top of page

9 5

  • Yazarın fotoğrafı: mutlunecmettin
    mutlunecmettin
  • 9 Ağu
  • 16 dakikada okunur

Velayeti'nin açıklamalarına tepki: Beyrut'tan Tahran'a 'İran kendi halkının sorunlarına odaklansın' mesajı

İran dini lideri Hamaney'in Başdanışmanı Velayeti'nin Lübnan'da silahların devlet tekeline alınmasına karşı açıklamalarına Beyrut'tan sert tepki geldi. Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasında, "Tahran yönetimine kendi halkının sorunlarına, ihtiyaçlarına ve beklentilerine odaklanması" çağrısı yapıldı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Lübnan Dışişleri Bakanlığı, İran lideri Ali Hamaney'in Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti'nin Lübnan'da silahların devlet tekeline alınmasına karşı yaptığı açıklamaları "şiddetle" kınadı. Lübnan Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, Hamaney'in Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti'nin açıklamaları, Lübnan’ın iç işlerine "açık ve kabul edilemez" bir müdahale niteliği taşıdığı belirtildi.

Velayeti'nin açıklamalarının "şiddetle" kınandığı açıklamada, şu ifadelere yer verildi: "Bu tür müdahaleler ilk kez yaşanmamaktadır. Bazı üst düzey İranlı yetkililer, İran İslam Cumhuriyeti’ni ilgilendirmeyen Lübnan’a ait iç meselelere ilişkin asılsız açıklamalar yaparak defalarca yetkilerini aşmıştır. Lübnan devleti, bu tür kabul edilemez davranışlara hiçbir koşulda müsamaha göstermeyecektir. Lübnan, dost ya da düşman fark etmeksizin hiçbir dış tarafın halkı adına konuşmasına veya egemen kararları üzerinde herhangi bir vesayet iddiasında bulunmasına izin vermeyecektir." Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasında, "Tahran yönetimine, kendisini ilgilendirmeyen konulara müdahil olmak yerine, kendi halkının sorunlarına, ihtiyaçlarına ve beklentilerine odaklanması" çağrısı yapıldı. Lübnan’ın geleceği, politikaları ve siyasi sistemi, yalnızca Lübnan halkı tarafından belirleneceğinin vurgulandığı açıklamada, Lübnan'ın kendi egemenliğini savunma konusunda kararlı olduğuna işaret edildi.

Velayeti ne demişti?

İran lideri Hamaney'in Başdanışmanı Velayeti yaptığı açıklamada, "Lübnan’daki aklıselim sahibi kişilerin, Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını engellemesi ve ABD ile İsrail’in planlarına karşı koyması gerektiğini" söylemişti. Lübnan'ın Hizbullah'ı silahsızlandırma kararına karşı çıkan Velayeti, Lübnan’daki direnişin, silahsızlandırılmayı hedefleyen komploların karşısında duracağını savunmuştu.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi de 6 Ağustos'ta katıldığı bir televizyon programında, İran’ın müttefiki Hizbullah’ın kararlarına desteğini dile getirmişti. "Bu konudaki nihai karar Hizbullah’a ait olacaktır. Biz ona uzaktan destek veriyoruz ancak kararlarına müdahale etmiyoruz." diyen Erakçi, Hizbullah’ın silahsızlandırılmasının ilk defa gündeme gelmediğini söylemişti.

Hizbullah'ın 'silah bırakması' meselesi

ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, 19 Haziran'da Beyrut yönetimine "ülkedeki tüm silahların yalnızca devletin denetiminde toplanmasını öncelikli hedef olarak belirleyen" ABD önerisini sunmuştu. Lübnan'da silahların devletin tekelinde toplanması gündemiyle 5 Ağustos'ta toplanan Bakanlar Kurulu, "orduya silahların yıl sonuna kadar toplanmasına dair bir plan hazırlama" görevi vermişti. Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım, kararın çıktığı gün yaptığı açıklamada, "İsrail'in saldırıları sürerken Hizbullah'ın gücünden vazgeçmeyi kabul etmeyeceğini, bu yönde yapılan baskıları da kabul etmeyeceğini" ifade etmişti. Hizbullah'tan 6 Ağustos'ta yapılan yazılı açıklamada da, Nevvaf Selam hükümetinin silahların toplanması kararının "Lübnan'ı İsrail'e karşı direniş silahından mahrum bırakacağını" iddia ederek, bu kararla "büyük bir hata yapıldığını" savunmuştu.

Bakanlar Kurulu ise 7 Ağustos'ta yaptığı yeni toplantıda, Hizbullah'ı da kapsayacak şekilde ülkedeki tüm silahlı varlığın devlet tekeline alınması ve grupların elindeki silahların toplanması kararını kabul etmişti. Enformasyon Bakan Paul Markus, Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, hükümetin aldığı kararlarla ülkede istikrarı sağlamayı, devlet otoritesinin tesisini ve yeniden inşayı hedeflediğini ifade ederek, "Toprakların tamamında, Hizbullah dahil olmak üzere, silahlı varlığın sona erdirilmesi ve sınırda ordunun konuşlandırılması konusunda mutabık kaldık." demişti.

