809
- mutlunecmettin
- 2 gün önce
- 39 dakikada okunur
Gazze'ye kara saldırısı tehdidinde bulundu, Filistinlilerden güneye göç etmelerini istedi
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze kentine kara saldırılarına başlayacakları tehdidinde bulunarak bölgede yaşam mücadelesi veren 1 milyon Filistinliden Gazze Şeridi'nin güneyine göç etmelerini istedi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Amerikan X şirketine ait sosyal medya platformundaki hesabından görüntülü mesaj yayınlayan Netanyahu, Gazze kentine yönelik saldırılar hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Netanyahu, son 2 günde Gazze kentine düzenlenen hava saldırılarında çok katlı 50 binayı yıktıklarını söyledi.
Bu yüksek binaların "Hamas tarafından kullanıldığını" iddia eden Netanyahu, hava bombardımanlarının kara saldırılarına "ön hazırlık olduğunu" savundu.
Kara saldırılarına başlayacakları tehdidinde bulunan Netanyahu, Gazze kentindeki Filistinlilerden Gazze Şeridi'nin güneyine göç etmelerini istedi.
İsrail ordusu, son günlerde Gazze kentindeki bazı çok katlı binaları hava saldırılarıyla yerle bir etmişti.
Filistinli kaynaklara göre, söz konusu binaların vurulması nedeniyle son birkaç gün içinde 4 binden fazla kişi evsiz kaldı.
Yapılan oylamada güvenoyu çıkmadı, Fransa'da Başbakan Bayrou'nun azınlık hükümeti düştü
Fransa’da Ulusal Meclis’te yapılan oylamada güvenoyu alamayan Başbakan François Bayrou hükümeti düştü. Bayrou hükümeti, 1958'den bu yana güven oylamasıyla düşen ilk hükümet oldu. Elysee Sarayı, Macron'un önümüzdeki birkaç gün içinde yeni başbakanı atayacağını açıkladı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Fransa parlamentosu, artan ulusal borcu dizginleme planları nedeniyle hükümeti düşürmek için oy kullandı. Bu karar ülkede siyasi krizi derinleştirirken, Macron’a iki yıldan kısa sürede beşinci başbakanı bulma görevini yüklüyor.74 yaşındaki Bayrou yalnızca dokuz ay önce başbakanlık görevine gelmişti.Bayrou şimdi istifasını sunmak zorunda ve Macron, Fransa’nın siyasi ve mali krizine ilişkin finansal piyasaların kaygılı sinyaller verdiği bir dönemde daralan seçeneklerle karşı karşıya kalıyor.
Sonuç açıklandıktan sonra Tarım ve Gıda Egemenliği Bakanı Annie Genevard, Bayrou’ya dostane bir şekilde selam verdi.
Ardından Bayrou salondan ayrıldı.
Borç yükü
Bayrou, bütçe açığının Avrupa Birliği’nin %3’lük tavanının neredeyse iki katına ulaştığı ve borç stokunun GSYH’nin %114’üne denk geldiği bir ortamda, stratejisine parlamenter destek sağlamak amacıyla oylamayı beklenmedik şekilde gündeme getirmişti.
Ancak muhalefet partileri, Macron’un halefinin seçileceği 2027 seçimleri yaklaşırken, gelecek yılın bütçesinde öngörülen 44 milyar euro'luk (51,51 milyar dolar) tasarruf planının arkasında durma niyetinde değildi.
Macron zor durumda
Macron şimdi yeni başbakan olarak kendi merkezci azınlık iktidar grubundan ya da muhafazakâr saflardan bir siyasetçiyi aday gösterebilir, sola yönelebilir ve ılımlı bir sosyalisti seçebilir ya da bir teknokratı tercih edebilir.
Hiçbir senaryonun yeni hükümete parlamentoda çoğunluk sağlaması olası görünmüyor.
Macron, krizi aşmanın tek yolunun erken seçim çağrısı yapmak olduğuna da karar verebilir, ancak şimdilik aşırı sağ Ulusal Birlik (National Rally) ve aşırı sol Boyun Eğmeyen Fransa’nın (France Unbowed) parlamentoyu ikinci kez feshetme çağrılarına direndi.
Macron’un istifasını isteyen sesler yükseliyor
Bayrou hükümetinin güven oylamasıyla düşürülmesinin ardından bazı siyasetçiler Macron’un istifasını daha yüksek sesle talep ediyor.
Boyun Eğmeyen Fransa partisinden Mathilde Panot şunları söyledi:“Emmanuel Macron’un gitmesini istiyoruz, bir sorunumuz olduğunu anlamalı… Hep aynı politikaları uygulamakla suçlanan kişileri birbiri ardına atıyor. Biz buna katılmıyoruz”
Yeşiller’den Cyrielle Chatelain ise şu ifadeleri kullandı:
“Macronizm ile siyasi bir kopuş olmalı, bu şart. Ama bu siyasi kopuş soldan geçmeli ve işleri şimdi değiştirmekle mümkün olmalı; bütçe meselesiyle hemen ilgilenmek, ücretler, bina renovasyonları, iklim hedefleri üzerinde derhal çalışabilmek gerekiyor”
Seçim olacak mı?
Macron ve merkezci ile muhafazakâr partilerden siyasi isimler, ani bir seçimin krizi çözmeyeceğine inanıyor. Bunun yerine Sosyalistlerle görüşmeleri sürdürmek istiyorlar.
Sosyalistler, 100 milyon euroyu aşan kişisel servetlere en az %2 vergi getirecek ve 22 milyar euro tasarruf sağlayacak karşı-bütçe önerisi sundu. Bu öneri, Macron’un cumhurbaşkanlığının iş dünyası yanlısı reform gündemiyle uzlaştırılması zor bir plan.
Memnuniyetsizlik sokaklarda da kendini göstermeye başlayabilir.
“Bloquons Tout” (“Her Şeyi Bloke Edelim”) adlı taban protesto hareketi, Çarşamba günü ülke çapında eylem çağrısı yapıyor.
Sendikalar ise sonraki hafta iş bırakma planları yapıyor.
Euro nasıl tepki verdi?
Euro, oylama sonucuna ilk etapta kayda değer bir tepki göstermedi; günlük bazda %0,13 yükselişle 1,1735 dolara çıktı, ancak daha önce görülen 1,1756 dolarlık zirvenin altında kaldı.
Fransız tahvil ve hisse senedi vadeli kontratları ise gün içindeki kazançlarını korudu; sırasıyla %0,3 ve %0,6 yükseldi.
Finansal piyasalar, güven oylamasının başarısız olacağını zaten öngörmüştü.
Borç batağındaki Fransa daha da derine gömülüyor
Analistlere göre, milletvekillerinin Bayrou hükümetini reddetmesi, Fransa’nın gelecek yıl bütçe açığını ciddi biçimde azaltma umutlarını yok etti.
Muhalefet partileri, Bayrou’yu 44 milyar euroluk (52 milyar dolar) bütçe daraltma planı nedeniyle devirdi. Şimdi ise Macron’un seçeceği her kim olursa olsun bu plan kaçınılmaz olarak yumuşatılacak.
Pictet Wealth Management’tan Frederik Ducrozet “Olumlu bir senaryo yok, çıkış yolu yok, aynı ölçüde mali konsolidasyonla sonuçlanacak inandırıcı bir senaryo yok” dedi.
Bayrou’nun halefinin, bütçe açığını azaltmak için kesintilerden çok vergilere yaslanması da muhtemel görünüyor. Bu da sosyalistlerin çizgisine uygun bir adım olur.
Ancak finansal piyasalar vergi artışlarını hoş karşılamayabilir; büyümenin zayıflama ihtimali endişeleri artırabilir.
Fransız tahvillerine karşı pozisyon alan RBC BlueBay Asset Management portföy yöneticisi Russel Matthews “Giderek daha fazla gördüğümüz şey, piyasa katılımcılarının büyük mali açıkları azaltmanın geçerli bir yolu olarak vergilendirme yolunu benimsemekte isteksiz olmaları” ifadelerini kullandı.
Fransa'da zorlu güven oylamasına gidecek hükümetin düşmesi halinde olası yol haritaları gündemde
Fransa'daki mevcut merkez sağcı hükümet, bu akşamki zorlu güven oylamasını henüz atlatamamışken, iktidar ve muhalefet Başbakan François Bayrou sonrasında ülkenin nasıl yönetileceği konusunda görüşmelerini sürdürüyor
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Fransa'da Ulusal Meclis Genel Kurulu'nda yerel saatle 15.00'ten itibaren merkez sağcı Bayrou hükümetinin tabi olacağı güven oylaması için olağanüstü oturum düzenlenecek.
Muhalefet kanadındaki solcular, çevreciler ve aşırı sağcılar, Bayrou hükümetine güvenoyu vermeyeceklerini daha önce açıkladı.
Henüz bu zorlu güven oylamasını atlatamayan hükümetin, Meclis'te yeterli desteği alamayıp düşeceği ihtimali üzerinde duruluyor.
İktidar ve muhalefet, Bayrou hükümetinin düşmesi halinde olası yol haritalarını görüşüyor.
"Tüm senaryolara hazırlıklı olalım"
Muhalefet kanadından Yeşiller Partisi (EELV) lideri Marine Tondelier, ABD merkezli X şirketinin sosyal medya platformundan yaptığı açıklamada, çevrecilerin dün akşam tüm bölgesel temsilcilerini bir araya toplayıp bu akşam Meclis'in hızlıca feshedilmesi dahil tüm ihtimalleri görüştüğünü belirtti.
Tondelier, "Bu, en olası senaryo değil ancak gerçekleşirse seçim bölgelerinin tamamında aday belirlemeye ve aynı zamanda ortaklarımızla görüşmeler başlatmaya hazır oluruz." ifadelerini kullanarak, ilk planları arasında solcu veya çevreci bir başbakanın atanması olduğunu vurguladı.
Bu ihtimalin gerçekleşmesine yakın olduklarına işaret eden Tondelier, "Tüm senaryolara hazırlıklı olalım" dedi.
"Fransa her 3 ayda bir düşen hükümetlerin ritmiyle yaşayamaz"
Muhalefetten Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) Grup Başkanvekili Mathilde Panot, LCI kanalına yaptığı açıklamada, "Fransa her 3 ayda bir düşen hükümetlerin ritmiyle yaşayamaz" diyerek, erken cumhurbaşkanlığı seçimlerinin düzenlenmesi gerektiğini söyledi.
Öte yandan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise ülkenin en önemli isimlerinden Senato Başkanı Gerard Larcher ile geçen hafta, Ulusal Meclis Başkanı Yael Braun-Pivet ile de bugün Bayrou hükümetinin düşmesi sonrası senaryoları görüştü.
Mevzuata göre Macron'un, Meclis'i feshetmeden önce Parlamento'nun iki kanadının başkanıyla görüşmesi gerekiyor.
Fransa'da merkez sağcı Michel Barnier hükümeti 3 aylık görev süresinin ardından 2025 bütçe görüşmelerinde yaşanan uzlaşmazlık nedeniyle 4 Aralık 2024'te muhalefetin sunduğu gensoru önergesiyle düşmüştü.
Macron tarafından 13 Aralık 2024'te Bayrou başbakan olarak atanmıştı. Kamu borçları ile darda olan ülkede yeni bütçe görüşmeleri de hükümetle muhalefet kanadı arasındaki temel anlaşmazlık konularından biriydi.
Bayrou, mecliste 2026 bütçesinin masaya yatırmadan önce hükümeti güven oylamasına götüreceğini duyurmuştu.
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi: İsrail iki yıldır sivillere karşı en iğrenç öldürme yöntemlerini uyguluyor
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, İsrail'in yaklaşık iki yıldır Filistinlilere karşı en vahşi cinayet ve aç bırakma yöntemlerini uyguladığını belirterek Gazze Şeridi'nde ateşkes sağlamak için yoğun çaba sarf ettiklerini söyledi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Mısır Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamaya göre Sisi, Brezilya'nın dönem başkanı olduğu BRICS ülkelerinin devlet ve hükümet liderlerinin olağanüstü zirvesine çevrim içi katıldı.
Sisi, burada yaptığı konuşmada, "İsrail, yaklaşık iki yıldır sivillere karşı aç bırakma ve sağlık hizmetlerinden mahrum bırakma gibi en iğrenç öldürme ve yıldırma yöntemlerini uyguluyor ve bu durum, Birleşmiş Milletlerin Gazze'de kıtlık ilan etmesine yol açacak kadar eşi benzeri görülmemiş bir insani felakete yol açtı" dedi.
İsrail'in Gazze'de saldırılarını genişlettiğine vurgu yapan Sisi, "İsrail, Filistinlileri topraklarından zorla çıkartmak, göçe zorlama planını uygulamak ve Filistinlilerin haklı davalarını ortadan kaldırmak amacıyla temel yaşam unsurlarını da yok ediyor" diye konuştu.
Sisi, Mısır'ın hangi sebeple olursa olsun Filistinlileri topraklarından etmeyi amaçlayan her türlü senaryoyu reddettiğini vurgulayarak " Bu, Filistin davasını tasfiye etme, iki devletli çözümü engelleme, çatışmanın kapsamını genişletme ve Orta Doğu'daki barış sürecini tehdit etme girişimidir" ifadelerini kullandı.
