909
- mutlunecmettin
- 11 dakika önce
- 20 dakikada okunur
İsveç 2026'dan itibaren okullarda telefonu yasaklayacak
İsveç hükümeti, 2026 yılında ilk ve orta dereceli okullarda akıllı cep telefonlarının yasaklanması kararı aldı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
İsveç Eğitim Bakanı Simona Mohamsson, İsveç resmi radyosu SR'ye yaptığı açıklamada, ülke genelindeki ilkokul, ortaokul ve liselerde 2026'dan itibaren akıllı cep telefonlarının kullanılmasının yasaklanması kararı aldıklarını söyledi.
Mohamsson, kararın 2026'da yürürlüğe gireceğini ve yasağın teneffüslerde de uygulanacağını ifade etti.
Hükümetin öneriyi hayata geçirmek için 10 milyon dolar bütçe ayırdığına dikkati çeken Mohamsson, "Öğrenciler, Tiktok'a girip zaman israfı yapacağına, teneffüslerde arkadaşlarıyla vakit geçirmekten veya futbol oynamaktan keyif almayı öğrenmeli" ifadelerini kullandı.
Kaynak: AA
İspanya önlem paketini onayladı: İsrail'e uygulanan silah ambargosu kalıcı hale getirildi
İspanya Bakanlar Kurulu, Gazze’deki katliamlara karşı 9 maddelik önlem paketini onayladı. Kararlar arasında İsrail’e silah ambargosunun kalıcı hale getirilmesi, askeri gemi ve uçakların İspanya’ya girişinin kapatılması yer alıyor
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, bugünkü Bakanlar Kurulu'nun sonunda yaptığı konuşmada, Başbakan Pedro Sanchez'in dün duyurduğu dokuz önlemin onaylandığını doğruladı. Albares, "Gazze'deki durum her geçen gün kötüleşiyor ve İspanya gibi bir ülke bu kadar çok masumun ölümüne kayıtsız kalamaz'' dedi.
İspanya medyasında yer alan haberlere göre, İspanya Bakanlar Kurulu Gazze'deki katliamlara karşı önlemler ve Filistin halkına destek konusunda bir anlaşmayı onayladı. Buna göre, ''İsrail’e yönelik silah ambargosunun yasal ve kalıcı hale getirilmesi, İsrail Ordusu’na yakıt taşıyan gemilerin İspanya limanlarına sokulmaması, askeri malzeme taşıyan uçaklara hava sahasının kapatılması ve soykırım ile savaş suçlarına karışan İsrailli yetkililere ülkeye giriş yasağı getirilmesi'' öne çıkıyor.
Ayrıca İsrail’in işgal altındaki yerleşimlerinden gelen ürünlerin ithalatı yasaklanacak, buralarda yaşayan İspanyol vatandaşlarına konsolosluk hizmetleri minimuma indirilecek.
Öte yandan, Filistin halkına destek amacıyla Refah Sınır Kapısı’ndaki İspanyol askerlerinin sayısı artırılacak, tarım, gıda güvenliği ve sağlık alanlarında yeni iş birlikleri geliştirilecek.
Birleşmiş Milletler’e bağlı Yakın Doğu’daki Filistin Mültecilerine Yardım ve Bayındırlık Ajansı’na (UNRWA), 10 milyon avro ek katkı yapılırken, 2026’ya kadar Gazze’ye yönelik insani yardım bütçesi 150 milyon avroya çıkarılacak. Alınan bu kararlarla hem İsrail’e siyasi ve ekonomik baskı kurmayı hem de Filistinlilere doğrudan insani destek sağlamayı hedefliyor.
Bunlar arasında İsrail İç Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir güvenlik ve maliye bakanları ve Bazalel Smotrich'e "İspanya'ya giriş yasağı" da yer alıyor.
Ön dağıtım yapıldı: 150 milyar euroluk AB savunma fonunda aslan payı Polonya'ya
AB, başvuran üyeler arasında 150 milyar euroluk savunma fonunun ön dağıtımını yaptı. SAFE kapsamında yapılan ön dağıtımda, en yüksek payı 43 milyar 734 milyon euro ile Polonya alırken, Fransa'ya 16 milyar 217 milyon euro , İtalya'ya 14 milyar 900 milyon euro pay ayrıldı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, "Avrupa için Güvenlik Eylemi (SAFE)" isimli ortak savunma girişimi kapsamında 150 milyar euroluk fondan talepte bulunan 19 üyeye ayrılacak miktarların belirlendiğini duyurdu. AB Komisyonundan yapılan yazılı açıklamaya göre, Birlik genelinde savunma hazırlıklarını güçlendirmeyi amaçlayan toplam 150 milyar euroluk SAFE mekanizması kapsamındaki mali desteğin üyelere "ön tahsis" yöntemiyle dağıtılmasını öngören plan kabul edildi. Nihai dağılım, AB üyelerinin savunma projeleri ve hazırlık seviyelerine göre şekillenecek.
Buna göre en yüksek payı 43 milyar 734 milyon 100 bin 805 euro ile Polonya aldı. Polonya'yı 16 milyar 680 milyon 55 bin 394 euro ile Romanya, 16 milyar 216 milyon 720 bin 524 euro ile Fransa, 16 milyar 216 milyon 720 bin 524 euro ile Macaristan, 14 milyar 900 milyon euro ile İtalya, 8 milyar 340 milyon 27 bin 698 euro ile Belçika, 6 milyar 375 milyon 487 bin 840 euro ile Litvanya, 5 milyar 841 milyon 179 bin 332 euro ile Portekiz, 5 milyar 680 milyon 431 bin 322 euro ile Letonya izledi.
Bulgaristan 3 milyar 261 milyon 700 bin euro, Estonya 2 milyar 660 milyon 932 bin 171 euro, Slovakya 2 milyar 316 milyon 674 bin 361 euro, Çekya 2 milyar 60 milyon euro, Hırvatistan 1 milyar 700 milyon euro, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) 1 milyar 181 milyon 503 bin 924 euro, İspanya ile Finlandiya 1'er milyar euro, Yunanistan 787 milyon 669 bin 283 euro ve Danimarka 46 milyon 796 bin 822 euro pay aldı.
SAFE mekanizması
AB'nin Rusya'dan algıladığı tehdit, Ukrayna'da devam eden savaş ve ABD'deki Donald Trump yönetiminin baskıları neticesinde kararlaştırdığı savunmada 2030 hedeflerinin bir parçası olan SAFE, 29 Mayıs'ta yürürlüğe girdi. Buna göre AB ülkeleri, Ukrayna, (Avrupa Ekonomik Bölgesi'ne dahil) Norveç, Lihtenştayn ile İzlanda, 150 milyar euroya kadar kredi kullanarak ortak tedariklere katılabilecek. Bu ülkeler, aynı zamanda birbirlerinin endüstrilerinden de ortak satın alımlar yapabilecek. AB'ye aday ülkeler ve İngiltere gibi AB ile anlaşma imzalayan ülkeler de ortak tedariklere katılabilecek ancak imal edilecek bir savunma ürününün bileşenlerinin toplam değerinin yüzde 65'i "Avrupa içinden" (AB ülkeleri, Ukrayna, Norveç, Lihtenştayn ve İzlanda) gelmek zorunda olacak. Kalan yüzde 35'i ise Türkiye ve İngiltere'nin de aralarında olduğu kategoriden gelebilecek.
