top of page

279

  • Yazarın fotoğrafı: mutlunecmettin
    mutlunecmettin
  • 2 gün önce
  • 23 dakikada okunur

Trump, Antifa'ya karşı Portland'a asker yolluyor

ABD Başkanı Trump, Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi (ICE) tesislerini Antifa'dan korumak için Portland'a asker göndereceğini, birliklere 'gerekirse tam güç kullanma' yetkisi verildiğini açıkladı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Başkanı Donald Trump, ülkenin Oregon eyaletindeki Portland kentine, Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesinin (ICE) tesislerini daha önce "iç terör örgütü" olarak tanımladığı Antifa adlı sol örgütten ve "diğer yerel terörist saldırılardan korumak için" asker göndereceğini bildirdi. Trump, ABD merkezli sosyal medya platformu Truth Social hesabından Portland'a asker konuşlandırılmasına ilişkin açıklama yaptı.

ABD İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem'in talebi üzerine Savunma Bakanı Pete Hegseth'e talimat verdiğini ifade eden Trump, "savaşta harap olmuş Portland'ı ve kuşatma altındaki ICE tesislerini" Antifa ile diğer yerel teröristlerin saldırılarından korumak için gerekli tüm birliklerin sağlanmasını emrettiğini belirtti. Trump ayrıca, gerekirse "tam güç kullanma yetkisi de verdiğini" bildirdi.

Trump'ın Demokrat ağırlıklı kentlere yönelik askeri hamleleri

Washington yönetimi, göçmenlik politikalarına karşı yapılan protestoları kontrol altına almak için haziranda Los Angeles'a ve geçen ay da suçlularla mücadele kapsamında Washington DC'ye Ulusal Muhafızları konuşlandırmıştı. Başkan Trump'ın Washington polis teşkilatı üzerinde federal kontrol sağlama ve başkentte devriye gezmesi için Ulusal Muhafızları konuşlandırma kararı, "tehlikeli bir şekilde güç ele geçirme" olarak nitelendirilerek eleştirilere neden olmuştu. Trump, aynı çerçevede başta Chicago olmak üzere Baltimore ve Portland gibi Demokratların yönettiği diğer şehirlere de asker göndereceğini dile getirmişti.

Antifa'yı 'iç terör örgütü' ilan etmişti

Önceki haftalarda Cumhuriyetçi ve aşırı sağcı aktivist Charlie Kirk'ün öldürülmesinin ardından Beyaz Saray, sol grupları hedef almayı hızlandıracağını duyurmuştu.

Beyaz Saray, Antifa'nın son 8 yıl içinde 11 şiddet eyleminin arkasında olmakla suçlandığı bir açıklama yapmıştı. Bunun üzerine Trump, Antifa adlı sol örgütü, "iç terör örgütü" olarak tanımlayan bir başkanlık kararnamesine imza atmıştı.

Kaynak: AA

Hizbullah lideri Kasım: Meydanı terk etmeyeceğiz ve silahı bırakmayacağız

Hizbullah lideri Naim Kasım, Lübnan'da tüm silahların devletin tekelinde toplanması kararına karşın silah bırakmayacaklarını söyledi. Kasım, "Meydanı terk etmeyeceğiz ve silahı bırakmayacağız" dedi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, İsrail'in tüm bölgeyi hedef alan 'Büyük İsrail' projesi çerçevesinde Hizbullah'ı yok etmeye çalıştığını ve bu durumda silahı bırakmayacaklarını söyledi. Lübnan'da, geçen yıl İsrail'in 27 Eylül ve 3 Ekim'de düzenlediği hava saldırılarında hayatını kaybeden Hizbullah liderleri Hasan Nasrallah ile Haşim Safiyuddin için anma törenleri gerçekleştirildi.

Dahiyye semalarında İsrail İHA'sı iddiası

Lübnan basını, Beyrut'un Dahiyye bölgesindeki ana anma töreni alanı üzerinde İsrail'e ait insansız hava araçlarının da uçuş yaptığını iddia etti. Hizbullah Genel Sekreteri Kasım, tören alanlarına kurulan ekranlara yansıtılan konuşmasında, Nasrallah'ın yolunu izleyeceklerini ve direnişi sürdüreceklerini belirterek, "İslam'ın, direnişin ve Filistin'in kurtuluşunun savunucuları olacağız. Sözümüzün üzerindeyiz, devam ediyoruz, kararlıyız ve şehadet için hazırız. Meydanı terk etmeyeceğiz ve silahı bırakmayacağız" dedi.

"İsrail'den çok ağır bir darbe aldık"

Bir yıl boyunca ABD ve Avrupa'nın sınırsız destek verdiği İsrail üzerinden yürütülen küresel bir savaşa maruz kaldıklarını savunan Kasım, "Amaç, 'Büyük İsrail' yolunda direnişi sona erdirmekti; böylece İsrail kalacak, yayılacak ve istediğini alacaktı" ifadelerini kullandı. İsrail'den çok ağır bir darbe aldıklarını, bunun devletlerin veya orduların başına gelmesi durumunda çökebileceğini söyleyen Kasım, "Biz bu savaşı verdiğimizi düşünüyoruz; burada mücahitlerimiz ve halkımız sabit kaldı ve İsrail'in, direnişi bitirme hedefine ulaşmasını engelledik" diye konuştu.

"İsrail tüm bölgeyi kontrol etmeyi hedefliyor"

Filistin meselesini "bölgenin merkezi sorunu" olarak niteleyen Kasım, "Bugün Filistin'de soykırım yaşanıyor; hedef Filistin meselesini sona erdirmek ve ardından tüm bölgeyi kontrol altına almaktır" şeklinde konuştu. İsrail'in tüm bölge için merkezi bir tehlike haline geldiğini vurgulayan Kasım, "Bu soykırım karşısında, Filistin halkının ve Filistin direnişinin gösterdiği büyük cesaret ve büyük direniş var" dedi. Kasım, Filistin direnişinden övgüyle söz ederek, "Direnişin ve direnişten yana olanların, bölgedeki destekçilerin, yaralıların ve sakat kalanların hepsine selam olsun" ifadelerini kullandı.

"ABD, Lübnan'ı İsrail'in eklentisi haline getirmek istiyor"

İsrail'in Lübnan ile varılan ateşkes anlaşmasına rağmen ABD'nin desteğiyle Lübnan'a saldırılarını sürdürdüğünü ifade eden Kasım, Hizbullah'ın hızla toparlandığını ve İsrail'in saldırılarına karşı kendisini savunmaya hazır olduğunu vurguladı. ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın Hizbullah ve Lübnan'a ilişkin açıklamalarına işaret eden Kasım, "ABD, Lübnan'ı bitirip onu İsrail'in bir eklentisi haline getirmek istiyor" dedi.

Kasım, Lübnan hükümetine de çağrıda bulunarak, "Lübnan hükümeti ulusal egemenliği gündeminin en üst sırasına koymalı ve bunu başarmak için kararlılıkla çabalamalıdır. İsrail tek bir karış toprağı işgal ettiği sürece egemenlikten söz edilemez" şeklinde konuştu. Lübnan'ın ulusal birliğine önem verdiklerini ancak temel ilkenin "İsrail'e karşı birleşik bir cephede durmak" olduğunu vurgulayan Kasım, "tüm Lübnan topraklarının İsrail işgalinden kurtarılması için gerekli bütün önlemleri öngören Taif Anlaşması'nın uygulanmasını" talep ettiklerini söyledi. Kasım, Taif Anlaşması çerçevesinde, "ulusal ve mezhepsel olmayan bir parlamento seçilmesi ve tüm dini toplulukların temsil edildiği, yetkileri yalnızca kritik konularla sınırlı bir senatonun oluşturulması gerektiğini" dile getirdi.

