top of page

9-3

  • Yazarın fotoğrafı: mutlunecmettin
    mutlunecmettin
  • 9 Ağu
  • 33 dakikada okunur

Lübnan hükümeti ABD planını kabul etti: Hizbullah silahsızlandırılacak, Beyrut sokaklarında gerginlik tırmanıyor

Lübnan hükümeti, ABD’nin sunduğu ve ülkenin tam egemenliğinin sağlanması, Hizbullah dahil tüm sivil silahlı grupların silahsızlandırılmasını öngören belgeyi kabul etti. Karar sonrası binlerce Hizbullah destekçisi sokaklara indi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Lübnan hükümeti, ABD’nin sunduğu ve ülkenin tam egemenliğinin sağlanması, Hizbullah dahil tüm sivil silahlı grupların kademeli olarak silahsızlandırılmasını öngören belgeyi kabul etti. Lübnan Başbakanı Nevvaf Selam’ın bu duyurusu ile ABD Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın “Verilen sözler tutuldu” açıklaması sonrasında binlerce motosikletli Hizbullah destekçisi, Beyrut’ta sokaklara indi. Lübnan Ordusu göstericilerin şehir merkezine girişini engellemek için geniş güvenlik önlemleri aldı.

Lübnan Başbakanı Selam, “hükümetin, ABD’nin sunduğu ve ateşkesi güçlendirmeyi amaçlayan belgeyi onayladığını” açıkladı. Belgede, ülkenin egemenliğinin tam olarak tesis edilmesi, Hizbullah dahil tüm sivil silahlı grupların kademeli olarak silahsızlandırılması ve İsrail ile sınır anlaşmazlıklarının diplomatik yollarla çözülmesi gibi kritik maddeler yer alıyor.

Selam, ABD Türkiye Büyükelçisi ve Suriye-Lübnan Özel Temsilcisi Barrack tarafından sunulan belgenin, giriş bölümünde belirtilen “hedefler”in kabul edildiğini belirtti. Buna göre; Taif Anlaşması, Lübnan Anayasası ve Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararı uygulanacak, savaş ve barış kararları yalnızca devletin yetkisinde olacak; silah taşıma hakkı sadece devlete tanınacak, kara, hava ve denizden tüm düşmanca eylemler kalıcı olarak durdurulacak, Lübnan Ordusu ve güvenlik güçlerine destek sağlanarak Hizbullah dâhil tüm silahlı grupların varlığı sona erdirilecek, İsrail’in “Beş Nokta”dan çekilmesi ve esir-sınır meselelerinin diplomasi yoluyla çözülmesi hedeflenecek, İsrail-Lübnan ve Lübnan-Suriye sınırları kalıcı olarak çizilecek ve ABD, Fransa, Suudi Arabistan, Katar ve diğer ülkelerin katılımıyla Lübnan’ın ekonomik kalkınması için uluslararası konferans düzenlenecek.

Tom Barrack: Verilen sözler tutuldu

Belgeyi teslim eden Tom Barrack, “Trump yönetimi, Lübnan’ın ekonomik kalkınma ve komşularıyla barış içinde yaşama yolculuğunu desteklemeye hazır” dedi. Barrack, “Lübnan’da yeni Cumhurbaşkanı ve Başbakanın göreve gelmesiyle Hizbullah’ın pençesinden kurtulmuş bir gelecek için tarihi bir fırsat doğduğunu” vurguladı.

Barrack ayrıca, “Lübnan’daki hedefimiz, Hizbullah’a karşı koyabilecek ve onu silahsızlandırabilecek güçlü bir devlet inşa etmek” sözleriyle, ABD’nin sürece tam destek verdiğini kaydetti. Washington, Lübnan yönetiminin BM kararlarını ve Taif Anlaşması’nı uygulama yönünde aldığı kararı “cesur ve doğru” olarak nitelendiren Barrack, bu adımı “Tek Millet, Tek Ordu” çözümünün hayata geçirilmesi olarak tanımladı.

Beyrut sokakları karıştı

Selam ve Barrack'ın açıklamalarından sonra başkent Beyrut sokaklarında tansiyon yükseldi. Binlerce motosikletli Hizbullah destekçisi, özellikle Beyrut’un güney banliyölerinden Dahiye bölgesinde ve kentin farklı noktalarında sokaklara indi. Sosyal medyada paylaşılan görüntülerde, göstericilerin, “Bunlar, öfkeli Şiilerden sadece birkaçı ve gelecek olan daha da büyük olacak… Bu, başlangıcı olan ama sonu olmayan bir yürüyüş… Nevvaf nerede, Avn nerede? Ülkeyi mahvettiniz, ey Amerikalıların, Siyonistlerin ve Suudilerin uşakları” şeklinde sloganlar attığı görüldü.

Lübnan Ordusu Beyrut’un merkez girişini kapattı

Artan hareketlilik üzerine Lübnan Ordusu, Beyrut genelinde birçok noktaya konuşlandı. Güvenlik güçleri, Hizbullah destekçilerinin Dahiye’den Beyrut’un merkezine girişini engellemeye çalışıyor.

Kaynak: ANKA


Trump duyurdu: Azerbaycan ve Ermenistan Beyaz Saray’da barış anlaşması imzalamaya hazır

ABD Başkanı Donald Trump, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ın Beyaz Saray'da "barış anlaşmasına" imza atacaklarını duyurdu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Başkanı Trump, Truth Social hesabından yaptığı açıklamada, bugün Beyaz Saray'da Aliyev ile Paşinyan'ı ağırlayacağını belirtti.

Trump, açıklamasında, "Yarın (cuma) Beyaz Saray'da Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ı tarihi bir barış zirvesi için ağırlamayı sabırsızlıkla bekliyorum. Yarın, Cumhurbaşkanı Aliyev ve Başbakan Paşinyan, Beyaz Saray'da resmi barış anlaşması imza törenine katılacaklar" ifadelerini kullandı.

Söz konusu iki ülkenin uzun yıllardır savaştığını, kendi yönetiminin de bu çatışmayı durdurmak için aylardır uğraştığını belirten Trump, "savaşı kendisinin durdurduğunu" savundu.

"Ermenistan ve Azerbaycan'ın büyük halkları için doğru olanı yapan bu cesur liderlerle gurur duyuyorum. Bu, Ermenistan, Azerbaycan, ABD ve dünya için tarihi bir gün olacak" değerlendirmesini yapan Trump, ayrıca her iki ülkeyle de ayrı ayrı ekonomik anlaşmalar imzalayacaklarını açıklamasına ekledi.

Kaynak: AA


İsrail kabinesi Gazze'yi 'tam işgal' planını onayladı

İsrail, 22 aydır süren Hamas’la savaşında yeni bir tırmanışa giderek Gazze Şehri’ni yeniden ele geçirme planını duyurdu. Karar, perşembe gecesi üst düzey yetkililerin katıldığı 10 saatlik toplantının ardından alındı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İsrail’in siyasi güvenlik kabinesi, Cuma günü erken saatlerde, neredeyse iki yıldır süren savaşa yönelik içeride ve dışarıda artan eleştirilere rağmen, askeri operasyonlarını genişleterek Gazze Şehri’nin kontrolünü ele geçirme planını onayladı.

Başbakan Benjamin Netanyahu’nun ofisinden yapılan açıklamada, İsrail Savunma Kuvvetleri’ne (IDF) atıfta bulunularak, “IDF, çatışma bölgeleri dışındaki sivil halka insani yardım sağlarken Gazze Şehri’nin kontrolünü ele almaya hazırlanacak” denildi.

Netanyahu, Perşembe günü yaptığı açıklamada, İsrail’in Gazze Şeridi’nin tamamında askeri kontrol sağlamayı hedeflediğini söylese de, Cuma günü onaylanan plan özellikle, bölgenin kuzeyinde yer alan ve en büyük kenti olan Gazze Şehri’ne odaklandı.

Axios muhabiri Barak Ravid, bir İsrailli yetkiliye dayandırarak X’te yaptığı paylaşımda, planın Gazze Şehri’ndeki Filistinli sivillerin tahliye edilmesini ve burada kara harekâtı başlatılmasını içerdiğini aktardı.

Haaretz’e konuşan üst düzey bir İsrailli yetkiliye göre, “Gazze Şehri’nde büyük bir operasyon başladığında, sivil nüfusa korunmaları için sadece merkez kamplarına değil, diğer bölgelere de tahliye edilme imkânı sunulacak.”

Fox News sunucusu Bill Hemmer’ın, İsrail’in tüm kıyı bölgesinin kontrolünü ele geçirip geçirmeyeceği sorusuna Netanyahu, Perşembe günkü röportajında, “Niyetimiz bu” yanıtını verdi. Ancak Netanyahu, bu toprakları yönetmesi için Arap güçlerine devretmek istediklerini öne sürdü. Yönetim düzenlemeleri veya hangi Arap ülkelerinin sürece dahil olabileceği konusunda ise ayrıntı vermedi.


2005'teki karar 20 yıl sonra tersine çevriliyor

Bölgenin tamamen kontrol altına alınması, İsrail’in 2005 yılında aldığı, İsrail vatandaşlarını ve askerlerini Gazze’den çekme ancak sınırları, hava sahası ve altyapı hizmetleri üzerindeki kontrolü sürdürme kararını tersine çevirecek.

Sağcı partiler, o dönemde alınan bu çekilme kararını, 2006 seçimlerinde Filistinli silahlı grup Hamas’ın bölgede iktidara gelmesinden sorumlu tutuyor.

Netanyahu’nun uzun süreli bir kontrol mü yoksa kısa vadeli bir operasyon mu öngördüğü belirsizliğini koruyor. İsrail ise defalarca Hamas’ı ortadan kaldırmayı ve İsrailli rehineleri serbest bırakmayı hedeflediğini dile getirdi.

Hamas, yaptığı açıklamada Netanyahu’nun sözlerini “müzakere sürecine açık bir darbe” olarak nitelendirdi.

Açıklamada, “Netanyahu’nun saldırıyı genişletme planları, hiç şüphe bırakmayacak şekilde, esirlerinden kurtulmak ve onları feda etmek istediğini gösteriyor” denildi.

“İşgal edecek bir şey kalmadı”

İsrail, Gazze Şehri’ni defalarca bombaladı ve birçok kez kara baskınları gerçekleştirdi. Ancak militanlar sürekli olarak farklı mahallelerde yeniden örgütleniyor. Şehir, bugün hâlâ İsrail’in tampon bölge ilan etmediği veya tamamen tahliye etmediği birkaç yerden biri.

Yeni bir kara harekâtı, on binlerce kişinin yeniden yerinden edilmesine ve açlıkla boğuşan bölgeye yardım ulaştırma çabalarının daha da kesintiye uğramasına yol açabilir.

Savaş öncesinde en büyük şehir olan Gazze Şehri’nde bugün kaç kişinin yaşadığı belirsiz. Savaşın ilk haftalarında yüz binlerce kişi tahliye emirleriyle şehirden kaçmış, ancak bu yıl başındaki kısa süreli ateşkes sırasında bazıları geri dönmüştü.

