top of page

2509

  • Yazarın fotoğrafı: mutlunecmettin
    mutlunecmettin
  • 25 Eyl
  • 32 dakikada okunur

Kathimerini Trump-Erdoğan görüşmesini yazdı: Washington-Ankara hattında yeni döneme girilirken, Yunanistan kendini görünür kılmalı

Yunanistan’ın önde gelen gazetesi Kathimerini, Trump ile Erdoğan’ın Beyaz Saray’daki buluşmasını yalnızca ikili ilişkilerdeki yeni bir yakınlaşma olarak değil, Atina açısından da stratejik sonuçları olan bir gelişme olarak yorumladı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Yunanistan'ın önde gelen gazetelerinden Kathimerini, ABD Başkanı Donald Trump ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Washington’daki görüşmesini, Ankara-Washington ilişkilerinde yeni bir dönemin işareti olarak değerlendirirken, bunun Yunanistan açısından da kritik sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekti. Gazete, Trump’ın otoriter liderlere yönelik kişisel yaklaşımına değinirken ve Türkiye’ye yönelik ticari çıkarların Amerikan politikasını şekillendirdiğini vurguladı. Bu çerçevede Yunanistan’ın, Balkanlar ve Doğu Akdeniz’deki istikrar sağlayıcı rolünü, enerji jeopolitiğinde sunduğu fırsatları ve ABD ile derinleşen savunma işbirliğini öne çıkararak kendi avantajlarını daha görünür kılması gerektiği ifade edildi.

Tom Ellis'in Kathimerini'de "Yunanistan’ın kritik rolü ve Trump-Erdoğan görüşmesi" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle: 

"ABD Başkanı Donald Trump’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile altı yıl aradan sonra bugün Beyaz Saray’da yapacağı görüşme, ABD’nin Türkiye politikasında yaşanan değişimi açıkça gösteriyor. Bu değişim, büyük ölçüde iki lider arasındaki kişisel ilişkiye ve Trump’ın diğer ülkelerdeki otoriter liderlere yaklaşım tarzına dayanıyor.

Bunu görmek için Trump’ın, Birleşmiş Milletler’de Müslüman ülke liderleriyle Gazze hakkında düzenlediği toplantıda Erdoğan’ı kendisinin yanında, en görünür yere oturtmasına bakmak bile yeterli.

Trump’ın iş odaklı yaklaşımında, Ankara’ya büyük miktarda ticari uçak (Boeing) ve savaş uçağı (F-16 ve hatta olası F-35) satışı, açıkça dile getirilen güçlü bir teşvik unsuru olarak öne çıkıyor.

Bu tablo, Yunan diplomasisinin dikkatle yönetmesi gereken bir gerçeklik yaratıyor. Yunanistan, Balkanlar ve Doğu Akdeniz’deki istikrar sağlayıcı rolünü, coğrafi konumunun stratejik önemini ve Amerikan çıkarlarına sunduğu fırsatları vurgulamak durumunda. Bu çıkarların başında, ABD gazının Avrupa pazarlarına taşınması ve Yunanistan’ın kendi enerji kaynaklarının kullanımı geliyor.

Aynı zamanda, Atina ile Washington arasındaki savunma iş birliği giderek derinleşiyor. Ticari iş birliği daha sınırlı olsa da kayda değer. Yunan hükümeti, Yunan diasporasının siyasi ve ekonomik gücünü de etkili bir şekilde kullanıyor ve bu girişimler somut sonuçlar veriyor.

Yunanistan’ın rolünü öne çıkarma çabaları, aslında Erdoğan’ın Perşembe günü Washington’da Trump ile yapacağı görüşmeden hemen önce, Yunan Dışişleri Bakan Yardımcısı’nın ABD başkentinde bulunmasının da temel nedeni oldu. Bu ziyaret, Erdoğan’ın New York’ta Yunanistan Başbakanı ile yapması planlanan ancak iptal edilen görüşmenin hemen öncesine denk geldi.

ABD’nin çıkarı, Yunanistan gibi güvenilir bir müttefikle stratejik ittifakı beslemek ve derinleştirmektir. Bunu yaparken Atina’nın meşru kaygılarını görmezden gelmemek, aynı zamanda Washington’un kendi ulusal çıkarlarına da hizmet edecektir."

Kaynak: Gazete Oksijen

Baltıklara NATO hamlesi: Türkiye Rusya'ya karşı AWACS uçağını gönderdi

Rus savaş uçaklarının ve insansız hava araçlarının Avrupa hava sahasında artan ihlalleri üzerine NATO ülkeleri savunmayı sıkılaştırıyor. Türkiye’nin AWACS katkısı, İtalya, İsveç ve Polonya’nın ek önlemleriyle birleşti

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Türkiye, Rusya’nın hava sahası ihlalleri sonrası Baltık bölgesinde savunmayı güçlendirmek amacıyla Litvanya’ya ileri teknolojiye sahip bir AWACS (havadan erken uyarı ve kontrol sistemi) uçağı konuşlandırdı.Türk yetkililere göre, pazartesi günü gönderilen uçak perşembe gününe kadar görev yapacak.

Kimliği açıklanmayan yetkililer, AWACS’ın alçak irtifada uçan insansız hava araçlarını ve yer radarlarının tespit edemediği hedefleri belirleme kapasitesine sahip olduğunu vurguladı.

Türk Savunma Bakanlığı konuya ilişkin yorum yapmadı.

NATO’da çatlak sesler

Bloomberg'in haberine göre, geçici görevlendirmenin, ittifak üyelerine “dayanışma jesti” niteliği taşıdığı belirtiliyor. Ancak NATO içinde Rusya’ya karşı verilecek yanıt konusunda görüş ayrılıkları sürüyor.

Almanya, Rus uçaklarının düşürülmesinin tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini söylerken, ABD Başkanı Donald Trump Polonya ve Baltık ülkelerinin desteklediği daha sert bir tavra açık olduğunu belirtti.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise “Rusya’nın yeni provokasyonları karşısında NATO’nun bir kademe daha sertleşmesi gerektiğini” söyledi ancak uçak düşürme seçeneğini doğru bulmadığını ifade etti.

Rus jetleri 12 dakika havada kaldı

Estonya, geçen hafta üç Rus savaş uçağının 12 dakika boyunca ülke hava sahasında kalması üzerine NATO ve BM Güvenlik Konseyi’ni acil toplantıya çağırdı. Bu olay, Polonya ve Romanya üzerinde yaşanan insansız hava aracı ihlallerinden yalnızca haftalar sonra meydana geldi.

Temmuz ayında ise Belarus üzerinden gelen Rus askeri dronları Litvanya hava sahasına girmişti.Rusya’nın ihlallerine karşılık olarak İtalya, Estonya’daki hava savunma sistemi konuşlanmasının süresini uzattığını açıkladı. İsveç ve Polonya da Baltık Denizi’ndeki stratejik Gotland Adası’nı korumak için “Gotland Sentry” adlı ortak bir tatbikat başlatıyor.

Moskova’dan mesaj

Uzmanlara göre Rusya’nın helikopter, nakliye uçağı veya savaş jetleriyle gerçekleştirdiği bu ihlaller, NATO sınırlarına yönelik bir meydan okuma niteliği taşıyor. Eski Sovyet coğrafyasındaki Litvanya, Letonya ve Estonya gibi ülkeler söz konusu olduğunda ise Moskova, bu devletleri tam bağımsız görmediği mesajını veriyor.

Rusya’nın 2022’de Ukrayna’ya başlattığı geniş çaplı işgalden bu yana bu tür olayların daha da sıklaştığı belirtiliyor.

Kaynak: Gazete Oksijen

Danimarka'da drone alarmı: Havalimanı, bir haftada ikinci kez kapatıldı

Danimarka Savunma Bakanı Troels Lund Poulsen, drone hareketliliğinin “sistematik” göründüğünü ve “profesyonel bir aktörün” işi olduğunu belirterek bunun bir “hibrit saldırı” olduğunu dile getirdi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Danimarka’da bir hafta içinde ikinci kez insansız hava araçları (drone) havaalanı faaliyetlerini aksattı. Ülkenin kuzeyindeki Aalborg Havalimanı, hava sahasında drone görülmesi üzerine geçici olarak kapatıldı. Güneydeki Esbjerg, Sønderborg ve Skrydstrup havalimanlarında da drone hareketliliği rapor edildi, ancak bu havalimanları çalışmaya devam ediyor. 

Yetkililer konuya ilişkin bir basın toplantısı da düzenledi. Adalet Bakanı Peter Hummelgaard, olayların Avrupa genelinde art arda yaşanan gerilimin bir devamı olduğunu belirterek “birlik olma zamanı” çağrısı yaptı. Hummelgaard, ülkenin karşı karşıya olduğu hibrit tehditlerin “kalıcı” olduğunu vurgularken, yerel yetkililerin olayın ayrıntılarını ortaya çıkarmak için yoğun şekilde çalıştığını ve hiçbir ihtimalin göz ardı edilmediğini söyledi. Ardından konuşan Savunma Bakanı Troels Lund Poulsen, drone hareketliliğinin “sistematik” göründüğünü ve “profesyonel bir aktörün” işi olduğunu belirterek bunun bir “hibrit saldırı” olduğunu dile getirdi. Poulsen, ordunun drone’ları düşürebilecek kapasiteye sahip olduğunu ancak şu aşamada Danimarka’ya yönelik doğrudan bir askeri tehdit bulunmadığını ifade etti. Bakan, ayrıca cuma günü AB düzeyinde bir toplantı yapılacağını ve Avrupa genelinde drone hazırlıklarının nasıl güçlendirilebileceğinin ele alınacağını duyurdu. Ulusal Polis Şefi Thorkild Fogde ise tüm vakaların titizlikle inceleneceğini belirterek, “Drone’ları kimin gönderdiğini ve neden gönderildiğini öğrenmek için elimizden geleni yapacağız” dedi.

Bu gelişmeler, hafta başında Kopenhag Havalimanı’nın drone ihlali nedeniyle kapanmasının ardından yaşandı. Başbakan Mette Frederiksen, olayı “Danimarka altyapısına yönelik bugüne kadarki en ciddi saldırı” olarak nitelendirmişti.

Avrupa, son dönemde birçok NATO üyesi ülkenin hava sahasında Rusya’ya ait ihlaller bildirmesi üzerine yüksek alarmda. Frederiksen, “Bu, içinde yaşadığımız dönemin bir göstergesi ve toplum olarak karşı karşıya kalmaya hazırlıklı olmamız gereken şeylere işaret ediyor” dedi. Başbakan, Kopenhag’daki drone olayında Rusya’nın rolü ihtimalini göz ardı edemeyeceklerini belirtti, ancak Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov bu iddiaları “asılsız” olarak reddetti.