"Varoluşsal bir mücadele içindeyiz"

Hizbullah Genel Sekreteri Kasım, İsrail‑ABD kaynaklı tehdidin hem direniş hem de Lübnan için varoluşsal bir tehlike olduğunu söyledi. Silahsızlandırmanın "gücün elinden alınması" anlamına geldiğini ve bunun İsrail'in taleplerine hizmet ederek hedeflerini gerçekleştireceğini belirten Kasım, "Silahsızlandırmaya izin vermeyeceğiz ve buna karşı mücadele edeceğiz; çünkü biz varoluşsal bir mücadele içindeyiz ve bu mücadeleyi gerçekleştirebilecek güçteyiz" dedi.

"İsrail, Lübnan'ın istikrarına asla izin vermeyecek"

Kasım, asıl sorunun İsrail olduğunu vurgulayarak, "İsrail, Lübnan'ın istikrarına asla izin vermeyecektir" ifadesini kullandı. Lübnan'ın BM Güvenlik Konseyi'nin 1701 sayılı kararını yerine getirdiğini kaydeden Kasım, şimdi aynı uygulamanın İsrail tarafından da gerçekleştirilmesi gerektiğini söyledi.

Ekim 2023’te başlayan İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırıları, Eylül 2024’te tam ölçekli savaşa dönüşerek 4 binden fazla kişinin ölümüne, yaklaşık 17 bin kişinin yaralanmasına yol açmıştı. İsrail’in, 27 Eylül 2024’te Beyrut’un güney banliyösüne düzenlediği ağır bombardımanda Hizbullah lideri Nasrallah, 3 Ekim'deki saldırısında da halefi Safiyuddin hayatını kaybetmişti. Resmi verilere göre, 27 Kasım 2024’te varılan ateşkese rağmen İsrail, anlaşmayı 4 bin 500’den fazla kez ihlal ederek en az 276 sivilin ölümüne ve 613 kişinin yaralanmasına neden oldu.

Ayrıca İsrail, Lübnan'da onlarca yıldır işgal altında tuttuğu bölgelere ek olarak son savaşta ele geçirdiği 5 tepedeki işgalini sürdürüyor. İsrail ile varılan ateşkesin ardından Lübnan hükümeti, ABD ve Batılı ülkelerin baskısıyla, 5 Ağustos’ta Hizbullah'ınkiler dahil ülkedeki tüm silahların devletin tekelinde toplanması kararını kabul etmiş ve orduya 2025 yılı sonuna kadar uygulanmak üzere bir plan hazırlama görevi vermişti. 

Kaynak: AA

Zelenski: Kremlin, Kiev'de elektrik kesilirse Moskova'da da kesileceğini bilmeli

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, ABD'deki temaslarında, Rusya'nın enerji altyapısına dönük saldırılarına karşılık verilmesini değerlendirdiklerini belirtti. Zelenski,"Kiev'de elektrik kesintisi tehdidinde bulunurlarsa, Kremlin Moskova'da da elektrik kesintisi olacağını bilmeli" dedi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, insansız hava araçları (İHA) ve füze üretim kapasitelerini artıracaklarını bildirdi. Zelenski, başkent Kiev'de düzenlediği basın toplantısında, ABD'de düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) 80. Genel Kurulu kapsamında gerçekleştirdiği görüşmeleri değerlendirdi. New York temasları kapsamında ABD Başkanı Donald Trump ile bir araya geldiğini anımsatan Zelenski, verimli bir görüşme gerçekleştirdiklerini belirtti. Zelenski, Ukrayna'nın ihtiyaç duyduğu silahlar hakkında Trump ile ayrıntılı bilgiler paylaştığını aktararak, "Tüm bunlar, aslında 90 milyar dolarlık kapsamlı bir anlaşmamızda yer alıyor, ama uzun menzilli olanlar da dahil olmak üzere, her bir silah türü için ayrı anlaşmalar yapmaya hazırız" ifadelerini kullandı. Ukrayna Devlet Başkanı, Rusya'nın saldırılarına karşılık verebilmek için uzun menzilli silahlara ihtiyaç duyduklarını söyledi.

Rusya'nın Ukrayna enerji sistemlerine yönelik saldırılarını sürdürdüğünü ifade eden Zelenski, ABD temasları kapsamında farklı ülkelerin liderleri ile bu konuları ele aldığını kaydetti. Ukrayna'nın bu tür saldırılara karşılık vermesi gibi adımları masaya yatırdıklarını aktaran Zelenski, "Örneğin, Ukrayna'nın başkentinde elektrik kesintisi tehdidinde bulunurlarsa, Kremlin Rusya'nın başkentinde de elektrik kesintisi olacağını bilmelidir" şeklinde konuştu.

"İHA ve füze üretimini artıracağız"

Rusya'ya yönelik saldırıların etkisini artırmak yönünde yerli silah üretim kapasitesinin güçlendirilmesine karar verdiklerini kaydeden Zelenski, "İHA üretimini, füze üretimini artıracağız. Üretim hacmini artıracağız" diye konuştu. Yerli silah ihracatına da başlayacaklarını açıklayan Zelenski, ABD, Avrupa, Orta Doğu ve Afrika ülkelerinin Ukrayna'nın ürettiği silahlara ilgi gösterdiğini aktardı.

"Macaristan tehlikeli şeyler yapıyor"

Yerli ve yabancı gazetecilerin yer aldığı basın toplantısında konuşan Zelenski, bir Macaristan İHA'sının Ukrayna hava sahasında tespit edildiğini ifade etti. Zelenski, Ukrayna ordusunun tespit ettiği söz konusu nesnenin bir keşif İHA'sı olduğunu ve bunu kanıtlayacak bilgilerin de ellerinde mevcut olduğunu kaydetti. Macaristan hükümetinden henüz bu konuda bir "olumlu yanıt" görmediklerini dile getiren Zelenski, "Ama elbette her zaman diyaloğa hazırız" diye konuştu. Zelenski, konuşmasında, "Macar istihbarat görevlisinin Ukrayna topraklarında incelediği şey çok önemli. Ne yaptıklarını aslında anlıyorum. Bence çok tehlikeli şeyler yapıyorlar. Her şeyden önce kendileri için çok tehlikeli şeyler yapıyorlar" değerlendirmesinde bulundu. Son dönemlerde Avrupa ülkelerinin hava sahasında Rus İHA'larının tespit edildiğini ifade eden Zelenski, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ukrayna'daki savaş bitmeden önce "başka bir yönde" de savaşı açmak istediğini savundu.

"İsrail Patriot hava savunma sistemi verdi"

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, basın toplantısında yaptığı konuşmasında ülkesinin hava savunmasını güçlendirmek için çalışmaları sürdürdüklerini anlattı. İsrail'in ülkesine bir adet Patriot hava savunma sistemi verdiğini kaydeden Zelenski, söz konusu sistemin bir aydır faaliyet gösterdiğini söyledi. Zelenski ayrıca son baharda müttefiklerden iki Patriot hava savunma sisteminin kendilerine gönderilmesini de beklediklerini dile getirdi. Konuşmasında ayrıca, Moldova’da 28 Eylül’de yapılacak parlamento seçimlerine değinen Zelenski, Rusya'nın Moldova'nın iç işlerine müdahale etmeye devam ettiğini savundu. Zelenski, Moldova'yı Avrupa yanlısı bir hükümetin yönetmesi gerektiğini kaydederek, Rus yanlısı güçlerin parlamentoda etkili olmasının bu ülke için "riskli" olabileceğini ifade etti.