Kaynak: AA
Abu Dabi'de ultra zenginler için yeni lüks: Dalga başına 150 dolar
Dünyanın en uzun yapay dalgasını üreten Surf Abu Dhabi, 80 milyon litre deniz suyuyla çalışıyor. Sörf endüstrisinin 2030’da 95 milyar dolara ulaşması beklenirken, tesis lüks turizm pazarını hedefliyor
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Abu Dabi, sıcak hava, yıl boyu güneş ve berrak sularıyla pek çok sörfçünün hayalini kurduğu koşullara sahipti. Ancak bir eksik vardı: dalgalar. Bu eksiklik, Ekim 2024’te Surf Abu Dhabi’nin açılmasıyla giderildi.
Dünyanın en uzun yapay dalgasını sunan tesis, kenti küresel sörf turizminin yeni adresi yapmayı hedefliyor. 690 metre uzunluğundaki havuzda üretilen dalga, bir dakika boyunca kesintisiz sürülebiliyor. 80 milyon litre deniz suyunun pompalandığı havuz, diğerlerinden farklı olarak tuzlu suyla da çalışabiliyor.
Bir hayalden yola çıkılan proje
Teknolojinin arkasında, tarihin en başarılı profesyonel sörfçüsü Kelly Slater bulunuyor. Slater, Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden akışkanlar mekaniği uzmanı Adam Fincham ile birlikte yıllar süren matematiksel çalışmaların ardından “kusursuz dalga”yı geliştirdi.
İlk kez 2015’te Kaliforniya’daki Surf Ranch’te görücüye çıkan teknoloji, Şubat 2025’te Abu Dabi’de Dünya Sörf Ligi (WSL) etkinliğine ev sahipliği yaptı.
Dakikada 950 dolar
Tesiste aynı anda sadece dört kişi dalga havuzuna girebiliyor. Bir seans için kişi başı ücret 3.500 dirhem (yaklaşık 950 dolar). Çoğu müşteri ise 90 dakikalık özel kullanım için 20 bin dirhem (yaklaşık 5.450 dolar) ödüyor.
“Biz en çok dalgayı değil, en iyi dalgayı üretiyoruz” diyen Surf Abu Dhabi Genel Müdürü Ryan Watkins, her müşterinin yaklaşık 55 saniyelik kesintisiz bir sürüş ve iki mükemmel tüp garantisi aldığını söylüyor.
Lüks turizmde yeni rota
2024’te 68,3 milyar dolar büyüklüğe ulaşan küresel sörf turizminin, 2030’a kadar 96 milyar dolara çıkması bekleniyor. Surf Abu Dhabi, bu pastadan payını lüks segment üzerinden almayı planlıyor. Zengin müşterilere verilen özel koçluk ve video analizleri bunun bir parçası.
Chris Hemsworth, Lewis Hamilton ve Steve Aoki’nin düzenli müşteriler arasında yer aldığı belirtilirken, Prens Harry ve Ivanka Trump da Slater’ın Kaliforniya’daki tesisinde görüntülenmişti.
Okyanus yerine geçer mi?
Her ne kadar yapay havuzlar sörfü daha erişilebilir hale getirse de, profesyoneller havuzun asla okyanusun yerini tutamayacağı görüşünde.
Lüks sörf seyahatleri düzenleyen Mahalo Surf Experience’ın kurucusu Felippe Bonella Dal Piero, “Havuzda dalga hep aynı. Oysa okyanusta neyle karşılaşacağınızı bilemezsiniz. Bu kontrolsüzlük, iş insanları için gerçek özgürlük” diyor.
Golfün yerini alabilir mi?
Watkins ise tesisin vizyonunu şu sözlerle özetliyor:
“Golf sahaları için Augusta neyse, sörfte de biz oyuz.” Ona göre birkaç on yıl önce iş insanları golf sahalarında buluşuyordu; şimdi ise “herkes sörfçü olmak istiyor.”
Kaynak: Gazete Oksijen
İsrail'den Doha'da suikast girişimi: Hamas'ın üst düzey yöneticileri hedef alındı
İsrail ordusu, Hamas'ın üst düzey isimlerine suikast düzenlediğini açıkladı. Açıklama, Hamas'ın üst düzey yöneticilerinin bulunduğu Katar'ın başkenti Doha'da gerçekleşen patlamaların ardından geldi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Katar'ın başkenti Doha'daki patlamaların ardından İsrail ordusu, Hamas'ın üst düzey isimlerine hava saldırısıyla suikast düzenlediğini bildirdi. Katar'ın başkenti Doha'da patlama seslerinin duyulduğu belirtildi. Yerel basında çıkan haberlerde, Doha'nın merkezindeki bir noktada patlama seslerinin duyulduğu aktarıldı.
İsrail ordusundan açıklama
İsrail ordusundan yapılan yazılı açıklamada, hava saldırısıyla Hamas'ın üst düzey isimlerine yönelik suikast düzenlendiği ifade edildi. Ordudan yapılan açıklamada, saldırının nerede gerçekleştirildiğine ilişkin ise detay verilmedi. İsrail basını, saldırı öncesi Tel Aviv yönetiminin ABD'yi bilgilendirdiğini, Trump'ın Hamas'ın üst düzey isimlerine suikast düzenlenmesine "yeşil ışık yaktığını" belirtti. Basında ayrıca saldırının savaş uçaklarıyla gerçekleştirildiği aktarıldı.
Saldırı toplantı esnasında yapıldı
Katar merkezli Al Jazeera televizyonuna göre Hamas kaynakları, liderlerinin İsrail suikastından kurtulduğunu açıkladı. Al Jazeera'nın Hamas kaynaklarına dayandırdığı haberinde, İsrail'in Doha'da Hamas'ın lider kadrosunun toplantı yaptığı merkezi hedef aldığı belirtildi. Haberde, "Dr. Halil El-Hayye başkanlığındaki Hamas liderleri heyeti saldırıdan sağ kurtuldu" ifadelerine yer verildi. Hamas heyetinin toplantı yaptığı aktarılan haberde, "Hamas heyeti, (ABD Başkanı Donald) Trump'ın son önerisini görüşmek üzere bir araya geldiği sırada İsrail'in hava saldırısıyla hedef alındı" ifadeleri kullanıldı.