Geçen hafta Estonya ve Polonya, Rusya’nın hava sahalarını ihlal ettiği gerekçesiyle diğer NATO üyeleriyle istişare talebinde bulundu. Romanya da hava sahasının Rus drone’ları tarafından ihlal edildiğini açıkladı. Rusya, Estonya’daki ihlali reddetti, Polonya’daki olayın kasıtlı olmadığını savundu, Romanya’daki ihlalle ilgiliyse yorum yapmadı.

Aalborg’daki drone hareketliliği nedeniyle en az üç uçuş başka noktalara yönlendirildi. Yetkililer, havalimanının aynı zamanda askerî üs olarak kullanıldığını ve Danimarka Silahlı Kuvvetleri’nin de etkilendiğini duyurdu. Kuzey Jutland Polisi, durumu yakından takip ettiklerini ancak kaç drone’un havada olduğuna dair bilgi veremediklerini açıkladı. Başkomiser Jesper Bøjgaard Madsen, “Drone’ların amacına ya da arkasındaki aktöre dair şu an yorum yapamayız. Fırsat bulursak düşüreceğiz” dedi.

Polis, yolcuların veya bölge sakinlerinin tehlike altında olmadığını, ancak halktan bölgeden uzak durmalarını istedi. Aalborg’da etkilenen üç uçuşun ikisi Kopenhag’a, biri ise Karup’a yönlendirildi.

Güney Danimarka’da da Esbjerg, Sønderborg ve Skrydstrup havalimanlarında drone ihbarları geldi; ayrıca kuzey Esbjerg üzerinde de drone’lar görüldü. Polis, olayların “ciddiyetle ele alındığını” ancak motivasyona dair yorum yapamayacaklarını belirtti. Bunun bir şaka olma ihtimalini de göz ardı etmediklerini ekledi. Hiçbir havalimanının kapatılmadığını ve kamu güvenliği açısından risk olmadığını vurguladı.

Salı günü yapılan toplantının ardından NATO, Rusya’nın eylemlerini kınayarak ittifakın kendini savunmak için “gerekli tüm askerî ve askerî olmayan araçları” kullanacağı uyarısında bulundu. Açıklamada, “Rusya bu eylemlerin tam sorumluluğunu taşımaktadır. Bu hareketler tırmandırıcıdır, yanlış hesaplama riskini artırır ve hayatları tehlikeye atar. Derhal sona ermelidir” ifadeleri yer aldı.

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, “Biz savunma amaçlı bir ittifakız, evet, ama saf değiliz. Neler olup bittiğini görüyoruz” dedi.

ABD Başkanı Donald Trump ise BM konuşmasının ardından, NATO ülkelerinin hava sahasını ihlal eden Rus uçaklarının vurulması gerektiğini söyledi.

Estonya, geçen Cuma günü üç Rus MiG-31 savaş uçağının Finlandiya Körfezi üzerinde hava sahasına izinsiz girerek 12 dakika kaldığını açıklamış ve bu nedenle NATO ile istişare talebinde bulunmuştu.

NATO’nun doğu kanadını güçlendirme misyonu kapsamında İtalya, Finlandiya ve İsveç jetlerini havalandırdı.

Ay başında Polonya, hava sahasına giren en az üç Rus drone’unu düşürdüğünü duyurmuştu. Günler sonra Romanya, Ukrayna sınırına yakın bölgede hava sahasına giren bir Rus drone’unu tespit ettiğini açıkladı.

ABD’nin iklim inkarına meydan okuma: Çin, ilk kez emisyon azaltma sözü verdi

Çin, 2035 yılına kadar sera gazı emisyonlarını ilk kez azaltma sözü verdi. Devlet Başkanı Şi Cinping, Birleşmiş Milletler’de ABD Başkanı Donald Trump’ın “iklim değişikliği aldatmacadır” sözlerine göndermede bulunarak, “Yeşil dönüşüm çağımızın eğilimidir. Uluslararası toplum doğru yolda kalmalı” dedi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in ev sahipliğinde düzenlenen iklim liderleri zirvesinde Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, ülkesinin 2035 yılına kadar sera gazı emisyonlarını zirve seviyesinden %7 ile %10 arasında azaltmayı taahhüt etti. Bu açıklama, Çin’in dünyanın en büyük emisyon üreticisi olarak yalnızca artış hızını sınırlamak yerine ilk kez doğrudan kesinti sözü vermesi açısından tarihi bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor.

Şi Cinping, ayrıca rüzgâr ve güneş enerjisi kapasitesini önümüzdeki 10 yıl içinde 2020 seviyelerinin altı katına çıkaracaklarını, böylece fosil dışı enerji kaynaklarının ülkenin toplam enerji tüketimindeki payını %30’un üzerine taşıyacaklarını belirtti.

ABD’ye üstü kapalı eleştiri

Şi Cinping konuşmasında gelişmiş ülkelerin daha güçlü adımlar atması gerektiğinin altını çizerken, ismini anmadan ABD’ye göndermede bulundu:

“Yeşil ve düşük karbonlu dönüşüm zamanımızın eğilimidir. Bazı ülkeler bu eğilime karşı çıksa da, uluslararası toplum doğru yolda kalmalı, sarsılmaz bir güvenle, kararlı bir eylemle ve azalmayan bir çabayla ilerlemelidir.”

Şi’nin sözleri, ABD Başkanı Donald Trump’ın bir gün önce BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında yaptığı çıkışlara yanıt olarak görüldü. Trump, iklim değişikliğini bir “aldatmaca” diye nitelendirmiş, bilim insanlarını “aptal” diye hedef almış ve Avrupa Birliği ile Çin’i temiz enerji teknolojilerine yöneldikleri için sert şekilde eleştirmişti. Ayrıca, Washington’un Paris Anlaşması’ndan ikinci kez çekildiğini ilan etmişti.

ABD'nin tavrı: 'Petro-devlet' vurgusu

Reuters’ın haberine göre, Trump’ın iklim inkârına dayalı söylemleri uluslararası arenada büyük yankı uyandırdı. Belfer Center’dan siyaset bilimci Ian Bremmer, bu çıkışların ABD’nin enerji vizyonunu sınırladığına dikkat çekerek, “Trump fosil yakıtları istiyor ve ABD gerçekten de güçlü bir petro-devlet. Ama Çin’in dünyanın tek güçlü elektro-devleti olmasına izin vermek, Amerika’yı yeniden büyük yapmanın tam tersidir… en azından gelecekle ilgileniyorsanız” değerlendirmesinde bulundu.

Trump’ın Paris Anlaşması’ndan çekilmesi, ABD’yi küresel iklim müzakerelerinde yalnızlaştırırken, dünyanın en büyük tarihsel yayıcısı ve halen Çin’den sonra ikinci en büyük güncel yayıcı konumunda olan Washington’un bu tavrı uluslararası toplum tarafından kaygıyla karşılandı.

'Beklentilerin altında'

Her ne kadar Çin’in açıklaması tarihi bir ilk olsa da, uzmanlar hedefin büyüklüğü konusunda hayal kırıklığı yaşadı. Gözlemciler, Pekin’in ABD’nin geri çekildiği bu dönemi fırsata çevirerek en az %30’luk bir kesinti taahhüdü açıklamasını bekliyordu.

Asia Society’nin Çin İklim Merkezi Direktörü Li Shuo, Çin’in açıklamasını “temkinli” olarak nitelendirdi:

“Pekin’in taahhüdü, uzun süredir süregelen istikrarlı ve öngörülebilir karar alma geleneğini uzatan dikkatli bir adımı temsil ediyor ama aynı zamanda daha önemli bir ekonomik gerçeği de gizliyor.”

Kaynak: Reuters

ABD'li senatöre kızından 'İsrail ziyareti' tepkisi: Ruhunu şeytana satmış gibi

New Mexico Eyaleti Cumhuriyetçi Senatörü Jay Block'un kızı Maddie Block, '50 Eyalet, Tek İsrail' konferansı için İsrail'e giden babasına tepki gösterdi. Maddie Block, TikTok'ta paylaştığı videoda, "Babama ne kadar ödüyorlar? Ruhu ne kadar? Çünkü ruhunu şeytana satmış gibi görünüyor" dedi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD'de eyalet senatörü Jay Block'un kızı Maddie Block, "seçmenlerin önceliklerinin önüne İsrail'in önceliklerini koyduğu" gerekçesiyle babasına tepki gösterdi. ABD'nin New Mexico Eyaleti Cumhuriyetçi Senatörü Jay Block'un kızı Maddie Block, sosyal medya platformu TikTok hesabından yayımladığı videoda, babasının "50 Eyalet, Tek İsrail" konferansı için bu ülkeye gittiğini kaydetti.

"Netanyahu ile görüşmenin New Mexico halkına nasıl bir faydası var?"

Babasının New Mexico eyaletinden "bir grup ezik politikacı" beraberinde, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşme yaptığını kaydeden Block, "Netanyahu ile görüşmenin New Mexico halkına nasıl bir faydası var?" dedi. ABD'den bir eyalet senatörünün "neden İsrail başbakanıyla görüşmeye davet edildiğini" merak ettiğini belirten Block, İsrail'e bu ziyaretiyle babasının "tam bir kaybeden" konumuna düştüğünü bildirdi.

"Babama ne kadar ödüyorlar?"

Ziyaretle babasının eyaletteki "seçmenlerinin önceliklerinin önüne İsrail hükümetinin önceliklerini koyduğunu" ifade eden Block, babasının konuya ilişkin "tez uzunluğunda İsrail yanlısı bir gönderi" yaptığını kaydederek, şunları söyledi:

"İsrail'in, artık babama propaganda yapması için para ödemek gibi bir şey yaptığına gerçekten inanıyorum. (Babam) Soykırımın bir yalan olduğunu, sivillerin öldürülmediğini ve İsrail güçlerinin kayıpları en aza indirmek için elinden gelen her şeyi yaptığını söylüyordu. Ben de, babama ne kadar ödüyorlar? Ruhun ne kadar? Çünkü (babam) ruhunu şeytana satmış gibi görünüyor, diye düşünüyorum."


Senatör Block, ziyaretine yönelik açıklamasında, "İsrail devletini ziyaret eden en büyük diplomatik heyetin parçası olmak bir ayrıcalık" ifadesini kullanmıştı. Konferans sonrası açıklamasında Senatör Block, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombalamalarında "can kayıplarını sınırlamak" amacıyla halkın bölgeyi terk etmesi için "milyonlarca kısa mesaj, telefon görüşmesi, broşür bırakmadan" faydalandığını iddia etmişti. Block, İsrail'in, Gazze'de "sivilleri öldürmekten kaçınmak için elinden gelen her şeyi yaptığını" savunmuştu.