Kaynak: AA


Teksas'ta Cumhuriyetçilerin 'yeni seçim planını' önlemek için eyaleti terk eden Demokratlara dava

ABD'de 'yeni seçim planını' önlemek amacıyla Teksas'tan ayrılan Temsilciler Meclisi'nin 13 Demokrat üyesine dava açıldı. Eyalet Başsavcısı Paxton, "anayasal süreci sabote etmekle" suçladığı 13 kişinin görevden alınması için dava açtığını açıkladı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD'nin Teksas eyaleti Başsavcısı Ken Paxton, Cumhuriyetçilerin 2026 ara seçimlerinde Temsilciler Meclisi'nde daha fazla sandalye kazanmasını amaçlayan "eyalet seçim bölgesini yeniden çizme planı"nı engellemek amacıyla eyaleti terk eden 13 Demokrat üyeye dava açıldığını açıkladı. Paxton, "eyalet seçim bölgesini yeniden çizme planı"nı engellemek amacıyla eyaletten ayrılan Demokratlara ilişkin açıklama yaptı. Bu Demokratların arasından 13 kişinin geri dönmeyeceklerine dair kamuoyuna suçlayıcı açıklamalarda bulunulduğunu belirten Paxton, bu kişilerin görevden alınmaları için dava açtığını açıkladı. Paxton, "Bu kişiler, resmi olarak görevlerini terk etmiştir" ifadesini kullanarak, Demokratları "anayasal süreci sabote etmekle" suçladı.

Teksas'taki Cumhuriyetçilerin 'eyalet seçim bölgesini yeniden çizme' planı

Teksas'taki Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi üyeleri, 2026 ara seçimleri öncesi eyaletin Kongre seçim bölgelerini yeniden çizerek Eyalet Temsilciler Meclisi'nde 5 sandalye daha elde etmeyi hedefliyor. 150 üyeli Eyalet Meclisi'nde karar almaya yeter sayı için üyelerinin en az üçte ikisinin hazır bulunması gerekiyor. Demokratlar, Meclis'te azınlıkta oldukları için bu girişimi oylamayla durduramıyor. Bu nedenle Temsilciler Meclisi'nde yeterli çoğunluğun oluşmasını engellemek amacıyla en az 51 Demokrat üye, eyaleti terk etti. Teksas Senatörü John Cornyn dün, eyaleti terk eden Demokrat üyelere ulaşılması için ABD Federal Soruşturma Bürosu (FBI) yetkililerinin devreye gireceğini açıklamıştı.

Kaynak: AA


Salah'tan UEFA'nın 'Filistinli Pele'ye veda paylaşımına tepki

Liverpool'un Mısırlı yıldızı Muhammed Salah, İsrail saldırısında hayatını kaybeden Filistinli eski milli futbolcu Al-Obaid için UEFA'nın veda paylaşımını alıntılayarak, "Bize nasıl, nerede ve neden öldüğünü anlatabilir misiniz?" diye sordu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İngiltere Premier Lig ekiplerinden Liverpool'un Mısırlı yıldızı Muhammed Salah, Filistin futbolunun efsane isimlerinden, 'Filistinli Pele' lakaplı eski milli Süleyman Al-Obaid için UEFA tarafından yapılan veda paylaşımına tepki olarak, "Bize nasıl, nerede ve neden öldüğünü anlatabilir misiniz?" paylaşımında bulundu. UEFA tarafından yapılan "Filistinli Pele Süleyman Al-Obaid'e veda. En karanlık zamanlarda bile sayısız çocuğa umut veren bir yetenek" şeklindeki paylaşıma Salah, Al-Obaid'nin İsrail saldırılarında öldürüldüğünün belirtilmemiş olması dolayısıyla, "Bize nasıl, nerede ve neden öldüğünü anlatabilir misiniz?" şeklinde cevap verdi.

Filistin'in eski milli takım oyuncusu Süleyman Al-Obaid, geçen çarşamba günü İsrail işgal güçlerinin Gazze'ye yönelik saldırısında hayatını kaybetti. Filistin Futbol Federasyonu tarafından yapılan açıklamada, "Eski milli takım oyuncusu Süleyman Al-Obaid, Gazze Şeridi'nde insani yardım beklerken işgal güçlerinin saldırısı sırasında şehit oldu" ifadeleri kullanılmıştı. Gazze doğumlu, evli ve 5 çocuğu bulunan 41 yaşındaki Al-Obaid, Filistin futbolu tarihinin en parlak yıldızlarından biri olarak gösteriliyordu. Filistin Milli Takımı formasıyla 24 resmi maça çıkan eski futbolcu, 2 gol attı.

Kaynak: AA


SDG'nin Haseke konferansına tepki: Şam yönetimi Paris görüşmelerine katılmayacak

Şam yönetimi, SDG'nin Haseke'de düzenlediği konferansa tepki olarak bir sonraki Paris görüşmelerine katılmama kararı aldı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Suriye hükümeti, ülkenin kuzeydoğusunda SDG adını kullanan terör örgütü PKK/YPG'nin düzenlediği konferansı 'ulusal birliğe aykırı' ve '10 Mart Mutabakatı'nın ihlali' olarak nitelendirerek, Fransa'nın başkenti Paris'te yapılması planlanan bir sonraki müzakere turuna katılmama kararı aldı. Suriye resmi haber ajansı SANA'ya konuşan hükümet yetkilisi, "devrik rejim dönemini canlandırmaya çalışan hiçbir ittifakın" yanında yer almayacaklarını ve SDG ile yeni görüşmelere katılmayacaklarını belirtti.