Mısır Cumhurbaşkanı, ülkesinin Gazze'nin yönetimi ve yeniden inşası için yapılacak düzenlemelere hazırlık olarak ateşkesin sağlanması, insani yardımın ulaştırılması ve esirlerin serbest bırakılması için yoğun çaba gösterdiğini aktardı.
Almanya: NATO Avrupa için yeni bir güvenlik mimarisinin belkemiğidir
Almanya Başbakanı Friedrich Merz, NATO'nun Avrupa için yeni bir güvenlik mimarisinin belkemiği olarak kalmaya devam ettiğini söyledi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Merz, Almanya Dışişleri Bakanlığı’nda düzenlenen "Büyükelçiler Konferansı"nda yaptığı konuşmada, NATO’nun iyi bir geleceğe sahip olması için çaba sarf edeceklerini belirtti.
"NATO, Avrupa için yeni bir güvenlik mimarisinin belkemiği olarak kalmaya devam ediyor." diyen Merz, Almanya'nın kısa sürede bunun için koşulları oluşturduğunu ve ilkbaharda savunma harcamalarına gerekli fon ayırmak için anayasayı değiştirdiğini dile getirdi.
Merz, gelecek yıllarda NATO’nun Avrupa ayağını güçlendirme görevinde öncü olmak istediklerini ifade ederek, bunun stratejik açıdan gerekli olduğunu kaydetti.
"ABD ile ilişkimiz değişiyor"
Avrupa'nın güvenliğinin ana sorumluluğunu ABD’nin taşımaya devam etmesinin beklenmemesi gerektiğini belirten Merz, "Burada gerçekleri görmemiz gerekiyor. ABD ile ilişkimiz değişiyor. ABD de çıkarlarını yeniden değerlendiriyor ve bu sadece birkaç günden beri değil. Bu nedenle biz Avrupa'da çıkarlarımızı yeniden düzenlemeliyiz. Yanlış bir nostaljiye kapılmadan..." değerlendirmesinde bulundu.
Merz, ABD'nin, Avrupa'nın en önemli ortağı olarak kalacağını vurgulayarak, "Yakın bir koordinasyon ve işbirliği içinde çalışmaya hazırız" dedi.
ABD ile bu ortaklığın "konuya ve çıkarlara dayalı olacağını" ifade eden Merz, "Bu, Avrupalılar olarak ABD karşısındaki pozisyonumuzun kendi gücümüze bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu yeni bir durum ve aynı zamanda şimdiye kadar yaptığımızdan daha fazla ve daha atak şekilde dünyada yeni ortaklıklar kurmamız, mevcut ortaklıkları ise genişletip güçlendirmemiz gerektiği anlamına geliyor" şeklinde konuştu.
Merz, Avrupa Birliği'ndeki (AB) partnerler ve İngiltere ile bir dizi önemli konuda ortak tutum sergilemeyi başardıklarını anlatarak, burada özellikle Ukrayna'yı destekleme konusundaki ortak çabalara işaret etti.
İlk önce Avrupa'nın güvenliğiyle ilgilenmeleri gerektiğini vurgulayan Merz, "Her şey, (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin'in emperyalist planının Ukrayna'nın fethiyle sona ermeyeceğini, aksine bununla başlayacağını gösteriyor” ifadesini kullandı.
Rusya’nın altyapıya yönelik saldırılarının da arttığını, Kuzey ve Baltık denizlerinde provokasyonları gördüklerini dile getiren Merz, Ukrayna’nın Avrupa’nın da güvenliğini savunduğunu söyledi.
Merz, Ukrayna’yı desteklemeyi sürdüreceklerini, bunun uzun bir süre daha devam edebileceğini kaydetti.
Trump'ın tecavüz davası: Temyiz mahkemesi 83,3 milyon dolar tazminat ödenmesini onayladı
ABD’de temyiz mahkemesi, Başkan Donald Trump'a, 2019'da eski dergi köşe yazarı E. Jean Carroll'a iftira attığı gerekçesiyle verilen 83,3 milyon dolarlık tazminat kararını onayladı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
New York kentinde bulunan ABD 2. Daire Temyiz Mahkemesi, bugün dava ile ilgili görüşünü açıkladı. Görüşte, "Trump, başkanlık dokunulmazlığı konusundaki önceki kararımızı yeniden değerlendirmemizi gerektirecek herhangi bir gerekçe ortaya koyamadı” ifadesi kullanıldı.
Dava ile ilgili bölge mahkemesinin, itiraz edilen kararlarının hiçbirinde hata yapmadığı belirtilen görüşte, ayrıca jürinin tazminat kararlarının adil ve makul olduğu sonucuna varıldığı ifade edildi.
Böylece temyiz mahkemesi, Trump'a, eski dergi köşe yazarı E. Jean Carroll'a iftira attığı gerekçesiyle verilen 83,3 milyon dolarlık tazminat kararını onayladı.
Başkan Trump, ABD Yüksek Mahkemesi'nin Temmuz 2024'te hakkındaki federal suçlamalar için başkanlık dokunulmazlığını genişletmesinin ardından, New York mahkemesince verilen Carroll'a tazminat ödemesi kararının da "aşırı ve geçersiz" olduğunu öne sürerek temyize götürmüştü.
Ne olmuştu?
Magazin dergisi yazarı 81 yaşındaki E. Jean Carroll, Trump'ın 1996 ilkbaharında New York'taki Bergdorf Goodman adlı mağazanın giyinme odasında kendisine tecavüz ettiğini açıklamış, Trump ise iddiaları reddetmişti.
Trump, Caroll tarafından açılan "tecavüz ve hakaret" davasında Mayıs 2023'te jüri tarafından suçlu bulunmuş, Carroll'a cinsel taciz ve darptan 2 milyon, karalamadan 3 milyon dolar olmak üzere toplam 5 milyon dolar tazminat ödemeye mahkum edilmişti.
İlk hukuk zaferinin ardından Carroll, Trump'a yönelik kazandığı 5 milyon dolar tazminata ek olarak 10 milyon dolarlık ikinci bir "zarar tazminatı" davası açmış, 6 Eylül 2023'te yargıç davada Trump'i tekrar sorumlu bulmuştu.
New York'ta 16 Ocak 2024'te başlayan "zarar tazminatı" davasında 9 kişilik jüri, 26 Ocak'ta Trump'ın ayrıca 83,3 milyon dolar ek tazminat ödemesine hükmetmişti.
Dünyaca ünlü oyuncu ve yönetmenler İsrailli film kurumlarıyla çalışmayı reddettiklerini duyurdu
Aralarında Oscar, BAFTA, Emmy ve Cannes ödüllü isimlerin de bulunduğu 1300'den fazla oyuncu, yönetmen ve film yapımcısı, Filistin halkına karşı soykırım ve apartheid suçlarına karışmış İsrailli film kurumlarıyla çalışmayı reddettiklerini bildirdi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Ünlü oyuncular Olivia Colman, Mark Ruffalo, Riz Ahmed, Tilda Swinton, Javier Bardem ve Susan Sarandon ile yönetmenler Yorgos Lanthimos, Ava DuVernay ve Adam McKay'ın aralarında olduğu 1300'den fazla isim İsrailli film kurumlarıyla çalışmayı reddettikleri ortak metne imza attı.
Film yapımcıları, oyuncular, film endüstrisi çalışanları ve kurumların, sinemanın algıları şekillendirme gücünün farkında olduğu belirtilen metinde, "Birçok hükümetin Gazze'deki katliamı desteklediği bu acil kriz anında, acımasız dehşete suç ortaklığı yapmamak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız" ifadesi kullanıldı.
Uluslararası Adalet Divanının (UAD), Gazze'de soykırım riskinin "makul" olduğuna, İsrail'in Filistinlilere yönelik işgalinin ve apartheid uygulamasının hukuka aykırı olduğuna hükmettiği hatırlatılan metinde, tüm insanlar için eşitlik, adalet ve özgürlüğü savunmanın, görmezden gelinemeyecek derin ahlaki bir görev olduğu vurgulandı.
"Aynı şekilde, Filistin halkına yapılan zulme karşı da şimdi sesimizi yükseltmeliyiz" ifadesinin yer aldığı metinde, Filistinli sinemacıların, uluslararası film endüstrisine sessizliğini bozmaya, Filistinlilerin uğradığı insanlık dışı muameleyi ve ırkçılığı reddetmeye çağırdığına işaret edildi.
Aralarında Oscar, BAFTA, Emmy ve Cannes ödüllü isimlerin bulunduğu oyuncu ve yönetmenlerin yanı sıra sinematograflar, editörler ve sinema programcılarının da imza attığı ortak metinde, şu ifadelere yer verildi:
"Apartheid Güney Afrika'da filmlerini göstermeyi reddeden 'Filmmakers United Against Apartheid'dan ilham alarak, Filistin halkına karşı soykırım ve apartheid rejiminde rol alan İsrailli film kurumları (festivaller, sinemalar, yayıncılar ve yapım şirketleri dahil) ile çalışmayacağımızı, bu kurumların etkinliklerine katılmayacağımızı ve filmlerini göstermeyeceğimizi taahhüt ediyoruz"
İspanya Tel Aviv Büyükelçisi'ni merkeze çağırdı
İspanya'nın İsrail ile yaşadığı diplomatik kriz kapsamında Tel Aviv Büyükelçisi'ni istişare için ülkeye geri çağırdığı bildirildi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
İspanya resmi haber ajansı EFE'nin haberinde, Dışişleri Bakanı Jose Manuel Albares'in "İsrail hükümetinin İspanya'ya yönelik iftira dolu suçlamaları ve hükümetin iki üyesine yönelik kabul edilemez kararları" nedeniyle Tel Aviv Büyükelçisi'ni istişareler için merkeze çağırdığı belirtildi.
Haberde, Tel Aviv Büyükelçisi'nin geri çağrılmasına neden olarak, İspanya Başbakan Yardımcısı, Çalışma ve Sosyal Ekonomi Bakanı Yolanda Diaz ile Gençlik ve Çocukluk Bakanı Sira Rego'ya İsrail'e giriş yasağı getirilmesi, Başbakan Pedro Sanchez'in Gazze'deki soykırımı durdurmak için dokuz önlem paketi açıklamasından kısa bir süre sonra İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar tarafından yapılan açıklamalar gösterildi.
İspanya hükümeti, Tel Aviv Büyükelçisi'ni geri çağırmadan önce, iki bakanının İsrail'e girişinin yasaklanmasını kabul edilemez olarak nitelendirmiş ve İsrail hükümetinin İspanya'ya yönelik yalan ve iftira niteliğindeki antisemitizm suçlamalarını şiddetle reddettiğini açıklamıştı.
İsrail, İspanya'nın Mayıs 2024'te Filistin devletini resmen tanımasının ardından Madrid'deki büyükelçisini geri çekmişti.
Diğer yandan İspanya Dışişleri Bakanlığı, Kral 6. Felipe'nin 16-19 Eylül'de Mısır'a yapacağı resmi ziyarete Dışişleri Bakanı Albares'in de eşlik edeceğini duyurdu.
Kaynak: AA
İngiltere, göçmenleri geri kabul etmeyen ülkelere vize vermeyi durdurabilir
İngiltere İçişleri Bakanı Shabana Mahmood, düzensiz göçmenleri geri almayı reddeden ülkelere karşı vize kısıtlaması uygulanabileceğini açıkladı. Beş Göz ittifakı ülkeleriyle sınır güvenliği ve insan kaçakçılığına karşı ortak adımlar atacaklarını belirtti
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
İngiltere'nin yeni İçişleri Bakanı Shabana Mahmood, düzensiz göçmenleri geri almayı kabul etmeyen ve iş birliği yapmayan ülkelere vize verilmesini askıya alabilecekleri uyarısında bulundu.
Mahmood, ABD, İngiltere, Avustralya, Kanada ve Yeni Zelanda'dan oluşan "Beş Göz" ittifakı ülkelerinin içişleri bakanlarıyla başkent Londra'da yaptığı görüşme kapsamında basına açıklamalarda bulundu.
İçişleri Bakanı Mahmood, Beş Göz ittifakı ülkeleriyle sınırları korumak için yeni önlemler üzerinde anlaşacaklarını ve insan kaçakçılarına sert darbe indireceklerini ifade etti.
Göçmenlerin küçük teknelerle yaptığı geçişleri durdurmak için ne gerekiyorsa yapacağını söyleyen Mahmood, Beş Göz ittifakı ülkeleriyle de bu konuda iş birliği yapacaklarının altını çizdi.
Bakan Mahmood, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İşbirliği yapmayan ülkeler için Beş Göz ülkeleri arasında nasıl daha koordineli bir eylemde bulunabileceğimizi tartışıyoruz. Bizim için bu, gelecekte vize kesintisi de dahil çeşitli önlemler almayı gerektirebilir. Şunu söylemek istiyorum, ülkelerin işbirliği yapmasını ve kurallara uymasını bekliyoruz. Eğer vatandaşlarınızdan biri ülkemizde bulunma hakkına sahip değilse, onu geri almanız gerekir."
Bunun iktidardaki İşçi Partisinin bir süredir üzerinde çalıştığı konu olduğuna işaret eden Mahmood, sınırların korunması için güçlü yaklaşım sergilenmesi gerektiği konusunda net olduğunun altını çizdi.
Bakan Mahmood, "Bu, vatandaşlarını geri almayan ülkelere, yasalarımızın uygulanmamasını kabul etmeyeceğimizi söylemek anlamına geliyor. Onlar da işbirliği yapmak, masaya oturmak zorundalar. Vize kesintisi bunu sağlamanın yollarından biri." dedi.
