğu zaman sanatçıların haberi olmadan—destekledi.

CIA, özgürlük ve bireyselliği yücelten sanatı teşvik ederek komünizme karşı koymak, “kalpleri ve zihinleri kazanmak” ve tarihçi Lucie Levine’in ifadesiyle Sovyetlerin yaydığı “ABD’nin kültürel açıdan çorak bir kapitalist çöl olduğu” algısını kırmak istiyordu. CIA destekli sanat, dünyaya aslında ABD’nin “kültürel açıdan zengin bir kapitalist çöl” olduğunu göstermek için güçlü bir araç haline geldi.


The CIA Book Club, esas olarak en büyük etkiyi yarattığı Polonya’daki kitap programının hikâyesini anlatıyor. Ancak bu kitabın asıl değeri –ve okur için en büyük kazanım– aslında CIA hakkında olmamasında yatıyor. Kitap her şeyden önce, 1980’deki kitlesel grevlerle başlayan, bir yılı aşkın sıkıyönetim dönemini ve neredeyse on yıllık sert baskıyı atlatan, nihayetinde Polonya’yı 1990’larda demokratik öz-yönetime taşıyan Solidarity (Dayanışma) hareketinin yükselişi sırasında Polonya yeraltı dünyasının sözlü tarihini sunuyor.

Guardian’ın eski editörlerinden English, CIA tarafından sağlanan kitapların ve belki de daha da önemlisi, matbaaların, gazeteciler, matbaacılar, editörler, kaçakçılar ve her şeyi riske atarak direnen yazarlar tarafından nasıl sabırlı ve kararlı bir yeraltı ağına dönüştürüldüğünü anlatabilmek için Polonya direnişinin hayatta kalan sayısız üyesiyle röportaj yaptı.

English’in Solidarity (Dayanışma) tarihine dair anlatısı ayrıntılı ve kapsamlı. Ancak en çarpıcı bölümlerden biri, 1982’de Helena Łuczywo’nun öncülüğünde tecrübeli muhalif gazetecilerden oluşan Kadınlar Operasyon Grubu tarafından çıkarılan yeraltı yayını Mazovia Weekly’nin hikâyesi.

Mazovia Weekly 1980’lerin en önemli Polonya yeraltı yayını haline geldi. On yıl boyunca Mazovia Weekly’nin tahmini tirajı 80.000’e kadar ulaştı ve sadece muhalifler arasında değil, geniş bir okuyucu kitlesi içinde de büyük bir güven kazandı.

1988 yılının Ağustos ayında, genç işçilerin öncülüğünde ülkenin çeşitli bölgelerinde büyük grevler patlak verdiğinde, Mazovia Weekly bu haberi yaymak zorundaydı. Sanayi kesimindeki huzursuzluk o kadar ciddiydi ki, ABD istihbaratı bunun 1981’de sıkıyönetimin ilan edilmesinden bu yana Polonya hükümeti için en büyük kriz olabileceğine inanıyordu. Ancak bir sorun vardı: Grevleri kimse beklememişti ve tüm ekip tatildeydi; yalnızca yardımcı editör Joanna Szczesna iş başındaydı.

Szczesna, meslektaşlarına sahil bölgelerinden geri dönmeleri için şifreli mesajlar göndermeye çalıştı, fakat telefonların dinlenmesi ve yaygın gözetim nedeniyle kısa sürede bunun mümkün olmadığını anladı. Özel bir sayı yayımlamak istiyorsa, “bunu tek başına yapmak zorunda” olduğunu fark etti.

Beş gün boyunca durmaksızın çalıştı; haber yapmak için fabrikalara ve kömür madenlerine gitti, tüm yazıları tek başına kaleme aldı, neredeyse hiç uyumadı. Nihayet sayıyı baskıya göndermeyi başardığı gece, kapısı çalındığında uyandı. Neyse ki bu, Soljenitsin’in “gece yarısı zili” diye tanımladığı, insanı almak için gelen ajanların gelişi değildi. Kapıda, matbaadaki kayışın koptuğunu ve yenisi takılmadan gazetenin basılamayacağını bildiren acil bir haberci vardı.

Sıkıyönetim döneminde, yasaklı materyalleri basmanın cezası 10 yıl hapisti ve komşular, otobüs şoförleri ya da iş arkadaşları muhbir olabilirdi—hatta Mokotow Hapishanesi’nde idama mahkûm edilen mahkûmların son günah çıkarma törenini yapan rahip bile. Tespit edilmemek için yeraltı basınının uyguladığı “sağlık ve güvenlik” protokolleri yalnızca matbaacıların her hafta yer değiştirmesini değil, aynı zamanda baskı ve dağıtımın her unsurunun farklı bir yerde yapılmasını gerektiriyordu; “hiç kimse kimin ne yaptığını ya da nerede yaptığını tam olarak bilmiyordu.”

Mazovia Weekly’nin ilk günlerinde, Joanna Szczesna arkadaşlarını ve tanıdıklarını ziyaret ederek “ev sahipleri” arardı—yani gazete ekibinin geçici olarak matbaa kurabileceği daireleri. Tıpkı daha önceki “uçan kütüphaneler” gibi gazete de sürekli hareket hâlindeydi. Matbaacılar her iki ayda bir, yalnızca üç günlüğüne aynı daireyi kullanırdı; ancak ev sahipliği yapmak hâlâ küçümsenecek bir fedakârlık değildi, çünkü o günlerde “daktilolar yirmi dört saat durmadan takırdardı… Işıklar gece gündüz yanar, herkes hayatı buna bağlıymış gibi zincirleme sigara içerdi.”

Ama baskı kayışı koptuğunda, Szczesna’nın nezaket göstermeye vakti yoktu. Büyük kişisel risk alarak yeraltı editörlerini doğrudan ziyaret etti, ancak kimsenin ihtiyaç duyduğu kayış yoktu. Sonunda, aynı baskı makinesine sahip bir matbaacının adını aldı. Onu bir ayinde buldu ve acilen neye ihtiyacı olduğunu söyledi. Adam, kötü bir Sovyet fıkrası gibi yanıt verdi: “Mazovia Weekly’yi sizin için basan kişi benim. Kırılan kayış benim makinemin kayışı.”

Szczesna artık tükenme noktasına gelmiş, uyanık kalabilmek için üzerine bardak bardak su dökerken, gazetenin üretim sorumlusu tatilden dönüp hemen harekete geçti. Binlerce kopya basıldı ve ülke geneline gizlice dağıtıldı. Kısa bir süre sonra polis, Mazovia Weekly’nin altı buçuk yıllık tarihinde ilk kez bir editoryal toplantıya baskın düzenledi. Ancak artık rejim için çok geçti: Grevler “yokuş yukarı savaşta bir dönüm noktası” olmuştu ve gizli hükümet-muhalefet müzakerelerini bozma korkusuyla polis kimseyi tutuklayamadı.

Ertesi yıl, hükümet ile Solidarity (Dayanışma) arasında yapılan Yuvarlak Masa Görüşmeleri sonucunda seçimler ve sansürün gevşetilmesi konusunda anlaşmaya varıldı. Solidarity'ye bir gazete çıkarma izni verildi. Bu, sadece iki ay sonra yapılacak ilk seçim için seçmenleri harekete geçirmek açısından kritik bir ihtiyaçtı. Mazovia Weekly editörleri, gazetenin yayın hayatına son vererek özgürlüğüne kavuşan direniş lideri Adam Michnik ile Election Gazette’de (Seçim Gazetesi) güçlerini birleştirdi.

New York Review of Books editörlerinin desteğiyle, yalnızca iki ay içinde Election Gazette günlük 450.000 tiraja ulaştı ve Solidarity'yi (Dayanışma) seçimlerinde zafere taşıdı—bu, komünistlerin Doğu Bloku’nda kaybettiği ilk seçim oldu.

Amerika Birleşik Devletleri’nde demokrasinin gerilediği ve dünya genelinde demokrasinin yaşaması için giderek artan bir kayıtsızlığın hakim olduğu günümüzde, "The CIA Book Club" kitabı “tam zamanında” bir eser olarak görülebilir. Ama kitap yalnızca “zamanında” okunması gereken bir eser değil; aynı zamanda günümüz Amerikan bağlamının ötesinde, heyecan verici ve derinden etkileyici bir tarih anlatısı. 

Kaynak: Gazete Oksijen


ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Barrack, Suriye'deki tüm tarafları diyaloğa çağırdı

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Süveyda ve Münbiç'teki çatışmalara ilişkin tüm taraflara sükunet ve diyalog çağrısı yaptı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, Suriye'de yaşanan son çatışmalara ilişkin, "Tüm tarafları sükuneti korumaya ve kan dökülmeden diyalog yoluyla anlaşmazlıkları çözmeye çağırıyoruz. Suriye istikrarı hak ediyor. Suriyeliler barışı hak ediyor." dedi.

Büyükelçi Barrack, X sosyal medya hesabından, Suriye'nin Süveyda kentinde ve Halep'in kuzeydoğusundaki Münbiç​​​​​​​ ilçesinde dün meydana gelen çatışmalara ilişkin açıklamada bulundu.

Açıklamada, Süveyda ve Münbiç'de dün çatışmaların meydana geldiğini belirten Barrack, "Diplomasi, şiddeti durdurmanın ve barışçıl, kalıcı bir çözümün sağlanmasının en iyi yoludur." ifadesini kullandı.

Barrack, "ABD'nin, Süveyda'da bir çözümün sağlanmasına aracılık etmiş olmaktan ve Fransa ile birlikte kuzeydoğunun birleşik Suriye'ye yeniden entegrasyonunda ortak arabuluculuk yapmaktan gurur duyduğunu" ifade ederek, "Önümüzdeki yol Suriyelilere ait. Tüm tarafları sükuneti korumaya ve kan dökülmeden diyalog yoluyla anlaşmazlıkları çözmeye çağırıyoruz. Suriye istikrarı hak ediyor. Suriyeliler barışı hak ediyor." değerlendirmesinde bulundu.

Terör örgütü PKK/YPG'nin, işgal ettiği bölgelerden Halep'in kuzeydoğusundaki Münbiç'in güney kırsalına dün düzenlediği saldırıda 7 kişinin yaralandığı, Süveyda'da yasa dışı silahlı grupların ateşkesi ihlal ederek iç güvenlik güçlerine düzenlediği saldırıda ise 1 güvenlik görevlisinin yaşamını yitirdiği bildirilmişti.

Kaynak: AA


Asya'da 8,8'lik depremin ardından en çok aranan kelime: Kehanet

Japon sanatçı Ryo Tatsuki’nin 2021 tarihli mangasındaki “büyük deprem” öngörüsü, geçen hafta Pasifik’te meydana gelen tsunamiyle yeniden gündeme geldi. Çin’de bir milyondan fazla kişi “kehanet” kelimesini ararken, Japonya seyahatleri iptal edildi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Geçtiğimiz hafta Pasifik’te meydana gelen şiddetli deprem ve ardından oluşan tsunami, Japonya başta olmak üzere birçok ülkede endişeye yol açtı. Ancak özellikle Çin’de gündem olan başka bir şey vardı: Kehanet.

Depremin hemen ardından Çin’de video uygulaması Douyin'de “kehanet” temalı aramalar 1,1 milyonu aştı. Nedeni ise Japon manga sanatçısı Ryo Tatsuki’nin 2021’de yayımladığı çizgi romanıydı. Tatsuki’nin mangasında Temmuz 2025’te büyük bir depremin olacağı ileri sürülüyordu.

Manganın, daha önce 2011 Tohoku depremine ilişkin bir “vizyon” içerdiği yönündeki iddialar, Tatsuki'ye mistik bir ün kazandırmıştı. Hatta bazı hayranları, sanatçının Prenses Diana ve Freddie Mercury’nin ölümlerini de önceden bildiğini öne sürüyor.

Tatiller iptal edildi

2021’de yayımlanan yeni mangasında Tatsuki, Filipin Denizi’nde 5 Temmuz’da büyük bir deprem olacağı ve bunun Japonya kıyılarına devasa tsunamiler getireceği öngörüsünde bulunmuştu.