"Suriye halkının zaferinden zarar görenlerin kırılgan ortaklığı"

Yetkili, söz konusu konferansın, halihazırda devam eden müzakere sürecine zarar verdiğini ve SDG’nin 10 Mart Mutabakatı konusunda ciddi bir tavır sergilemesi gerektiğini vurguladı. Müzakerelerin meşru adresinin Şam olduğunu ifade eden yetkili, ülkenin kuzeydoğusundaki gelişmelerin, Suriye genelini kapsayan ulusal bir iradeyi temsil etmediğini dile getirdi. Yetkili, ayrıca kuzeydoğudaki ittifakı "Suriye halkının zaferinden zarar görenlerin kırılgan ortaklığı" olarak tanımlayarak, ayrılıkçı şahsiyetlerin ağırlanmasını 10 Mart Mutabakatı'nın açık bir ihlali olarak değerlendirdi. Devletin yapısına ilişkin herhangi bir vizyonun güç ya da silah yoluyla dayatılmasını kesin bir dille reddettiklerini belirten yetkili, bu yapının ancak kalıcı bir anayasa ve tüm Suriyelilerin katılımıyla gerçekleştirilecek halk referandumu yoluyla belirlenebileceğinin altını çizdi. Daha önce AA'ya konuşan bir diğer hükümet yetkilisi de Paris'teki müzakerelerin iptali dahil olmak üzere tüm seçeneklerin masada olduğunu belirtmişti.

SDG'nin Haseke konferansı

SDG adını kullanan terör örgütü PKK/YPG, dün Haseke ilinde Süveyda'dan Dürzi lider Hikmet el-Hecri, Alevi Yüksek Meclisi Başkanı Gazal Gaza ve SDG destekçisi Kürt dini lider Mürşid Maşuk Haznevi'nin katıldığı 'çoğulcu ve ademimerkeziyetçi' devlet talebiyle konferans düzenlemişti. Suriye hükümeti ile PKK/YPG arasında ülkenin kuzeydoğusunun entegrasyonu konusunda 10 Mart'ta mutabakat imzalanmıştı. Suriye Dışişleri Bakanlığı, 10 Mart anlaşmasının "tam olarak uygulanması konusunda" bir sonraki istişare görüşmelerinin Paris'te "en kısa sürede" yapılacağını açıklamıştı.

Kaynak: AA


İngiltere'de yasaklı 'Palestine Action' grubuna destek eylemine müdahale: 200 kişi gözaltına alındı

Londra Metropolitan Polisi, İsrail ile iş yapan firmalara yönelik eylemleriyle tanınan ve geçen ay İngiliz askeri uçaklarına boya püskürterek gerçekleştirdiği eylem sonrası yasaklanan gruba destek veren göstericilere müdahalede en az 200 kişinin gözaltına alındığını açıkladı

Kaynak: AA


OnlyFans’da yetişkin içerik üreten isim, L’Oreal'in marka elçisi oldu

L’Oréal, OnlyFans’da yetişkin içerik üreten modeli Urban Decay markasının yüzü olarak seçerek tartışmalara yol açtı. Karar, genç tüketiciler arasında büyük yankı uyandırırken, kadın hakları savunucuları etik kaygılarını dile getirdi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Küresel kozmetik devi L’Oréal, gençler arasında popüler olan makyaj markası Urban Decay’in yeni reklam kampanyasında, OnlyFans üzerinden yetişkin içerik üreten bir modeli kullanma kararıyla tepki topladı.

ABD merkezli yetişkin film oyuncusu Ari Kytsya, Urban Decay’in yeni marka elçisi olarak duyuruldu. Boots ve dünya çapındaki birçok mağazada satılan ürünlerin tanıtımında yer alan Kytsya, kendisini “yatak oyuncusu” olarak tanımlıyor.

Instagram ve TikTok’ta toplam 4,6 milyondan fazla takipçisi bulunan Kytsya, hem saç-makyaj içerikleri hem de OnlyFans’ta çıplak ve cinsel içerikli videolar üretiyor.

Kadın hakları kuruluşundan tepki

İngiltere’nin önde gelen kadın hakları kuruluşu Fawcett Society’nin CEO’su Penny East, bu iş birliğinin “OnlyFans’ın ve platformdaki açık içeriklerin daha da meşrulaşmasına” yol açtığını belirtti.

East konuyla ilgili şöyle dedi: 

“Binlerce genç kadın, şöhret ve para umuduyla bu siteye katılıyor. Ancak çoğu çok az gelir elde ediyor ve giderek daha açık içerikler üretmeye yöneliyor”

Şirketin etik değerleriyle de çelişti

L’Oréal’in “Değerler Bildirgesi”nde, iş birliği yapılacak influencerların daha önce yetişkin içerik veya şirketin “saygı, hoşgörü ve kapsayıcılık” değerleriyle çelişen içerikler paylaşmamış olması gerektiği belirtiliyor.Urban Decay ise Kytsya’yı “benzersiz makyaj yeteneği” ve “samimiyeti” nedeniyle seçtiklerini savundu.


Avustralya, konferansa katılacak bilim insanlarına vize vermedi

Avustralya'nın, ülkenin kuzeydoğusundaki Cairns kentinde düzenlenen Uluslararası Yarasa Konferansı'na katılmak isteyen Asya ve Afrika'dan bazı araştırmacılara vize vermemesi tepkiyle karşılandı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

The Guardian gazetesinin haberine göre, 20. Uluslararası Yarasa Araştırmaları Konferansı'nın organizatörleri, Kenya, Uganda, Hindistan, Pakistan ve Gürcistan’dan 8 bilim insanının vize başvurularının reddedilmesini eleştirdi.

Organizatörler, Avustralya Göç Bakanı Tony Burke'ye hitaben yazdıkları mektupta, durumun "derin endişe ve hayal kırıklığı" yarattığını belirterek, kararın Avustralya'nın uluslararası bilimsel işbirliği merkezi olarak itibarını zedeleyebileceği uyarısında bulundu.