İngiltere, Arnavutluk, Hindistan, Pakistan, Vietnam, Irak, Nijerya, Bangladeş, Gürcistan, Somali, Sırbistan ve Cezayir gibi ülkelerle göçmenlerin iadesine ilişkin anlaşmalar imzalamıştı.
Ayrıca, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un temmuzda Londra'ya yaptığı ziyarette İngiltere Başbakanı Keir Starmer ile üzerinde mutabık kaldıklarını duyurduğu düzensiz göçmenlerin iki ülke arasında takasını öngören anlaşma da 5 Ağustos itibarıyla yürürlüğü girmişti.
Anlaşma, Manş Denizi üzerinden yasa dışı yollarla İngiltere'ye ulaşan düzensiz göçmenlerin Fransa'ya geri gönderilmesini, buna karşılık İngiltere'nin de gönderdiği kadar düzensiz göçmeni gerekli koşulları sağlaması halinde ülkeye kabul etmesini öngörüyor.
Kaynak: AA
Endonezya'da yüksek maaş protestoları: 5 bakan görevden alındı
Endonezya’da milletvekillerinin maaşlarına ve ödeneklerine tepki olarak başlayan protestoların ardından Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto, beş bakanı görevden aldı. Protestolar, polis aracının altında ezilen motosiklet sürücüsünün hayatını kaybetmesiyle ülke geneline yayılmıştı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Endonezya'da milletvekilleri maaşlarına ve yüksek ödeneklere tepki olarak 28 Ağustos'ta başlatılan protestoların ardından 5 bakan görevden alındı.
The Jakarta Post gazetesinin haberine göre, Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto, düzenlediği basın toplantısında, kabinede değişikliğe gittiğini açıkladı.
Protestoların devam ettiği ülkede, Cumhurbaşkanı Subianto, Maliye Bakanı Sri Mulyani Indrawati ile Siyaset ve Güvenlik İşleri Koordinasyon Bakanı Budi Gunawan'ın işine son verildiğini belirtti.
Subianto, Göçmen İşçileri Koruma Bakanı, Kooperatifler Bakanı ile Gençlik ve Spor Bakanı'nın da görevden alınarak yerlerine yeni isimlerin getirildiğini bildirdi.
Kabinedeki değişiklik artan ekonomik eşitsizliğe, milletvekili ödeneklerine karşı yaklaşık iki hafta önce başlatılan ve motosiklet sürücüsünün polis aracı altında ezilmesinin akabinde şiddetlenen protestoların ardından geldi.
Endonezya'daki gösteriler
Endonezya'nın başkenti Cakarta'da 28 Ağustos'ta Ulusal Parlamento binası yakınında milletvekilleri maaşları ve yüksek ödeneklere karşı düzenlenen gösteriye kolluk kuvvetleri müdahale etmişti.
Bu sırada gösteri noktasına yakın bir yerden geçtiği tahmin edilen bir motosiklet, polis aracı tarafından ezilmiş, motosikletin sürücüsü 21 yaşındaki Affan Kurniawan, kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirmişti. Gösteriler, Kurniawan'ın ölümünün ardından şiddetlenmişti.
Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto, olay yerinde görevli polis memurlarının "aşırı eylemlerini" kınadığını belirtmiş, "Yürürlükteki kurallara aykırı ve uygunsuz davranıldığı tespit edilirse, yasalara uygun olarak en katı yaptırımı uygulayacağız." ifadesini kullanmıştı.
Olayın ardından açılan soruşturma kapsamında 7 polis memuru gözaltına alınmıştı.
Gösteriler, başkent Cakarta başta olmak üzere Yogyakarta, Bandung, Semarang, Surabaya ve Medan şehirlerine de yayılmıştı. Yerel basındaki haberlere göre, göstericiler bazı milletvekillerinin evlerini de yağmalamıştı.
Subianto, ülke genelindeki protestoları yakından takip etmek için 3 Eylül'de planlanan Çin ziyaretini iptal etmişti.
Daha sonra Subianto, milletvekillerinin ödenekleri ve yurt dışı seyahatlerinin geçici durdurulması dahil bazı meclis politikalarının iptaline karar verildiğini duyurmuştu.
Ancak Subianto, bir önceki açıklamasının aksine Çin'e gitmişti.
Kaynak: AA
İspanya'dan İsrail'e kalıcı silah ambargosu: "Soykırıma katılanlar" ülkeye giremeyecek
İspanya, İsrail’e silah satışını kalıcı olarak yasakladı; Başbakan Sánchez, “Gazze’deki soykırımı durdurmak için sorumluluk alıyoruz” dedi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
İspanya Başbakanı Pedro Sánchez, pazartesi günü yaptığı açıklamada, İsrail’e silah ve mühimmat satışının kalıcı olarak yasaklandığını duyurdu. Sánchez, bu adımın Gazze’deki “soykırımı durdurmak” amacıyla alınan bir dizi önlemin parçası olduğunu belirtti.
Başbakan, İspanya’dan İsrail’e yapılacak satışların engellenmesinin yanı sıra, İsrail ordusuna yakıt taşıyan gemilerin İspanyol limanlarına yanaşmasının yasaklanacağını, askeri malzeme taşıdığı bilinen uçakların ise ülke hava sahasına girmesinin önleneceğini söyledi.
İsrail’in “var olma ve kendini savunma hakkı” olduğunu vurgulayan Sánchez, ancak “savunmasız bir halkı yok etme” hakkının bulunmadığını dile getirdi. Gazze’de on binlerce sivilin öldürülmesine uluslararası toplumun kayıtsız kaldığını belirten Sánchez, “Ülkenizi ve toplumunuzu korumak bir şeydir; hastaneleri bombalamak ve çocukları açlığa mahkûm etmek bambaşka bir şeydir” dedi.
"Soykırımı katılanlar" İspanya'ya giremeyecek
Yeni tedbirler kapsamında, Gazze Şeridi’nde “soykırıma, insan hakları ihlallerine ve savaş suçlarına doğrudan katıldığı” belirlenen kişilerin İspanya’ya girişi yasaklanacak. Ancak hükümet bu kişilerin nasıl tespit edileceğine dair ayrıntı paylaşmadı.
Ayrıca Batı Şeria’daki yasa dışı İsrail yerleşimlerinde yaşayan İspanyol vatandaşlarına yönelik konsolosluk hizmetlerinde kısıtlamalara gidilecek ve işgal altındaki topraklardan yapılan ürün ithalatı tamamen yasaklanacak.
Sánchez, Avrupa Birliği içinde uzun süredir İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının en sert eleştirmenlerinden biri olarak öne çıkıyor. Geçtiğimiz yıl Filistin devletini tanıyan İspanya, hükümetin küçük ortağı solcu Sumar partisinin baskısıyla daha ileri adımlar atmaya zorlanıyordu.
Gençlik Bakanı "istenmeyen kişi" ilan edildi
Sumar lideri ve Başbakan Yardımcısı Yolanda Díaz, açıklanan tedbirleri memnuniyetle karşıladı ancak İspanya’nın Tel Aviv Büyükelçisi’nin geri çekilmesi çağrısında bulundu.
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar ise Madrid hükümetini “antisemitizm”le suçladı. Sa’ar, İspanya’nın “düşmanca ve İsrail karşıtı bir çizgi” izlediğini, bunun da “ciddi yolsuzluk skandallarını örtme girişimi” olduğunu ileri sürdü. Sa’ar ayrıca, Filistinli bir mültecinin kızı olan Gençlik Bakanı Cira Rego ile Díaz’ın İsrail’e girişini yasakladığını açıkladı.
Kaynak: Gazete Oksijen
Nepal'de polis hükümet karşıtı göstericilere ateş açtı: 14 ölü
Nepal’in başkenti Katmandu’da hükümet karşıtı gösterilere polisin sert müdahalesi sonucu 14 kişi yaşamını yitirdi, 70’ten fazla kişi yaralandı; sosyal medya yasağına karşı başlayan protestolar sonrası ordu da şehre konuşlandırıldı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Nepal'in başkenti Katmandu'da polisin hükümet karşıtı protestoculara ateş açması sonucu 14 kişi hayatını kaybetti, 70'ten fazla kişi yaralandı.
The Kathmandu Post gazetesinin haberinde Katmandu'da polisin, hükümet karşıtı protestoculara müdahale ettiği belirtildi.
Polisin protestoculara karşı tazyikli su, göz yaşartıcı gaz ve gerçek mühimmat kullandığı müdahale sırasında 14 kişinin öldüğü kaydedildi.
Hastanelere kaldırılan 70'ten fazla yaralından 14'ünün durumunun ağır olduğu bildirildi.
Öte yandan sokağa çıkma yasağının ihlal edilmesi sonrası ordunun da Katmandu'ya konuşlandırıldığının altı çizildi.
Başkentte sosyal medyaya erişim yasağına karşı gösteriler
Nepal'de Facebook, Instagram, WhatsApp, YouTube, X, Reddit ve LinkedIn platformları, verilen süre aralığında Nepal İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanlığına kayıt için başvurulmadığı gerekçesiyle erişime kapatılmıştı.
Bakanlık, gerekli izinleri alan platformların aynı gün erişime yeniden açılacağını bildirmişti.
Bunun üzerine çoğunluğu gençlerden oluşan göstericiler, yolsuzluk iddialarını ve hükümetin sosyal medyayı kapatma kararını protesto etmek için parlamento binasına doğru yürüyüşe geçmişti.
Yetkililer, olayların şiddetini artırmasının ardından parlamento çevresindeki önemli bölgelerde yerel saatle 22.00'ye kadar sokağa çıkma yasağı ilan etmişti.
Kaynak: AA
Kudüs'te otobüs durağına silahlı saldırı: 5 kişi hayatını kaybetti, 9 yaralı
Kudüs’te otobüs durağına silahlı saldırıda 5 kişi hayatını kaybetti. Almanya, Fransa ve İspanya'dan tepki geldi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Kudüs’te iki Filistinli silahlı saldırgan sabah saatlerinde bir otobüs durağına ateş açtı. Polis, olayı “terör saldırısı” olarak nitelendirirken, saldırıda en az altı kişi yaşamını yitirdi, 11 kişi de yaralandı.
Olay yerinde çekilen görüntüler, insanların otobüsün kenarında durduğu alandan kaçışını gösterirken, başka bir video ise otobüsün camlarının kurşunlarla delindiğini ortaya koydu. Saldırıda yaralanan Ester Lugasi, hastaneden İsrail televizyonuna yaptığı açıklamada, “Aniden silah seslerini duydum… Sanki sonsuza kadar koşuyordum. Öleceğimi sandım” dedi.
Ambulans servisi, ölen beş kişinin 50 yaşında bir erkek, 50’li yaşlarında bir kadın ve 30’lu yaşlarında üç erkek olduğunu açıkladı. Ayrıca altı kişi ciddi şekilde yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, daha sonra altıncı bir kişinin de yaşamını yitirdiğini belirtti.
İsrailli yetkililer ise ölü sayısının 6 olduğunu ifade ediyor.
Filistinli militan grup Hamas, saldırıyı gerçekleştiren iki Filistinli “direnişçiyi” övdü ancak saldırının sorumluluğunu üstlenmedi. Bir diğer Filistinli militan grup İslami Cihad da saldırıyı övdü.
Başbakan Netanyahu, olay yerinde yaptığı açıklamada, saldırganlara yardım eden şüphelilerin peşinde olduklarını söyledi. İsrail polisi, iki saldırganın arabayla gelerek Ramot Kavşağı’ndaki otobüs durağında ateş açtığını ve olay yerinde çeşitli silahlar, mühimmat ve bir bıçağın ele geçirildiğini duyurdu. İsrail ordusu, polisle birlikte saldırganların yakalanması için bölgede operasyon başlattı ve Batı Şeria’daki Ramallah bölgesinde de sorgulama ve terörle mücadele faaliyetleri yürütüldüğünü açıkladı.
Bu saldırı, geçtiğimiz yıllarda benzer saldırıları hatırlattı. Ekim 2024’te Tel Aviv’de iki Filistinli, biri silahlı diğeri bıçaklı, yedi kişiyi öldürmüştü. Kasım 2023’te ise iki Filistinli saldırgan Kudüs’te bir otobüs durağında üç kişiyi katletmişti. İsrail güvenlik birimleri, 2023 saldırısının Hamas ile bağlantılı olduğunu belirtmişti.
Dünya liderlerinden tepkiler
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, “Kudüs’ün doğusunda gerçekleşen bu terör saldırısını şiddetle kınıyoruz. Şiddet sarmalı sona ermeli. Bölgeye barış ve istikrar yalnızca siyasi çözümle geri gelir” ifadelerini kullandı.
Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul, saldırı karşısında “derinden şoke olduklarını” belirterek olayı “korkak bir terör saldırısı” olarak nitelendirdi ve yaralananlara acil şifa diledi.
İspanya Başbakanı Pedro Sánchez ise İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarını sert bir dille eleştirdi. Sánchez, Netanyahu hükümetini hastaneleri bombalamak ve sivilleri açlıkla öldürmekle suçlayarak, operasyonun “Filistinli sivil nüfusa karşı yeni bir haksız saldırı ve yasa dışı işgal dalgası” olduğunu ve BM uzmanları ile çoğu uzmanın bunu “soykırım” olarak tanımladığını söyledi. Sánchez, “Ülkenizi ve toplumunuzu korumak başka bir şeydir; hastaneleri bombalamak ve masum çocukları aç bırakmak tamamen başka bir şeydir” dedi.