Karardan önce bile Filistinliler daha fazla acı bekliyordu. Yerel hastanelere göre, perşembe günü en az 42 kişi, İsrail hava saldırıları ve ateşi sonucu hayatını kaybetti. Bir mülteci kampında yaşayan Maysaa el-Heila "Artık işgal edecek bir şey kalmadı. Gazze diye bir yer kalmadı" diyor.

Netanyahu: İşgal edeceğim ancak temelli değil

İsrail Başbakanı Netanyahu, Fox News röportajında İsrail’in tüm Gazze’yi kontrol altına almayı planlayıp planlamadığı sorusuna şöyle yanıt verdi:

“İstiyoruz, çünkü güvenliğimizi sağlamak ve Hamas’ı oradan tamamen çıkarmak istiyoruz.”

Ancak Netanyahu, İsrail’in Gazze’yi kalıcı olarak işgal etmek istemediğini, bunun yerine bir güvenlik hattı oluşturduktan sonra bölgenin Arap güçlerine devredileceğini söyledi. Amaçlarının Gazze halkına "iyi bir yaşam sunan ama İsrail’e tehdit oluşturmayan" bir yönetim kurmak olduğunu ifade etti.

İsrail Genelkurmay Başkanı Korgeneral Eyal Zamir, kapalı kapılar ardında yapılan Güvenlik Kabinesi toplantısında, Gazze’nin işgalinin rehineleri tehlikeye atacağını ve iki yıldır süren savaş nedeniyle zaten zorlanan orduya fazladan yük bindireceğini ifade etti. Bu uyarı İsrail medyasında yer aldı.

Hamas tarafından 7 Ekim 2023’te başlatılan saldırıda 251 kişi kaçırılmış, yaklaşık 1200 kişi hayatını kaybetmişti. Bugüne kadar rehinelerin çoğu ateşkes ve anlaşmalar yoluyla serbest bırakıldı, ancak yaklaşık 50 kişi hâlâ Gazze’de bulunuyor ve İsrail’e göre bu kişilerin 20 kadarı hâlâ hayatta.

Perşembe günü yaklaşık 20 rehine yakını, Gazze kıyısına yakın sularda bir tekneyle protesto düzenledi. Gökyüzüne hoparlörlerle mesajlar yayarak savaşın bitmesini ve yakınlarının serbest bırakılmasını talep ettiler.

Yehuda Cohen, Gazze’de tutulan İsrailli asker Nimrod Cohen’in babası olarak tekneden yaptığı açıklamada, Netanyahu’nun savaşı kendi siyasi çıkarları için sürdürdüğünü söyledi. Aşırı sağcı müttefiklerinin ise savaşın tırmandırılmasını, Gazze nüfusunun başka ülkelere yerleştirilmesini ve 2005’te boşaltılan Yahudi yerleşimlerinin yeniden kurulmasını istediğini vurguladı.

Gıda yardımı almaya çalışan Filistinliler öldürüldü

Gazze Sağlık Bakanlığı’na göre İsrail’in saldırılarında şimdiye kadar 61 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti. Bakanlık, Hamas yönetimine bağlı olmakla birlikte sağlık çalışanları tarafından yürütülüyor. BM ve bağımsız uzmanlar, bakanlığın verdiği sayıları en güvenilir ölüm sayıları olarak kabul ediyor. İsrail ise bu sayıları reddediyor ancak kendi bilançosunu açıklamıyor.

Perşembe günü ölen 42 kişiden en az 13’ü, Güney Gazze’deki İsrail askeri bölgesi yakınlarında yardım toplamaya çalışırken hayatını kaybetti. Bu bölgede BM konvoyları sık sık yağmalanıyor ve yardım almak için gelen kalabalıklar arasında sık sık kaos yaşanıyor.

GHF (Gazze İnsani Yardım Vakfı) adlı, ABD destekli ve İsrail tarafından onaylı özel yardım kuruluşu, yardım dağıtım noktalarının yakınında şiddet yaşanmadığını açıkladı. Ancak Gazze’deki Nasser Hastanesi, olayda 2 kişinin daha öldüğünü ve cesetlerinin kendilerine ulaştığını bildirdi.

Yardım krizi büyüyor: 'Bu yardım değil, planlı katliam'

Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), GHF tarafından yürütülen yardım dağıtım sistemini sert sözlerle eleştirdi:

“Bu yardım değil, bu organize edilmiş bir katliam.”

MSF, 7 Haziran – 20 Temmuz arasında GHF yardım noktalarına yakın bölgelerde yaralanan 1380 kişiyi tedavi ettiğini ve 28 kişinin ölü olarak getirildiğini duyurdu. Bu vakaların en az 147’si silahla vurulmuş, en az 41’i çocuktu.

Yüzlerce kişinin de yardım izdihamları sırasında fiziksel saldırıya uğradığı, gözlerine yakıcı sprey sıkıldığı belirtildi. MSF, gördükleri vakaların, yaşanan gerçek sayının yalnızca küçük bir kısmı olduğunu söyledi.

“GHF dağıtım merkezlerinde görülen düzeyde kötü yönetim, kaos ve şiddet, ya umursamaz bir ihmalin ya da bilinçli bir ölüm tuzağının göstergesidir.”

GHF ise tüm suçlamaları “yalan ve aşağılayıcı” olarak nitelendirdi ve MSF’yi Hamas’ın yürüttüğü bir dezenformasyon kampanyasını yaymakla suçladı.

ABD ve İsrail, BM’nin yardım sistemine alternatif olarak GHF’yi kurmuştu. İsrail, BM yardımlarının Hamas tarafından saptırıldığını iddia ediyor. BM ise bu suçlamayı reddediyor ve GHF'nin, Filistinlileri hayatta kalmak için hayatlarını tehlikeye atmaya zorladığını ve bunun toplu yerinden etme planlarını desteklediğini savunuyor.

Kaynak: Gazete Oksijen


Apple ve Trump arasında 600 milyar dolarlık anlaşma

Trump yönetimiyle anlaşan Apple, 12 eyalette 24 tesiste çip üretimi ve teknoloji yatırımları için dört yılda 600 milyar dolar harcayacak

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Apple CEO’su Tim Cook, ABD’de “uçtan uca” bir yerli çip tedarik zinciri oluşturmak amacıyla önümüzdeki dört yıl içinde 600 milyar dolarlık yatırım yapmayı öngören bir anlaşmaya imza attı. Ancak şirketin taahhüdünün gerçek ölçeğini ölçmek güç.

Cook, bu hamleyle, Trump’ın ilk başkanlık döneminde izlediği stratejiyi devam ettiriyor; ABD’de üretime büyük yatırım sözü vererek, Asya ağırlıklı tedarik zincirini kökten değiştirmeden gümrük tarifelerinde muafiyet sağlamak.

Analistler, adımı önemli bir başarı olarak nitelerken, açıklanan devasa yatırım rakamlarının nasıl hesaplandığına ve bu planın gerçek anlamda dönüşüm yaratıp yaratmayacağına dair soru işaretlerini de dile getiriyor.

Ek 100 milyar dolar

Cook, tarafından yapılan ayrı bir açıklamada, Şubat ayında duyurulan 500 milyar dolarlık dört yıllık yatırım planına ek olarak 100 milyar dolar daha taahhüt ettiğini açıkladı. Apple, üretimde uzun süredir dış tedarikçilere bağımlı ve yeni plan kapsamında TSMC, Broadcom ve Texas Instruments gibi mevcut ortaklarını kullanmaya devam edecek.

Dahası, iPhone ve Apple Watch camlarını üretecek Corning’e yapılacak 2,5 milyar dolarlık yatırım ile lazer tedarikçisi Coherent ile imzalanan çok yıllı anlaşmayı içeriyor. Yeni ek yatırımda odak noktasını silikon oluşturuyor. Cook, bu yıl 12 eyaletteki 24 fabrikada 19 milyar çip üretileceğini söylese de, çip üretimine ayrılacak net tutarı açıklamadı.

Cook, iPhoneun “nihai montajının” bir süre daha başka ülkelerde yapılacağını vurgularken, Trump da iPhone üretim hatlarının kısa vadede ABD’ye gelmesinin mümkün olmadığını kabul etti.

Geçmişte de benzer sözler verildi

Apple, Ocak 2018’de ABD’de üretime beş yılda 350 milyar dolar yatırım sözü vermiş, bu kapsamda doğrudan yatırımlar ve tedarikçi harcamalarını da dahil etmişti. Şirket, Trump’ın ilk döneminde ürünlerine yönelik gümrük vergilerinden muaf kalmıştı.

Kasım 2019’da Trump ve Cook, Apple tedarikçisi Flex’in Texas’taki Mac Pro üretim tesisini gezmiş, Trump burayı “çok önemli bir fabrika” olarak nitelendirmişti. Ancak bu tesis aslında 2013’te açılmıştı.

Tedarikçi ortaklar

Apple’ın yeni taahhüdü, yerel tedarik alımlarının yanı sıra veri merkezleri ve Ar-Ge harcamalarını kapsıyor.En büyük değişimlerden biri, Apple’ın çip tedarikçilerinin, geçtiğimiz Mayıs ayında Biden yönetiminin Chips Act kapsamında 406 milyon dolarlık hibe ile açılan Texas’taki GlobalWafers tesisinden silikon gofret temin edecek olması. Bu 300 mm’lik gofretler, TSMC ve Texas Instruments tarafından iPhone çipleri üretiminde kullanılacak.

Apple, ABD merkezli en büyük yarı iletken ekipman üreticisi Applied Materials’ın Texas, Austin’deki üretimini artıracağını ve Arizona’da yeni bir bileşen üretim tesisi için 200 milyon dolarlık yatırım yapacağını da açıkladı.

Bunun yanı sıra, Samsung’un Austin’deki yarı iletken tesisinde dünya çapında ilk kez uygulanacak yeni bir çip üretim teknolojisinin devreye alınacağı bildirildi. Broadcom ve GlobalFoundries ise 5G çip bileşenleri üretecek.

Konuya yakın kaynaklar, Güney Koreli Samsung’un, gelecek yıl piyasaya çıkması beklenen iPhone 18 için görüntü sensörü sağlayacağını, bunun da Japonya’da Sony tarafından üretilen bir parçanın yerini alacağını belirtti.

Yatırımın ne kadar yeni sayılıyor?

Apple’ın son açıklamasındaki projelerin büyük kısmı daha önce duyurulmuştu ve yabancı tedarikçi yatırımlarına dayanıyor.

Örneğin, TSMC’nin Arizona’daki tesislerinde Apple için milyonlarca çip üretiliyordu.TSMC, 2020’de ABD’deki ilk ileri seviye çip üretim tesislerini inşa etme planlarını açıklamış ve geçen yıl üretime başlamıştı. Şirket, Mart ayında ABD’de toplam 165 milyar dolarlık yatırım yaptığını açıklamıştı.

Samsung ve Güney Koreli rakibi SK Hynix de, Trump’ın yarı iletkenlere yönelik yüzde 100 gümrük vergisi tehdidinden kaçınmak için ABD’de milyarlarca dolarlık ileri üretim tesisi yatırımlarına yöneldi.

Analistler ne diyor?

Jefferies analistleri, Apple’ın 600 milyar dolarlık yatırım iddiasına temkinli yaklaşıyor. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan uzmanlar “Mevcut maliyet yapısı düşünüldüğünde bu miktarın nasıl yatırılacağını anlamakta zorlanıyoruz” değerlendirmesinde bulundular.