Mektupta, "Bilimsel ilerleme sınırlar ötesinde bilgi alışverişine dayanır. Bu durum, zootonik hastalık tespiti, biyoçeşitliliğin korunması ve ekolojik sürdürülebilirlik gibi Avustralya'nın çıkarlarıyla doğrudan ilgili konular için de geçerlidir." ifadelerine yer verildi.

Aralarında daha önce Avustralya'da doktora yapanlar da var

Konferans Başkanı Profesör Justin Welbergen ise konuya ilişkin yaptığı açıklamada, temyiz hakkı olmadan verilen ret kararının, küresel işbirliği açısından önemli bir buluşmayı sekteye uğrattığını belirtti.

Welbergen, reddedilenler arasında doktora eğitimini Avustralya'da tamamlayan tanınmış bir yarasa uzmanının da bulunduğuna dikkati çekti.

Dünyanın çeşitli ülkelerinden çok sayıda bilim insanının katılımıyla 1968'den bu yana 3 yılda bir düzenlenen Uluslararası Yarasa Araştırmaları Konferansı'na bu yıl 59 ülkeden araştırma kurumları, hükümetler, endüstri temsilcileri ve koruma gruplarından yaklaşık 500 kişi katıldı.

Kaynak: Gazete Oksijen


İngiltere'deki gizli nükleer üstten suya radyoaktif madde karıştı

İngiltere’nin nükleer savaş başlıklarının bulunduğu gizli üs Coulport’ta, uzun süredir bakım yapılmayan eski su boruları patlayarak radyoaktif suyun denize sızmasına neden oldu. Yetkililer sızıntıların insan sağlığına zarar vermediğini söylese de, deniz kirliliği ve bakım eksiklikleri endişe yarattı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İngiltere’nin nükleer savaş başlıklarını barındıran en gizli askeri üslerinden biri olan Coulport’ta, uzun yıllardır bakım yapılmayan eski su borularının tekrar tekrar patlaması sonucu radyoaktif su denize sızdı. Resmi belgelere göre, radyoaktif trityum içeren bu su, Glasgow yakınlarındaki Loch Long adlı deniz körfezine aktı.

İskoçya Çevre Koruma Ajansı (SEPA) tarafından hazırlanan dosyalar, üste bulunan yaklaşık 1.500 su borusunun yarısının tasarım ömrünü çoktan doldurduğunu ortaya koydu. SEPA, Coulport’taki su taşkınlarının bakım eksiklerinden kaynaklandığını, bu nedenle önlenebilir radyoaktif atık sızıntılarının yaşandığını bildirdi.

2022 tarihli bir raporda, SEPA denizaltılara yüklenen nükleer savaş başlıklarının depolandığı alandaki ekipmanın düzenli olarak bakımının yapılmamasını ve patlamaya karşı boru değişimi planlarının yetersiz olduğunu vurguladı.

Belgeleri gizlemek istediler

Sızıntılar, Ferret adlı araştırmacı internet sitesi ve Guardian gazetesinin 6 yıl süren bilgi edinme mücadelesi sonucu açığa çıkan gizli inceleme raporları ve yazışmalarla ortaya çıktı. İngiliz Savunma Bakanlığı ve SEPA, belgelerin ulusal güvenlik nedeniyle gizli tutulmasını istemişti ancak İskoçya Bilgi Komiseri David Hamilton, çoğunun kamuoyuna açıklanmasına karar verdi.

Coulport üssü, İngiltere’nin nükleer caydırıcılığının temel taşı olan dört Trident denizaltısının savaş başlıklarını barındırıyor. Nükleer savaş başlıklarında performansı korumak için kullanılan trityum, düzenli olarak yenileniyor.

Patlamaların geçmişi 15 yıl öncesine dayanıyor

Dosyalara göre, 2010 ve 2019 yıllarında üsse ait borularda patlamalar yaşandı. 2019’daki bir patlama sonucu büyük miktarda su, radyoaktif maddelerle kirlenerek açık bir drenaj yoluyla Loch Long’a aktı. SEPA, radyasyon seviyelerinin çok düşük olduğunu ve insan sağlığını tehlikeye atmadığını belirtse de, “bakım ve yönetim eksiklikleri” nedeniyle bu tür sızıntıların yaşandığını kaydetti.

Savunma Bakanlığı, Mart 2020’de benzer olayların tekrarlanmaması için 23 önlem taahhüdünde bulunduğunu açıkladı. Ancak 2021’de iki yeni boru patlaması daha yaşanınca, SEPA 2022’de yeniden inceleme yaptı ve alınan önlemlerde ilerlemenin yavaş olduğunu bildirdi.

Uzmanlar, radyoaktif maddelerin denize sızmasının ve bu olayların gizlenmeye çalışılmasının kabul edilemez olduğunu vurguluyor. Londra merkezli savunma düşünce kuruluşu BASIC’ten nükleer silah uzmanı David Cullen, yaklaşık 2 milyar sterlinlik altyapı yatırımına rağmen üslerin halen yeterince iyi yönetilmediğini söyledi.

Coulport askeri üs olması nedeniyle sivil çevre düzenlemelerinden muaf tutuluyor. SEPA ise üslerin çevre ve halk sağlığını koruyacak standartlara uygun çalışmasını sağlamak için kararlı olduğunu belirtti.

Savunma Bakanlığı yetkilileri ise, radyoaktif maddelerin güvenli ve kontrollü şekilde yönetildiğini, çevreye herhangi bir tehlikeli sızıntının yaşanmadığını açıkladı.