İsrail basınında çıkan haberlerde, İsrail ordusunun Doha'ya düzenlediği saldırıda Hamas'ın üst düzey yöneticilerinden Halil el-Hayye'nin hedef alındığı, Halid Meşal'in ise orada bulunmadığı iddia edildi. Daha önce hem İsrail hem de uluslararası basında çıkan haberlerde, saldırının düzenlendiği binada Hamas'ın üst düzey yöneticilerinden Halil el-Hayye ve Halid Meşal'in de bulunduğu öne sürülmüştü.
Katar'dan ABD'nin teklifi konusunda uyarı
Pazartesi günü, Katar Başbakanı Mohammed bin Abdulrahman Al Thani, Hamas liderlerini ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin son önerisine olumlu yanıt vermeleri konusunda uyarılarda bulundu.
Doha’da arabulucular aracılığıyla gerçekleştirilen görüşmelere dair bilgi sahibi bir kaynak, Katar’ın Hamas üzerinde ateşkes anlaşması sağlamak ve rehinelerin serbest bırakılmasını garanti altına almak amacıyla baskı uyguladığını söyledi.
Kaynak, “Katar, ABD’nin arabulucular vasıtasıyla ilettiği son öneriye Hamas’ın olumlu yanıt vermesini istiyor” ifadelerini kullandı.
Kaynak: Gazete Oksijen
The Telegraph Gazzelilerin imkansız seçimini yazdı
İsrail ordusu, Gazze’nin kalbindeki Mushtaha Kulesi’ni hedef aldı. Netanyahu, iki gün içinde 50 yüksek katlı binanın yıkıldığını açıklarken, İngiliz medyası Gazzelilerin imkansız ve zorlu iki seçim arasında kaldığını belirtiyor
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Gazze’de İsrail saldırıları yeni bir aşamaya geçti. İsrail ordusu, “terörist altyapı” barındırdığını öne sürdüğü kentin simge yapılarından Mushtaha Kulesi’ni hedef aldı. Füzenin tabana isabet etmesiyle gökdelen saniyeler içinde çöktü ve büyük bir toz bulutu şehrin üzerine yayıldı.
İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, saldırı öncesi yaptığı açıklamada, “Gazze’de cehennemin kapıları açılıyor” ifadelerini kullandı ve binanın tahliye edilmesini emretti. Bu saldırı, İsrail’in Gazze’deki yüksek katlı binaları hedef alan yeni stratejisinin başlangıcı olarak görülüyor.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, son 48 saat içinde 50 yüksek katlı binanın yıkıldığını açıkladı. “Bu sadece başlangıç. Gazze Şehri’ne yönelik kara harekâtının yoğunlaştığı bir aşamadayız” diyen Netanyahu, kent sakinlerine seslenerek “Uyarıldınız. Hemen ayrılın!” çağrısı yaptı.
Zor bir tercih: Gitmek mi yoksa kalmak mı?
Yaklaşık 700 bin ila 1 milyon kişinin yaşadığı Gazze Şehri’nde halk için en büyük soru, bombardımanlar altında kalmak mı, yoksa belirsizliğe doğru göç etmek mi.
45 yaşındaki Gazzeli İhab Rabie, bu ikilemi şöyle özetledi:
“Önce geride bırakacaklarınızı düşünüyorsunuz; evinizi, sokağınızı, komşularınızı, arkadaşlarınızı… Sonra işin maddi boyutu geliyor. Taşınma maliyetleri, ulaşım, gideceğiniz yerde kalacak yer olup olmadığı… Gerçekten bir yer var mı? Su ya da temel ihtiyaçlar bulunacak mı?”
The Telegraph'ın haberine göre, Gazze’nin güneyine gitmek isteyenler için maliyetler ağır. Yerel kaynaklara göre, bir ailenin taşınma bedeli 1500-2000 şekel (yaklaşık 25 bin TL) arasında değişiyor. Bir litre benzin 500 şekele (6.100 TL), dizel ise 150 şekele (.1800 TL) satılıyor. Çadır fiyatları ise 600 doların (24 bin TL'nin) üzerine çıkmış durumda.
Rabie, “Dokuz kişilik ailem için 18 metrekarelik bir çadır kursam 400 doların üzerinde maliyet çıkar. Bu fiyatlarla göç etmek imkansız” diyor.
Yaşlılar, hastalar ve Hristiyan toplum
Gazze’nin yaşlı, hasta ve engelli nüfusu için göç çok daha zor. 36 yaşındaki Rabab Muqat, tekerlekli sandalyeye bağımlı olduğu için evini terk etmediğini şu ifadelerle anlatıyor:
“Güney bölgeleri uzak, hiç gitmediğim yerler. Ulaşım pahalı, göç yıpratıcı. Akrabalarımız tüm paralarını göçlerde harcadı, yiyecek bulamadılar. Benim için de imkansız. Kalacağım, daha önce olduğu gibi.”
Gazze’deki Hristiyan cemaat liderleri de geçen ay yaptıkları ortak açıklamada göçün “ölüm cezası” olacağını belirterek, kiliselerde kalanlara bakmaya devam edeceklerini duyurdu.
Acı deneyimler
Birçok aile daha önce göç etmiş olsa da pişman. 50 yaşındaki Jawaher Al-Najjar, 2023’te beş çocuğunu korumak için Refah’a gitmiş, ancak en büyük oğlunu kaybetmişti:
“Bir daha asla göç etmeyeceğime yemin ettim. İsrail ordusu şimdi yeniden gitmemizi istiyor ama yapmayacağım. Bu hayatıma mal olsa bile.”
Başka bir Gazze sakini Raed Bakr, 10 kişilik ailesiyle güneye taşınmış ancak çadırı Khan Yunis sahilinde deniz taşkınında yok olmuş:
“Çocuklarımı kurtarmak için gittim ama pişmanım. Yer yok, güvenlik yok. Hiçbir yer güvenli değil.”
Tehlikeler büyüyor
İsrail ordusu kentin yaklaşık yüzde 40’ını kontrol ettiğini ve operasyonların genişlediğini açıklıyor. Her gün Gazze Sağlık Bakanlığı onlarca sivilin öldürüldüğünü bildiriyor. Geçen hafta sadece bir günde 44 kişinin öldüğü, bunların yedisinin çocuk olduğu belirtildi.
Mushtaha Kulesi’nin yıkılışı ise hem şehrin siluetini hem de halkın direncini derinden sarstı. Binanın çöküşü sırasında çevredeki yüzlerce çadır da zarar gördü.
50 yaşındaki Arej Ahmed, AFP’ye yaptığı açıklamada, “Kulede oturanlar eşyalarını pencerelerden atıp kaçmaya çalışıyordu. Tahliye emrinden yarım saat sonra bina bombalandı” dedi.