Kaynak: AA

Gazze'de can kaybı 66 bine yaklaştı

İsrail ordusunun 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda yaşamını yitirenlerin sayısı son 24 saatte 77 artarak, 65 bin 926'ya yükseldi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Gazze'deki Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, İsrail'in devam eden saldırılarında yaşanan can kayıpları ve yaralanmalara ilişkin son bilgiler paylaşıldı. Son 24 saatte Gazze Şeridi'ndeki hastanelere 77 ölü ve 265 yaralının getirildiği belirtildi.

İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nde 19 Ocak'ta varılan ateşkesi bozarak 18 Mart'tan bu yana düzenlediği saldırılarda 13 bin 60 Filistinlinin yaşamını yitirdiği, 55 bin 742 kişinin yaralandığı kaydedildi.

İsrail-ABD güdümlü sözde yardım dağıtım noktalarında Filistinlilerin hedef alındığı sistematik saldırılarda 27 Mayıs'tan bu yana öldürülenlerin sayısının 2 bin 560'a, yaralananların sayısının da 18 bin 703'e ulaştığı ifade edildi.

Yaralıların sayısı 167 bin 783'e çıktı

İsrail'in Gazze Şeridi'ne 7 Ekim 2023'ten beri düzenlediği saldırılarda hayatını kaybedenlerin sayısının ise 65 bin 926'ya, yaralıların sayısının 167 bin 783'e yükseldiği kaydedildi.

Sağlık Bakanlığı'nın açıklamasında ayrıca, Adli Tıp Kurumu'nun kayıp dosyası ve ihbarları değerlendirerek tamamladığı ve onayladığı verilerin ardından toplam can kaybına 300 kişinin daha eklendiği bilgisine yer verildi. Gazze Şeridi'nde enkaz altında hâlâ binlerce ölü olduğu belirtiliyor.​​​​​​​

Kaynak: AA

Rusya'ya ait olduğu düşünülen İHA'lar şimdi de Danimarka'nın üzerinde

Karup Hava Üssü ve birçok tesiste İHA hareketliliği tespit edildi. Danimarka, saldırının “profesyonel bir aktör” tarafından yapıldığını belirtirken, Rusya iddiaları reddetti

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Danimarka’nın en büyük askeri üssü Karup’un da aralarında bulunduğu tesisler üzerinde insansız hava araçları (İHA) görüldü. Bu durum, hafta başında hava trafiğini aksatan bir dizi olayın ardından ülkenin güvenliğiyle ilgili endişeleri artırdı.

İHA’ların Karup Hava Üssü üzerinde gözlemlenmesi üzerine üs çevresindeki hava sahası kısa süreliğine sivil uçuşlara kapatıldı. Benzer ihbarlar Almanya, Norveç ve Litvanya’dan da geldi.

Dahası, bir süredir hem Rus İHA ve savaş uçakları Avrupa ülkelerinin hava sahalarını ihlal etmiş durumda. Bloomberg'in dün yayınladığı haberde Avrupalı diplomatlar benzer ihlallerde artık Rus uçak ve İHA'larının vurulacağını Moskova'ya iletti, bu haberden saatler sonra ise benzer ihlaller devam etti.

Hibrit saldırı' şüphesi

BBC'nin haberine göre, Danimarka makamları, Perşembe günkü ihlallerin bir “hibrit saldırı” izlenimi verdiğini açıkladı ancak Rusya’nın arkasında olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmadığını vurguladı. Görevli subay Simon Skelsjaer, Cuma akşamı yerel saatle 20.15’te başlayan olayın birkaç saat sürdüğünü söyledi. İHA’ların kaynağı tespit edilemedi, çünkü düşürülmediler.

Savunma Bakanlığı doğruladı

Danimarka Savunma Bakanlığı, gece boyunca birden fazla askeri tesisin üzerinde İHA’ların görüldüğünü doğruladı ancak detay paylaşmadı. Karup Hava Üssü’nde yaklaşık 3.500 kişi görev yapıyor; üs, ülkenin tüm helikopter filolarına, hava sahası gözetleme sistemine ve Savunma Komutanlığı’nın bazı birimlerine ev sahipliği yapıyor.

Havalimanları da etkilendi

İHA ihlalleri, hafta başında ülkenin birçok havalimanında da kapanmalara neden olmuştu. Çarşamba gecesi Aalborg ve Billund havalimanları uçuşlarını durdururken, üç küçük havalimanı da benzer olaylar yaşadı. Pazartesi günü Kopenhag Havalimanı birkaç saat kapalı kaldı. Aynı gün Norveç’in Oslo Havalimanı da geçici olarak faaliyetlerini durdurdu.

Avrupa genelinde durum ne?

Almanya İçişleri Bakanlığı, Schleswig-Holstein bölgesinde tespit edilen İHA’lar üzerine soruşturma başlattı. Bakan Alexander Dobrindt, İHA tehdidinin yüksek olduğunu belirterek konunun gelecek ay Avrupa’daki mevkidaşlarıyla görüşüleceğini söyledi. Norveç polisi de F-35 savaş uçaklarının bulunduğu Orland Hava Üssü’nde şüpheli İHA’ları incelediklerini açıkladı. Litvanya’nın Vilnius Havalimanı’nda da İHA uçuşları, seferlerde aksamalara yol açtı.

Rusya'ya ihtimali

Hafta ortasında yaşanan İHA dalgasının, Ukrayna’yı destekleyen NATO ülkelerine yönelik dolaylı bir Rus stratejisinin parçası olabileceği öne sürülse de bu bağlantı kanıtlanmadı. Moskova Büyükelçiliği, iddiaları “saçma spekülasyonlar” olarak nitelendirdi ve olayları “kurgulanmış provokasyon” diye tanımladı.

Danimarka Savunma Bakanı ise saldırının “profesyonel bir aktör” tarafından gerçekleştirildiğini ancak yerelden başlatılmış olabileceğini söyledi.

NATO'da alarm

Hibrit saldırılar, askeri ve sivil yöntemlerin birlikte kullanıldığı ve ülkelerin altyapısını hedef aldığı yöntemler olarak tanımlanıyor. NATO üyesi birçok ülke, son dönemde Rusya kaynaklı olduğu düşünülen hava sahası ihlalleri nedeniyle alarma geçti. Geçen hafta Estonya ve Polonya, yaklaşık 20 Rus İHA’sının sınırlarını ihlal etmesinin ardından acil NATO istişaresi talep etti. Romanya da bir Rus İHA’sının hava sahasını ihlal ettiğini açıkladı.

Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen, Kopenhag’daki olayların ardından Rusya’nın dahil olma ihtimalinin göz ardı edilemeyeceğini ifade etmişti. Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov ise suçlamaları “asılsız” diye nitelendirdi.

Kaynak: Gazete Oksijen

Bir lider, İsrail ve Trump'a rağmen seçim kazanabilir mi? Sanchez WhatsApp grubu açtı: Spain 2027

İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, güçlü ekonomik performansını siyasi sermayeye dönüştürmeyi hedefliyor. İç politikadaki odaklanmış stratejisi ve göç politikası ile dikkat çeken lider, 2027 seçimlerine dördüncü dönem için adaylığını açıkladı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İspanya Başbakanı Pedro Sanchez ve ekibi, Hollanda’daki NATO görüşmelerinin ardından ABD Başkanı Donald Trump’ın sert eleştirilerini dinlerken hükümet uçağında hazır bekliyordu. İki günlük zirve sonrası, savunma harcamalarını artırma çağrılarına direnen tek lider Sanchez oldu ve Trump misilleme tehdidinde bulundu. Ancak Sanchez ve yakın danışmanları bu durumu endişeyle karşılamadı; hatta anketlerde kendilerine avantaj sağlayabileceğini düşündüler.