Kaynak: Gazete Oksijen


11 Eylül saldırılarında ölen 3 kişinin kimliği 24 yıl sonra tespit edildi

ABD tarihinin en büyük terör saldırısı olarak kayıtlara geçen, 11 Eylül 2001'de New York'taki Dünya Ticaret Merkezi binalarına yapılan saldırılarda hayatını kaybedenlerden 3 kişinin daha kimlikleri belirlendi.

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

The Hill'in haberine göre, saldırılardan neredeyse 24 yıl sonra, ölen 3 kurbanın daha kimlikleri tespit edildi.

New York Baştabibi Dr. Jason Graham, DNA analizinin ardından Ryan Fitzgerald, Barbara Keating ve ismi açıklanmayan bir kadının saldırılarda yaşamını yitirenlerin arasında yer aldığını açıkladı.

Saldırılarda hayatını kaybeden kişileri "onurlandırmak" için bu çalışmalara devam ettiklerini belirten Graham, soruşturma makamının, kurbanların kimliklerini tespit etmek amacıyla aile üyelerinden DNA referans örnekleri almak için insanlara ulaşmayı sürdürdüğünü bildirdi.

New York Belediye Başkanı Eric Adams, yaptığı açıklamada, "11 Eylül terör saldırılarında sevdiklerini kaybedenlerin acısı on yıllardır yankılanmaya devam ediyor ancak bu 3 yeni kimlik tespitiyle, o günden beri hala acı çeken aile üyelerine teselli etmek için bir adım daha attık." dedi.

ABD'de 11 Eylül 2001'de düzenlenen terör saldırılarında yaşamını yitirenlerin yakınları ve mağdurlar tarafından açılan davaların çoğu hala sonuçlanmazken merak edilen birçok konu da cevap bekliyor.

Kaynak: AA


Washington Post: ABD'nin Pakistan ve petrolü hakkında büyük planları var

Trump, Pakistan’ın “devasa” petrol rezervlerini geliştirmek için ABD ile ortaklık mesajı verdi. Ancak ülkede petrol üretimi ve yatırım konusunda ciddi şüpheler hakim, özellikle de yerel halk tarafında

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Trump, Pakistan’ın “devasa” petrol rezervlerini geliştirmek için ABD ile ortaklık mesajı verdi. Ancak ülkede petrol üretimi ve yatırım konusunda ciddi şüpheler hakim, özellikle de yerel halk tarafında.

ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz hafta Pakistan’ın “büyük” petrol rezervlerini geliştirmek için bir anlaşma yaptıklarını açıkladı. Trump, sosyal medya platformu Truth Social’da, “Pakistan ve ABD birlikte bu büyük petrol rezervlerini geliştirecek” ifadelerini kullandı. Hatta “Kim bilir, belki bir gün petrolü Hindistan’a bile satabilirler” diyerek umutlu mesajlar verdi.

Pakistan’ın petrol gerçeği

Ülke uzun yıllardır yeterli petrol çıkarıp ekonomik sorunlarını çözme hayalleri kuruyor, fakat bugüne kadar başarılı olamadı. Petrol, Pakistan’ın en büyük ithalat kalemi ve tüketimin yaklaşık yüzde 80’i yurt dışından karşılanıyor. Petrol sıkıntısı yaşandığında ise elektrik kesintileri artıyor.

ABD Enerji Enformasyon İdaresi’nin (EIA) verilerine göre Pakistan’ın 9,1 milyar varil civarında çıkarılabilir petrol rezervi olabilir. Ancak bu rakam kanıtlanmamış ve Pakistan’ın bilinen petrol rezervleri, Romanya, Vietnam ve Brunei gibi ülkelerin gerisinde kalarak dünyada yaklaşık 50. sırada yer alıyor.

2023’te Pakistan günlük 100 binden az varil petrol üretebildi. Bu miktar, dünyanın en büyük üreticisi ABD’nin günlük 13 milyon varil üretimiyle kıyaslandığında oldukça düşük.

Yatırım engelleri ve güvensizlik

Enerji araştırmacısı Afia Malik, Pakistan’daki ilerlemeyi engelleyen unsurları “bürokrasi, siyasi müdahaleler ve bürokratik verimsizlikler” olarak tanımlıyor. Bu sorunlar yabancı yatırımcıları caydırıyor.

Trump, iş birliğinin özel Amerikan şirketleri tarafından yürütüleceğini belirtti ve “Bu ortaklığı yönetecek petrol şirketini seçme aşamasındayız” dedi. Ancak en iddialı girişimlerden biri olan ve ExxonMobil’in de yer aldığı 2019’daki arama faaliyetleri sonuçsuz kaldı.

ABD'den ilk ham petrol ihracatı

Öte yandan, geçtiğimiz hafta Pakistanlı bir rafinerici ABD’den ilk kez ham petrol ithal etmek üzere anlaşma imzaladığını duyurdu. Beyaz Saray sözcüsü Anna Kelly, “Başkanın da dediği gibi, Pakistan ve ABD petrol rezervlerini geliştirmek için birlikte çalışacak ve bu iki ülkenin ekonomik güvenliğini güçlendirecek” açıklamasını yaptı.

Pakistan hükümeti ise Trump’ın açıklamasını memnuniyetle karşıladı. Enerji Bakanı Awais Leghari, “ABD, Çin gibi ülkelerden yatırım gelirse memnuniyetle karşılarız. Başkan Trump’ın bu konuyu gündemine alması güzel” dedi.

