UAEA KARARI
- mutlunecmettin
- 13 Haz
- 23 dakikada okunur
UAEA kararı sonrası İsrail'den İran’a karşı harekete geçme çağrısı
- İsrail, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Yönetim Kurulunda ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya öncülüğünde alınan karar sonrası uluslararası toplumu, İran'ın "nükleer silah geliştirmesini önlemek" için harekete geçmeye çağırdı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Oren Marmorstein, sosyal medya hesabından, UAEA’nın İran'ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) kapsamındaki yükümlülüklerine uymadığını duyurmasının ardından uluslararası topluma İran'ın ihlaline kararlı bir şekilde yanıt verme çağrısı yaptı.
Marmorstein, "sistematik şekilde gizli nükleer silah programı yürüttüğünü" öne sürdüğü İran'ın hızla yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum biriktirdiğini ve Tahran’ın nükleer programının barışçıl olmayan amaçlar için olduğunu ileri sürdü.
İran’ın UAEA’nın nükleer programı denetlemesini engellediğini, müfettişleri görevden aldığını öne sürerek Tahran yönetiminin bölgesel ve uluslararası güvenlik ve istikrar için yakın bir tehdit oluşturduğunu öne sürdü.
İran, UAEA kararının ardından yeni uranyum zenginleştirme tesisi kuracağını duyurdu
İran, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Yönetim Kurulunda ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya öncülüğünde alınan karara tepki olarak "güvenli bir yerde yeni bir uranyum zenginleştirme merkezi kurulacağını ve Fordo'daki eski nesil santrifüjlerin uranyumu daha hızlı zenginleştirecek yeni nesil santrifüjlerle değiştirileceğini duyurdu.
İran devlet televizyonuna göre, İran Dışişleri Bakanlığı ve Atom Enerjisi Kurumu, yaptıkları ortak açıklamayla, UAEA Yönetim Kurulunda İran aleyhinde alınan kararı kınadı.
ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya öncülüğünde alınan kararın, teknik ve hukuki dayanaktan yoksun olduğu ve UAEA Yönetim Kurulu'nun "siyasi amaçlara dayalı bir araç olarak" kullanıldığı ifade edildi.
UAEA Yönetim Kurulunda, İran'ın çağrılara rağmen yeterince işbirliği yapmadığı, yükümlülükleri arasında yer alan "her türlü nükleer malzemenin bildirilmesi" konusunda üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmediği eleştirilerinin yer aldığı karar tasarısı, 19 oyla kabul edilmişti.
UAEA'nin sivil ve askeri her türlü nükleer tesisi denetlemesine ve yapılan çalışmalara yönelik doğrulama faaliyetleri yürütmesine izin vermeyen İsrail, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’na (NPT) imzacı ülkeler arasında da yer almıyor.
Kaynak: Gazete Oksijen
İran'dan UAEA kararına tepki: ABD ile müzakereleri karmaşıklaştıracak
İran Dışişleri Bakanı Erakçi, UAEA'da Tahran aleyhine çıkan kararın ABD ile müzakere sürecini karmaşıklaştıracağını söyledi. Erakçi, "Ancak her durumda, İran halkının haklarını, İran'ın ilkeli pozisyonlarını ve İranlı bilim adamlarının nükleer başarılarını savunmak için Maskat'ta bulunacağız" dedi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) yönetim kurulunda ülkesi aleyhinde alınan kararın ABD ile 15 Haziran'da devam edecek müzakere sürecini karmaşıklaştıracağını belirtti. Norveç'in başkenti Oslo'da basına açıklama yapan Erakçi, UAEA Yönetim Kurulunda ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya öncülüğünde ülkesi aleyhinde alınan kararı eleştirdi.
ABD ile 15 Haziran'da nükleer görüşmelere devam edeceklerini hatırlatan Erakçi, "Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı yönetim kurulunun yeni kararının gölgesinde yapılacak müzakereler, konunun karmaşıklığını artıracaktır. Ancak her durumda, İran halkının haklarını, İran'ın ilkeli pozisyonlarını ve İranlı bilim adamlarının nükleer başarılarını savunmak için Maskat'ta bulunacağız" dedi. UAEA yönetim kurulunda, İran'ın çağrılara rağmen yeterince işbirliği yapmadığı, yükümlülükleri arasında yer alan "her türlü nükleer malzemenin bildirilmesi" konusunda üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmediği eleştirilerinin yer aldığı karar tasarısı, 19 oyla kabul edilmişti.
UAEA ile azami boyutta işbirliği yaptığını savunan İran ise ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya öncülüğünde alınan kararın, teknik ve hukuki dayanaktan yoksun olduğu ve UAEA Yönetim Kurulunun "siyasi amaçlara dayalı bir araç olarak" kullanıldığını ifade etti. İran, karara tepki olarak güvenli bir yerde yeni bir uranyum zenginleştirme merkezi kurulacağını ve Fordo'daki eski nesil santrifüjlerin uranyumu daha hızlı zenginleştirecek yeni nesil santrifüjlerle değiştirileceğini duyurdu.
İran ile ABD arasındaki nükleer görüşmeler
İran ile ABD arasında devam eden nükleer müzakere sürecinde taraflar şu ana kadar Maskat ve Roma'da 5 tur görüşme gerçekleştirdi. Görüşmelerde, Tahran'ın uranyum zenginleştirme konusu, iki ülke arasında temel anlaşmazlık noktası olmaya devam ediyor. İran, nükleer programını atom bombası üretmesine engel olacak şekilde kısıtlama karşılığında yaptırımların kaldırılmasını istiyor.
ABD, İran'a uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin tamamen durdurulmasını da içeren bir anlaşma teklifi sunmuştu. İran ise "kırmızı çizgilerini" aşan teklifi kabul etmeyeceğini ve kendi teklifini içeren şekilde ABD'ye bir yanıt hazırladığını bildirmişti. İran, ABD'nin İran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tamamen durdurması ısrarı nedeniyle bir süre durdurulan görüşmelerin 15 Haziran'da Umman'da yeniden başlayacağını duyurmuştu.
Kaynak: AA
UAEA Başkanı: İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoku, nükleer silah için gereken düzeye tehlikeli derecede yakın
UAEA Başkanı Grossi, İran'ın yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum stokunun görmezden gelinemeyeceğini belirtti. Grossi, "Önemli bir ayrım yapmalıyım; bu malzeme doğrudan nükleer silah değildir ancak bir silah üretmek için gereken kritik miktarda" dedi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Mariano Grossi, İran'ın yüzde 60 saflıkta 400 kilogramın üzerinde zenginleştirilmiş uranyum stokuna sahip olmasının görmezden gelinemeyeceğini belirterek, bunun nükleer silah yapımı için gerekli seviyeye çok yakın olduğunu ifade etti. Avusturya'nın başkenti Viyana'da düzenlenen UAEA Yönetim Kurulu Toplantısı sonrası Grossi, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Grossi, Ajansın 2019-2020 yıllarında İran'da 3 yerde insan eliyle yapılmış uranyum parçacıkları tespit ettiğini belirterek, bu duruma ilişkin Tahran yönetiminin, Ajansın sorularına ya hiç yanıt vermediğini ya da teknik açıdan inandırıcı cevaplar sunmadığını, ayrıca söz konusu yerleri temizleme girişimlerinde bulunarak kurumun doğrulama faaliyetlerini engellemeye çalıştığını söyledi.
