top of page

Dünyadan

  • Yazarın fotoğrafı: mutlunecmettin
    mutlunecmettin
  • 2 May
  • 16 dakikada okunur

Suriye Devlet Başkanı Ahmed el Şara ülkenin kuzeybatısında isyancıların elindeki küçük bölgenin başına geçtiğinde ilişkileri çok daha basitti. Türkiye arkasındaydı, Esad rejimi ve İran ise baş düşmanlarıydı. 

İsyancılardan oluşan koalisyon aralık ayında Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirdiğinden beri el Şara daha fırtınalı jeopolitik sularda ilerliyor. Bu ay The New York Times’a konuşan el Şara için dış destek artık hükümetinin ayakta kalması için kritik öneme sahip. 

“Biz kaos yaşarsak herkes etkilenir”

Suriye ekonomisini felaketin eşiğinden döndürmek istiyorsa cihatçı geçmişine şüpheyle yaklaşan ABD’li ve diğer Batılı yetkilileri mevcut yaptırımları kaldırmaya ikna etmek zorunda. Yeni bir iç savaşı önlemek adına yeni ordu kurmak için askeri yardıma ihtiyacı var. Hükümeti işler halde tutmak, ülkede yeni çalkantıları önlemek, memurlara maaş verebilmek için de dış finansmana muhtaç. 

El Şara başkent Şam’da verdiği kapsamlı röportajda “Suriye’deki olası bir kaos sadece komşu ülkelere değil bütün dünyaya zarar verir” diye konuştu. 

Müzakere masasında

Şimdilerde kendini devlet adamı olarak sunan eski El Kaide mensubu el Şara, hükümetinin hem uzun süredir siyasi desteğini aldığı Türkiye ile hem de rejim günlerinde Esad’a hep arka çıkan Rusya’yla anlaşma süreçleri yürüttüğünü söyledi. Gelecekte bu iki ülkeden askeri destek alma ihtimaline işaret etti. 

El Şara “Türkiye ve Rusya’nın Suriye’de askeri varlığı söz konusu. Suriye ile başka ülkeler arasındaki geçmiş anlaşmaları lağvettik ve yenilerini yapma sürecindeyiz” ifadelerini kullandı. Rusya ve diğer ülkelerden ekstra silah tedarikine açık olduğu yönünde sinyaller verdi.

Yepyeni bir jeopolitik atlas ortaya çıktı

Suriye on yıldır dünyanın büyük bölümünden kopuktu. Batı ve Körfez ülkeleri Suriye vatandaşlarına göz açtırmayan Esad diktatörlüğüne sırt çevirmişti. İsyancıların Esad’ı devirmesiyle birlikte ailenin 50 yılı aşkın süredir devam eden demir yumruğu ortadan kalktı ve bir zamanlar hayal bile edilemeyecek bir geçiş dönemi başladı.

Suriye şimdi küresel sahneye dönerken Orta Doğu’ya istikrarsızlık hakim. İsrail’in Gazze Şeridi’nde sürdürdüğü savaş, Lübnan’da İran destekli Hizbullah’ı felç etmesi ve Trump yönetiminin bölgeye yönelik planları sebebiyle Orta Doğu’da güç dengeleri yeniden oluşuyor.  ABD de Başkan Donald Trump’ın vizyonu uyarınca bu ay Suriye’nin kuzeydoğusundaki askeri mevcudunu azaltmaya başladı.

Bir zamanlar acımasız Esad hanedanıyla birlikte anılan Şam’daki mermer başkanlık sarayında oturan el Şara dış destek almak için gösterdiği çabaları anlattı. 

Ona göre “Suriye’nin istikrarı gerek bölgedeki gerek Avrupa’daki birçok ülkenin çıkarlarına son derece uygun olacaktır.”

Ama onun yönetiminde de ciddi şiddet olayları baş gösterdi.

El Şara güneydeki İsrail’den kuzeydeki Türkiye’ye kadar birçok farklı ülkenin çıkarları arasında incelikli manevralar yapmak zorunda. 

Suriye’de ne eski ne de yeni hükümetin İsrail’le resmi ilişkisi bulunuyor. Esad devrildiğinden beri İsrail Suriye’deki yüzlerce hedefi vurdu.  

Silah için Rusya’nın eline bakıyorlar

El Şara ayrıca geçmişteki El Kaide bağlantısına rağmen Batı’yı güvenilir bir ortak olduğuna ikna etmek zorunda. Görünüşe göre Rusya’yla ilişkileri de baştan kuruyor. Suriye’deki askeri üslerini korumak Rusya’nın da stratejik çıkarlarına uygun. 

El Şara “Bu askeri varlığın Suriye’deki yasal çerçeve ile uyumlu olması gerektiğini bütün taraflara anlattık” diyor. Ona göre tüm olası yeni anlaşmalar “Suriye’nin bağımsızlığını, güvenlik istikrarını korumak zorunda ve hiçbir ülkenin varlığı Suriye toprakları üzerinden başka ülkelere yönelik tehdit ve tehlike oluşturmamalı.”

İç savaş boyunca Rusya Esad’ı ayakta tutmak için uçaklar, savaş gemileri, asker ve askeri danışmanlar göndermiş ve binlerce sivili öldürmüştü.

Rusya’nın iç savaş sonrası Suriye’de rol alıp almayacağı ve bu rolün ne olacağı meçhul. Ama el Şara Moskova’nın on yıllardır Suriye’ye silah sağladığını söylüyor. Biraz da ülkesinin Rusya veya başka ülkelerden gelecek desteğe yeniden ihtiyaç duyabileceğini ima ediyor. 