Deprem ve tsunami bu tarihten biraz daha sonra, başka bir bölgede gerçekleşse de manga Çin, Hong Kong ve Japonya’daki sosyal medyada viral oldu. Özellikle Çinli turistler, Japonya’ya yönelik yaz seyahatlerini iptal etti.

25 yaşındaki Andrea Wang, “Manganın etkisiyle hayatım için endişelendim” diyerek nisan ayında yapacağı Japonya seyahatini iptal ettiğini söyledi. Tsunami büyük yıkım yaratmamış olsa da 2025 sonuna kadar Japonya’ya gitmeyeceğini belirtiyor.

“Rüyalarıma fazla anlam yüklemeyin"

Depremleri önceden tahmin etmenin mümkün olmadığını hatırlatan sismologlar, bu tür kehanetlere itibar edilmemesi gerektiğini vurguluyor. Tatsuki’nin kendisi bile, Japon medyasına verdiği bir röportajda, “rüyalarıma fazla anlam yüklemeyin” diyerek takipçilerini uyarmıştı.

Ancak Japonya gibi deprem riskinin yüksek olduğu ülkelerde, toplumun bilinçaltına yerleşmiş kaygılar bu tür söylemlerin hızla yayılmasına neden oluyor. Ülkede çocuklar yürümeye başlar başlamaz deprem tatbikatlarına katılıyor; hükümet ise 100 yılda bir olabilecek büyük depremler için halka düzenli olarak uyarılarda bulunuyor.

"Büyük deprem" beklentisi

Uzmanlara göre Japonya'nın güneyindeki Nankai Fayı üzerinde büyük bir deprem riski hâlâ gündemde. Japonya Hükümeti’nin resmi verilerine göre, bu bölgede önümüzdeki 30 yıl içinde yıkıcı bir depremin meydana gelme ihtimali yüzde 70 ila yüzde 80 arasında. Bu oran, bazı bilim insanları tarafından fazla iyimser veya spekülatif bulunuyor.

Deprem uyarı sistemi ise Japonya’da oldukça gelişmiş durumda. Bu sistem, geçen haftaki tsunami sonrası 2 milyondan fazla kişinin sahil bölgelerinden tahliye edilmesini sağladı.

Manga mı, meteoroloji mi?

Depremin öngörülen yerden farklı bir noktada, Japonya’dan binlerce kilometre uzakta gerçekleşmiş olması ve dalga boylarının 2011'deki 10 metrelik tsunamilere kıyasla yalnızca 1,3 metreyi bulması, manga “kehanetinin” doğruluğunu sorgulatan temel noktalardan biri.

Ancak Japonya’ya dönmekte hâlâ tereddüt edenler var. Sosyal medyada bir kullanıcı, “Tüylerim diken diken oldu” yorumunu paylaşırken, bazı Japon vatandaşları da plajlardan ve kıyı bölgelerinden uzak durmaya çalıştıklarını söylüyor.

Kaynak: Gazete Oksijen


SDG ve Şam güçleri Halep'te çatıştı

Suriye'nin Halep şehrinde omurgasını YPG'nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri ile geçici Şam yönetimine bağlı gruplar çatıştı. Gruplar arasındaki çatışmanın 20 dakikadan uzun sürdüğü kaydedildi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Suriye Demokratik Güçleri (SDG), Suriye’nin Halep şehrinin Dayr Hafir bölgesinde Suriye Geçici Hükümeti’ne bağlı grupların El-İmam köyündeki dört mevzilerine saldırdığını açıkladı. Suriye Savunma Bakanlığı da iki gün önce Münbiç’te gerçekleşen SDG’nin saldırısında asker ve sivillerin yaralandığını bildirmişti. Karşılıklı saldırıların bölgede gerginliği tırmandırmasından endişe ediliyor.

Omurgasını YPG'nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG), sosyal medya üzerinden Halep’in Dayr Hafir bölgesinde, Suriye Geçici Hükümeti’ne bağlı grupların El-İmam köyündeki mevzilerine yönelik gerçekleştirdiği saldırıya ilişkin açıklama yaptı.

SDG açıklamasında, “Pazartesi sabahı (4 Ağustos 2025) saat 03.00’te, Suriye Geçici Hükümeti’ne bağlı güçler El-İmam köyündeki dört mevzimizi hedef alan bir saldırı başlattı. Güçlerimiz, saldırıya derhal karşılık vererek mevzilerini ve savaşçılarını savundu. Çatışmalar yaklaşık 20 dakika boyunca kesintisiz devam etti” denildi.

Açıklamada, “bu saldırının kasıtlı olduğu vurgulanırken, bölgenin istikrarı için ciddi tehdit oluşturduğu” belirtildi. SDG, “bu olaydan tamamen Şam hükümetini sorumlu tuttuğunu ifade ederek, güçlerinin meşru müdafaa hakkını tam güç ve kararlılıkla kullanmaya hazır olduğunu” teyit etti.

Batı medyasında yer alan haberlere göre, bölgede devam eden gerginlik ve çatışmalar, taraflar arasındaki güvenin halen zayıf olduğunu gösterirken, SDG’nin bu açıklaması olası yeni çatışmaların habercisi olarak değerlendiriliyor.

Suriye Savunma Bakanlığı açıklaması

Suriye Savunma Bakanlığı, 2 Ağustos Cumartesi günü kuzeydeki Münbiç kenti kırsalında SDG’nin düzenlediği bir saldırıda, dört asker ve üç sivilin yaralandığını bildirdi. Devlet haber ajansı SANA’nın aktardığına göre Bakanlık, bu saldırıyı “sorumsuzca ve bilinmeyen nedenlerle yapılmış” olarak nitelendirdi.

Kaynak: ANKA


Hindistan'ın Rusya ile petrol ticareti ABD'yi kızdırdı: Trump'tan Hindistan'a vergiyi artırma kararı

ABD Başkanı Donald Trump, Hindistan'ın Rusya'dan petrol satın almasının yanı sıra bunu yüksek karlarla yeniden sattığını belirterek, Hindistan'a yönelik tarifeyi "önemli ölçüde" artıracağını belirtti

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Trump, Truth Social hesabından konuya ilişkin paylaşımda bulundu.

Hindistan'ın sadece büyük miktarlarda Rus petrolü satın almakla kalmadığını, aynı zamanda satın aldığı petrolün büyük bir kısmını açık piyasada büyük karlarla sattığına işaret eden Trump, "Bu nedenle, Hindistan'ın ABD'ye ödediği gümrük vergisini önemli ölçüde artıracağım" ifadesini kullandı.

Trump, Ukrayna'da Rusya tarafından öldürülenlerin sayısının Hindistan'ın umurunda olmadığını aktardı.

ABD Başkanı Trump, geçen hafta, Hindistan'ın Çin'le Rusya'dan en çok enerji ithalatı gerçekleştiren ülkeler olduğunu belirterek, ülkenin 1 Ağustos'tan itibaren yüzde 25 tarife ödeyeceğini açıklamıştı.

Hindistan: Bizi eleştirenlerin kendilerinin de Rusya ile ticaret yapıyor olması dikkat çekici

Trump'ın bu açıklamalarının ardından Hindistan'dan yapılan resmi açıklamaya bakıldığında Hindistan'ın Rus petrolü konusunda geri adım atmayacağı görülüyor. 

Yapılan açıklama şöyle:

1. Hindistan, Ukrayna çatışmasının başlamasından sonra Rusya’dan petrol ithal ettiği gerekçesiyle Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği tarafından hedef alınmıştır. Aslında Hindistan, çatışmanın patlak vermesinin ardından geleneksel tedariklerin Avrupa’ya yönlendirilmesi nedeniyle Rusya’dan ithalata başlamıştır. O dönemde Amerika Birleşik Devletleri, küresel enerji piyasalarının istikrarını güçlendirmek amacıyla Hindistan’ın bu ithalatlarını aktif olarak teşvik etmiştir.

2. Hindistan’ın ithalatı, Hindistanlı tüketicilere öngörülebilir ve uygun maliyetli enerji sağlamayı amaçlamaktadır. Bu, küresel piyasa koşullarının zorunlu kıldığı bir gerekliliktir. Ancak, Hindistan’ı eleştiren ülkelerin kendilerinin de Rusya ile ticaret yapıyor olması dikkat çekicidir. Bizim durumumuzun aksine, bu ülkeler için söz konusu ticaret hayati bir ulusal zorunluluk bile değildir.

3. Avrupa Birliği, 2024 yılında Rusya ile 67,5 milyar euro tutarında ikili mal ticareti gerçekleştirmiştir. Buna ek olarak, 2023 yılında hizmet ticareti 17,2 milyar euro olarak tahmin edilmiştir. Bu rakam, Hindistan’ın aynı yıl veya sonrasında Rusya ile gerçekleştirdiği toplam ticaretten belirgin şekilde fazladır. Avrupa’nın 2024 yılındaki LNG ithalatı, 16,5 milyon ton ile rekor seviyeye ulaşarak 2022’deki 15,21 milyon tonluk rekoru geride bırakmıştır.

4. Avrupa-Rusya ticareti yalnızca enerjiyi değil, aynı zamanda gübre, madencilik ürünleri, kimyasallar, demir-çelik, makine ve ulaşım ekipmanlarını da kapsamaktadır.

5. Amerika Birleşik Devletleri’ne gelince, nükleer endüstrisi için uranyum hekzaflorür, elektrikli araç endüstrisi için paladyum, ayrıca gübre ve kimyasallar ithal etmeye devam etmektedir.

6. Bu bağlamda, Hindistan’ın hedef alınması haksız ve mantıksızdır. Her büyük ekonomi gibi, Hindistan da ulusal çıkarlarını ve ekonomik güvenliğini korumak için gerekli tüm önlemleri alacaktır.


Ne olmuştu?

ABD Hindistan’dan ithal edilen ürünlere yüzde 25 gümrük vergisi getirdi. Bu kararın arkasında ise Hindistan'ın Rus petrolü ithal etmesi bulunuyor.

Trump paylaşımında, “Unutmayın, Hindistan dostumuz olsa da yıllar boyunca onlarla çok az ticaret yaptık çünkü tarifeleri dünya üzerindeki en yüksek tarifelerden biri” dedi.

Ayrıca Hindistan’ın 'aşırı ve can sıkıcı' ticaret bariyerlerini de sert bir dille eleştirdi.

Rusya ile yakın ticari ilişkiler gerekçe gösterildi

Times of India’nın verilerine göre Hindistan, ham petrol ihtiyacının yaklaşık yüzde 35’ini Rusya’dan karşılıyor ve bu yıl haziran ayında son iki yılın en yüksek ithalat seviyesine ulaştı. ABD, Ukrayna’daki savaş nedeniyle Rus petrol üreticilerine ve tankerlerine yaptırım uyguluyor.

Ayrıca Hindistan, Rusya’dan savaş uçakları, füze sistemleri, denizaltılar ve helikopterler dahil olmak üzere yıllık 80 milyar dolar (yaklaşık 70 milyar euro) değerinde askeri ekipman ithal ediyor.


ABD vizesi başvurularında 15 bin dolarlık teminat şartı getiriliyor

ABD Dışişleri Bakanlığı, Amerikan iş ve turist vizesi için başvuru yapan kişilerden 15 bin dolara kadar "teminat" talep edecek bir düzenlemeyi yürürlüğe koymaya hazırlanıyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, bakanlık, bazı ülkelerden ABD'ye yapılan vize başvurularında yeni mali yükümlülükler getiriyor.

Salı günü yayımlanması beklenen yasal düzenlemeyle bakanlık, iş ve turist vizelerine başvuru yapan ve spesifik olarak bazı ülkelerden başvuru sahiplerini hedef alan uygulamayla bu kişilerden 5, 10 veya 15 bin dolara kadar "teminat" yatırmalarını isteyecek.


