top of page

Dünyanın ‘bebek’ krizi

  • Yazarın fotoğrafı: mutlunecmettin
    mutlunecmettin
  • 30 May
  • 5 dakikada okunur


Türkiye’de son dönemde gündem olan doğurganlık, dünyada da kriz seviyesine ulaşmış durumda. Birleşmiş Milletler’in yayınladığı son rapor Avrupa’nın tamamında, dünyanın üçte ikisinde bir ‘bebek krizi’ yaşandığını gösteriyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült


BM’nin 2024 verilerini analiz ettiği rapora göre küresel doğurganlık oranı, 1960’larda yaklaşık 5 ve 1990’da 3.3 olan ortalamadan düşerek kadın başına 2.2 doğuma geriledi. Bu oranın düşmeye devam ederek 2050 yılında 2.1 olan ‘nüfus yenilenme düzeyine’ ulaşacağı ve 2100 yılında kadın başına 1.8 doğuma düşeceği tahmin ediliyor. İşte rapordan dikkat çekici sonuçlar:

Özellikle Avrupa’da kadın başına 2 doğumdan az olan doğurganlık düzeyleri küresel bir norm haline geliyor. Küresel nüfusun üçte ikisinden fazlasını oluşturan tüm ülke ve bölgelerin yarısından fazlasında (yüzde 55) doğurganlık düzeyi kadın başına 2.1 doğumun altında.

Doğurganlık seviyesi 2.1’in üzerinde seyreden bölgeler Sahra Altı Afrika, Endonezya ve Bangladeş gibi ekonomik anlamda geri kalmış ülkeler olarak dikkat çekiyor. Nijerya, Afganistan, Sudan ve Yemen gibi ülkelerde bu oran 4’ün bile üzerinde.

Bebek krizini en derinden hisseden ülkeler ise Çin, Güney Kore, Singapur ve Ukrayna (savaş etkisi). Bu 4 ülkede oran olması gerekenin yarısından daha az seyrediyor. (1 ve daha düşük)

İlk çocuk 30’dan sonra

Birleşmiş Milletler’in çok düşük doğurganlık oranına sahip bu ülkeler ve bölgeler için gelecekteki nüfus tahminlerinde, kadın başına doğum sayısının mevcut seviyelerin biraz üzerine çıkabileceği, ancak yine de çok düşük seviyelerde kalacağı varsayılıyor. Önümüzdeki 30 yıl içinde doğurganlık oranlarının 2.1 veya üzerine çıkması çok olası görünmüyor.

Doğurganlık, doğum oranlarının daha yüksek olduğu ülkelerde de düşüyor. Bugün, dünya nüfusunun yaklaşık üçte birini barındıran ülkelerin ve bölgelerin hemen hemen yarısında doğurganlık seviyeleri kadın başına 2.1 doğumun üzerinde.

Günümüzde doğurganlık düzeyinin yüksek olduğu ülkelerde dahi doğurganlığın düşmeye devam etmesi bekleniyor. 2054 yılında hiçbir ülke veya bölgenin doğurganlık düzeyinin 4.0’ın üzerine çıkması olası görünmüyor ve kadın başına doğurganlık düzeyinin 2.1’in üzerinde kalacak ülkelerin oranı üçte birden (yüzde 30) daha az olacak.

1994 yılında, doğurganlık oranı 2.1’in altında olan tüm ülke ve bölgelerde çocuk doğurma yaşı ortalaması 30’un altındaydı. 2024 yılına kadar, bu ülkelerin üçte ikisinde çocuk doğurma yaşı ortalaması 30 yaşın üzerine, beşte birinde ise 32 yaşın üzerine çıktı.