'Pakistan pazarlık unsuru olabilir'

Ancak ülkede birçok yorumcu bu açıklamaya kuşkuyla yaklaşıyor, hatta bazıları Trump’ın mesajının esas olarak Hindistan’a yönelik olduğunu düşünüyor. Pakistan’ın ekonomik ve nüfus açısından daha güçlü rakibi Hindistan ile ABD-Türkiye ilişkilerinde yaşanan gerginlikler, bu değerlendirmeleri güçlendiriyor.

Politik analist Hasan Askari Rizvi, “Pakistan belki bu ilişkinin esas faydalanıcısı değil, daha çok bir pazarlık unsuru olabilir” yorumunu yaptı. Son dönemde ABD ile Hindistan arasında ticari gerilimler tırmanırken, Trump Hindistan’dan gelen ürünlere uygulanan tarifeyi iki katına çıkartacağını açıkladı.

Çin detayı

Trump yönetiminin Pakistan’a olan artan ilgisinin petrolün ötesinde, nadir toprak elementleri ve minerallere yönelik olduğu da iddia ediliyor. Bu madenler, elektronik ve savunma sanayinde kritik öneme sahip.

Çin ile ABD arasındaki ticari gerilimler artarken, ABD Pakistan’daki mineral kaynaklarına göz dikmiş durumda. ABD’li yetkililer Nisan ayında Pakistan Maden Yatırım Forumu’na katıldı.Ancak petrolde olduğu gibi, Pakistan’daki bu maden yatakları da büyük ölçüde keşfedilmemiş ve işletilmesi zor olabilir.

Çin, Pakistan’da yaklaşık 2500 kilometre uzunluğunda kara, demir yolu ve boru hattı projesi yürütüyor. Ancak artan güvenlik sorunları projeyi zorluyor. Kuzeybatıdaki Hayber Pahtunhva bölgesinde Pakistan Talibanı’nın güçlenmesi, güneybatıdaki Belucistan’da ise ayrılıkçı grupların şiddetinin tırmanması endişe yaratıyor.

Belucistan’daki ayrılıkçılar, bu hafta maden taşıyan iki araca saldırı düzenledi. Militanlar, “Belucistan kaynaklarını yağmalayan ya da maden taşıyan herkesin hedef olacağını” ilan etti.

Yerel halka faydası olmayabilir

Eski Petrol Bakanlığı yetkililerinden G.A. Sabri, geçmişte petrol ve maden çıkarılan bölgelerde yerel halkın neredeyse hiç fayda sağlamadığını vurguluyor. “Yerel halkla gerçek bir ortaklık kurulmadı” diyen Sabri, bunun güvenlik sorunlarının temel nedenlerinden biri olduğunu söylüyor.

Enerji araştırmacısı Malik, “Yerel halk keşif faaliyetlerinden somut fayda gördüğünde, güvenliği sağlama ve projenin başarısına sahip çıkma olasılığı artar” diyor. Ancak hükümetin maden çıkarma üzerindeki kontrolü artırmak için çıkardığı yasalar yerel tepkileri daha da körüklüyor.


İran'dan, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki barışa ilk yorum

İran, Azerbaycan ile Ermenistan arasında barış için ortak deklarasyon imzalanmasını "bölgede kalıcı barışın sağlanması için önemli bir adım" şeklinde niteledi ancak "istikrarı bozabilecek dış müdahale yönünden endişe verici" olarak değerlendirdi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İran Dışişleri Bakanlığı, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ın barışa yönelik ortak deklarasyona imza atmalarına dair açıklama yayımladı.

Açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:

"İran İslam Cumhuriyeti, iki ülkenin barış anlaşması metnini nihai hale getirmesini memnuniyetle karşılamakta ve bu gelişmeyi bölgede kalıcı barışın tesisi yönünde önemli bir adım olarak değerlendirmektedir.

Aynı zamanda, ortak sınırlar yakınında olmak üzere her türlü ve her biçimde dış müdahalenin kalıcı güvenlik ve istikrara zarar verebilecek olumsuz sonuçlarına ilişkin endişesini dile getirmektedir."

Ulaştırma ağlarının önündeki engellerin kaldırılmasının, karşılıklı çıkarlara dayalı, bölge ülkelerinin egemenliği ve toprak bütünlüğüne saygı çerçevesinde ve dış müdahalelerden uzak gerçekleşmesi gerektiği belirtilen açıklamada, Tahran yönetiminin, 3+3 mekanizması gibi karşılıklı çıkarlar esaslı yapıcı işbirliğini sürdürmeye hazır olduğu kaydedildi.

Barış için ortak deklarasyon

Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Paşinyan, ABD Başkanı Donald Trump'ın ev sahipliğinde dün Beyaz Saray'da gerçekleşen üçlü zirvenin ardından ortak deklarasyona imza atmıştı.

ABD Başkanı, açıklamasında, "Ermenistan ve Azerbaycan, çatışmaları durdurmayı, ticari ve diplomatik ilişkileri başlatmayı ve birbirlerinin toprak bütünlüğüne saygı duymayı taahhüt ediyor." demişti.

Kaynak: Gazete Oksijen


Trump'ın en büyük takıntısı için ne yapması gerekiyor?

ABD Başkanı Trump, bir yandan Ukrayna’dan Kafkaslara uzanan çatışmalara müdahil oluyor, diğer yandan Nobel Barış Ödülü’nün kendi hakkı olduğunu savunuyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Başkanı Donald Trump, geçen yıl yaptığı “Obama olsaydım Nobel ödülünü 10 saniyede alırdım” açıklamasından bu yana, Nobel Barış Ödülü’nü alma isteğini yüksek sesle dile getiriyor. Yeniden göreve gelmesiyle birlikte, önceki başkanların gerisinde kalmadığını ve bu ödülü hak ettiğini sık sık vurguluyor.