Kaynak: Gazete Oksijen
Global Sumud Filosu Gazze'ye gidiyor: Gönüllülerin denizde bir günü nasıl geçiyor?
Gazze ablukasını kırmak için Barselona’dan yola çıkan Global Sumud Filosu’nda gönüllüler, denizin zorlu koşullarına rağmen umutla yol alıyor. Her gün ortak görevler üstleniyor, Filistin tarihi dersleri dinliyor ve olası İsrail müdahalesine karşı eğitim alıyor
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Gazze’ye ulaşmak için yola çıkan Global Sumud Filosu, Akdeniz’de yolculuğunu sürdürüyor. Al Jazeera için seyahati takip eden Kolombiyalı gazeteci Mauricio Morales, filodaki bir gemide Gazze'ye doğru giden yaklaşık yirmi gönüllünün günlük yaşamını aktardı.
Sabah saat 07.00’de gönüllüler uyanıyor, çoğu ilk iş olarak telefonlarından dünyadaki gelişmeleri takip ediyor. Gemilerdeki sınırlı Wi-Fi bağlantısı, hem haberleşme hem de misyon için bir “yaşam hattı” niteliğinde. Gönüllüler gece boyunca tuttukları nöbetlerden dönüyor, İsrail insansız hava araçları ya da başka gemilere karşı dikkatli olunuyor. Uykusuzluk ve deniz şartları yorgunluk yaratırken, gönüllüler birbirlerini kontrol ediyor; uyku, beslenme ve psikolojik dayanıklılık sürekli gözetiliyor.
Kahvaltı çoğunlukla sadece çay veya kahveden ibaret. Ancak sohbetler kısa sürede Gazze’deki açlığa ve kuşatma altındaki halkın yaşadığı insani krize geliyor. 73 yaşındaki Filistinli Omar, güvertede düzenli olarak Filistin tarihi dersleri veriyor; kişisel hikâyeleri hem hüzünlü hem de ilham verici.
İşleri ortak hallediyorlar, eğitim alıyorlar
Saat 10.00’daki günlük toplantıda yoklama alınıyor, haberler paylaşılıyor, görev dağılımı yapılıyor. Tuvalet temizliğinden yemek hazırlığına kadar herkes sırayla sorumluluk üstleniyor. İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in, gönüllüleri “terörist” ilan ederek yüksek güvenlikli hapishanelere atmakla tehdit ettiği yönündeki açıklamaları da moralleri etkiliyor.
Günün ilerleyen saatlerinde gönüllüler yangın ya da geminin durdurulması gibi olası senaryolara karşı eğitim alıyor. Özellikle İsrail güçlerinin müdahalesi ihtimali, gönüllülere daha önceki filoların başına gelenleri hatırlatıyor. Tüm gönüllüler, şiddet karşıtı tutumda birleşmiş durumda. Bu sırada yemek ekibi, günün tek sıcak öğününü hazırlıyor.
İsrail dronlarını izliyorlar
Saat 17.00’de yenilen yemek günün en önemli anlarından biri. Akşamüstü küçük sorunlar çözülüyor, gece nöbetleri başlıyor. 20.00’den itibaren gönüllüler, hem seyir güvenliği hem de olası İsrail dronlarına karşı gözetleme yapıyor. Gece geç saatlerde Omar yeniden tarih dersleri veriyor; ardından gönüllüler kitlesel eylemlerin anlamı üzerine tartışıyor.
Yatak sayısının yetersizliği nedeniyle gece yarısından sonra yaşlılara ve sağlık sorunu olanlara öncelik tanınıyor. Bazıları uyumaya çalışırken, diğerleri farklı saat dilimlerine uyum sağlayarak filonun medya çalışmalarını yapıyor.
Gönüllüler tüm zorluklara, belirsizliklere ve olası saldırı riskine rağmen umutlu. Daha önce defalarca engellenen filoların aksine, bu kez Gazze kıyılarına ulaşabileceklerine dair güçlü bir inanç hâkim.
Kaynak: Gazete Oksijen
Trump: İsrailliler şartlarımı kabul etti, Hamas'ın da kabul etme zamanı geldi
ABD Başkanı Donald Trump, "İsrailliler şartlarımı kabul etti, Hamas'ın da kabul etme zamanı geldi" ifadelerini kullandı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Trump, ABD merkezli Truth Social platformundaki hesabından yaptığı paylaşımda, Hamas'a, ateşkes için sunduğu şartları kabul etmesi için "son defa uyarı" yaptığını yazdı.
ABD Başkanı, açıklamasında, "Herkes esirlerin evine dönmesini istiyor. Herkes bu savaşın bitmesini istiyor! İsrailliler şartlarımı kabul etti, Hamas'ın da kabul etme zamanı geldi." değerlendirmesinde bulundu.
Hamas'ı, ateşkes teklifini kabul etmemenin sonuçları konusunda ikaz ettiğini belirten Trump, "Bu son uyarım, bir daha olmayacak!" diye ekledi.
Trump'ın açıklaması, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun geçen günlerde, Gazze Şeridi’nin tamamını işgal edeceklerini duyurmasının ardından geldi.
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıları
İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nde 19 Ocak'ta yürürlüğe giren ateşkesin ardından 18 Mart sabahı şiddetli saldırılarına yeniden başladı.
İsrail'in Gazze Şeridi'ne 7 Ekim 2023'ten bu yana düzenlediği saldırılarda en az 64 bin 368 Filistinli hayatını kaybetti, 162 bin 367 kişi de yaralandı.
İsrail'in ateşkesi bozduğu 18 Mart'tan itibaren Gazze'ye düzenlediği saldırılarında ise 11 bin 828 kişi yaşamını yitirdi, 50 bin 326 kişi yaralandı.
Gazze'de 27 Mayıs'tan bu yana İsrail-ABD güdümlü "Gazze İnsani Yardım Vakfı" tarafından insani yardım adı altında kurulan dağıtım bölgelerinde Filistinlilerin hedef alındığı sistematik saldırılar sonucu ölenlerin sayısı 2 bin 385'e çıktı, yaralıların sayısı da 17 bin 577 oldu.
İsrail ordusu, Gazze Şeridi’nde işgali genişletecek ve kalıcı hale getirecek saldırı planını uygulamaya başladı. Başbakan Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi’nin tamamını işgal edeceklerini duyurdu.
Brezilya lideri Lula ABD yaptırımlarını savunan muhalifleri vatan hainliğiyle suçladı
Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva, ülkesine yönelik ABD yaptırımlarını savunan muhalifleri vatan hainliğiyle suçlayarak, "Onlar vatan hainleridir. Tarih onları affetmeyecek" dedi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Brezilya Bağımsızlık Günü kapsamında düzenlenen askeri geçit törenine katılan Lula da Silva, isim vermeden eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro ve senatör oğlu Eduardo Bolsonaro’yu hedef aldı.
Lula da Silva, ABD’nin ülkesine uyguladığı gümrük vergilerine değinerek, "Brezilya hiçbir zaman kimsenin emrine girmez. Hiçbir zaman kimsenin kolonisi olmadık, olmayacağız. Kendi topraklarımızı ve halkımızı başka bir hükümetin müdahalesi olmadan yönetiriz" ifadelerini kullandı.
Aşırı sağcı Bolsonaro ve bir süredir ABD'de yaşayan Senatör Bolsonaro'yu kasteden Lula da Silva, "Brezilya'ya yönelik yaptırımları teşvik eden bazı Brezilyalı politikacıların rolü kabul edilemez. Onlar Brezilya halkı için çalışmak üzere seçildiler ancak sadece kendi kişisel çıkarlarını savunuyorlar. Onlar vatan hainleridir. Tarih onları affetmeyecek" diye konuştu.
"Ancak sadece kendi kişisel çıkarlarını savunuyorlar"
Lula da Silva, tüm ülkelerle dostane ilişkiler sürdürmeye gayret gösterdiklerini belirterek, "Bize dayatmak istediklerinin aksine Brezilya Devlet Başkanı yargı kararlarına müdahale etmez. Brezilya’nın tek sahibi vardır, Brezilya halkı" değerlendirmesinde bulundu.
Brezilya basınına göre, Senatör Eduardo Bolsonaro, ABD Başkanı Donald Trump hükümetini Brezilya’ya daha fazla gümrük vergisi uygulamaya ve babası Bolsonaro’ya darbe girişimi davasında ev hapsi cezası veren yargıçlar üzerinde baskı kurmaya teşvik ediyor.
Trump Rusya’ya yeni yaptırım hazırlığında
ABD Başkanı Donald Trump, Rusya’ya yönelik yeni yaptırımları uygulamaya hazır olduğunu açıkladı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
ABD Başkanı Donald Trump, Rusya’ya yönelik yaptırımların ikinci aşamasına geçmeye hazır olduğunu söyledi. Beyaz Saray’da bir muhabirin Rusya’ya yönelik yaptırımların ikinci aşamasına geçmeye hazır olup olmadığı sorusuna Trump, "Evet, hazırım" yanıtını verdi.Trump, Rusya’yı defalarca yeni yaptırımlarla tehdit etmiş ancak Rusya-Ukrayna arasındaki görüşmeler devam ederken yaptırımları ertelemişti.
Zelenski'den ABD'ye Rusya tepkisi: Trump Alaska zirvesinde Putin'e istediğini verdi
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, ABD Başkanı Donald Trump'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile 15 Ağustos'ta Alaska'da yaptığı görüşmede Rus lidere "istediğini verdiğini" söyledi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
ABC News'in "This Week" programına konuk olan Zelenski, Trump ve Putin'in Alaska'nın Anchorage kentinde yaptığı görüşme hakkında konuştu.
Ukrayna'nın görüşmede yer almamasının "üzücü" olduğunu belirten Zelenski, "Bence Başkan Trump Putin'e istediğini verdi" şeklinde konuştu.
Putin’in kendisiyle görüşmek istemediğini, ancak Trump ile görüşmeye büyük önem verdiğini dile getiren Zelenski, "Putin, orada olduğuna dair video ve görüntüleri herkese göstermeyi çok istiyor" dedi.
Zelenski, "Putin, Trump ile görüşmeyi çok istiyordu ve bunu elde etti. Ve bu çok üzücü" ifadelerini kullandı.
Trump ile Putin, 15 Ağustos'ta Alaska'nın Anchorage kentinde 3 saat süren toplantı yapmış, ABD lideri önemli ilerlemeler kaydettiklerini ancak nihai anlaşmaya varamadıklarını duyurmuştu.
Kuraklıkla boğuşan İran'daki Urumiye Gölü tamamen kurudu
İran'ın Batı Azerbaycan eyaletinde yer alan dünyanın en büyük tuz göllerinden biri olan Urumiye Gölü'nün tamamen kuruduğu belirtildi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
İran medyasında yayımlanan uydu görüntülerinde göle dair hiçbir iz görülmüyor. İranlı yetkililer, kuraklıktan kaynaklanan soruna çözüm bulunamaması halinde Urumiye Gölü'nün yaz sonuna doğru tamamen kuruyacağı uyarısında bulunuyordu.
Kuraklık nedeniyle 2003'te su seviyesinin azalmaya başladığı Urumiye Gölü, 2013'te tamamen kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı.
Gölü yeniden canlandırmak, Hasan Ruhani başta olmak üzere göreve gelen Cumhurbaşkanlarının seçim vaatlerinden biriydi.
Tahran yönetimi, gölü eski haline getirmek için 6 milyar dolarlık bütçeyle ülkenin en büyük çevre projesini başlatsa da ülkede devam eden kuraklık nedeniyle istenen sonuca ulaşılamadı.
Dünyanın en büyük tuz göllerinden biri olan Urumiye Gölü'nün kuruması, geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan çevre halkının yaşamını da olumsuz etkiliyor.
Ülkede gölün yeniden canlandırılması talebiyle zaman zaman gösteriler de düzenlenmişti.
Kaynak: AA
İran: ABD ile nükleer müzakereler arabulucular aracılığıyla sürüyor
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Tahran ve Washington’un, nükleer programla ilgili krizi çözmek için arabulucular üzerinden mesaj alışverişini sürdürdüğünü açıkladı. Arakçi, “ABD ile diyalog ancak karşılıklı saygı temelinde olabilir; hak ve çıkarlarımıza saygı gösterilmesi şart” dedi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, yaptığı basın açıklamasında, "Tahran ve Washington'un, İran'ın nükleer programıyla ilgili krizi çözmek için arabulucular aracılığıyla mesaj alışverişinde bulunmaya devam ettiğini" belirtti. Arakçi, "ABD ile diyalog aracılar aracılığıyla devam ediyor. Amerikalılar karşılıklı saygı temelinde müzakere etmeye hazır oldukları gün, biz de hazır olacağız. Hak ve çıkarlarımıza saygı gösterilmesi şart" diye konuştu.
İran medyasında yer alan haberlerde Tahran'ın, "eski şartlar" altında müzakere masasına dönmeyeceği ve mevcut koşullar altında yeni bir çerçeve üzerinde anlaşmaya varılması gerekeceği belirtildi.