El Şara “Şu ana kadar başka ülkelerden Suriye’nin mevcut silahlarını değiştirecek teklifler almadık” diyor. Mevcut silahların çoğu Rus yapımı.

Esad’ın iadesini istediler

Esad aralık ayı başında rejimin çöküşüyle birlikte Rusya’ya kaçmıştı. Ocak ayında Suriyeli yetkililer Kremlin’le görüşerek Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığını sürdürmesi karşılığında Esad’ın iadesini istedi. The New York Times’a verdiği röportajda Rusların cevabını ilk kez aktaran el Şara bu talebin yetkililerce reddedildiğini söyledi. 

Yine de Suriyeli yetkililer Kremlin’le müzakerelere açık görünüyor.

El Şara “Rusya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinden biri. Suriye’nin silahları tamamen Rus yapımı. Üstelik aramızda Suriye için yıllardır temel önem taşıyan çok sayıda gıda ve enerji anlaşması mevcut. Suriye’nin bu menfaatlerini göz önüne almak zorundayız” diyor.

45 dakikalık röportajda Washington’dan yaptırımların kaldırılmasını istedi ve eski hükümet gittiğine göre bunun mantıklı olacağını savundu. 

ABD’nin sekiz talebi var

El Şara’ya göre kontrolündeki isyancılar iktidarı ele geçirmeden önce “ekonomi sistematik biçimde mahvediliyordu. Tarım, ekonomi, finans, hizmet sektörleri, turizm gibi sektörler neredeyse bütünüyle yok edilmişti.”

El Şara bu ay mali destek için Suudi Arabistan ve Katar’ı ziyaret etti. Katar, Suriye Merkez Bankası üzerinden memur maaşlarını ödemeyi teklif etse de bu adımın ABD yaptırımlarını ihlal edebileceğinden endişeli.

Gelişmelere yakın iki yetkiliye göre geçen ay Amerikalı yetkililer yaptırımları kaldırmak için sekiz talepten oluşan bir liste hazırladı. Maddeler arasında rejimden geriye kalmış olabilecek kimyasal silahların imhası ve terörle mücadelede işbirliği de var. 

ABD’li ve Avrupalı yetkililer ayrıca el Şara’nın isyancı koalisyonunda çarpışmış ve bazıları yeni hükümette çeşitli görevle atanmış yabancı savaşçıların gönderilmesi için bastırıyor. Yaptırımların kaldırılması için öne sürülen şartlardan bir diğeri de bu. 

Söz konusu talep el Şara’yı zora sokuyor. Bir yandan Batılı ülkelerin desteğini almak için onlarla işbirliği yapmak zorunda. Diğer yandan Esad’ı devirmesine yardımcı olan isyancılar koalisyonu içindeki aşırılıkçı grupları yatıştırması ve hükümet çatısı altında toplaması gerekiyor. Aksi halde ülkedeki kırılgan barışa yönelik tehdit oluşturabilirler. 

El Şara Amerika’nın bazı şartlarının “müzakere veya tadil edilmesi gerektiğini” söylese de daha fazla detay vermedi. 

Ayrıca yeni hükümetin yıllardır ülkede yaşayan, bazıları Suriye vatandaşlarıyla evlenmiş ve “devrimin arkasında durmuş” yabancı savaşçılara Suriye vatandaşlığı vermeyi düşündüğünü ifade etti. Uzmanlara göre bu durum yaptırımların kaldırılması talebini zora sokabilir. 

Yeni hükümet şu ana kadar güvenliği sağlamakta ve otoritesini eski isyancı aşırılıkçı hiziplere kabul ettirmekte zorlanıyor.

Alevilere saldırıların hesabı sorulacak  

Mart ayında Esad destekçileri bir zamanlar kıyı bölgesinde yeni hükümetin askerlerine yönelik koordine saldırı başlattı. Buna karşılık daha aşırılıkçı hiziplerden olanlar da dahil binlerce silahlı savaşçı bölgeye akın etti ve bir savaş izleme örgütüne göre birkaç gün içinde 1600 civarı sivili öldürdü.

El Şara başında bulunduğu hükümetin kıyı bölgesindeki barışı korumaya kararlı olduğunu ve şiddetin sorumlularından hesap sorulacağını söyledi. 

Ordu zaman alacak

Ülke genelinde hükümetin kontrolünü sağlamaya çalışan el Şara’nın önündeki en büyük sınavlardan biri orduyu birleştirmek. El Şara “Bu başlı başına çok büyük bir iş. Epey zaman alacak” ifadelerini kullandı. •



ABD ticaret savaşında Çin’i yenemez

Financial Times’ın ekonomi başyazarı kendinden emin: Dünyanın Çin ile hem rekabet eden hem de işbirliği yapan bir Amerika’ya ihtiyacı var. Ama maalesef Trump ABD’si ikisini de beceremeyecek



Donald Trump’ın belki de tarihteki en tuhaf ticaret politikası önerisiyle dünyanın geri kalanına sözde “karşılıklı gümrük vergisi” uygulamaya kalktığı “kurtuluş günü” girişimi, piyasaların tepkisi üzerine alelacele geri alındıktan sonra Çin ile ticaret savaşına dönüştü. Peki bu savaşı kazanabilir mi? Trump’ın ikinci kez başa geçişinden sonra ABD gerçekten de Çin’le yarıştığı genel büyük rekabetten galip ayrılabilir mi? İki sorunun cevabı da “hayır”. Bunun nedeni Çin’in yenilmez olması değil. Pekala yenilebilirler. Sebep başka: ABD Çin kadar büyük, becerikli ve kararlı bir ülkeye karşı dünyadaki statüsünü korumak için ihtiyaç duyacağı bütün değerlerini çöpe atıyor.