Gartner’dan yarı iletken analisti Gaurav Gupta, “Uçtan uca çok muğlak bir terim. Yarı iletken tedarik zincirinin tamamının buraya taşınması önümüzdeki dört yılda mümkün değil” dedi.

HSBC analistleri ise planın, Apple’ın tedarik zincirinde köklü değişime gitmeden Trump’ı memnun etmesine imkan tanıdığını, böylece şirketin kârlılığının zarar görmeyeceğini belirtti.

Bank of America’dan Wamsi Mohan, rakipleri tarifelerden etkilenirken iPhoneların muaf kalması halinde Apple’ın ABD akıllı telefon pazarında payını artırabileceğini söyledi.

Deepwater Asset Management’tan Gene Munster ise, ürünlerin ABD’de monte edilmeyecek olmasının yatırımcılar için olumlu olduğunu, bu sayede kâr marjlarının önümüzdeki yıllarda korunacağını vurguladı.

Kaynak: Gazete Oksijen


ABD, Maduro'nun yakalanmasına verilecek ödülü 50 milyon dolara çıkardı

ABD, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’yu uyuşturucu kaçakçılığı ve suç örgütleriyle iş birliği yapmakla suçlayarak yakalanmasına yol açacak bilgi için verilecek ödülü 50 milyon dolara çıkardı. Karara tepki gösteren Caracas yönetimi, bunu "siyasi propaganda" olarak nitelendirdi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun tutuklanmasına veya mahkûm edilmesin sağlayacak bilgiyi temin edenlere verilecek ödülü 50 milyon dolara yükseltti. Gerekçe olarak, Maduro’nun uyuşturucu kaçakçılığı ve suç örgütleriyle bağlantıları gösterildi.

Açıklamayı duyuran ABD Adalet Bakanı Pam Bondi, sosyal medya platformu X üzerinden yayımladığı videoda, Maduro’yu Tren de Aragua ve Sinaloa Karteli gibi önde gelen suç örgütleriyle iş birliği yapmakla suçladı.

Venezuela’dan tepki: Aşağılık bir propaganda operasyonu

Venezuela Dışişleri Bakanı Yvan Gil, Telegram hesabından yaptığı açıklamada bu kararı, “şimdiye kadar görülmüş en saçma dikkat dağıtma girişimi” olarak nitelendirdi.

Açıklamada “Vatanımızın onuru satılık değildir. Bu aşağılık siyasi propaganda operasyonunu reddediyoruz" ifadeleri kullanıldı.

Ödül 2020’den bu yana üç kez artırıldı

Maduro hakkında ABD savcıları tarafından uyuşturucu kaçakçılığı suçlamaları ilk olarak 2020’de yöneltilmişti. O yıl ödül ilk kez 15 milyon dolar olarak belirlenmişti.

Daha sonra Maduro’nun üçüncü kez devlet başkanlığına yemin ettiği Ocak 2025’te, ödül 25 milyon dolara yükseltilmiş ve bazı üst düzey yetkililere yönelik yeni yaptırımlar uygulanmıştı.

Terör örgütü ilanları ve son suçlamalar

ABD Dışişleri Bakanlığı, Şubat 2025’te, Tren de Aragua çetesini, MS-13 ve bazı Meksika kartelleriyle birlikte yabancı terör örgütü olarak ilan etti. Temmuz ayında ise Cartel de Los Soles adlı oluşumu da küresel terör örgütü listesine ekledi.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, perşembe akşamı yaptığı açıklamada, Maduro’nun 10 yılı aşkın süredir Cartel de Los Soles'in lideri olduğunu, bu kartelin ABD’ye uyuşturucu sokmaktan sorumlu olduğunu söyledi.

Kaynak: Reuters


'Manşetlere taşınacak onur': Macron, Paris'in son gazete satıcısını madalya ile onurlandıracak

Aslen Pakistanlı olan 73 yaşındaki gazete satıcısı Ali Akbar, Paris’in gözde Latin Mahallesi’nde 50 yılı aşkın süredir kafelerin ve restoranların teraslarında gazete satmasının ardından Fransa’nın en prestijli nişanlarından birine layık görüldü

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Ali Akbar, 1973 yılında Fransa’ya taşındıktan sonra gazete satıcılığına başladı. Mizah anlayışı ve enerjisiyle hem yerel halkı etkiledi hem de düşen gazete satışlarına direnç gösterdi.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, eylül ayında Akbar’ı Ulusal Liyakat Nişanı (Ordre national du Mérite) ile “şövalye” ilan edeceğini duyurdu. Bu nişan, sivil ya da askerî alanda Fransa’ya üstün hizmetlerde bulunanlara veriliyor.

Yarım asırlık bir gelenek ve direniş

Pakistan’ın kuzeyindeki Rawalpindi kentinde doğan Akbar, Paris’teki üniversite öğrencilerine ilk olarak Charlie Hebdo isimli haftalık hiciv dergisini satarak işe başladı. 1970’lerde bile Paris’te kaldırımda gazete satanlar artık yok olma tehlikesiyle karşı karşıyaydı; televizyonlar ve sonrasında internet, basılı gazetenin yerini almaya başlamıştı.

Ancak Ali Akbar, Fransa’nın sokaklarında gazete satmaya devam eden son kişi olarak bu geleneği yaşatmayı başardı. Samimi gülümsemesi, şakacı tavırları ve sarsılmaz kararlılığı onu Paris’in tanınan simalarından biri hâline getirdi.


'Gerçek kitapları severim, ekranları değil'

Akbar mesleğine duyduğu tutkuluyu "Gerçek kitapları severim, ekranları değil. Kâğıda dokunmayı seviyorum. Tabletleri, dijital şeyleri sevmiyorum. Ama okumayı çok seviyorum. Ne tür olduğu fark etmez. Gerçek kitaplar… Ama ekranlardan asla" ifadeleriyle anlatıyor. Akbar satış stilini de şöyle anlatıyor:

“Gazeteleri kendime has bir tarzda satıyorum. Şakalar yaparım, insanları güldürürüm. Pozitif olmaya çalışırım, bir atmosfer yaratırım… İnsanların cebine değil, kalbine girmeye çalışırım.”

Ancak dijital yayıncılık çağında bu iş daha da zorlaşmış durumda:

“Sekiz saatte ancak 20 adet Le Monde gazetesi satabiliyorum. Artık her şey dijital. İnsanlar gazete almıyor.”

Yine de Ali Akbar, sağlığı elverdiği sürece bu işi yapmaya devam etmeyi planlıyor.

'Ali bir kurum gibi. Sadece gazete almıyoruz, dostluk alıyoruz'

Lüks butiklerin ve şık restoranların, bir zamanlar dünyanın en ünlü 20. yüzyıl düşünürlerini besleyen kitapçıların yerini aldığı Latin Mahallesi’nde, birçok yerli halk Ali Akbar’ı semtin özgünlüğünü koruyan nadir unsurlardan biri olarak görüyor.

Bir müşterisi olan Marie-Laure Carriere, duygularını şöyle dile getiriyor:

“Ali bir kurum gibi. Her gün Le Monde’u ondan alıyorum. Aslında sadece gazete almıyoruz, onunla kahve içiyoruz, bazen öğle yemeği bile yiyoruz.”

Kaynak: Reuters

Dışişleri'nden İsrail'in Gazze'yi işgal kararına tepki

Dışişleri Bakanlığı, İsrail'in Gazze'deki askeri harekatını genişletme yönündeki kararını en güçlü şekilde kınadıklarını açıkladı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Dışişleri Bakanlığı, İsrail'in Gazze'deki askeri harekatını genişletme yönündeki kararını en güçlü şekilde kınadıklarını açıkladı.

Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, "İsrail'in bölgedeki yayılmacı ve soykırımcı politikasının yeni bir aşamasını teşkil eden, Gazze'deki askeri harekatını genişletme yönündeki kararını en güçlü biçimde kınıyoruz. Fundamentalist Netanyahu hükümetinin Filistinlilere karşı uyguladığı soykırımı sürdürmek ve işgali genişletmek için attığı her adım, uluslararası barış ve güvenliğe ağır darbe vurmakta; bölgesel istikrarsızlığı artırmakta ve insani krizi daha da derinleştirmektedir. Bölgemizde kalıcı barışın tesisi ancak uluslararası hukukun üstünlüğü, diplomasinin önceliği ve temel insan haklarının korunmasıyla mümkün olacaktır. İşgalci İsrail, savaş planlarını derhal durdurmalı, Gazze’de ateşkesi kabul etmeli ve iki devletli çözüm doğrultusunda müzakerelere başlamalıdır" dendi.

Uluslararası topluma çağrı

Uluslararası topluma da çağrı yapılarak, "Gazze'yi yaşanmaz hale getirmek suretiyle Filistinlileri kendi topraklarından zorla göç ettirmeyi amaçlayan bu kararın uygulanmasını önlemek üzere uluslararası toplumu sorumluluklarını yerine getirmeye ve BM Güvenlik Konseyi'ni İsrail'in uluslararası hukuka ve insani değerlere aykırı eylemlerini önleyecek bağlayıcı kararlar almaya çağırıyoruz" ifadelerine yer verildi.

Kaynak: DHA


Beyaz Saray'da tarihi barış anlaşması: Zengezur Koridoru'na Trump'ın adı veriliyor

ABD Başkanı Trump, Ermenistan ve Azerbaycan liderlerini Beyaz Saray’da buluşturuyor. Tarihi barış anlaşmasıyla bölgeye ekonomik fırsatlar ve yeni transit koridorlar açılacak

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Başkanı Donald Trump, Cuma günü Beyaz Saray’da Ermenistan ve Azerbaycan liderleri arasında tarihi bir barış anlaşması imzalanacağını duyurdu. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, “Tarihi Barış Zirvesi” için Beyaz Saray'da bir araya gelecek.

Trump, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “ABD her iki ülke ile ekonomik iş birliği yapacak ikili anlaşmalar da imzalayacak. Böylece Güney Kafkasya bölgesinin potansiyeli tam anlamıyla açığa çıkarılacak” ifadelerini kullandı.

Zengezur Koridoru'nun adı değişiyor

CBS News kaynaklarına göre, Aliyev ve Paşinyan, Oval Ofis ve Devlet Yemek Salonu’nda gerçekleşecek etkinliklere katılacak. İki devlet başkanı arasında ilk kez atılacak bu anlaşma, ABD’nin enerji üretimi ve transit geçiş gibi stratejik alanlarda bölgeyle ilişkilerini derinleştirme hedefinin bir parçası olarak değerlendiriliyor.

Ermenistan, ABD’ye 43 kilometrelik bir transit koridorun geliştirme haklarını verecek. “Uluslararası Barış ve Refah için Trump Yolu” (TRIPP) olarak adlandırılacak bu koridor, bölgenin batıya açılmasını sağlayacak.

Geçmişte neler yaşandı?

ABD yetkilileri aylarca süren görüşmeler sonunda Ermenistan ve Azerbaycan arasında barış anlaşması için çalıştı. İki komşu ülke, 1980’lerin sonundan beri süren çatışmalarla mücadele ediyor. 2023 yılında Azerbaycan’ın bölgeye yönelik saldırısı sonucu on binlerce etnik Ermeni göç etmek zorunda kalmıştı.