"İran anlaşmanın gereklerini yerine getirmedi"
İran ile yapılan anlaşmalar kapsamında bu ülkedeki her türlü nükleer malzeme ve faaliyetin Ajansa bildirilmesi gerektiğini ancak Tahran yönetiminin söz konusu 3 yere ilişkin tutumunun, buradaki nükleer malzemeyi beyan etmedikleri düşüncesine yol açtığını ifade eden Grossi, Tahran yönetiminin Kod 3.1 olarak adlandırılan denetim anlaşması ve Ek Protokol'ün gereklerini yerine getirmediğini belirtti. Grossi, "Bu durum, Ajansın İran'ın nükleer programının tamamen barışçıl olup olmadığını doğrulama yeteneğini önemli ölçüde azaltmıştır" ifadesini kullandı.
"Nükleer patlayıcı üretmek için gereken düzeye tehlikeli derecede yakın"
İran'ın yüzde 60 saflıkta 400 kilogramın üzerinde zenginleştirilmiş uranyum stokuna sahip olmasının mevcut sorunları daha da karmaşık hala getirdiğini vurgulayan Grossi, şöyle devam etti: "Ajans, 400 kilogramın üzerindeki yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum stokunu görmezden gelemez. Dünyada bu seviyede zenginleştirme yapan tek ülke (nükleer silahı olmayan) İran ve bu seviye, nükleer patlayıcı üretmek için gereken düzeye tehlikeli derecede yakın. Bunu görmezden gelemeyiz. Önemli bir ayrım yapmalıyım; bu malzeme doğrudan nükleer silah değildir ancak bir silah üretmek için gereken kritik miktardadır. Tabii ki nükleer silah için sadece bu yetmez, detonatörler, karmaşık sistemler ve diğer bileşenler gerekir. Yine de raporumuzda da belirttiğimiz gibi bu stok ciddiyetle takip edilmesi gereken bir durumdur."
İşbirliği çağrısı
İran'a, UAEA ile acilen tam ve etkin bir şekilde işbirliği yapma çağrısında bulunan Grossi, "İran, çözüme kavuşturulmamış güvenlik meselelerinin çözümü hususunda Ajansa yardımcı olmadığı sürece Ajans, İran'ın nükleer programının yalnızca barışçıl amaçlarla yürütüldüğüne dair güvence veremeyecektir" dedi.
Grossi, ilerleme kaydetmenin yolunun UAEA'nın düzenlemeleriyle desteklenen diplomatik bir çözüm olduğunun altını çizerek, "ABD ve İran'ın bu süreci (nükleer müzakereler) başarıyla sonuçlandırmak için her türlü çabayı göstermesini, siyasi cesaret ve sağduyuyla hareket etmesini desteklemeye ve teşvik etmeye devam edeceğim. İran'ın nükleer programına ilişkin istikrarın sağlanmasına ilişkin etki anında hissedilecek ve bu Orta Doğu'yu barış ve refaha bir adım daha yaklaştıracaktır" değerlendirmesinde bulundu.
Suriye ile UAEA arasında işbirliği
AA muhabirinin Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile ilk kez yaptığı görüşmeye ilişkin sorusunu yanıtlayan Grossi, Suriye'nin kendileri için çok önemli olduğunu ve Şara'nın, Ajans müfettişlerinin burada çalışması ve bütün nükleer tesislere erişim için garanti verdiğini dile getirdi. Grossi, "Cumhurbaşkanı Şara'dan talep ettiğim ve onun da garanti verdiği, uygun gördüğü, Marj Sultan nükleer tesisine hemen erişim izni oldu. Çok önemli bir uranyum dönüştürme tesisiydi ve Deyrizor'daki reaktörlere yakıt üretimi yapıyordu" diye konuştu.
Bu tesise erişim sağlanmasının ve buradan alınacak örneklerin ileriye dönük atacakları adımları belirleyeceğini kaydeden Grossi, büyük ihtimalle bu yılın sonu ya da gelecek yılın başında uzmanların Suriye'de çalışmalarına başlayacağını ifade etti. Bu arada, cuma gününe kadar sürecek Yönetim Kurulu Toplantısı kapsamında İran'ın nükleer faaliyetlerine yönelik bir tepki kararı alınmasına ilişkin oylama yapılması bekleniyor.
Kaynak: AA
Kenya'da 'fenomen' isyanı: Gözaltında ölümünün ardından başlayan protestolar sürüyor
Kenya'da blog yazarı Albert Ojwang'ın polis nezaretindeyken hayatını kaybetmesinin ardından başlayan protestolar sürüyor. Bütçe oturumu öncesi parlamento yolu üzerinde toplanan göstericiler, Ojwang'ın ölümünden sorumlu tutulan polis yetkilisi Lagat'ın istifasını istedi
Trump: Orta Doğu'da büyük bir çatışma ihtimali var
ABD Başkanı Trump, İran'la bir anlaşma yapmayı tercih ettiğini ve anlaşma sürecinde İsrail’in olası saldırısının "her şeyi mahvedeceğini" belirtti. İsrail'in bu süreçte kendisine ne söylediği sorulan Trump, "Bir şey söylemediler ancak Orta Doğu'da büyük bir çatışma ihtimali var" dedi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'da düzenlediği bir imza töreninde,İran-İsrail gerilimine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. İran'la halen nükleer anlaşma müzakerelerini sürdürdüklerini ve anlaşma yapmak istediklerini yineleyen Trump, "İran asla nükleer silaha sahip olamaz, bu kadar basit" dedi. İsrail'in İran'a yönelik olası saldırı haberleri sorulan Trump, İran'a saldırı konusuna temkinli yaklaştığı ve anlaşma yapmayı tercih ettiği mesajını verdi.
ABD Başkanı, "İran ile bir anlaşma yapmak istiyorum. Anlaşmaya oldukça yaklaştık. Ben bir anlaşma yapmayı tercih ederim, bir anlaşma olduğunu düşündüğüm sürece, onların (İsrail'in) müdahale etmesini istemiyorum, çünkü bunun her şeyi mahvedeceğini düşünüyorum." yorumunu yaptı.
"Hemen olacağını söyleyemem ama görünen o ki bir şeyler olacak"
İsrail'in bu süreçte kendisine ne söylediği sorusuna, "Bana bir şey söylemediler ancak Orta Doğu'da büyük bir çatışma ihtimali var. Bunun (İsrail saldırısının) hemen olacağını söyleyemem ama görünen o ki bir şeyler olacak" diye yanıt verdi. Bölgede çok sayıda Amerikalı personel olduğunu ve bu kişilerin çıkarılmasını istediğini söyleyen Trump, "Çünkü yakında bir şeyler olabilir. Ben hiçbir uyarıda bulunmayan ve füzelerin binalarına düşmesine seyirci kalan kişi olmak istemiyorum" diye konuştu.
İran'la anlaşmaya varıp varmayacaklarını şu anda net olarak söyleyemeyeceğini kaydeden Trump, "Şunu net olarak söyleyebilirim, (İsrail) girseler de girmeseler de, (İran) nükleer silaha sahip olamaz. Ben daha barışçıl yolu tercih ederim." değerlendirmesini yaptı.
