28
- mutlunecmettin
- 28 Mar
- 25 dakikada okunur
F-35’lerin önünü açacak anlaşmada sona doğru
ABD ve Türkiye, uzun süredir CAATSA yaptırım-larının kaldırılması üzerine yaptığı görüşmeler sonucunda bir formül üzerinde uzlaşmaya yaklaştı. Taraflar bunun ardından F-35 için masaya oturabilir
Türkiye ve ABD arasında uzun süredir CAATSA yaptırımlarının kaldırılması üzerine yapılan görüşmelerde önemli yol alındı. Yönetimlerin bir formül üzerinde anlaşmaya yakın olduğu belirtilirken, Türkiye’nin bu hafta Washington’a sürecin hızlanması yönünde mesajlar verdiği anlaşılıyor.
2019’da Türkiye’nin Rus yapımı hava savunma sistemleri almasının ardından birinci Trump yönetimi döneminde ABD, Türkiye’yi F-35 ortak üretim programından çıkarmış ve daha sonra da Ankara’ya CAATSA yaptırımları uygulamaya başlamıştı.
ABD ve Türkiye, bir süredir S-400’lerin akıbeti hakkında görüşmeler yapıyor. 2020 Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası’nda ABD yönetimi için bağlayıcı olan “Türkiye S-400’lerin mülkiyetinden vazgeçmeli” ifadesi bulunuyordu. Rusya, Türkiye’nin S-400’leri satmasına izin vermiyor. Hava savunma sisteminin başka şekilde elden çıkarılması da Ankara ile Moskova arasındaki iplerin gerilmesine sebep olabilir.
ABD ve Türkiye, “S-400’lerin mülkiyetinden vazgeçilmeli” ifadesini “S-400 operasyonel olmayan halde durmalı” şeklinde değiştirmek için görüşüyor. Kaynaklara göre ABD yönetimi ve Ankara, bu formül üzerinde anlaşmaya yakın. Yakın zamanda bu konuda açılımlar olması bekleniyor.
Kongre’nin desteği gerekli
Ancak ABD yönetiminin bu konuda ikna olması yeterli değil. Washington ve Ankara’nın anlaşması durumunda bile yasadaki ifadeyi değiştirme yetkisine Kongre sahip. Mevcut durumda Kongre’nin iki kanadı da Beyaz Saray da Cumhuriyetçilerin kontrolünde. Dışişleri kaynaklarına göre Ankara, bu durumu Türkiye için de bir avantaj olarak görüyor. Yönetim ile bir anlaşmaya varılması durumunda Cumhuriyetçiler yasadaki ifadelerin değiştirilmesi yönünde Kongre’de adımlar atabilir.
Üzerinde durulan formülde anlaşılması durumunda Türkiye, S-400’leri kullanmayacağını taahhüt edecek, ancak sistemlerin mülkiyeti Türkiye’de kalacak.
Diplomatik kaynaklara göre Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, salı günü Washington’da ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’yla yaptığı görüşmede de konuyu gündeme getirdi. Diplomatik kaynaklara göre “Fidan, CAATSA yaptırımlarının kaldırılması yönünde çalışmalara başlanmasının ve Türkiye’nin F-35 programına dönüş sürecinin yeniden ele alınmasının önemini vurguladı”. Bu ifadelerden, uzun süredir devam eden görüşmelerin ardından Türkiye’nin sürecin hız kazanmasını istediği anlaşılıyor. Görüşmeyle ilgili bilgi veren kaynaklar, “Her iki taraf da savunma sanayii alanında işbirliğinin önündeki engellerin kaldırılması yönünde siyasi iradesini açık biçimde ortaya koydu. Mevcut sorunların çözümü için teknik görüşmeler gerçekleştirilecek” dedi.
İlişkiler ivmeli
Özellikle Yunanistan’ın F-35 alımıyla Ege’de bir güç asimetrisi oluşmasını istemeyen Türkiye, F-35 satın almak istiyor. CAATSA yaptırımlarının kalkması durumunda Türkiye ve ABD tekrar masaya oturup 5. jenerasyon savaş uçaklarının satışı konusunda görüşebilecek. Ancak Türkiye’nin S-400 alımından önce parçası olduğu F-35 ortak üretim programına tekrar alınıp alınmayacağı belirsizliğini koruyor. Ankara, programa dönmek istiyor. Türkiye KAAN adında kendi 5. jenerasyon savaş jetlerini üretim sürecine girdi ancak bu uçakların yaygın olarak operasyonel hale gelmesinin 2030’ların ortasını bulacağı düşünülüyor. F-35 ortak üretim programında elde edilecek “know-how”ın KAAN’ın geliştirilmesinde de rol oynayacağı belirtiliyor.
ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiler 2024’ün son aylarında Biden döneminde ivme kazanırken, Trump döneminde ilişkilerin daha da yakınlaşabileceğine dair işaretler var. Trump yönetimi, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına yönelik temkinli açıklamalarda bulundu. Trump ve Erdoğan’ın 16 Mart’ta telefonda görüşmesinden sonra yakında yüz yüze görüşebileceğine dair haberler de basına yansıdı. Bu görüşmenin planlanması, Fidan’ın yeni Trump yönetimi döneminde yaptığı ilk resmi ziyarette de ele alındı. Ancak Dışişleri kaynaklarına göre Trump-Erdoğan görüşmesi için henüz bir tarih belirlenmedi.
Trump’tan kaçıp İsviçre bankalarına sığınıyorlar
Hem ABD’deki hem de yurtdışındaki varlıklı Amerikalılar, Trump yönetiminin neden olduğu belirsizlik ortamında varlıklarını İsviçre’ye taşımak için acil durum planları hazırlıyor
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Financial Times’a konuşan özel bankacılar ve aile serveti yönetim şirketleri, özellikle ABD vergi kurallarına uygun olan İsviçre merkezli banka ve yatırım hesapları açmak isteyen müşterilerde büyük bir artış gördüklerini anlattı.
Yurtdışındaki Amerikalılar için servet yönetimi hizmetleri sağlayan Maseco’nun kurucu ortağı Josh Matthews, bu tür bir ilgiyi en son ABD bankalarının batma korkusunun yaşandığı mali kriz sırasında gördüğünü aktardı. Sınır ötesi müşterilerle ilgilenen bir servet yöneticisi, gazeteye varlıklı bir ABD’li ailenin 5 milyon ila 10 milyon dolarını İsviçre’ye taşımasına yardımcı olduklarını anlattı.