TÜİK verileri daha vahim

TÜİK’in yayınladığı “Doğum İstatistikleri 2024” raporuna göre Türkiye’de doğurganlık oranı 2001 yılında 2.38 çocuk iken 2014 yılından itibaren aralıksız düşüş eğilimine girerek 2024 yılında 1.48 çocuk olarak gerçekleşti. Doğurganlık oranı son sekiz yıldır nüfusun yenilenme seviyesi olan 2.10’un altında kalmaya devam etti. Toplam doğurganlık oranının en yüksek olduğu il 2024 yılında 3.28 çocuk ile Şanlıurfa. Bu ili 2.62 çocuk ile Şırnak, 2.32 çocuk ile Mardin izledi. Oranın en düşük olduğu iller ise 1.12 çocuk ile Bartın ve Eskişehir. Bu illeri 1.15 çocuk ile Zonguldak ve Ankara, 1.17 çocuk ile İzmir izledi. Doğurganlığın nüfusun yenilenme seviyesinin altına düştüğü 2017 yılında 57 ilin doğurganlık oranı 2.10’un altında iken 2024 yılında 71 ilin oranı bu seviyenin altında kaldı. Oranın 1.50’nin altında kaldığı il sayısı 2017 yılında 4 iken 2024 yılında 55 oldu. Kadın başına 3 çocuk ve üzerinde olduğu il sayısı 2017 yılında 10 iken 2024 yılında sadece Şanlıurfa ili oldu. TÜİK’e göre doğurganlık oranının Avrupa Birliği üye ülkeleri ortalaması 1.38 çocuk. Avrupa Birliği üyesi 27 ülkenin oranları incelendiğinde, 2023 yılında en yüksek toplam doğurganlık oranına sahip olan ülkenin 1.81 çocuk ile Bulgaristan olduğu, en düşük orana sahip olan ülkenin ise 1.06 çocuk ile Malta olduğu görüldü. 2024 yılında oranı 1.48 olan Türkiye, Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında 9’uncu sırada yer aldı.

Her yıl 132 milyon bebek doğuyor

Küresel doğum sayısı on yıllardır dalgalanma göstermiş olsa da BM projeksiyonlarına göre, yakında istikrarlı bir düşüşe geçecek. Bugün, dünya genelinde yılda yaklaşık 132 milyon doğum gerçekleşiyor. Bu rakam 1980’lerin başındaki rakamlarla aynı seviyede. Küresel doğum sayısı 2012 yılında 146 milyon ile zirveye ulaştı. İkinci zirveye 2040 yılında 136 milyon ile ulaşılacağı tahmin ediliyor. Bundan sonra, dünya çapında doğum sayısının 2100 yılında 111 milyona kadar istikrarlı bir düşüş göstermesi öngörülüyor.Küresel olarak, doğurganlık çağındaki kadın sayısının 2050’lerin sonlarına kadar artarak 2024’teki 2 milyar seviyesinden 2.2 milyar civarında zirveye ulaşacağı tahmin ediliyor. Doğurganlık oranı 2.1’in üzerinde olan ülkelerde 2054 yılına kadar üreme çağındaki kadınların sayısı yüzde 86 artacak ve bu durum, cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerine evrensel erişimin sağlanması için daha fazla çaba sarf edilmesini gerektirecek.


Göçmenler çok kritik

Doğurganlığın düşük veya çok düşük olduğu bazı ülkelerde ve bölgelerde, göçmenlerin net çıkışının önümüzdeki yıllarda doğum sayısını daha da azaltması beklenmektedir. Bu durumlarda, ülkede insana yakışır iş imkânları yaratmayı ve geri göçü teşvik etmeyi amaçlayan politikalar, doğurganlık düzeylerini artırmayı amaçlayan politikalardan daha etkili olabilir.

Genç yetişkinlerin göçü, varış ülkesinde veya bölgesinde üreme çağındaki kadın sayısını artırarak doğum sayısını destekler ve düşük doğum oranlarının etkisini dengeleyebilir. Avustralya, Kanada, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri gibi göç düzeyinin yüksek olduğu bazı ülkelerde, doğurganlık düzeylerinin düşük olmasına rağmen, göç nedeniyle doğum sayısının artmaya devam etmesi öngörülüyor. 