Kaynak: AA
Trump sinyali verdi: Otomobilde yüzde 25'lik gümrük vergisi artırılabilir
ABD Başkanı Trump, otomobil tarifelerini artırabileceğinin sinyalini verdi. Trump, "Otomotiv işçilerini daha fazla korumak için, tüm yabancı otomobillere yüzde 25 gümrük vergisi getirdim ve çok uzak olmayan bir gelecekte bu tarifeyi artırabilirim" dedi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
ABD Başkanı Donald Trump, otomotiv işçilerini daha fazla korumak için ithal otomobillere getirdiği yüzde 25'lik gümrük vergisini artırabileceğini söyledi. ABD Başkanı Trump, Beyaz Saray'da düzenlediği imza töreninde, otomobil tarifelerine dair açıklamalarda bulundu. Otomotiv sektöründe çalışan işçileri korumak için ithal otomobillere yüzde 25 gümrük vergisi getirdiğini anımsatan Trump, bu sayede Amerikan üretimine yatırımların ve otomobil üretiminin arttığını dile getirdi.
Trump, ABD'de üretilmeyen otomobiller için tarife ödenmesi gerektiğini belirterek, "Bu, başkanlardan herhangi biri tarafından da yapılabilirdi. Ben Çin ile yapmıştım. Bu yüzden otomobilleri buraya gelmiyor ama Avrupa'ya, her yere gidiyor" diye konuştu. Ancak Çin'i sevdiğini ve Devlet Başkanı Şi Cinping'e saygı duyduğunu söyleyen Trump, Çin ile her iki ülke için de iyi olan bir anlaşma yaptıklarını anlattı. Trump, "Otomotiv işçilerini daha fazla korumak için, tüm yabancı otomobillere yüzde 25 gümrük vergisi getirdim ve çok uzak olmayan bir gelecekte bu tarifeyi artırabilirim. Ne kadar yükseğe çıkarsanız, burada bir fabrika kurma olasılığı o kadar artar" dedi.
Kaynak: AA
Trump da imzaladı: California'da benzinli araç yasağı iptal
ABD Başkanı Donald Trump, California'nın 2035 yılına kadar benzinli araçları kademeli olarak kaldırma yönündeki düzenlemesini bloke eden Kongre ortak kararını imzaladı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'da düzenlediği imza töreninde elektrikli araçlarla ilgili Joe Biden döneminde getirilen düzenlemelere tepki gösterdi. Trump, kendisinin de elektrikli araçları sevdiğini ancak benzinli araçları da sevdiğini ve federal yönetimin sadece elektrikli araçlara kolaylık sağlamasının "Amerikan ekonomisine darbe vurduğunu" savundu.
California eyaletinin 2035'e kadar benzinli araçları kademeli olarak kaldırma yönündeki düzenlemesinin ABD'ye faydadan çok zarar getirdiğini öne süren Trump, söz konusu düzenlemeyi kaldıran Kongre ortak kararına imza attı.
"Bence Elon benden hoşlanıyor"
Öte yandan Trump, konuşmasında, kısa süre önce anlaşmazlık yaşadığı ve daha sonra ilişkilerinin kısmen düzeldiği belirtilen Amerikalı milyarder iş insanı ve Tesla'nın sahibi Elon Musk ile ilgili yorumlarda bulundu. Trump, daha göreve gelmeden önce Musk'a, "elektrikli araçlara devletin verdiği teşvikleri kaldıracağını" söylediğini ifade ederek, Musk'ın bunu bilerek kendisine destek olduğunu ve bunu takdirle karşıladığını belirtti. Elon Musk'ın, bu durumu kişiselleştirmediğini ve herkese aynı kural işlediği sürece bundan şikayetçi olmayacağını söylediğini anımsatan Trump, "Bu konuda bana çok dürüst davrandı. Bence Elon benden hoşlanıyor" yorumunu yaptı. Trump, Elon Musk ile şu anda herhangi bir sorunu olmadığını ifade ederek, Musk'ın görevden ayrıldıktan sonra sosyal medyadan paylaştığı bazı ifadeleri ise "biraz tuhaf" bulduğunu belirtti.
Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Kongre, mayıs ayında Biden yönetiminin California'da tamamen elektrikli araçlara geçiş düzenlemesini geri çeviren bir ortak kararı kabul etmişti. Söz konusu ortak karar, Başkan tarafından imzalandığında, ilgili önceki federal düzenlemeleri iptal eden kanun hükmünde kararname yerine geçiyor.
Kaynak: AA
ABD'de İç Güvenlik Bakanı'na soru sormak isteyen senatöre ters kelepçe
ABD İç Güvenlik Bakanı Noem'in toplantısında Los Angeles olaylarıyla ilgili soru sormak isteyen Demokrat Senatör Padilla zorla dışarı çıkarıldı. Yere yatırılarak ters kelepçeyle gözaltına alınan Padilla, serbest kalmasının ardından yaptığı açıklamada, yaşadıklarının kabul edilemez olduğunu söyledi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
ABD İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem'in, Los Angeles'ta Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi (ICE) operasyonlarıyla ilgili düzenlediği basın toplantısında soru sormak isteyen California'nın Demokrat Senatörü Alex Padilla zorla dışarı çıkarıldı. Noem, ICE karşıtı protestolarla ülke gündemine oturan Los Angeles'taki ICE operasyonları hakkında basın toplantısı düzenledi. Noem konuşmasına devam ederken soru sormak isteyen California Senatörü Alex Padilla'nın soru sormasına ve konuşmasına izin verilmedi. Padilla, "Ben senatörüm ve Bakan'a bir sorum var" diye seslenmesine rağmen en az 3 güvenlik görevlisi tarafından salonun arka kapısından dışarı çıkarıldı.
Sosyal medyaya da düşen görüntülerde, Padilla'nın salonun dışında görevlilere, "Elinizi üzerimden çekin." diyerek bağırdığı ve ellerini havaya kaldırmasına rağmen arkasından itilip uzaklaştırıldığı görüldü. Senatör Padilla'nın, daha sonra FBI tarafından yere yatırılarak ters kelepçeyle gözaltına alındığı anlara ait görüntüler sosyal medyada paylaşıldı.
Padilla: Yaşananlar kabul edilemez
Senatör Padilla, serbest kaldıktan sonra basın mensuplarına açıklama yaptı. Padilla, Noem’in Los Angeles’ta basın toplantısı düzenleyeceğini öğrenince binaya giderek, sıkı göçmen politikaları ve son dönemde düzensiz göçmenlere yönelik tutuklamalarla ilgili bakana bazı sorular yöneltmek istediğini belirtti. Salonda yaşananları anlatan ABD'li senatör, Donald Trump yönetimini toplumun anayasal haklarına saygı göstermemekle suçladı.
Padilla, "Orada barışçıl bir şekilde bulunuyordum. Bir noktada bir sorum vardı ve soruyu sormaya başladım. Bir anda salondan zorla çıkarıldım, yere yatırıldım ve kelepçelendim. Eğer bu yönetim bir senatöre sorduğu soruya böyle yanıt veriyorsa, Los Angeles'ta, California'da ve ülke genelinde çiftçilere, aşçılara, gündelik işçilere ne yaptıklarını hayal edebilirsiniz. Bu yönetimi sorumlu tutacağız" diye konuştu. Kendisine yönelik bir gözaltı ya da tutuklama işleminin olmadığını belirten Padilla, yaşadıklarının kabul edilemez olduğunu söyledi.