Söz konusu düzenlemede, "İlgili bakanlık tarafından vize süresini aşma oranlarının yüksek olduğu belirlenen ülkelerin vatandaşları, tarama ve inceleme bilgilerinin yetersiz olduğu düşünülen veya yatırım yoluyla vatandaşlık sunan ülkelerin vatandaşları pilot programa tabi tutulabilir" ifadesi kullanıldı.

Uygulamanın, ABD'ye giriş yapmak isteyen kişilerin gerekli mali yükümlülükleri karşılayıp karşılamadığını görmek amacıyla yapıldığı ve bu yolla bazı başvuru sahiplerinin ABD'ye giriş süreçlerinin daha kontrollü yürütülmesinin hedeflendiği kaydedildi.

Uygulamanın hangi ülkelerden yapılan başvuruları nasıl etkileyeceği yarın açıklanacak düzenlemede kamuoyuyla paylaşılacak.


Mısır: Su güvenliğimiz için her türlü tedbiri alırız

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, ülkesinin su güvenliğini korumak için uluslararası hukuka uygun olarak gerekli tüm tedbirleri alacağını belirtti

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Mısır Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre Abdulati, Sulama Bakanı Hani Suveylim'in de eşlik ettiği Uganda'nın başkenti Kampala'ya gerçekleştirdiği ziyarette, mevkidaşı Henry Oryem Okello ile bir araya geldi.

Görüşmede, iki ülke arasındaki ilişkilerin yanı sıra su güvenliği konusunun da aralarında bulunduğu birçok konu ele alındı.

Nil havzasındaki tüm ülkelerin çıkarlarını korumaya almak için uluslararası hukuk doğrultusunda işbirliğini sürdürmenin önemine değinen Abdulati, havzada uluslararası hukuka aykırı şekilde, tek taraflı adımları reddettiklerini belirtti.

Abdulati, "Mısır, su güvenliğini korumaya almak için uluslararası hukuk doğrultusunda her türlü tedbiri alacaktır" ifadesini kullandı.

Mısır Sulama Bakanı Suveylim de "Nil Nehri konusunda uluslararası hukuka saygı, Nil havzasındaki ülkelerin ortak çıkarları için işbirliğinin temelini oluşturuyor" değerlendirmesinde bulundu.

Mısır ve Etiyopya'nın Hedasi Barajı anlaşmazlığı

Etiyopya, Mısır ve Sudan, uzun yıllardan beri Hedasi Barajı konusunda karşı karşıya geliyor.

Nil sularının yaklaşık yüzde 80'i topraklarında doğmasına rağmen sadece yüzde 3'ünden yararlanabilen Etiyopya, Afrika'nın en büyüğü olacak Hedasi Barajı'nın inşasına 2 Nisan 2011'de başlamıştı.

Baraj, Sudan-Etiyopya sınırına yakın bir bölgede, Nil Nehri'ni yüzde 85 besleyen Mavi Nil kolu üzerinde yapılması nedeniyle büyük önem taşıyor. Etiyopya, Hedasi Barajı ile enerji açığını kapatmayı ve elektrik satmayı amaçlıyor.

Addis Ababa yönetimi, Mısır ve Sudan ile bir anlaşmaya varmamasına rağmen barajın doldurulmasında ısrar ederken Kahire ve Hartum yönetimleri ise Nil suyunun paydaş ülke başına düşen yıllık paylarının etkilenmemesi için öncelikle üçlü anlaşmaya varılması gerektiğini belirtiyor.

Tepkilere rağmen Temmuz 2020'de ilk dolum işleminin yapıldığı barajda, 20 Şubat 2022'de elektrik üretimine başlanmıştı.

Kaynak: AA


Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova: Yaptırımlar tarihin akışını değiştiremeyecek

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, ABD'nin tarife ve yaptırımlarla ülkelerin ulusal egemenliğine saldırdığını belirterek, "Hiçbir tarife savaşının ve yaptırımın tarihin doğal akışını değiştiremeyeceğine inanıyoruz" açıklamasında bulundu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, yaptığı yazılı açıklamada, ABD'nin Küresel Güney ülkelerine yönelik yürüttüğü tarife politikasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yaptırımların ve kısıtlamaların tüm dünyayı etkileyen bir gerçeklik haline geldiğine işaret eden Zaharova, "Washington, ortaya çıkan çok kutuplu dünya düzeninde hegemonyasını kaybetmeyi kabullenemiyor ve konumunu korumak için yeni sömürgeci politikalar izlemeye devam ediyor" ifadesini kullandı.

ABD'nin rakiplerine karşı "siyasallaştırılmış ekonomik baskı araçları" uyguladığını vurgulayan Zaharova, "ABD'nin bu politikası devletlerin ulusal egemenliğine doğrudan bir saldırı ve içişlerine müdahale girişimidir. Ekonomik büyümenin yavaşlaması, tedarik zincirlerinin zarar görmesi ve küresel ekonominin parçalanması gibi tehlikeleri de beraberinde getirmektedir" değerlendirmesinde bulundu.

Zaharova, Brezilya dahil bazı ülkelere yönelik artan ekonomik baskının, Batılı ülkelerin bir dönem teşvik ettiği "serbest ticaret" anlayışına ters düştüğünü belirterek, şunları kaydetti:

"Hiçbir tarife savaşının ve yaptırımın tarihin doğal akışını değiştiremeyeceğine inanıyoruz. Başta BRICS olmak üzere Küresel Güney ülkeleri arasında bu yaklaşımı paylaşan çok sayıda ortağımız, benzer düşünen insanlarımız ve müttefiklerimiz var. Yasa dışı tek taraflı yaptırım baskısına karşı koymak ve gerçek anlamda çok taraflı, adil ve eşitlikçi bir dünya düzeni inşa etmek için bu ülkelerle işbirliğimizi arttırmaya hazırız."

ABD Başkanı Donald Trump, BRICS üyesi Brezilya ve Hindistan yönetimlerine çeşitli eleştirilerde bulunarak, söz konusu ülkelere ticarette ilave tarifeler uygulanacağını açıklamıştı.

Beyaz Saray, Rus petrolünün en büyük ithalatçısı Çin'e de zaman zaman eleştirilerde bulunurken, iki ülke arasındaki ticaret görüşmeleri devam ediyor.


Rusya orta ve kısa menzilli füze sistemlerine ilişkin moratoryumdan çekildi

Rusya Dışişleri Bakanlığı, sürdürülmesi için gerekli koşulların ortadan kalkması nedeniyle, orta ve kısa menzilli füze sistemlerine ilişkin moratoryuma artık bağlı kalmayacağını duyurdu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, ABD'nin Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması'ndan (INF) 2019'da çekildiği anımsatıldı.

Rusya'nın ABD tarafından atılan adıma rağmen itidali korumak için çaba sarf ettiğine işaret edilen açıklamada, "ABD ve müttefikleri, orta ve kısa menzilli füze sistemleri çeşitli bölgelerde konuşlandırma planlarını açıkça belirtmekle kalmamış, aynı zamanda bu niyetlerinin pratikte uygulanması konusunda da önemli ilerlemeler kaydetmişlerdir" ifadesi kullanıldı.

Açıklamada, söz konusu gelişmenin Rusya'nın güvenliği için tehdit oluşturduğu ve bu nedenle çeşitli adımların atılmasını mecbur kıldığı vurgulandı.

Rusya'nın söz konusu füzelerin konuşlandırılması konusundaki uyarılarının dikkate alınmadığının belirtildiği açıklamada, "Durum, ABD yapımı kara konuşlu orta ve kısa menzilli füzelerin Avrupa ve Asya-Pasifik bölgesinde fiilen konuşlandırılması yönünde geliştiğinden, Rusya Dışişleri Bakanlığı benzer silahların konuşlandırılmasına ilişkin tek taraflı bir moratoryumun sürdürülmesi için gerekli koşulların ortadan kalktığını belirtmektedir" değerlendirmesinde bulunuldu.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Haziran 2024'te yaptığı açıklamada, ABD'nin orta ve kısa menzilli füze sistemlerini dünyanın çeşitli noktalarına konuşlandırdığını belirterek, "Bu saldırı sistemlerini üretmeye başlamamız ve sonrasında, gerekirse güvenliğimizi sağlamak için bunları nereye konuşlandıracağımıza karar vermemiz gerekiyor" ifadesini kullanmıştı.

ABD, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ile 1987'de imzaladığı, menzili 500 ila 5 bin 500 kilometre olan ve nükleer başlık takılabilen füzelerin yasaklanmasını öngören Orta Menzilli INF'den 2019'da çekilirken, Rusya, ABD'nin söz konusu füzeleri farklı bölgelere konuşlandırmaması halinde aksi yönde bir adım atmayacağını beyan etmişti.


Netanyahu: Gazze'nin tam işgaline karar verdik

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Pazartesi günü yaptığı açıklamada, rehinelerin tutulduğuna inanılan bölgelerdeki askeri operasyonlar da dahil olmak üzere Gazze Şeridi’nin tamamen işgali yönünde karar alındığını duyurdu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Netanyahu, X’te paylaştığı video konuşmasında, “Bu teröristlerin zulmünden Gazze’yi özgürleştirmeye kararlıyız” dedi ve şöyle devam etti: “Birçok Gazzeli bize gelip, ‘Bizi özgür bırakın. Bizi Hamas’tan kurtarın’ diyor. Biz de bunu yapacağız”

Başbakanlık Ofisi ayrıca Genelkurmay Başkanı Korgeneral Eyal Zamir’e gönderilen mesajda, “Eğer bu size uygun değilse, o zaman istifa etmelisiniz” ifadelerini kullandı.

Netanyahu ile Zamir’in Gazze’deki savaşın yürütülme biçimi konusunda anlaşmazlık yaşadığı ve İsrail Ordu Radyosu’na göre bu gerilimin Pazartesi günü “zirveye ulaştığı” bildirildi.

Netanyahu’nun açıklaması, Katar’da İsrail ve Hamas arasında aylarca süren, arabulucuların her iki tarafın engellerini aşmaya çalıştığı ve ateşkes ile rehine takası anlaşmasına ulaşmayı hedefleyen görüşmelerin sonuçsuz kalmasının ardından geldi.

Netanyahu’nun Pazartesi günkü sözleri, İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar’ın geçen ay Euronews’e verdiği demeçlerle çelişiyor. Sa’ar, İsrail’in uzun vadede Gazze’yi kontrol etme “niyetinin olmadığını” söylemişti.

Sa’ar, “Bunu yapma niyetimiz yok. Gazze Şeridi’ne ilişkin yalnızca güvenlik endişelerimiz var” sözlerini kaydetmişti.

Netanyahu ise, “Trump’ın planını uygulayacağız, bu iyi bir plan ve fark yaratıyor. Bu çok basit bir anlama geliyor: Gazze’de kalmak istemeyen sakinler gidebilir” dedi. Bu, Trump’ın Gazze nüfusunun başka ülkelere yerleştirilmesini öngören önerisine atıfta bulunuyordu.

Bu plan, bölge ülkeleri ve uluslararası insani yardım kuruluşları tarafından “zorla yerinden etmenin” uluslararası hukukun ihlali olacağı gerekçesiyle tepkiyle karşılandı.

Trump, Gazze’yi lüks tatil otelleri ve alışveriş merkezleriyle “Orta Doğu’nun Rivierası”na dönüştürme planından söz etmişti.


İsrail'in ablukasını kırmak için onlarca teknelik yardım filosu Gazze'ye doğru yola çıkacak

İsrail'in ablukasını kırmak için "Küresel Kararlılık Filosu" olarak dünyanın çeşitli bölgelerinden insani yardım taşıyan onlarca teknenin Gazze Şeridi kıyılarına doğru ağustos ayı sonlarından itibaren yola çıkmaya başlayacağı duyuruldu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İsrail'in insani yardım girişini kısıtlayan ve açlığa sebep olan ablukasını kırmak için "Küresel Kararlılık Filosu" olarak dünyanın çeşitli bölgelerinden insani yardım taşıyan onlarca teknenin Gazze Şeridi kıyılarına doğru ağustos ayı sonlarından itibaren yola çıkmaya başlayacağı duyuruldu. 