Cenevre merkezli özel banka Pictet da ABD Menkul Kıymetler Borsası Komisyonu’na (SEC) kayıtlı İsviçre merkezli kuruluşu Pictet North America Advisors’da hem yeni hem de mevcut ABD’li müşterilerden gelen talepte “önemli bir artış” görüldüğünü doğruladı.
Amerikalılar, yabancı bankaların ABD'li hesap sahiplerini İç Gelir Servisi‘ne bildirmesini gerektiren Yabancı Hesapların Vergi Uyumu Yasası (Fatca) gibi katı düzenlemeler nedeniyle bir İsviçre bankasında kolayca hesap açamıyor.
Ancak İsviçreli bir servet veya varlık yöneticisi ABD'de SEC'e kayıtlıysa, müşterilerin hesap açmasına ve parayı yönetmesine yardımcı olabilirler.
Pictet, ABD’li müşteriler için SEC’e kayıtlı bir kuruluşa sahip İsviçreli oyuncuların en büyükleri arasında yer alıyor.
Bugünkü durum, Rusya’nın Ukrayna’yı geniş çaplı işgalinin ardından tarafsızlığının şiddetli bir siyasi tartışma kaynağı haline gelmesinden sonra bile İsviçre’nin bir finans merkezi olarak ne kadar güçlü kaldığına işaret ediyor. Ülke halen sınır ötesi servet yönetimi için dünyanın en iyi destinasyonu.
Project 2025’in mimarı: Trump’ın yaptıkları rüyalarımın ötesinde
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
ABD’de sağcı Heritage Vakfı’nın ülkeyi dönüştürmek için hazırladığı geniş kapsamlı Project 2025 planı seçim kampanyası boyunca çok konuşulmuştu. Seçilecek Cumhuriyetçi bir başkan için hazırlanan planın Trump tarafından sipariş edildiği iddia edilse de barındırdığı radikal öneriler çok eleştirilince Trump bu dokümanla hiçbir bağı olmadığını hatta okumadığını iddia etmişti. Buna rağmen seçilmesinin ardından 900 sayfalık dokümanda yer alan birçok öneriyi uyguladığı görüldü.
Politico haber sitesi geçtiğimiz günlerde Trump tarafından yayınlanan 37 kararnamedeki cümleler ile Project 2025 dokümanındaki cümlelerin bire bir uyuştuğunu gösteren bir haber yayınladı. Ardından da Project 2025’in hazırlandığı dönemde çalışmanın direktörü olarak görev yapan Paul Dans ile konuştu. Dans, Trump’ın her şeye rağmen gündemini uyguluyor olmasından memnun olduğunu söyledi:
“Biz yolu gösterdik”
“Project 2025’i oluştururken çalışan bizler, bir sonraki muhafazakar başkanın günü yakalayacağını ummuştuk, ancak Trump her saatin her dakikasını yakalıyor. Donald Trump’ın insanları bir araya getirme yeteneği ve Elon Musk’ın çalışmanın yönünü belirleme becerisi olmadan bu projeyi hayata geçiremezdik. Başka bir deyişle, şu anda uygulanmakta olan, Project 2025’in büyük bir kısmıdır.”
“Derin devlet burada tekrar nefes alacak”
“Project 2025’te derin devletin kaynak kodunu yayınladık. Ve yolu gösterdik. Tüm bunların anakartının OPM (Personel Yönetimi Ofisi) adlı belirsiz bir kurumda yattığını söyledik. Peki neden? Çünkü personel politikadır. Eğer başkan Amerikan halkına verdiği sözleri yerine getirmek istiyorsa, her şey onun altındaki personele bağlıdır.
Trump’ın yaptıkları aslında en çılgın hayallerimin bile ötesinde. Bu ileriye dönük en kolay yol olmayacak. Derin devlet burada tekrar nefes alacak, ancak hareket edebilmeleri ve ortodoksiyi bir şekilde altüst etmeleri ve aynı zamanda insanların hayal gücünü gerçekten yakalamaları, bence harika bir dört yıla işaret ediyor.”
‘Gazzeli çocukları öldürüp koltuğunu korumanın peşinde’
Ateşkesi bozarak Gazze’yi yeniden vurmaya başlayan Netanyahu’nun hedefinde Hamaslılar değil çoğunluğu çocuk olan siviller var. Son saldırılarda öldürülen 400 kişinin 174’ü çocuk. Ölenler içinde tek bir Hamaslı yok. Gazzeli analist Muhammad Shehada yaşananı yukarıdaki başlıkla yorumladı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Gazze’de yaklaşık iki aydır devam eden ateşkes, İsrail’in ikinci gün de yoğun hava saldırıları düzenlemesiyle bozuldu. Hafta başında düzenlenen ilk saldırıda aralarında en az 174 çocuğun da bulunduğu 400’den fazla Filistinli öldürüldü. Çocuklar İçin Savunma grubu bunun Gazze tarihindeki “bir gündeki en büyük çocuk ölümlerinden biri” olduğunu söyledi. Bir sonraki gece boyunca süren saldırılarda en az 27 Filistinli öldürüldü. İddiaya göre ölenler içinde tek bir Hamas militanı bile yoktu. Gazze’den yazar ve analist, Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nde misafir araştırmacı Muhammad Shehada, Democracy Now sitesine verdiği röportajda bombardımanın “Gazze’nin bir yılı aşkın süredir tanık olduğu en vahşi saldırı” olduğunu söyledi. Gazze’deki yeni saldırının İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ülkesindeki yasal ve siyasi zorluklarla bağlantılı olduğunu belirten Shehada “Kriz içindeyken, Filistinlileri öldürmek kadar hiçbir şey hükümetinizi birleştiremez, hiçbir şey her türlü protesto ya da muhalefeti bastıramaz” dedi. İşte Gazzeli analistin açıklamalarından satır başları:
Tek bir Hamaslı yok
Gazze’nin bir yılı aşkın süredir tanık olduğu en eşi benzeri görülmemiş, en vahşi saldırı bu. Birkaç saniye içinde hayatları sönen yaklaşık 200 çocuğumuz var. Ve şimdi Gazze’deki İsrail soykırımı nedeniyle işlevsiz kalan hastanelerde can çekişen yaklaşık 700 yaralı sivil var. Örneğin, göğsüne elma büyüklüğünde bir şarapnel saplanmış olan Eileen Abu Zouz adında 6 yaşlarında bir kız çocuğu var ve doktorlar hayatını kurtarmak için şarapneli çıkarmak üzere zamana karşı yarışıyor. Doktorlar, hava saldırılarında yaralanan ve durumları kritik olan Filistinlilerin ölümle pençeleştiklerini söylüyorlar çünkü hiçbir kapasite yok.