Eğer Gazze’deki Mushtaha ailesine ait yüksek bina/kuleyi soruyorsan: Bu, Gazze Şehri’nde Hamas’ın önde gelen isimlerinden Halil el-Muştaha ve ailesiyle ilişkilendirilen yapılardan biri olarak biliniyor. İsrail operasyonlarında sık sık “Hamas’ın kontrolündeki bina” diye anılıyor.
Belirsiz gelecek
İsrail’in güneyde yeni “güvenli bölgeler” hazırladığı ve 100 bin çadır getirilmesine izin vereceği duyuruldu. Ancak Gazze halkı için en büyük korku, göç ettikten sonra tekrar tekrar yerlerinden edilmek.
İhab Rabie bu kaygıyı şöyle dile getiriyor:
“En büyük korkum, tüm bu engelleri aşsam bile yeniden göç etmek zorunda kalmam. Gideceğim yer aylar sonra yine tehlikeli hale gelir mi? Kimse bilmiyor.”
Kaynak: Gazete Oksijen
Monte Paschi, Mediobanca’nın çoğunluk hissesini ele geçirdi
Başbakan Meloni’nin de desteklediği satın alma sonucunda ortaya çıkan yeni banka, Intesa ve UniCredit’in ardından ülkenin üçüncü büyük finans kuruluşu ünvanını kazandı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Dünyanın en eski bankası olarak bilinen Banca dei Monte Paschi di Siena, İtalyan bankacılık sektörünün önemli oyuncularından Mediobanca’nın çoğunluk hisselerini satın aldı. İki bankanın birleşmesi ülkenin en büyük üçüncü bankasının ortaya çıkması sağlayacak.
İtalya’da Intesa 943 milyar euroluk aktif büyüklüğüyle en büyük banka. 860 milyar euroluk aktif toplamıyla UniCredit ikinci sırada geliyor. 126 milyar euroluk Monte Paschi ile 104 milyar euroluk Mediobanca’nın birleşmesiyle ortaya çıkan yeni yapı 230 milyar euroluk toplam aktifle üçüncü sıraya yükselecek.
Satış kabul edildi
Mediobanca’yı satın almak için uzun süredir girişimleri bulunan Monte Paschi, her bir Mediobanca hissesi için ortaklara 2.53 Monte Paschi hissesi teklif ediyordu. Geçen hafta, bu önerisinin üzerine hisse başına 0.9 euro nakit ödeme teklif etti. Pazartesi akşamı itibarıyla hisse başına 19.56 euroya denk gelen ve Mediobanca’nın tamamına 16 milyar euro değer biçen bu teklif büyük rağbet gördü. Mediobanca ortaklarının yüzde 62.3’ü hisselerini Monte Paschi’ye satmayı kabul etti.
İtalya’nın popüler Başbakanı Giorgia Meloni bu satın almayı açık olarak destekliyordu. İtalyan medyası, Meloni’nin Intesa ve UniCredit’e güçlü bir rakip çıkmasını çok istediğini belirtiyordu.
1472 yılında kurulan Banca dei Monte Paschi di Siena 2007 yılından itibaren zor günler yaşamaya başlamıştı. Bu tarihte İspanyol Santander’den Banca Antonoveneta’nın yüzde 36 hissesini satın alan Monte Paschi, sermaye artırımına rağmen bu satın almayı finanse etmeyi başaramamış ve devletten 1.9 milyar euro sermaye enjeksiyonu sağlamıştı.
Daha sonra Deutsche Bank ve Nomura ile adı bir finansal skandala karışan banka, yeniden devletten yardım istemiş ve eski borçlarının vade uzatımı ile birlikte 4 milyar euroluk kaynak sağlamıştı.
Devletin de payı hala var
2014 ve 2015’te 8 milyar euroluk hissedar finansmanına rağmen düze çıkamayan bankanın kontrolü 2017’de İtalyan Hazinesi’ne geçmişti. 2020’de Hazine Monte Paschi’yi Uni Credit’e satmak istemiş ancak bankaya konulması gereken sermaye tutarı yüksek gelince UniCredit yönetimi görüşmelerden çekilmişti.
2022’de devletten yeniden 2.5 milyar euro alan Monte Paschi yeni CEO’suyla düze çıkmaya başladı. İtalyan Hazinesi 2023 ve 2024’te Monte Paschi’deki hisselerinin yüzde 52.5’ini 2.67 milyar euroya sattı. Bankanın yaklaşık yüzde 11.5 hissesi halen İtalyan Hazinesi’nin elinde bulunuyor.
Kaynak: Gazete Oksijen
BBC yazdı: Yeni Epstein dosyaları ve doğum günü kitabı hakkında neler biliniyor?
ABD Kongresi, Jeffrey Epstein’ın doğum günü notlarını ve yeni belgelerini açıkladı. Doğum günü kitabında Donald Trump, Bill Clinton ve Lord Mandelson’a ait olduğu öne sürülen notlar yer alırken, Prens Andrew’a dair iddialar da dikkat çekti
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
ABD Kongresi’ndeki bir komite, Jeffrey Epstein’a 2003’te 50. yaş günü için verildiği öne sürülen “doğum günü kitabının” sansürlenmiş bir kopyasını yayımladı. Kitap, Epstein’ın vasiyeti ve kişisel adres defteriyle birlikte kamuoyuna açıldı. Defterde kraliyet ailesi üyeleri, dünya çapında politikacılar, ünlüler ve modellerin iletişim bilgileri yer alıyor.
238 sayfalık kitapta, Epstein’ın çok sayıda arkadaşının mesajları ve fotoğrafları bulunuyor. Bunlar arasında, ABD Başkanı Donald Trump’ın imzasına benzeyen bir yazı da var. Trump ise böyle bir not yazdığını reddetti.
Epstein, siyaset ve iş dünyasında güçlü bağlantıları olan bir finansçı ve hüküm giymiş bir cinsel istismarcıydı. 2019’da seks ticareti suçlamalarıyla yargılanmayı beklerken hapishanede intihar etmişti.
Ne yayımlandı ve neden şimdi?
Temmuz ayında ABD Temsilciler Meclisi Denetim Komitesi, Jeffrey Epstein’ın mirasını yönetenlerden bazı belgeleri talep etmişti. Bu belgeler arasında Epstein’a ait “doğum günü kitabı” da bulunuyordu.
Avukatların belgeleri komiteye iletmesinin ardından, pazartesi günü komite bu kitabı, Epstein’ın vasiyetini, 1990–2019 yıllarına ait adres defteri girişlerini ve imzaladığı bir “kovuşturmama anlaşmasını” kamuoyuna açıkladı.
Komite Başkanı James Comer, Demokrat üyeleri, belgelerin yalnızca bazı kısımlarını özellikle seçerek yayımlamak ve siyasete malzeme yapmakla suçladı.