Tunus'ta sivil toplum kuruluşu Filistin Ortak Eylem Koordinasyonu sorumluları, Küresel Kararlılık Filosu temsilcileriyle Tunus Genel İşçi Sendikası merkezinde basın toplantısı düzenledi.

Küresel Kararlılık Filosu üyesi Hayfa el-Mansuri, burada yaptığı konuşmada, 44 ülkeden temsilcinin filoya katılım hazırlıkları kapsamında Tunus'ta bir araya geldiğini söyledi.

Mansuri, Fas Kararlılık Filosu, Gazze'ye Doğru Küresel Hareket, Doğu Asya Girişimi ve Özgürlük Filosu olmak üzere 4 girişimin Gazze'ye uygulanan ablukayı kırmak için toplandığını anlattı.

Toplanma amaçlarına ilişkin Mansuri, "Bugün ortak bir amaç için toplandık; Gazze'ye uygulanan yasa dışı ablukayı kırmak, deniz yoluyla insani yardım koridoru açmaya çalışmak ve Filistin halkına karşı devam eden soykırımı sona erdirmek. Bu yaz sonu, büyüklü küçüklü onlarca tekne, tarihin ilk koordineli, eş zamanlı ve ortak sivil filosu olarak dünyanın çeşitli kıyılarından Gazze'ye doğru yola çıkacak." diye konuştu.

Filonun ilk misyonunun 31 Ağustos'ta İspanya'dan yola çıkacağını belirten Mansuri, ikinci misyonun da 4 Eylül'de Tunus'tan yola çıkacağını belirtti.

6 binden fazla aktivist başvurdu

Küresel Kararlılık Filosu üyelerinden Seyf Ebu Kişk de dünyanın dört bir yanından 6 binden fazla aktivistin filoya katılmak için başvurduğunun altını çizdi.

Ebu Kişk, katılımcıların yola çıkacakları limanlarda bir araya geleceği çeşitli etkinlikler ve kamp faaliyetleri gerçekleştireceklerini aktardı.

Filonun amacına ilişkin Ebu Kişk, "Bu, Onlarca tekne ve binlerce aktivistle Gazze'ye uygulanan ablukayı kırmak için hükümetlere baskı yapmak için yeni bir girişimdir." ifadelerini kullandı.

İsrail, daha önce Gazze'ye insani yardım ulaştırmak amacıyla sivil girişimlerle yola çıkan yardım gemilerine müdahale etmişti.

Hanzala gemisi

Hanzala gemisi, İtalya'nın Syracusa Limanı'ndan 13 Temmuz'da hareket etmişti. İsrail'in uyguladığı abluka nedeniyle açlıktan ölümlerin yaşandığı Gazze'ye yardım götürmek için 20 Temmuz'da yola çıkan gemide 10 farklı ülkeden 21 aktivistin bulunduğu bilgisi verilmişti.

Özgürlük Filosu Koalisyonu WhatsApp kanalından yapılan açıklamada, 26 Temmuz'un son saatinde gemiye uluslararası sularda müdahale edildiği ve İsrail askerlerinin güvenlik kameralarını indirdiği belirtilmişti.

İsrail Dışişleri Bakanlığı, uluslararası sularda baskın düzenlenen geminin, alıkonulan aktivistlerle birlikte ülke kıyılarına doğru çekildiğini açıklamıştı.

Aşdod (Usdud) Limanı'na 27 Temmuz'da getirilen aktivistlerden İsrail vatandaşı olan 2'si karakola sevk edilerek serbest bırakılmış, 28 Temmuz'da ise 5 aktivist sınır dışı edilmişti.

Hanzala aktivistlerinden 14'ü hakkında 28 Temmuz'da, sınır dışı edilmeyi kabul edene kadar gözaltında tutulma kararı verilmiş ve aktivistler Ramla kentindeki Givon Hapishanesi'ne götürülmüştü.

Givon Hapishanesi'nde gözaltında tutulan aktivistlerden 7'si 29 Temmuz'da, 5'i ise daha sonra sınır dışı edilmişti.

İsrail, geçen ay da Madleen gemisine müdahale etmişti

"Özgürlük Filosu Koalisyonu" adlı sivil toplum kuruluşunun Gazze'ye yönelik ablukayı kırıp bölgeye yardım götürme amacıyla düzenlediği son misyon çerçevesinde 18 metrelik Madleen gemisi, 1 Haziran'da İtalya'nın Katanya kentindeki San Giovanni Li Cuti Limanı'ndan Gazze için yola çıkmıştı.

İsrail ordusu, Gazze'ye yönelik ablukayı kırmayı amaçlayan gemiye 9 Haziran'ın ilk saatlerinde müdahale etmiş ve aralarında Avrupa Parlamentosunun (AP) Fransız üyesi Rima Hassan, Almanya vatandaşı FFC Basın Koordinatörü Yasemin Acar, Türkiye'den Hüseyin Şuayb Ordu, Brezilya'dan Thiago Avila ve İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg'in bulunduğu 12 gönüllüyü alıkoymuştu.

Gönüllüler İsrail'e getirilmiş, 4'ü 10 Haziran sabahı ülkeden sınır dışı edilmişti.

Özgürlük Filosu Koalisyonu, 16 Haziran'da İsrail'in alıkoyduğu diğer tüm insan hakları savunucularının serbest bırakıldığını duyurmuştu.


Trump yönetiminden afet fonlarına İsrail şartı

ABD'de Donald Trump yönetimi, eyaletlere gönderilen afet fonlarını, "İsrail'in boykot edilmemesi" şartına bağlayan bir adım attı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Federal Acil Durum Yönetimi Ajansı (FEMA), cuma günü güncellediği bir genelgeyle eyalet fonlarına İsrail lehine daha katı kurallar getirdi.

Yeni düzenlemeye göre İsrail'e yönelik herhangi bir boykot uygulayan eyalet yönetimleri, 1,9 milyar dolarlık afet fonlarının kesilmesiyle karşı karşıya kalacak.

Söz konusu düzenleme, fon talep eden eyaletlerin, özellikle İsrail şirketleri veya İsrail ile iş yapan firmalarla ticari bağların kesilmesini veya sınırlandırılmasını desteklememesini zorunlu kılıyor.

İsrail'e veya İsrailli firmalara yönelik boykot uyguladığı belirlenen eyaletlerin fonları ise yeni yönetmelik gereği kesilecek.

Trump yönetiminin bu adımı, Amerikan kamuoyunda özellikle Demokrat çevrelerde "siyasi bir karar" şeklinde yorumlandı.

Jewish Virtual Library'ye göre, halihazırda tüm ABD eyaletlerinin yarısından fazlası (38 eyalet) Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar (BDS) hareketine katılan bireyleri ve işletmeleri cezalandıran yasalar veya yürütme emirleri uyguluyor.

Bu tür bir önlemi ilk benimseyen eyalet 2015 yılında Tennessee olmuştu, onu aynı yıl South Carolina ve Illinois izlemişti.


ABD: Suriye'de SDG'nin entegrasyonunu amaçlayan sürece desteğimiz sürüyor

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Bruce, Büyükelçi Barrack'ın Suriye'de tüm taraflarla görüşmelerini sürdürdüğünü belirterek, "Biz de SDG'yi Suriye ordusuna entegre etmeyi amaçlayan Suriye hükümeti ve SDG ile diyaloğu desteklemeye devam ediyoruz" dedi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Dışişleri Bakanlığı, Suriye'de SDG adını kullanan terör örgütü PKK/YPG unsurlarınca yapılan "merkeziyetçi olmayan yönetim" açıklamalarının aksine, "Suriye'de istikrar ve entegrasyonu desteklemeye devam ettiklerini" bildirdi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tammy Bruce, Bakanlıkta düzenlediği basın brifinginde, Suriye'ye ilişkin açıklamalarda bulundu.

Bruce, PKK/YPG unsurlarınca yapılan "Suriye'nin merkeziyetçi olmayan bir yapıyı benimsemesi gerektiği" yönündeki açıklamaları ABD yönetiminin nasıl değerlendirdiği sorusuna yanıt verdi. ABD'li Sözcü, Amerikan yönetiminin Suriye konusundaki pozisyonunun veya politikasının değişmediğini vurgulayarak, "Suriye, istikrarı hak ediyor, Suriyeliler de barışı hak ediyor." dedi.

"Büyükelçi Barrack görüşmelerini sürdürüyor"

Ülkede demokrasinin ve kurumsal yapının sağlıklı bir noktaya gelmesini desteklediklerini ifade eden Bruce, ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın açıklamalarına da atıf yaptı. "Büyükelçi Barrack, tüm Suriyeliler için güvenlik ve sükuneti sağlamak amacıyla tüm taraflarla görüşmelerini sürdürüyor, biz de SDG'yi Suriye ordusuna entegre etmeyi amaçlayan Suriye hükümeti ve SDG ile diyaloğu desteklemeye devam ediyoruz" diyen Bruce, bu yönde atılan adımlara destek vermeyi sürdüreceklerini belirtti. Suriye'de kapsamlı ve kapsayıcı bir yönetim olması gerektiğini ve bu alandaki reformlar konusunda da Suriye yönetimiyle görüştüklerini anlatan Bruce, "Önemli olan Suriye'de istikrar için çalışmamızdır. Suriye konusunda önceki tutumumuz hala geçerlidir. Sorunları çözme yöntemimiz söz konusu olduğunda, diplomasi kadar demokrasi de hayati önem taşımaya devam etmektedir" diye konuştu.

ABD'li Sözcü, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) terör örgütü PKK'nın silah bırakma sürecine yönelik bir komisyon kurulmasıyla ilgili soruya ise "Yabancı ülkelerin bu tür yasal düzenleme ya da eylemleri hakkında yorum yapmayacağız." yanıtını verdi.


ABD Ukrayna'ya 203,5 milyon dolarlık muhtemel askeri satışı onayladı

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), Dışişleri Bakanlığının Ukrayna'ya toplam 203,5 milyon dolar değerinde "muhtemel askeri ekipman ve hizmet satışına" onay verdiğini açıkladı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Pentagon'a bağlı Savunma Güvenliği İşbirliği Ajansından yapılan yazılı açıklamada, Ukrayna'ya toplam 203,5 milyon dolarlık "muhtemel askeri ekipman ve hizmet satışının" onaylandığı kaydedildi.

Açıklamada, M777 obüsleri ve ilgili ekipmanlara yönelik yedek parça, bakım hizmetleri ve lojistik desteğin 104 milyon dolar, ayrıca nakliye hizmetleri ile buna ilişkin ekipmanların potansiyel satışının yaklaşık 99,5 milyon dolar tutarında olduğu belirtildi.

Dışişleri Bakanlığının onayladığı söz konusu satışın Ukrayna'nın mevcut ve gelecekteki tehditlerle başa çıkma kapasitesini artıracağı vurgulanan açıklamada, "Bu satış, Ukrayna'nın öz savunma ve bölgesel güvenlik misyonlarını daha güçlü bir yerel bakım ve destek altyapısıyla yürütmesini sağlayacaktır" ifadesine yer verildi.

Açıklamada, ekipman, bakım ve lojistik destek hizmetlerinin ana yüklenicisinin ise İngiltere merkezli savunma sanayi firması BAE Systems olacağı bilgisi paylaşıldı.


BM: İsrail'in Gazze'yi tamamen kontrol planı derinden endişe verici

Birleşmiş Milletler, İsrail’in Gazze Şeridi’nin tamamını kontrol altına almak amacıyla askeri operasyonlarını genişletme planına dair çıkan haberlerin doğrulanması halinde bunun “felaket sonuçlara yol açabileceği” uyarısında bulundu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Birleşmiş Milletler(BM) Genel Sekreter Yardımcısı Miroslav Jenca, Gazze'deki durum ve rehinelerle ilgili düzenlenen BM Güvenlik Konseyi toplantısında yaptığı açıklamada, İsrail’in Gazze’nin tamamını kontrol altına almak için askeri operasyonlarını genişletme yönündeki planlarının doğruluğu halinde bunun “derinden endişe verici” olduğunu söyledi.