Tamamen yok olan ailelerimiz var, nüfus kayıtlarından silinen koca bir soy. Kız kardeşi, kocası, çocukları ve torunları tek bir hava saldırısında öldürülen bir meslektaşım var. Bu hava saldırısında tek bir Hamas militanının bile vurulmamış olması tüm bunların vahametini daha da arttırıyor. Tek bir Hamas militanının bile öldüğü açıklanmadı. Bu hava saldırılarında öldürülen en önemli isimler temelde dört hükümet yetkilisiydi: Başbakan vekili, içişleri bakanı vekili, adalet bakanı vekili ve iç güvenlik teşkilatı başkanı. İsrail’in orada yaptıklarının Hamas ile hiçbir ilgisi yok.
Krizden çıkış saldırısı
Saldırı tamamen öngörülebilirdi. Haaretz’de İsrailli gazeteci Ori Misgav, İsrail’in Gazze’de 460 kişiyi öldürmesinden birkaç saat önce Netanyahu’nun Gazze’ye saldırmak üzere olduğunu çünkü duvarların üzerine geldiğini söyledi. Netanyahu’nun bir dizi krizi vardı: Başsavcıyı ve Shin Bet’in başındaki kişiyi kovma girişimiyle ilgili ulusal bir kriz; bütçenin geçirilmesiyle ilgili bir kriz - bütçe aksamaya yüz tutmuştu; dün planlanan yolsuzluk davası ifadesiyle ilgili bir kriz vardı ve bunu iptal ettirmeye çalışıyordu; ve tüm bunları protesto etmek için dün Kudüs’te yapılması planlanan gösterilerle ilgili bir başka kriz daha vardı. Yani İsrail sağcı hükümeti her zaman aynı dinamiği yaşıyor: Krizde olduğunuzda, hiçbir şey hükümetinizi birleştiremez, hiçbir şey Filistinlileri öldürmekten, Filistinlileri yok etmekten ve onların acılarını ve sefaletlerini televizyonda sergilemekten daha fazla protesto ya da muhalefeti bastıramaz.
Aşırı sağcı bakan döndü
Başka bir boyut daha vardı. Gazze’de hava saldırıları başlar başlamaz, İsrail’in aşırı sağcı eski güvenlik bakanı Itamar Ben-Gvir, bütçeyi geçirmek için uygun bir zamanda Netanyahu hükümetine yeniden katıldı. Diğer bir boyut ise Netanyahu’nun Gazze’nin erken toparlanması ve yeniden inşasına yönelik Mısır-Arap planını, oradaki nüfusun kitlesel transferi olmaksızın öldürmeye çalışmasıdır. Nisan ayında Mısır’da Gazze’nin yeniden inşası için büyük bir uluslararası konferans düzenlenmesi planlanıyordu. Trump’ın Mısır’ın planına bir tür ön onay verdiğine dair haberler vardı, ancak bu konuda pek çok soru ve sorgulama da vardı. Yani Gazze’deki soykırımı yeniden başlatarak tüm bunları masadan kaldırmış oluyorsunuz. Yaptıklarının yanlarına kar kalması delilik. Ana akım medyanın bunu örtbas etmesi ve bir soykırımın yeniden başlaması için rıza üretmesi daha da çılgınca.
Gazze'de Hamas karşıtı eylem
Salı ve çarşamba günü Gazze’nin kuzeyinde yüzlerce Filistinli Hamas’a karşı yürüdü ve İsrail’le savaşın sona ermesi için çağrıda bulundu. Protestoların 7 Ekim 2023’ten bu yana devam eden savaşta militan gruba karşı yapılmış en büyük yürüyüş olduğu belirtiliyor. Sosyal medyada paylaşılan görüntülerde çoğunluğu erkek olan kalabalığın “Savaşı durdurun” ve “Barış içinde yaşamak istiyoruz” yazılı dövizler taşıdığı görüldü. Kalabalık ayrıca “Hamas dışarı” ve “Terörist Hamas” sloganları attı. AFP’ye konuşan bir eylemci, “Protestoları kim düzenledi bilmiyorum. Ancak hepimiz adına konuşuyorum: Savaşı durdurun. Sivil kıyafetli Hamas üyeleri eylemi dağıtmaya çalıştı” dedi. Bir başka protestocu ise, “İnsanlar yoruldu. Eğer Gazze’de çözüm Hamas’ın iktidarı bırakmasıysa, neden insanları korumak için bunu yapmıyorlar” diye konuştu.
ABD neden savaş planlarını bile Signal üzerinden tartışıyor?
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Bir gün telefonunuzu açtınız ve devlet sırlarının konuşulduğu bir sohbet grubuna alındığınızı fark ettiniz, ne yapardınız? ABD’nin ünlü siyasi dergilerinden The Atlantic’in genel yayın yönetmeni Jeffrey Goldberg’in başına tam olarak bu geldi. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Waltz, yanlışlıkla kendisini “Husi Küçük Komuta Grubu” isimli bir Signal sohbet grubuna aldı, sonra günler boyunca hatasını fark etmedi. Bu grupta ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard gibi birçok üst düzey yetkili de vardı. Konuşmaları haftalar sonra editörlüğünü yaptığı dergide kaleme alan Goldberg, bu grupta 15 Mart’ta Yemen’deki Husilere yapılan saldırının planlandığını belirtti. Grupta saldırıda hangi silah paketlerinin kullanılacağı, hedefler ve zamanlama hakkında detaylı bilgiler paylaşıldı. Ayrıca mesajlarda JD Vance’in Trump’ın Husileri bombalama planına tam olarak ikna olmadığı da görülüyor. ABD ticaretinin yüzde 3’ünün, Avrupa ticaretinin ise yüzde 40’ının Husilerin saldırıları sonucu kullanımı zorlaşan Süveyş Kanalı’ndan geçtiğini vurgulayan Vance “Yine Avrupa’yı kurtaracak olmaktan nefret ediyorum” ifadesini kullandı. Hegseth de dakikalar sonra, “Avrupa’nın bedavacılığından nefretine sonuna kadar katılıyorum” yanıtını verdi. Sonuç olarak saldırı yapıldı. Goldberg’in makalesinin ardından, devletin bu kadar hassas planlarının Signal üzerinden tartışılması ABD gündemine oturdu. Peki bu uygulama neyin nesi?