Kaynak: AA


Guterres: İnsanlığın kaderi algoritmaya bırakılamaz

BM Genel Sekreteri Guterres, son dönemdeki çatışmaların, yapay zeka destekli hedefleme ve otonomi için test alanları haline geldiğini söyledi. Guterres, "Açıkça belirtelim, insanlığın kaderi bir algoritmaya bırakılamaz. İnsanlar, yaşam ve ölüm kararları üzerinde her zaman söz sahibi olmalı" dedi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, son dönemdeki çatışmalarınyapay zeka destekli hedefleme ve otonomi için test alanları haline geldiğine işaret ederek, insanlığın kaderinin algoritmaya bırakılmaması gerektiğini belirtti. Guterres, BM Güvenlik Konseyi’nde 'Yapay Zeka ve Uluslararası Barış ve Güvenlik' konulu toplantıda konuştu.

Yapay zekanın günlük yaşamı, bilgi alanını ve küresel ekonomiyi nefes kesici bir hızla dönüştürdüğünü belirten Guterres, "Sorun, yapay zekanın uluslararası barış ve güvenliği etkileyip etkilemeyeceği değil, bu etkiyi nasıl şekillendireceğimizdir" dedi. Guterres, son dönemdeki çatışmaların, yapay zeka destekli hedefleme ve otonomi için test alanları haline geldiğine dikkati çekerek, "Açıkça belirtelim, insanlığın kaderi bir algoritmaya bırakılamaz. İnsanlar, yaşam ve ölüm kararları üzerinde her zaman söz sahibi olmalıdır." ifadelerini kullandı.

Güvenlik Konseyine ve BM’ye üye devletlere yapay zekanın askeri kullanımının uluslararası hukuka ve BM Şartı'na tam olarak uygun olmasını sağlama çağrısı yapan Guterres, her türlü güç kullanımında insanın kontrolü ve yargısının korunması gerektiğini vurguladı. Guterres, "İnsan kontrolü olmadan çalışan ölümcül otonom silah sistemlerinin yasaklanması çağrımı yineliyorum" diye konuşmasına devam etti.

"Askeri kullanımlar açıkça düzenlenmeli"

İnovasyonların insanlığa hizmet etmesi gerektiğini belirten Guterres, yapay zeka için tutarlı küresel düzenleyici çerçeveler oluşturulması gerektiğini kaydetti. Guterres, "Yasal incelemeler, insan sorumluluğu ve kötüye kullanıma karşı güçlü güvenceler yoluyla askeri kullanımlar açıkça düzenlenmelidir. Özellikle çatışma bölgelerinde riskleri azaltmak için daha fazla şeffaflığa, güven oluşturmaya ve işbirliğine ihtiyacımız var." dedi.

Yapay zeka ile üretilen bilgi kirliliğine de dikkati çeken Guterres, yapay zeka sistemlerinin dezenformasyon yaymasını ve şiddeti tetiklemesini önlemek için sistemik güvenlik önlemlerine ihtiyaç olduğunu söyleyerek, "Hükümetler, platformlar, medya ve sivil toplum, yapay zeka tarafından üretilen aldatmacaları tespit etmek ve caydırmak için işbirliği yapmalıdır" çağrısında bulundu.

Kaynak: AA


Netanyahu, uluslararası topluma meydan okudu: Filistin Devleti olmayacak

İsrail Başbakanı Netanyahu, Filistin Devleti'ni tanıyan Batılı ülkeleri hedef aldı. Filistin'i devlet olarak tanımasının "utanç verici bir teslimiyet” olduğunu savunan Netanyahu, "Filistin Devleti olmayacak" dedi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, uluslararası topluma meydan okuyarak Filistin Devleti'ni tanıyan Batılı ülkeleri hedef aldı. İsrail Başbakanlık Ofisinden yapılan açıklamaya göre Netanyahu, Batılı ülkelerin Birleşmiş Milletler (BM) 80. Genel Kurulu kapsamında Filistin'i devlet olarak tanımasının "utanç verici bir teslimiyet” olduğunu iddia etti.

Uluslararası topluma meydan okuyarak "Filistin Devleti olmayacak" diyen Netanyahu, söz konusu ülkelerin tanıma kararının "İsrail'i hiçbir şekilde bağlamayacağını" ileri sürdü. İsrail Başbakanlık Ofisinin açıklaması, Netanyahu'nun BM Genel Kurulu'na hitap etmek üzere ABD'ye hareket etmesinden saatler önce yayımlandı.

Lüksemburg, Belçika, Andorra, Fransa, Malta, Monako ve San Marino, Fransa ve Suudi Arabistan öncülüğünde düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde Filistin Meselesine Çözüm Bulunması ve İki Devletli Çözümün Hayata Geçirilmesi Konulu Yüksek Düzeyli Uluslararası Konferansı'nda Filistin Devleti’ni tanıdıklarını duyurmuştu. Kanada Başbakanı Mark Carney, Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, İngiltere Başbakanı Keir Starmer ve Portekiz Dışişleri Bakanı Paulo Rangel de Filistin Devleti'ni tanıdıklarını duyurmuştu. Yasir Arafat'ın 1988'de kuruluşunu ilan etmesinden bu yana BM üyesi 193 ülke arasından Filistin Devleti'ni tanıyanların sayısı 157'ye çıkmış oldu. BM üyesi olmayan Vatikan da Filistin Devleti'ni tanıyor.​​​​​​​

Kaynak: AA


Gazze zirvesi ortak bildirisinde 'acil ateşkes' çağrısı: Adil ve kalıcı bir barışa giden ilk adım olacak

ABD ile Türkiye dahil İİT üyesi 8 devletin katıldığı çok taraflı zirvenin ortak bildirisinde Gazze'de acil ateşkes vurgusu yapıldı. Bildiride, "Liderler bunun adil ve kalıcı bir barışa giden ilk adım olacağını belirtmişlerdir" denildi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun 80. oturumunun Yüksek Düzeyli Haftası kapsamında, BM Genel Merkezi’nde dün düzenlenen ABD ile Türkiye dahil İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi 8 devletin katıldığı çok taraflı zirvenin ortak bildirisi yayımlandı. Bildiride, katılımcıların Gazze’nin yeniden inşası için Arap Birliği ve İİT planına dayalı kapsamlı bir plan ile güvenlik düzenlemelerinin zorunlu olduğunu, uluslararası yardımlarla Filistin liderliğinin desteklenmesi gerektiğini vurguladıkları ve Filistinlilerin Gazze’de hayatlarını yeniden kurabilmeleri için birlikte çalışma taahhüdünde bulundukları belirtildi.

Arap Birliği ve İİT devletlerinin liderlerinin toplantıyı düzenleyen ABD Başkanı Trump’a teşekkürlerini sunduğu belirtilen bildiride, "Gazze Şeridi’ndeki dayanılmaz durum, insani felaket ve yüksek can kayıpları, bunun bölge üzerindeki ciddi sonuçları ile tüm İslam dünyası üzerindeki etkileri vurgulanmıştır. Zorla yerinden edilmenin reddedilmesi ve ayrılanların geri dönmesine izin verilmesi gerektiği yönündeki ortak tutum yinelenmiştir" ifadeleri kullanıldı.

Bildiride, "Liderler, savaşın sona ermesi ve derhal bir ateşkese varılması gerektiğini vurgulayarak, bunun hem rehinelerin serbest bırakılmasını hem de yeterli insani yardımın ulaşmasını sağlayacağını, ayrıca adil ve kalıcı bir barışa giden ilk adım olacağını belirtmişlerdir." denildi. Öte yandan Arap Birliği ve İİT devletlerinin liderlerinin Trump ile işbirliği yapma taahhütlerinin yinelendiği kaydedilen bildiride, Arap Birliği ve İİT ülkelerinin liderlerinin savaşı sona erdirmek, adil ve kalıcı bir barışın kapılarını açmak için Trump'ın liderliğinin önemini vurguladığı belirtildi. Bildiride, "İstikrarın sağlanması için bir planın ayrıntılarının çalışılması gerektiğinin altı çizilmiş, Batı Şeria ve Kudüs’teki kutsal mekanlarda istikrarın korunması gerektiği belirtilmiştir. Filistin Yönetimi’nin reform çabaları desteklenmiştir" ifadeleri kullanıldı.

Katılımcıların Gazze’de yeniden inşa için Arap Birliği ve İİT planına dayalı kapsamlı bir planın yanı sıra güvenlik düzenlemelerinin de gerekli olduğunu, uluslararası yardımlarla Filistin liderliğini desteklemek gerektiğini vurguladığı kaydedilen bildiride, Filistinlilerin Gazze’de hayatlarını yeniden inşa etmelerini sağlamak için birlikte çalışma taahhüdünde bulunduğu vurgulandı. Bildiride, katılımcıların toplantının barış ve bölgesel işbirliğine giden doğru yolda bir sürecin başlangıcı olmasını sağlamak için ivmenin korunmasının önemine dikkat çekildiği ifade edildi.

Kaynak: AA


Başbakan Sanchez duyurdu: İtalya'nın ardından İspanya da Küresel Sumud Filosu'nu korumak için askeri gemi gönderiyor

İspanya Başbakanı Sanchez, Küresel Sumud Filosu'na yardım için yarın bölgeye askeri gemi göndereceklerini açıkladı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, Gazze'ye doğru yolda olan Küresel Sumud Filosu'nu korumak üzere ülkesinin Cartagena Limanı'ndan yarın bir askeri geminin yola çıkacağını duyurdu. Sanchez, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'ndaki bugünkü oturumun ardından basına açıklama yaptı. İspanya Başbakanı, "Gerekli tüm kaynaklarla donatılmış bir deniz harekat gemisi, filoya (Küresel Sumud Filosu) yardım etmek ve bir kurtarma operasyonu gerçekleştirmek üzere yarın Cartagena'dan yola çıkacak" dedi.

İspanyol basını da Sanchez'in duyurusuyla ilgili verdiği haberlerde, bugün İtalya'dan sonra İspanya hükümetinin Küresel Sumud Filosu'na yardım için askeri gemi gönderme kararı aldığını vurguladı. İspanya Savunma Bakanlığı kaynaklarının, söz konusu askeri geminin uluslararası sularda faaliyet göstereceğini söylediği belirtildi. İnsani yardım koridoru açmak ve İsrail'in Gazze'deki ambargosunu kırmak amacıyla yola çıkan ve 50'den fazla teknenin bulunduğu Küresel Sumud Filosu'na dün gece saatlerinde İsrail tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen insansız hava araçları (İHA) ile saldırı yapıldığı bildirilmişti. Saldırıda en az 13 patlama ve iletişim kesintileri meydana gelirken, herhangi bir can kaybı yaşanmamıştı.