"O an tanımadık" savunması
Öte yandan Fox News kanalına konuşan Bakan Noem, salona sivil kıyafetle gelen Demokrat Senatörü kimsenin o anda tanımadığını savundu. Noem, "Kimse salona girdiğinde onun kim olduğunu bilmiyordu, olaylar olunca dışarı çıkarıldı ve kelepçelendi, kimliği ortaya çıkınca olay bitti" yorumunu yaptı.
Demokratlardan yönetime tepki
Diğer yandan Demokratların senato azınlık lideri Chuck Schumer, olayla ilgili Senatoda bir açıklama yaparak Padilla'nın maruz kaldığı duruma sert tepki gösterdi. Schumer, "Az önce beni hasta eden bir şey gördüm. Bir ABD senatörüne yapılanlarla ilgili sorularımızı derhal cevaplamanıza ihtiyacımız var" diyerek Cumhuriyetçi senato liderine seslendi.
Teksas'ta hafta sonu hazırlığı: Protestolar öncesinde 7 bin asker görevlendirildi
Teksas Valisi Greg Abbott, hafta sonu düzenlenmesi beklenen ICE karşıtı protestolara karşı Ulusal Muhafızlar biriminden 5 bin ve Kamu Güvenliği Departmanı'ndan 2 bin askerin görevlendirildiğini duyurdu
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
ABD'de Teksas Valisi Greg Abbott, hafta sonu eyalet genelinde planlanan ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi (ICE) karşıtı protestolar öncesinde 7 bin askeri görevlendirdiğini bildirdi. Abbott, Texas'ın Ulusal Muhafızlar biriminden 5 bin ve Kamu Güvenliği Departmanından 2 bin askerin, hafta sonu düzenlenmesi beklenen protestolara karşı görev yapacağını duyurdu.
Los Angeles kentinde yaşanan protestolara atıfta bulunan Abbott, "Barışçıl protestolar, ulusumuzun dokusunun bir parçasıdır. Ancak Teksas, Başkan Donald Trump'ın göçmenlik yasasını yürürlüğe koyması nedeniyle Los Angeles'ta gördüğümüz kanunsuzluğa tahammül etmeyecektir. Şiddet eylemlerinde bulunan veya mülke zarar veren herkes tutuklanacak ve yasanın tüm kapsamıyla sorumlu tutulacaktır." ifadelerini kullandı.
ABD'de, Washington hükümetinin göçmenlik karşıtı politikalarına itiraz eden No Kings (Krallara Hayır) hareketi, ülke çapında protestolar düzenliyor. Hareketin, bu cumartesi planladığı protestolar, başkent Washington'da ABD ordusunun 250. kuruluş yıl dönümünü kutlamak için düzenlenecek büyük bir askeri geçit töreniyle aynı zamana denk geliyor. ABD medyasına göre, Başkan Trump'ın da 79. yaş günü ile aynı gün gerçekleşmesi beklenen protestolara 50 eyalette milyonlarca kişinin katılması bekleniyor.
Kaynak: AA
Madleen aktivistleri Ordu ve Acar Berlin'de: 'Kuşatmayı kırana kadar tekrar tekrar geleceğiz'
İsrail tarafından alıkonulan Madleen yelkenlisindeki aktivistlerden Şuayb Ordu ile Yasemin Acar, serbest bırakılmalarının ardından uçakla Berlin'e geldi. Ordu "İlk fırsatta geri dönüp ablukayı kırmaya çalışacağım" dedi. Acar ise "Netanyahu, senden korkmuyoruz. Tekrar geleceğiz" ifadesini kullandı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Gazze'ye insani yardım taşıyan ve İsrail tarafından alıkonulan 'Madleen' adlı gemide bulunan Türk vatandaşı Şuayb Ordu ile Alman vatandaşı Yasemin Acar, İsrail’de serbest bırakıldıktan sonra uçakla Berlin’e ulaştı. Ordu ve Acar, Berlin’de uçaktan indikten sonra Türkiye’nin Berlin Başkonsolosu İlker Okan Şanlı tarafından karşılandı. Berlin-Brandenburg Havalimanı’nda (BER) çok sayıda Filistin destekçisi toplanırken aktivistleri karşılayanlar arasında Şuayb Ordu’nun eşi Sümeyra Akdeniz Ordu da yer aldı.
Şuayb Ordu, çıkışta eşine uzun süre sarılırken, Filistin destekçileri Ordu ve Acar’a çiçekler verip Filistin’e destek sloganları attı. Ordu, gazetecilere yaptığı açıklamada başına gelenlerin önemli olmadığını belirterek "Dünyada ne olup bittiğinden haberimiz yok. Abluka kırıldı mı bilmiyoruz, belki kırılmadı. İlk fırsatta geri dönüp ablukayı kırmaya çalışacağım." dedi. İstiklal Marşı’nın 3. kıtasını okuyan Ordu, "Gazellilerin hayatı hepimizin hayatı kadar değerli" diye konuştu.
"Tek amacımız bu savaşın durması"
İlk fırsatta Mısır’a gideceğini söyleyen Ordu, şöyle devam etti: "Herkes 'March to Gaza'yı (Gazze’ye yürüyüş) takip etsin. Herhangi bir engellemeye maruz kalmaması lazım. Karadan denizden bu ablukanın kalkması gerekiyor. İnsanlar hala bombalanarak ölüyor. Bizim tek amacımız, bu savaşın durması. Bu katliamın, soykırım durması. İnsanların hak ettiği şeye ulaşması. Bu noktada bizim canlarımız da feda olsun hayatlarımız da feda olsun ama yeter ki ses çıkartın. Bir an önce bu soykırım durmalı." Ordu, neler yaşadığına ilişkin soruya da "Başımdan geçenleri daha sonra detaylı anlatacağım. Başımızdan geçeni İstiklal Marşı'mızla açıkladım zaten" ifadelerini kullandı. Eşini karşılarken gözyaşlarını tutamayan Sümeyra Akdeniz Ordu da Gazze ablukasını kırana dek devam edeceklerini belirterek "Vazgeçmeyeceğiz" dedi.
"İsrail bizi uluslararası sularda alıkoydu"
Yasemin Acar ise, "Bugün binlerce çocuk aç bırakılıyor. Bizim misyonumuz şiddet içermiyordu. Hiçbir silahımız yoktu ve İsrail bizi uluslararası sularda alıkoydu. Yetkileri yoktu. Bizi Gazze'ye millerce uzakta avladılar. Bizi zorla alıkoydular, soydular, hapse attılar" dedi.
İsrail'e silah gönderilmesine son verilmesi çağrısında bulunan Acar, "Onun yerine insani yardım gönderilmeli. Ben Almanya vatandaşıyım ve Almanya daha geçen hafta İsrail'e silah yardımı yapacağını duyurdu. Ülkemin yapması gerekeni ben yaparken Almanya çocukları aç bırakmayı tercih ediyor" diye konuştu. Acar, Gazze'ye 4 aydır tek bir şişe su girmediğine işaret ederek, "Bir parça ekmeğin girişine izin verilmedi. Neden 12 kişi uluslararası toplumun yapması gerekeni yapıyor. Neden bizler hayatımızı riske atıyoruz. Ama şunu da söylemek isterim. Bizim hayatımız Gazze'deki insanların hayatından daha kötü durumda değil" ifadelerine yer verdi.