Sahibi kim?
Signal, 2012 yılında bilgisayar güvenliği araştırmacısı ve girişimci Moxie Marlinspike tarafından kullanıma sokuldu. 2018 yılında Marlinspike, WhatsApp’ın kurucularından Brian Acton’la Signal Vakfı’nı kurdu ve aplikasyonu vakfın bünyesine aldı. Vakfın misyonunun “ifade özgürlüğünü koruyan ve güvenli küresel iletişim sağlayan açık kaynaklı gizlilik teknolojisi geliştirmek” olduğu belirtiliyor. Acton, 2017 yılında kullanıcı verilerinin nasıl kullanılacağı ve kişiye özel reklamlar konusunda yaşadığı anlaşmazlıklar nedeniyle WhatsApp’ten ayrılmıştı. Signal’in internet siyesinde, “Hiçbir büyük teknoloji firmasıyla bağlantısı yoktur ve asla bir tanesine satılmayacaktır” ifadeleriyer alıyor.
Ne kadar güvenli?
Signal, sıkça güvenli bir şekilde iletişim kurmak isteyenler tarafından kullanılan şifreli bir mesajlaşma uygulaması. Signal mesajları uçtan uca şifreliyor, yani bir kullanıcının söyledikleri cihazında şifreleniyor ve alıcıya ulaşana kadar şifresi çözülmüyor. Bu yöntem, mesajın aktarım sırasında internet servis sağlayıcıları, bilgisayar korsanları veya Signal’in kendisi de dahil olmak üzere herhangi biri tarafından ele geçirilmesini ve okunmasını önlüyor.
The New York Times’a göre Signal, piyasadaki en güvenli mesajlaşma uygulaması olarak kabul ediliyor.
Signal’in temel şifreleme teknolojisi açık kaynak kodlu, yani kod halka açık ve kâr amacı gütmeyen kuruluş dışındaki teknoloji uzmanlarının kodu incelemesine ve kusurları tespit etmesine olanak tanıyor. Bu teknoloji aynı zamanda WhatsApp gibi diğer hizmetler tarafından da lisanslanmakta ve kullanılmakta.
Bir güvenlik ihlali durumunda, Signal mümkün olduğunca az kullanıcı verisi tutacak şekilde tasarlandı, böylece en az seviyede bilgi açığa çıkıyor. Diğer mesajlaşma hizmetlerinin aksine şirket, kullanıcıların rehberini ya da bir kişinin hizmeti nasıl kullandığını gösterebilecek diğer tanımlayıcı verileri saklamıyor. •
Gerekçe 'Hamas'a destek': ABD en az 300 yabancı öğrencinin vizesini iptal etti
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Türk doktora öğrencisi Rümeysa Öztürk'ün gözaltına alınması ve vizesinin iptal edilmesiyle ilgili bir soru üzerine 'Hamas'a destek'e gerekçesiyle en az 300 yabancı öğrencinin vizesinin iptal edildiğini söyledi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, "Hamas'a destek verdiklerini" ileri sürdüğü en az 300 yabancı öğrencinin vizesinin iptal edildiğini açıkladı. Rubio, Guyana'ya yaptığı ziyarette düzenlediği bir basın toplantısında, gündemdeki öğrenci vize iptallerine ilişkin değerlendirmede bulundu.
Bakan Rubio, Massachusetts eyaletindeki Tufts Üniversitesinde doktora eğitimi alan Türk öğrenci Rümeysa Öztürk ile ilgili bir soruya yanıt verirken, yönetimin bu konuda çok net olduğunu söyledi.
ABD'li Bakan, "Hamas destekçisi" ve (İsrail karşıtı) "deliler" olarak tanımladığı 300'den fazla yabancı öğrencinin vizesinin iptal edildiğini belirtti. Rubio, "Bunu her gün yapıyoruz. Bu delilerden birini her bulduğumda vizesini elinden alıyorum, 300 ve hatta belki daha fazla kişi. Her gün etrafı kırıp döken bu delileri arıyoruz" ifadelerini kullandı.
ABD Dışişleri Bakanı Rubio, Tufts Üniversitesinde doktora eğitimi alan Türk öğrenci Öztürk'ün öğrenci vizesinin iptal edildiğini ve sınır dışı edileceğini açıklamıştı. "Amerika Birleşik Devletleri'ne öğrenci olarak girmek için vize başvurusunda bulunursanız ve bize ABD'ye gelme sebebinizin sadece köşe yazısı yazmak değil, üniversiteleri tahrip etmek, öğrencileri taciz etmek, binaları ele geçirmek, kargaşa yaratmak gibi şeylerle ilgili hareketlere katılmak olduğunu söylerseniz, bize yalan söyleyip vize aldıktan sonra ABD'ye girerseniz ve bu tür faaliyetlere katılırsanız size vize vermeyeceğiz, vermişsek de vizenizi elinizden alacağız" diyen Rubio, Öztürk'ü "üniversitede isyan başlatma girişiminde bulunmakla" suçlamıştı.
Ne olmuştu?
Türkiye'de liseyi birincilikle bitirdikten sonra çift dalda üniversite eğitimini tamamlayan ve Fulbright burslusu olarak ABD'de doktorasına devam eden Rümeysa Öztürk, 25 Mart akşamı, iftara gitmek için Massachusetts'teki evinden çıktığı anda sivil ICE görevlileri tarafından gözaltına alınmıştı. ICE görevlilerinin, Türk öğrencinin ellerini arkadan kelepçeleyerek gözaltına alırken, Öztürk'ün sesli itirazları kameraya yansımıştı.
Öztürk'ün avukatı Mahsa Khanbabai, müvekkilinden haber alınamadığını açıklamış, Tufts Üniversitesi tarafından yapılan açıklamada da söz konusu gözaltı işlemi için üniversite yönetimine herhangi bir şekilde haber verilmediği belirtilmişti. Öztürk için endişelenen Türk arkadaşları, ABD üniversitelerinde "Filistin gösterilerine destek verenleri fişleyen" Canary Mission adlı internet sitesinin, bir süre önce, Öztürk'ün geçen yıl bu konuda yazdığı bir makalenin görseliyle birlikte kişisel bilgilerini yayımladıkları bilgisini paylaşmıştı.