Sünger şehir' konseptinin öncüsü Çinli mimar Yu Kongjian, Brezilya’da uçak kazasında yaşamını yitirdi

Brezilya'da, 'sünger şehir' konseptinin öncüsü Çinli mimar Yu Kongjian ve iki film yapımcısını taşıyan küçük uçak düştü. Kazada uçakta bulunan dört kişi hayatını kaybetti

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Brezilya'da, aralarında Çinli mimar Yu Kongjian ve iki film yapımcısının içinde bulunduğu küçük uçağın düşmesi sonucu dört kişi hayatını kaybetti. Brezilya’nın Mato Grosso do Sul eyaletindeki Aquidauana kırsalında Cessna-175 tipi küçük uçak düştü. Ulusal basına göre, Pantanal bölgesine belgesel çekimi için giden dört kişiyi taşıyan küçük uçak, yere çarptıktan sonra alev aldı. Kazada uçakta bulunan dört kişi yaşamını yitirdi. Ölenlerin dünyaca ünlü Çinli mimar Yu, Brezilyalı film yapımcıları Luiz Fernando Feres da Cunha Ferraz ve Rubens Crispim ile uçağın sahibi ve pilotu Marcelo Pereira de Barros​​​​​​​ olduğu bildirildi. Olumsuz hava koşulları nedeniyle cesetlerin bölgeden güçlükle çıkarıldığı, coğrafi şartlar yüzünden soruşturmanın uzun sürebileceği bilgisi paylaşıldı.

Sürdürülebilir şehircilik belgeseli için bölgedeydiler

Kaza öncesinde Feres da Cunha Ferraz ve Yu’nun Pantanal’da, mimarlık ve sürdürülebilir şehir planlaması temalı belgesel üzerinde çalıştıkları belirtildi. Yu’nun geliştirdiği "sünger şehir" konsepti, şehirlerin yağmur suyunu doğayla uyumlu biçimde emebilmesine dayanıyor. Aynı bölgede bir ay içinde gerçekleşen ikinci uçak kazası olması, Pantanal’da hava trafiği, uçuş planlaması veya güvenliği ile ilgili soru işaretlerine yol açtı.

Kaynak: AA

58 yıl sonra ilk | Ahmed Şara BM Genel Kurulu'nda konuştu: Suriye artık kriz ihraç eden bir ülke değil

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda yaklaşık 58 yıl sonra konuşan ilk Suriye lideri olan Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, Suriye halkına destek veren ülkelere teşekkür etti. Şara, "Suriye artık kriz ihraç eden bir ülke değil" dedi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, ABD'nin New York şehrinde düzenlenen Birleşmiş Milletler'in (BM) 80. Genel Kurulu’nda konuştu. BM Genel Kurulu'nda yaklaşık 58 yıl sonra konuşan ilk Suriye lideri olan Şara, Suriye halkına destek veren ve onları ülkelerine kabul eden herkese şükran ve minnetlerini sunduğunu söyleyerek, "Özellikle Türkiye, Katar, Suudi Arabistan Krallığı ve tüm Arap ve İslam ülkelerine, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği'ne (AB) teşekkür ediyorum." dedi.

8 Aralık’tan bu yana İsrail tehditlerinin durmadığının altını çizen Şara, şöyle konuştu:

"İsrail politikaları, geçiş sürecini istismar ederek bölgeyi sonu belirsiz yeni çatışmalara maruz bırakmak amacıyla Suriye ve halkını destekleyen uluslararası tutumla çelişen bir şekilde işliyor. Bu bağlamda Suriye, bu krizin üstesinden gelmek için diyalog ve diplomasiyi kullanıyor. 1974 Anlaşması'na bağlılığını taahhüt ediyor. Uluslararası toplumu da bu tehlikeler karşısında yanımızda durmaya Suriye'nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstermeye çağırıyor."

"Yaptırımların tamamen kaldırılmasını talep ediyoruz"

Şara, Suriye'nin yaşadığı acıyı kimsenin yaşamasını istemediklerini belirterek, "Savaşın yol açtığı acı ve yıkımı en çok hisseden halklardan biriyiz. Bu nedenle Gazze halkını, çocuklarını, kadınlarını ve ihlallere ve saldırılara maruz kalan diğer tüm halkları destekliyoruz. Savaşı durdurmaya davet ediyoruz." şeklinde konuştu. Yoğun diplomatik faaliyetlerle Suriye'nin uluslararası ilişkilerini yeniden tesis edip bölgesel ve küresel ortaklıklar kurduğunun altını çizen Şara, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu da Suriye'ye uygulanan yaptırımların çoğunun kademeli olarak kaldırılmasıyla sonuçlandı. Suriye halkını bir kez daha zincire vurmak ve özgürlüklerini ellerinden almak için bir araç olarak kullanılmamaları için bunların tamamen kaldırılmasını talep ediyoruz."

"Eski rejim, dünyanın dört bir yanından yabancı güçleri, çeteleri ve milisleri ülkeye soktu"

Şara, devrik rejimin, Suriye halkına karşı yürüttüğü savaşta patlayıcı variller, kimyasal silahlar, hapishanelerde işkence, zorla göç ettirme, mezhepsel ve etnik çatışmaları kışkırtma, uyuşturucuyu halka ve dünyaya karşı bir silah olarak kullanma gibi en iğrenç işkence ve öldürme araçlarını kullandığını anımsatarak şunları söyledi:

"Eski rejim ülkemizi parçaladı, en önemli tarihi merkezlerini yıktı, dünyanın dört bir yanından yabancı güçleri, çeteleri ve milisleri ülkeye soktu ve güzel ülkemizi rehin aldı. Yaklaşık 1 milyon insanı öldürdü, yüz binlercesine işkence etti, yaklaşık 14 milyon insanı yerinden etti ve yaklaşık 2 milyon evi, sakinlerinin başlarının üzerine yıktı. Halkımız, 200’den fazla, belgelenmiş kimyasal saldırıyla hedef alındı. Evet, çocuklarımız, kadınlarımız ve gençlerimiz zehirli gazları soludu. Rejim, Hak sesini susturmak için bütün bunları yaptı. Ve bütün bu suçlara rağmen, kendisine sunulan hiçbir siyasi çözümü kabul etmedi."

Suriye'den göç etmek zorunda kalanlar için geri dönüş yolunu açtıklarını vurgulayan Şara, "Mültecilerin evlerine dönüş yolunu açtık. Eski rejimin dünyaya ihraç ettiği uyuşturucu ticaretini yok ettik. Suriye artık kriz ihraç eden bir ülke değil. Suriye ve tüm bölge için istikrar, barış ve refahı getirecek tarihi bir fırsat haline geldi" dedi.

Kaynak: AA


Kremlin'den Trump'a 'kağıttan kaplan' yanıtı: Rusya gerçek bir ayı

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya için "kağıttan kaplan" nitelemesinde bulunan ABD Başkanı Trump'a yanıt verdi. Peskov, "Rusya daha fazla ayıyla bağdaştırılıyor. Zaten kağıttan ayı diye bir şey de olmaz. Rusya gerçek bir ayı. Burada kağıttan bir şey yok" dedi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, ABD ile ilişkilerin iyileştirilmesi sürecinin yavaş ilerlediğini belirterek, "Bu süreç verimli değil." dedi. Peskov, Rusya'daki RBK Radyosuna verdiği röportajda, güncel konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. ABD Başkanı Donald Trump’ın Rusya için "Ukrayna’daki savaşta henüz zafer elde edememesinden dolayı kağıttan kaplan" nitelemesinde bulunmasını değerlendiren Peskov, Rusya’nın kaplan olmadığını belirtti.

Peskov, "Rusya daha fazla ayıyla bağdaştırılıyor. Zaten kağıttan ayı diye bir şey de olmaz. Rusya gerçek bir ayı. (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin, bizim ayımızı defalarca çeşitli duygularla tarif etti. Burada kağıttan bir şey yok." dedi. "Rusya’nın gerginliğe ve yaptırımlara rağmen ayakta durabildiğini ve istikrarını koruyabildiğini" dile getiren Peskov, dünyadaki makroekonomik durumun öngörülemez olduğunu söyledi.

"Mevcut durum, Biden dönemindeki durumdan kökten farklı"

Trump’ın Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu marjında ikili bir görüşme gerçekleştirdiğine dikkati çeken Peskov, "Trump, Zelenski’nin görüşünü dinledi. Bu da Trump’ın söz konusu değerlendirmelerde bulunmasına yol açtı" diye konuştu. Peskov, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un ABD’li mevkidaşı Marco Rubio ile hafta içinde bir araya geleceği bilgisini paylaşarak, "Son gelişmelere ilişkin değerlendirmelerimizi Amerikan tarafına iletme fırsatımız olacak. Diyalog kanalları çalışıyor. Mevcut durum, (Eski ABD Başkanı Joe) Biden dönemindeki durumdan kökten farklı. Amerikalılarla konuşuyoruz" ifadelerini kullandı.

"Rusya, çözüm sürecine açık"

Trump’ın Ukrayna krizinin çözüm sürecindeki girişimlerini değerlendiren Peskov, "Trump'ın çözüm sürecinde yer alma konusunda siyasi iradesini görüyoruz. Bunu memnuniyetle karşılıyoruz. Putin de buna değer veriyor. Rusya, çözüm sürecine açık. Başkan Trump’ın, Putin'in bu sürece açık olduğunu görmemesi mümkün değil" değerlendirmesinde bulundu. Peskov, Putin ile Trump arasındaki ilişkilerin, Ukrayna meselesi dahil oldukça hassas konuları istişare etmelerine ve temel mesajları bir birine iletmesine imkan tanıdığını dile getirdi.

 "ABD ile ilişkileri iyileştirme süreci yavaş"

Rusya-ABD arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesi sürecini de değerlendiren Peskov, Amerikan tarafının, Ukrayna krizinin çözüm sürecine sadece odaklandığını belirterek, "Bunu birlikte yapma zorunluluğumuz yok" dedi. Paralel olarak ikili ilişkilerdeki sorunların çözülmesi, ticaret ve ekonomi alanında işbirliğinin başlatılması gerektiğini vurgulayan Peskov, bunun hem Rusya hem de ABD için yararlı olacağı görüşünü paylaşarak, "ABD ile ilişkilerdeki sorunları ortadan kaldırılmasıyla ilgili süreç yavaş ilerliyor. Bu süreç verimli değil" diye konuştu.

"Putin-Zelenski görüşmesi öncesi uzmanlar çalışmalı"

Rusya Devlet Başkanı Putin’in Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski ile bir araya gelme ihtimalini değerlendiren Peskov, Putin’in buna açık olduğunu, ancak böyle bir görüşme için uzmanlar seviyesinde çalışmaların yapılması gerektiğini belirtti. Sözcü Peskov, Ukrayna'ya çevrim içi çalışacak üç çalışma grubu oluşturmayı teklif ettiklerini, ancak Kiev'in buna geri dönüş yapmadığını kaydetti.