2023 Eylül ayında ilan edilen ateşkes, daha geniş bir savaşı önledi. Mart 2024’te barış anlaşması görüşmeleri tamamlandı ancak ilerleyen aylarda Abu Dabi’de yapılan görüşmeler sonuçsuz kaldı.

Trump’ın özel temsilcisi Steve Witkoff Mart ayında Bakü’yü ziyaret etti. Abraham Anlaşmaları Barış Enstitüsü eski CEO’su Aryeh Lightstone ise birden çok kez bölgeye giderek görüşmelerde rol aldı. Trump yönetimi, Azerbaycan’ın barış anlaşması yapmadan Abraham Anlaşmaları’na katılamayacağını belirtti.


Rusya, ticaret ve Nobel Ödülü detayları

Anlaşmanın cuma günü resmen imzalanması bekleniyor ancak Azerbaycan’ın Abraham Anlaşmaları’na katılımı henüz gündemde değil. Witkoff ve Lightstone’un zirvede hazır bulunması öngörülüyor.

Azerbaycan, Rusya ile sınır komşusu olup, bölgeden Ukrayna’ya petrol ve gaz sevkiyatı yapma potansiyeline sahip. Bu potansiyel malların Rusya veya İran üzerinden geçmeden batıya ulaştırılmasına imkan tanıyacak.

Trump’ın yakın çevresine göre, bu barış hamlesiyle Nobel Barış Ödülü kazanmayı hedefliyor. Basın sekreteri Karoline Leavitt, ödülün Trump’a “çoktan verilmesi gerektiğini” ifade etti.

Kaynak: Gazete Oksijen


Hindistan, ABD'den bütün silah alımlarını durdurdu

Hindistan ABD ile savunma işbirliğinde kritik anlaşmalarını askıya alındı; Boeing P8I uçakları ve Stryker araçları alımı durduruldu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

New Delhi, ABD’nin uyguladığı ihracat tarifeleri nedeniyle savunma alımlarını erteledi.

Hindistan, ABD ile savunma işbirliği kapsamında planlanan bazı yeni silah ve uçak alımlarını askıya aldı. Konuyla ilgili bilgi sahibi üç Hintli yetkili Reuters’a yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump’ın Hindistan’a uyguladığı yüksek ihracat tarifelerinin iki ülke ilişkilerinde önemli bir gerilime yol açtığını belirtti.

Trump'ın tarifeleri iş birliğini zora soktu

ABD Başkanı Trump, Rusya’dan petrol alımı nedeniyle Hindistan’a ek yüzde 25’lik vergi uygulamaya başlamış, böylece toplam tarife oranı yüzde 50’ye yükselmişti. Bu hamle, Hindistan-ABD savunma ilişkilerinde önemli belirsizliklere yol açtı.

Washington ziyareti iptal

Hindistan Savunma Bakanı Rajnath Singh’in Washington ziyaretinde bazı savunma alımlarını duyurması bekleniyordu ancak yetkililer bu seyahatin iptal edildiğini açıkladı. Yetkililer, satın alımların tarifeler ve ikili ilişkilerdeki gelişmeler netleşince yeniden gündeme gelebileceğini söyledi.

Alımı durdurulan silahlar neler?

Reuters’a bilgi veren kaynaklara göre, General Dynamics’in Stryker zırhlı araçları ile Raytheon ve Lockheed Martin’in Javelin tanksavar füzeleri alımı durduruldu. Bu anlaşmaların Trump ve Modi tarafından Şubat ayında duyurulduğu belirtiliyor.

Boeing detayı

Singh’in duyurmayı planladığı altı adet Boeing P8I keşif uçağı ve destek sistemleri alımı da iptal edilen ziyaret kapsamında ertelendi. Yaklaşık 3.6 milyar dolarlık bu anlaşmanın görüşmelerinin ileri aşamada olduğu belirtiliyor.

Rusya-Hindistan-ABD arasındaki gerilim

Hindistan, uzun yıllardır en büyük silah tedarikçisi olarak Rusya’yı tercih etse de son dönemde ABD, Fransa ve İsrail’den de silah alımı yapmaya başladı. Ancak Hindistan, Rusya’dan tamamen vazgeçmeyecek; askeri sistemlerin devamlılığı için Moskova ile iş birliği sürecek.

Trump’ın Mayıs ayında Hindistan-Pakistan arasındaki çatışmalarda ABD’nin ara buluculuğunu üstlendiği iddiası Hindistan tarafından yalanlandı. Buna rağmen ABD ile askeri işbirliği, istihbarat paylaşımı ve ortak tatbikatlar devam ediyor.

Kaynak: Gazete Oksijen


İşgal planı dünyayı ayağa kaldırdı: Almanya'dan İsrail'e silah ihracatını askıya alma kararı

İsrail’in Gazze’yi tamamen işgal etme kararı, bölgesel ve uluslararası çapta sert tepki topluyor. Türkiye, Almanya, Çin ve birçok ülke kararı kınarken, Almanya askeri ihracatı durdurdu. İsrail iç siyasetinde de karar, muhalefetten “nesiller boyu felaket” eleştirisi aldı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, Gazze Şeridi’ni tamamen işgal etmeye yönelik planı, ülkenin güvenlik kabinesi tarafından resmen onaylandı. Kararın ardından İsrail ordusu, bölgeye binlerce asker ve zırhlı birlik sevk ederek kara harekâtı hazırlıklarını hızlandırdı.

İsrail hükümeti, işgalin "nihai çözüm" olarak görüldüğünü belirterek, Gazze’de kalıcı bir sivil yönetim oluşturulması dahil beş maddelik bir şart listesi yayımladı. Açıklamada, Hamas’ın silahsızlandırılması ve Gazze’nin İsrail denetimine geçmesi hedef olarak gösterildi.

7 Ağustos 2025 itibarıyla, Gazze'deki Filistin Sağlık Bakanlığı'nın paylaştığı son verilere göre, İsrail’in saldırılarında yaşamını yitirenlerin sayısı en az 61.258’e ulaştı. Ölenler arasında en az 18.430 çocuk bulunuyor. Yaralı sayısı ise 152.045 olarak açıklandı. Açlık nedeniyle hayatını kaybeden kişi sayısı 197’ye yükselirken, bunların 96’sını çocuklar oluşturuyor. 

Bu adım, savaşın başladığı Ekim 2023’ten bu yana en radikal siyasi ve askeri hamlelerden biri olarak değerlendiriliyor. İsrail'in kararı, uluslararası hukuk ve insan hakları açısından ciddi tartışmalar yaratırken, bölgesel istikrarı tehdit eden yeni bir krizin kapısını araladığı endişeleri de beraberinde getirdi.

Birleşmiş Milletler, Avrupa ülkeleri ve çok sayıda bölgesel aktör, işgal planına sert tepki gösterdi. Türkiye’den Çin’e, Almanya’dan Avustralya’ya kadar birçok ülke, kararı kınayarak sivillerin durumuna dikkat çekti ve İsrail’i geri adım atmaya çağırdı.

Almanya silah ihracatını durdurdu

Almanya Başbakanı Friedrich Merz, İsrail’in Gazze’de askeri operasyonlarını genişletme kararının ardından, Gazze Şeridi’nde kullanılabilecek tüm askeri ekipman ihracatının ikinci bir emre kadar durdurulduğunu açıkladı. Merz, İsrail’in Hamas’ı silahsızlandırma ve rehineleri kurtarma hakkını tanıdıklarını ancak bu sert askeri hamlenin hedeflere ulaşmayı giderek zorlaştırdığını belirtti. Almanya’nın bu kararı, bölgedeki çatışmaların tırmandığı kritik bir dönemde, Avrupa’nın en önemli ülkelerinden birinin İsrail politikasında önemli bir dönüşümü simgeliyor.

Reuters’ın aktardığına göre, Almanya Parlamentosu, 7 Ekim 2023 ile 13 Mayıs 2025 tarihleri arasında İsrail’e 485 milyon euro değerinde askeri ihracat lisansı vermişti. Son karar ise Berlin’in politikada radikal bir çizgi değişikliğine gittiğini ortaya koyuyor.

Rusya: "Yanlış yöne kötü adım"

Rusya Birleşmiş Milletler Başkan Yardımcısı Dmitry Polyanski, Perşembe günü yaptığı açıklamada, Moskova’nın İsrail’in Gazze Şeridi’ni tamamen ele geçirme planını kınadığını söyledi. Polyanski, “Bunun çok kötü bir adım olduğunu ve tamamen yanlış bir yöne gidildiğini düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.

Avustralya: "İki devletli çözüm tek çıkış yolu"

Avustralya Dışişleri Bakanı Penny Wong, İsrail'i bu planı uygulamaktan vazgeçmeye çağırarak, bunun yalnızca insani felaketi derinleştireceğini söyledi. “Kalıcı barışı güvence altına almanın tek yolu, uluslararası tanınan sınırlar içinde iki devletli çözümdür” dedi.

İngiltere: “Bu karar yalnızca kan gölü yaratır”

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, İsrail’in kararını "yanlış" olarak nitelendirdi ve Netanyahu hükümetine bu kararı yeniden değerlendirme çağrısında bulundu. Starmer, “Bu eylem, çatışmayı sonlandırmaya ya da rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamaya yardımcı olmayacak. Yalnızca daha fazla kan gölü yaratacaktır” dedi.

İngiltere, 2025 Eylül’ünde yapılacak BM Genel Kurulu'nda Filistin devletini resmen tanıyacağını duyurmuştu. Ayrıca İsrail’in Gazze operasyonlarına ilişkin İngiliz parlamentosunda çok sayıda protesto gündeme gelmişti.

Finlandiya’dan ara bulucu çağrısı ve iki devletli çözüm vurgusu

Finlandiya Dışişleri Bakanı Elina Valtonen, Reuters’a verdiği röportajda Gazze’de acilen ateşkes ilan edilmesi ve İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasının önemine işaret etti. Valtonen, iki devletli çözüm umudunun canlı tutulmasının kritik olduğunu vurguladı.

1967 sınırları içinde kalan Filistin topraklarının değiştirilmesine veya küçültülmesine karşı olduklarını belirten Valtonen, Batı Şeria’da artan İsrail yerleşimleri ve şiddetini kabul etmediklerini söyledi. Gazze’deki yaklaşan açlık tehlikesi konusunda “son derece endişeliyim” dedi.

Valtonen, Finlandiya’nın şu anda Eylül 2025’te Filistin devletini resmen tanıma planı olmadığını ancak barış için hem Filistin halkının hem de İsrail’in geleceğinin güvence altına alınmasının şart olduğunu belirtti. “Aksi halde iki devletli çözüm mümkün olmaz” diye ekledi.

Birleşmiş Milletler'den planı durdurma çağrısı

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, İsrail’in Gazze’yi tamamen askeri olarak ele geçirme planının acilen durdurulması gerektiğini söyledi. Türk, "Bu plan daha fazla kitlesel yerinden edilmeye, ölüme, yıkıma ve potansiyel savaş suçlarına neden olabilir" dedi.