ABD'li Demokrat Senatör Elizabeth Warren, sosyal medyadan yaptığı açıklamada, Rümeysa Öztürk'ün gözaltına alınmasını, "medeni özgürlükleri engellemeye yönelik endişe verici bir örüntünün son örneği" olarak değerlendirmişti. ABD İç Güvenlik Bakanlığından kıdemli bir sözcünün AA'ya yaptığı açıklamada ise Rümeysa Öztürk'ün öğrenci vizesine uygun olmayan faaliyetlerde bulunduğu iddia edilmişti.
Öztürk'ün gözaltına alınması, Donald Trump yönetiminin, Filistin destekçisi öğrenciler ve akademisyenlere karşı baskı uyguladığı bir dönemde gerçekleşti. Daha önce de Filistinli aktivist ve yakın zamanda Columbia Üniversitesinden mezun olan Mahmud Halil gözaltına alınmıştı. Georgetown Üniversitesi araştırmacısı Badar Han Suri de "Hamas propagandası ve antisemitizm" yaptığı iddiasıyla sınır dışı edilmek istenmiş ancak ABD'li Yargıç Patricia Tolliver Giles söz konusu kararı durdurmuştu.
Tufts Üniversitesi'nde lisansüstü eğitim gören uluslararası öğrenci Rümeysa Öztürk, salı günü kampüs dışındaki dairesinin önünde federal yetkililer tarafından gözaltına alındı. Bu bilgi, üniversitenin rektörü ve öğrencinin avukatı tarafından doğrulandı.
Rumeysa Öztürk, Tufts Üniversitesi'nde doktora öğrencisi olarak geçerli bir öğrenci vizesine sahipti. Avukatı Mahsa Khanbabai’nin açıklamasına göre, Müslüman olan Öztürk, salı akşamı arkadaşlarıyla birlikte Ramazan orucunu açmaya giderken, Massachusetts’in Somerville kentindeki evinin yakınında İç Güvenlik Bakanlığı ajanları tarafından gözaltına alındı.
“Şu anda nerede olduğuna dair hiçbir bilgimiz yok ve kendisiyle iletişim kuramıyoruz,” diyen avukatı açıklamasında, “Şu ana kadar kendisine yöneltilmiş herhangi bir suçlama olup olmadığını da bilmiyoruz” ifadelerini kullandı.
İç Güvenlik Bakanlığı’nın kıdemli bir sözcüsüne atfedilen bir açıklamada, çarşamba günü Öztürk’ün Hamas’ı destekleyen faaliyetlerde bulunduğu ve bunun vizesinin iptal edilmesi için yeterli gerekçe olduğu iddia edildi.
Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) kayıtlarına göre, bu isimde (Rümeysa Öztürk) bir kişi çarşamba günü Louisiana’daki bir gözaltı merkezinde tutuluyordu.
Salı akşamı, Massachusetts Federal Bölge Mahkemesi Hakimi Indira Talwani, hükümetin Öztürk’ü mahkemeye önceden yazılı bildirimde bulunmadan eyalet dışına çıkarmamasını emretti. Ancak hükümetin Öztürk için Massachusetts’ten çıkarılmasına dair yazılı bir bildirimde bulunup bulunmadığı ise belirsizdi.
Öztürk, gözaltının yasal olup olmadığının belirlenmesi için mahkemeye başvurdu. Dava dilekçesinde, Boston’daki ICE saha ofisinin vekil direktörü Patricia Hyde ve diğer ajans yetkilileri davalı olarak yer aldı.
Tufts Üniversitesi Rektörü Sunil Kumar, salı gecesi üniversite topluluğuna gönderdiği bir e-postada, okul yönetiminin öğrencinin gözaltına alınacağına dair önceden herhangi bir bilgiye sahip olmadığını ve federal yetkililerle herhangi bir bilgi paylaşmadıklarını belirtti. Kumar e-postada "Kampüsümüzdeki özellikle uluslararası öğrenciler için bu haberin endişe verici olabileceğinin farkındayız" ifadelerini kullandı.
Filistin'de yaşananları 'soykırım' olarak tanımaya çağıran yazıları bulunuyordu
Öztürk’ün, mart ayında Tufts Üniversitesi öğrenci gazetesinde yayımlanan ve üniversite yönetimini Filistin’de yaşananları ‘soykırım’ olarak tanımaya ve İsrail bağlantılı şirketlerden yatırımlarını çekmeye çağıran bir makalede birkaç yazar arasında yer aldığı bildirildi.
Öztürk, ABD Başkanı Donald Trump yönetimi tarafından sınır dışı edilmesi hedeflenen birkaç öğrenciden biri. Alabama Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan İran vatandaşı Alireza Doroudi’nin de federal göçmenlik yetkilileri tarafından kampüs dışında gözaltına alındığı okulun çarşamba günü yaptığı açıklamada duyuruldu. Yetkililerin Doroudi’yi neden hedef aldığı bilinmiyor ve ABD göçmenlik yetkilileri sorulara yanıt vermedi.
Öğrenciler sınır dışı ediliyor
Bu ayın başlarında, Columbia Üniversitesi’nden mezun olan ve Filistin yanlısı kampüs protestolarında öne çıkan Mahmoud Khalil, New York’ta federal göçmenlik yetkilileri tarafından gözaltına alındı. Kendisine herhangi bir suçlama yöneltilmemiş olsa da, yönetim onun antisemitizmin yayılmasını önlemek amacıyla sınır dışı edilmesi gerektiğini savundu.
İç Güvenlik Bakanlığı sözcüsü Tricia McLaughlin, Öztürk’ün, Göçmenlik ve Vatandaşlık Yasası’nın nadiren kullanılan bir hükmü uyarınca gözaltına alındığını belirtti. Yönetim, aynı hükmü kullanarak Khalil’i de sınır dışı etmeye çalışıyor.
Bu yasa maddesi, dışişleri bakanına, ABD’nin dış politika çıkarlarına tehdit oluşturduğu düşünülen herhangi bir göçmene karşı sınır dışı etme işlemi başlatma yetkisi veriyor.
Tufts Üniversitesi'nde, rektör öğrencilere gönderdiği e-postada, üniversitenin “kampüse (veya kampüs dışına) önceden haber vermeden gelen devlet yetkililerine karşı izlenmesi gereken protokolü” hatırlattı ve böyle bir durumda üniversite polisinin aranmasını tavsiye etti.
Çarşamba günü sosyal medyada yayılan bir video, başörtülü ve beyaz bir palto giymiş bir kadının kaldırımda sivil kıyafetli, maskeli memurlar tarafından çevrelendiğini, kelepçelendiğini ve plakasız araçlara bindirilerek götürüldüğünü gösterdi.