‘Çocuk anneler’ giderek azalıyor

Küresel olarak, 1994 ile 2024 yılları arasında, 15-19 yaş arası kız ve genç kadınların ergenlikte doğum oranı 1.000 kişi başına 74 doğumdan 38 doğuma düştü. 10-14 yaş arası kızlar için ergen doğum oranı, 1994 yılında 1.000 kız başına 4 doğumdan 2024 yılında 1.000 kız başına 1 doğuma geriledi. Erken yaşta çocuk doğurma, doğurganlığın yüksek olduğu ülkelerde yaygın. 2024 yılında küresel ergen doğumlarının üçte ikisinden fazlası, doğurganlığın en az 2054 yılına kadar 2.1’in üzerinde kalmasının beklendiği ülkelerde görülüyor. Bu grupta genç doğum oranı 1994 yılında 15-19 yaş arası kız ve genç kadınlarda 1.000’de 118’den 2024 yılında 1.000’de 79’a düştü. Benzer bir eğilim 10-14 yaş arası kızlarda da gözlemlendi ve doğum oranı 1994 yılında 1.000’de 8’den 2024 yılında 1.000’de 2’ye geriledi. Türkiye’de 14-19 yaş arası çocuk annelerin oranı 1994’te 1000’de 59’ken şimdi bu oran 5’e kadar gerilemiş durumda. BM raporunda ‘çocuk annelerle’ ilgili olarak şu ifadeler yer aldı: Erken evlilik ve erken ilk çocuk doğumunun yaygın olduğu ülkelerde ortalama evlilik ve ilk çocuk doğum yaşının yükseltilmesi, kadınların ve çocuklarının sağlığını iyileştirecek, kadınların eğitim düzeyini ve iş gücüne katılımını artıracak, aynı zamanda nüfus artışını yavaşlatacak ve nüfusun istikrarına katkıda bulunacaktır.


Türkiye 2010’da kritik eşiğin altına düştü

BM raporuna göre Türkiye’de 1994 yılında 2.87 ile nüfus yenileme oranının (2.1) çok üstünde seyreden doğurganlık aradan geçen 30 yılda çok dramatik bir düşüş yaşadı. Aslında burada kritik tarih 2010 olarak dikkat çekiyor. 2010 yılında Türkiye ilk kez 2.1’lik kritik eşiğin altına geriledi. Bu yine de pek çok Avrupa ülkesinden daha geç bir tarih olsa da 30 yıllık süreçte hızlı bir gerileme yaşandı. 2024’e gelindiğinde bu oranın 1.62’ye düştüğü görülüyor. Yine de bu pek çok Avrupa ülkesinden daha yüksek bir oran. Yunanistan’da 1.3, İtalya’da ve İspanya’da 1.2’lik alarm veren seviyeler görülüyor. BM’nin Türkiye için önümüzdeki 30 yıl projeksiyonu da nispeten durağan bir tablo çiziyor. Türkiye’de 2054’te doğurganlık oranının sabit kalarak 1.61 olacağı tahmin ediliyor. 

Neden 2.1?

Kadın başına 2.1 civarında bir doğurganlık düzeyi, düşük ölüm oranı ve göçün olmadığı bir nüfus için uzun vadede sıfır büyüme oranı anlamına gelir. “Nüfus yenilenme düzeyi” olarak bilinen bu düzeyde, her nesil, yaklaşık olarak aynı büyüklükte başka bir nesil tarafından takip edilir veya “yenilenir”. On yıllar boyunca yenilenme düzeyinin üzerinde veya altında kalan doğurganlık, yeterli net göç çıkışı veya girişi ile dengelenmedikçe, sırasıyla nüfus artışına veya azalmaya yol açıyor.


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


©2023 copyright by MD all rights reserved

bottom of page