Kitaba kimler yazmış?
Kitapta “arkadaşlar”, “iş”, “bilim” ve “Brooklyn” başlıkları altında toplam 40 kişinin notları yer alıyor. “Aile” ve “kız arkadaşlar” bölümleri ise sansürlenmiş durumda. Bu kişilerin hiçbirine Epstein’ın suçlarıyla ilgili herhangi bir yasal suçlama yöneltilmiş değil.
165. sayfada Donald Trump’a atfedilen bir not bulunuyor. Notta, “Doğum günün kutlu olsun – ve her gün başka bir güzel sır olsun” ifadeleri yer alıyor. Yazının etrafına ise bir kadın figürü çizilmiş. Wall Street Journal, temmuz ayında yayımladığı haberde bu mektubu tarif etmişti. Beyaz Saray ise Trump’ın böyle bir not yazmadığını, resmi de onun çizmediğini açıkladı.
Belgeler arasında eski ABD Başkanı Bill Clinton’a ait olduğu öne sürülen bir not da var. Bu notta Epstein’ın “çocuksu merakından” ve “fark yaratma arzusundan” söz ediliyor. Clinton kanadı ise BBC’nin yorum talebine yanıt vermedi.
Bir diğer giriş, şu anda ABD Büyükelçisi olan Lord Peter Mandelson’a ait. Mandelson, Epstein için “en iyi dostum” ifadesini kullanıyor ve birlikte çekilmiş fotoğraflara yer veriyor. Fotoğraflardan birinde yüzleri gizlenmiş iki kadınla birlikte görülüyor. Mandelson’un sözcüsü BBC’ye yaptığı açıklamada, “Epstein’la tanıştırılmış olmaktan büyük pişmanlık duyuyor. Bu bağlantı uzun süredir kamuoyunun bilgisi dahilinde” dedi.
Kitapta Prens Andrew’nun doğrudan bir mektubu bulunmuyor. Ancak ismi açıklanmayan bir kadının yazdığı notta, Epstein sayesinde Andrew, Bill Clinton ve Trump ile tanıştığını; Buckingham Sarayı’nın özel bölümlerini gördüğünü ve hatta “Kraliçe’nin tahtına oturduğunu” anlattığı görülüyor. Prens Andrew ise geçmişte hakkındaki tüm suçlamaları reddetmişti.
Diğer notlar neler?
Kitapta, genç yaşta restoranda resepsiyonist olarak çalışırken Epstein’la tanışan ve sonrasında onun sayesinde dünyayı dolaştığını anlatan bir kadının anıları da bulunuyor. Fotoğraflar arasında Epstein’ın özel jetinden Asya’daki bir şifalı bitkiler dükkânına kadar farklı kareler yer alıyor. Epstein’ın yanında görülen kadınların yüzleri ise sansürlenmiş.
Ayrıca bazı kişiler Epstein’a kendi fotoğraflarını göndermiş. Bu kareler arasında safari sahneleri de var; zebralar ve aslanların yer aldığı, kimi zaman müstehcen sayılabilecek görüntüler de dikkat çekiyor.
Kaynak: Gazete Oksijen
Nepal'de 'Z kuşağı' isyanı: Başbakan istifa etti, parlamento ateşe verildi
Nepal Başbakanı Khadga Prasad Sharma Oli'nin istifa etmesinin ardından ülkedeki hükümet karşıtı protestocular, parlamento binasını ateşe verdi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Nepal hükümetinin Facebook, Instagram, YouTube ve X dâhil 26 platformu kapatma kararı, “Gen Z” diye anılan gençlerin öncülüğünde kitlesel protestolara yol açtı.
8 Eylül’de Katmandu ve diğer kentlerde polisle yaşanan sert müdahalelerde en az 19 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı. Tepkiler üzerine hükümet yasağı 9 Eylül gece yarısı itibarıyla geri çekti. Protestocuların yatışmaması üzerine önce İçişleri Bakanı Ramesh Lekhak, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ramnath Adhikari ve Su Tedarik Bakanı Pradeep Yadav ardından Nepal Başbakanı Khadga Prasad Sharma Oli istifa etti. Gösterilerin devam ettiği ülkede parlamento binası ateşe verildi, bakanların evlerine saldırılar düzenlendi.
The Kathmandu Post gazetesinin haberine göre, Nepal Başbakanı Khadga Prasad Sharma Oli'nin istifa etmesinin ardından ülkedeki hükümet karşıtı protestocular, parlamento binasını ateşe verdi. Protestolarda hedef alınan bir diğer nokta ise ülkenin en büyük medya kuruluşu olan Kantipur Publications’ın Katmandu’daki binası oldu. Hindistan’ın The Hindu gazetesinin haberine göre, Kantipur Publications, aynı binada yer alan diğer işletmeler ve ofislerle birlikte The Kathmandu Post gazetesini yayımlıyor.
Devlet binalarına yapılan bu saldırıların ardından Nepal ordusu, polis ve üst düzey yetkililer, protestoculara itidal ve siyasi diyalog çağrısında bulundu. Sosyal medya platformlarında, parlamento binasının dumanlarla kaplı olduğu görüntüler paylaşıldı.
Hindistan sınır güvenliğini artırıyor
Hindistan’ın ANI haber ajansına göre, Uttarakhand eyaletindeki polis, Nepal’deki kitlesel yolsuzluk karşıtı protestolar nedeniyle Nepal sınırında güvenliği artırıyor.
Açıklamada, polis, paramiliter birlikler ve silahlı kuvvetlerin Kali Nehri boyunca ve sınır polisinin yetki alanındaki diğer hassas bölgelerde devriyeler gerçekleştirdiği belirtildi.
Daha önce Hindistan Dışişleri Bakanlığı, Nepal’de tırmanan durumu “yakından izlediklerini” açıklamıştı.
Protestolar nasıl başladı?
Yolsuzluk dosyalarının görmezden gelinmesi, zayıf ekonomi ve sosyal medya yasağının fitillediği öfke… Nepal, yakın tarihinin en geniş çaplı protestolarıyla sarsılıyor. Güvenlik güçlerinin sert müdahalesi, hükümet üzerindeki baskıyı daha da artırdı.
Nepal'de, 4 Eylül'de Facebook, Instagram, WhatsApp, YouTube, X, Reddit ve LinkedIn platformları, verilen süre aralığında Nepal İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanlığına kayıt için başvurulmadığı gerekçesiyle erişime kapattı. Bunun üzerine çoğunluğu gençlerden oluşan göstericiler, yolsuzluk iddialarının yanı sıra sosyal medya yasağını protesto etmek için parlamento binasına doğru yürüyüşe geçti.
Şiddetlenen protestolarda polis, göstericilere karşı tazyikli su, göz yaşartıcı gaz ve gerçek mühimmat kullanmıştı. Çıkan olaylarda 19 kişi hayatını kaybetti, 400'ün üzerinde kişi yaralandı.