Meksika açmazı

Trump 2018 yılındaki bir paylaşımında, “Ticaret savaşları iyidir, kazanması kolaydır” yazmıştı. Yanlış bir önerme. Ticaret savaşları iki tarafa da zarar verir. Bazen iki tarafı da eskisinden daha iyi duruma getirecek bir anlaşmaya varılabilir. Çoğu zaman, yapılan anlaşma taraflardan birini iyiye diğerini kötüye götürür. Trump da muhtemelen böyle bir sonuç umuyor. Hesabına göre ABD kazanacak, Çin kaybedecek.Şu an için ABD Çin’den gelen ithalatlara yüzde 145 gümrük vergisi uygularken Çin ABD’ye yüzde 125 gümrük vergisi uyguluyor. Çin ABD’ye “nadir element” ihracatını da kısıtladı. İki süper güç arasında ikisinin de kazanmayacağı bir “Meksika açmazı” söz konusu gibi görünüyor.

Anlaşıldığı kadarıyla ABD’nin planı (eğer bir plan varsa) şöyle: Ticari ortakları, ABD ile avantajlı bir ticaret (belki de başka bir alan, mesela güvenlik) anlaşması karşılığında Çin’den yapacakları ithalatlara ciddi engeller koymaya “ikna edilecek”. Böyle bir sonuç muhtemel mi? Hayır.


Leoparın benekleri

Nedenlerden biri Çin’in elinde de sağlam kozlar bulunması. Halihazırda Avustralya, Brezilya, Hindistan, Endonezya, Japonya ve Güney Kore gibi birçok güçlü ülke ABD’den çok Çin’le ticaret yapıyor. ABD’nin biraz da Trump’ın yakındığı ticaret açıkları sayesinde birçok güçlü ülke için Çin’den daha önemli bir ihracat piyasası olduğu doğru. Ama Çin de birçokları için önemli bir pazar. Dahası Çin ikamesi kolay olmayan birçok ithalatın kaynağı durumunda. Neticede ticaretin esas amacı ithalattır.

Hepsinin ötesinde, ABD güvenilmez hale gelmiş durumda. “Pazarlığa dayalı” bir ABD hep daha iyi bir anlaşma koparma peşinde. Aklı başında hiçbir ülke, hele de Çin’e karşı, geleceğini böyle bir ortağa bağlamaz. Trump’ın Kanada’ya yaklaşımı belirleyici bir örnek oldu ve Kanadalılar ABD Başkanı’na Liberalleri yeniden seçerek karşılık verdi. Trump bundan ders alır mı? Leoparın beneklerinin değiştiğini hiç gördünüz mü? Trump böyle biri. Aynı zamanda ABD’li seçmenin iki kez başa getirdiği biri. Üstelik Çin’den kopmaları riskli olur: Çin böyle bir şeyi unutmayacak ve muhtemelen affetmeyecektir.

Çin’in ekonomik sancılara Amerikalılardan daha iyi katlanacakları konusunda kendi halkına duyduğu inanç da önemli bir etken. Dahası Çin için ticaret savaşı esasen bir talep şoku yaratırken ABD için özünde bir arz şoku getirecek. Kaybolan talebi ikame etmek, eksik arzın yerini doldurmaktan daha kolaydır.

Özetle, ABD şu an kovaladığı anlaşmaları yapamayacak ve Çin’e karşı umduğu zaferi kazanamayacak.

Beyaz Saray bu gerçeği görünce Trump’ın zafer kazandığını ilan edip ticaret savaşlarından en azından kısmen çekileceğini ve başka yöne adım atacağını tahmin ediyorum.

Ama bu da ABD’nin küresel nüfuz için Çin’le rekabet halinde olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Gelgelelim maalesef birçoklarının bu rekabette üstün gelmesini istediği ABD bugünkü ABD değil.

Üstelik Trump’ın ABD’sinden performans beklemeyin. Nüfusu Çin’in dörtte biri kadar. Ekonomisinin aşağı yukarı aynı büyüklükte olmasının nedeni Amerika’nın üretkenliği. Kültürel, entelektüel ve siyasi nüfuzu da Çin’in çok ilerisinde. Geçmişte Amerika benzer zihniyetteki ülkelerle bu nüfuzu pekiştirmesini sağlayacak güçlü ittifaklar kurabilmişti. Kısacası miras aldığı ve faydasını gördüğü büyük değerleri var.

Şimdi bir de Trump rejiminde olup bitenleri düşünün: Hukukun üstünlüğünü intikam için araç haline getiriyor. ABD hükümetini paramparça ediyor. Meşru hükümetin temelini oluşturan yasalardan nefret ediyor. Bilimsel araştırmalara ve büyük Amerikan üniversitelerinin bağımsızlığına saldırıyor. Güvenilir istatistiklere savaş açıyor. Göçmenlere (üstelik sadece yasadışı olanlara da değil) düşmanlık yapıyor. Tıbbı ve iklim bilimi açıkça reddediyor. Vladimir Putin adlı tiranı, demokratik Ukrayna’nın lideri Volodimir Zelenski ile aynı kefeye koyuyor, hatta ona yeğliyor. ABD’nin inşa ettiği küresel düzenin dayandığı ittifakları açıkça aşağılıyor. Tüm bunlar Ocak 2021’deki kalkışmayı sahiplenmiş bir siyasi hareketin insafına kalmış durumda.