"Okyanusta damlaydı ama büyük bir mesaj taşıyordu"
Gazze halkı ile dayanışma içerisinde olduklarını vurgulayan Acar, "Ulaştırmaya çalıştığımız yardım okyanusta bir damlaydı ancak o damla hükümetlere ve 20 aydır sessiz kalanlar için büyük bir mesaj taşıyordu. 20 aydır çocukların açlıktan öldüğünü söylüyoruz. Çocuğunuz varsa, bir kalbiniz, vicdanınız varsa ayağa kalkın" dedi.
"Gözlerinin içine bakacağız ve tekrar geleceğiz"
Acar, çocuklar açlıktan ölürken ayağa kalkıp "artık yeter" denmesinin gerektiğini belirterek, "İsrail’e mesajım şu: (İsrail Başbakanı Binyamin) Netanyahu, senden korkmuyoruz. Gözlerinin içine bakacağız ve tekrar geleceğiz. Kuşatmayı kırana kadar tekrar tekrar geleceğiz" ifadelerini kullandı. İsrail’in kendilerini geri gönderirken bilerek kıyafetlerini vermediğini dile getiren Acar, "Bizim yaşadıklarımız, İsrail hapishanelerinde en korkunç koşullarda tutulan mahkumların yaşadıklarının yanında hiçbir şey" diye konuştu.
İsrailli bir askerle arasında geçen konuşmayı da aktaran Acar, şunları söyledi: "İsrail ordusu bize açlık olmadığını söyledi. İsrail askerinin yüzüne karşı duruyordum ve bana açlık olmadığını söyledi. Ona sordum, 'Gazze’den misin?' Evet, dediler. Gazze’ye gittiklerini söylediler. Peki nasıl oluyor da Gazze’deler, insanları öldürüyorlar ama halen 'açlık yok, ölüm yok, hepsi Hamas yüzünden' diyebiliyorlar? Bu bir utanç. Dünya utanmalı. Bu hükümet, silah gönderdiği için utanmalı. Almanya’yı sorumlu tutuyorum. Almanya, Holokost’a neden oldu, şimdi de Filistinlileri öldürerek bunu telafi etmeye çalışıyor. Bu doğru bir yol değil. Bu böyle olmaz."
İsrail, Madleen gemisine müdahale etmişti
"Özgürlük Filosu Koalisyonu (Freedom Flotilla Coalition)" adlı sivil toplum kuruluşunun Gazze'ye yönelik ablukayı kırıp bölgeye yardım götürme amacıyla düzenlediği son misyon çerçevesinde 18 metrelik gemi, 1 Haziran'da İtalya'nın Katanya kentindeki San Giovanni Li Cuti Limanı'ndan Gazze için yola çıkmıştı. İsrail ordusu, Gazze'ye yönelik ablukayı kırmayı amaçlayan Madleen gemisine 9 Haziran'ın ilk saatlerinde müdahale etmiş ve gemideki 12 gönüllüyü alıkoymuştu. Gönüllüler İsrail'e getirilmiş, 4'ü 10 Haziran sabahı ülkeden sınır dışı edilmişti.
Kaynak: AA
Temsilciler Meclisi Trump'ın istediği 9,4 milyar dolarlık harcama kesintisi talebini onayladı
ABD Temsilciler Meclisi, Donald Trump yönetiminin "bütçede tasarruf" amacıyla talep ettiği ve dış yardımlarla bazı medya kuruluşlarının bütçelerini kapsayan 9,4 milyar dolarlık harcama kesintisi paketini onayladı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
ABD Başkanı Trump'ın geçmesini istediği paket, Temsilciler Meclisi Genel Kurulu'nda yapılan oylamada, Demokratların 212 "hayır" oyuna karşı Cumhuriyetçilerin 214 "evet" oyuyla kabul edildi.
Buna göre Senato'dan da geçmesi halinde daha önce Kongre tarafından onaylanmış toplam 9,4 milyar dolarlık harcama kaleminin fonları hazineye geri gönderilecek.
"Bütçede tasarruf" amacıyla Trump yönetiminin Kongre'den geçmesini istediği paketin, Temsilciler Meclisi'nden geçmesi Trump için "başarı" olarak değerlendirilirken aynı paketin Senato'dan da geçmesine yüksek olasılık olarak bakılıyor.
Paket, ABD'nin bazı dış yardımlarının, Ulusal Kamu Radyosu (NPR) ve Kamu Yayıncılık Servisi (PBS) gibi bazı federal fon alan medya kuruluşlarının bütçelerinin kesilmesini de kapsıyor.
Cumhuriyetçiler bu harcamaları "israf" ve "gereksiz" olarak nitelendirirken, Demokratlar ise kesintilerin ABD'nin dünyadaki konumuna zarar verdiğini ve gereksiz ölümlere yol açacağını savunuyor.
ABD Başkanı Donald Trump, mayıs ayında, "taraflı" oldukları gerekçesiyle, basın kuruluşları NPR ve PBS'e yönelik federal fon kesintisi yapılmasını öngören başkanlık kararnamesini imzalamıştı.
Kaynak: AA
BM Gazze’de derhal ateşkes sağlanmasını talep eden tasarıyı kabul etti
BM Genel Kurulu, Gazze’de derhal ateşkes sağlanmasını ve sınırlardan insani yardımların geçişine izin verilmesini talep eden tasarıyı 12’ye karşı 149 oyla kabul etti
Trump: İran nükleer meselesinin diplomatik yolla çözülmesi konusundaki kararlılığımız sürüyor
ABD Başkanı Donald Trump, İsrail'in İran'a yönelik saldırı ihtimali tartışmaları devam ederken, "İran'la nükleer sorunu diplomatik yollarla çözme" yaklaşımına bağlı olduklarını belirtti
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
ABD Başkanı Trump, Truth Sociak hesabından yaptığı paylaşımda İran'a saldırı yerine diplomatik çözüm istediğini yineledi.
Trump, açıklamasında, "İran nükleer meselesinin diplomatik yolla çözülmesi konusundaki kararlılığımız sürüyor. Tüm yönetimim İran'la müzakere konusunda talimat aldı. İran büyük bir ülke olabilir, ancak bunun için önce nükleer silah elde etme umudundan tamamen vazgeçmelidir" ifadelerini kullandı.
ABD Başkanı Trump, Beyaz Saray'da dün düzenlediği bir imza töreninde İran-İsrail gerilimine ilişkin önemli açıklamalarda bulunmuştu.
İran'la halen nükleer anlaşma müzakerelerini sürdürdüklerini ve anlaşma yapmak istediklerini yineleyen Trump, "İran asla nükleer silaha sahip olamaz, bu kadar basit." demişti.
ABD Başkanı, "İran ile bir anlaşma yapmak istiyorum. Anlaşmaya oldukça yaklaştık. Ben bir anlaşma yapmayı tercih ederim, bir anlaşma olduğunu düşündüğüm sürece, onların (İsrail'in) müdahale etmesini istemiyorum, çünkü bunun her şeyi mahvedeceğini düşünüyorum" yorumunu yapmıştı.