Massachusetts Başsavcısı Andrea Joy Campbell, ofisinin konuyu “yakından takip ettiğini” belirtti.
Campbell, “Rumeysa Öztürk’ün — yasal olarak burada bulunan bir öğrencinin — gözaltına alınmasına dair görüntüler rahatsız edici. Şu ana kadar bildiklerimize dayanarak, federal yönetimin onu pusuya düşürerek gözaltına alması, görünüşe göre sadece siyasi görüşleri nedeniyle onu hedef alması endişe verici. Bu kamu güvenliği değil, sindirme politikasıdır ve mahkemede titizlikle incelenmelidir,” dedi.
'O, kimseye zarar vermez'
Öztürk, İstanbul Şehir Üniversitesi’nde lisans eğitimi sırasında psikoloji laboratuvarında ve öğrenci asistanı olarak Prof. Fatima Tuba Yaylacı ile yakın çalıştı. Öztürk’ün çocuk gelişimiyle, özellikle çocukların ölüm ve yaşam gibi kavramları nasıl anladıklarıyla ilgilendiğini belirten Yaylacı, Çarşamba günü verdiği bir röportajda, “O, kimseye zarar vermez” dedi.
İnsan hakları konusunda son derece duyarlı biri olduğunu belirten Yaylacı, “Kimseyi incitmek istemeyen, çeşitliliğe saygı duyan, herkesi kapsamak isteyen bir insan,” diye ekledi.
Öztürk’ün, Fulbright bursuyla Columbia Üniversitesi Teachers College’da yüksek lisans yapmadan önce Filistin hakkında hiç konuşmadıklarını söyleyen Yaylacı, “İnsanlarla ilişkileri gerçekten iyiydi ama siyasi anlamda örgütsel ya da aktivist bir lider değildi,” dedi.
Birkaç hafta önce Öztürk’ten bir mesaj aldığını belirten Yaylacı, öğrencisinin laboratuvarın sosyal medya hesabında paylaşılan arkadaşlarıyla olan fotoğraflarının kaldırılmasını istediğini söyledi. Öztürk, kendisinin internette kötü niyetli bir şekilde hedef gösterildiğini ve kişisel bilgilerinin paylaşıldığını (doxxing) belirtmişti.
“Bugün benim için de çok zor bir gün, çok üzgünüm,” diyen Yaylacı, “Bu meselenin çözüleceğini umuyorum. O, Türkiye’de ve ABD’de çocuklar için çok değerli bir araştırmacı” ifadelerini kullandı.
Hedef gösterildi mi?
Üniversite kampüslerinde antisemitizme karşı mücadele ettiğini iddia eden Canary Mission adlı grup, Öztürk’ün bir fotoğrafını web sitesinde paylaşarak onu Tufts Üniversitesi öğrencisi olarak tanımladı ve Mart 2024’te “İsrail karşıtı aktivizmde bulunduğunu” öne sürdü. Bunun, Öztürk'ün yazdığı görüş makalesine atıfta bulunabileceği düşünülüyor. Filistin yanlısı aktivistler, bu grubun kimliklerini ifşa ederek kendilerini tacizlere açık hale getirdiğini savunuyor.
Eski Başkan Donald Trump, 29 Ocak’ta bir başkanlık kararnamesi imzalayarak antisemitizme karşı mücadele kapsamında, kampüsler de dahil olmak üzere, “yasadışı antisemitik taciz ve şiddet eylemlerine karışan yabancıların sınır dışı edilmesini” öngören politikaların uygulanacağını duyurmuştu.
“Kimse Somerville sokaklarından ya da Amerika’nın herhangi bir yerinden kaçırılmamalıdır.”
Massachusetts Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği (ACLU) hukuk direktörü Jessie Rossman, Çarşamba günü yaptığı açıklamada, “Hükümet, onu derhal Massachusetts’teki arkadaşlarına ve topluluğuna iade etmelidir,” dedi.
Tufts Üniversitesi’nin ana kampüsü, Boston’un 11 km kuzeybatısındaki Medford kentinde bulunuyor. Öztürk’ün gözaltına alındığı Somerville kenti, Medford’un hemen bitişiğinde yer alıyor.
Trump Kongre'de koltuk kaybetmemek için BM Daimi Temsilci adayı Stefanik'i geri çekti
ABD Başkanı Donald Trump, Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilciliğine aday gösterdiği Elise Stefanik'in adaylığını, Temsilciler Meclisi'ndeki Cumhuriyetçi koltukları kaybetmemek için geri çektiğini duyurdu
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Trump, duyuruyu Truth Social medya hesabından yaptı.
"Amerika öncelikli" gündemlerini ilerletmek için Kongre'deki her Cumhuriyetçi koltuğu korumaları gerektiğini belirten Trump, "En büyük müttefiklerimden biri olan Elise'den Kongre'de kalarak tarihi vergi kesintileri, harika işler, rekor ekonomik büyüme, güvenli sınır, enerji hakimiyeti, güç ile barış ve çok daha fazlasını sunmama yardım etmesini istedim." ifadesini kullandı.
Donald Trump, Stefanik'in Kongre'deki koltuğu için başka kimsenin aday olmasını istemediğini, BM'de iyi iş çıkarabilecek başkalarının da olduğunu vurgulayarak, Stefanik'in, Temsilciler Meclisi Cumhuriyetçi liderlik ekibine katılacağını kaydetti.
Kasım ayında yeniden başkan seçildikten sonra Trump, New York'un Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi üyesi Stefanik'i, ABD'nin BM Daimi Temsilcisi adayı olarak göstermişti.
ABD Temsilciler Meclisinde Cumhuriyetçiler 218 koltuğu elinde tutarken, Demokratlar ise 213 sandalyeye sahip bulunuyor.