“E3 ile görüşmeler devam ediyor ve bir anlaşmaya varacağımızı umuyorum”
Arakçi ayrıca, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin İran'a yönelik yaptırımlarını yeniden uygulama girişimleri konusunda Avrupa ülkeleriyle görüşmelerin sürdüğünü bildirdi. Avrupa Üçlüsü'nün (E3-Almanya, Fransa, İngiltere) tetik mekanizmasını harekete geçirerek meseleleri karmaşıklaştırarak hata yaptığını belirten Arakçi, "Görüşmeler devam ediyor ve bir anlaşmaya varacağımızı umuyorum” ifadesini kullandı.
Abbas Arakçi, savaş sonrası Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile yapılacak müzakerelerin öncekilerden farklı olacağını vurgulayarak, "yaptırımların kaldırılması ve yeni unsurların eklenmesini içeren kapsamlı bir anlaşmaya varmak üzere olduklarını" kaydetti.
Salimi: “NPT’den çekilme ve tetik mekanizmasına karşı önlemler, acil gündem olarak görüşülmeye hazır”
İran Parlamentosu Başkanlık Divanı Üyesi Alirıza Salimi, Parlamento'nun Tahran’ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’ndan çekilme konusunu “acil” olarak görüşebileceğini ve İran’ın tetik mekanizmasına yanıt olarak alacağı önlemleri de değerlendirebileceğini açıkladı.
Salimi, "Parlamento'nun ve diğer ilgili kurumların Batı ülkelerinin baskısına karşı atılacak sonraki adımları kararlılıkla takip ettiğini" vurguladı.
Kızıldeniz’deki internet kabloları kesildi: Asya ve Orta Doğu’da internet sıkıntısı
İnternet erişimini izleyen NetBlocks, Suudi Arabistan’ın Cidde kıyısı açıklarında SMW4 ve IMEWE sistemlerinde sorun tespit etti. Microsoft, Azure kullanıcılarının “artan gecikme” yaşayabileceğini duyurdu
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Kızıldeniz’de denizaltı internet kablolarında meydana gelen çoklu kesinti, Asya ve Orta Doğu’da bağlantıları sekteye uğrattı. Microsoft, Azure kullanıcılarının “artan gecikme” yaşayabileceğini duyurdu. Henüz nedeni netleşmeyen olay, gözleri bölgede aylardır süren güvenlik risklerine çevirdi.
Denizaltı kabloları, küresel internetin görünmez omurgası. Dünya genelindeki veri trafiğinin yüzde 95’inden fazlasını taşıyan bu fiber hatlar, kıtaları birbirine bağlayarak finansal işlemlerden hükümet iletişimine kadar her şeyi sırtlıyor. Normalde alternatif güzergâhlar sayesinde kesintiler telafi edilebiliyor, ancak kullanıcılar için yavaşlama kaçınılmaz oluyor.
İnternet erişimini izleyen NetBlocks, Suudi Arabistan’ın Cidde kıyısı açıklarında Tata Communications tarafından işletilen South East Asia–Middle East–Western Europe 4 (SMW4) ve Alcatel-Lucent’in gözetimindeki bir konsorsiyum tarafından işletilen India-Middle East-Western Europe (IMEWE) sistemlerinde sorun tespit etti. Hindistan ve Pakistan dahil birçok ülkede erişim kalitesinin düştüğünü açıkladı. Tata Communications ve Alcatel-Lucent’in yönettiği hatlara ilişkin şirketlerden resmi açıklama gelmedi, ancak Pakistan Telekom kesintileri doğruladı. Kabloların Yemen’deki Husiler tarafından, İsrail’in Gazze’deki savaşı sona erdirmesi için baskı aracı olarak hedef alınabileceğine dair artan kaygılar var. Ancak grup geçmişte hatlara saldırdığını reddetmişti.
Denizaltı kabloları nedir?
Al Arabia'da yer alan habere göre, denizaltı kabloları, uydu bağlantıları ve kara tabanlı kablolarla birlikte internetin omurgasını oluşturur. Genellikle internet servis sağlayıcıları, herhangi bir kesinti yaşandığında erişimi yeniden yönlendirmek için birden fazla bağlantı noktasına sahiptir. Ancak bu, kullanıcılar için internetin yavaşlamasına neden olabilir.
Okyanus tabanına döşenen yüksek kapasiteli fiber optik kablolar; veri, ses ve internet hizmetlerini kıtalar arasında taşır ve küresel telekomünikasyon ağının kritik bir bileşenini oluşturur. Bu dayanıklı kablolar, internet içerikleri, finansal işlemler ve hükümet haberleşmeleri de dahil olmak üzere uluslararası veri trafiğinin yüzde 95’inden fazlasını taşır ve yüksek hızlı, güvenilir bağlantı sağlıyor.
Denizaltı kabloları nasıl yönetilir?
Bu kablolar, deniz tabanında kablo döşemek üzere donatılmış özel gemi filolarına sahip denizcilik şirketleri tarafından kurulur. Süreç; güzergâhın planlanmasından, kablonun deniz tabanına yerleştirilmesine ve kıyıdaki istasyonlara bağlanmasına kadar tüm aşamaları kapsar.
Denizaltı kabloları çoğunlukla Google, Microsoft, Meta gibi teknoloji devleri, telekom operatörleri ve internet servis sağlayıcıları gibi özel şirketler tarafından yönetilir ve finanse edilir. Devlet kurumları ve uluslararası anlaşmalar çerçeveyi sağlasa da günlük işletme ve sahiplik ağırlıklı olarak özel sektöre ait.
İnternet erişimini izleyen NetBlocks, “Kızıldeniz’deki bir dizi denizaltı kablo kesintisinin birçok ülkede internet bağlantısını bozduğunu” bildirdi. Etkilenen ülkeler arasında Hindistan ve Pakistan da yer aldı. NetBlocks, sorunun Suudi Arabistan’ın Cidde kenti yakınlarındaki Tata Communications tarafından işletilen South East Asia–Middle East–Western Europe 4 (SMW4) ve Alcatel-Lucent’in gözetimindeki bir konsorsiyum tarafından işletilen India-Middle East-Western Europe (IMEWE) kablo sistemlerinde olduğunu açıkladı.
Her iki şirket de AP'nin yorum taleplerine yanıt vermedi. Pakistan Telekomünikasyon Şirketi ise cumartesi günü yayımladığı açıklamada kesintilerin yaşandığını doğruladı.
Denizaltı kabloları nasıl kesilir?
Denizaltı kabloları gemilerden bırakılan çapalar nedeniyle zarar görebilir ya da doğrudan saldırılara hedef olabilir. Onarımı ise haftalar sürebilir, çünkü bir gemi ve mürettebatın kablonun hasarlı noktasını bulması ve onarması gerekir.
Kabloların kesilmesi, Husilerin İsrail-Hamas savaşı kapsamında İsrail’i hedef alan saldırılar düzenlediği döneme denk geldi. İsrail ise buna hava saldırılarıyla karşılık veriyor; bu saldırılardan biri hareketin üst düzey liderlerini öldürdü.
2024 başında Yemen’in uluslararası tanınırlığa sahip sürgündeki hükümeti, Husilerin Kızıldeniz’deki denizaltı kablolarına saldırmayı planladığını iddia etmişti. O dönemde birkaç kablo kesildi, ancak Husiler sorumluluk üstlenmedi.
Husilerin el-Mesira uydu televizyon kanalı ise pazar sabahı yaptığı yayında NetBlocks’u kaynak göstererek kesintilerin yaşandığını doğruladı.
Kaynak: Gazete Oksijen
Birleşik Krallık’ta milyonlarca telefona acil durum uyarısı
Birleşik Krallık’ta milyonlarca cep telefonuna test amaçlı acil durum uyarısı gönderildi. “Severe Alert” başlığıyla yayımlanan mesaj, gerçek bir tehlike içermese de sürücülere uyarı yapıldı ve bir rugby karşılaşması ertelendi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Birleşik Krallık’ta milyonlarca cep telefonuna bugün hükümet tarafından acil durum uyarısı gönderildi. Yalnızca test amaçlı yapılan uyarı, telefon ekranlarında “Severe Alert” başlığıyla belirdi ve yüksek sesli bir alarm eşliğinde duyuruldu.
SkyNews'in aktardığına göre mesajda, “Bu bir acil durum uyarı testi. Yakınınızda hayatı tehdit eden bir durum olduğunda sizi bilgilendirecek bir hükümet hizmetidir. Herhangi bir işlem yapmanız gerekmiyor. Gerçek bir acil durumda, güvenliğiniz için uyarıda verilen talimatlara uyun” ifadeleri yer aldı.
Hükümet, bu sistemin sel, yangın ya da terör saldırısı gibi acil durumlarda hızlı uyarı sağlayarak hayat kurtarmayı amaçladığını açıkladı. Uyarının gerçek bir tehlike taşımamasına rağmen sürücülere önceden bilgilendirme yapıldı, bir rugby karşılaşması da kesintiyi önlemek için ertelendi.
Kaynak: Gazete Oksijen
Birleşik Krallık sığınmacıları, askeri kışlada barındırmayı tartışıyor
Birleşik Krallık’ta hükümet, yaz boyunca otellere yerleştirilen göçmenlere karşı yükselen tepkilerin ardından bu kez askeri arazilerin geçici barınma için kullanılmasını tartışıyor
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Savunma Bakanı John Healey, hükümetin cumartesi günü yaklaşık 1.000 kişinin küçük botlarla Birleşik Krallık’a ulaşmasının ardından, sığınmacıları askeri kışlalarda barındırmayı değerlendirdiğini söyledi.
Sky News'ta Sunday Morning With Trevor Phillips programına konuk olan Healey, şunları ifade etti:
“Bu küçük botlarla gelen ve burada bulunmaya hakkı olmayabilecek insanlar için geçici barınma amacıyla askeri ve askeri olmayan alanların potansiyel kullanımını inceliyoruz. Bunu İçişleri Bakanlığı ile birlikte ciddi biçimde değerlendiriyorum. Son yıllarda Britanya’nın sınırlarını kontrol etme kapasitesine dair halkın güven kaybını gidermemiz gerekiyor. Küçük botlarla gelen bu sorunla başa çıkmalıyız.”
Birleşik Krallık’ta hükümet, yaz boyunca otellere yerleştirilen göçmenlere karşı yükselen tepkilerin ardından bu kez askeri arazilerin geçici barınma için kullanılmasını tartışıyor. Cumartesi günü yaklaşık 1.000 kişi küçük botlarla İngiltere kıyılarına ulaşırken, ertesi gün yeni grupların da Manş Denizi’nden geçtiği görüldü. Fransız makamları, 24 kişinin denizde kurtarıldığını duyurdu. Bu gelişme, ağustos sonunda kaydedilen geçici durgunluğun ardından yeniden yükselişi işaret ediyor. Nitekim 30 Ağustos–5 Eylül arasında İçişleri Bakanlığı hiçbir geçiş kaydetmemişti.
Reform UK: İngiltere kolay hedefe dönüştü
Reform UK’in politika sorumlusu Zia Yusuf’a göre ülke göçmenler için bir kolay hedef haline gelmiş durumda. Yusuf, bu tabloya karşı 15 ila 25 yeni gözaltı merkezi inşa edilmesi gerektiğini savundu. Bu merkezlerin “modüler çelikten yapılmış, özel tasarım yapılar” olabileceğini söyledi.
Yusuf, “Dünyada işe yarayan örneklere bakabiliriz. Başkan Trump, Florida’da bu yıl sekiz günde 3.000 gözaltı yatağı kurdu, modüler çelik yapılar kullanarak” dedi. Başkanın sert önlemlerinin yasa dışı sınır geçişlerini ciddi ölçüde azalttığını ve benzer bir caydırıcılığın İngiliz Kanalı’nda da sağlanabileceğini öne sürdü. Yusuf “Bunlar silahsız, çoğunlukla botlardaki erkekler. Onları bir gözaltı merkezine götürmek için özel bir askeri güce ihtiyacımız yok” diye ekledi.
Yeni İçişleri Bakanı ve tablo
Shabana Mahmood, cuma günü Yvette Cooper’ın yerine içişleri bakanı olduktan sonra yasa dışı göçle mücadele görevini üstlenecek. Bu değişim, Başbakan Sir Keir Starmer’ın yardımcısı Angela Rayner’ın istifasının ardından yaptığı kabine revizyonu sırasında gerçekleşti.
Ulusal Suç Ajansı’nın (NCA) verileri, 2024/25 döneminde göçmen kaçakçılığı suç ağlarının rekor düzeyde bozulduğunu gösteriyor. Yetkililer, bunun 2019’dan bu yana ağustos ayında kaydedilen en düşük küçük bot geçiş sayısına katkıda bulunduğunu düşünüyor.
Her ne kadar 2021 Ağustos ayından bu yana en düşük rakam olan 3.567 kişi gelmiş olsa da, 2025 genelinde şu ana kadar toplam 29.003 kişi ile rekor düzeyde bir artış söz konusu.
“Bozuk ve yavaş” iltica sistemi
Sky News siyasi muhabiri Liz Bates, İşçi Partisi’nin önceki hükümetin tartışmalı Ruanda politikasını iptal etmesi ve Bibby Stockholm barınağını kapatmasının ardından bakanların “aynı sorunların çoğuyla yüzleştiğini” belirtti. Bates, sistem için “gerçekten bozuk ve çok yavaş işleyen bir iltica sistemi” yorumunu yaptı.