Sanchez’in odak noktası her zaman iç politikada oldu ve bu sayede yedi yıllık görev süresinde birçok zorluğu aştı.

Şimdi Sanchez'in karşısında yeni bir meydan okuma var; İspanya’nın ekonomik başarısını siyasi sermayeye dönüştürmek ve 2027’de yeniden seçilmek.

Bloomberg’e verdiği röportajda dördüncü dönem için aday olacağını ilk kez açıklayan Sanchez, “Çoğunluğu tekrar elde edebileceğimize eminim” dedi.

Güçlü ekonomi düşük işsizlik

Bloomberg'in haberine göre İspanya ekonomisi, Euro Bölgesi ortalamasının iki katından fazla bir büyüme oranıyla dikkat çekiyor. Parçalı bir parlamentonun bütçe geçirmeyi engellemesine rağmen, 2025 büyümesinin %2,7 civarında olması bekleniyor. İşsizlik ise 2008 krizinden bu yana en düşük seviyeye indi. Buna rağmen halk, Sanchez’e yeterince kredi vermiyor. ABC gazetesinde yayımlanan bir GAD3 anketi, muhalefet Halk Partisi’nin Sosyalistlere beş puan farkla önde olduğunu gösteriyor.

Kabine WhatsApp grubu: Spain 2027

Sanchez, benzer zor durumları daha önce başarıyla aşmıştı. Kabinesine yönelik kurduğu WhatsApp grubu “Spain 2027” adıyla, güncel haberlerin paylaşılması, fikir alışverişi ve televizyon performanslarına dair geri bildirimler için kullanılıyor. Bu, Sanchez’in sadece hayatta kalmayı değil, bir sonraki ulusal seçimi kazanmayı hedeflediğini gösteriyor.

Göç ve ekonomi

Başbakan, Avrupa’nın çoğu ülkesinin sınırlarını kapattığı bir dönemde göçü destekleyerek ekonomiye katkı sağladığını savunuyor. Son yedi yılda işsizlik oranı düşerken, 2 milyondan fazla göçmen ülkeye giriş yaptı ve nüfus 50 milyona yaklaştı. Sanchez, “Tüm batı toplumlarının karşı karşıya olduğu ikilem, açılıp büyümek mi yoksa kapanıp küçülmek mi?” diyor.

Sanchez, Çin, savunma harcamaları ve İsrail’in Gazze’deki savaşına ilişkin Avrupa’nın ortak tutumuna karşı çıkarak farklı bir çizgi izledi. Bu durum, diğer liderler tarafından kimi zaman İspanya’nın yükünü taşımadığı veya politik olarak zarar verdiği şeklinde eleştirildi.

NATO'da harcama krizi

Haziran ayında NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, tüm üyelerin savunma harcamalarını GSYH’nın %5’ine çıkarmasını önerdi. Sánchez, bu öneriye karşı çıkarak İspanya’ya muafiyet sağladı ve iç siyasette kendine avantaj kazandı.

Sanchez, Avrupa Birliği’nin Çin ile ilişkilerini yeniden düşünmesini savunarak iki yıl içinde üçüncü kez Çin’e seyahat etti.

Gazze ve Orta Doğu Politikası

Sanchez, Gazze’deki duruma ilişkin AB’nin tepkisini eleştirerek İsrail’i soykırım ile suçlayan ilk AB lideri oldu. Bu tutum, seçmenleri nezdinde ona destek kazandırdı ve diğer Avrupa ülkeleri de son dönemde Filistin devletini tanıma konusunda benzer görüşler benimsedi.

Sanchez, yakın çevresinde yaşanan yolsuzluk skandalları ve aile üyelerine yönelik soruşturmalar nedeniyle baskı altında. Eşi ve kardeşi hakkındaki iddiaları reddeden başbakan, geçen yıl eşiyle ilgili dava sürecinde beş günlük bir değerlendirme süresi aldı.

Sanchez, geçen yedi yıl boyunca popülaritesinde düşüş yaşamasına rağmen, kendi yargısına güvenmeye devam ediyor. Mevcut dört yıllık dönemi tamamlanırsa, Sanchez bu yüzyılda İspanya’nın en uzun süre görevde kalan başbakanı olacak. Politoloji profesörü Víctor Lapuente, “Zorlu yollarda şaşırtmayı iyi biliyor, adeta şapkasından tavşan çıkarıyor” diyor.

Kaynak: Gazete Oksijen

ABD, Filistin eylemine katılan Kolombiya Cumhurbaşkanı'nın vizesini iptal edecek

Gustavo Petro ve Pink Floyd'un kurucularından İngiliz müzisyen Roger Waters, Times Meydanı’nda gerçekleştirilen Filistin'e destek, İsrail'i protesto eylemine katılmıştı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD hükümeti, New York'un Times Meydanı'nda düzenlenen Filistin'e destek, İsrail'i protesto eylemine katılan Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro'nun vizesinin iptal edileceğini duyurdu.

ABD Dışişleri Bakanlığı, ABD merkezli X şirketinin sosyal medya platformundan, Petro'nun vize durumuna ilişkin açıklama yaptı.

Petro'nun "ABD askerlerini emirlere itaatsizliğe ve şiddete teşvik ettiği" belirtilen açıklamada, "pervasız ve kışkırtıcı" eylemleri nedeniyle Petro'nun vizesinin iptal edileceği bildirildi.

Gustavo Petro ve Pink Floyd'un kurucularından İngiliz müzisyen Roger Waters, Times Meydanı’nda gerçekleştirilen Filistin'e destek, İsrail'i protesto eylemine katılmıştı.

Protestoda konuşmasında "Gazze'de olanlar kelimenin tam anlamıyla soykırımdır. Bunun başka türlü izahı yok. Amaç Filistin halkını yok etmektir." ifadelerini kullanan Petro, ABD askerlerine seslenerek, "İnsanlığa karşı füzelerinizi doğrultmayın, (ABD Başkanı Donald) Trump'a boyun eğmeyin." demişti.

Kaynak: AA

Demokratlar yeni belgeler yayınladı: Epstein dosyasından Elon Musk ve Steve Bannon çıktı

Seks ticaretinden hüküm giyen Amerikalı milyarder Jeffrey Epstein'e dair telefon mesaj kayıtları, uçuş logları ve manifestolar, mali defterler ve Epstein’ın günlük programını içeren yeni bir belge seti yayınlandı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD’de Demokrat Kongre üyeleri, reşit olmayan kız çocuklarına yönelik fuhuş ağı oluşturduğu iddiasıyla yargılanırken hapishanede ölü bulunan milyarder Jeffrey Epstein hakkındaki soruşturmaya ilişkin yeni belgeler yayımladı. Belgeler, Epstein'in Elon Musk, Trump'ın eski danışmanı Steve Bannon ve teknoloji girişimcisi Peter Thiel gibi önde gelen muhafazakâr isimlerle bağlantılarına dair işaretler içeriyor. 