Küresel ekonomik düzende gerçekten de iyileşme lazımdı. Çin’in tüketime dayalı büyümeye geçmesi yönündeki görüşler haklı. ABD içinde birçok reforma ihtiyaç olduğu da açık. Ama bu yaşanan reform değil. ABD’nin başarısının temelleri harap ediliyor. Bu zarardan dönmek kolay olmayacak. İnsanların buna kimin ve neyin yol açtığını unutması da imkansız. Hukukun üstünlüğü ve anayasanın yerine ahbap-çavuş kapitalizmini koymaya çalışan bir ABD, Çin’i geride bırakamaz. Bu ABD, müttefiklerinin desteğini alamaz.

Dünyanın Çin ile hem rekabet eden hem de işbirliği yapan bir Amerika’ya ihtiyacı var. Ama maalesef bu ABD ikisini de beceremeyecek.




ree

ree


Trump’ın zıddı Kanada liderinden siyaset dersleri


Kanada seçimini kazanan Mark Carney, Amerikan başkanının tam zıddı bir siyasetçi. Tarihte onun dışında iki G-7 ülkesinin merkez bankası başkanlığını yapmış biri yok. Carney’nin zaferi, Trump tarzı dışındaki siyasetin nasıl kazanabileceğini gösteriyor. Trump istemeden dünyadaki popülist olmayan siyasetçileri güçlendiriyor

Edward Luce/The Financial Times

Donald Trump’a teşekkürlerimi sunmak istiyorum. O olmasa burada olamazdım.” Kanada’nın 24. başbakanı Mark Carney pazartesi günü partisinin iktidara dönüşü üzerine ABD başkanını bu şekilde anmayarak nezaket göstermiş olabilir. Ama gerçek bu. Trump, Kanada’nın egemenliğine göz dikmekle yarı-Trumpçı Muhafazakar Parti'nin açık ara galibiyet beklentisini birkaç hafta içinde hezimete dönüştürmeyi başardı. ABD Başkanı’nın ilk 100 günü için fena bir performans sayılmaz. Bu hafta sonu Avustralya’yı da işgalle tehdit edip iktidardaki İşçi Partisi’ne benzer bir kıyak yapabilir.

Ama Carney de rakibi Pierre Poilievre’i Trumpçılığa sıkıştırdığı için takdiri hak ediyor. Poilievre’in Trump’tan ilham alan “Önce Kanada” sloganına karşın Carney “Güçlü Kanada” sloganına tutundu. Bir yandan da fena halde gözden düşmüş selefi, Liberal Başbakan Justin Trudeau ile arasına mesafe koymayı bildi. Amerikalı Demokratlar için buradan alınacak çok ders var. Kamala Harris kasım ayında Joe Biden’ı aynı şekilde günah keçisi ilan etse Trump’ı yenebilirdi. Hepsinden öte, Carney doğru şartlar oluşunca – mesela karşınıza dünyanın en büyük popülisti çıkınca – popülist olmayanların da kazanabileceğini gösterdi.

Küreselleşmenin yüzü sayılır

Baştan söylemeliyim: Carney’i 1990’ların başından beri tanırım. İktisatçı ve merkez bankası başkanı olarak becerileri aşikar olsa da pazartesi günkü genel seçimler bu alandaki ilk denemesiydi. Geçen ay 60 yaşına basmadan iki gün önce Kanada Liberal Partisi’nin Trudeau sonrası yeni lideri olmuştu. Birkaç ay öncesine kadar böyle bir şeyin imkansız olduğunu ne kadar vurgulasak eksik kalır. Carney, Goldman Sachs bünyesinde Londra ve New York’ta çalışmıştı. Sonrasında İngiltere Merkez Bankası başkanlığı yaptı. Ardından küresel bir yatırım firmasına girdi. Birleşmiş Milletler’de çevresel, sosyal ve yönetişim uygulamalarını teşvik etti. Küreselleşmenin bir yüzü olsa, o kişi Carney olurdu.

Carney’e ayak bağı olabilecek bu üç özelliği avantaja dönüştürebilecek tek kişi vardı: Amerika’nın 47. başkanı Trump farkında olmasa da kendi ülkesi dışındaki her yerde demokrasinin müttefiki.

Ders gibi konuşuyor

Söylemiyle Kanada’daki ortalama seçmene kurallara dayalı enternasyonalizmin erdemlerine dair hızlandırılmış kurs vermiş oldu. Tarihte iki farklı G-7 ülkesinin merkez bankalarını yönetmiş tek kişi olan Carney küresel ekonominin işleyişini bildiğini iddia edebilecek biri. Avrupa Birliği, Meksika ve daha birçok ülke gibi Kanada da haydut devlet gibi davranan Amerika’nın oluşturduğu tehlikelere aniden uyandı. ABD başkanı komşusunun ve sadık müttefikinin bile egemenliğini tehdit edebiliyorsa hangi ülkenin güvende olduğu söylenebilir?