Oval Ofis’te Nobel

Trump’ın barış arayışında motivasyon kaynaklarından biri, Beyaz Saray’daki Roosevelt Odası’nda sergilenen Theodore Roosevelt’e ait Nobel Barış Ödülü. Roosevelt, 1905’te Rusya ile Japonya arasında imzalanan Portsmouth Antlaşması’nın mimarı olarak bu ödüle layık görülmüştü. Trump, göreve başladığında bu mirasla anılmak istediğini açıkça belirtmişti.

Putin'le zirve: Tarihin en kritik teması

Önümüzdeki haftalarda Trump, başkanlığının dönüm noktası olabilecek bir zirve için Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Alaska’da bir araya gelecek. Bu görüşme, II. Dünya Savaşı sırasında Roosevelt, Stalin ve Churchill’in Yalta Konferansı’na ya da 1986’daki Reykjavik Görüşmeleri’ne benzer bir önem taşıyabilir.

Trump, Rusya-Ukrayna savaşını çözme çabalarında zaman zaman hayal kırıklığı yaşadığını belirtse de, önceki dönemlere kıyasla birçok barış girişiminde bulunduğunu savunuyor.

Kafkasya'da son durum

Trump’ın Nobel hedefi doğrultusundaki son durağı Güney Kafkasya oldu. Amerika’da pek çok seçmenin beklemediği bu gelişmede, Trump Ermenistan Başbakanı ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nı ağırlayacak.2023’te Azerbaycan, Dağlık Karabağ’ı fiilen ilhak edip çoğunlukta Ermeni nüfusu bölgeden sürdü.

Washington yönetimi, bu sorunu çözmek için 'Trump yolu' olarak anılan bir yol projesini gündeme getirdi. Bu yol sayesinde Azerbaycan Nahçıvan’a bağlanacak, karşılığında Ermenistan ile Azerbaycan ve Türkiye arasında ilişkiler normalleşebilecek.

Trump, ayrıca Azerbaycan’ı 2020’de İsrail ile imzalanan Abraham Anlaşmaları’nı tanıyan Müslüman ülkeler arasına katmaya da zorlamayı hedefliyor.

Hindistan-Pakistan ateşkesi ve Trump'ın rolü

Trump’ın en önemli başarılarından biri olarak gösterdiği anlaşma, Hindistan ile Pakistan arasında Nisan ayında patlak veren sınır çatışmalarına son vermek oldu. Keşmir’deki terör saldırıları sonrası iki nükleer güç arasında hava çatışmaları yaşandı, su tedarikine yönelik tehditler gündeme geldi.

Ancak, taraflar uzun süreli savaşa hazır görünmeyince Mayıs ayında ateşkes ilan edildi. Trump, Amerika’nın arabuluculuğuyla gerçekleştiğini iddia etti. Pakistan yönetimi bu iddiayı desteklerken, Hindistan Başbakanı Narendra Modi ise Trump’ın barış görüşmelerindeki rolünü küçümsedi.

Afrika'da Washington'un etkisi

Kongo Demokratik Cumhuriyeti ile Ruanda arasında yıllardır süren çatışmanın sona erdirilmesinde de Trump’ın katkısı olduğunu söylediği adımlar var. Doğu Kivu bölgesindeki M23 isyancılarının Ruanda destekli saldırıları ardından Trump, ABD maden şirketlerinin yatırımlarını teşvik ederek tarafları silah bırakmaya ikna etti.

Tayland-Kamboçya arasındaki gerilim

Kamboçya ile Tayland arasında Temmuz ayında artan sınır çatışmalarında, Trump İskoçya’daki golf tatilini yarıda keserek liderlerle telefon görüşmeleri yaptı. Ticaret tarifelerini düşürme teklifiyle tarafların ateşkese razı olmalarını sağladı.

Orta Doğu'daki başarılar ve başarısızlıklar

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Trump’ı Abraham Anlaşmaları nedeniyle Nobel’e aday gösterdi. Ancak Trump, Ortadoğu’daki en zorlu diplomatik konulardan biri olan Gazze krizinde önemli ilerleme sağlayamadı.

İran’ın nükleer tesislerine düzenlenen bombalamaları “kusursuz” olarak nitelendiren Trump, Oval Ofis’te bu operasyonları simgeleyen B-2 Spirit bombardıman uçağı modelini sergiliyor. Fakat Gazze’de 60 günlük ateşkes kısa sürede çöktü, Filistinliler açlık ve çatışmalar içinde yaşam mücadelesi veriyor.

Ödül bir kutsanma mı yoksa lanet mi?

Trump’ın Obama’nın Nobel Barış Ödülü’nü almasına yönelik kıskançlığı ve kendi ödül arayışı bazı çevrelerce eleştiriliyor. Obama’nın dış politikasının tarih tarafından sert biçimde değerlendirildiğine dikkat çekiliyor. Rusya ile ilişkilerin normalleşmesi, Kırım’ın ilhakına ve Ukrayna savaşına zemin hazırladığı, Orta Doğu’da ise Arap Baharı sürecinde etkisiz kaldığı belirtiliyor.