Katmandu’da protestocular Pazartesi günü parlamento kompleksine yürüdü ve bir güvenlik noktasını işgal etti. Polis müdahale etti. En az 19 kişinin öldüğü, yüzlerce kişinin yaralandığı bildirildi. Tanıklara göre güvenlik güçleri kalabalığa plastik mermilerin yanı sıra gerçek mermi ve tazyikli su kullandı.
Gösterilere ağırlıklı olarak gençler katıldı. “Z Kuşağı protestosu” adıyla anılan eylemler sonrasında hükümet, sosyal medya yasağının kaldırılacağını açıkladı. İçişleri Bakanı Ramesh Lekhak, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ramnath Adhikari ve Su Tedarik Bakanı Pradeep Yadav'ın görevinden istifa ettiğini bildirildi.
Söz konusu açıklamalara rağmen yatışmayan gösterilerin, siyasi figürler ve bakanların evlerine saldırılar düzenlenmesi, Nepal Kongre Partisinin Sanepa bölgesindeki merkez ofisi ve Nepal Başbakanı Khadga Prasad Sharma Oli'nin iki konutunun ateşe verilmesiyle sürdü.
Nepal ordusu, artan olaylar nedeniyle bakanları konutlarından helikopterlerle tahliye etmeye başlarken, Güvenlik endişeleri nedeniyle Katmandu'daki Tribhuvan Uluslararası Havalimanı'nda bugünkü tüm iç ve dış hat uçuşları iptal edildi.
Oli, istifasından önce düzenlenen partiler üstü toplantıda, şiddetin Nepal’in çıkarına olmadığını vurgulayarak, “Herhangi bir soruna çözüm bulmak için barışçıl diyaloğa başvurmalıyız” demişti. Nepal Başbakanlık Ofisinden yapılan açıklamada, şiddetli protestolar ve hükümete gelen tepkilerin ardından Başbakan Oli'nin istifa ettiği duyuruldu.
Bazı yorumlarda, 2008’de kaldırılan monarşinin destekçilerinin protestolara etkisi olabileceği dile getirildi. Mart ayında kraliyet yönetiminin geri getirilmesini isteyen gösterilerde iki kişi hayatını kaybetmişti.
Edinburgh Üniversitesi’nden Profesör Jeevan Sharma, son olayları modern Nepal’in en şiddetli toplumsal ve siyasi huzursuzluğu olarak nitelendirdi. Sharma’ya göre sosyal medya yasağı, demokratik alanı daraltarak geniş bir öfke yarattı.
Gösteriler, Katmandu’nun yanı sıra Pokhara, Chitwan ve Janakpur gibi şehirlere de yayıldı.
Kaynak: Gazete Oksijen
Finlandiya'da bir milletvekili seks işçiliği yaptığını açıkladı
2011 yılından beri Finlandiya Parlamentosu'nda yer alan Anna Kontula, geçmiş deneyimi hakkında ilk kez konuştu
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Finlandiya Parlamentosu üyesi Anna Kontula, siyasete atılmadan önce yıllarca seks işçisi olarak çalıştığını açıkladı. Helsingin Sanomat’a konuşan Kontula, bu deneyimden utanmadığını, aksine siyasi kariyerini şekillendiren bir süreç olduğunu belirtti. Kontula, tercihini hem merak hem de maddi sıkıntılar nedeniyle yaptığını “Geçinmek için rasyonel bir çözümdü" sözleriyle ifade etti.
RT'de yer alan habere göre, Kontula yaklaşık 20 yıl boyunca aralıklarla bu sektörde çalıştı ve zamanla açık sözlü bir savunucu haline geldi. 2002’de seks işçileri sendikası SALLI’nin kurucularından biri oldu ve sektör hakkındaki kamu algısını sorgulayan yazılar yayımladı. Finlandiya’nın 2006’da seks alımını kısmen kısıtlayan yasayı geçirmesini “kısmi bir zafer” olarak değerlendirdi; çünkü yasa insan ticareti mağdurları için koruyucu düzenlemeler de içeriyordu.
2011’den bu yana parlamentoda görev yapan Kontula, seks işçilerinin hakları için kampanyalarına devam etti. Neden şimdi konuşmayı seçtiği sorulduğunda ise HS’ye şunları söyledi:
“Şimdi bu konuyu konuşmak, seks işçiliğine dair toplumsal tartışmalara ve onun yönüne katkı sağlayabilir.”
Yeniden aday olmayacağını açıklayan Kontula, sosyal hizmet uzmanı olmak üzere eğitim aldığını ve güvenli seks eğitimi de verdiğini belirtti.
Kontula’nın açıklamaları eleştirileri de beraberinde getirdi. Helsingin Sanomat'ta Pazar günü yayımlanan bir görüş yazısında hukuk psikoloğu Pia Puolakka, milletvekilinin seks işçiliğini “diğer işler gibi sıradan bir iş” olarak nitelendirmesini “kaygı verici” buldu. Puolakka, “Seks işçiliğini normalleştirmek toplumu daha özgür ya da adil kılmaz” dedi. Puolakka şöyle devam etti:
“Uygar bir devletin görevi, kimsenin mahremiyetini satmak zorunda kalmayacağı koşulları garanti altına almaktır.”
Finlandiya’da fuhuş belirli istisnalar dışında yasal. Kontula seks işçiliğine başladığında reşit olmasa da, o dönemde yasalar bunu yasaklamıyordu. Ancak 2006’da çıkarılan yasa, seks alımını kısmen suç kapsamına aldı ve küçüklerden, insan ticareti mağdurlarından ya da aracılık yoluyla çalışanlardan seks satın almayı yasadışı hale getirdi.
Reform Partisi konferansından izlenimler: 'Kral Charles gizli bir Müslüman!'
Middle East Eye yazarı Imran Mulla, Birmingham’da düzenlenen Reform Partisi konferansını izledi. Mulla, aşırı sağcı çizgisiyle yükselişte olan partinin etkinliğinin bir festival havasında geçtiğini; hem sahnede hem de kulislerde dikkat çeken anlar yaşandığını yazdı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
İngiltere’nin aşırı sağcı ve göçmen karşıtı partisi Reform UK, 6 Eylül’de Birmingham’daki Ulusal Sergi Merkezi’nde yıllık konferansını düzenledi. Middle East Eye yazarı Imran Mulla, etkinlikten izlenimlerini aktarırken, salonda hâkim olan havayı “hem bir şenlik hem de bir televizyon şovu” olarak nitelendirdi.