Jenca, böyle bir hamlenin “felaket sonuçlara yol açabileceğini ve Gazze'de kalan rehinelerin hayatlarını daha da tehlikeye atabileceğini” belirtti. Ayrıca, “Uluslararası hukuk, Gazze'nin gelecekteki Filistin devletinin ayrılmaz bir parçası olduğu ve öyle kalması gerektiği konusunda açıktır” dedi.


Alman savunma teknoloji firması Helsing bomba taşıyan insansız hava aracı geliştirmeyi planlıyor

Almanya’nın Münih merkezli savunma teknoloji şirketi Helsing, Avrupa’da bir ilk olacak şekilde bombalı insansız hava araçları (İHA) geliştirmeyi planlıyor. Alman Focus dergisinin haberine göre, şirketin bu alandaki hazırlıkları Mayıs ayı başında başlamış bulunuyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Haziran ayında, sivil ve askeri eğitim uçakları üreten Bavyeralı uçak üreticisi Grob’u satın alan Helsing, böylece sadece yazılım değil, donanım üretimi de gerçekleştirebilecek konuma geldi. Şirket, yapay zekâ destekli yazılımları ile birlikte komple savunma sistemleri sağlayıcısı olma yolunda ilerliyor.

Helsing teknoloji firmasının geliştirmeyi planladığı yeni nesil insansız hava araçları, birkaç yüz kiloluk bombalar taşıma kapasitesine sahip olacak. Böyle bir “dron bombacısı” henüz Avrupa’da üretilmedi. Bu adım, Helsing’i doğrudan mevcut iş ortakları olan savunma devleri Rheinmetall ve Airbus ile rakip konumuna getirebilir.

Helsing hâlihazırda HX-2 adlı kamikaze dron üretimi gerçekleştiriyor. Bu model, Ukrayna tarafından aktif olarak kullanılırken, Alman ordusu (Bundeswehr) tarafından da test edilecek. HX-2, hedeflere yönlendirilmiş patlayıcı taşıyor ve yapay zekâ sayesinde karıştırma önlemlerine karşı daha dirençli çalışıyor.

Şirket ayrıca yakın zamanda bir su altı sistemi ve karmaşık hava muharebe senaryolarında savaş uçaklarını yönlendirebilen yapay zekâ geliştirdiğini de duyurdu.

Şirketin kurucu ortağı Torsten Reil, Münih’te gazetecilere yaptığı açıklamada, şirketin değerinin  12 milyar Euroya yükselmesine rağmen bir borsa çıkışı planlamadıklarını, halka arz iddialar, bu yöndeki söylentilerin “asılsız” ve “gerçek dışı” olduğunu ifade etti. Reil, “Şirketin bağımsız kalması gerekiyor. Şirketi satmak gibi bir niyetimiz yok” dedi.

Avrupalı bir şirket olarak konumlanmasında ısrarcı olan Helsing , şirket kısa süre önce Avrupa merkezli yatırımcılardan 600 milyon Euro daha fon topladığını da duyurdu.


ABD'nin yeni vize kuralı 20 Ağustos'ta başlıyor: 15 bin dolara kadar teminat ödeyecek ilk ülkeler belli oldu

Trump yönetimi, Zambiya ve Malavi vatandaşlarının bazı turist ve iş vizeleri için 15 bin dolara kadar teminat ödemesini şart koşan pilot uygulamayı 20 Ağustos 2025’te başlatıyor. Teminat, vize süresine uygun davranılırsa iade edilecek

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD, Zambiya ve Malavi vatandaşlarının bazı ziyaretçi vizeleri için 15 bin dolara kadar teminat ödemesini zorunlu kılıyor

Başkan Donald Trump'ın yönetimi, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Salı günü yaptığı açıklamaya göre, iki hafta içinde başlayacak olan bir pilot program kapsamında Zambiya ve Malavi'den vize başvurusu yapanların bazı turist ve iş vizeleri için 15 bin dolara kadar teminat ödemelerini zorunlu kılacak.

Dışişleri Bakanlığı internet sitesinde yayımlanan duyuruda şu ifadelere yer verildi:"20 Ağustos 2025 itibarıyla, bu ülkelerden biri tarafından verilen pasaportla seyahat eden ve B1/B2 vizesi için uygun bulunan herhangi bir vatandaş ya da ülke mensubu, vize görüşmesi sırasında belirlenecek şekilde 5.000, 10.000 veya 15.000 dolar tutarında teminat yatırmak zorundadır."

Dünya genelindeki ABD konsolosluk görevlilerine, yüksek oranda vize süresini aşma vakalarının görüldüğü ülkelerden gelen ziyaretçilere teminat uygulama yetkisi tanıyan bu programa ilişkin duyuru Pazartesi günü paylaşıldı, ancak ülkelerin isimleri belirtilmemişti.

ABD neden bu iki ülkeyi pilot uygulamaya aldı?

Dışişleri Bakanlığı’ndan isminin açıklanmaması kaydıyla konuşan bir sözcü, ülkelerin şu kriterlere göre belirleneceğini söyledi: “Yüksek vize süresi aşım oranları, ikamet şartı olmaksızın vatandaşlık edinilmesine dair endişeler ve dış politika hususları”

Sözcü, ülke listesinin zaman zaman güncellenebileceğini de ifade etti.

Teminat bedeli, başvuru sahibinin ABD'de vize süresi boyunca kurallara uygun şekilde kalması ve ülkeyi zamanında terk etmesi hâlinde başvuru sahibine iade edilecek.

Başkan Donald Trump, görev süresi boyunca yasa dışı göçle mücadeleyi öncelik hâline getirdi; sınır güvenliğini artırdı ve ABD'de yasa dışı olarak bulunan kişilerin tutuklanması için kaynakları artırdı.

Trump, Haziran ayında 19 ülkenin vatandaşlarının ulusal güvenlik gerekçesiyle ABD’ye girişini kısmen veya tamamen engelleyen bir seyahat yasağı yayımlamıştı.

ABD Gümrük ve Sınır Koruma Kurumu'nun 2023 mali yılına ait verilerine göre, Burundi, Cibuti ve Togo gibi birçok Afrika ülkesi de yüksek vize süresi aşımı oranlarına sahipti.

Dışişleri Bakanlığı’nın Salı günkü duyurusuna göre, vize teminatı yatırmış olan vize sahipleri, yalnızca üç belirli giriş-çıkış noktasından ABD'ye giriş yapabilir veya ayrılabilir. Bu noktalar şu şekilde sıralandı: Boston Logan Havalimanı, New York’taki John F. Kennedy Uluslararası Havalimanı ve Washington Dulles Havalimanı.

Duyuruda ayrıca, bu yolcuların başka herhangi bir noktadan giriş ya da çıkış yapmaları hâlinde ülkeye girişlerinin reddedilebileceği veya ayrılışlarının uygun şekilde kaydedilmeyebileceği konusunda uyarıda bulunuldu.


Hizbullah lideri Kasım’dan İsrail’e tehdit: Sekiz ay boyunca inşa ettikleri tüm güvenlik bir saat içinde çökecek

Hizbullah lideri Naim Kasım, İsrail’in yeniden Lübnan’a karşı geniş çaplı bir savaşı başlatması halinde karşılık vereceklerini belirterek, "8 ay boyunca inşa ettikleri tüm güvenlik 1 saat içinde çökecektir" dedi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Hizbullah lideri Naim Kasım, İsrail’i aylar sonra ilk kez doğrudan tehdit etti. Kasım, İsrail’in yeniden Lübnan’a karşı geniş çaplı bir savaşı başlatması halinde karşılık vereceklerini belirtti.

Hizbullah’ın, Lübnan ordusunun ve Lübnan halkının kendilerini İsrail’e karşı savunacağını söyleyen Kasım, "Bu savunma, füzelerin İsrail’in içine düşmesine yol açacak ve 8 ay boyunca inşa ettikleri tüm güvenlik 1 saat içinde çökecektir" dedi.

"5 bin Hizbullah üyesi öldü"

İsrail saldırılarında hayatını kaybeden ve yaralanan Hizbullah üyelerinin sayısında ilişkin ilk kez resmi açıklama yapan Kasım, İsrail saldırılarında 5 bin Hizbullah üyesinin öldüğünü ve 13 bin Hizbullah üyesinin yaralandığını açıkladı. Kasım, örgütün iyi durumda olduğunu ve savaşçılarının gerektiğinde "en ağır fedakarlıkları" yapmaya hazır olduğunu söyledi.İsrail ile Lübnan arasında ile geçtiğimiz yıl kasım ayında ateşkese varılsa da İsrail ateşkesi ihlal etmeyi sürdürüyor. İsrail, ayrıca Lübnan’da 5 noktada askeri varlığını sürdürmeye devam ediyor.


Trump Beyaz Saray'ın çatısına çıktı: Ufak bir yürüyüş yapıyorum

ABD Başkanı Donald Trump, 200 milyon dolarlık yeni balo salonu projesini yerinde incelemek üzere Beyaz Saray'ın çatısına çıktı. Gazeteciler ve güvenlik görevlilerinin şaşkın bakışları eşliğinde çatıya çıkan Trump, projeye dair ilk fiziki gözlemini yaptı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Donald Trump, Beyaz Saray’a yapılması planlanan 200 milyon dolarlık altın varaklı balo salonunu incelemek üzere çatıya çıktı.Basın mensuplarının “Neden çatıdasınız?” sorusuna ABD Başkanı Trump esprili bir şekilde “Ufak bir yürüyüş yapıyorum” yanıtını verdi. Ardından, projenin tamamen kendisi ve henüz adı açıklanmayan bağışçılar tarafından finanse edileceğini vurgulayan Trump, “Bu ülke için harcadığım her şey kendi paramla” dedi.Trump'ın, Beyaz Saray’ın tarihi dokusunu kendi zevkine göre şekillendirme çabaları, bazı kesimlerden eleştiri alsa da, kendisi bu yatırımların Amerikan halkı için olduğunu savundu.



Titan faciasına ilişkin rapor yayımlandı: Titanik enkazına inen denizaltıdaki kaza önlenebilirdi

ABD Sahil Güvenliği, Titanik gemisinin enkazına seferi sırasında patlayan ve 5 kişinin ölümüne sebep olan Titan denizaltısının yaşanan kazanın "önlenebilir" olduğunu bildirdi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Sahil Güvenliği tarafından, OceanGate şirketine ait Titan denizaltısının 2023'te geçirdiği kazaya ilişkin rapor yayımlandı.

Şirketin güvenlik prosedürlerinin "son derece kusurlu" olduğu belirtilen raporda, güvenlik protokolleri ile alınan önlemler arasında "göze çarpan farklılıklar" bulunduğu kaydedildi.

Raporda, OceanGate'in çok önemli güvenlik önlemlerini görmezden gelmesinin yanı sıra denizaltının tasarım, ruhsat, bakım ve denetim süreçlerinin yetersizliğine dikkat çekilerek, söz konusu kazanın "önlenebilir" olduğu belirtildi.

Kazaya ilişkin soruşturmayı yürütenlerden Jason Neubauer, bu bulguların gelecekte yaşanabilecek kazaların önlenmesinde faydalı olacağını vurguladı.

Kazada 5 kişi yaşamını yitirmişti

OceanGate şirketine ait, yaklaşık 6,5 metre boyutundaki denizaltı Titan, 18 Haziran 2023'te Titanik'in enkazını gözlemlemek için Atlantik Okyanusu'na dalış gerçekleştirmişti.

Titan, patlayarak batmış ve 5 kişi hayatını kaybetmişti.

Kazada, havacılık sektöründe hizmet veren Action Aviation'ın sahibi İngiliz milyarder Hamish Harding, Pakistanlı iş insanı Şahzada Davud ve oğlu Süleyman Davud, denizaltının sahibi OceanGate şirketinin kurucusu ve CEO'su Stockton Rush ve Fransız denizaltı pilotu Paul Henry Nargeolet hayatını kaybetmişti.