BBC'de yer alan habere göre, Adalet Bakanlığı tarafından Temsilciler Meclisi Gözetim Komitesi’ne verilen belgelerden altı sayfa, sansürlenmiş hâlde kamuoyuna açıklandı. Komite, 2019’da federal nezarette ölen Epstein’a yönelik insan kaçakçılığı suçlamalarının nasıl ele alındığını araştırıyor. Epstein’ın mal varlığını yöneten vakıf tarafından Temsilciler Meclisi Gözetim Komitesi’ne sunulan belgeler, Musk’ın Aralık 2014’te finansçının özel adasına davet edildiğini gösteriyor.

Kayıtlarda ayrıca Kasım 2017'de Peter Thiel ile öğle yemeği planı görülüyor. Steve Bannon ile 17 Şubat 2019'daki bir kahvaltıdan da söz ediliyor.

Takvimlerde kahvaltı ve adaya ziyaret planları

Demokratların açıkladığı üçüncü belge seti; telefon mesaj kayıtları, uçuş logları ve manifestolar, mali defterler ve Epstein’ın günlük programını içeriyor.

Epstein’ın takvim kayıtlarında, Şubat 2019’da Trump’ın eski danışmanı Steve Bannon’la planlanan bir kahvaltı yer alıyor. Kasım 2017’de Peter Thiel ile öğle yemeği, Aralık 2014’te ise Elon Musk’ın Epstein’ın özel adasına olası ziyareti kayıtlarda görüldü.

Buckingham Sarayı'nın kayıtları uyuşuyor

Büyük kısmı karartılmış bir mali kayıt defterinde, “Andrew” adlı birine “Masaj, Egzersiz, Yoga” için ödeme yaptığına dair finansal kayıt da kamuoyuna sunuldu. Ayrıca Mayıs 2000’de New Jersey’den Florida’ya yapılan bir uçuşun yolcu listesinde Prens Andrew’un adı yer alıyor. Uçakta Epstein ve işbirlikçisi Ghislaine Maxwell’in de bulunduğu kayıtlarda görülüyor. Maxwell, 2021’de Epstein’la birlikte küçük yaştaki kızları seks amaçlı kaçırma suçundan mahkûm edilmişti. 

The Guardian'a göre, Buckingham Sarayı'nın kayıtları, fotoğraflar ve dönemin gazete haberleri Prens Andrew'ün bu tarihlerde ABD'ye gittiğini gösteriyor ama defterde atıfta bulunulan "Andrew"ün kim olduğu net değil.

Buckingham Sarayı internet sitesinde 11 Mayıs 2000'de Prens Andrew'ün Ulusal Çocuklara Zulmü Önleme Topluluğu'nun bir resepsiyonuna katılmak üzere New York'a uçtuğu söyleniyor. Daha sonraki bir kayıtta da Prens'in 15 Mayıs'ta İngiltere'ye döndüğü belirtiliyor.

Musk-Trump gerilimi

Bu yılın başında Elon Musk, sosyal medyada Trump’ın vergi ve harcama politikalarını eleştirdikten sonra, eski başkanı “Epstein dosyalarında adı geçenlerden biri” olmakla suçlamıştı. Temmuz ayında da, “Trump, Epstein dosyalarını açıklamazsa insanlardan ona nasıl güvenmeleri beklenebilir?” ifadelerini kullanmıştı.

“En güçlü isimlerle dosttu”

Denetim Komitesi Sözcüsü Sara Guerrero, belgelerin önemine dikkat çekerek, “Epstein’ın dünyanın en güçlü ve zengin adamlarından bazılarıyla arkadaş olduğu artık açık. Her yeni belge, mağdurlar için adalet arayışına yeni katkılar sağlıyor” dedi.

Kaliforniya'nın Demokrat Temsilcisi Eric Swalwell de yayımlanan belgeler üzerine X’te, “Trump, Elon Musk’ın Epstein dosyalarında olduğunu ifşa etti. Bu, Elon’un Trump’ı ifşa etmesine karşı bir intikam mı? Elon, Trump’ın dahli hakkında ne biliyorsun?” diye yazdı.

Cumhuriyetçiler: Belgeler seçici şekilde yayımlanıyor

Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu komite ise Demokratları, belgeleri seçici biçimde kamuoyuna sunmakla suçladı. X’te yayımlanan açıklamada, “Bu eski bir haber. Demokratlar, Demokrat isimlerin yer aldığı belgeleri gizliyor. Yine mağdurlar yerine siyaseti öne koyuyorlar. Robert Garcia ve Demokratların tek bildiği bu. Biz hepsini yakında açıklayacağız” ifadeleri yer aldı.

Temsilciler Meclisi’nde Demokratlar, küçük bir Cumhuriyetçi grupla birlikte, Epstein dosyalarının kamuya açıklanmasını zorunlu kılacak yasa tasarısının oylanması için dilekçe verdi. Bu girişimin başarılı olması için 218 imza gerekiyor. Demokrat Adelita Grijalva’nın bu hafta Arizona’daki özel seçimleri kazanmasıyla gerekli sayıya kısa sürede ulaşılması bekleniyor.

Ancak Meclis’ten geçecek herhangi bir düzenlemenin Senato’dan da onay alması gerekiyor. Cumhuriyetçi liderlerin bu konuya ilgisi zayıf görünüyor. Ayrıca tasarının yasalaşması için, meseleyi “Demokratların uydurması” olarak nitelendiren eski başkan Donald Trump’ın da imzası gerekecek.

Kaynak: Gazete Oksijen


Hayom gazetesi 4 maddeyi duyurdu: ABD'nin Gazze'de ile ilgili yeni planı

Arap liderler, Trump’ın Gazze’de için planladığı yeni rehine ve ateşkes planını destekledi. Plana göre tüm rehinelerin anlaşmadan iki gün içinde serbest bırakılması ve İsrail’in kademeli çekilmesi öngörülüyor, uygulamanın Katar aracılığıyla yürütülmesi planlanıyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze’de rehineler ve ateşkesle ilgili yeni planına ilişkin ayrıntılar ortaya çıktı. Kaynağa göre plan, bu hafta Arap liderlerle paylaşıldı ve anlaşma sağlanması durumunda tüm rehinelerin iki gün içinde serbest bırakılması öngörülüyor.

İsrail güçleri ise Gazze’den aşamalı bir şekilde çekilmeye başlayacak. Planın, Katar aracılığıyla Doha’daki Hamas müzakere ekibine iletilmesi bekleniyor.

Trump iyimser, Netanyahu kararlı

Trump, tarafların anlaşmaya çok yakın olduğunu belirterek iyimserliğini dile getirdi. Ancak İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Hamas tamamen yok edilene kadar savaşın süreceğini açıkladı. Arap liderler, girişimi genel hatlarıyla destekliyor, ancak planın kusursuz olmadığını ifade ediyor.

Planın öne çıkan unsurları ise şöyle:

  • İsrail çekilmesi için belirli bir takvim yok

  • İsrail’in Katar’a yeniden saldırmayacağına dair taahhüt

  • Gazze’den zorla yerinden etme yasağı

  • Hamas’ın Gazze’nin gelecekteki yönetiminde rol almaması çağrısı

Plan, geçici yönetim için iki düzey öngörüyor; geniş uluslararası bir yapı ve bir Filistin komitesi. Yetki devri için herhangi bir takvim belirlenmemiş ve Filistin Otoritesi’nin kontrolü geçici hükümet aracılığıyla devralması öngörülüyor.