Burada Trump’la nasıl başa çıkılması gerektiğine dair iki ders var. Birincisi, Trump’a itaatin bedeli daha ağır oluyor. Çünkü dalkavuklara hem saygı göstermiyor hem de onları aşağılamak için elinden geleni yapıyor. Bu durum yabancı liderler için de geçerli. Kasım ayında Trump Amerika’nın komşularını gümrük vergisiyle ilk kez tehdit ederken Trudeau’nun içinde bulunduğu uçak Palm Beach’e gidiyordu. Meksika’nın lideri Claudia Sheinbaum ise yola çıkmamıştı. Trump devamında Sheinbaum’dan saygıyla bahsederken Trudeau’yla “51. eyaletin valisi” diyerek alay etmeyi sürdürdü. Trump’la alelacele gizli anlaşmalar yapmanın cazibesine kapılan liderler dikkat etsin. İmzası bağlayıcı değil. Trump’la yakınlaştıklarını gören kendi seçmenleri tarafından ödüllendirilmeyebilirler. Sağduyusuyla meşhur Kanada vatanseverlik ve şeref gibi bazı şeylerin kısa vadeli büyümeden daha değerli görülebileceğini bizlere hatırlattı.

Trump rolü oynamadı

İkincisi, Trump Trumpçılar için de kötü. Poilievre kendini Trump’ın ılımlı versiyonu olarak sunmaya kalktı. Avustralya’daki muhafazakar Liberal Parti lideri Peter Dutton daha küstah bir tavırla aynı şeyi yaptı. İkisi de kendi kendilerini başka birinin yaptığı kafese tıkmış oldu. Trump bu siyasetçilerin ülke ekonomilerine zarar verecek adımlar atınca ABD Başkanı’yla ilişkilerini kesmeleri kolay olmadı. Fazla bilgili olmayan seçmenler bile dönek siyasetçileri hemen tanır.

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni başta olmak üzere diğer sağcı liderlerse Trump’ı tamamen benimsememekte diretiyor. İngiltere Başbakanı Sir Keir Starmer da dikkat etse iyi olur. Popülist Reform UK partisinin lideri Nigel Farage’ı Trump’ın yardakçısı olarak ne kadar gösterebilirse Trump’a yönelik örtük eleştirisi de o kadar sert olacak. Starmer’ın önündeki bir diğer seçenek ise Trump’ın gururunu okşayan ama İngiltere’yi dost ve ortaklarından uzaklaştıran bir gümrük vergisi anlaşması imzalamak. Starmer’ın Muhafazakarlar dahil iki Brexit partisini de yabancı bir diktatörün yardakçıları olarak göstermesi için belki olağanüstü bir beceri gerekmiyor ama cesaret şart.

Amerikan başkanı sadakatsiz

Trumpizm’in kendi kendini imha eden özü de burada yatıyor. Trump müttefiklerini nasıl küçümsüyorsa dostlarına karşı da aynı şekilde sadakatsiz. Kongre’deki Cumhuriyetçilerin ciddi bir kısmı başkanı bağlılıktan değil korkudan destekliyor. Trump bu konuda da dünyaya hızlandırılmış kurs veriyor. “Önce Amerika” (ya da Kanada, Brezilya, İngiltere, İtalya, Meksika vs.) sözünü tutmanın en iyi yolu başkalarıyla iyi geçinmektir. Güç ve refah dostluklarla çoğalır. 

Nasıl kazandı?

Geçen yıl temmuz ayında yapılan anketlere göre Mark Carney’nin oyU yüzde 7'ydi. Ancak 9 Mart’ta Liberal Parti üyeleri onu Justin Trudeau’nun yerine partinin lideri olarak seçti. Birkaç gün sonra Kanada’nın 24. başbakanı olarak yemin etti. O günden beri de rasyonel söylemiyle beğeni toplamaya devam etti. Ama nasıl? Öncelikle Kanadalılar ekonomi birikiminin Trump’ın salvolarına karşı koymaya yeteceğini düşünüyor. Bir TV röportajında Trump’ın Kanada’yı ilhak etme tehdidini “Amerika’yı çok çekici buluyoruz ama aynı eve çıkmayacağız” diyerek küçümsemişti. Benzeri esprileri sosyal medyada hızla yayıldı.


Neredeyse 60 yıl önce ülkenin kuzeybatısındaki ücra Fort Smith köyünde doğan Carney’nin babası öğretmendi. Buz hokeyi oynadı. Koyu bir Katolik. Ölen Papa Francis’i kahramanları arasında sayıyor. Harvard ve Oxford üniversitelerinde eğitim gördü. Temel vaatleri şunlardı:


1-Konut inşaatını ikiye katlamakZafer konuşmasında Trump’ın “Sondaj bebeğim, sondaj” sloganına ithafen “İnşa et, bebeğim, inşa et” dedi. Destekçilerine “Kanada teknolojisi, Kanada işçileri ve Kanada kerestesi kullanarak her yıl iki kat fazla ev inşa etmenin zamanı geldi” diye konuştu. Bu da yılda 500 bin yeni konut arzı demek.

2-Vergileri düşürmekKanadalılar enflasyonla boğuşurken, ücretler bu artışın gerisinde kalıyor. En düşük gelir grubunda yer alanların vergi oranını yüzde 15’ten yüze 14’e düşürülmesini vaat etti. Ayrıca ilk kez ev satın alacaklara 1 milyon Kanada doları (720 bin ABD doları) altındaki evler için satış vergisini kaldırma sözü verdi. Ulusal sağlık sigorta programını da genişletecek.

3-Ulusal elektrik şebekesiCarney, ABD’ye enerji bağımlılığını azaltmak için “doğudan batıya” ulusal bir elektrik şebekesi inşa etme sözü verdi.