Kaynak: AA

Amsterdam Belediye Meclisi: İsrail'in ilhak politikalarına katılan kulüpleri şehrimizde istemiyoruz

Amsterdam Belediye Meclisi, İsrail'in yasa dışı ilhak ve ırkçılık politikalarına katılan kulüplerin şehirde istenmediğini belirten kararı 9’a karşı 42 oyla kabul etti

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Amsterdam Belediye Meclisi, DENK Partisi Meclis Üyesi Sheher Han'ın önerisiyle "işgal veya ırkçılığa katkıda bulunan" ülkelerden gelen spor kulüplerini şehirde istenmediğini belirten tasarıyı oy çokluğuyla kabul etti. DENK Partisi Amsterdam Belediye Meclis Grubu Başkanı Han'ın İsrail'in yasa dışı ilhak ve ırkçılık politikalarına katılan kulüplerin şehirde istenmediğini kaydeden tasarısı, Belediye Meclisinde onayladı.

Tasarı, 9’a karşı 42 oyla kabul edilirken kararın Hollanda’daki spor kuruluşları ve futbol federasyonuna iletileceği belirtildi. Tasarıda, "yasa dışı yerleşim yerlerinde kurulmuş, doğrudan veya dolaylı olarak hukuksuz işgallerin devam etmesine katkıda bulunan veya kendi radikal taraftar gruplarındaki aşırılık yanlısı ve ırkçı ifadelere karşı sistematik olarak harekete geçmeyi reddeden spor kulüplerinin" Amsterdam'da istenmediği ilan edildi.

İsrail'in Gazze'de soykırım işlediği ve bölgeyi açık hava hapishanesi olarak kullandığına ilişkin BM raporları, UAD kararı ve bağımsız kuruluşların raporlarına atıfta bulunan karar tasarısında, Beitar Jerusalem ve Maccabi Tel Aviv gibi İsrail takımlarının Arap ve Filistin karşıtlığı yaptığı ve ırkçılık yapmakla bilindikleri kaydedildi. Tasarıda, BM İnsan Hakları Konseyi’nin 3 Ekim 2024 tarihli açıklamasına atıf yapılarak FIFA’nın uluslararası hukuka ve kulüplerin insan haklarına yönelik sorumluluklarına uygun hareket etmesi gerektiği ve bu çerçevede yasa dışı yerleşim bölgelerinde faaliyet gösteren İsrailli kulüplerin uluslararası turnuvalardan çıkarılması çağrısı yapıldığı bildirildi. Ayrıca tasarıda, yasa dışı yerleşimlerde kurulan, hukuksuz işgallere doğrudan ya da dolaylı katkıda bulunan ya da ırkçı ve aşırılıkçı taraftar gruplarına karşı sistemli bir şekilde önlem almayan spor kulüplerinin Amsterdam’da istenmediği ifade edildi.

Tasarıya muhalefet eden bazı meclis üyeleri, tasarının çok geniş ve muğlak ifadeler içerdiğini, bu nedenle İsrail dışındaki ülkelerin kulüplerini de kapsayabileceğini savundu. Bu eleştiriler üzerine Sheher Han, tasarının ilkesel olarak tüm ülkeler için geçerli olduğunu ancak özellikle İsrail'in işgalci ve ırkçı politikalarına destek veren ve bu politikalarda aktif rol alan takımların hedef alındığını, dolayısıyla diğer ülke takımlarının bu kapsamda değerlendirilmediğini söyledi.

Ajax-Maccabi Tel Aviv maçında yaşanan olaylar

İsrailli taraftarlar, 7 Kasım 2024'te Ajax ile Maccabi Tel Aviv arasındaki UEFA Avrupa Ligi maçı öncesinde ve sonrasında Amsterdam sokaklarındaki Filistin bayraklarını sökerek ve Filistin destekçisi oldukları gerekçesiyle Arap kökenli taksicilere sopalarla saldırmıştı. Maç sonrası Maccabi Tel Aviv taraftarlarına karşılık verilmesiyle büyüyen olaylarda, çok sayıda kişi gözaltına alınmıştı. İsrail hükümeti, Filistin destekçilerinin karşılık vermesiyle büyüyen olayları "taraftarlarının saldırıya uğradığı" şeklinde sunmaya çalışırken Belediye Başkanı Femke Halsema, olaylar sonrası haziran ayında Maccabi taraftarlarını şehre bir daha davet etmeyeceğini açıklamıştı. Maccabi Tel Aviv bu sene Avrupa Ligi'ne katılırken UEFA'nın, Gazze'deki soykırım nedeniyle İsrailli takımları UEFA organizasyonlarından men edilmesine yönelik değerlendirmeyi bu hafta yapması bekleniyor.


Politico 'Gazze zirvesi'ni yazdı: Trump'tan Müslüman liderlere 'Batı Şeria' sözü

ABD merkezli haber sitesi Politico, ABD Başkanı Donald Trump'ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın aralarında olduğu liderlerle yaptığı toplantıda, Batı Şeria'nın "İsrail tarafından yutulmasına müsaade edilmeyeceği" konusunda söz verdiğini yazdı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD merkezli haber sitesi Politico, ABD Başkanı Donald Trump'ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da aralarında olduğu Müslüman liderlere, İsrail'in işgal altında tuttuğu Batı Şeria'yı ilhak etmesine izin vermeyeceğine dair söz verdiğini belirtti. Politico'nun haberine göre, siteye konuşan 6 kaynak, Trump'ın, Birleşmiş Milletler (BM) 80. Genel Kurulu yüksek düzeyli haftası marjında, New York'ta Müslüman liderlerle yaptığı basına kapalı toplantıda, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Batı Şeria'yı ilhakına müsaade etmeyeceği konusunda güvence verdiği bilgisini paylaştı.

Kaynaklardan ikisi, Trump'ın bu konuda "kararlı olduğunu" ve Başkan'ın, Filistin yönetiminin idaresindeki Batı Şeria'nın "İsrail tarafından yutulmasına izin verilmeyeceği" konusunda söz verdiğini ifade etti. Bir diğer kaynak ise Filistin'in Gazze kanadında, Hamas ile İsrail arasında bir ateşkesin ise "çok da mümkün olmadığı" değerlendirmesinde bulundu. Politico'nun haberinde, "Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,  görüşmeyi verimli olarak nitelendirdi ancak ayrıntı vermedi. Erdoğan ve Trump'ın perşembe günü Beyaz Saray'da tekrar görüşmesi planlanıyor" ifadelerine yer verildi.

Kaynak: AA


66 milyon dolar ödeyecek: Avustralya'nın ikinci büyük telekomünikasyon şirketine 'vicdana aykırı satış' cezası

Avustralya'nın ikinci büyük telekomünikasyon firması Optus, 'vicdana aykırı satış' gerekçesiyle 66 milyon dolar ceza ödeyecek. Optus'un, büyük kısmı yerli halklara mensup zihinsel engelliler, maddi sıkıntı çekenler, yeterli İngilizce bilgisi olmayanlar gibi hassas gruplara satış yaptığı belirtildi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Avustralya'nın ikinci büyük telekomünikasyon şirketi Optus, yerli halklar gibi hassas gruplardan yüzlerce müşteriye "vicdana aykırı" satış yaptığı gerekçesiyle 100 milyon Avustralya doları (66 milyon ABD doları) para cezasına çarptırıldı. Federal Mahkeme Yargıcı Patrick O'Sullivan, Optus'un "Temmuz 2023'e kadar 4 yıl boyunca vicdana aykırı ve uygun olmayan satış yapmasına" ilişkin davada, Avustralya Rekabet ve Tüketici Komisyonu (ACCC) ile varılan anlaşmada belirlenen cezanın kabul edildiğini açıkladı.

"Yağmacı olarak nitelendirilebilecek vicdana aykırı tutum"

Bu kapsamda Optus'un 100 milyon Avustralya doları ceza ödeyeceğini belirten O'Sullivan, "Optus üst düzey yönetimi, yağmacı olarak nitelendirilebilecek vicdana aykırı tutumunun sistem başarısızlıklarından haberdardı ya da haberdar olmalıydı" ifadesini kullandı. O'Sullivan, Optus'un satışlarının, ağırlıklı olarak zihinsel engelliler, maddi sıkıntı çekenler, yeterli İngilizce bilgisi olmayanlar gibi hassas gruplara yapıldığını ve bu müşterilerin büyük kısmının firmanın hizmet kapsamı dışındaki bölgelerde yaşayan yerli halklardan olduğunu vurguladı.

Diğer yandan, Optus'tan yapılan açıklamada, müşteriler için çözüm yollarının arandığı belirtilerek yerli halklara mensup kişilerin dijital okur yazarlığını desteklemek amacıyla 1 milyon Avustralya doları (660 bin dolar) ödeneceği ifade edildi.

Optus şirketi daha önce de 2023'te şebekelerinde meydana gelen büyük çaplı arızayla gündeme gelmişti. Bu arıza nedeniyle 2 binden fazla kişi acil çağrı hizmetine erişim sağlayamamıştı. Şirket 2022'de de 10 milyon müşterisinin bilgilerinin bilgisayar korsanları tarafından çalınmasıyla gündeme gelmişti. Öte yandan, Avustralya hükümeti, 18 Eylül'de Optus'un şebekelerinde meydana gelen ve acil aramalar yönlendirilemediği için 3 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan kesintiye ilişkin soruşturma başlatmıştı.

Kaynak: AA

2027 seçimlerinden önce: Fransız kolonisi Yeni Kaledonya'da bağımsızlık ilanı hazırlığı

Yeni Kaledonya'da bağımsızlık yanlıları, 2027'de Fransa'da yapılacak cumhurbaşkanı seçimlerinden önce Ada'nın bağımsızlığını ilan edeceklerini duyurdu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Fransız kolonisi Yeni Kaledonya'da bağımsızlık yanlısı Kanak Sosyalist Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLNKS) hareketi, 2027'de Fransa'da yapılacak cumhurbaşkanı seçimlerinden önce Ada'nın bağımsızlığını ilan edeceklerini bildirdi. France Info'nun haberine göre, FLNKS ve bazı yerel kuruluşların yayımladığı ortak bildiride, Ada için "tam egemenlik" statüsünün hedeflendiği belirtildi. Bildiride, "Bağımsızlık, koşullar yerine getirilir getirilmez, en geç 2027 cumhurbaşkanı seçimlerinden önce ilan edilecektir" ifadesine yer verildi.

Yeni Kaledonya Geleneksel Senatosu, Yeni Kaledonyalı temsilciler ile Paris hükümeti arasında temmuz ayında Ada'nın statüsüne ilişkin imzalanan Bougival Anlaşması'nı yerel halkın haklarını yansıtmadığı gerekçesiyle reddetmişti.

Yeni Kaledonya'nın statüsüne dair Bougival Anlaşması imzalanmıştı

Fransa'nın Bougival kentinde, 12 Temmuz'da Yeni Kaledonyalı temsilciler ile Paris hükümeti arasında "Fransa bünyesinde özel statülü bir Yeni Kaledonya devleti kurulmasını" öngören anlaşma imzalanmıştı. Fransız sömürgesi Yeni Kaledonya'nın kurumsal geleceğine ilişkin 13 sayfalık anlaşmada, Yeni Kaledonya'nın "Fransa'ya bağlı" bir devlet statüsü kazanması ve Yeni Kaledonya vatandaşlığının oluşturulması kararlaştırılmıştı.