BM ve insani yardım

Plan, insani yardımla bağlantılı olarak Birleşmiş Milletler’den bahsediyor, ancak Gazze İnsani Yardım Fonu’na atıf yapmıyor. ABD’nin bir Filistin devleti kurulmasını destekleyeceğine dair bir ifade yer almıyor; sadece bunun bir Filistin hedefi olduğu belirtiliyor.

Bu hafta bir ABD yetkilisi, Hamas’ın 60 günlük bir ateşkes talep ettiğini açıkladı. Mısır, Trump planını desteklese de ABD’nin Hamas’a yanıtına güven duymadığını belirtti.

Öte yandan Mısır aracılığıyla yapılan görüşmeler, İsrail operasyonunun Gazze Şehri’nde durdurulması ve ek insani yardımların girişine imkan sağlanması ihtimalini değerlendiriyor. Ancak üst düzey bir Mısırlı yetkili, bu çabaların “neredeyse anlamsız” olduğunu, ABD’nin ihlalleri görmezden geldiğini vurguladı.

Kaynak: Gazete Oksijen

Yunan basını Erdoğan-Trump görüşmesini yazdı: Atina neden ABD Başkanı ile doğrudan konuşamıyor?

Erdoğan’ın Beyaz Saray ziyareti sonrası Türkiye’ye yönelik S-400, F-35 ve enerji baskıları öne çıkarken, Yunanistan ilişkilerin seyrinden temkinli

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’daki görüşmesi, Türk–Amerikan ilişkilerinde yeni bir dönemin işareti olarak değerlendiriliyor. Taraflar yıllar süren gerilimin ardından sıcak mesajlar verdi.

Trump, Erdoğan ve beraberindeki kalabalık heyete alışılmışın dışında sıcak bir karşılama yaptı. Görüşmede konuların geniş bir yelpazesi kamuoyu önünde dile getirildi, fakat somut mutabakatların içeriği henüz açıklanmadı.

ABD’nin önceliği: S-400 ve enerji

Trump’ın Ankara’dan talepleri arasında öncelikli olarak Rus yapımı S-400 sistemlerinin devre dışı bırakılması ve ülkeden çıkarılması yer aldı. Ayrıca Türkiye’nin Rusya’ya olan enerji bağımlılığının azaltılması istendi. ABD, bu boşluğu sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatıyla doldurmaya hazır olduğunu iletti.

F-35 bilmecesi ve Netanyahu

Washington, Türkiye’nin F-35 programına yeniden dahil edilmesini gündeme aldı. Ancak bu süreç, hem S-400 meselesi hem de İsrail’in güvenlik endişeleri nedeniyle belirsizliğini koruyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun 29 Eylül’deki Washington ziyaretinde konunun yeniden gündeme gelmesi bekleniyor.

Halkbank baskısı ve İsrail

Görüşmede masaya gelen bir diğer kritik başlık Halkbank oldu. Trump, İran yaptırımlarının delinmesi ve kara para aklama iddialarıyla bağlantılı davada yaptırım uygulanması gerektiğini yineledi. Bu ihtimal, Türk bankacılık sistemi için risk teşkil ediyor.

İki lider, Suriye sahasında ve İsrail ile ilişkiler konusunda taban tabana zıt pozisyonlar sergiliyor. Erdoğan’ın Müslüman dünyaya dönük sert çıkışları Trump’ı fazla rahatsız etmese de, Washington’un Tel Aviv ile Ankara arasındaki derinleşen uçurumdan kaygı duyduğu belirtiliyor.

Yunanistan Trump'a ulaşamıyor

To Vima gazetesinin haberinde görüşmenin ardından Atina’da ise dikkatli bir iyimserlik değil, daha çok kaygının öne çıktığı belirtildi. Yunan hükümeti, Türkiye’nin Batı karşısında giderek daha özerk ama aynı zamanda vazgeçilmez bir aktör haline gelmesini endişeyle izliyor.

Yunanistan, F-35 programında öncelikli konumda kalsa da, Erdoğan’ın Washington’la kurmaya çalıştığı yeni denge Atina’yı rahatsız ediyor. Ayrıca doğrudan Beyaz Saray’a ulaşamayan Yunanistan, diplomasiyi daha çok Dışişleri Bakanı Giorgos Gerapetritis’in ABD’li mevkidaşı Marco Rubio ile görüşmeleri üzerinden yürütüyor.

Ekim ayında göreve başlayacak yeni ABD Büyükelçisi Kimberly Guilfoyle’un Trump çevresiyle yakın ilişkileri ise Atina’nın dikkatle izlediği bir başka unsur.

Kaynak: Gazete Oksijen

The Guardian analizi: Avrupa, Rusya'ya karşı 'drone duvarı' kuracak

Rusya’nın saldırıları sürerken, AB hem sınır güvenliğini artırmayı hem de Ukrayna’ya uzun vadeli finansman sağlamayı hedefliyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Avrupa Birliği (AB) 10’u ağırlıklı olarak Orta ve Doğu Avrupa’dan olmak üzere üye ülkelerin savunma bakanları ve Ukrayna ile yapılan toplantıda, doğu sınırında “drone duvarı” inşasının öncelikli gündem olduğunu açıkladı.

AB Savunma Komiseri Andrius Kubilius, radarlar ve akustik sensörlerle desteklenecek etkili bir tespit sistemine, ayrıca dronları imha edecek kapasitelere acil ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Son dönemde Danimarka, Polonya ve Romanya’da artan drone ihlalleri ile Rus savaş uçaklarının Estonya hava sahasını ihlali, konuyu Brüksel’in güvenlik gündeminin üst sırasına taşıdı.

Kubilius, dronlara karşı maliyet farkına da dikkat çekerek, “Bir uçağın füzesini kullanarak 10 bin euroluk dronu vurmak 1 milyon euroya mal oluyor” dedi.

Kremlin’den Trump’a sert tepki

Kremlin, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın “Avrupa, Rus uçaklarını düşürmeli” önerisini “sorumsuz ve tehlikeli” olarak nitelendirdi.

140 Milyar euroluk Ukrayna kredisi

Savunma görüşmeleri sürerken sızan bir AB belgesi, Ukrayna için Rusya’nın dondurulan varlıkları üzerinden 140 milyar euroluk faizsiz kredi planına ivme kazandırdı. AB, halihazırda dondurulan Rus varlıklarının kârlarını Ukrayna’ya aktarıyor. Ancak sermayeye dokunulmamış durumda. Yeni plan, fonlara el koymadan bu varlıkları teminat göstererek Ukrayna’ya uzun vadeli kredi sağlanmasını öngörüyor.

Merz’den destek, Macaristan'dan engel

Almanya Başbakanı Friedrich Merz, Financial Times’ta yayımlanan makalesinde bu fikri desteklediğini açıkladı. Planın ideal olarak 27 üye devletin oy birliğiyle geçmesi gerektiğini belirten Merz, Macaristan’ın veto ihtimaline karşı çoğunlukla onay seçeneğinin de değerlendirilebileceğini söyledi.

AB yetkilileri, kredinin yükünü üye ülkelerin değil Rusya’nın üstleneceğini, AB ülkelerinin yalnızca garantör rolü üstleneceğini belirtiyor.

AB liderleri, önümüzdeki hafta Kopenhag’da yapılacak zirvede drone duvarı ve Ukrayna kredisi planını masaya yatıracak. Hedef, Ekim ayı sonuna kadar anlaşmaya varmak.