Kaynak: AA
Dünyada her 4 kişiden biri dinden uzak
Pew Araştırma Merkezi’nin 2 bin 700’den fazla nüfus sayımı ve anket analizine göre, 2010’dan 2020’ye dünya nüfusu artarken Müslümanlar en hızlı büyümeyi kaydetti. Hristiyanlar küresel nüfus artışının gerisinde kaldı. Dini inancı olmayanlar ise ilk kez yüzde 25’e dayandı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Pew’in çok kapsamlı inanç araştırmasının sonuçlarına göre Hristiyanlar dünyanın en büyük dini grubu olmaya devam etti. Ancak Hristiyanlar (tüm mezhepler tek bir grup olarak sayıldığında) 2010’dan 2020’ye kadar küresel nüfus artışına ayak uyduramadı. Hristiyanların sayısı 122 milyon artarak 2.3 milyara ulaştı. Ancak, dünya nüfusu içindeki payları 1.8 puan düşerek %28.8’e geriledi.
Müslümanlar, on yıl içinde en hızlı büyüyen dini grup oldu. Müslümanların sayısı 347 milyon artarak diğer tüm dinlerin toplamından daha fazla oldu. Dünya nüfusu içinde Müslümanların payı 1.8 puan artarak %25.6’ya yükseldi.
2 milyar kişi inanmıyor
Araştırmanın en çarpıcı sonuçlarından biri dini inancı olmayan insanların Müslümanlar dışında dünya nüfusunun yüzdesi olarak büyüyen tek kategori olmasıydı. Dini bağlılığı olmayanların sayısı 10 yıllık süreçte 270 milyon artarak 1.9 milyara ulaştı. Küresel payları ise neredeyse bir puan artarak %24.2’ye yükseldi. 2020 itibarıyla dünya nüfusunun %75.8’i bir dine mensup olduğunu belirtti. Geri kalan %24.2’si herhangi bir dine inanmıyor ve bu da dini inancı olmayanların, Hristiyanlar ve Müslümanlardan sonra üçüncü büyük grup haline geldiğini gösteriyor. Bu sonuçla, 2010 yılından bu yana, herhangi bir dine mensup olanların dünya nüfusu içindeki payı yaklaşık 1 puan azalırken (%76.7’den), herhangi bir dine mensup olmayanların payı da aynı oranda arttı.
Din değiştirmeler de etkili
Dini inançları olmayanların sayısındaki artış dikkat çekici olarak nitelendirildi. Çünkü bu kişiler “demografik açıdan dezavantajlı” durumdalar. Ortalama yaşları nispeten yüksek ve doğurganlık oranları nispeten düşük. Ancak, dünya çapında dini inançları olan birçok kişinin (başta Hristiyanlar) din değiştiriyor/dinden vazgeçiyor olması nedeniyle, dini inançları olmayanların dünya nüfusu içindeki payı artmaya devam ediyor.
1.2 milyar Hindu var
Bu 3 grubun haricindeki inanışlara ilişkin veriler ise şöyle:
Hindular, dünya nüfusunun geneliyle yaklaşık aynı oranda büyüdü. Hinduların sayısı 126 milyon artarak 1.2 milyara ulaştı. Hindular, dünya nüfusunun %14.9’unu oluşturarak sabit kaldı.
Yahudiler dünya nüfusundaki paylarını korudu. Dünya çapında Yahudi sayısı yaklaşık 1 milyon artarak 14.8 milyona ulaştı. Yüzde olarak Yahudiler, araştırmada en küçük grubu oluşturdu ve dünya nüfusunun yaklaşık %0.2’sini temsil etti. Diğer tüm dinler (Bahailer, Taoistler, Jainistler, Sihler ve diğer inanışlara mensup olanların küresel oranı %2.2 olarak sabit kaldı.
18-54 yaş inanç değişimine meyilli
Pew araştırmasına göre dünya çapında çoğu insan hala yetiştirildikleri dine bağlı olsa da, dini değişim yaygın. Her yeni nesil genç yetişkinler arasında, ya herhangi bir dinle yetiştirilmedikleri ya da yetiştirildikleri dinden ayrıldıkları için dini inancı olmayanların oranı daha yüksek. 117 ülke ve bölgeden yapılan anketler kullanılarak oluşturulan çalışmada dini inanış olmadan büyüdükten sonra bir dine katıldığını söyleyen her 18 ila 54 yaş arası 1 kişiye karışılık 3.2 kişinin tersi yönde hareket ettiği, yani bir din içinde büyüdükten sonra dini tamamen terk ettiği görüldü. Sonuç olarak, bu ölçümlere göre, dini inanışı olmayanlar kategorisi, dini terk etme nedeniyle en büyük net artışı elde etti. Hristiyanlar, dini terk etme nedeniyle en büyük net kayıpları yaşadı (katılan her 1 kişiye karşılık 3.1 kişi ayrıldı).
Türkiye’de dine inanmayan sayısı 10 yılda 16 kat arttı
Pew, ülkelerin 2010 ve 2020 karşılaştırmalı inanç verilerini de yayınladı. Buna göre Türkiye ile ilgili çarpıcı sonuçlar şöyle:
2010 yılında Türkiye’de kendini Hristiyan olarak tanımlayan kişi sayısı 480 binken aradan geçen 10 yılda bu sayı nüfus artışına rağmen 120 bine geriledi. Yahudilerin sayısı ise 20 binden 30 bine yükseldi.
Kendini Müslüman olarak tanımlayan Türklerin sayısı 72 milyon 340 binken, nüfus artışına paralel olarak bu sayı 2020’de 83 milyon 600 bine yükseldi.
Türkiye ile ilgili en çarpıcı veri herhangi bir dini inancı olmayanların sayısındaki büyük artış oldu. 2010’da kendisini herhangi bir dine mensup olarak görmeyenlerin sayısının 130 binden, 2020 yılına gelindiğinde 16 kat artarak 2 milyon 180 bine çıktığı görülüyor.
İlginç olan bir veri de Türkiye’de Hindu inancına mensup kişi sayısının 2010’da 20 binden 10 yılda ikiye katlanarak 40 bine çıkması, Budistlerin sayısının da 30 binden 50 bine çıkması oldu.
Türkiye’de bahsi geçen dinler dışındaki bir dine inananların sayısı ise 10 yıllık süreçte 320 binden 90 bine geriledi.
Yeni başkan adayı mı geliyor?
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Los Angeles isyanı Başkan Trump ile California Valisi Gavin Newsom arasında da çatışmaya yol açtı. Trump eyalette Ulusal Muhafız istemeyen valinin tutuklanmasını istiyor. O ise bunun üzerine “demokrasi saldırı altında” demekten geri durmadı.
2019’dan beri görevde olan Demokrat Newsom, 1967 doğumlu ve köklü bir San Francisco ailesinden geliyor. Babası hakim. Siyaset okuduktan sonra iş hayatına milyarder arkadaşı Gordon Getty ile butik bir şarap üreticisi açarak başladı. Ardından otel ve restoranlar geldi. Siyasete 1996’da San Francisco belediye başkanının kendisini park ve trafik komisyonuna atamasıyla atıldı. 2003’te kendisi belediye başkanı seçildi. 2010’dan itibaren vali yardımcılığı yaptı. Vali olduktan sonra en çok koronavirüs döneminde aldığı sert kapanma önlemleriyle tepki çekti. Çevre dostu politikaları puan topladı. Joe Biden’ın adaylıktan çekilme tartışmalarının yürütüldüğü dönemde ismi alternatif adaylar arasındaydı. Direnişi onu geleceğin aday adayları arasına sokabilir.