Kaynak: AA
Umman üzerinden iletildi: İran'dan Trump'ın mektubuna yanıt
ABD Başkanı Trump'ın İran lideri Hamaney'e gönderdiği mektuba Tahran'dan yanıt geldi. Dışişleri Bakanı Erakçi, Umman üzerinden iletilen mektupla ilgili, "Politikamız azami baskı ve askeri tehdit altında doğrudan müzakerelerin olmayacağı ancak dolaylı müzakerelerin devam edebileceği yönünde" dedi
Macron'dan 'Ukrayna'ya güvence gücü' açıklaması: Fikir birliği yok, birkaç ülke gönderebilir
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, bazı Avrupa ülkelerinin Ukrayna'da stratejik noktalara güvence gücü gönderebileceğini söyledi. Macron, "Şu anda bir fikir birliği olmadığı için birkaç devletin birliklerinden oluşacak. Ukraynalılar ile önceden belirlenen stratejik yerlere konuşlanacaklar" dedi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Paris'in ev sahipliğinde düzenlenen Ukrayna konulu liderler zirvesinin ardından, barış durumunda bu ülkede bazı stratejik noktalara, Rusya'ya karşı caydırıcı olacak Avrupa güvence güçleri gönderilebileceğini ancak bu konuda devletler arasında fikir birliği olmadığını söyledi.
Macron, Elysee Sarayı'nda gerçekleştirilen ve Ukrayna'ya destek taahhüdünde bulunan "Gönüllüler Koalisyonu"nu üçüncü kez bir araya getiren liderler zirvesinin ardından basın açıklaması yaptı. Bugünkü zirvede AB temsilcileri ve NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin yanı sıra 31 ülke lideri ve temsilcisinin yer aldığını belirten Macron, zirvenin amacının kalıcı ve adil bir barışın sağlanması olduğunu ifade etti.
Macron, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın üzerinden geçen 3 yılın ardından 'bir dönüm noktasında' olduklarını vurguladı. Macron, Paris'te yapılan "Gönüllüler Koalisyonu" zirvesinde Avrupalı ülkelerin "güç yoluyla barışı inşa etmek için birlik olmayı sürdürmeyi" taahhüt ettiğini ve amaçlarının 'barışı kazanmak' olduğunu belirtti.
Rusya'nın Ukrayna'nın attığı barış adımına karşılık vermemesini ve saldırılarını sürdürmesini eleştiren Macron, Ukrayna'nın, Cidde'deki görüşmelerin ardından 30 günlük ateşkesi koşulsuz kabul ettiğini ancak Rusya tarafından ateşkes önerisine "hiçbir cevap" alınamadığını dile getirdi.
Fransa ve İngiltere'ye yetki
Zirvede, Rusya'ya karşı uygulanan yaptırımların barış sağlanana kadar kaldırılmaması yönünde tüm ülkelerin mutabık kaldığını belirten Macron, ayrıca zirveye katılan ülkelerin Fransa ve İngiltere'ye Gönüllüler Koalisyonu'nun yürüteceği faaliyetlere ve planlamalara liderlik etme yetkisi verdiğini söyledi. "Gelecek Ukrayna ordusunun formatını oluşturmak için bir Fransız-İngiliz ekibinin" Ukrayna'ya gönderileceğini duyuran Macron, Ukrayna'da olası bir barış durumunda Rusya'ya karşı caydırıcılığın artırılması için "bazı AB üyesi ülkelerin Ukrayna'daki belli stratejik noktalara güvence güçleri gönderebileceğini" kaydetti.
"Birkaç devletin birliklerinden oluşacak"
Bu güçlerin Ukrayna'nın deniz, hava ve kara güvenliğini kapsayan daha geniş bir güvenlik paketinin parçası olacağını dile getiren Macron, Ukrayna'ya güvence gücü gönderilmesine ilişkin bir fikir birliğinin olmadığını da ifade etti. Macron, "(Güvence güçleri) Bunlar, şu anda bir fikir birliği olmadığı için birkaç devletin birliklerinden oluşacak. Ukraynalılar ile önceden belirlenen stratejik yerlere konuşlanacaklar." dedi.
Çin'in, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın sonlandırılmasındaki rolüne ilişkin soruya ise Macron, "(Çin Devlet Başkanı) Şi'nin (Cinping) bu sağlam ve kalıcı barışı inşa etmemize yardımcı olmakta çok aktif bir rol oynayabileceğini umuyorum." yanıtını verdi.
Macron, Türkiye'nin Ukrayna barış müzakerelerindeki rolüne ilişkin olarak da "büyük bir ülke olan Türkiye'ye saygı duyduklarını" belirtti ve "Türkiye'nin Avrupa'ya, Avrupa'nın Türkiye'ye ihtiyacı olduğu" değerlendirmesinde bulundu. Ukrayna konulu liderler zirvesinin ilki 2 Mart'ta Londra'da, ikincisi ise yine İngiltere'nin ev sahipliğinde 15 Mart'ta çevrim içi gerçekleştirilmişti. Londra'da yapılan zirvede, Ukrayna'ya askeri ve ekonomik desteği artırmak isteyen ülkelerden oluşan "Gönüllüler Koalisyonu" kurulduğu açıklanmıştı.
Kaynak: AA
Rusya'nın en zengin iş insanlarından Vadim Moşkoviç tutuklandı
Rusya’nın en zengin iş insanlarından, Rusagro şirketinin kurucusu Vadim Moşkoviç "büyük ölçekli dolandırıcılık" şüphesiyle tutuklandı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Yaklaşık 2,7 milyar dolarlık servetiyle Rusya'nın en zengin iş insanları arasında yer alan Moşkoviç aleyhine açılan dava, başkent Moskova'daki Meşçanskiy mahkemesinde görüldü. Büyük ölçekli dolandırıcılıkla suçlanan Moşkoviç, hakkındaki suçlamaları reddetse de mahkeme, Moşkoviç'in 2 ay süreliğine tutuklanmasına hükmetti.
Rusya'nın en büyük tarım şirketlerinden Rusagro’nun kurucusu Moşkoviç, Batılı ülkelerin yaptırımlarının ardından şirketteki payını yüzde 50'inin altına düşürmüştü.
Rus basınında yer alan haberlerde, Moşkoviç'in "Solneçniye Produkti" adlı şirketin satın alınma sürecinde yaklaşık 30 milyar rublelik (yaklaşık 356 milyon dolar) dolandırıcılık yapmakla suçlandığı öne sürülüyor.
Moskova Borsası’nda işlem gören Rusagro'nun hisseleri gelişmenin ardından dün yüzde 19,5, bugün de yüzde 14 değer kaybetti.