“Bütün bunların bağlamı İçişleri Bakanlığı’ndaki büyük değişim. Yılların deneyimine rağmen [Yvette] Cooper’ın, küçük botlarla Kanal’ı geçenlerin daha sonra iltica otellerine yerleştirilmesi sorununu çözemediğini kabul etme durumu var,” dedi.
Daha önceki uygulamalar
Muhafazakâr hükümet döneminde de ordu üsleri kullanılmış, ancak bu yerel protestolara yol açmış ve bazı durumlarda kötü koşulları nedeniyle yoğun eleştirilere maruz kalmıştı.
Palestine Action protestosunda 890 kişi gözaltına alındı
İngiltere'de polis, yasaklı örgüt ilan edilen "Palestine Action" grubuna destek amacıyla başkent Londra'da düzenlenen eylemde 890 kişiyi gözaltına aldı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Birleşik Krallık Metropolitan Polisi, Palestine Action grubunun terör örgütü ilan edilmesine karşı cumartesi günü düzenlenen protestoda 890 kişinin gözaltına alındığını açıkladı. Polisin verdiği bilgiye göre, 857 kişi Londra’daki Parlamento Meydanı’nda 2000 Terörle Mücadele Yasası kapsamında suç işlendiği şüphesiyle gözaltına alındı.
Metropolitan Polisi, gözaltılara ilişkin ayrıntılı açıklamasında, 33 kişinin farklı suçlamalarla gözaltına alındığını, bunlardan 17’sinin polis memurlarına saldırmakla suçlandığını, diğer 16 gözaltının nedenine dair ise bilgi paylaşılmadığını duyurdu.
Operasyona liderlik eden Yardımcı Emniyet Müdürü Claire Smart, polis memurlarına “karşılaştıkları hakaretlere rağmen sergiledikleri profesyonellik ve yorulmak bilmez çalışmaları” için teşekkür etti. Smart, operasyon sırasında yaşanan şiddeti “koordineli” olarak tanımladı:
“Karşımıza çıkan şiddet, kimliğini gizlemek için maske takan bir grubun mümkün olduğunca fazla kargaşa çıkarmak amacıyla gerçekleştirdiği eylemlerdi. Bu kişilerin birçoğu gözaltına alındı ve suçlamalar yöneltmeye başladık.”
Gösterileri organize eden Defend Our Juries grubu ise protestonun “barışçıl bir eylem” olduğunu savundu.
Smart, bu protesto ile aynı gün yaklaşık 20 bin kişinin katıldığı Filistin Koalisyonu yürüyüşü arasındaki farkı vurgulayarak, “Bir davaya destek vermek, Terörle Mücadele Yasası’nı ihlal etmeden, şiddet ve düzensizliğe başvurmadan da mümkün. Londra’da her hafta binlerce kişi bunu yapıyor” dedi. Ayrıca, “Suç işlemeyi planladığınızı ilan ederseniz, buna kayıtsız kalmamız mümkün değil” ifadelerini kullandı.
Defend Our Juries grubu, cumartesi günkü eyleme yaklaşık 1.500 kişinin katıldığını ve pek çok kişinin “Soykırıma karşıyım. Filistin Action’ı destekliyorum” yazılı pankartlar taşıdığını açıkladı.
İngiliz askeri uçaklarına yönelik eylem sonrası yasaklı örgüt ilan edilmişti
"Palestine Action"ın terör örgütü ilan edilmesi yolunda ilk adım, 20 Haziran'da Kraliyet Hava Kuvvetlerinin (RAF) Oxfordshire'daki Brize Norton hava üssünde yapılan eylemden sonra atılmıştı.
Grup üyeleri, o sabah hava üssüne girerek 2 İngiliz askeri uçağının motorlarına kırmızı boya püskürtmüştü. Eylem yerine Filistin bayrağı bırakan aktivistler, 2 uçağın Orta Doğu'daki operasyonlarda kullanıldığını belirtmişti.
İçişleri Bakanı Yvette Cooper, bu eylem üzerine "Palestine Action"ı, Avrupa'da faaliyetlerde bulunan 2 aşırı sağcı, ırkçı örgütle terör örgütü ilan etmeyi hedefleyen tasarıyı parlamentoya sunmuştu.
Tasarı, parlamentonun alt kanadı Avam Kamarası'nda 2 Temmuz'da, üst kanat Lordlar Kamarası'nda ise 3 Temmuz'da onaylanmıştı.
"Palestine Action", yürütmenin durdurulması için Yüksek Mahkemeye başvurmuş ancak mahkeme 4 Temmuz'da başvuruyu reddetmişti.
Grup, 5 Temmuz'dan itibaren yasaklı örgütler arasına alınmış ve yasağın yürürlüğe girmesiyle gruba üyelik veya destek beyanlarının 14 yıla kadar hapisle cezalandırılmasının önü açılmıştı. Ayrıca, grubun adını taşıyan tişört ya da rozet takmanın 6 aya kadar hapisle sonuçlanabileceği bildirilmişti.
Yasağın yürürlüğe girdiği tarihten bu yana gruba destek veren yüzlerce kişi gözaltına alınmıştı.
İsrail, Ramon Havalimanı'nı uçuş trafiğine kapattı
İsrail yetkilileri, güney İsrail'deki Ramon Havalimanı üzerindeki hava sahasını kapattı. Ordunun olası bir drone kazasını araştırdığı bildiriliyor
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
İsrail ordusu, Yemen’den fırlatılan ve İsrail’in güneyindeki Ramon Havalimanı bölgesine düşen bir insansız hava aracının (İHA) düşüşünü araştırdığını duyurdu. Ülkenin havalimanları otoritesi, sabah saatlerinde hava sahasının trafiğe kapatıldığını bildirdi ancak kapatmanın nedeni hakkında bilgi vermedi.
İsrail ordusu ise olayın incelendiğini, ancak İHA’nın önlenmesinin ardından mı düştüğü yoksa doğrudan bir isabet sonucu mu yere çakıldığına dair ayrıntı paylaşmadı.
Ürdün ve Mısır sınırındaki Eilat tatil kenti yakınlarında bulunan havalimanı ağırlıklı olarak iç hat uçuşlarını gerçekleştiriyor.
İran destekli Husiler, Filistinlilerle dayanışma amacıyla İsrail’e binlerce kilometre öteden füze ve İHA fırlatıyor. İsrail buna karşılık, Yemen’de Husi kontrolündeki bölgeleri, hayati önemdeki Hudeyde Limanı da dahil olmak üzere bombalıyor. Son saldırısında hükümet başkanı da dâhil olmak üzere üst düzey Husi yetkilileri öldürdü.
Japonya Başbakanı İşiba istifa etti
İşiba ağır seçim yenilgileriyle partisinin parlamentonun her iki kanadındaki çoğunluğunu kaybetti, bu da koalisyonunun politika hedeflerini hayata geçirmesini daha da zorlaştırdı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Japonya Başbakanı Shigeru İşiba, iktidardaki Liberal Demokrat Parti içinde liderlik seçimi yapılması yönündeki baskıların artması üzerine, yeniden seçilme şansının olmadığını görerek pazar günü görevinden çekildi. İşiba, Temmuz ayında yapılan üst meclis seçimlerindeki ağır yenilgi nedeniyle parti içinden sürekli eleştirilere maruz kalmıştı.
Kamu yayıncısı NHK'nın bildirdiğine göre başbakan, iktidardaki Liberal Demokrasi Partisi'nde bir ayrışma yaşanmasından kaçınmak için bu kararı aldı.
Geçen yıl ekim ayında göreve başlamasından bu yana, İşiba seçim yenilgileriyle partisinin parlamentonun her iki kanadındaki çoğunluğunu kaybettiğini gördü; ekim ayında yaşanan ağır seçim yenilgisi, partisini daha güçlü olan alt mecliste azınlığa düşürdü. Bu yenilgiler, İşiba’nın koalisyonunun politika hedeflerini hayata geçirmesini daha da zorlaştırdı.
Ülkede artan siyasi istikrarsızlık ortamında, İşiba özellikle partisindeki sağ kanat muhaliflerinden istifa çağrılarıyla karşılaştı; bu isimler, temmuz ayındaki seçim sonuçlarının sorumluluğunu üstlenmesini talep etti.
Haberlerde, Japonya tarım bakanı ile eski bir başbakanın cumartesi akşamı İşiba ile görüşerek onu istifaya ikna etmeye çalıştığı öne sürülmüştü. LDP'nin yarın liderlik seçimine gitmesi bekleniyor.
ABD ile ticaret anlaşması
Bu gelişmeler, ABD Başkanı Donald Trump’ın perşembe günü Japon otomobil ithalatındaki tarifeleri yüzde 27,5’ten yüzde 15’e düşüren ve temmuz ayında duyurulan anlaşmayı resmileştiren başkanlık kararnamesini imzalamasından sadece birkaç gün sonra yaşandı.
İşiba hükümeti geçen hafta ABD ile ticaret anlaşmasının ayrıntılarını kesinleştirmişti. Bu anlaşma kapsamında Japonya, ABD Başkanı Donald Trump'ın Japonya'nın önemli otomotiv sektörüne uyguladığı gümrük vergilerini düşürmesi karşılığında 550 milyar dolarlık yatırım taahhüdünde bulunmuştu.
İşiba, parti içindeki istifa çağrılarını reddetmiş ve Temmuz ayında üst meclisteki yenilginin sorumluluğunu üstlenmemişti.
Siyasi belirsizliğe ilişkin endişeler geçen hafta yen ve Japon devlet tahvillerinde satış dalgasına yol açmış, 30 yıllık tahvilin getirisi Çarşamba günü rekor seviyeye ulaşmıştı.
Olası senaryolar
Siyasi felç, ABD'nin gümrük vergileriyle zaten zarar gören ekonomiye daha fazla zarar verebilir. Ancak piyasalar daha çok İşiba'nın, Japonya Merkez Bankası'nın faiz artışlarını eleştiren Sanae Takaichi gibi daha gevşek maliye ve para politikası savunucusu bir isimle değiştirilme olasılığına odaklanıyor.
İşiba, LDP liderlik yarışında Takaichi'yi az farkla yenmişti.
WSJ: Ultra zenginler ölümsüzlüğü arıyor | 25 yılda 5 milyar dolar 'longevity' yatırımı
Dünyanın en zenginleri, ömrü uzatma hayali için kesenin ağzını açtı. Son 25 yılda “uzun yaşam” sektörüne 5 milyar dolardan fazla yatırım yapılırken, hücre gençleştirmeden kişiselleştirilmiş beslenmeye kadar birçok alanda milyar dolarlık projeler yürütülüyor
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
150 yaşına kadar yaşamak ya da 20 yıl daha sağlıklı ömür sürmek mümkün mü? Dünyanın en zenginleri için bu sorunun cevabını aramanın bedeli şimdiden 5 milyar doları aştı.
Wall Street Journal’ın PitchBook verileri, şirket açıklamaları ve resmi kayıtları inceleyerek yaptığı analize göre, son 25 yılda ultra zenginler milyarlarca doları “longevity” (uzun yaşam) sektörüne yatırdı.
Silicon Vadisi’nin önde gelen isimleri arasında yer alan Peter Thiel, Sam Altman, Yuri Milner ve Marc Andreessen, uzun yaşam arayışında en büyük yatırımcılar arasında.
Thiel’in desteklediği şirketler ve vakıflar aracılığıyla toplamda 700 milyon doların üzerinde fon toplandı. 2022’de kurulan Altos Labs ise hücre gençleştirme teknolojileri üzerine çalışmak için tek başına 3 milyar dolar yatırım aldı.
Yatırımlar katlanarak büyüyor
Uzun yaşam girişimlerine aktarılan sermaye her yıl artıyor. Ortalama yatırım turu son on yılda yüzde 20’nin üzerinde büyüyerek bu yıl 43 milyon dolara ulaştı. En dikkat çeken örneklerden biri, yaşlanma hastalıklarına ilaç geliştirmeye odaklanan BioAge Labs.
Khosla Ventures ve Andreessen Horowitz gibi fonlardan destek alan şirket bugüne kadar 559 milyon dolar topladı. 2024’te borsaya açılan BioAge, obezite ilacı denemesi başarısız olsa da yeni projelere yatırım almaya devam ediyor.
Yapay zekâ destekli ilaç geliştirme girişimi Insilico Medicine de 500 milyon dolardan fazla fon sağladı. Viome Life Sciences ise evde sağlık testleri ve kişiselleştirilmiş beslenme önerileri sunarak 230 milyon dolar topladı. Kurucusu milyarder Naveen Jain, babasını pankreas kanserinden kaybetmesinin ardından “yaşlanmayı opsiyonel kılmak” hedefiyle şirketi kurduğunu söylüyor.
Motivasyonlar kişisel, iddialar büyük
Yatırımcıların çoğu kişisel hikâyelerinden besleniyor. Moderna CEO’su Stéphane Bancel, oruç etkisi yaratan diyetlerle tanıştıktan sonra bu alanda çalışan L-Nutra’ya 47 milyon dolarlık fon sağladı. Vinod Khosla ise her yatırımını yaşlanmanın farklı bir boyutunu hedefleyen projelere yönlendiriyor: “70 yaşındaki biri 40 yaşında hissetmeli” diyor.