Mulla’nın aktardığına göre, Farage’ın destekçilerinin sadece yaşlı erkeklerden oluştuğu klişe boşa çıktı. Renkli takımlar ve papyonlar giymiş genç erkekler, açık mavi elbiseleriyle kadınlar, Union Jack bayraklarına sarılmış partililer salonu doldurdu. Katılımcıların neredeyse tamamı beyazdı; az sayıda göçmen kökenli üye ise dikkat çekiyordu. Salona getirilen altı otobüs ve bir JCB iş makinesi (Hindistan’da ve Filistin’de ev yıkımlarıyla anılan marka) etkinliğin simgesel dekorları arasındaydı.
Farage adeta bir şovmen
Nigel Farage, korumaları eşliğinde salona girdiğinde kalabalık coşkuya boğuldu. Adeta bir şovmen gibi sahneye çıkan Farage, konuşmasında 600 bin göçmenin sınır dışı edilmesi vaadinde bulundu ve ilk kez Müslüman Kardeşler’in yasaklanacağını açıkladı. Partinin yeni politika şefi Zia Yusuf ise kendisini “Britanyalı Müslüman vatansever” olarak tanıttı, ancak İsrail’in Gazze’deki saldırılarını kınamaktan kaçındı.
'Kral Charles'ın Müslüman olduğundan şüpheleniyoruz'
Kulislerde konuşulanlar da dikkat çekiciydi. Emekli asker kökenli bir partili ve eşi, Mulla’ya İngiltere’nin geleceği için kaygılarını anlatırken Kral III. Charles hakkında şu iddiada bulundu: “Biz Kral Charles’ın Müslüman olduğundan şüpheleniyoruz, hem de aktif olarak ibadet eden bir Müslüman olduğundan.” Sohbette göçmenlerin artık “entegrasyon sağlamadığı” ve “şeriat getirmek istediği” öne sürüldü.
Radikalliğiyle tanınan isimler sahnedeydi
Konferansta sahneye çıkan isimler arasında, daha önce sığınmacıların kaldığı otellerin yakılması çağrısı nedeniyle hapis cezası alan Lucy Connolly de vardı. Binlerce kişinin alkışlarıyla “Britanya’nın en sevilen siyasi tutuklusu” olarak karşılandı. Farage da kendisine destek verdi. Bir dönem ırkçı ifadeleri nedeniyle medyadan dışlanan tarihçi David Starkey ve eski bakan Jacob Rees-Mogg da konferansta yer aldı.
Etkinlik boyunca “Tommy Robinson’a övgüler” ve “Jeremy Corbyn’e nefret” dile getirildi. Yusuf, burka yasağını desteklediğini açıkladı; bazı konuşmacılar ise göçmen karşıtı söylemleri daha da sertleştirdi. Ancak Mulla’nın gözlemlerine göre, bazı Reform üyeleri bu aşırılıkların partiye zarar verdiğini düşünüyor ve Filistinliler için barış dileklerini ifade etmekten çekinmiyordu.
Konferans, Andrea Jenkyns’in sahnede “God save our gracious queen” diyerek ulusal marşı yanlış söylemesiyle kapandı. Mulla’ya göre bu hata bile salondaki birçok kişiyi rahatsız etmedi: “Kral Charles’a duyulan güvensizlik düşünüldüğünde, belki de memnun bile oldular.”
Kaynak: Gazete Oksijen
Elon Musk'ın 12 kez paylaştığı cinayetin perde arkası
Kuzey Karolina’da bir tren saldırısında 23 yaşındaki Ukraynalı mülteci Iryna Zarutska hayatını kaybetti. Elon Musk, olayı 12 kez paylaşarak medyanın ilgisizliğini eleştirdi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
ABD'nin Kuzey Karolina eyaletinde 23 yaşındaki Ukraynalı mülteci Iryna Zarutska, trende bıçaklanarak hayatını kaybetti. Söz konusu gelişme başta X olmak üzere birçok sosyal medya platformunda geniş yankı uyandırdı.
Zarutska, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgali sonrası 2022 yılında ailesiyle birlikte ABD’ye göç etti. Kuzey Karolina’da yaşamaya başlayan Zarutska, geçimini komşularının evcil hayvanlarına bakarak sağlıyordu.
Yakınları genç kadını, veteriner asistanı olmayı hedefleyen heykel ve yaratıcı kıyafet tasarımı gibi sanatsal faaliyetlere ilgi duyan biri olarak özetledi.
Saldırının ayrıntıları
Güvenlik kameralarına yansıyan görüntülere göre Zarutska, pizzacıdaki işinden döndükten sonra trene bindi ve 34 yaşındaki Decarlos Brown’un karşısına oturdu. Sadece dört dakika sonra Brown, cebinden çıkardığı bıçakla Zarutska’yı üç kez bıçakladı; boynuna da bir darbe alan Zarutska olay yerinde yaşamını yitirdi.
Brown’un suç geçmişi bir hayli kabarık, 2011’den bu yana en az 14 kez tutuklandı; silahlı soygun, hırsızlık ve saldırı suçlarından hüküm giydi. 2020’de altı yıl hapis yattıktan sonra serbest kaldı ve yılın başında garip bir 911 çağrısı sonrası akıl sağlığı değerlendirmesi yapılması emredildi ancak tamamlanmadı.
Sosyal medya ve Elon Musk’ın tepkisi
Elon Musk, konuyu haftasonu boyunca en az 12 kez paylaştı ve medya kuruluşlarının haberi yeterince ele almadığını belirterek New York Times ve AP haber ajansını eleştirdi. Musk, Zarutska’nın öldürülmesinin adalet sistemindeki eksiklikleri gözler önüne serdiğini vurguladı.
Hem AP, hem de New York Times, ilk haberlerini olaydan neredeyse dört gün sonra yayınladı. Yine aynı şekilde Washington Post, CNN gibi medya kuruluşları da sadece birkaç saat önce gelişmeye yer verdi.
Elon Musk'ın paylaşımlarından bazıları şöyle:
Diğer muhafazakar yorumcular, haberin sosyal medyada yayılmasının önemine dikkat çekti. İngiliz gazeteci Piers Morgan, konuyu 8,5 milyon takipçisiyle paylaşarak sorunun ulusal çapta yeterince duyurulmamasını eleştirdi.
Siyasi yankılar ve suç politikaları
ABD Başkanı Donald Trump, saldırganı “deli ve tehlikeli bir kişi” olarak nitelendirip kınadı. Yaşanan gelişme ayrıca Trump’ın büyük şehirlerde suç karşıtı “kanun ve düzen” mesajını güçlendirdi.
Kuzey Karolina’daki GOP adayları, Demokrat eski Valisi Roy Cooper’ı suç politikalarında yumuşak olmakla suçladı. Cooper’ın kampanyası bu iddiaları yalanladı.
Charlotte Belediye Başkanı Vi Lyles, olay sonrası güvenlik ve akıl sağlığı hizmetlerini vurgulayan açıklamalar yaptı; ancak bu açıklamalar siyasi tartışmaları alevlendirdi. Ulaşım yetkilileri ise şiddet geçmişi olan bir suçlunun serbest bırakılmasını eleştirdi.