4-Savunma harcamalarını artırmakSavunma harcamalarını Kanada’nın GSYİH’sinin yüzde 2’sine, yani NATO’nun koyduğu hedefe çıkarmayı vaat etti. Bu vaat, Trump’ın Kanada'yı ABD'nin “51. eyaleti” yapma çabalarının görüldüğü bir dönemde özelikle etkili oldu.

5-İç ticaret ve otomobilCarney, ABD dışında yeni ticaret yolları bulma sözü verdi. Ayrıca “eyaletler, bölgeler ve yerli halklarla işbirliği içinde çalışan yeni ticaret ve enerji koridorları” vaat etti. Planları arasında, araç parçaları için “tamamen Kanada içinde” bir ağ kurulması da yer alıyor. Böylece ABD’ye bağımlılık azalacak. Ayrıca, ülkenin ticaret ortaklarını çeşitlendirmek için ulusal limanlara, demiryollarına, karayollarına 5 milyar Kanada doları yatırım yapmak istiyor.



Elektrik kesintisi “doğanın komplosu”

İspanya’yı ve Portekiz’i karanlığa gömen kesintinin arkasında bir komplo arandı. Ama veriler nadir gerçekleşen bir doğa olayına, ani hava değişikliğine işaret ediyor



Geçen pazartesi İspanya ve Portekiz son 20 yılda Avrupa’nın gördüğü en büyük elektrik kesintisini yaşadı. İki ülkede de trenler tünellerde, ofis çalışanları asansörlerde kaldı, cep telefonu şebekeleri çalışmaz hale geldi.

Kıta genelinde hükümetler bir süredir yenilenebilir enerji sistemlerini hizmete sokma ve enerji kaynaklı karbon emisyonlarını azaltma yarışında. Böyle bir dönemde yaşanan feci arıza Avrupa’daki şebeke altyapılarının dayanıklılığına dair soruları beraberinde getirdi.

İspanya’da elektrik şebekesi yerel saatte öğle 12.30’dan hemen sonra çökerken Portekiz de hemen onu izledi. Yetkililer ve mühendisler hem kesintinin sebebini hem de yaşananların genel olarak enerji altyapısında yol açabileceği sonuçları hala anlamaya çalışıyor. 

Neden oldu? 

Elektrik beslemesi hassas dengelere dayanan bir sistem. Elektrik teçhizatında hasar ve özellikle de enerji kesintisi yaşanmaması için talep ve arzın her saniye birbiriyle örtüşmesi ve elektrik akımının değişim hızı anlamına gelen şebeke frekansının stabil kalması gerekiyor. 

Aurora Energy Research adlı danışmanlık firmasına göre pazartesi öğle 12.33’te İspanya’daki elektrik şebekesi normalde operatörün korumaya çalıştığı 50 hertz seviyesinden 49 hertze indi. 

0.1 hertzi aşan her değişim çok sayıda santralin güvenlik sebebiyle otomatik olarak kapanması anlamına geliyor. İspanya’daki enerji kaybı, büyük ölçüde komşusunun elektrik beslemesine dayanan Portekiz’i de anında etkiliyor. Frekans düşüşüne yol açan ilk sebep henüz net değil. Salı günü İspanya’nın şebeke operatörü Red Eléctrica’dan operasyonel hizmetler direktörü Eduardo Prieto ülkenin çok sayıda güneş enerjisi santraline ev sahipliği yapan güneybatı bölgesindeki beklenmedik üretim kaybına işaret etti. Elektrikli kablolarında hasar olasılığı üzerinde duran başka teoriler de var.

Elektrik şebekesinin frekansının o gün 50 hertz seviyesinden 49 hertze indi. 0.1 hertzi aşan her değişimde santraller kapanıyor. Bu değişiminin sebebi “indüklenmiş atmosferik titreşim”

Frekans dalgalanmaları nadir bir durum değil ama normalde şebeke operatörleri ya jeneratörlerden üretim artışı veya düşüşü isteyerek ya da pil kullanarak bu sorunu aşıyor. Ne var ki bu sefer yeterli miktarda ekstra üretim kapasitesi hatlara vaktinde ulaştırılamadı. Red Eléctrica siber saldırı ihtimalinin ise söz konusu olmadığını söyledi. 

“İndüklenmiş atmosferik titreşim” nedir?

Portekiz’in enerji şekebe sağlayıcısı Redes Energéticas Nacionais (REN) kesintinin “indüklenmiş atmosferik titreşim” adlı ender görülen bir olaydan kaynaklandığını söyledi. 

REN’e göre, İspanya’nın iç bölgelerindeki aşırı sıcaklık değişkenliği sebebiyle yüksek voltaj hatlarında anormal salınımlar yani ‘indüklenmiş atmosferik titreşim’  meydana geldi. 

Hava sıcaklıklarındaki aşırı değişkenlik çok yüksek voltajlı elektrik hatlarında tuhaf dalgalanmalara sebep olabiliyor. Bunun nedeni sıcaklık değişimleri yüzünden bazı yerlerde hatların genleşmesi, aerodinamik özelliklerinin farklılaşması ve enerji sisteminin destabilize edici rüzgar ve elektrik akımıyla etkileşime girmesi. 

Yenilenebilir enerjilerin payı var mı? 

Frekans düşüşünün kesin sebebini bilmeden bunu söylemek imkansız. Ancak rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir kaynaklara dayanan bir elektrik sistemini idare etmek, geleneksel kömür ve doğalgaz santrallerine dayalı sistemleri yönetmekten daha zor ve karmaşık.