Birleşik Krallık silah kuşanıyor
Birleşik Krallık nükleer kabiliyetlerden siber savaşlara kadar uzanan kapsamlı bir savunma stratejisi hazırladı. Soğuk Savaş’tan bu yana en azimli savunma politikası ülkede ‘yeni bir çağa’ işaret ediyor
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Birleşik Krallık geçen hafta açıklanan 2025 Stratejik Savunma Değerlendirmesi (SDR) belgesiyle Soğuk Savaş’tan bu yana ülkenin en kapsamlı savunma politikası değişikliğinde ilk adımı atmış oldu.
Rusya-Ukrayna savaşıyla değişen askeri görünüm ve ABD Başkanı Donald Trump’ın NATO şemsiyesi altında sağladığı güvencelerden vazgeçeceği mesajını vermesi Avrupa’da savunma ve güvenlik alanında alarm zillerinin çalmasına neden olmuştu.
İngiltere Başbakanı Keir Starmer bu belgeyle ‘yeni bir çağa’ girdiklerini söylerken ‘Ayrıca güvenlik ve savunmayı ön plana çıkararak ve bunu hükümetin temel düzenleyici ilkesi haline getirerek hayatım boyunca gördüğüm en büyük zihniyet değişimini de görmemiz gerekiyor’ dedi.
Buradaki kilit sözcük ‘zihniyet değişimi’ olmalı. Çünkü diplomasi ve yumuşak güce öncelik veren İngiliz yetkililerin pek de ağzından duymadığımız militarist bir söylem hükümetin farklı kademelerinde yankılandı.
İngiltere Savunma Bakanı John Healey belge hakkındaki yorumunda Birleşik Krallık ordusunu ’10 kat daha ölümcül’ hale getirmeyi planladıklarını söyledi.
150 sayfalık stratejik savunma belgesi İngiltere eski savunma bakanı ve eski NATO Genel Sekreteri Lord George Robertson, emekli İngiliz general Sir Richard Barrons ve ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nde 2017-19 yılları arasında Avrupa ve Rusya İşleri Direktörü olarak görev yapan Dr. Fiona Hill tarafından hazırlandı.
62 tavsiyenin yer aldığı belgenin en acil hedefi İngiltere’yi ‘topyekun savaşa girmeye ve kazanmaya’ hazır hale getirmek. Bunun için ülkenin savunma harcamalarını 2027’ye kadar gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 2.5’ine, 2030’larda ise bu oranın yüzde 3’e çıkarılması amaçlanıyor.
NATO üyeleri içinde Birleşik Krallık 2024’te savunma bütçesi 77.4 milyar euro ile üçüncü sırada. 82.3 milyar euro ile Almanya ikinci, ABD 922.9 milyar euro ile birinci sırada.
Konvansiyonel ve dijital yeteneklerin bir arada kullanılacağı yeni bir kuvvet yapısı, Ukrayna’dan çıkarılan derslerle savunma sanayisi, yapay zekâ, insansız sistemler ve veri odaklı teknolojilere ağırlık verilmesini tavsiye eden belgede hedeflerin öne çıkan ana başlıkları şöyle:
‘NATO Öncelikli’ — Güçlendirilmiş nükleer kapasite, yeni teknolojiler ve güncellenmiş konvansiyonel yeteneklerle NATO içinde liderlik yaparak Avrupa güvenliğini artırmak.
Savaşmaya Hazırlık Durumuna Geçiş — Geleceğe uygun, daha öldürücü bir ‘entegre kuvvet’ kurmak ve iç güvenliği güçlendirmek.
Büyüme Motoru — Sanayi ile yeni bir ortaklık kurarak, radikal tedarik reformları yaparak ve İngiltere işletmelerini destekleyerek istihdam ve refahı artırmak.
Ukrayna’dan Çıkarılan Derslerle İngiltere İnovasyonu — İnsansız hava araçları, veri ve dijital savaşı kullanarak silahlı kuvvetleri daha güçlü ve güvenli hale getirmek.
Toplumun Tüm Kesimlerini Kapsayan Yaklaşım — Ulusal dirence katılımı genişletmek ve vatani görev yapanlarla millet arasındaki sözleşmeyi yenilemek.
İngiltere’nin savunma genişlemesi nükleer kabiliyetlerin güçlendirilmesi, asker sayısında artış, kara, deniz ve hava güçlerini modernize etme, siber savaş, istihbarat ve uzay savunması, ulusal altyapıları koruma ve toplumu savunmayla yeniden ilişkilendirme gibi öncelikli alanları belirliyor.
Nükleer kabiliyetler
Belge Rusya’nın yarattığı nükleer tehditleri çok ciddi buluyor ve İngiltere ve NATO müttefikleri için en temel zorluğun nükleer silahlar olacağı tahmininde bulunuyor. İngiltere nükleer caydırıcılığını güçlendirmek için nükleer savaş başlığı programına 15 milyar sterlin bütçe ayırmayı planlıyor. Britanya’nın halihazırda 225 nükleer savaş başlığı var.
İngiltere’nin denizaltı filosu dışında nükleer saldırı başlatma yeteneği, 30 yıl önce nükleer kabiliyetlerinden vazgeçen Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne (RAF) yeniden verilebilir.
İngiltere’nin NATO nükleer rolüne desteği ittifakın nükleer silah taşıyabilen Çift Yetenekli Uçak (Dual Capable Aircraft) taahhüdüyle kısmen karşılanıyor ancak Londra’nın Lockheed Martin F-35A Lightning II gibi çok rollü savaş uçaklarını da edinmesi gündemde.
F-35A uçakları ABD’nin 50 kilotonluk maksimum patlayıcı güce sahip B61-12 yerçekimi bombasını taşımak için sertifikalı. Bu 1945’te Hiroşima’ya atılan bombanın üç katından daha büyük.
Birleşik Krallık’ın halihazırda yedi adet Astute sınıfı nükleer denizaltısı var. İngiltere, Avustralya ve ABD’nin oluşturduğu AUKUS paktının geliştireceği SSN-AUKUS denizaltılarından 2030’lardan itibaren 12 adet inşa edeceği de belgede bir vaat olarak yer aldı.
Günlük siber saldırı
Siber uzay ve istihbarat da belgenin acil önem verdiği konuların başında geliyor.
Britanya’nın siber uzayda her gün saldırıya uğradığı ve geçen eylül ayından bu yana ‘ulusal düzeyde ciddi 89 saldırıya’ maruz kaldığı belirtiliyor.
Yapay zekanın ve teknolojilerin hızla gelişmesi sonucu siber tehditleri azaltmanın zorluğu nedeniyle İngiltere Savunma Bakanlığı liderliğinde yeni bir ‘siber ve elektromanyetik komuta’ merkezi kurulması planlanıyor. İstihbarat servislerinin kabiliyetlerinin yüksek olmasına karşın ‘güçsüz ve parçalı’ olduğu eleştirisi getiriliyor.
Stratejik Savunma Değerlendirmesi’nin tehditler bölümünde Rusya ‘yakın ve acil tehdit’ olarak tanımlanmış. Büyük ölçekli askeri bir modernizasyona başlayan ve İngiltere’ye kadar ulaşabilecek füze geliştiren Çin konusunda ise ‘sofistike ve kalıcı bir zorluk’ şeklinde nüanslı bir söylem kullanılıyor.