BM, İsrail’in Gazze saldırılarını ve sivillere yönelik uygulamalarıyla ilgili olarak daha önce de savaş suçu işlenmiş olabileceği uyarısında bulunmuştu. Ayrıca İsrail’in Refah’taki saldırıları BM Güvenlik Konseyi'nde birçok kez tartışılmış, ancak veto engeliyle karşılaşılmıştı.

Çin: “Gazze, Filistin halkının toprağıdır”

Çin, İsrail’in Gazze Şehri’ni kontrol altına alma planına ilişkin “ciddi endişe” duyduğunu belirterek, İsrail’i “tehlikeli eylemlerini derhal durdurmaya” çağırdı. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, AFP haber ajansına yaptığı açıklamada, “Gazze, Filistin halkına aittir ve Filistin topraklarının ayrılmaz bir parçasıdır” dedi.

Açıklamada, “Gazze'deki insani krizi hafifletmenin ve rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamanın tek doğru yolu, derhal ateşkestir” ifadelerine yer verildi.

Çinli yetkili, “Gazze’deki çatışmanın nihai çözümü bir ateşkese bağlıdır; ancak bu şekilde gerilimin düşmesi ve bölgesel güvenliğin yeniden sağlanması mümkün olabilir” dedi.

Pekin yönetimi ayrıca, “Gazze’deki çatışmaların sona ermesi için uluslararası toplumla birlikte çalışmaya hazır olduklarını” belirtti.

İsveç: “Uluslararası hukukun açık ihlâli”

İsveç Dışişleri Bakanı Maria Malmr Stenergard, İsrail'in Gazze’yi işgal planını "uluslararası hukukun ihlâli" olarak tanımladı ve bunun büyük endişe kaynağı olduğunu ifade etti.

İsveç, 2014 yılında Filistin devletini tanıyan ilk Batı Avrupa ülkelerinden biri olmuştu. Ayrıca İsveç, Avrupa Birliği içinde İsrail’e karşı yaptırım uygulanması gerektiğini savunan ülkeler arasında yer alıyor.

İspanya: “Yalnızca daha fazla acı getirir”

İspanya Dışişleri Bakanı Jose Manuel Albares, “İsrail hükümetinin Gazze’deki işgali genişletme kararını sert şekilde kınıyoruz. Bu, yalnızca daha fazla yıkım ve acı getirir” dedi.

Hollanda'dan rehine vurgusu

Hollanda Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp, Netanyahu hükümetinin kararını “yanlış bir adım” olarak nitelendirdi. “Bu karar, insani durumu iyileştirmeyecek ve rehinelerin eve dönüşüne de yardımcı olmayacak” dedi.

Kaynak: Gazete Oksijen


Politico: Rus gazını bitirme projesinde Türkiye'nin olmaması planı zora sokabilir

AB’nin 2027’ye kadar Rus gazı ithalatını bitirme planına Türkiye destek vermeyecek; Brüksel, Ankara’nın tutumunun enerji güvenliğinde ‘arka kapı’ riski yaratacağına inanıyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Şubat 2022'de Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonrası neredeyse bütün batılı ülkeler Moskova yönetimine karşı ekonomik yaptırım kararı aldı, birçok şirket ülkeden çekildi. Avrupa Birliği ayrıca Rus ekonomisinin amiral gemilerinden olan doğal gaz ihracatına da sınırlama getirdi ancak asla akışı tamamen kesmedi.

Bu bağlamda Brüksel önümüzdeki yıllarda bu gaz akışını daha da azaltmak istiyor.  Ancak Politico, AB’nin 2027’ye kadar Rus gazı ithalatını tamamen sonlandırma planının, Türkiye’nin iş birliğine sıcak bakmaması nedeniyle zora girebileceğini yazdı.

 

Planın hayata geçmesi için, Moskova’dan gelen gazın Avrupa'ya hangi yollarla ve hangi miktarda girdiğini izlemek üzere daha fazla denetim gerekiyor. Bu da Türkiye gibi transit ülkelerden daha fazla bilgi talebi anlamına geliyor. Ancak Ankara bu konuda istekli değil.

Konuyla ilgili Politico'ya bir açıklama gönderen Dışişleri Bakanlığı, "AB’nin Rus gazı ithalatını tamamen yasaklama kararı alıp almaması kendi meselesidir. Ancak Türkiye, tek taraflı yaptırımların ekonomileri bozma ve enerji güvenliği endişelerini artırma riski taşıdığı görüşündedir" dedi.

Olası bir gerilim yolda mı?

Uzmanlar, Türkiye’nin bu yaklaşımının, AB’nin yasal takvimine rağmen Rus gazının fark edilmeden Avrupa’ya girmeye devam etmesine yol açabilecek bir “arka kapı” oluşturabileceğini belirtiyor.

AB Parlamentosu’nda yasa tasarısı üzerinde çalışan Yeşiller Partisi milletvekili ve eski Finlandiya Çevre Bakanı Ville Niinistö, "Türkiye’nin denetim maddelerine uymakta isteksiz davranması, özellikle Rus gazında potansiyel merkez haline gelen Türkiye’nin rolü göz önünde bulundurulduğunda, düzenlemenin etkin uygulanmasını zorlaştırabilir" dedi.

Arka kapı riski

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik tam kapsamlı saldırısından üç yılı aşkın süre sonra AB, Moskova’nın enerji gelirlerini kesmek ve bağımlılığını bitirmek için çabalarını sürdürüyor.

2022’den bu yana AB, Rusya’dan deniz yoluyla petrol ve kömür alımını tamamen durdurdu, gaz ithalatını ise yaklaşık üçte iki oranında azalttı. Ancak Moskova’dan sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) alımları ile sınırlı miktarda boru hattı sevkiyatı devam ediyor.

Haziran ayında Brüksel, kalan ithalatı durdurmak amacıyla aşamalı bir yasak önerisi sundu. Buna göre, kısa vadeli sözleşmeler bu yıl sonlandırılacak, uzun vadeli anlaşmalar ise 2027’ye kadar tamamen kaldırılacak.

Plan kapsamında,


Rus gazının menşeini belirlemek için ithalatçı şirketlerden tedarik sözleşmeleri dahil tüm ilgili bilgilerin talep edilmesini öngörüyor. Ancak gazın kaynağını tespit etmek, hem teknik olarak hem de sözleşmelerin gizliliği nedeniyle son derece zor.

Türkiye’nin AB üyesi olmaması nedeniyle yasal yükümlülüğü bulunmasa da, AB’li şirketler gaz ithalatını sürdürebilmek için Türk muhataplarından ek bilgi talep etmek zorunda kalabilir.


Gazların karışıklığa yol açtığı nokta: Bulgaristan sınırı

Enerji piyasası uzmanı Aura Sababuş'a göre bu durum özellikle Türkiye-Bulgaristan sınırındaki Strandzha-Malkoçlar bağlantı noktası için geçerli. 2023’te imzalanan anlaşmaya göre, Bulgar kamu şirketi Bulgargaz, LNG kargolarını Türkiye’deki terminallere yönlendirebiliyor. Bu kargolar, BOTAŞ tarafından teslim alınıp tekrar Bulgaristan’a veriliyor.

Ancak teslim edilen gazın, terminale gelen gazla aynı olup olmadığı net değil. Benzer bir nokta Yunanistan ile Türkiye arasında bulunan Kipi bağlantısı için de geçerli.

Geçen yıl AB, bu iki hat üzerinden 1,9 milyar metreküp gaz ithal etti. Bu rakam, Rusya’nın AB’ye yaptığı toplam boru hattı ihracatının beşte birine denk geliyor.

Yüksek riskli giriş noktaları

Sabaduş söz konusu iki bağlantının da “yüksek riskli” giriş noktaları olarak yasa teklifine dahil edilmesi gerektiğini savunuyor. Niinistö de, “Türkiye denetim ya da şeffaflık kurallarına uymayı reddederse, AB ülkelerinin elinde gazın kaynağını belirleyecek veri kalmaz” dedi.

Ancak Bulgargaz, sürecin zaten sıkı şekilde izlendiğini belirtiyor. Şirket sözcüsü, BOTAŞ terminallerine teslim edilen LNG’nin belgelerinin ellerinde olduğunu ve gazın kaynağının ispatlanabileceğini savundu. Ankara da, Türkiye’nin AB kurallarını delmek için kullanılmasına karşı olduğunu ve ithalat verilerini düzenli olarak açıkladığını bildirdi.

Brüksel-Ankara arasındaki gerilim

Global Resources Partnership CEO’su ve eski Türk diplomat Mehmet Öğütçü’ye göre, “Türkiye’nin bu yasa tasarısına uyması için fazla teşviki yok. İlişkiler şu anda en düşük seviyede”

Öğütçü, Brüksel’in Türkiye’yi ikna edebilmesi için dondurulan enerji müzakerelerinin yeniden başlatılması ya da Avrupa Yatırım Bankası fonlarının yeşil projeler için açılması gibi “teşvikler” sunabileceğini söyledi.Dışişleri Bakanlığı ise, AB ile enerji alanında iş birliğine hazır olduklarını ancak bunun AB’nin Ankara ile yeniden yüksek düzeyli enerji diyaloglarına başlamasına bağlı olduğunu ifade etti.

Sabaduş ise tüm bunlara rağmen Ankara’nın gümrük belgelerinde oynama ihtimalinin yüksek olduğunu, AB’nin Türkiye üzerinde hiçbir yargı yetkisi bulunmadığını ve yerinde denetim yapamayacağını hatırlattı.

Kaynak: Gazete Oksijen


İspanya'nın orman yangınlarıyla mücadele eden keçileri

Katalonya’da yürütülen bir projeyle, yüzlerce keçi orman yangınlarıyla mücadelede doğal temizlik işçisi olarak kullanılıyor. Keçileri yöneten iki çoban ise bu zorlu ama anlamlı işi bir yaşam tarzına dönüştürmüş durumda

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İspanya’nın kuzeyindeki Katalonya bölgesinde, çan sesleri eşliğinde ilerleyen yaklaşık 300 keçilik bir sürü, kuru çalıları ve dikenli bitkileri kemirerek orman yangınlarına karşı mücadeleye katkı sağlıyor.

Sürü, Avrupa Birliği tarafından finanse edilen yangın önleme programı kapsamında Mataró kentinde başlatılan bir pilot projenin parçası. Bu projede yer alan çobanların hikayesini Reuters için yazan Horaci Garcia, amacın keçilerin doğal otlayarak oluşturduğu “canlı yangın koridorları” sayesinde yangın riskini azaltmak olduğunun altını çiziyor. 

Doğal bir yangınla mücadele aracı

Her yıl, artan sıcaklıklarla birlikte Güney Avrupa ülkelerinde büyük orman yangınları yaşanıyor. Ancak Katalonya’da, kuraklığın en şiddetli olduğu yıllardan biri olmasına rağmen geçen yıl yangın sayısında düşüş yaşandı. Bölgesel yönetim, bu düşüşü alınan önleyici tedbirlerle ilişkilendiriyor.

Bu tedbirlerin başında, keçilerin kontrol altında otlatılması geliyor. Keçiler, dikenli bitkiler ve çalılar da dahil olmak üzere neredeyse tüm otları tüketebildikleri için, kuru ve yanıcı bitki örtüsünü temizleyerek doğal bir temizlik aracı işlevi görüyor.