Anlaşma ile Ada'da doğanlar ve burada 15 yıl boyunca kesintisiz ikamet edenlere seçimlerde oy kullanma hakkı tanınmıştı. Ayrıca nikel kaynakları Fransız şirketler tarafından kullanılan Ada'da, bu kaynakların kullanımına ilişkin stratejik bir planın hayata geçirilmesi ve referandum yapılarak anlaşma konusunda yerlilerin fikrine başvurulması konusunda mutabık kalınmıştı.

Bağımsızlık yanlıları güç kullanılarak bastırılmıştı

Fransız ana karasından yaklaşık 17 bin kilometre uzaklıktaki Yeni Kaledonya'da bağımsızlık yanlıları, Fransız hükümetinin yerli halkla yaptığı anlaşmalara aykırı olan bir anayasal reformu yürürlüğe koymak istemesine karşı harekete geçmişti. Fransız hükümetinin, yerli halkla 1998'de imzaladığı ve Ada'ya özerklik statüsü veren Noumea Antlaşması'na aykırı şekilde, en az 10 yıldır Ada'da yaşayan Fransızların seçimlerde oy kullanmalarının yolunu açma girişimi sonrası 13 Mayıs 2024'te başlayan bağımsızlık protestoları güç kullanılarak bastırılmıştı. Ada'da, Fransız güvenlik güçlerinin düzenlediği operasyonlarda 13 kişi hayatını kaybetmişti. Paris yönetimi, protestoların ardından bağımsızlık yanlıları ile müzakere masasına oturmuş ve Bougival Anlaşması'na giden süreç başlamıştı.

Kaynak: AA

ABD'de göçmenlik merkezine keskin nişancı saldırısı: Ölü ve yaralılar var

ABD’nin Dallas kentinde Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) tesisine düzenlenen silahlı saldırıda bir kişi öldü, iki kişi yaralandı. Saldırganın kendi silahıyla intihar ettiği açıklandı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD’nin Dallas kentinde Çarşamba sabahı Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) tesisine silahlı saldırı düzenlendi. Dallas polisinin X hesabından yaptığı açıklamaya göre, saldırıda bir kişi olay yerinde hayatını kaybetti, iki kişi de kurşun yaralarıyla hastaneye kaldırıldı. Saldırganın da ölü olarak bulunduğu bildirildi.

“Bitişikteki binadan ateş açıldı”

Dallas polisinin ön inceleme sonuçlarına göre saldırgan, ICE tesisine komşu binadan ateş açtı. Yetkililer, iki kişinin hastaneye sevk edildiğini, bir kişinin ise olay yerinde yaşamını yitirdiğini açıkladı.

Olayla ilgili bilgi veren iki güvenlik yetkilisi, vurulanların arasında en az iki göçmen tutuklu bulunduğunu söyledi. İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem, saldırganın kendi silahıyla intihar ettiğini açıkladı. “Detaylar henüz netleşmedi ancak çok sayıda yaralı ve can kaybı olduğunu doğrulayabiliriz” diyen Noem, saldırının sebebinin henüz bilinmediğini ifade etti.

ICE yöneticilerinden açıklama

CNN’e konuşan ICE Başkan Vekili Todd Lyons, üç kişinin vurulduğunu ve tamamının hastaneye kaldırıldığını belirtti. Lyons, saldırının “muhtemel bir keskin nişancı” tarafından gerçekleştirildiğini söyledi.

ICE Başkan Yardımcısı Madison Sheahan ise Fox News’e yaptığı açıklamada, kurum çalışanlarının saldırıda zarar görmediğini duyurdu.

ICE tesislerinde genellikle göçmen tutukluların yanı sıra kurum çalışanları ve siviller bulunuyor.

Bu yıl üçüncü saldırı

Dallas’taki saldırı, bu yıl Teksas’ta bir ICE veya Gümrük ve Sınır Koruma tesisinin hedef alındığı üçüncü silahlı saldırı oldu.

4 Temmuz’da Fort Worth yakınlarındaki Prairieland Gözaltı Merkezi, silahlı bir grup tarafından hedef alındı. Koordineli saldırıda bir polis memuru boynundan vuruldu ancak hayatta kaldı. Olayın ardından aralarında 12’den fazla kişinin bulunduğu şüpheliler gözaltına alındı.

Birkaç gün sonra, 27 yaşındaki silahlı bir kişi McAllen’deki Sınır Devriyesi tesisine saldırdı. Polis tarafından öldürülen saldırgan, çatışmada onlarca mermi sıkarken iki polis ve bir görevli yaralandı.

Ağustos ayında ise aynı Dallas ICE tesisinde bir kişi sırt çantasında bomba bulunduğunu iddia etmesi üzerine tutuklanmıştı. Yetkililer saldırının nedenini ve saldırganın kimliğini belirlemek için soruşturmanın devam ettiğini açıkladı.

Kaynak: Gazete Oksijen

Zelensky: Uluslararası hukuk değil, silahlar kimin hayatta kalacağını belirliyor

BM Genel Kurulu'nda Kral Felipe uluslararası hukuk vurgusu yaptı, Zelenskiy askeri yardım çağrısı yaptı, İran lideri Pezeşkiyan ABD ve İsrail’in saldırılarını “vahşi bir saldırganlık” olarak nitelendirdi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Birleşmiş Milletler'in 80. Genel Kurulu'nun ikinci gününde liderlerin konuşmaları İspanya ile başladı. Bugün konuşmacı listesinde yer alan arasında Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei ve Suriye’nin geçici lideri Ahmed el-Şaraa bulunuyor.

İspanya Kralı Felipe Gazze konusunda sessiz kalınamayacağını vurgulayarak “Bunlar, bu forumun temsil ettiği her şeyle tamamen çelişen iğrenç eylemlerdir" dedi. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy Rusya’ya karşı savaşın tüm dünyayı ilgilendirdiğini vurguladı ve askeri yardım çağrısında bulundu. İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ise ABD ve İsrail’in saldırılarını “vahşi bir saldırganlık” olarak nitelendirdi.

İspanya Kralı Felipe, BM'nin önemini hatırlattı, "Gazze'ye sessiz kalamayız" dedi

Kürsüye çıkan ilk isim olan İspanya Kralı VI. Felipe, Kral Felipe, BM’nin kurucu değerlerinin unutulmaması gerektiğini hatırlatarak oturumu açtı. ABD Başkanı Donals Trump'ın eleştirilerinin aksine Birleşmiş Milletler'in rolünün altını çizen bir konuşma yapan Felipe “Dünyamız hızlı, sınırsız ve bizi sık sık uçurumun eşiğine getiren bir şekilde ilerliyor. Çok taraflılığın sona erdiğini, BM’nin geçersiz ve etkisiz olduğunu ilan eden seslerin yükseldiği bir dünyada yaşıyoruz” dedi.

Üye ülkelere, 20. yüzyıldan çıkarılan dersleri ve BM’nin II. Dünya Savaşı’nın ardından hangi koşullarda kurulduğunu hatırlamaları çağrısında bulunan Felipe “Bu, bize uluslararası toplumun evi olarak neden kurulduğunu, hangi şartlarda doğduğunu ve tarihin hangi karanlık sayfalarını kapatmayı amaçladığını hatırlatıyor" sözlerini kaydetti. 

Felipe “Birleşmiş Milletler’e inanmak, aynı zamanda kurallara dayalı bir dünyaya inanmak demektir. Kurallar, ihlal edildiklerinde bile uluslararası aktörlerin büyük çoğunluğunun uymaya çalıştığı davranışları şekillendirir. Hesap verebilirlik ve yaptırım için bir temel sağlarlar” ifadelerini kullandı. 

Kurallara dayalı bir dünya düzeni vurgusunda bulunan Felipe, “Kurallar, uluslararası ilişkilerde aklın sesidir. Onlar, ‘güçlünün hukuku’na karşı en güçlü savunmadır. Kuralların olmadığı bir dünya ise keşfedilmemiş topraklardır" şeklinde konuştu. 

Felipe ayrıca, Gazze’de yaşanan vahşet karşısında dünyanın “sessiz kalamayacağını ya da başka yöne bakamayacağını” vurguladı:

“Bunlar, bu forumun temsil ettiği her şeyle tamamen çelişen iğrenç eylemlerdir."

Trump’ın göçü hedef alan milliyetçi söylemlerine zıt bir tonla konuşan Felipe şu mesajı verdi:

“Biz, tüm vatandaşların katılım sağladığı çoğulcu ve açık toplumları savunuyoruz. Demokrasilerin aşınmasından ve demokratik birlikte yaşamın temel değerlerine yönelik artan yabancılaşmadan endişe duyuyoruz.”

Göçün doğru şekilde yönetildiğinde tüm taraflara fayda sağlayabileceğini de belirten Kral Felipe “Göçün, çıkış, geçiş ve varış ülkeleri için karşılıklı gelişimin bir aracı olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle, göçmenlerin insan haklarının her zaman eylemlerimizin temel referansı olması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.


Zelensky: Uluslararası kurumlar çok zayıf olduğu için bu çılgınlık sürüyor

Kral Felipe'nin ardından Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky, BM Genel Kurulu’nda en çok merakla beklenen konuşmalardan birini yapmak üzere kürsüye çıktı. Zelensky, konuşmasına BM’nin rolüne dair sert bir soruyla başladı:

“Savaşın ortasında yaşayan biri, BM’den ya da küresel sistemden gerçekten ne bekleyebilir?

Kendi sorusunu "Sadece açıklamalar ve açıklamalar" diyerek yanıtlayan Zelensky "Gazze, Suriye ve Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaşın, uluslararası toplumdan yeterli destek görmeyen üç büyük kriz olduğunu" vurguladı.

Ukrayna lideri, savaşta belirleyici olanın uluslararası hukuk değil, silahlar olduğunu açıkça dile getirdi:

“Bir ulus barış istiyorsa bile silah üzerinde çalışmak zorunda. Bu hasta bir durum ama gerçek bu. Uluslararası hukuk değil, iş birliği değil. Silahlar kimin hayatta kalacağını belirliyor.”

Zelensky, ayrıca Rusya’nın BM Güvenlik Konseyi’ndeki veto yetkisine atıfta bulunarak, kurumun işlevsizliğine dikkat çekti:

“Uluslararası hukuk, ancak gerçekten arkasında durmaya istekli güçlü dostlarınız varsa işler.”

Konuşmadan öne çıkan diğer başlıklar şöyle:

“Geçen yıl burada, dünyayı radyasyon felaketi riski konusunda uyarmıştım, özellikle de Rusya’nın Avrupa’nın en büyük nükleer santrali olan Zaporijya’yı işgali nedeniyle. Ama hiçbir şey değişmedi. Dün tesis tekrar karardı ve Rusya, nükleer tesislerin yakınındaki bölgeleri bile vurmaktan vazgeçmedi. Uluslararası kurumlar çok zayıf olduğu için bu çılgınlık sürüyor.”