Epstein soruşturmasında Cumhuriyetçilerden yeni hamle: Clinton çifti Kongre'de ifade vermeye çağırıldı

ABD eski Başkanı Bill Clinton ile eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın da aralarında olduğu bir dizi eski üst düzey yönetici, Epstein soruşturması ile ilgili Kongre'de ifade vermeye çağırıldı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Temsilciler Meclisi'ndeki Cumhuriyetçiler, Jeffrey Epstein soruşturması ile ilgili olarak eski Başkan Bill Clinton ile eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da dahil olmak üzere bir dizi yüksek profilli eski hükümet yetkilisini Kongre'de ifade vermeye çağırdı. Cumhuriyetçilerin kontrolündeki Denetim ve Kamu Reformu Komitesi, Epstein dosyalarıyla ilgili olarak bugün yeni bir adım attı.

Komite başkanı James Comer, yaptığı açıklamada, Adalet Bakanlığı ile aralarında Clinton'ların da olduğu bir dizi eski üst düzey yöneticiye, "Epstein soruşturması ile ilgili olarak" Kongre'de ifade vermek üzere celp gönderdiklerini belirtti. Söz konusu celpler, geçen ay bir alt komite üyelerinin, Demokratların önderliğinde sunulan ve üç Cumhuriyetçinin de katıldığı "Epstein dosyalarının tam, eksiksiz ve sansürsüz halini" Adalet Bakanlığı'ndan talep etmek için iki partinin de katıldığı oylamanın ardından geldi. Comer ayrıca, Cumhuriyetçilerin önderliğinde yapılan bir diğer oylamada da 10 eski ABD yetkilisini yine Epstein olayıyla ilgili olarak Kongre'ye ifadeye çağırdıklarını bildirdi.

Jeffrey Epstein olayı

En küçüğü 14 olmak üzere 18 yaş altındaki onlarca kız çocuğuna cinsel istismarda bulunmak ve fuhuş ağı oluşturmak suçlamasıyla yargılanan Jeffrey Epstein, tutuklu bulunduğu New York Manhattan Metropolitan Merkez Hapishanesi'ndeki hücresinde 10 Ağustos 2019'da ölü bulunmuştu. Açıklanan Epstein dava dosyalarında, aralarında Prens Andrew, ABD Başkanı Donald Trump, eski ABD Başkanı Bill Clinton, eski İsrail Başbakanı Ehud Barak, eski ABD Başkan Yardımcısı Al Gore, aktör Kevin Spacey, şarkıcı Michael Jackson, illüzyonist David Copperfield, avukat Alan Dershowitz ve eski New Mexico Valisi Bill Richardson gibi ünlü isimler yer almıştı. ABD Federal Soruşturma Bürosu (FBI) da ABD Adalet Bakanlığı ile son günlerde kamuoyunda "Epstein dosyaları" olarak bilinen belgelere yönelik yürüttüğü incelemeyle gündeme gelmişti. Adalet Bakanı Pam Bondi, Epstein'e ait binlerce görüntünün incelendiğini aktarmıştı.

İnceleme sonucunda, ünlü isimlerden oluşan bir "müşteri listesi"nin tutulduğuna dair herhangi bir kanıta ulaşılamadığı, aralarında hükümet yetkilileri, ünlüler ve iş insanlarının da bulunduğu kişilerin suçuna ortak olduğu gerekçesiyle örtbas amacıyla öldürüldüğü öne sürülen Epstein'ın ise aslında hücresinde intihar ettiği sonucuna varıldığı açıklanmıştı. ABD'li gazeteci Tucker Carlson da Epstein'in, "İsrail için çalıştığını, başkent Washington'da herkesin aynı şekilde düşündüğünü ancak açıkça söyleyemediğini" iddia etmişti. Wall Street Journal (WSJ) gazetesi ise Epstein'ın kız arkadaşı Ghislaine Maxwell'in, Epstein'in 50'nci doğum günü vesilesiyle tanıdıklarından ona yönelik bir mektup yazmasını istediğini, bu mektuplardan birinin de Trump'a ait olduğunu iddia etmişti.

Kaynak: AA


Gazze'de her gün 28 çocuk ölüyor

İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında öldürülen Filistinlilerin sayısı 60 bin 933'e, açlık nedeniyle yaşamını yitirenlerin sayısı ise 188'e yükseldi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Birleşmiş Milletler’e göre, İsrail’in devam eden bombardımanı ve hayati insani yardımların ulaştırılmasına getirdiği kısıtlamalar nedeniyle Gazze’de her gün yaklaşık 28 çocuk hayatını kaybediyor.

İsrail'in, Gazze yönelik askeri operasyonlarının başlangıcından bu yana 18.000’den fazla çocuk, yani her saat başı bir çocuk öldürüldü. Operasyonlarda öldürülen Filistinlilerin sayısı ise 60 bin 933'e yükseldi, 150.027 kişi de yaralandı.

Son 24 saatte, biri çocuk olmak üzere en az sekiz Filistinli Gazze’de açlıktan hayatını kaybetti. İsrail’in Gazze'ye yönelik ambargosu nedeniyle  şimdiye kadar 94’ü çocuk olmak üzere toplam 188 kişi açlık nedeniyle yaşamını yitirdi.


Al Jazeera'da yer alan habere göre, 10 yaşındaki yerinden edilmiş çocuk Lana’nın saçları ve cildi, sığınağına yakın bir yerde gerçekleşen bombardımanın ardından doktorların “travmaya bağlı pigment kaybı” olarak tanımladığı durum nedeniyle neredeyse bir gecede beyazladı. Lana içine kapanık hale geldi ve diğer çocukların görünüşüyle alay etmesi sebebiyle çoğunlukla sadece oyuncağıyla konuşuyor. Lana “Bebeğine, ‘Benimle oynamak ister misin, yoksa diğer çocuklar gibi mi olacaksın?’ diye soruyor. 

Uluslararası sivil toplum kuruluşu Save the Children'ın Bölge Direktörü Ahmad Alhendawi, “Gazze bugün hem çocuklar hem de onların hayalleri için bir mezarlık" ifadesini kullanıyor.  Alhendawi “Bu, Gazze’deki her çocuk için kaçınılmaz bir kâbus… Bu nesil, dünyanın onları terk ettiğini ve yüzünü çevirdiğini düşünerek büyüyor" diye konuşuyor. 

Gazze'de 2 Mart’tan bu yana devam abluka ve kuşatma nedeniyle günde yalnızca 86 yardım tırı bölgeye ulaşabiliyor. Gazze Medya Ofisi'nin verilerine göre bu sayı, halkın temel ihtiyaçlarını karşılamak için gereken günlük en az 600 tırın yalnızca yüzde 14’üne denk geliyor. Yardım eksikliği, Gazze’de eşi benzeri görülmemiş bir kıtlığa yol açmış durumda.

Birleşmiş Milletler uzmanları ve 150’den fazla insani yardım kuruluşu, yardımın ulaşmasını sağlamak ve “kayıp bir nesil” olarak nitelendirilen çocukların psikolojik iyileşmesini mümkün kılmak için kalıcı bir ateşkes çağrısında bulunuyor.

Kaynak: Gazete Oksijen


Putin, Trump'ı neden ciddiye almıyor? BBC analizi: Çarpışma kaçınılmaz gözüküyor

ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasındaki ilişkiler birkaç ay önce oldukça iyi ilerliyordu. Fakat, Putin'in barış anlaşmasına yanaşmaması sonrası Moskova-Washington arasındaki ipler hiç olmadığı kadar gerildi. Peki bu süreç nasıl gerçekleşti?

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD ile Rusya arasındaki ilişkilerde sular yeniden ısınıyor. Popüler Rus gazetesi Moskovsky Komsomolets, iki ülke arasındaki mevcut durumu tren metaforuyla özetledi.

BBC'de Steve Rosenberg imzasıyla yayınlanan analize göre "Çarpışma artık kaçınılmaz görünüyor" manşetini atan gazete, "Trump'ın lokomotifi ile Putin'in lokomotifi birbirine doğru tam gaz ilerliyor. Ne frene basan var, ne de raydan çıkan..." ifadelerini kullandı.

Putin'in rotasında savaş, Trump'ınkinde baskı var

'Putin lokomotifi', Ukrayna'daki "Özel Askeri Operasyon"la birlikte tam gaz ilerlemeye devam ediyor. Kremlin lideri, uzun vadeli bir ateşkese ya da savaşı sona erdirmeye yönelik bir irade göstermiyor.Öte yandan, 'Trump lokomotifi' ise Moskova üzerindeki baskıyı artırarak ilerliyor.

ABD Başkanı, Rusya’ya yeni yaptırımlar uygulamakla tehdit ediyor; Hindistan ve Çin gibi Moskova’nın ticaret ortaklarına da yüksek gümrük tarifeleri getiriyor. Ayrıca Trump, iki ABD nükleer denizaltısının Rusya’ya daha yakın bir bölgeye konuşlandırıldığını duyurdu.

BBC'ye göre lokomotif metaforundan nükleer denizaltılara geçildiğinde işlerin ciddiyet kazandığı anlaşılıyor.

Perde arkasında anlaşma mı aranıyor?

Bütün bu gelişmelere rağmen, ABD Başkanı'nın özel temsilcisi Steve Witkoff’un bu hafta Moskova’ya gerçekleştireceği ziyaret, iki ülkenin perde arkasında bir barış anlaşması arayışında olabileceğine işaret ediyor.

İkinci Trump dönemine sıcak bir başlangıç

Trump’ın ikinci başkanlık döneminin ilk haftalarında Washington ile Moskova arasındaki ilişkiler olumlu seyrediyordu.

Şubat ayında ABD, Birleşmiş Milletler'de Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarını kınayan Avrupa kaynaklı tasarıya karşı oy kullanarak Moskova'nın yanında saf tuttu.

İki lider, o ay yaptıkları telefon görüşmesinde karşılıklı ziyaretlerden söz etti; olası bir Trump-Putin zirvesi konuşulmaya başlandı.

O dönem, Trump yönetimi baskıyı Moskova’ya değil, Kiev’e yöneltti. Kanada ve Danimarka gibi geleneksel ABD müttefikleriyle de sert söylemler kullanıldı. NATO’ya ve Avrupa liderlerine yönelik eleştiriler ise Kremlin’in kulağına müzik gibi geldi.

Rusya Bilimler Akademisi Güvenlik Araştırmaları Merkezi'nden siyaset bilimci Konstantin Blokhin, mart ayında Izvestia gazetesine verdiği demeçte, "Amerika'nın şu an Moskova ile Brüksel ya da Kiev'den daha çok ortak noktası var," ifadelerini kullandı.

Nisan ayında Izvestia'da yer alan bir haberde konuyla ilgili şu ifadeler kullanıldı:

'Trumpçılar devrimci bu durum sadece desteklenebilir. Batı’nın birliği artık yok. Jeopolitik olarak artık bir ittifak değiller. Trumpizm, Transatlantik uzlaşıyı (NATO) hızla ve kararlılıkla yıktı'

Kremlin’de dört kez görüşme: Witkoff ve Putin yakın temasta

Steve Witkoff, Trump’ın özel elçisi olarak iki ayda dört kez Rusya’yı ziyaret etti ve Kremlin’de Putin’le uzun görüşmeler gerçekleştirdi. Bu görüşmelerden birinde Putin, Trump’a hediye edilmek üzere bir portresini Witkoff’a verdi. Trump’ın bu jest karşısında “duygulandığı” ifade edildi.Ancak Trump, yalnızca bir portre değil; Moskova’dan koşulsuz ve kapsamlı bir ateşkes taahhüdü bekliyor.

Trump’ın artan öfkesi

Sahada üstünlüğü elinde bulundurduğunu düşünen Putin, savaşı sona erdirmeye yanaşmadı. Bu da ABD Başkanı Trump’ın sabrını taşırdı. Son haftalarda Trump, Rusya'nın Ukrayna şehirlerine yönelik saldırılarını “iğrenç” ve “utanç verici” sözleriyle kınadı. Putin’in Ukrayna hakkında söylediklerine ise “tam anlamıyla saçmalık” yorumunu yaptı.