İngiltere’ye siber uzayda doğrudan tehdit oluşturan Kuzey Kore ve İran’ın yanı sıra yeni tehditler sınıfında ‘orta güçlere’ dikkat edilmesi tavsiye ediliyor.
Belgenin hedeflerinden biri de 73 bini düzenli olmak üzere asker sayısını 100 bine çıkarmak. Hatta belge İngiltere genelindeki okullarda askeri öğrenci birliklerinin 2030 yılına kadar yüzde 30 oranında artırılması, uzun vadede bu sayının 250 bine çıkarılmasını öneriyor.
İngiltere Eğitim Bakanlığı’nın da dahil olacağı bu ‘kamuya erişim’ sürecinde çocukların ve gençlerin ‘tehditleri, savunma alanını ve orduyu tanıması’ hedeflenecek. Bu, İngiliz hükümetinin toplumla savunmayı geniş anlamda ‘yeniden bağlama’ hedefinin bir parçası.
Sir Keir Starmer haklı, Birleşik Krallık ciddi bir zihniyet değişikliğiyle militarist bir çağa giriyor.
Arjantin’de bir siyasi titanın sonu
Arjantin Yüksek Mahkemesi, ülkenin etkili muhalif siyasetçilerinden eski devlet başkanı Kirchner’in 6 yıl hapis cezasını onadı ve kendisine kamu görevi kapısını kapadı. Muhalif lider, milyonlarca dolar yolsuzluktan suçlu bulunmuştu
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Arjantin Yüksek Mahkemesi, ülkenin en etkili ve tartışmalı siyasetçilerinden olan eski devlet başkanı Cristina Fernández de Kirchner’e verilen 6 yıl hapis cezasını onadı ve ömür boyu kamu görevinden men etti.
Kirchner, eşi Nestor Kirchner’den görevi devralarak 2007 ile 2015 arasında Arjantin devlet başkanlığı yaptı. Ardından 2023’te liberter Javier Milei’nin seçilmesine kadar da başkan yardımcılığı yaptı. Kendisi ülkedeki güçlü sol popülist ve milliyetçi Peronist hareketin simgelerinden biriydi.
Eski devlet başkanı kara para aklama, kamu işlerinde yolsuzluk, 1994 yılında Buenos Aires’te 85 kişinin öldüğü bir Yahudi toplum merkezine düzenlenen bombalı saldırıda İran’ın rolünü örtbas etmek için komplo kurmak gibi çeşitli suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Arjantin basınına göre Kirchner’in başkanlığı sırasında ülkeyi 70 milyon dolar kamu zararına uğrattığı belirtiliyor. Suçlamalara göre Kirchner, görev süresince kendisine yakın iş insanı Lazaro Baez'e Patagonya bölgesinde 51 adet şişirilmiş ve büyük ölçüde tamamlanmamış kamu altyapı ihalesi verdi.
Hâlâ Milei hükümetinin karşısındaki en büyük muhalefet partisi Adalet’in lideri olan Kirchner, kendisine yöneltilen suçlamaları bir kez daha reddetti ve hükümetin kendilerine zulmettiğini iddia etti. Ülkedeki sağcı partilerle ilgili olarak Kirchner, “Aynı şeyleri yaparak halka acı ve ıztırap yaşatanların mutlak özgürlüğü olması paradoksal değil mi? Onlar özgür, ben ise artık mahpusum” dedi. Kirchner, cezanın Buenos Aires eyalet meclisi seçimleriyle siyasete dönmeye hazırlandığı bir dönemde onanmasının da “tesadüf” olmadığını düşündüğünü ifade etti. Kirchner bu yarışta favori olarak görülüyordu ve kazansaydı dokunulmazlık elde edecekti.
Milei ise kararı sevinçle karşıladı. İlk önce “Adalet. Buraya kadarmış” yazılı bir X paylaşımında bulunan Devlet Başkanı, daha sonra Yüksek Mahkeme’nin kararını öven birkaç paylaşımı tekrar paylaştı.
The New York Times’ın aktardığına göre 72 yaşındaki Kirchner’in cezaevine girmesi beklenmiyor. Arjantin yasaları, genellikle 70 yaş üzerindeki kişilere ev hapsi verilmesinin önünü açıyor. Buenos Aires Üniversitesi anayasa hukuku profesörü Andrés Gil Domínguez, eski cumhurbaşkanının ev hapsinin onaylanmasına kadar birkaç gün hapiste kalabileceğini söyledi.
Tansiyon yükseldi
Kararın ardından ülkedeki siyasi gerilimin daha da derinleşmesi bekleniyor. Yüksek Mahkeme’nin kararını açıkladığı salı gününde Kirchner’in destekçileri başkent Buenos Aires’in çevresindeki önemli otoyolları kapattı ve büyük işçi sendikaları ulusal grev tehdidinde bulundu.
2022 yılında da Kirchner’in yargılandığı sırada destekçileri her gün eski devlet başkanının evinin önünde toplanıyordu. Aynı yılın eylül ayında bir kişi, Kirchner’in kafasına yakın mesafeden dolu bir silah doğrulttu. Kirchner, silahın tutukluk yapması sonucunda kurtuldu.
Sokak ortasında infazın fotoğrafı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Yer Nablus. Yani, İsrail ordusunun en az 55 bin kişiyi öldürdüğü Gazze değil, Batı Şeria. 40 yaşındaki Nidal Amireh evine gitmek istiyor. Ancak savaşın başından beri burada da Filistinlilerin üzerindeki baskısını ve zulmünü artıran İsrail askerleri, 10 Temmuz günü tarihi kent merkezini basmış. Gün ağardığından bu yana her yer abluka altında. Gaz bombaları atılmış, evlere girilmiş.
Nidal yorgun. Nidal öfkeli. Askerlere doğru yürüyor, ellerini açarak. Nidal silahsız. Reuters’ın çektiği ilk kareyi gören hemen hiç kimse, saniyeler sonra çekilen ikinci karede Nidal’ın yerde kan içinde yatacağını tahmin edemez. Böylesine asimetrik bir cepheleşmeden birinin cansız çıkacağını da. El Cezire’’nin yayınladığı video, yüreği böyle görüntüleri kaldırabilenlere İsrail askerlerinin Nidal’ı yaka paça kenara çektiğini, silahın anında patladığını gösteriyor.
O gün Nablus’ta iki kişi öldü. Biri Nidal, diğeri aynı olaya müdahale etmeye kalkan 35 yaşındaki kardeşi Halid Amireh.
Meseleninin bir de yalan boyutu var. İsrail ordusu X’te yaptığı açıklamada, ordunun, iç istihbarat servisi Şin Bet ve Sınır Polisi’nin Nablus’un Eski Kent bölgesindeki Kasbah Mahallesi’nde askeri operasyon düzenlediğini açıkladı. Ordu, arama operasyonu sırasında iki kişinin bir askerin silahını almaya çalıştığını, bunun üzerine askerlerin ateş açarak ikisini de öldürdüğünü iddia etti. Hatta “çatışmada” dört İsrail askerinin de yaralandığını söylediler. Video ve fotoğraflar olayın çatışma olmadığını kanıtlar nitelikte.
Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi’nin rakamlarına göre savaşın başından bu yıl ocak ayına kadar Batı Şeria’da öldürülen sivil sayısı 806’ydı. Amireh kardeşler de bu kara listeye eklenmiş oldu.



Yorumlar