Rusya işgali altındaki Zaporijya’da rekor kesinti: Nükleer güvenlik endişeleri artıyor

Ukrayna’da Rus işgali altındaki Zaporijya nükleer santrali üç günü aşkın süredir dışarıdan elektrik alamıyor. Savaşın başından bu yana en uzun kesinti, altı reaktörlü tesiste nükleer güvenlik kaygılarını artırıyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Ukrayna'da Rus işgali altındaki Zaporijya nükleer santrali, üç günü aşkın süredir dışarıdan elektrik alamıyor. Bu, savaşın başlamasından bu yana yaşanan en uzun kesinti ve altı reaktörlü tesiste güvenlik endişelerini artırıyor.

The Guardian'da yer alan habere göre, salı günü saat 16.56’da Rusya tarafındaki son elektrik hattı devre dışı kaldı. Soğutma ve güvenlik sistemleri, acil durum jeneratörleriyle ayakta tutuluyor. Yeniden bağlantıya dair bir işaret ise yok.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi, durumu “son derece endişe verici” olarak tanımladı. Çarşamba günü bu açıklamayı yaptı, Perşembe günü Putin’le görüştü; ancak tablo değişmedi.

“Pazarlık kozu” iddiası

Batılı uzmanlar ve Ukraynalı yetkililer, Kremlin’in santrali bir kriz aracına dönüştürdüğünden kaygılı. Avrupa’nın en büyük nükleer tesisinde Rusya’nın, savaş koşullarına rağmen en az bir reaktörü yeniden devreye alma planları olduğu iddia ediliyor. Bir Ukraynalı yetkili, “Rusya nükleer santrali bir pazarlık kozu olarak kullanıyor” derken, Greenpeace uzmanı işgalin “kritik ve potansiyel olarak felaket getirecek” bir evreye girdiğini söyledi.

Fukuşima felaketinin ardından yapılan stres testlerine göre, bir nükleer santral dış elektrik olmadan en fazla 72 saat çalışabiliyor. Ukraynalı kaynaklar, bu sürenin aşılmasının “hiç denenmemiş bir durum” olduğunu vurguluyor.

Rusya’nın hedefi: Reaktörleri yeniden çalıştırmak

Rusya, Zaporijya santralini Mart 2022’de ele geçirmiş, reaktörler güvenlik nedeniyle soğuk kapatma moduna alınmıştı. Daha önce 4 milyon eve elektrik sağlayabilen santral, Ukrayna tarafından kendi mülkü sayılıyor. Ancak tesis, zaman zaman Moskova-Washington hattındaki görüşmelere de konu oldu. Trump, ABD’nin kontrolü alabileceğini öne sürerken Kremlin, reaktörleri Rus şebekesine bağlamayı hedeflediğini açıkladı. Bu ise uzmanlara göre yalnızca barış zamanında mümkün.

Zaporijya’da bugüne dek dokuz kez dış elektrik kaybı yaşandı. Önceki kesintiler, Ukrayna kontrolündeki bölgelerde Rus bombardımanları sonucu meydana gelmişti. Son hat ise salı günü Rus tarafında, santralden bir mil ötede zarar gördü. Rus operatörler, onarımı Ukrayna ordusunun bombardımanlarının zorlaştırdığını ileri sürdü. Kiev ise santrali hiçbir zaman hedef almadığını, bunun kabul edilemeyecek bir risk olduğunu belirtiyor.

20 günlük yakıt, 6 reaktör riski

UAEA, Rus operatörlerin elinde jeneratörleri 20 gün boyunca çalıştıracak kadar yakıt bulunduğunu açıkladı. Grossi ise dış elektrik kaybının “nükleer kaza olasılığını artırdığı” uyarısında bulundu.

Mevcut 18 jeneratörden 7’si soğutma sistemlerini ayakta tutuyor. Ancak bunların devre dışı kalması hâlinde, altı reaktördeki nükleer yakıt haftalar içinde kontrolsüz biçimde ısınarak erimeye yol açabilir.

Bu riskin hızlandırılmış versiyonu 2011’de Japonya’da yaşanmıştı. Depremin ardından kapanan reaktörlerin soğutma sistemleri, tsunamiden zarar görmüş ve üç reaktör çekirdeği üç gün içinde erimişti. Yakıt muhafaza içinde kalsa da 100 binden fazla kişi tahliye edilmişti.

Rusya’nın, Zaporijya nükleer santraline işgal altındaki topraklardan yeni bir elektrik hattı çekerek krizi çözmeye yaklaştığına dair işaretler var. Bir Ukraynalı yetkili, “Kendilerini kurtarıcı gibi gösterecekler” dedi.

Greenpeace’in uydu görüntüleri üzerindeki analizine göre, işgal altındaki Mariupol kentinden Rus şebekesine bağlanan yaklaşık 200 kilometrelik bir hat inşa edildi. Ancak hattın santrale son bağlantısının yapılıp yapılmadığı belirsiz.

Başka uydu görüntüleri de Rusların yaz aylarında santral sahasında bir giriş kanalını barajla kapatarak daha küçük ve güvenli bir su kaynağı oluşturduğunu gösteriyor. Greenpeace’in nükleer uzmanları, bu kaynağın Rusya’ya altı reaktörden en az birini yeniden başlatma imkânı verebileceğini, böylece “santrali yalnızca kendilerinin işletebileceğini” iddia edebileceklerini düşünüyor.

Geçen hafta Rusya’nın santrale atadığı müdür Yuriy Çernichuk, tesisin Rus elektrik şebekesine entegrasyonunun “son aşamada” olduğunu açıkladı. Ancak savaş koşullarında bir reaktörün yeniden devreye alınması daha önce hiç yaşanmadı.

Greenpeace Ukrayna’nın kıdemli nükleer uzmanı Shaun Burnie, UAEA Başkanı’na doğrudan çağrı yaptı:

“Grossi derhal Rus hükümetine reaktörleri yeniden çalıştırma planlarını terk etmelerini söylemeli ve nükleer güvenlik krizinin tek sorumlusunun onlar olduğunu açıkça belirtmeli.”

Kaynak: Gazete Oksijen


Financial Times: Teknoloji lordları ülke yönetimlerinde nasıl söz sahibi oldu?

Elon Musk’ın İngiltere’deki mitingde kullandığı “Şiddet geliyor” sözleri, teknoloji devleriyle popülist liderler arasındaki ittifakı yeniden gündeme taşıdı. Musk’ın çıkışı, yalnızca bireysel bir provokasyon değil; liberal demokrasiyi hedef alan yeni güç mücadelesinin işareti olarak görülüyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Tesla ve X’in sahibi Elon Musk’ın, aşırı sağcı aktivist Tommy Robinson’ın bu ay düzenlediği “Unite the Kingdom” mitingindeki sözleri İngiltere’de siyaset gündemini sarstı. Musk’ın “Şiddet geliyor. Ya karşı koyarsınız ya da ölürsünüz” ifadeleri üzerine Başbakanlık, “tehlikeli ve kışkırtıcı bir dil” kullanıldığı açıklamasını yaptı. Liberal Demokrat Parti lideri Ed Davey, “parlamentonun feshi çağrısını” kınarken tüm partilere ortak tepki çağrısında bulundu. İş Bakanı Peter Kyle ise Musk’ın çıkışını “tamamen uygunsuz” diye değerlendirdi.

Musk’ın çıkışı, yalnızca bireysel bir çıkış değil; küresel güç dengelerindeki değişimin sembolü. Yıllar boyunca siyaset, sağ-sol fark etmeksizin teknokrat liderler eliyle, Davos’un liberal-demokratik uzlaşısı çerçevesinde yönetildi. Bugün ise teknoloji devleri Musk, Zuckerberg, Altman bu düzeni reddediyor; “yık ve yeniden kur” anlayışıyla hareket ediyor.