Geçtiğimiz ay, Trump, Putin’e 50 günlük bir ültimatom verdi: Savaşı durdur, aksi takdirde yaptırımlar yolda. Ardından bu süreyi 10 güne indirdi. Süre bu hafta sonunda doluyor. Ancak Moskova’dan geri adım atıldığına dair bir emare yok.

'Putin, Trump'ı ciddiye almıyor olabilir'

New York’taki The New School Üniversitesi’nden uluslararası ilişkiler profesörü Nina Khrushcheva, Putin’in Trump’a fazla kulak asmadığını düşünüyor:

'Trump sürekli ültimatomların süresini değiştiriyor, çelişkili mesajlar veriyor. Bu yüzden Putin onu ciddiye almıyor. Putin, Kremlin’de oturmuş, kendini çarların ve Stalin gibi liderlerin hayalini gerçekleştiren kişi olarak görüyor; Batı’ya saygı göstermeyi öğreten lider'

Çarpışma kaçınılmaz mı?

Görünen o ki iki liderin ‘lokomotifleri’ birbirine doğru hızla yaklaşıyor. Ancak bu bir çarpışmayla mı sonuçlanacak?

Trump, kendisini büyük bir anlaşma ustası olarak görüyor. Şu ana kadar pes etmediği de ortada. Witkoff’un bu hafta Moskova’da Putin’le yeni temaslarda bulunması bekleniyor. Yanında ne gibi teklifler getirdiği bilinmese de, Moskova’daki bazı yorumcular bu kez "sopa yerine havuç" yönteminin tercih edileceğini öngörüyor.

Nitekim Trump, geçtiğimiz günlerde Rusya’nın yaptırımlardan "usta bir şekilde" kaçtığını söyleyerek dikkat çekici bir mesaj verdi.

MGIMO Üniversitesi’nden Ivan Loshkarev, Izvestia gazetesine yaptığı değerlendirmede, Witkoff’un bu kez "Ukrayna'da bir uzlaşıdan sonra Rusya için açılabilecek iş birliği fırsatlarını" gündeme getirebileceğini söyledi.

Putin’in kırmızı çizgileri değişmedi

Tüm bu gelişmelere rağmen, Putin tarafında bir geri adım söz konusu değil. Rus lider, Ukrayna'nın tarafsızlığı, ordusunun büyüklüğünün sınırlandırılması ve ilhak edilen toprakların tanınması gibi maksimalist taleplerinden geri durmuyor.

BBC'ye göre, 2022'den beri devam eden savaşta Trump anlaşma istiyor, Putin ise zafer.

Kaynak: Gazete Oksijen


Seçimi kaybeden Japonya Başbakanı İşiba pirince sarıldı

Japonya'da geçen haftalarda yapılan seçimde parlamento çoğunluğunu kaybeden Başbakan Şigeru İşiba, ülkede onlarca yıldır uygulanan pirinç ekim politikasında değişikliğe gitme kararı aldı. Pirinç fiyatları Japonya'nın son birkaç yılında artan yaşam maliyetinin sembolü haline gelmişti

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Yaşam maliyeti kriziyle karşı karşıya kalan Japonya'da hükümet, çiftçilere pirinç ekiminde uygulanan fiili sınırlamayı göz ardı etme çağrısı yaptı.

Bu adım, Tokyo hükümetinin onlarca yıldır sürdürdüğü pirinç ekim politikasında, tarım sektörünü memnun edecek ve yaşam maliyetlerini azaltabilecek bir sapma anlamına geliyor.

Pirinç tedariği konusunda yaşanan sıkıntıların tartışıldığı kabine toplantısında konuşan Başbakan Şigeru İşiba, "Politikamızı, talep ve arz değişikliklerine esnek ve kapsamlı bir şekilde yanıt verebilecek şekilde pirinç üretimini artırmaya kaydıracağız" ifadelerini kullandı.

İşiba, girişimin bir parçası olarak hükümetin pirinç tarlalarının gelecek nesillere aktarılmasını güvence altına almak için çalışacağını ve çiftçileri ihracat fırsatlarını değerlendirmeye teşvik edeceğini söyledi. Japon mutfağına yönelik artan ilgi, yurt dışındaki Japon restoranlarının sayısının yükselmesine yol açarken, 2025’in ilk yarısında pirinç ihracatı %22,6 arttı.

Japonya lideri, “ABD’nin uyguladığı yeni gümrük vergisi önlemlerine rağmen caydırılmayacağımız bir seviyeye ulaşacak şekilde ihracatın radikal biçimde genişletilmesi için tüm çabamızı göstereceğiz” diye konuştu.

Seçim sonuçları yeni pirinç politikasını tetikledi

Politika değişikliği, pirinç üretimini sınırlamaya yönelik baskıların yanı sıra hükümetin pirinç fiyatlarına müdahalesinden rahatsızlık duyan bazı çiftçiler tarafından memnuniyetle karşılanabilir. Hâlihazırda hükümet, çiftçileri pirinç ekimini sınırlandırmaya ve diğer ürünlere yönelmeye teşvik eden sübvansiyonlar sağlıyor.

Bu sistem, pirinç fiyatlarının belli bir taban seviyesinin altına düşmesini engelliyor.

Hükümetin pirinç arzını yönetmedeki rolü, ani talep artışlarını karşılayamayacak kadar dar bir arz-talep dengesi yaratmıştı. Üretimin artırılması, bu politikanın değiştiğine işaret ediyor ve geçtiğimiz yıl görülen ani ve keskin pirinç fiyat artışlarının önlenmesine yardımcı olabilir.

Ancak yeni yaklaşımın, geçen ayki seçimde Liberal Demokrat Parti (LDP) ile koalisyon ortağı Komeito’yu çoğunluksuz bırakan ve artan yaşam maliyetlerinden duyulan öfkeyi sandığa yansıtan kamuoyunda daha geniş bir karşılık bulup bulmayacağı belirsiz.

İşiba, seçimdeki kötü sonucun ardından hâlâ parti içinden istifa baskısı görüyor. Parti, seçim sonuçlarını ve başbakanın geleceğini Cuma günü yapılacak genel kurul toplantısında ele alacak.

Bloomberg'e göre yeni politika, Başbakan İşiba'ya görevde kalması için yeni bir misyon sunma fırsatı da sağlayabilir. Ayrıca geleceğin başbakanı olarak görülen Tarım Bakanı Şinjiro Koizumi için de yeni pirinç politikası spot ışıklarının altında olma anlamı taşıyor.

Pirinç fiyatları bir sembole dönüştü

Japonya'nın son birkaç yılında pirinç, maaşların hızla artan maliyetlere ayak uyduramaması nedeniyle yaşanan enflasyon baskısının bir sembolü haline geldi.

Ülkedeki temel enflasyon göstergesi, gıda fiyatlarındaki sert yükselişin etkisiyle Haziran ayında %3,3’e ulaştı.

Pirinç fiyatları bahar aylarında bir önceki yıla kıyasla iki katına çıkarken, hükümetin acil stokları piyasaya sürmesiyle artışlar bir miktar yavaşladı.

Yeni yaklaşım, fiyatların düşmemesini ve çiftçilerin ayakta kalmasını sağlamak için hükümetin on yıllardır süren pirinç arzı yönetiminden bir kopuşa işaret ediyor. Bu politika ilk olarak 1970’lerde arz fazlasını kontrol altına almak için uygulanmıştı.

Resmî olarak yıllar içinde aşamalı olarak kaldırılmış olsa da hükümet hâlâ müdahalede bulunuyor. Pirinç dışındaki ürünlerin ekimini teşvik eden teşviklere ek olarak hükümet, birçok çiftçinin uymayı tercih ettiği “hedef” pirinç arzı belirliyor ve bu da fiilen pirinç üretimine bir üst sınır koyuyor.

Kaynak: Gazete Oksijen


Ukrayna'dan Karadeniz baskını: 'A' timi, 5 Rus savaş uçağını bir anda yok etti

Ukrayna güvenlik güçleri, Kırım’daki stratejik Saky Hava Üssü’ne düzenledikleri drone saldırısıyla beş Rus savaş uçağını vurdu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Ukrayna Güvenlik Servisi (SBU), gece saatlerinde Kırım’daki Rus işgali altındaki Saky Hava Üssü’ne düzenlenen drone saldırısında beş Rus savaş uçağını vurduğunu açıkladı.

SBU’nun Özel Operasyonlar Merkezi “A” timinin gerçekleştirdiği operasyon sonucu bir SU-30SM uçağı tamamen imha edilirken, bir başka SU-30SM ile üç Su-24 uçağı da hasar gördü. Ayrıca, üste bulunan havacılık mühimmat deposu da hedef alındı.

'Savaş kapasitelerini azaltmaya devam'

Saldırının ardından yapılan açıklamada, “SBU’nun Saky’de gerçekleştirdiği başarılı özel operasyon, düşmanın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü saldırganlık savaşını sürdürme kapasitesini zayıflatmak için atılan önemli bir adımdır” denildi.

SU-30SM ve SU-24

SU-30SM, Rusya tarafından geliştirilen çift motorlu, iki kişilik çok rollü savaş uçağı olup, 2010’ların başında üretimine başlandı. Bu savaş uçağının piyasa değeri 30 ila 43 milyon Euro arasında değişiyor.Su-24 ise Sovyetler Birliği döneminde 1970’lerde geliştirilen bir bombardıman uçağıdır.

Saky üssü neden Karadeniz için önemli?

Saky Hava Üssü, Rusya’nın Karadeniz’deki askeri operasyonları, Ukrayna’ya yönelik düzenli bombardımanları, radar gözetimi, hedef tespiti ve uzun menzilli uçakların eskort görevlerinde kritik rol oynuyor.

Ukrayna Rus donanmasını bombardımana tutuyor

Ukrayna, Rus Karadeniz Filosu ve bölgedeki askeri kabiliyetlerini önemli ölçüde zayıflattı. Ukraynalı drone saldırıları sonucunda Rusya’nın Caesar Kunikov çıkarma gemisi, Sergei Kotov devriye gemisi ve Ivanovets fırlatma korveti gibi birçok savaş gemisi ağır hasar aldı.

Bu gelişmeler, Moskova’nın gemilerini Kırım’dan uzaklaştırmak zorunda kalmasına neden oldu. Savaşın başından bu yana Rusya kanadının amiral gemileri dahil birçok gemisi de Kiev tarafından batırıldı. 

Örümcek Ağı Operasyonu'nu hatırlattı

Son dönemde Ukrayna, Rus hava üslerine ve Ukrayna’yı düzenli olarak bombalayan savaş uçaklarına yönelik saldırılarını artırdı. 1 Haziran’da gerçekleştirilen “Örümcek Ağı Operasyonu” kapsamında, Ukrayna, Rusya’nın derinliklerindeki dört hava üssünü aynı anda hedef aldı.

Bu kapsamlı drone saldırısında, kamyonlara gizlenen insansız hava araçları kullanılarak Rusya’daki birçok noktada 41 savaş uçağına zarar verildiği bildirildi.


NASA Ay'a nükleer reaktör kuracak

STAR WARS !

ABD, Çin ve Rusya’nın uzay alanındaki nükleer projelerine karşılık, Ay’da stratejik üstünlük sağlamak için nükleer reaktör geliştirme hamlesini hızlandırıyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Ulaştırma Bakanı ve eski Fox News sunucusu Sean Duffy, geçici NASA yöneticisi olarak ilk önemli adımı kapsamında, Ay’da nükleer bir reaktör inşa edilmesi için hızlandırılmış planları bu hafta kamuoyuna duyuracak.

NASA’nın daha önce gündeme aldığı Ay yüzeyine nükleer reaktör yerleştirme planı, kurumun büyük bütçe kesintileri tehdidiyle karşı karşıya olduğu hassas bir dönemde gerçekleşiyor.