“Uzun süredir bir askeri ittifakın üyesi olmak bile otomatik olarak güvende olduğunuz anlamına gelmiyor. Kısa süre önce 19 basit Rus droneu Polonya hava sahasını ihlal etti ve sadece dördü düşürülebildi. Neyse ki hedeflerini vurmadılar, aksi hâlde sonuçlar korkunç olurdu.”

“Rus savaş uçaklarının kasıtlı olarak hava sahasını ihlal etmesi üzerine Estonya, tarihindeki ilk kez BM Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağırmak zorunda kaldı.”

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky’nin açıklamaları, Moldova lideri Maia Sandu’nun dün Kremlin’in ülke içinde huzursuzluk çıkarmaya dönük bir komplo üzerinden Moldova’nın bağımsızlığını tehdit ettiğine dair uyarısının hemen ardından geldi.

Moldova’nın ayrılıkçı bölgesi Transdinyester’de hâlen Rus birliklerinin bulunması, 2,3 milyon nüfuslu ülkenin işgal edilebileceği endişelerini uzun süredir canlı tutuyor. Zelensky, “Avrupa, Moldova’yı da kaybetmeyi göze alamaz” diyerek şu çağrıda bulundu:

“Avrupa için Moldova’nın istikrarını desteklemek maliyetli değil; ama bunu yapmamanın bedeli çok daha ağır olacaktır. Bu yüzden AB’nin Moldova’ya şimdi, sadece sözlerle veya siyasi jestlerle değil, finansman ve enerji desteğiyle yardım etmesi gerekiyor.”


Zelensky, konuşmasında ABD sağının özellikle öne çıkardığı üç örneğe de değindi:

Trump’a yönelik suikast girişimi, sağcı aktivist Charlie Kirk’ün öldürülmesi ve geçen ay ABD’de bir trende bıçaklanarak öldürülen Ukraynalı mülteci Iryna Zarutska.

Daha geniş bağlamda ise Zelensky, Rusya ile savaşta insansız hava araçlarının (İHA) rolünü ve küresel savaş teknolojilerindeki dönüşümü anlattı.

Zelensky, bundan on yıl önce savaşın çok farklı göründüğünü belirterek, “Kimse ucuz droneların onlarca kilometre boyunca hiçbir aracın, hiçbir canlının hareket edemediği ölüm bölgeleri yaratabileceğini hayal etmezdi” dedi. Ucuz drone filolarının sınırlı kaynaklara sahip aktörler tarafından bile geliştirilebileceğine dikkat çekti.

Ukrayna’nın Rus işgaline karşı savaşında dronelara yoğun şekilde bel bağladığını, Rusya’nın da sadece Ukrayna’da değil, diğer Avrupa ülkelerine yönelik saldırılarında giderek daha fazla drone kullandığını söyledi.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky konuşmasının devamında dünyanın “insanlık tarihinin en yıkıcı silahlanma yarışının içinde yaşadığını” söyledi.

Yapay zekâya (AI) dikkat çeken Zelensky, “Gerçek güvenlik garantileri” ve güçlü bir uluslararası güvenlik zemini olmazsa “yeryüzünde güvenli kalacak hiçbir yerin” kalmayacağını belirtti:

“Silahların kullanımında yapay zekâ için küresel kurallara ihtiyacımız var. Bu, gerçek silahların yayılmasını engellemek kadar acil bir mesele. Barış ve güvenlik için uluslararası iş birliğini yeniden inşa etmemiz gerekiyor.”

Kısa ama sert bir konuşma yapan Zelensky, sözlerini BM’ye doğrudan bir çağrıyla noktaladı. Salonda yer alan birçok ülkenin “savaşta olduğunu, savaştan yeni çıktığını, savaşı durdurmaya çalıştığını ya da açıkça savaşa hazırlandığını” hatırlatarak, Rusya’nın ülkesine yönelik saldırılarının sona ermesinin orada oturan liderlere bağlı olduğunu söyledi:

“Dün Başkan Trump ile iyi bir görüşme yaptık, ayrıca birçok güçlü liderle de konuştum. Birlikte çok şeyi değiştirebiliriz… Aldığımız desteği takdir ediyorum. Evet, çok şey G7 ve G20’ye bağlı ama nihayetinde bu hepimize, Birleşmiş Milletler’e bağlı. Rusya bu savaşı sürdürürken sessiz kalmayın. Lütfen sesinizi yükseltin ve kınayın. Lütfen yaşamı, uluslararası hukuku ve düzeni savunmak için bize katılın. İnsanlar harekete geçmenizi bekliyor.”

Pezeşkiyan: İran hiçbir zaman nükleer bomba peşinde olmadı asla olmayacak

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan konuşmasına, “altın kural” olarak bilinen ilkeye vurgu yaparak başladı: 

“Bütün ilahi dinlerin ve insan vicdanının temeli şudur: Kendinize uygun görmediğinizi başkaları için de uygun görmeyin.”

İsrail’in, ABD’nin desteğiyle İran’a düzenlediği son saldırıların bu ilkeye aykırı olduğunu söyleyen Pezeşkiyan, şöyle devam etti:

“Sayın başkan, hanımefendiler ve beyefendiler, hepiniz geçtiğimiz haziranda ülkeme yönelik, uluslararası hukukun en temel ilkelerini açıkça ihlal eden vahşi bir saldırıya tanık oldunuz. Siyonist rejim ve Amerika Birleşik Devletleri’nin İran’ın şehirlerine, evlerine ve altyapısına yönelik hava saldırıları, uluslararası hukukla bağdaşmayan saldırganlıklardı.”

Pezeşkiyan, haziran ayında İran’ın nükleer tesislerine düzenlenen saldırıya atıfta bulunarak, bu saldırıların “tam da diplomatik müzakereler yolunda ilerlediğimiz bir dönemde gerçekleştiğini” belirtti. Bunun “diplomasinin büyük bir ihaneti” ve “istikrar ve barış çabalarının baltalanması” anlamına geldiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı ayrıca, bu pervasız saldırının, İran’daki “bir dizi komutanı, vatandaşı, çocuğu, kadını, bilim insanını ve entelektüel seçkini hedef almasının yanı sıra uluslararası güvene ve bölgedeki barış ihtimaline ağır bir darbe vurduğunu” dile getirdi.

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, "Burada, bu kürsüde bir kez daha ilan ediyorum ki İran hiçbir zaman nükleer bomba peşinde olmadı ve asla olmayacak. Biz nükleer silah istemiyoruz. Bu inancımız, dini otoriteler ve Yüce Lider tarafından verilen fetvaya dayanmaktadır. Bu nedenle, kitle imha silahlarını hiçbir zaman aramadık ve asla da aramayacağız” dedi.


ABD, İran heyetine kısıtlama getirdi

Amerika Birleşik Devletleri, New York’ta düzenlenen BM Genel Kurulu’na katılan İran heyetine sıkı kısıtlamalar getirdi. Heyetin hareket alanı daraltılırken, toptan satış mağazalarına ve lüks ürünlere erişim yasaklandı.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Tommy Pigott yaptığı açıklamada, bu adımın İran’daki dinî yönetime “maksimum baskı uygulamayı” hedeflediğini söyledi. Pigott, İranlı yetkililerin yurt dışında lüks alışverişin tadını çıkarırken, sıradan İranlıların “yoksulluk, çöken altyapı ve su ile elektrik sıkıntılarıyla” karşı karşıya bırakıldığını ileri sürdü.

Pigott ayrıca, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun talimatıyla İran heyetinin yalnızca otelleri ile BM Genel Merkezi arasında, resmî işler için seyahat etmelerine izin verildiğini belirtti.

Buna karşılık İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bagai, X platformundan yaptığı paylaşımda artan kısıtlamaların asıl amacının “İran’ın Birleşmiş Milletler’deki diplomatik faaliyetlerini sekteye uğratmak” olduğunu savundu.

Kaynak: Gazete Oksijen

Moldova'da seçime günler kala 'Rus yanlısı komplo' operasyonu: 74 gözaltı

Moldova polisi, ülke genelinde 250’den fazla baskında 74 kişiyi gözaltına aldı. Cumhurbaşkanı Maia Sandu, Kremlin’i seçimleri etkilemeye çalışmakla suçlarken, gözaltına alınanların çoğunun Sırbistan’da eğitim aldığı açıklandı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Moldova’da en az 74 kişi, ülkede “kitlesel ayaklanma” çıkarmaya yönelik bir komplo iddiasıyla gözaltına alındı. Polis, pazartesi günü ülke genelinde 250’den fazla baskın düzenlendiğini, operasyonların Rusya’dan yönlendirildiği öne sürülen bir “istikrarsızlık ve ayaklanma hazırlığı” soruşturmasıyla bağlantılı olduğunu açıkladı. Başsavcı Victor Furtuna, gözaltına alınanların 19 ila 45 yaş arasında olduğunu ve çoğunun Sırbistan’da eğitim gördüğünü belirtti.

Al Jazeera'da yer alan habere göre, Cumhurbaşkanı Maia Sandu, gelecek pazar yapılacak parlamento seçimlerini ülke tarihinin “en kritik oylaması” olarak nitelendirerek, Kremlin’in seçimleri etkilemek için Moldova’ya “yüz milyonlarca euro” aktardığını öne sürdü. Sandu, “İnsanlar her gün yalanlarla zehirleniyor. Yüzlerce kişi kargaşa ve şiddet çıkarmak, korku yaymak için para alıyor” dedi. Sandu, vatandaşlara seslenerek “Ülkemizin yabancı çıkarların eline geçmesine izin vermemeliyiz” ifadelerini kullandı.

Sandu’nun partisi Eylem ve Dayanışma Partisi (PAS), seçimleri yalnızca Moldova için değil, Avrupa kıtası için de belirleyici bir dönemeç olarak sunuyor. Sandu, ülkenin Rusya yanlısı bir hükümet tarafından yönetilmesi hâlinde Moldova’nın “AB’ye yönelik hibrit saldırılar için bir sıçrama tahtası”na dönüşeceğini söyledi.

Batılı ülkelerin Rusya müdahalesine ilişkin suçlamaları artarken, Almanya, Fransa ve Polonya liderleri geçtiğimiz haftalarda Moldova’yı ziyaret etti. Moldova, Rusya’nın Ukrayna’ya geniş çaplı saldırısının ardından 2022’de AB üyeliğine başvurmuştu.

Seçim öncesi anketlerde hükümet önde görünse de, analistler yarışın yakın geçebileceğini düşünüyor. Muhalefetteki Rusya yanlısı Vatansever Blok, ekonomik sıkıntılar ve yerine getirilmeyen reform vaatleri üzerinden seçmen desteğini artırmaya çalışıyor. Blok’un eş lideri ve eski devlet başkanı Igor Dodon, baskınlarda bazı üyelerinin hedef alındığını söyleyerek hükümeti “sindirme ve susturma” çabasıyla suçladı.