Yeni ittifak: Popülistler ve teknoloji devleri

Musk ve benzerleri, Donald Trump, Jair Bolsonaro ve Javier Milei gibi popülist liderlerle aynı çizgide buluşuyor. Kuralları reddediyor, uzmanlara güvenmiyor, “etki ve hız”ı “gerçeğin” önüne koyuyorlar. Politikacılara ve bürokratlara ise “zayıf ve ikiyüzlü” gözüyle bakıyorlar.

Teknoloji baronları uzun süre perde arkasında kalmıştı. Google’ın eski CEO’su Eric Schmidt, 2012’de Obama’nın yeniden seçilmesinde kritik rol oynadı ancak görünmezdi. Trump’ın iktidarı ve yeniden seçilmesi ise dengeyi değiştirdi; Musk ve diğerleri artık açıkça siyaset sahnesine çıkıyor.

Dijital savaş meydanı

Siyasi rekabetin arenası artık dijital dünya. Burada kurallar yok; dezenformasyon ucuz, savunma ise neredeyse imkansız. Demokrasiler bu “dijital Somali” ortamında savunmasız kalıyor. Kamuoyunun gözünde “kurallar”, özgürlüğün garantisi olmaktan çıkıp “elitlerin halkı kandırma aracı”na dönüşüyor.

“Mucize” vaat eden siyaset

Popülist liderler, kuralları çiğneyerek halkın sorunlarını çözme vaadini “siyasi mucize” olarak sunuyor. El Salvador’da Nayib Bukele’nin on binlerce kişiyi yargısız hapsetmesi, Arjantin’de Milei’nin “testere politikası” ve Trump’ın göçmenlere karşı yasa dışı adımları bunun örnekleri. Burada amaç rasyonel çözüm değil, çarpıcı etki yaratmak.

Teknoloji baronları ile popülist liderler arasında vizyon farkı olsa da ortak noktaları net: eski elitleri, teknokratları ve onların kurallarını ortadan kaldırmak. Giuliano da Empoli’nin analizine göre bu ittifak başarıya ulaşırsa, yalnızca teknokratlar değil, liberal demokrasi de tarihe karışabilir.

Kaynak: Gazete Oksijen

Trump 'net takvim' isteyecek: ABD yönetiminden Netanyahu'ya 'Gazze'deki savaş artık sona ermeli' mesajı

İsrail devlet televizyonu KAN'ın haberinde, Netanyahu ile dün New York'ta bir araya gelen Trump'ın temsilcisi Witkoff'la damadı Kushner'in, 'Gazze'deki savaşın artık sona erme zamanının geldiği' mesajını verdiği belirtildi. Kanal 12'nin haberine göre ise Trump Netanyahu'dan net bir takvim isteyecek

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Başkanı Donald Trump'ın, Gazze'de iki yıldır devam eden savaşı sona erdirecek bir anlaşmaya varılmasını istediğini İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya ilettiği iddia edildi. İsrail basınında, Trump'ın Gazze'deki savaşın sona ermesi için sunduğu ve 21 maddeden oluştuğu kaydedilen planla ilgili haberler yer aldı. İsrail devlet televizyonunun (KAN) haberinde, Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile damadı Jared Kushner'in, Netanyahu ile dün New York'ta bir araya geldiği dile getirildi.

Söz konusu görüşmenin, İsrail'in, ABD'nin planında talep ettiği değişiklikleri görüşmek amacıyla ve Netanyahu ile Trump arasında 29 Eylül'de yapılacak görüşmeye hazırlık mahiyetinde gerçekleştiği kaydedildi. Görüşmede, Witkoff ile Kushner'in, Netanyahu'ya Gazze'deki savaşın artık sona erme zamanının geldiğini söylediği, Netanyahu ile İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer'in ise ABD'nin planındaki bazı maddelere itiraz ettiği ifade edildi. KAN'ın İsrailli başka bir yetkiliden naklettiği haberde ise "ateşkese varıldıktan sonra çatışmaların yeniden başlama ihtimalinin çok düşük olduğu" dile getirildi.

"ABD yönetiminin sabrı tükenmeye başladı"

Kanal 12 televizyonunun haberinde ise Netanyahu'ya yakın isimlerin, "Trump'ın Gazze'deki savaşa ilişkin tavrında bir değişiklik olduğu ve Netanyahu'dan savaşı sona erdirmek için net bir takvim isteyeceğini" söylediği aktarıldı. Haberde, Tel Aviv ile ABD arasında tam bir koordinasyon olmasına rağmen Trump'ın Gazze savaşı konusunda gösterdiği "sabırda" bir değişiklik olduğu ve Netanyahu'dan söz konusu planda ilerleme sağlanmasını isteyeceği iddia edildi. Kanal 13 televizyonunun haberinde ise Tel Aviv'deki üst düzey yetkililerin, ABD yönetiminin Gazze'deki duruma karşı "sabrının tükenmeye başladığını" düşündüğü ifade edildi. Haberde, Beyaz Saray'ın son günlerde İsrail'e Hamas ile anlaşmaya varması için giderek artan bir baskı uyguladığı ve Trump'ın da 29 Eylül'de Netanyahu ile yapacağı görüşmede Gazze'deki savaşı sona erdirme konusunda kararlı bir tavır takınmasının beklendiği aktarıldı.

İsrail'de yayın yapan Kanal 12 televizyonunun daha önceki haberinde, ABD Başbakanı Donald Trump'ın 23 Eylül'de Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu marjında düzenlenen Gazze konulu toplantıda İsrail'in Gazze Şeridi'ne saldırılarını kalıcı olarak sona erdirmesine ilişkin bir plan sunduğu ileri sürülmüştü. Washington yönetiminin planının büyük ölçüde, Trump'ın damadı Jared Kushner ile eski İngiltere Başbakanı Tony Blair'in üzerinde çalıştığı "Gazze'de ertesi gün planından" oluştuğu kaydedilmişti.

Kanal 12'ye konuşan kaynaklara göre, Trump'ın planı, İsrailli tüm esirlerin serbest bırakılması, kalıcı ateşkesin sağlanması ve İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nden kademeli olarak çekilmesini içeriyor. Toplantıya katılan liderlere sunulan planda ayrıca Gazze Şeridi'nde Hamas olmaksızın bir yönetim mekanizması kurulması, bölgeye Arap ve İslam ülkelerinden askerlerin de yer alacağı güvenlik gücünün konuşlandırılması ve bölgenin yeniden inşası için Arap devletlerinden fon sağlanmasının da bulunduğu belirtildi. ABD planı çerçevesinde İsrail saldırıları sonrası Gazze Şeridi'ndeki sürece Filistin Yönetiminin de dahil edilmesi öngörülüyor.

Kaynak: AA

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
29093

Günlük Haber Özeti 29 Eylül 2025 CFR'nin Günlük Haber Özetine hoş geldiniz. Bugün, BM'nin İran'a yönelik yaptırımlarının geri dönüşünü...

 
 
 
2909-2

Kim Jong Un’un diktatörlüğü giderek daha tehditkar hâle geliyor Kuzey Kore, Kim Jong Un’un liderliğinde hem içte hem de dışta daha...

 
 
 
2909

Rusya, Ukrayna’ya büyük çaplı İHA ve füze saldırısı başlattı Ukrayna Dışişleri Bakanı Andrii Sybiha, Rusya’nın yüzlerce füze ve dronla...

 
 
 

Yorumlar


©2023 copyright by MD all rights reserved

bottom of page