Yenilenebilir enerjiler hava şartlarına bağımlı fakat güneş panellerinde hat boyunca bir yerde enerji kesintisi olunca sistemin çalışmayı sürdürmesini sağlayacak büyük türbinler yok. Bu işleme “eylemsizlik” adı veriliyor.

İspanya’daki yıllık enerji üretiminin ortalama yaklaşık beşte biri güneş enerjisinden sağlanıyor ama pazartesi günü öğle saatlerinde bu oran yüzde 55’leri bulmuştu. Aurora eylemsizliğin devreye girmemesinin “istikrarsızlıkta pay sahibi olduğunu” söyledi. İngiliz danışmanlık firması Stonehaven’dan Adam Bell ise buna rağmen o sırada işler haldeki nükleer santrallerin ve diğer kaynakların yeterli eylemsizliği sağlaması gerektiği görüşünde. Ama büyük ölçüde gaz, kömür ve nükleer gibi geleneksel santrallerden oluşan elektrik sistemlerinde de mekanik ve teknik arızalar sebebiyle sık sık kesinti olabiliyor. 


Sabır, sadece 1361 gün kaldı

Amerika’nın 100 gün önceki haline geri dönmesi imkansız. Neyse ki Trump döneminin bitmesine sadece 1361 gün kaldı


Donald Trump’ın ikinci döneminin olaylarla dolu ilk 100 günü bu yüzyılda, belki de Franklin D. Roosevelt’ten bu yana en ciddi sonuçlara gebe başkanlık dönemi oldu. Artık şüphe yok. Trump ekonomiyi, bürokrasiyi, kültürü, dış politikayı, hatta Amerika’nın kendisini baştan yaratma niyetinde devrimci bir projenin başını çekiyor. Önümüzdeki 1361 günde şu soruyu soracağız: Başaracak mı? Trump’ın başkanlığı kendi seçmeninden destek görüyor. Cumhuriyetçiler arasındaki beğeni oranı yüzde 90. 


Devlet daireleri, hukuk büroları, üniversiteler, medya ve Demokrat eğilimli elitlerle ilişkilendirdiği kurumlar dahil tüm cephelerde giriştiği taarruz ciddi bir dirençle karşılaşmadı. 

Nixon düsturu

Her devrim gibi MAGA’nın da bir metodu ve bir teorisi var. Metodu art arda başkanlık kararnameleriyle yasaları esnetmek veya çiğnemek ve mahkemeler peşine düşünce onları kışkırtıp başkana meydan okumaya zorlamak. Teorisi ise yürütmenin gücü önündeki bütün sınırları kaldırmak, yani Richard Nixon’ın “Bir şeyi ABD başkanı yapıyorsa yasaldır” düsturunu yerleştirmek. Afrika’da AIDS ilaçlarının masrafını karşılamanın doğru olduğunu söyleyen bir milli çıkar anlayışı, bağımsız kurumların ağırlığının kabulü, siyasi rakiplerinizin de vatansever olabileceği kanaati ve dolara duyulan inanç bugüne kadar ABD’yi gerçekten harika yapan şeylerdi. Yeni yaklaşım hepsinin altını oyuyor. 

 

Bugünkü devrim dizginlenmezse ülkeyi otoriterliğe götürebilir. MAGA entelektüelleri arasında Macaristan hayranları var. Bunun sebebi Viktor Orban’ın kendi ülkesindeki yargı, üniversiteler ve medya üzerinde kurduğu kontrol. Amerika’da da Kongre kurallara birçok istisna getirdi ve Başkan Trump’ın olağanüstü hal ilan etmesi halinde bu istisnalar devreye sokulabiliyor. Trump da bu hakkını sonuna kadar kullanıyor. El Salvador Devlet Başkanı’nın insanları mahkemeye çıkarmadan hapse atabilmesine nasıl gıpta ettiğine bakın. 

Başkana borçlu senatörler

MAGA medyayı kontrol edemese de şirket sahiplerinin gözünü korkutabiliyor. Üstelik bu parçalanma basının başkanı denetleme gücünü de azaltıyor. Kongre sessiz çünkü Cumhuriyetçiler koltuklarını Trump’a borçlu olduklarının farkında. Güncel korkulardan biri mahkemelerin önce sağlam durup sonra hükümetten gelen meydan okumalarla geri adım atması. Bir diğer korku ise Yüksek Mahkeme’nin otoritesini korumak uğruna en baştan teslim olması.

Ama bir senaryo daha var. İlk 100 gündeki aşırılıklar daha sağlam direniş güçlerini harekete geçirebilir. Bu güçlerden biri tahvil piyasasındaki ve borsadaki yatırımcılar. Genel olarak Trump’ın seçilmesini coşkuyla karşılasalar da şu an en etkili muhalifler durumundalar. Bunun sebebi siyasi kanaatleri değil gerçeklerle boğuşuyor olmaları. 

Ekonominin gümrük vergileriyle zehirlenmesi karşısında alarm durumuna geçmekte haklılar. Kontrolsüz bütçe açıkları ve beceriksiz para politikası doların çöküşüne yol açabilir. 

Piyasalardaki huzursuzluğu gören Trump geçen ay iki kez geri adım attı: Önce “karşılıklı” gümrük vergileri dayatma konusunda, ardından bu hafta FED Başkanı Jerome Powell’ı kovma girişiminde. Elon Musk bocalayan elektrikli otomobil işini toparlamak adına, bürokrasiyi ezip geçme işine daha az zaman ayıracağı sözünü vermişken Trump Çin’e karşı başlattığı sürdürülemez ve baştan aşağı düşüncesizlik ürünü ticaret savaşından çıkış yolu bulmak istediğinin ipuçlarını veriyor. 