Yüzlerce yıllık yöntem yeniden gündemde

Hayvanların bu şekilde kullanılması yeni değil. Ancak modern tarım makinelerine karşı çevre dostu alternatifler arayan çiftçiler, yüzlerce yıl öncesine dayanan bu yönteme yeniden ilgi göstermeye başladı.

Katalonya kıyısında yer alan Maresme bölgesinde, keçileri yönlendiren Francesc Teixidó ve Pedro Alba, sürülerini birleştirerek göçebe çobanlık yapmaya karar veren iki ortak. 38 yaşındaki ikili, geleneksel yaşam tarzını günümüzün çevresel ihtiyaçlarıyla buluşturuyor.

“Bir iş değil, bir hayat tercihi”

Francesc Teixidó’nun keçilerle tanışması 14 yıl önce, Barcelona’nın Badalona banliyösünde başladı. O dönemde yelken, kayak ve rüzgar sörfü eğitmenliği yapan Teixidó, küçük bir sürüyle hobi olarak çobanlığa başladı. Ancak zamanla bu uğraş, bir yaşam biçimine dönüştü.

“Bir eğitmen olarak da insanları yönlendirmekle sorumlusunuz. Ama şimdi doğadayım, daha özgürüm” diyor.

Ortağı Pedro Alba ise pandemiden önce profesyonel müzik kariyerine sahipti. Seyahat kısıtlamalarıyla mesleğine ara vermek zorunda kalan Alba, oğluyla daha çok vakit geçirebileceği bir iş ararken, Teixidó’dan birkaç keçi satın alarak yeni bir yola girdi.

Keçi sütü verimli ama bürokrasi yorucu

Belediyeler, çobanlara ot temizliği karşılığında ödeme yaparken; göçebe sürülerin sütü de mevsimsel ve doğal aroması sayesinde peynir üreticileri tarafından özellikle tercih ediliyor. Sürekli hareket halinde olan keçiler, farklı bitkilerle beslendikleri için sütleri daha tatlı, yağlı ve protein açısından zengin oluyor.

Ancak bu işin kolay tarafı yok. Alba, “Kaliteli sütümüz var ama resmi işlemlerle uğraşmak en zor kısmı” diyor.

Kazanılan gelirin büyük kısmı ise daha iyi ekipman ve bakım için harcanıyor. Para kazanmak öncelikleri değil. Teixidó, “Başlarda dezavantaj gibi görünen göçebe yaşam, bugün en büyük avantajımız,” derken; Alba, “Saat hesabı yaparsanız bu iş mantıklı gelmez. Ama biz toprağı ve hayatı farklı bir şekilde yönetmeye inanıyoruz” diye ekliyor.

Türkiye'de de çağrı yapılmıştı

Türkiye Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliği (TÜDKİYEB) Genel Başkanı Nihat Çelik, son günlerde artan orman yangınlarının üzüntü verici boyutlara ulaştığını belirterek, bu felaketlerle mücadelede küçükbaş hayvanların önemine dikkat çekmişti.

Çelik, koyun ve keçilerin orman altı bitki örtüsünde biriken kuru ot, çalı ve yabani bitkileri doğal yollarla temizleyerek yangına neden olabilecek materyallerin birikmesini engellediğini, bu sayede yangın riskini önemli ölçüde azalttığını vurguladı.

Hayvan yetiştiricileri de, orman yangınlarının hızlı yayılmasında bu tür yanıcı bitki örtüsünün etkisine işaret ederek, koyun ve keçilerin planlı şekilde belirli alanlarda otlatılmasına izin verilmesi gerektiğini savunuyor.

Kaynak: Gazete Oksijen


Eurostat açıkladı, Türkiye de listede: İşte Avrupa'da en az ve en fazla kazanan ülkeler

Eurostat verileri, Batı ve Kuzey Avrupa’da asgari ücretin 2.000 euronun üzerine çıktığını; Doğu ve Balkan ülkelerinde ise 600 euronun altına düştüğünü ortaya koydu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Avrupa ülkeleri arasında asgari ücret farkı binlerce euroya kadar çıkıyor. Eurostat, ülkeleri üç gelir grubuna ayırırken Euronews, aylık asgari ücreti 600 euronun altında olan ülkeler için dördüncü bir kategori ekledi.

  • En yüksek grup: 1.500 euronun üzerinde: Fransa’da asgari ücret 1.802 euro olurken, diğer ülkeler bu sınırın epey üstünde. Lüksemburg 2.571 euro ile başı çekiyor. Onu İrlanda (2.282 €), Hollanda (2.246 €), Almanya (2.161 €) ve Belçika (2.112 €) izliyor.

  • Orta grup: 1.000–1.500 euro: Bu gruptaki birçok ülke 1.000 euro sınırını yeni aşmış durumda.

  • Düşük grup: 600–999 euro: Doğu ve Güneydoğu Avrupa ülkelerinin çoğu bu grupta yer alıyor.

  • Çok düşük grup: 600 euronun altında: Aralarında bir AB üyesinin de bulunduğu bu grupta ağırlıklı olarak AB aday ülkeleri var. Kuzey Makedonya (584 €), Türkiye (558 €), Bulgaristan (551 €), Arnavutluk (408 €), Moldova (285 €) ve Ukrayna (164 €) listenin en altındaki ülkeler.

Bölgesel ayrım netleşiyor

Harita, Batı ve Kuzey Avrupa’nın yüksek asgari ücrete sahip olduğunu; Güney, Doğu ve Balkan ülkelerinin ise düşük seviyelerde kaldığını gösteriyor. Bu fark, üretkenlik, sanayi yapısı ve işçi pazarlık gücü gibi etkenlerle bağlantılı.

Satın alma gücü

Nominal olarak Lüksemburg’un asgari ücreti Bulgaristan’ın 4,9 katı. Ancak satın alma gücüne göre bu fark 2,3 kata iniyor. Lüksemburg, Almanya, Hollanda ve Belçika zirvede yer alırken; Estonya, Malta, Macaristan gibi bazı AB ülkeleri, Kuzey Makedonya ve Türkiye’nin gerisine düşüyor.

Doğu ve Balkan ülkeleri, nominal listede alt sıralarda olsalar da satın alma gücünde daha iyi sıralara yükseliyor.

Son 6 ve 12 ayda değişimler

  • Ocak–Temmuz 2025: En yüksek artış %7,7 ile Kuzey Makedonya’da, ardından %6,1 ile Yunanistan’da oldu. Türkiye’de %21,2, Ukrayna’da ise %9,9’luk düşüş yaşandı.

  • Temmuz 2024–Temmuz 2025: En büyük artışlar Karadağ ve Kuzey Makedonya’da %20’nin üzerinde. Türkiye ve Ukrayna yine en fazla düşüş yaşayan ülkeler.

  • Euro Bölgesi’nde: Hırvatistan %15,5, Litvanya %12,3 artışla başı çekti. Fransa %2’de kaldı.

Birçok ülkede artış oranı, yüksek enflasyon nedeniyle reel olarak çok daha düşük hissediliyor.

Kaynak: Gazete Oksijen


Meloni onay verdi ama halk tepkili: Sicilya’yı ana karaya bağlayacak köprü projesi yargıya taşınıyor

50 yıldır tartışılan ve 13.5 milyar euroya mal olacak Messina Boğazı Köprüsü'ne hükümetten onay geldi. Yerel halk ve çevre örgütleri projeye karşı direnişe geçti. İtalya'nın güneyinde hayata geçirilecek köprü için yüzlerce mülk kamulaştırılacak

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İtalya’nın Sicilya adasını ana karaya bağlamayı hedefleyen ve tamamlandığında dünyanın en uzun tek açıklıklı köprüsü olacak Messina Boğazı Köprüsü için hükümetten nihai onay çıktı. Ancak 13,5 milyar euroluk projeye karşı çevreciler ve bölge sakinlerinin tepkisi büyüyor. Hukuki itirazlar ise projeyi daha da geciktirebilir.

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni liderliğindeki sağ koalisyon hükümeti, yarım asırdır gündemde olan köprüye resmî onayı bu hafta verdi. 3,7 kilometre uzunluğundaki köprü, Sicilya’daki Messina kentiyle ana karadaki Calabria bölgesini birbirine bağlayacak. Reuters'ın haberine göre proje, yalnızca mühendislik açısından değil, sosyal ve çevresel etkileri nedeniyle de kamuoyunda tartışma yaratmış durumda.

“Bana üç katını verseler de evimi vermem”

Köprü ve bağlantı yolları için yalnızca Sicilya tarafında 440’tan fazla mülkün kamulaştırılması gerekiyor. Evi köprünün dev ayaklarından birinin yakınında bulunan 75 yaşındaki Mariolina De Francesco, “Bana evimin üç katı değerinde teklif etseler de kabul etmem. Önemli olan manzara. Messina Boğazı’na dokunulmamalı” diyor.

Çevreciler ve yerel halk, bölgede yer alan doğal koruma alanlarının ve ekosistemin büyük zarar göreceğini savunuyor. Torre Faro semtindeki iki lagünlü doğal rezervin de projeden etkilenmesi bekleniyor.

Çevre ve deprem riski endişesi

Projeye karşı çıkan gruplar, bölgenin hem yüksek çevresel değeri hem de aktif deprem bölgesi olması nedeniyle köprü için uygun olmadığını söylüyor. Messina Boğazı Şirketi CEO’su Pietro Ciucci ise, köprünün çok şiddetli depremlere dayanacak şekilde inşa edileceğini ve aktif fay hatlarından uzak tutulduğunu belirtiyor.

Şirket ayrıca, inşaat sürecinde gürültü, kirlilik ve çevresel etkilerin sıkı şekilde kontrol edileceğini ve doğal yaşamı korumaya yönelik önlemler alınacağını açıkladı.

Ancak yerel halk bu güvenceleri yeterli bulmuyor. “Avukatlarımız devreye girecek ve bu projeyi durduracağız. Bundan eminiz,” diyen De Francesco gibi birçok kişi, projeye karşı yasal mücadele başlatmaya hazırlanıyor.

Proje 2032’de tamamlanacak, ilk kazma sonbaharda

İtalya Altyapı Bakanı Matteo Salvini, köprünün inşaatına Eylül-Ekim aylarında başlanacağını ve tamamlanmasının 2032’yi bulacağını açıkladı. Kamulaştırılacak ev sahiplerine "cömert tazminatlar" ödeneceği sözünü verdi.

Ancak bölgedeki avukatlar ve aktivistler, yaklaşık 1.000 kişinin evinden olabileceğini ve projenin maliyetinin yıllar içinde iki katına çıktığını söylüyor. 2011’de 8,5 milyar euro olarak öngörülen proje maliyeti, inşaat malzemelerindeki fiyat artışları nedeniyle bugün 13,5 milyar euroya çıkmış durumda.

“Devlet bile AB kurallarına uymak zorunda”

Messinalı bazı vatandaşları temsil eden avukat Antonio Saitta, bu artışın Avrupa Birliği’nin kamu ihaleleri kurallarını ihlal edebileceğine dikkat çekiyor: “AB hukukuyla yönetilen bir ülkede yaşıyoruz. Hükümet bile kurallara uymak zorunda.”