Uzun yaşam endüstrisi üç ana eksende şekilleniyor: Yaşlanmayı tersine çevirmeye yönelik biyoteknoloji çalışmaları, yaşa bağlı hastalıklara tedavi geliştiren girişimler ve anlık olarak uygulanabilen sağlık takibi, takviye ve kozmetik ürünleri. Yalnızca yaşlanmayı durdurmayı değil, “hücreleri yeniden programlayarak gençleştirmeyi” hedefleyen Altos, Retro ve Juvenescence gibi şirketler toplamda 5 milyar dolara yakın yatırım aldı.
Yeni bir kültür fenomeni
Alan yalnızca yatırımcılarla değil, popüler figürlerle de büyüyor. Harvard profesörü David Sinclair’in genetik laboratuvarı zenginler için sık uğranan bir durak.
Peter Attia’nın uzun yaşam kliniği Biograph ve popüler podcasti, konuyu kamuoyuna taşıyor. Bryan Johnson’ın her yıl kendi gençleşme deneylerine 1 milyon dolar harcaması Netflix belgeseline konu oldu.
Peter Diamandis’in kurduğu XPrize Foundation ise “sağlıklı yaşam süresini uzatma” yarışmasına 101 milyon dolarlık ödül koydu.
Birçok uzman, “ölümsüzlük arayışı”nın henüz bilimsel sınamaları geçemediğini vurgulasa da, Silicon Valley milyarderlerinin servetlerini bu alana yönlendirmesi, bir zamanların akademik niş alanını küresel bir yatırım ve kültürel fenomen haline getirmiş durumda.
Kaynak: Gazete Oksijen
Wakuku vs Labubu: Çinli oyuncak devi Miniso piyasaya giriyor
Çinli Pop Mart’ın sivri dişli Labubu bebeği, koleksiyon oyuncak pazarında büyük ilgi gördü. Şimdi Miniso, kendi karakteri Wakuku ile bu popüler seriye rakip oluyor ve pazarda söz sahibi olmayı hedefliyor
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Çin’in düşük maliyetli perakende zinciri Miniso, rakibi Pop Mart’ın sivri dişli Labubu oyuncağına rakip olacak kendi koleksiyon oyuncaklarını tanıttı. Ülkede birçok şirketin hızla kendi markalarını geliştirmeye yönelmesiyle Miniso da özgün karakterlere yatırım yapmaya başladı.
Şirket, peluş oyuncaklardan ev eşyalarına kadar geniş bir ürün yelpazesi üretiyor. Geçtiğimiz günlerde açıkladığı yeni strateji kapsamında kendi karakterlerini geliştireceğini duyuran Miniso, bu amaçla dokuz sanatçıyla anlaştı.
Labubu’nun başarısı rekabeti körükledi
Financial Times'ın haberine göre, Pop Mart’ın Labubu karakteri, koleksiyon oyuncak satışlarını adeta patlatırken şirketin piyasa değerini 440 milyar Hong Kong dolarına (56 milyar dolar) taşıdı. Bu rakam, ABD’li oyuncak devleri Mattel ve Hasbro’nun toplam değerinin iki katını aşıyor.
Miniso’nun öne çıkardığı karakterlerden biri, geçen yıl tanıtılan tek kaşlı tüylü bebek “Wakuku” oldu. Pop Mart gibi Miniso da oyuncaklarını otomatlar ve “kör kutular” (içinden hangi oyuncağın çıkacağı bilinmeyen sürpriz kutular) aracılığıyla satıyor.
“Pop Mart çok güçlü bir rakip,” diyen Miniso Pazarlama Direktörü Robin Liu, “Ancak biz sektörü birlikte büyütüyoruz” ifadelerini kullandı.
Lisanslı ürünlerden özgün tasarımlara
Miniso, yıllık 17 milyar yuanlık (2,4 milyar ABD doları) satışlarının bir kısmını Disney ve Marvel gibi markalardan lisanslı ürünlerle elde ediyor. Ancak şirket, koleksiyon oyuncak pazarındaki payını artırmak için artık kendi tasarımlarına yöneliyor. Bu alanda “Top Toy” adlı yan markasıyla özgün ve lisanslı ürünleri bir arada sunuyor ve yurtdışı pazarlara açılıyor.
HSBC’nin araştırmasına göre, koleksiyon oyuncakları Çin’de niş bir segmentten çıkıp özellikle Z kuşağı kadınlarının ilgisiyle hızla kitleselleşti. Liu, “Miniso eskiden uygun fiyatlı bir mağaza zinciriydi, bugün ise IP (fikri mülkiyet) tasarımları bizim ayırt edici özelliğimiz oldu. Genişleme oldukça agresif olacak” dedi.
Gelirler beklentiyi aştı
Şirketin ikinci çeyrek gelirleri beklentilerin üzerinde gerçekleşerek 5 milyar yuanın hemen altına ulaştı. Bu artışta ABD’deki mağazalardaki satışların yükselmesi etkili oldu.
Top Toy’un gelirleri aynı dönemde yüzde 87 artarak 402 milyon yuana çıktı. Miniso, Haziran ayında bu şirketi borsaya açmayı değerlendirdiğini duyurdu.
Liu, ABD’nin kendileri için en önemli büyüme pazarı olduğunu belirterek, tarifelere rağmen ülke içi tedariklerini artırdıklarını ve ürünlerinin yaklaşık yüzde 40’ını ABD şirketlerinden satın aldıklarını söyledi. “Fiyatlarda artış olacak ama ürünlerimiz 10-20 dolar aralığında ve hâlâ uygun sayılır.
Ayrıca, bir ürün ne kadar trend ve ikonikse tüketiciler fiyat konusunda o kadar az hassas oluyor” diye konuştu.
Zorluklar sürüyor
Uzmanlara göre Miniso, henüz Pop Mart’ın Labubusu kadar popüler bir karakter yaratabilmiş değil. HSBC analisti Lina Yan, “ABD’li tüketiciler Miniso’yu hala ucuz peluş oyuncak satıcısı olarak görüyor” dedi.
Double V Consulting’in kurucusu Miro Li ise Çinli markaların ABD’de Japon ve Kore markaları kadar etkili olamadığını belirterek, “Jeopolitik gerilimler bir etken. Ayrıca Çin kültürü henüz aynı ölçekte küresel bir etkiye ulaşmadı” ifadelerini kullandı.
Çin iç pazarında ise koleksiyon oyuncak rekabeti giderek kızışıyor. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Li, “Labubu’nun başarısını kopyalamak kolay değil. Özgün karakter geliştirmek zaman, para ve biraz da şans gerektiriyor” dedi.
Kaynak: Gazete Oksijen
Londra'da Filistin eyleminde 425 gözaltı: "Absürt bir orantısızlık"
İngiltere’de “Palestine Action” yasağına karşı düzenlenen en büyük protestoda 425’ten fazla kişi gözaltına alındı. Göstericiler yasağın “ifade özgürlüğüne darbe” olduğunu savunurken, polis sert müdahaleyle eleştirildi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
İngiltere’de “Palestine Action” grubunun yasaklanmasına karşı şimdiye kadarki en büyük protesto düzenlendi. 425’ten fazla kişi gözaltına alındı.
“Defend Our Juries” tarafından organize edilen eylemde, Cumartesi günü saat 13.00’te Parlamento Meydanı’nda toplanan yaklaşık 1.500 kişi, “Soykırıma karşıyım. Palestine Action’ı destekliyorum” yazılı pankartlar taşıdı.
Gösteri boyunca çoğunlukla barışçıl bir atmosfer hâkim olsa da, meydanın çevresinde zaman zaman gergin anlar yaşandı. Polis, akşam saatlerinde kitleye müdahale ederken bazı göstericiler yere düşürüldü, bir kişinin yüzünden kanlar aktığı görüldü. Hareket kısıtlılığı bulunan yaşlı kişilerin polis araçlarına bindirilmesi protestocuların “Yazıklar olsun” sloganlarıyla karşılandı.
"Absürt bir orantısızlık"
Metropolitan Polisi’nin operasyonu yöneten yardımcısı Claire Smart, polislerin yumruklandığını, tekmelendiğini ve üzerlerine cisimler atıldığını açıklasa da eylemciler polisin “barışçıl göstericilere şiddet uyguladığını” ve yaşlıları dahi sert biçimde gözaltına aldığını söylüyor.
The Guardian'ın bildirdiğine göre, Uluslararası Af Örgütü, göstericilerin “terörist” muamelesi görmesini “absürt bir orantısızlık” olarak değerlendirdi. Örgütün kampanya direktörü Kerry Moscogiuri, “Barışçıl biçimde pankart taşıyan insanları kriminalize etmek ifade özgürlüğüne ve toplanma hakkına ağır bir darbedir” dedi.
Sosyal medyada milyonlarca kez izlenen görüntülerde, tekerlekli sandalyedeki görme engelli Mike Higgins’in gözaltına alınması da dikkat çekti. Higgins, geçen ayki protestoda da tutuklanmıştı.
Defend Our Juries, göstericilere polisle kimlik paylaşmamaları çağrısı yaparak, gözaltı sürecini zorlaştırmayı hedeflediklerini duyurdu. Grup, yeni İçişleri Bakanı’na seslenerek, “Palestine Action yasağı uygulanamaz ve kaynak israfıdır, bu yasak kaldırılmalıdır” açıklamasını yaptı.
Cumartesi günkü eylemin, şimdiye dek düzenlenen en kalabalık protesto olduğu bildirildi.
Ne olmuştu?
İngiltere İçişleri Bakanlığı, haziran ayında kitlesel eylemleriyle tanınan “Palestine Action” grubunu terör örgütü ilan etmişti. Grup, özellikle İsrail’e silah sağlayan şirketlere ve fabrikalara yönelik işgaller, boykot çağrıları ve mülke zarar verme eylemleriyle biliniyor. Hükümet, bu faaliyetlerin “terör” kapsamına girdiğini savunarak örgütün yasaklandığını duyurmuştu.
Kaynak: Gazete Oksijen
Ruslar savaşta ilk kez Ukrayna hükümet binasını vurdu
Rusya’nın gece düzenlediği saldırılarda Kiev’in merkezindeki Bakanlar Kurulu binası ilk kez hedef alındı. Çatısı ve üst katları hasar gören hükümet binasında yangın çıktı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Ukrayna Hava Kuvvetleri, Rusya’nın gece boyunca 805 insansız hava aracı (İHA) ve 13 füze ile saldırı düzenlediğini açıkladı. Açıklamaya göre bunların 751’i düşürüldü. Ancak dokuz füze ve 56 İHA hedeflerine isabet ederek 37 noktayı vurdu. Düşürülen mühimmatın enkazı da sekiz farklı bölgeye düştü.
Bakanlar Kurulu binası ilk kez hedef alındı
Ukrayna Başbakanı Yuliya Svyrydenko, sabaha karşı yapılan saldırıda başkent Kiev’in merkezindeki Bakanlar Kurulu binasının çatısı ve üst katlarının zarar gördüğünü doğruladı. Sosyal medya hesabından paylaşım yapan Svyrydenko, “Düşman her gün ülkemizin dört bir yanında halkımızı terörize ediyor” dedi.
Kiev Belediye Başkanı Vitaliy Kliçko da Peçerskiy semtinde bulunan hükümet binasının yangın çıktığını ve itfaiyenin alevleri söndürmek için çalışmalarını sürdürdüğünü açıkladı.
Sivil kayıplar arttı
Kiev Askeri İdaresi Başkanı Tımur Tkaçenko, saldırılarda en az iki kişinin hayatını kaybettiğini, 13 kişinin yaralandığını bildirdi. Ölenler arasında enkazdan çıkarılan bir yaşındaki bir bebek ile genç bir kadının bulunduğu belirtildi.
Tkaçenko, Rusya’nın “bilerek sivil hedefleri vurduğunu” söyleyerek halkı sığınaklarda kalmaya çağırdı.Şehrin başka bölgelerinde bir depo, 16 katlı bir apartman ve dört katlı başka bir bina da saldırılardan etkilendi.
Şehir merkezinde ender saldırı
BBC muhabirleri sabah saatlerinde Bağımsızlık Meydanı’nın (Maidan) hemen gerisinden yükselen dumanları gördüklerini aktardı. Yüksek hızla ilerleyen iki Rus seyir füzesinin ardından büyük bir patlama meydana geldi.
Yoğun hava savunması nedeniyle Rus füzelerinin Kiev şehir merkezine ulaşması nadir görülse de bu kez savunma sistemlerinin “aşırı yüklenmiş” olabileceği değerlendiriliyor.
Moskova’dan açıklama
Moskova saldırılara ilişkin doğrudan bir açıklama yapmazken, Rusya Savunma Bakanlığı kendi hava savunma sistemlerinin gece boyunca çeşitli bölgelerde 69 Ukrayna İHA’sını düşürdüğünü duyurdu.
Saldırılar, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Batı’ya yönelik sert uyarılarını yinelediği bir dönemde gerçekleşti. Putin, Ukrayna’ya destek için “güvence gücü” gönderilmesi ihtimaline karşı Batı’yı açıkça uyarmıştı.
Putin ve Zelenski'nin davetkar açıklamaları
Bir süredir ufukta barış veya kısmı ateşkes gözükse de iki ülkenin lideri de görüşmenin yapılacağı yer konusunda kararsız. Putin ısrarla Moskova'yı isterken Zelenski bu konuda biraz daha ılımlı bir lider olarak öne çıkıyor. Saldırıdan hemen önce Zelenski, Putin'in Kiev'e gelebileceğini belirterek görüşmelerin burada yapılması gerektiğini belirtti.