Öte yandan Newsweek'in haberine göre söz konusu cinayet ABD kanadında ırk konularında tartışmaları yeniden gündeme taşıdı. Bazı yorumcular, mağdurun beyaz ve suçlunun siyahi olduğu için ulusal medyada ses getirmediğini öne sürüyor.
Kaynak: Gazete Oksijen
Macron'un yarattığı çıkışı olmayan siyasi kriz: Fransa'da hükümet düştü, şimdi ne olacak?
Başbakan François Bayrou’nun bütçe planı nedeniyle düşmesinin ardından Macron, iki yıl içinde beşinci kez yeni bir isim aramak zorunda kaldı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un iki yıl bile dolmadan beşinci başbakanını seçmek zorunda kalması, büyük ölçüde kendi politikalarının yarattığı ve çıkış yolu bulunamayan bir krizi açığa çıkarıyor.
Başbakan François Bayrou’nun, bütçe açığını azaltmaya yönelik planları nedeniyle parlamentonun hükümeti düşürmesinin ardından salı günü istifasını sunması bekleniyor. Bayrou’nun selefi Michel Barnier de yalnızca dokuz ay önce benzer bir nedenle aynı akıbete uğramıştı.
Bayrou, 40 dakikalık konuşmasında ülkeyi “uçurumun kenarında” olarak nitelendirip ekonomik ve sosyal sorunları sıraladı. Sosyalist lider Boris Vallaud, Bayrou’nun güvenoyu talebini “yalnız ve sorumsuz bir hamle” olarak nitelendirirken, Yeşiller Grubu Başkanı Cyrielle Chatelain hükümetin düşüşünü “bir nebze rahatlama” olarak yorumladı. Aşırı sağ lideri Marine Le Pen ise erken seçim çağrısını yineledi.
Görevini korumak için mücadele eden Bayrou, milletvekillerine düşüşünün Fransa’nın mali disiplinsizliğini ortadan kaldırmayacağını söyledi. Ancak tıpkı muhafazakâr Barnier gibi, parlamento çoğunluğuna sahip olmadan dayanak bulmakta zorlandı.
Reuters'ın haberine göre, 2024’te yapılan erken seçim kumarı elini zayıflatan Macron için bölünmüş parlamentodan yasa geçirmek giderek daha riskli hale geldi.
Sciences Po Üniversitesi Siyasi Araştırmalar Direktörü Kevin Arceneaux, “Buradan kolay bir çıkış yolu yok. Cumhurbaşkanı gerçekten zor bir durumda” değerlendirmesini yaptı.
5. Cumhuriyet’ten bu yana en derin krizlerden biri
Fransa, 1958’de kurulan 5. Cumhuriyet’ten bu yana bu ölçekte bir siyasi krizle nadiren karşılaştı. Söz konusu anayasa, güçlü bir parlamento çoğunluğuna sahip merkeziyetçi bir cumhurbaşkanı ile istikrarlı yönetim hedefiyle hazırlanmıştı.
Ancak 2017’de iktidara gelirken siyasi sahneyi sarsan Macron, bugün merkez partilerin ağırlığını yitirdiği, aşırı sağ ile radikal solun güç kazandığı parçalı bir parlamentoda çıkış arıyor. Fransa, koalisyon kurmaya ve uzlaşmaya alışık değil.
Yeni başbakan arayışı
Bayrou’ya yönelik güven oylaması öncesinde artan baskılar karşısında Macron’un seçenekleri sınırlı görünüyor. Cumhurbaşkanının, kendi çevresinden bir ismi başbakanlığa getirmesi mümkün. Bu bağlamda Savunma Bakanı Sebastien Lecornu’nun adı öne çıkıyor. Ancak böylesi bir tercih kamuoyunda duyarsızlık olarak algılanabilir.
Kulislerde, Macron’un Sosyalist bir isme görev verebileceği de konuşuluyor. Ancak Sosyalistler, kalıcı bir koalisyon yerine kendi gündemlerini uygulayabilecekleri bir “saldırmazlık paktı” peşinde. Zenginleri vergilendirme ve emeklilik yaşını geri çekme gibi talepler, Macron’un iş dünyası dostu politikalarıyla taban tabana zıt.
Radikal sol milletvekili Eric Coquerel yaşananlarla ilgili yaptığı açıklamada “Sol bir hükümet senaryosuna inanmıyorum. Macron’un ekonomik politikasını değiştirmesi, küçük çapta bile olsa, söz konusu değil” dedi.
Erken seçim ihtimali
Macron’un elindeki bir diğer seçenek yeni bir erken seçim. Ancak anketler, Marine Le Pen’in aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi’nin konumunu daha da güçlendireceğini, Macron’un partisinin ise daha fazla sandalye kaybedeceğini gösteriyor.
Le Pen, olası bir seçimde milletvekilliğini kaybedeceği ve yeniden aday olamayacağı için kendini “feda etmeye hazır” olduğunu söylüyor ve Macron’a “ultra hızlı bir fesih” çağrısı yapıyor.
Ancak Macron’un milliyetçi, AB karşıtı rakipleriyle iktidarı paylaşması, siyaseten büyük bir darbe anlamına gelecek.
Cumhurbaşkanına yakın kaynaklar, Macron’un yeni bir erken seçimden kaçındığını belirtiyor. Bir parti üyesi ise, “Onunla hiçbir şey ihtimal dışı değil, gerçekten öngörülemez” yorumunu yaptı.
Referandum ihtimali
Bazı siyasetçiler anayasanın değiştirilerek 6. Cumhuriyet’in kurulmasını savunuyor. Ancak kronik istikrarsızlıkla anılan 3. ve 4. Cumhuriyet dönemlerinde denenen parlamenter modele dönüşün ülkenin yönetilebilirliğini nasıl artıracağı belirsiz.
Macron’un istifasını zorlayacak bir anayasal mekanizma bulunmuyor. Ancak cumhurbaşkanı hem parlamentoda hem de kamuoyunda artan baskıyla karşı karşıya.
Fransa, 2018-2019’daki Sarı Yelekliler protestolarında olduğu gibi halk hareketlerine yatkın bir ülke. Bugün hala hayat pahalılığıyla mücadele eden toplumda hoşnutsuzluk artıyor. Macron son yılbaşı konuşmasında referandum ihtimalinden söz etmişti. Köşeye sıkıştığında, yeni bir siyasi “joker” hamlesi arayışına girebilir.
1969’da Charles de Gaulle, 1968 öğrenci ayaklanmalarının ardından kontrolü yeniden kazanmak için benzer bir yola başvurmuştu.
Kaynak: Gazete Oksijen
Yorumlar