Duffy’nin, iki görevi birden yürütmesi Kongre’de eleştirilirken, bu hamle onun NASA’daki etkisini artırma niyetinin göstergesi olarak değerlendiriliyor.

İsminin açıklanmasını istemeyen bir NASA üst düzey yetkilisi, “Bu plan, ikinci uzay yarışını kazanmakla ilgili” dedi.

Uzmanlar ABD'nin bu hamlesini Çin ve Rusya’nın ortak yürüttüğü nükleer güç teknolojisi projelerine karşılık olarak nitelendiriyor.

2030 yılında Ay'a fırlatılacak

Sean Duffy’nin verdiği direktifte, 2030’a kadar 100 kilovatlık nükleer reaktörün Ay’a fırlatılması için endüstriden teklifler alınması istendi. NASA, daha önce 40 kilovatlık bir reaktör geliştirmek üzere fon ayırmış, ancak bu yeni talimatla güç ve hız artırılıyor.

Duffy'nin direktifinde ayrıca  “İlk reaktör kuran ülke, ABD’nin faaliyetlerini kısıtlayacak ‘giriş yasağı bölgesi’ ilan edebilir” ifadesi yer aldı. Bu, Çin ve Rusya iş birliğine karşı ABD’nin stratejik kaygılarını gözler önüne seriyor.

Ticari uzay istasyonları ihtimali masada

Sean Duffy ayrıca Uluslararası Uzay İstasyonu’nun (UUİ) yerini ticari olarak işletilecek yeni uzay istasyonlarının alması için de talimat verdi. NASA, en az iki şirkete altı ay içinde sözleşme vererek, 2030’a kadar yeni istasyonların yörüngeye konmasını hedefliyor. Aksi takdirde, yörüngedeki sürekli mürettebat barındıran tek istasyon Çin’e ait olacak.

Trump yönetiminin uzayla ilgili planları neler?

Trump yönetimi, NASA bütçesinde insanlı uzay uçuşlarına kaynak ayırmayı artırırken, bilimsel araştırmalar gibi diğer programlarda ciddi kesintilere gidilmesini öneriyor. NASA yetkilileri, bu stratejinin Çin ile uzay rekabetinde avantaj sağlamayı amaçladığını belirtiyor.

Şirketler yarışta: Axiom Space, Blue Origin ve Vast

Uzay istasyonu alanında Axiom Space, Blue Origin ve Vast gibi firmalar NASA’nın iş birliğine hazır. Ancak Kongre üyeleri, ajansın bu şirketlere fon sağlama konusunda yeterince hızlı hareket etmediğinden endişe duyuyor.

NASA’nın nükleer reaktör hamlesi, Pentagon’un nükleer roket motorları programını iptal etmesine rağmen uzaydaki nükleer teknolojinin öneminin sürdüğünü gösteriyor.

Bir NASA yetkilisi, “Bütçe nükleer itiş gücüne öncelik vermese de, teknoloji değerini yitirmedi” değerlendirmesinde bulunuyor.

Kaynak: Gazete Oksijen


Yunanistan yeni İHA savar sistem kuruyor

Atina hükümeti, orduyu modernleştirme projesi kapsamında 2036'ya kadar 150 kilometre uzaklıktaki İHA'ları tespit edebilen ve 25 kilometre menzilli Centauros sistemini donanmaya entegre edecek

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Yunanistan hükümeti, Yemen'deki Husilerin Kızıldeniz'de kullandığı insansız hava araçlarına (İHA) karşı test ettiği Centauros elektronik harp sisteminin başarılı olmasının ardından kendi savunma sanayisine yapacağı yatırımları hızlandıracak.

Orduyu modernleştirme projesi kapsamında 2036'ya kadar 30 milyar euro harcamayı planlayan Yunanistan, 150 kilometre uzaklıktaki İHA'ları tespit edebilen ve 25 kilometre menzilli Centauros sistemini donanmasında kullanmayı planlıyor.

Şu anda istihbarat, gözlem ve keşif (ISR) amacıyla Fransa ve İsrail gibi ülkelerden ithal ettiği az sayıda İHA'yı kullanan Yunanistan, modernleştirme programı kapsamında kendi üreteceği İHA savar sistemleri ve silahlı İHA sistemlerini, orduda ve "Aşil Kalkanı" adlı yeni hava savunma sistemlerinde kullanmaya başlayacak.

Yunanistan Savunma Bakanlığı bünyesinde yeni kurulan Yunan Savunma İnovasyon Merkezi'nin (HCDI) Genel Müdürü Pantelis Tzortzakis gelecek on yıl içinde savunma sektöründe araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) faaliyetlerine 800 milyon euro harcamayı planladıklarını söyledi.

Yunanistan, gayrisafi yurt içi hasılasının %3.5'ini savunma harcamalarına ayırırken, bu miktarın sadece çok küçük bir kısmı Yunan şirketlerde harcanıyor. Tzortzakis, "Hedefimiz yıllık savunma harcamamız kadar ihracat yapmak" dedi.

Fransız MBDA şirketiyle iş birliği kapsamında silahlı İHA geliştiren Yunan Altus şirketi, gelişmiş tanksavar füzeleri de dâhil olmak üzere 30 kiloyu aşan yararlı yük taşıma kapasitesine sahip dikey kalkış ve iniş yapabilen Kerveros adlı bir İHA geliştirdi. Altus hâlihazırda 5 ülkeye ISR İHA'sı ihraç ediyor.

Centauros'u geliştiren Yunanistan Havacılık Ve Uzay Sanayii, 2026'da askeri birlikleri sürü İHA'lardan ve küçük boyutlu İHA'lardan korumayı hedefleyen Iperion ve Telemachus adlı sistemlerin seri üretimine başlayacak. Şirket ayrıca Archytas adlı ilk büyük İHA'sının lansmanını yapacak.

Kaynak: Reuters


Hamas: Netanyahu hükümeti Gazze'deki esirlerin hayatlarından sorumlu

Hamas'tan yapılan açıklamada Gazze'deki İsraili esirlerin hayatından Netanyahu hükümetinin sorumlu olduğu ifade edilirken, ""Onlar halkımız ne yiyorsa onu yiyor, ne içiyorsa onu içiyor" dendi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Hamas Hareketi Siyasi Büro Üyesi Usame el-Hamdan, İsrail hükümetinin, Gazze'deki esirlerin hayatından tamamen sorumlu olduğunu belirtti.

Hamdan, yayımladığı video kaydında, "Netanyahu hükümeti, tüm esirlerin hayatından tamamen sorumludur. Bu, onun inatçılığı, kibri, ateşkese yanaşmaması ve halkımıza karşı yürüttüğü soykırım ve aç bırakma politikasından kaynaklanıyor." ifadelerini kullandı.

Hamdan ayrıca, Netanyahu'nun, esir asker Evyatar David'in durumundan da sorumlu olduğunu belirtti. Hamdan, bu durumun, Gazze'ye uygulanan kuşatma, gıda, su ve ilaç girişinin engellenmesiyle doğrudan bağlantılı olduğunu söyledi.

7 Ekim 2023'ten bu yana esir olan İsrailli askerlerin Hamas tarafından insani koşullarda tutulduğunu ve bu durumun serbest bırakılan İsrailli esirlerin kendi ifadeleriyle de doğrulandığı bilgisini veren Hamdan, "Onlar halkımız ne yiyorsa onu yiyor, ne içiyorsa onu içiyor." dedi.

Hamdan, Hamas'ın esirlere yönelik muamelesinin İslam'ın ilkelerine uygun olduğunu, tüm insani ihtiyaçların Gazze halkının imkanları ölçüsünde karşılandığını da sözlerine ekledi.

İsrail hapishanelerinde tutulan Filistinli esirlere ise "vahşi işkence, aşağılayıcı muamele ve yavaş ölüme varan uygulamaların" yapıldığını belirten Hamdan, bu durumun Gazze'deki İsrailli esirlerle büyük bir tezat oluşturduğunu vurguladı.

Son olarak Hamdan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne çağrıda bulunarak, "soykırım savaşının durdurulması, İsrail'in Gazze'den çekilmesi, sınır kapılarının yardımlara açılması ve esirlere yönelik ihlallerin sona erdirilmesi yönünde bağlayıcı kararlar alınmasını" talep etti.

Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, 2 Ağustos'ta Gazze'deki İsrailli esirlerden Evyatar David'e ait bir video paylaşmıştı. Videonun 27 Temmuz tarihli olduğunu belirten David, Gazze'deki açlığa ve her geçen gün güçten düştüğüne dikkati çekerek, kaldığı tünel içinde kabrini kendi elleriyle kazdığını söylemişti.

Netanyahu'ya seslenen esir David, "Burada terk edildiğimi düşünüyorum. Senin başbakan olarak benimle ve tüm esirlerle ilgilenmen lazım. İsrail'de 'esirlerle ilgilenildiğine' dair öğrendiklerimin hepsi yalan." ifadesini kullanmıştı.

Kaynak: AA


Eski Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro'ya ev hapsi cezası

ABD, "darbe girişimi" suçlamasıyla yargılanan eski Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro'nun ev hapsi cezasına çarptırılması kararını kınadı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Brezilya Yüksek Mahkemesi, Bolsonaro'ya geçen ay elektronik ayak kelepçesi ve sokağa çıkma yasağı getirmesinin ardından ev hapsi cezası verilmesine hükmetti.

Brezilya Yüksek Mahkemesi Yargıcı Alexandre de Moraes'in Bolsonaro hakkında verdiği ev hapsi kararının kınandığı açıklamada, "bu eyleme yardım ve yataklık eden herkesin sorumlu tutulacağı" ifade edildi.

ABD'den kınama

ABD Dışişleri Bakanlığına bağlı Batı Yarımküre İşlerinden Sorumlu Büro'nun X sosyal medya hesabından Bolsonaro'nun ev hapsi cezasına çarptırılmasına ilişkin açıklama yapıldı.

ABD Başkanı Donald Trump, daha önce Bolsonaro'ya destek vermiş, Dışişleri Bakanlığı da Yargıç Moraes'in yanı sıra "mahkemedeki ekibi" ve bu kişilerin birinci dereceden akrabalarına vize kısıtlaması uygulanacağını açıklamıştı.

Brezilya'daki olaylar

Brezilya'da 30 Ekim 2022'de düzenlenen ikinci tur devlet başkanı seçiminde, sol görüşlü Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva, aşırı sağcı eski Devlet Başkanı Bolsonaro'yu koltuğundan etmişti. Seçimleri kazanan Lula da Silva, 1 Ocak 2023'te parlamentoda yemin ederek göreve başlamıştı.

Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Bolsonaro destekçileri önce ülkede günlerce süren otoyol kapatma eylemleri yapmış, 8 Ocak 2023'te ordunun müdahalede bulunması talebiyle slogan atarak polis bariyerini aşıp Ulusal Kongre binasını basmıştı.

Brezilya Federal Polisi, 26 Kasım 2024'te Bolsonaro'nun, Lula da Silva hükümetine yönelik darbe planına dahil olduğunu iddia etmiş, Brezilya Federal Yüksek Mahkemesi de 26 Mart'ta savcılığın Bolsonaro dahil 7 kişi hakkında hazırladığı darbe iddianamesini oy birliğiyle kabul etmişti.

Kaynak: Gazete Oksijen





 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
1710

1️⃣ COGAT ve Gazze Sonrası Plan İsrail’in COGAT birimi (Coordination of Government Activities in the Territories) Gazze sonrası “askeri-sivil geçiş modeli” kuruyor. • COGAT artık sadece “işgal koordin

 
 
 
410

Avrupa’nın aşırı sağcı partileri ekonomide solcu oldu Çünkü daha küçük devlet çağrısı, oylarının büyük bölümünü aldıkları işçi sınıfında...

 
 
 
4010

Trump, Hamas'ın Gazze Ateşkes Teklifine Yanıt Vermesi İçin Pazar Günü Son Tarihi Belirledi Anlaşma sağlanamazsa Trump, 'Daha önce hiç...

 
 
 

Yorumlar


©2023 copyright by MD all rights reserved

bottom of page