Geçen ay ABD ve AB tarafından Rusya ajanı olmakla suçlanarak yaptırım listesine alınan firari iş insanı Ilan Shor, vatandaşlara hükümet karşıtı protestolara katılmaları için 3.000 dolar teklif etmişti.

Yaklaşık 1 milyon Moldovalının yurt dışında yaşadığı ülkede diaspora seçmenleri seçimlerde önemli rol oynayabilir. Geçen yılki başkanlık seçimlerinin ikinci turunda rekor düzeyde 300.000 diaspora oyu kullanılmış, bu da 2,4 milyon nüfuslu ülkede Sandu’nun yeniden seçilmesinde belirleyici olmuştu.

Moskova ise Moldova’nın içişlerine karıştığı iddialarını reddediyor. Kremlin ayrıca, komşu Romanya’daki siyasete müdahale etmekle de suçlanmıştı. Geçen yıl aşırı sağcı siyasetçi Calin Georgescu, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunu kazanmış ancak seçim, Rusya’nın müdahalesi gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Moskova bu suçlamaları reddetmiş, NATO karşıtı Georgescu’nun bu yılki yenilenen seçimde aday olmasına izin verilmemişti.

Kaynak: Gazete Oksijen

Londra Belediye Başkanı Khan: Trump bir ırkçı, cinsiyetçi ve İslamofobik

Londra Belediye Başkanı, ABD Başkanının Londra’nın şeriat yasalarıyla yönetilmek istediğini öne sürdüğü BM konuşmasına yanıt verdi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Londra Belediye Başkanı Sadiq Khan, ABD Başkanı Donald Trump’ın 80. BM Genel Kurulu'ndaki sözlerine yanıt verdi. Trump için “ırkçı, cinsiyetçi ve İslamofobik” diyen Khan, “Onun zihninde bedava yaşıyorum” ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı Donald Trump, 80. BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, sık sık sınırları kapatıp göçmenleri sınır dışı etmeye dayanan kendi politikalarını övdü. Avrupalı liderleri göçmenler konusunda “politik doğruculuk” uğruna sınırlarını koruyamamakla ve ülkelerini mahvetmekle suçlayıp “Güzelim İsviçre’de bile cezaevindekilerin yüzde 72’sinin yasa dışı göçmenlerden oluştuğunu” iddia etti.   

“Daha önce hiç görmediğiniz, sizinle ortak gelenek, din ve diğer şeylere sahip olmayan kişileri durdurmazsanız ülkeniz batar” diyerek Avrupalıları uyaran Trump, isim vermeden Londra Belediye Başkanı Sadık Han'a da atıf yaptı. Trump, "Londra'ya bakıyorum, orada çok kötü bir belediye başkanı var. Kent çok değişti, şimdi de şeriat yasasını getirmek istiyorlar. Bunu burada yapamazsınız" dedi.

Sadiq Khan, daha önce Trump’ın İslamofobik olup olmadığı sorusuna, “Birinin davranışları, sözleri ve size gösterdikleri kim olduğunu ortaya koyuyorsa, buna inanmalısınız” şeklinde yanıt vermişti.

Londra Belediye Başkanı Sadiq Khan, Trump’ı “ırkçı, cinsiyetçi ve İslamofobik” olarak nitelendirdi. Khan ayrıca, “Donald Trump’ın kafasında bu kadar uzun süre yer işgal ettiğime göre sanırım orada oturma hakkım var. Umarım bu kadar vakit geçirdiğim için bana fatura yollamaz” diyerek espri yaptı.

Londra’nın Birleşik Krallık için önemine dikkat çeken Khan, “Burası dünyaca tanınan, ekonomimizin ve yaratıcılığımızın önemli bir motoru” ifadelerini kullandı.

Trump’ın İngiltere’ye ikinci resmî ziyareti sırasında Londra’da halka açık herhangi bir etkinlik yapılmadı; program Windsor’da Kral ve Chequers’ta Başbakan ile görüşmelerle sınırlı kaldı.

Sadiq Khan ile Donald Trump arasındaki ilişkiler yıllar boyunca pek dostane olmadı. İkili, 2015’te her ikisi de seçim kampanyası yürütürken karşı karşıya geldi. 2017’de Londra’daki terör saldırılarının ardından gerilim daha da tırmandı ve hâlâ yatışmış değil.

Middle East Eye: Türkiye KAAN'a motor almak için F-16'lardan vazgeçebilir

Ankara, F-16 savaş uçakları yerine motor alımına yönelerek KAAN'a öncelik vermeyi tartışıyor. ABD kanadı ise F-16 anlaşması netleşmeden hem motor satışı hem de F-35 görüşmelerini açmaya sıcak bakmıyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Türkiye, milyarlarca dolarlık F-16 ve mühimmat anlaşmasını, savaş jetleri yerine motor alımına dönüştürmeyi ABD’ye önerebilir. Konuya yakın kaynaklar, Middle East Eye verdikleri bilgilerde, planın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Washington ziyaretinde gündeme gelmesinin beklendiğini aktardı.

Geçen yıl Ankara, ilk F-16 tedarik planını küçülterek 79 modernizasyon kitinden vazgeçti ve bunun yerine 40 adet F-16 Viper ile birlikte gerekli mühimmat paketini satın alma kararı aldı. Bu değişiklik, anlaşmanın toplam değerini 23 milyar dolardan 7 milyar dolara düşürdü. Ancak bazı üst düzey yetkililer, planlanan F-16 alımını ve mühimmat paketinin bazı kısımlarını tamamen iptal ederek anlaşmada daha radikal değişiklikler yapılmasını istiyor.

Öncelik KAAN projesinde

Yeni planda Türkiye, anlaşmayı kendi üretimi olan beşinci nesil savaş uçağı KAAN için motor tedarikine yönlendirmeyi ve ABD liderliğindeki F-35 programına olası dönüş için hazırlık yapmayı planlıyor. Ankara’nın teklifi Oval Ofis görüşmesinde doğrudan iletip iletmeyeceği henüz net değil.

Öte yandan bazı yetkililer, Türkiye’nin yaşlanan filo için acilen 40 F-16 Viper alımına devam etmesi gerektiğini savunuyor.

F-35 konusu ve filonun geleceği

2019’da Türkiye’nin Rus yapımı S-400 hava savunma sistemlerini alması sonrası F-35 programından çıkarılması, yetkilileri ilerleyen yıllarda ciddi bir savaş uçağı sıkıntısı olasılığıyla karşı karşıya bıraktı.

Türk Hava Kuvvetleri, F-16, Eurofighter veya F-35 dahil herhangi bir mevcut uçağı alma konusunda istekliliğini belirtti. Ancak Türkiye’nin üst düzey savunma tedarik organları ve yerli üreticiler, Ankara’nın daha seçici davranması gerektiğini savunuyor.

Bu görüşü benimseyenler, KAAN hizmete girene kadar “geçici ve maliyetli” çözümler yerine, mevcut F-16 filosunun hızlı bir şekilde yerli teknolojilerle modernize edilmesini destekliyor.

Bir kaynak Midde East Eye'a “Milyarlarca doları F-16’lara harcamak yerine, bu fonun KAAN ile uyumlu F-16 motorlarının alımına yönlendirilmesi gerektiğini düşünenler var” ifadesini kullandı.

Kaan ve motor planı

İlk KAAN uçakları, F-16’larda da kullanılan General Electric F110 motorları ile çalışacak, ancak Türkiye uzun vadede 2030’lu yıllarda teslim edilecek KAAN'lar için tamamen yerli bir motor geliştirmeyi planlıyor.Bazı yetkililer, ABD’den alınacak F-16’larla birlikte gelebilecek sınırlamalardan da çekiniyor; zira Washington, Ankara’nın kendi ürettiği mühimmatları entegre etmesini engelleyebilir.

Son yıllarda Türkiye, kruz füzelerinden güdümlü mühimmatlara kadar birçok yerli silah sistemi geliştirdi ve bu sistemler savaş uçaklarıyla uyumlu hale getirilebiliyor.

Savunma Bakanı Yaşar Güler, geçen Kasım ayında Ankara’nın F-16’lar için 1,4 milyar dolarlık ön ödeme yaptığını doğrulamıştı.

F-35’e dönüş hedefi

Diğer yetkililer, Türkiye’nin F-35 programına yeniden katılmayı önceliklendirmesi gerektiğini savunuyor bu hamle Türkiye'nin savaş uçağı kapasitesini hemen artırabilir.

F-16 veya Eurofighter’ların üretiminde yıllar süren gecikmeler yaşanırken, Türkiye için üretilmiş altı F-35 hala hangarda bekliyor ve Ankara yeniden kabul edilirse hızla transfer edilebilir. Güler ayrıca Türkiye’nin nihai hedefinin 40 adet F-35 almak olduğunu belirtiyor.

ABD’nin tutumu ve bölgesel denge

Türkiye’nin F-16 anlaşmasında değişiklik talebi, ABD yönetimi içinde endişe yarattı. Washington merkezli bir kaynak, Pentagon’un F-16 anlaşması netleşmeden F-35 müzakerelerini yeniden açmayacağını söyledi.Söz konusu kaynak motor satışı yerine F-16 teklifinin kabul edilmesinin pek olası olmadığını belirtti.

Türkiye’nin F-35 programına dönüşü, Doğu Akdeniz’deki güç dengesini etkileyecek stratejik bir hamle olarak görülüyor. Yunanistan’ın ilk F-35’lerini 2028’de alması planlanırken, Türkiye’nin yaşlanan F-16 filosu operasyonel zorluklar yaratıyor.

Öte yandan İsrail başta olmak üzere bölgesel aktörler, Washington’a Türkiye'ye yönelik F-35 satışını engellenmesi için baskı yapıyor.

İsrail hali hazırda Orta Doğu ülkelerine yönelik ABD silah satışlarında kendi niteliksel üstünlüğünü korumak için fiilen veto yetkisine sahip bir ülke konumunda.

Kaynak: Gazete Oksijen


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
1710

1️⃣ COGAT ve Gazze Sonrası Plan İsrail’in COGAT birimi (Coordination of Government Activities in the Territories) Gazze sonrası “askeri-sivil geçiş modeli” kuruyor. • COGAT artık sadece “işgal koordin

 
 
 
410

Avrupa’nın aşırı sağcı partileri ekonomide solcu oldu Çünkü daha küçük devlet çağrısı, oylarının büyük bölümünü aldıkları işçi sınıfında...

 
 
 
4010

Trump, Hamas'ın Gazze Ateşkes Teklifine Yanıt Vermesi İçin Pazar Günü Son Tarihi Belirledi Anlaşma sağlanamazsa Trump, 'Daha önce hiç...

 
 
 

Yorumlar


©2023 copyright by MD all rights reserved

bottom of page