 

Kazandığı eyaletlerde seçmen kaybediyor

Ekonomi kötü giderse bir başka direniş odağı da seçmenler olabilir. Cumhuriyetçiler de dahil. Trump yasa dışı göçü bastırmakta başarılı olsa da ulusal beğeni oranlarındaki düşüşün tarihte eşi yok. Amerikalıların canını sıkma konusunda kendi ilk dönemine ait rekoru kırdı. The Economist’in modellemesine göre Trump’ın kasım ayında kazandığı bütün kararsız eyaletlerdeki beğeni oranı şu an yüzde 50’nin altında.

 Diğer başkanlar gibi Trump da seçimlerde az farkla kazandığı galibiyeti Rushmore Dağı’na heykelinin yapılması için davet olarak görüyor olabilir ama bu zafer ona dikta rejimi getirme, Kongre’nin yarattığı kurumları kapatma, haksız tutuklamayı önleme yasasını askıyı alma veya Grönland’ı fethetme hakkı vermiyor. 

Amerika neden Macaristan olmaz?

Anketlerdeki kötü sonuçlar önünde sonunda yetkilileri etkilemeye başlayacak. Amerika’nın Macaristan olması imkansız çünkü ABD’de çok büyük bir federal sistem ve çok sayıda rakip güç odağı var. Macaristan’ın nüfusu ise New Jersey kadar. Öte yandan Kongre de Trump’ın başını ağrıtabilir. Cumhuriyetçiler Temsilciler Meclisi’nde çok küçük bir azınlığa sahip ve bütçe planını geçirebilmelerinin tek sebebi birkaç Demokrat temsilcinin vefat etmiş olması. Bahisçilere bakılırsa gelecek yıl Demokratların Temsilciler Meclisi’ni yeniden kazanma ihtimali yüzde 80’den fazla. Demokratlar kontrolü ele alırsa Trump ülkeyi başkanlık kararnameleriyle yönetmeye devam etse bile ona engel olma şansları doğacak. Senato’yu oyalamak için gereken sayı ile Cumhuriyetçilerin mevcudu arasında 60 fark var. Bunlar gerçek eksikler.

Son direniş odağı ise mahkemeler. Hukuk ağır işliyor ama Yüksek Mahkeme hatalı şekilde sınır dışı edilip El Salvador’a gönderilen bir kişinin davasında 9’a karşı 0 oyla kararını verdi bile. Diğer kurumlar gibi mahkemeler de başkanın popülerliği düştükçe ona meydan okumaktan eskisi kadar korkmayacak. Trump yönetimi gümrük vergilerine, Kongre desteği olmadan başkanın yetkilileri kovma ve kurumları kapatma yetkisine, ayrıca Trump’ın Yabancılara Uygulanacak Ceza Yasası gibi olağanüstü hal hükümlerini keyfi kullanımına ilişkin davaları hala kaybedebilir. Böyle bir şey olursa MAGA’nın yürütme gücü teorisi gözden düşer.

Şimdiden kalıcı hasar bıraktı

MAGA devrimine ilişkin en iyimser okumalar bile Trump’ın Amerika’nın kurumları, ittifakları ve ahlaki duruşu üzerinde şimdiden kalıcı hasar bıraktığını gösteriyor. Yatırımcılar, seçmenler veya mahkemeler kendisine engel olmaya kalkarsa kurumlara daha da şiddetli tepki verebilir. Yeni siyasallaştırdığı Adalet Bakanlığı’nı kullanarak muhaliflerinin peşine düşmesi ve kendisini koltuğa taşıyan korku ve çatışmayı körüklemesi mümkün. Yurtdışında mesela Grönland veya Panama’da ittifakları bozacak provokasyonlara yol açması da ihtimal dahilinde. Amerika’nın 100 gün önceki haline geri dönmesi imkansız. Neyse, bu dönemin bitmesine sadece bin 361 gün kaldı.

Beğenilmemekte tek rakibi kendisi

The Economist’in aktardığına göre Trump’ın ikinci döneminin ilk yüz gününün sonucunda göre onay oranı yüzde 41. Bu 1953’te göreve gelen Eisenhower’dan beri ilk 100 günde bir ABD başkanının gördüğü en kötü oran. Ankete Trump’ın tek rakibi kim mi? Yine kendisi, Trump’ın ilk dönemindeki 100 günlük görev onay oranı yüzde 44’tü. Trump dışında ilk 100 günde yüzde 50 oranının altında kalan yok. Bill Clinton yüzde 55, Joe Biden ise yüzde 57’lik beğeni oranına sahiplerdi.




 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
1710

1️⃣ COGAT ve Gazze Sonrası Plan İsrail’in COGAT birimi (Coordination of Government Activities in the Territories) Gazze sonrası “askeri-sivil geçiş modeli” kuruyor. • COGAT artık sadece “işgal koordin

 
 
 
410

Avrupa’nın aşırı sağcı partileri ekonomide solcu oldu Çünkü daha küçük devlet çağrısı, oylarının büyük bölümünü aldıkları işçi sınıfında...

 
 
 
4010

Trump, Hamas'ın Gazze Ateşkes Teklifine Yanıt Vermesi İçin Pazar Günü Son Tarihi Belirledi Anlaşma sağlanamazsa Trump, 'Daha önce hiç...

 
 
 

Yorumlar


©2023 copyright by MD all rights reserved

bottom of page