Projenin iptali için Ekim ayı sonuna kadar idari mahkemeye başvurulması planlanıyor.

Roma’daki Sapienza Üniversitesi’nden idare hukuku profesörü Gianluca Maria Esposito ise kamusal yararın özel mülkiyetten üstün olduğunu hatırlatıyor: “Vatandaş tazminat almaya hak kazanır ama projeyi engelleyemez.”

Savunma harcaması olabilir mi?

Proje, İtalyan inşaat devi Webuild liderliğindeki Eurolink konsorsiyumuna verildi. Hükümet, köprüye yapılacak yatırımı savunma harcaması olarak sınıflandırmayı da değerlendiriyor. Bu adım, İtalya’nın NATO hedefleri doğrultusunda askerî bütçesini artırmasına yardımcı olabilir.

Bölge halkı ise geleceklerini etkileyecek bu dev projeyle ilgili daha fazla şeffaflık ve katılım talep ediyor. Karşıtlar projeyi durdurmak için hukuki mücadeleye hazırlanırken, hükümet ise bu köprünün güney İtalya’nın ekonomik kalkınması için kritik bir adım olduğunu savunuyor.


ABD Başkan Yardımcısı JD Vance: Filistin devletini tanıma planımız yok

ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, İngiltere Dışişleri Bakanı Lammy ile bir araya geldi. Vance, İngiltere'nin Filistin devletini tanıma kararına ilişkin bir soru üzerine, "Filistin devletini tanıma planımız yok. İki hedefimiz, Hamas'ın ortadan kaldırılması ve Gazze'deki insani krizin çözülmesi" dedi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, ülkesinin Filistin devletini tanıma planı olmadığını ancak Gazze'deki insani sorunun çözümü için çalıştıklarını bildirdi. İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy, Bakanlığın Kent'teki resmi konutu Chevening House'ta, ABD Başkan Yardımcısı JD Vance ile bir araya geldi. Vance, burada basına yaptığı açıklamada, ABD ile İngiltere arasındaki özel ilişkinin önemine değinerek bu ülkede bulunmaktan ve tatil için ailesiyle burada vakit geçirecek olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

JD Vance, İngiltere'yi ziyareti kapsamında yapacağı görüşmelerde, Orta Doğu'nun yanı sıra İngiltere-ABD ekonomik ortaklığının da ele alınacağını belirtti.

"Trump, Gazze'deki insani krizin korkunç görüntülerinden çok etkilendi"

ABD Başkan Yardımcısı'na, "İngiltere'nin Filistin devletini tanıma kararını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu kararın yanlış olduğunu düşünüyor musunuz?" sorusu yöneltildi. İngiltere'nin Filistin'i tanıma konusunda kendi kararını vereceğini söyleyen Vance, sözlerini şöyle sürdürdü: "(Bizim) Filistin devletini tanıma planımız yok. Orada işlevsel bir hükümetin bulunmaması nedeniyle Filistin devletini gerçekten tanımak ne anlama gelir, bilmiyorum. (ABD Başkanı Donald Trump) Başkan'ın çok net şekilde ifade ettiği gibi, İsrail ve Gazze'deki durumla ilgili olarak şu andaki iki hedefimiz çok basit: Birincisi, Hamas'ın bir daha masum İsrailli sivillere saldırmaması için ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. İkincisi, Başkan, Gazze'deki insani krizin korkunç görüntülerinden çok etkilendi. Bu sorunu çözmek istiyoruz. Bence hepimiz bu sorunu çözmek için çalışabiliriz." Vance, bunun çözülmesinin kolay bir sorun olmadığını vurgulayarak "Aksi takdirde çoktan çözülmüş olurdu ancak bu odak noktasını ve hedefi paylaştığımızı düşünüyorum. Bu hedefe tam olarak nasıl ulaşılacağı konusunda bazı anlaşmazlıklar olabilir ve bugün bunu konuşacağız" dedi.

"Gazze'deki insani sorunları çözmek istiyoruz"

ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, İsrail'in saldırıları ve ablukası altındaki Gazze'ye insani yardımların ulaştırılmasına ilişkin de ülkesinin yoğun şekilde çalıştığını ileri sürdü. Vance, "Gazze'deki insani sorunları çözmek istiyoruz. Bunun gerçekleşmesi için Başkan (Trump) ve tüm ekip inanılmaz derecede sıkı çalışıyoruz. Son 24 saat içinde bile, Gazze'ye daha fazla yardım ulaştırmanın yolları, insani sorunu çözmenin yolları ve Hamas'ı İsrail vatandaşlarını ve sivillerini tehdit etmeye devam edemeyecek konuma getirmenin yolları hakkında sürekli müzakereler ve görüşmeler yapıyoruz." ifadesini kullandı.

Buna karşın, ABD Başkan Yardımcısı Vance, İngiltere ve ülkesinin bu ortak hedeflere tam olarak nasıl ulaşılacağı konusunda anlaşmazlıklar yaşayabileceğine de işaret etti. JD Vance'e, İngiltere'de ifade özgürlüğü konusunda endişeleri olup olmadığı sorusunun yöneltilmesi üzerine, Atlantik'in diğer yakasındaki dost ülkelerle ilgili bazı eleştirileri ve endişeleri daha önce dile getirdiğini söyledi. Ancak, Vance, en çok endişe duyduğu konuların çoğunun, 2020'den 2024'e kadar eski ABD Başkanı Joe Biden döneminde kendi ülkesinde de yaşandığı ifade etti.

"İsrail Güvenlik Kabinesinin son kararı beni endişelendiriyor"

İngiltere Dışişleri Bakanı Lammy de Vance ile yapacakları görüşmede, Gazze'deki gelişmeleri ve Ukrayna'da devam eden savaşı ele alacaklarını dile getirdi. Lammy, ayrıca küresel olarak endişeye sebep olan diğer meseleleri de masaya yatıracaklarını aktardı. Lammy, Orta Doğu'daki duruma ilişkin, İngiltere Başbakanı Keir Starmer'in düzenli olarak ABD Başkanı Trump ile görüştüğünü, kendisinin de ABD'li mevkidaşı Marco Rubio ve Başkan Yardımcısı Vance ile temasta olduğunu söyledi.

İsrailli esirlerin serbest bırakılmasını ve Gazze'de ateşkes görmek istediklerinin altını çizen Lammy, Gazze'deki yaşanan insani acıdan büyük endişe duyduklarını ifade etti. Lammy, İsrail hükümetinin Gazze'yi işgal kararına ilişkin, "Şu anda Gazze'de yaşanan gelişmeler ve kabinenin (İsrail Güvenlik Kabinesi'nin) son kararı beni endişelendiriyor" dedi.

Kaynak: AA


Lukaşenko'dan 'üçlü zirve' önerisi: Putin, Trump ve Zelenski görüşürse 'havada ateşkes' sağlanabilir

Belarus Cumhurbaşkanı Lukaşenko, Rusya Devlet Başkanı Putin, ABD Başkanı Trump ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski'nin üçlü görüşmesi önerisinde bulundu. Lukaşenko, bu görüşmede havada ateşkes için karar alınabileceğini söyledi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Belarus Cumhurbaşkanı Aleksandr Lukaşenko, Ukrayna-Rusya Savaşı'nda havada ateşkes kararına Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ABD BaşkanıDonald Trump ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin yapacağı üçlü bir zirveyle ulaşılabileceğini söyledi. Belta haber ajansına göre Lukaşenko, Time dergisine verdiği röportajda Belarus-ABD ilişkilerinden Rusya-Ukrayna Savaşı'na kadar gündemdeki konulara ilişkin açıklamalarda bulundu.

Ukrayna’da savaşın başlamasından sonra Minsk-Washington ilişkilerinin kötüleştiğini kaydeden Lukaşenko, buna karşın iki ülke arasında iletişim kanallarının istihbarat servisleri aracılığıyla devam ettiğini aktardı. Bu esnada ABD-Belarus ilişkileriyle ilgili süreci bizzat kendisinin sürdüğüne dikkati çeken Lukaşenko, son zamanlarda ABD tarafının Belarus ziyaretlerinde ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Christopher Smith’in kilit rol oynadığını bildirdi. Lukaşenko, “Geldiğinde her zaman şaka yollu CIA ajanı diye adlandırdığım iyi bir insan. Kendisiyle 5 kez görüştük” ifadelerini kullandı.

ABD tarafının Belarus ile temas konusunda inisiyatif sahibi olduğuna değinen Lukaşenko, ABD Başkanı Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Keith Kellogg’un ve ekibinin haziranda Minsk’e ziyaretinin 5. Amerikan heyeti olduğunu söyledi. İyi ilişkilere sahip olmasından dolayı kendisinden Amerikalıların bazı konuları Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e iletmesini istediğini dile getiren Lukaşenko, bunlardan bir tanesinin Rusya ile Ukrayna arasında havada ateşkes konusu olduğunu, ancak bunun Ukrayna’nın Rusya’yı bombalamayı sürdürmesi nedeniyle kabul görmediğini anlattı. Rusya ile Belarus arasında sadece tarihsel değil, aynı zamanda müttefiklik ilişkilerine sahip olduğunun altını çizen Lukaşenko, Oreşnik balistik füzesi, nükleer silahların alınması gibi askeri alanda da ilişkilerin oldukça iyi olduğuna dikkati çekti.

“Oreşnik füze sisteminin konuşlanacağı yer belirlendi”

Ülkesine Moskova’nın gerektiği kadar yardımda bulunduğunu yineleyen Lukaşenko, yıl sonuna kadar nükleer başlık da taşıyabilen Oreşnik füze sistemine sahip olunacağını, Belarus’ta sistemin konuşlandırılacağı ilk mevzilerin belirlendiğini belirtti. Lukaşenko, “Ne Putin, ne ben, ne de başka biri nükleer silah kullanmak istemiyor. Biz intiharcı değiliz. Ancak sınırımızı biri geçerse, elimizdeki tüm silahlarla derhal karşılık vereceğiz. Bu bir gözdağı değil, sadece bir uyarı” şeklinde konuştu.

"Askeri konseptimiz Polonya ve Baltık ülkelerine 'kabul edilemez zarar' üzerine kurulu"

Rusya’nın Belarus’u güçlendirecek güce sahip olduğunu vurgulayan Lukaşenko, sürekli “savaştan kaçınmak için savaşa hazırlandıklarını” kaydetti. Lukaşenko, “Ne yapacağımızı biliyoruz. Son savaşların hepsinden dersler çıkardık. (Askeri) Konseptimiz, bize karşı savaşacak olan Polonya, Litvanya, Letonya ve Estonya’ya 'kabul edilemez zarar' vermeye hazır olduğumuz gerçeğine dayanıyor” diye konuştu.

Ukrayna’nın aynı anda adım atması halinde Rusya Devlet Başkanı Putin’in havada ateşkese razı olabileceğini belirten Lukaşenko, Putin, ABD Başkanı Donald Trump ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski'nin üçlü görüşmesi önerisinde bulundu. Böyle bir görüşme esnasında havada ateşkes konusunun masaya yatırılabileceğini bildiren Lukaşenko, bir ay sonra bu görüşmenin yapılabileceğini dile getirdi. Lukaşenko, “Önceden karar verelim. Mesela Minsk, İstanbul, Cenevre (görüşme yeri) olabilir” şeklinde konuştu.