Kaynak: Gazete Oksijen
Dışişleri Bakanı Cho ABD'ye gidebilir: Seul hükümeti gözaltına alınan 300 Güney Koreli için harekete geçti
Güney Kore Dışişleri Bakanı Cho, ABD'de Hyundai-LG fabrikasına düzenlenen baskında gözaltına alınanlardan 300'den fazlasının Güney Kore vatandaşı olduğunu doğruladı. Cho, üst düzey bir bakanlık yetkilisinin, gerekirse kendisinin ABD yönetimiyle görüşmek için Washington'a gideceğini söyledi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Güney Kore Dışişleri Bakanı Cho Hyun, ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) birimlerinin, Hyundai-LG firmalarınca işletilen fabrikaya düzenlediği baskın ve gözaltına alınanların durumunu görüşmek üzere ABD'ye gidebileceğini belirtti. Seul merkezli Yonhap ajansının haberine göre, Dışişleri Bakanı Cho, ABD'nin Georgia eyaletinde Hyundai-LG tarafından işletilen elektrikli araç akü fabrikasına ICE tarafından yapılan baskının ardından acil toplantı düzenledi.
Gözaltına alınan 450'yi aşkın kişinin 300'den fazlasının Güney Kore vatandaşı olduğunu teyit eden Cho, "Vatandaşlarımızın tutuklanmasından derin endişe duyuyor ve ağır bir sorumluluk hissediyoruz" ifadesini kullandı. Üst düzey bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin bölgeye gönderilmesinin görüşüleceğini belirten Cho, gerekirse ABD yönetimiyle görüşmek için kendisinin Washington'a gideceğini ifade etti.
Güney Kore Devlet Başkanı Lee Jae Myung'un, durumun çözüme kavuşturulması için her türlü çabanın gösterilmesi talimatını verdiğini aktaran Cho, Lee'nin, Güney Kore vatandaşlarının hak ve menfaatleri ile ABD'de yatırım yapan Güney Koreli şirketlerin ticari faaliyetlerinin ihlal edilmemesi gerektiğini vurguladığını belirtti.
LG, ABD'ye iş gezilerini askıya aldı
Tesisi Hyundai ile birlikte işleten LG Energy Solution da duruma ilişkin yazılı açıklama yaptı. ABD'ye iş seyahatlerinin askıya alındığının belirtildiği açıklamada, halihazırda ABD'yi ziyaret eden çalışanlara konakladıkları yerde kalmaları ya da ivedilikle geri dönmeleri talimatı verildiği kaydedildi. Açıklamada ayrıca, şirketin insan kaynakları müdürünün ABD'ye gideceği belirtilerek, "Tüm çalışanların hızlı ve güvenli şekilde geri dönmesini sağlayacak ve durumu çözmek için her türlü çabayı göstereceğiz" ifadesi kullanıldı.
Ne olmuştu?
Yonhap'a göre, Georgia eyaletinde Hyundai-LG tarafından işletilen elektrikli araç akü fabrikasına ICE birimleri tarafından 5 Eylül'de baskın düzenlenmişti. Baskında 300'den fazlası Güney Koreli 450'ye yakın kişinin gözaltına alındığı belirtilmişti. Güney Kore Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lee Jae-woong, Seul hükümetinin ICE baskınına karşı "endişe ve üzüntü" duyduğunu bildirmiş, "ABD'ye yatırım uygulayan şirketlerimizin ekonomik faaliyetleri ve vatandaşlarımızın hak ve çıkarları haksız yere ihlal edilmemeli." ifadesini kullanmıştı.
Fransa'da muhalefetten Macron'un azli için yeni önerge
Fransa'da muhalefet, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un azledilmesine ilişkin önergeyi Parlamento'ya sundu
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Fransa'da muhalif Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) partisinin önde gelen isimlerinden Jean-Luc Melenchon, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un görevden alınmasına yönelik teklifi Parlamento'ya sunduklarını duyurdu. Melenchon, ülkenin kuzeyindeki Lille kentinde düzenlediği basın toplantısında, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Geçen yıl düzenlenen genel seçimlerin sonuçlarını dikkate almayı reddettiği gerekçesiyle Macron'un görevden alınması için daha önce de önerge sunduklarını hatırlatan Melenchon, Macron'a karşı yeni bir önerge daha sunduklarını, "Gitmesi gerekiyor. Azil önergesini sunduk" ifadesiyle açıkladı. Jean-Luc Melenchon, 8 Eylül'de yapılacak güven oylamasında Başbakan François Bayrou hükümetinin düşeceğini belirterek, "Bu halkın zaferi olacak" yorumunu yaptı.
Konuşmasında, İsrail'in saldırılarının devam ettiği Gazze'deki duruma da atıfta bulunan Melenchon, kendi partisinden isimler iktidarda olsaydı Fransız Deniz Kuvvetlerinin Gazze'ye insani yardım ulaştırmayı amaçlayan Küresel Sumud Filosu gemilerine eşlik ediyor olacağını vurguladı.
Bayrou hükümetinin zorlu sınavı
Son haftalarda sosyal medya kullanıcılarının ve muhalif siyasilerin 2026 bütçe planına karşı seslerini yükseltmesi ve hükümete karşı harekete geçme çağrısı yapması, Başbakan Bayrou'nun da bütçe çıkmazı nedeniyle düşürülen selefi Michel Barnier ile aynı kaderi paylaşabileceğinin sinyali oldu. Bayrou da bazı resmi tatillerin kaldırılması ile 43 milyar euro civarında tasarruf yapılmasını içeren ve Fransızların tepki gösterdiği 2026 bütçesinin görüşülmesi öncesi hükümeti güven oylamasına götüreceğini duyurdu. Mecliste 8 Eylül'de yapılacak güven oylamasında muhalefet kanadı hükümeti düşürmekten yana pozisyon alacağını duyurdu.
Güvenoyu alamayan Barnier hükümeti düşmüştü
Cumhurbaşkanı Macron, geçen yıl Ulusal Meclisi feshederek genel seçimlere gitmişti. Haziran ve temmuz 2024'te yapılan iki turlu seçimlerde solcu Yeni Halk Cephesi (NFP) en fazla milletvekili çıkararak seçimin galibi olurken, Macron, solcu ittifakın başbakan adayı yerine merkez sağcı Michel Barnier'yi başbakan seçmişti. Barnier hükümeti, 2025 bütçesi konusunda muhalefet ile uzlaşı sağlayamamış ve meclisten güvenoyu alamayarak 3 ay gibi kısa bir sürenin ardından 4 Aralık 2024'te düşmüştü. Macron, parti temsilcileri ile bir haftadan fazla süren görüşmelerinin ardından 13 Aralık'ta merkez sağcı bir diğer isim olan François Bayrou'yu başbakan olarak atamıştı.
Kaynak: AA
Trump'tan 'Chicago'ya göçmen operasyonu' iması: Neden savaş bakanlığı denildiğini öğrenecekler
ABD Başkanı Trump, Chicago'da göçmenlere yönelik sınır dışı operasyonu başlatılacağı yorumlarına neden olan bir paylaşım yaptı. Trump'ın yapay zeka destekli paylaşımında, "Sabahları sınır dışı kokusunu seviyorum. Chicago buraya neden savaş bakanlığı denildiğini öğrenmek üzere" ifadeleri yer aldı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
ABD Başkanı Donald Trump, demokrat eyalet Illinois'in en büyük şehri Chicago'yu hedef gösterdiği paylaşımda, düzensiz göçmenlere yönelik sınır dışı operasyonu başlatacağı imasında bulundu. Trump, Truth Social hesabından yaptığı, kendisinin ve Chicago'nun siluetinin yer aldığı yapay zeka destekli paylaşımda, "Sabahları sınır dışı kokusunu seviyorum" ifadesini kullandı.
Daha önce Chicago için "dünyanın en tehlikeli şehri" ve "cehennem çukuru" gibi ifadeler kullanan ABD Başkanı, paylaşımının devamında "Chicago buraya neden savaş bakanlığı denildiğini öğrenmek üzere" yazdı. Kısa zamanda demokrat kente ulusal muhafızların görevlendirileceğinin ima edildiği yapay zeka destekli görselde, Trump'ın giydiği "US. ARMY (Birleşik Devletler Ordusu)" yazan haki renkli üniforma ve taktığı kovboy şapkasındaki X harfi şeklindeki iki kılıç simgesi dikkati çekti.
Trump'ın en önde olduğu görselde ayrıca, Chicago'nun gökdelenleri üzerinde uçan 5 helikopter, ateş ve duman görüntüsü yer aldı. Cumhuriyetçi Başkan, ABD'nin başkenti Washington'dan sonra valisi ve belediye başkanı Demokrat olan Chicago'da da güvenliği sağlamak için ulusal muhafız birliklerini veya ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza polisini göndereceğini söylemişti.
Chicago sakinleri, Trump'ın şehirlerine yönelik girişimlerine karşı hafta içinde gösteriler düzenlemişti.
Kaynak: AA
Financial Times: BBVA devleti karşısına aldı, Sabadell'e 15 milyar dolarlık teklif
İspanyol bankacılık devi BBVA, Sabadell için 15 milyar euroluk teklifini önümüzdeki hafta hissedarlara sunacak. Madrid hükümeti birleşmeye en az üç yıl yasak getirse de BBVA, anlaşmadan çekilmiş durumda değil
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
İspanyol bankacılık devi BBVA, önümüzdeki hafta Sabadell hissedarlarına 15 milyar euroluk devralma teklifini sunacak. Banka, birleşme süreci Madrid tarafından geçici olarak engellense de, anlaşmadan 900 milyon euro sinerji elde edeceğini açıkladı.
BBVA, 16 ay önce başlattığı ve son yılların en tartışmalı bankacılık mücadelesine dönüşen düşmanca satın alma girişimi için tüm düzenleyici onayları aldığını duyurdu.
Santander’i geride bırakabilir
Olası birleşme gerçekleşirse, BBVA ve Sabadell’in birleşik varlıkları Santander’i geride bırakarak İspanya’nın ikinci büyük bankası olacak. İlk sırada ise CaixaBank bulunuyor.
BBVA Başkanı Carlos Torres, Sabadell yönetiminin ve Sosyalist hükümetin sert muhalefetine rağmen bu hamleyle kendi liderliğini de sınava sokmuş durumda.
Madrid’den 3 yıllık yasak
İspanyol hükümeti, olağan dışı bir kararla BBVA’nın Sabadell ile en az üç yıl birleşemeyeceğini açıkladı. Bu durum, bankanın tek çatı altında birleşmeden paralel iki banka işletmek zorunda kalabileceği anlamına geliyor. Hükümet, gerekirse bu yasağı beş yıl veya daha uzun süreye de uzatabileceğini belirtti.
Sabadell’den sert tepki
Sabadell Yönetim Kurulu Başkanı Josep Oliu, BBVA’nın yeni teklifini “2024’te reddedilenden bile daha cazip olmayan bir öneri” diye niteledi. CEO Cesar Gonzalez-Bueno ise teklifi “yetersiz” ve “gerçek dışı varsayımlara dayalı” olarak tanımladı.
Hissedarların kararı vermesi için teklif süresi pazartesi gününden itibaren 30 gün olacak. BBVA, her 5,5483 Sabadell hissesine karşılık bir BBVA hissesi ve 0,70 euro nakit teklif ediyor.
Sinerji planı: 2027’den itibaren kazanç
BBVA, birleşme onayı olmasa bile kademeli olarak sinerji yaratabileceğini öne sürüyor. Banka, 2027’de 175 milyon euro, 2028’de 235 milyon euro, birleşmenin gerçekleşmesi halinde ise 2029’da toplam 900 milyon euro tasarruf öngörüyor.
Bu tasarrufların 510 milyon eurosu operasyonel giderlerde, 325 milyon eurosu istihdam azaltımından, 65 milyon eurosu ise finansman kaynaklarından sağlanacak.
Siyaset engel mi olacak?
İspanya’da bir sonraki genel seçim 2027’de yapılacak. Ancak Başbakan Pedro Sánchez, baskılar nedeniyle erken seçim çağrılarıyla karşı karşıya. Bu da birleşmenin siyasi geleceğini daha da belirsiz hale getiriyor.
Türk CEO: Burada potansiyel var
BBVA CEO’su Onur Genç, bankaların yılda ayrı ayrı 1 milyar eurodan fazla teknoloji yatırımı yaptığını belirterek şunları söyledi:
“Aynı pazara iki farklı sistem ve marka ile hizmet ediyoruz. Burada devasa bir sinerji potansiyeli var.”Torres ise teklifin, Sabadell hisselerinin en az yüzde 50’sinin kabulüne bağlı olduğunu, fakat yasal sebeplerden dolayı bu eşiğin yüzde 30’a düşürülebileceğini açıkladı.
Avrupa’da birleşme sancısı
Financial Times'ın haberine göre, BBVA-Sabadell mücadelesi, Avrupa’da bankacılık sektörünün yaşadığı daha geniş bir sorunun yansıması. Avrupa Komisyonu, hükümetlerin koyduğu “haksız kısıtlamalara” karşı harekete geçileceğini söylese de, ulusal engeller konsolidasyon süreçlerini tıkamaya devam ediyor.
Kaynak: Gazete Oksijen
Yorumlar