Bir Avrupa diplomatı, “Nobel Barış Ödülü’nü erken almak ölüm öpücüğü gibidir” diyerek uyarıyor. Trump’ın görev sonunda ve dengeli bir barışçıl duruş sergilemesi halinde uluslararası ilişkilerde büyük bir dönüşüm yaratabileceği, ancak şimdi alırsa bunun lanetli olacağı ifade ediliyor.


Rus medyası 15 Ağustos'u şimdiden yazdı: Alaska, tesadüfen seçilmedi

ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, stratejik ve sembolik önemiyle dikkat çeken Alaska’da, Ukrayna savaşı başta olmak üzere kritik konuları görüşmek üzere bir araya geliyor. Peki, hem Moskova hem de Washington neden Alaska için hemfikir oldu?

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 15 Ağustos Cuma günü Alaska’da bir araya gelecek. Bu, dört yıl sonra bir ABD başkanının Putin ile ilk yüz yüze görüşmesi olacak.

Tarihi görüşme öncesi Alaska'nın seçilmesi aslında masada dahi yoktu, birçok analist görüşmenin daha merkezi bir konumda olmasını bekliyordu. Son günlerde uluslararası basında öne çıkan bölgelerden en önemlisi Birleşik Arap Emirlikleri'ydi.

Alaska neden seçildi?

Sky News'e göre Alaska’nın zirve için seçilmesi, coğrafyanın sembolik bir mesajı olarak yorumlanıyor. ABD ile Rusya’nın çıkarlarının adeta “temas ettiği” bu bölge, iki lideri stratejik eşitlik çerçevesinde karşı karşıya getiriyor. Coğrafi olarak, Alaska Kuzey Kutbu üzerinden her iki ülkeyi birleştiren nadir lokasyonlardan biri.

Son yıllarda Alaska, henüz tam olarak değerlendirilmemiş fosil yakıt rezervleri nedeniyle jeopolitik önemini artırdı. Trump’ın Kuzey Kutbu’nda daha fazla kontrol talep etmesi, Grönland ve enerji kaynaklarına yönelik planları, bu görüşmenin enerji ve bölgesel hakimiyet açısından kritik olduğunu gösteriyor.

Trump, bu zorlu doğa koşullarına sahip bölgede yapılacak zirveyi kendi “gösteri” anlayışı açısından bir sahne olarak kullanıyor. Alaska’nın vahşi doğası, Trump’ın kendisini “cesur, alışılmadık ve kontrol sahibi” olarak konumlandırmasına hizmet ediyor.

Alaska'nın bir diğer sembolik özelliği ise Washington'un bu bölgeyi Ruslardan satın alması. Trump, aslında Rusya'nın elinden aldıkları bir bölgeye Putin'i getirerek bir mesaj göndermek istiyor olabilir.

Rus medyası ne diyor?

Yerel basında yapılan analizlerde Alaska’nın seçiminden dolayı, ABD’nin kendi topraklarında alışılmadık bir ev sahipliği gerçekleştirileceğine dikkat çekiliyor.

Analizlerde, Trump’ın Rusya ile ilişkilerinde daha pragmatik ve iş odaklı bir tutum sergilediği, bu nedenle zirvenin her iki taraf için de önemli bir fırsat olduğu belirtiliyor. Moskova’nın, Washington’un Ukrayna’daki savaş politikalarını dengelemek ve olası bir ateşkes sağlamak amacıyla bu görüşmeye özel önem verdiği yorumları öne çıkıyor.

Ancak bazı Rus kaynakları, ABD’nin bölgesel nüfuzunu sürdürme isteğinin zirveyi zorlayabileceği konusunda temkinli bir yaklaşım sergiliyor. Görüşmelerin karmaşık ve zorlu geçebileceği, ancak yine de diplomatik diyaloğun sürdürülmesinin kritik olduğu ifade ediliyor.

Öte yandan Putin, olası bir barış görüşmesinin kapalı kapılar ardında ve basına uzak olmasını tercih ettiğini ifade etmişti. Alaska izole konumu nedeniyle neredeyse bütün merkezi noktalara uzak bir konumda bulunuyor.

Alaska hakkında bilinenler

  • Stratejik konum: Alaska, ABD ile Rusya’yı coğrafi olarak birbirine en çok yakınlaştıran bölge olarak dikkat çekiyor.

  • Uzak ve zorlu arazi: Bölge, zorlu iklim koşulları ve ulaşım sorunları nedeniyle stratejik hareketliliği zorlaştırıyor.

  • ABD-Rusya ilişkileri: Alaska, iki ülkenin tarihsel olarak da bağlandığı topraklar; 1867’de ABD tarafından Rusya’dan satın alındı.

  • Diplomatik mekan: Alaska’nın ABD toprakları içinde Rusya ile görüşmeler için seçilmesi, sembolik olarak tarafların stratejik eşitliğine işaret ediyor.



 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
1710

1️⃣ COGAT ve Gazze Sonrası Plan İsrail’in COGAT birimi (Coordination of Government Activities in the Territories) Gazze sonrası “askeri-sivil geçiş modeli” kuruyor. • COGAT artık sadece “işgal koordin

 
 
 
410

Avrupa’nın aşırı sağcı partileri ekonomide solcu oldu Çünkü daha küçük devlet çağrısı, oylarının büyük bölümünü aldıkları işçi sınıfında...

 
 
 
4010

Trump, Hamas'ın Gazze Ateşkes Teklifine Yanıt Vermesi İçin Pazar Günü Son Tarihi Belirledi Anlaşma sağlanamazsa Trump, 'Daha önce hiç...

 
 
 

Yorumlar


©2023 copyright by MD all rights reserved

bottom of page