Kaynak: AA


İsrail'den Suriye'ye hava saldırısı: Kuneytra'daki İçişleri karargahı İHA'larla hedef alındı

İsrail, Suriye'de hava saldırısı düzenledi. Kuneytra kentindeki İçişleri Bakanlığı karargahının İHA'larla hedef alındığı saldırı maddi hasara yol açtı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İsrail, Suriye'nin güneyindeki Kuneytra ilinde İçişleri Bakanlığı karargahına insansız hava araçları (İHA) ile saldırı düzenledi. Yerel kaynaklara göre, saat 20.06'da, İsrail'e ait insansız hava araçları (İHA), Kuneytra'ya bağlı Selam ilçesinde bulunan İçişleri Bakanlığına bağlı bir karargahı hedef aldı. Maddi hasara neden olan saldırıda, can kaybı olmadı. Saldırıya ilişkin şu ana kadar Şam yönetimi veya İsrail tarafından herhangi bir resmi açıklama yapılmadı. İsrail'e ait SİHA'lar Suriye semalarında uçuş yapmaya devam ediyor.

Kaynak: AA


Tarife' etkisi: ABD'de ithalat kargolarında yüzde 5'in üzerinde düşüş bekleniyor

ABD Ulusal Perakendeciler Birliği (NRF), yeni tarifelerin uluslararası ticaret üzerindeki baskıyı artırmasıyla ülkenin büyük konteyner limanlarındaki ithalat kargo hacminin bu yıl geçen yıla kıyasla yüzde 5,6 düşmesinin beklendiğini duyurdu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Ulusal Perakendeciler Birliği (NRF), Hackett Associates danışmanlık firması işbirliğiyle küresel liman takibine dair yayımlanan Global Port Tracker raporunun bulgularını açıkladı. Raporda, ülkenin büyük konteyner limanlarındaki ithalat kargo hacminin 2025'te, geçen yıla kıyasla yüzde 5,6 düşmesinin öngörüldüğü belirtildi.

ABD limanlarında haziranda elleçlenen konteyner miktarının 1,96 milyon TEU olduğu belirtilen açıklamada, bunun mayıs ayına kıyasla yüzde 0,7 arttığı ancak yıllık bazda yüzde 8,4 düştüğü aktarıldı. Açıklamada, temmuz ayına ait verilerin henüz açıklanmadığı ancak söz konusu ay için 2,3 milyon TEU'luk bir hacmin öngörüldüğü kaydedildi. Ayrıca bu yılın ilk yarısında elleçlenen konteyner miktarının 12,53 milyon TEU olduğu belirtilen açıklamada, bunun yıllık bazda yüzde 3,6'lık artışa işaret ettiği aktarıldı. Açıklamada, yılın kalanına yönelik tahminlerin gerçekleşmesi halinde elleçlenen konteyner miktarının 2025'te toplamı 24,1 milyon TEU olmasının beklendiği, bu rakamın 2024'te 25,5 milyon TEU olarak kaydedildiği belirtildi.

Açıklamada görüşlerine yer verilen NRF'nin Tedarik Zinciri ve Gümrük Politikasından Sorumlu Başkan Yardımcısı Jonathan Gold, bu tahminin tarifeler ve ABD yönetiminin ticaret politikasının tedarik zinciri üzerindeki etkisini gösterdiğini belirtti. Gold, tarifelerin tüketici fiyatlarını yukarı çekmeye başladığını ve daha az ithalatın nihayetinde mağaza raflarında daha az ürün bulunması anlamına geleceğini ifade etti. Özellikle küçük işletmelerin ayakta kalma mücadelesi verdiğine işaret eden Gold, pazarları açan, gümrük vergilerini düşüren bağlayıcı ticaret anlaşmalarına ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Kaynak: AA



Beyaz Saray'da tarihi anlaşma: Azerbaycan ile Ermenistan 'barış için' ortak deklarasyona imza attı

Beyaz Saray'da düzenlenen üçlü zirvede Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Paşinyan, iki ülke arasında 'barış için yol haritası' olarak tanımlanan ortak deklarasyona imza attı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, ABD Başkanı Donald Trump'ın ev sahipliğinde Beyaz Saray'da gerçekleşen üçlü zirvenin ardından ortak deklarasyona imza attı. ABD Başkanı Trump, Beyaz Saray'da düzenlenen barış zirvesinde, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Paşinyan'ı ağırladı.

"Savunma alanında Azerbaycan'a uygulanan yaptırımları kaldırıyoruz"

Trump ile Aliyev ve Paşinyan, ikili görüşmelerinin ardından ortak basın toplantısında kameraların karşısına çıktı. ABD Başkanı, açıklamasında, "Ermenistan ve Azerbaycan, çatışmaları durdurmayı, ticari ve diplomatik ilişkileri başlatmayı ve birbirlerinin toprak bütünlüğüne saygı duymayı taahhüt ediyor" ifadesini kullandı. Birçok ülkenin tarafları barıştırmayı denediğini ancak başarısız olduğunu belirten Trump, "Biz başardık" dedi.

Söz konusu ortak deklarasyonun bölge için önemli bir barış fırsatı olduğunu dile getiren Trump, "Savunma alanında Azerbaycan'a uygulanan yaptırımları kaldırıyoruz. Bu, Azerbaycan için çok önemli" dedi.


Zengezur Koridoru'nun 'Uluslararası Barış ve Refah İçin Trump Rotası' olarak adlandırılacağını doğrulayan ABD Başkanı, "Ben istememiştim ama adı Uluslararası Barış ve Refah İçin Trump Rotası olacak. Ermenistan bu koridor için ABD ile 99 yıla kadar sürebilecek özel ortaklık kuruyor" dedi. 

Aliyev: Bugün Kafkaslar'da barışı tesis ediyoruz

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Ermenistan ile imzalanan ortak deklarasyonun hem ikili ilişkilerde hem de çok sayıda ülke için yeni fırsatlar sunacağını belirtti. Aliyev, bugünü, "yeni bir tarihin yazıldığı gün" olarak nitelendirdi. Trump'ın Asya, Afrika ve Güney Kafkasya'daki çatışmaları kısa sürede sona erdirdiğini söyleyen Aliyev, imzalanan ortak bildirinin yeni bağlantı hatları oluşturacağını, yatırımlar, refah ve istikrar için çok sayıda ülkeye yeni fırsatlar sunacağını vurguladı. Aliyev, "Gerçekten tarihi bir gün, bugün Kafkaslar'da barışı tesis ediyoruz. Bu sadece bizim için değil bölge için muazzam fırsatlar yaratacak" ifadelerini kullandı.

Trump'a çabaları için teşekkür eden Aliyev, "Ermenistan ile Azerbaycan'ın uzlaşma cesareti ve sorumluluğu göstereceğine, halkların barışacağına eminim. Çatışma, gerginlik ve kan dökülmesi sayfasını kapatıp çocuklarımız için parlak ve güvenli gelecek sağlayacağız." dedi. Aliyev, bugünkü gelişmelerin Kafkasya'da "uzun süreli, kalıcı ve ebedi barış" sağlayacağını dile getirdi.

"ABD ile stratejik ortaklık sürecini başlattık"

ABD ile stratejik ortaklık sürecini başlattıklarını belirten Aliyev, bunun, ülke açısından tarihi kazanım olduğunu ve çok sayıda alanda işbirliğini kapsayacağını söyledi. ABD ile Azerbaycan arasındaki ikili ve devletler arası ilişkilerde "yeni tarih yazdıklarını" ifade eden Aliyev, "Dünyanın en büyük ülkesiyle stratejik ortaklık formatında olmak büyük fırsat ve aynı zamanda çok büyük bir sorumluluk" diye konuştu. Aliyev, birkaç ay içinde stratejik ortaklık sürecine ilişkin detayların netleşeceğini, bu formatın karşılıklı yatırım, ticaret, enerji, ulaştırma, transit, yapay zeka, savunma sanayi, silah satışı ve terörle mücadele gibi birçok önemli alanı kapsadığını kaydetti.

"Nobel'i Trump'tan başka kim hak ediyor ki?"

Ülkesine 1992'de uygulanan kısıtlamaların kaldırılmasını da memnuniyetle karşıladığını vurgulayan Aliyev, "Azerbaycan üzerinde devam eden kısıtlamaları kaldırdığı için teşekkür ediyoruz. Bağımsız olduktan 1 yıl sonra getirilen kısıtlamaları 33 yıl sonra kaldırdı" değerlendirmesinde bulundu. Aliyev, çabalarından dolayı Nobel Barış Ödülü için Trump'ı aday gösterebileceklerine değinerek "Nobel Ödülü'nü Başkan Trump'tan başka kim hak ediyor ki? (Ermenistan ile) Ortak mektupla Nobel Barış Ödülü'ne aday göstereceğiz." ifadelerini kullandı.

Paşinyan: Yeni bir tarihin temeli atıldı

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ise ortak deklarasyona imza atılmasıyla Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerinde önemli bir dönüm noktasına ulaşıldığını belirterek, "İki ülke arasında yeni bir tarihin temeli atıldı." dedi. Paşinyan, ortak deklarasyonun iki ülke arasındaki onlarca yıllık çatışmayı sona erdirecek yolu açacağını ve karşılıklı egemenlik ile toprak bütünlüğüne tam saygı temelinde yeni bir dönemin kapılarını aralayacağını söyledi.

"Bu anlaşma dünyayı daha iyi bir yer haline getirecek"

Deklarasyonu Başkan Trump’ın bizzat imzalamasının Güney Kafkasya’da barış, refah, güvenlik ve ekonomik işbirlikleriyle dolu bir dönemin açıldığına dair güven ve teminat verdiğini ifade eden Paşinyan, Trump'a gösterdiği liderlikten ötürü teşekkürlerini iletti. Bu sürecin altyapı yatırımlarını teşvik edeceğini, bölgesel bağlantıları güçlendireceğini ve ABD’nin çatışma çözümünde öncü liderliğini daha da pekiştireceğini dile getiren Paşinyan, "Bugün ulaştığımız bu anlaşma büyük bir kazanımdır." ifadesini kullandı. Bunun hem iki ülke hem de bölge ve dünya için bir başarı olduğunu belirten Paşinyan, "Daha barışçıl bir bölge, daha güvenli bir dünya demektir. Bu anlaşma dünyayı daha iyi bir yer haline getirecek" değerlendirmesinde bulundu.

Kaynak: AA


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
1710

1️⃣ COGAT ve Gazze Sonrası Plan İsrail’in COGAT birimi (Coordination of Government Activities in the Territories) Gazze sonrası “askeri-sivil geçiş modeli” kuruyor. • COGAT artık sadece “işgal koordin

 
 
 
410

Avrupa’nın aşırı sağcı partileri ekonomide solcu oldu Çünkü daha küçük devlet çağrısı, oylarının büyük bölümünü aldıkları işçi sınıfında...

 
 
 
4010

Trump, Hamas'ın Gazze Ateşkes Teklifine Yanıt Vermesi İçin Pazar Günü Son Tarihi Belirledi Anlaşma sağlanamazsa Trump, 'Daha önce hiç...

 
 
 

Yorumlar


©2023 copyright by MD all rights reserved

bottom of page