Hamas Sözcüsü İsrail saldırısında öldü
Hamas, sözcüsü Abdullatif Kanu'nun İsrail saldırısında öldüğünü doğruladı. Hamas, "İşgalci İsrail'in Hamas'ın liderlerini ve sözcülerini hedef alması irademizi kıramayacak" açıklamasını yaptı
Zelenski'den Putin açıklaması: Yakında ölecek ve her şey bitecek
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, Rusya Devlet Başkanı Putin'in ölmekten korktuğunu söyleyerek, "Yakında ölecek, bu bir gerçek ve her şey bitecek" dedi
Gigil Oxford Sözlüğü'ne eklendi: Aşırı sevimliliğin uyandırdığı his
Oxford İngilizce Sözlüğüne (OED), "bir şeyin, aşırı sevimli olduğunda uyandırdığı yoğun his" anlamında Filipinler'de kullanılan Tagalog dilindeki "gigil" kelimesi eklendi
Kanada Başbakanı 'Ticaret savaşı zarar verir' demişti: Trump'tan yeni tehdit
Kanada Başbakanı Carney "Onun ticaret savaşı, Amerikalı tüketici ve çalışanlara zarar veriyor" diye seslendiği ABD Başkanı Trump, AB ve Kanada'yı tehdit etti. Trump, planlanandan daha büyük tarifelerle karşılık vereceklerini belirtti.
Olası saldırı alarmı: Japonya tahliye planı hazırlıyor
Japonya, Tayvan yakınlarındaki adanın sakinlerini "olası bir saldırı" anında tahliye etme planı hazırlıyor
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Japonya, Tayvan yakınlarındaki ada eyaleti Okinawa'ya bağlı adalarda yaklaşık 120 bin kişinin olası saldırı durumunda tahliye edilmesini sağlayacak bir plan üzerinde çalıştıklarını bildirdi. Kyodo News'ün haberine göre, yetkililer, hükümetin Çin ile Tayvan arasında tırmanan gerilim nedeniyle oluşabilecek saldırı durumunda Okinawa eyaletinden yapılacak tahliyeler için 2026 mali yılı itibarıyla saha tatbikatları düzenlemeyi planladığını duyurdu.
Planın belirli bir senaryoya yönelik olmadığını ifade eden yetkililer, tahliye edilecek adaların tümünün Tayvan yakınında olduğunu kaydetti.
Yetkililer, planının tahliye sürecindeki ulaşım ve konaklama gibi çeşitli detayları içerdiğini de belirtti.
6 gün içinde tahliye edilebilir
Söz konusu plan kapsamında Okinawa eyaletine bağlı adalarda yaklaşık 110 bin bölge sakini ve 10 bin ziyaretçinin özel feribot ve uçaklar aracılığıyla 6 gün içinde tahliye edilmesinin öngörüldüğünü bildiren yetkiler, ilk olarak Kyushu Adası'ndaki havaalanı ve limanlara götürülecek kişilerin oradan diğer tahliye noktalarına aktarılacağını ifade etti.
Hükümetin Aralık 2022'de yayımladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi, adalarda "çeşitli tahliye alanları" tesis ederek özellikle önceden tahliyesinde zorluk yaşanabilecek hükümet yetkililerinin güvenliğini sağlamayı amaçlıyor.
Çin'in topraklarının parçası olduğunu savunduğu Tayvan, 1949'dan bu yana fiili bağımsızlığa sahip bulunuyor. Çin ana karası ile Tayvan arasında iç savaşın ardından ortaya çıkan ayrılık ve egemenlik ihtilafı sürüyor.
Son yıllarda Tayvan üzerindeki askeri baskıyı artıran Pekin yönetimi, Ada'nın ana karayla yeniden birleşmesi için gerekirse güç kullanabileceğini vurguluyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron: Türkiye'nin Karadeniz söz konusu olduğunda çok özel bir rolü var
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile bir araya gelen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Rusya-Ukrayna Savaşı sürecinde Karadeniz Tahıl Girişimi'nin imzalanmasında üstlendiği rol nedeniyle Türkiye için "Karadeniz söz konusu olduğunda çok özel bir rolü var" değerlendirmesinde bulundu
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Ukraynalı mevkidaşı Volodimir Zelenski ile Elysee Sarayı'nda yaptığı görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. Ülkesinin "kararlılıkla Ukrayna'nın yanında olmayı sürdüreceğini" belirten Macron, Zelenski ile görüşmesinin, yarın Paris'in ev sahipliğinde gerçekleştirilecek Ukrayna konulu güvenlik ve barış zirvesinde atılacak adımlara bir hazırlık niteliğinde olduğunu dile getirdi.
Ukrayna'ya 2 milyar avroluk yardım
Macron, Ukrayna’ya silah yardımını ve silah üretim projelerine desteği içeren ek yardımda bulunacaklarını açıkladı. Bu yardımın 2 milyar avro olacağını duyuran Macron, Rusya'ya ateşkes çağrısında bulundu.
Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde Ukrayna'da ateşkes sağlanmasına ilişkin yapılan görüşmelerin sonunda 30 günlük ateşkes ilan edilmesini içeren mutabakatın Ukrayna tarafından kabul edildiğini ve Rusya'nın da buna uyması gerektiğini vurgulayan Macron, Rusya’nın bu konuda şu ana kadar "somut bir cevabının" olmadığı söyledi ve saldırıların durdurulmasını istedi.
Macron: Türkiye'nin attığı adımlardan memnuniyet duyuyoruz
Macron, Rusya ile Ukrayna arasında devam eden savaşta Kiev ile Moskova yönetimi arasında özellikle bu ülkelerden tahıl ihracatının sağlanması için temaslarda bulunan Türkiye'den övgüyle bahsetti.
Rusya-Ukrayna Savaşı'nın küresel gıda fiyatları üzerindeki etkisini azaltmak için Türkiye'nin çabalarıyla Birleşmiş Milletler (BM) arabuluculuğunda 2022’de hayata geçirilen Karadeniz Tahıl Girişimi Anlaşması'na değinen Macron, bu anlaşmanın Rusya tarafından "baltalandığını" kaydetti.
Rusya'nın bu anlaşmadan çekilmesinin ardından Karadeniz'deki barış ve tahıl (ihracatı) yollarının tekrar açılması için birçok girişimde bulunduklarını belirten Macron, Türkiye’nin bu konuda attığı adımlardan memnuniyet duyduğunu ifade etti.
Macron, Türkiye için "Karadeniz söz konusu olduğunda çok özel bir rolü var." ifadesini kullandı.
Öte yandan Ukrayna'ya sağlanacak güvenlik garantileri kapsamında bu ülkeye asker gönderilmesine ilişkin soruya Macron, bu birliklerin muharip birlikler olmayacağını ve yapılacak barış anlaşmasının bir parçası olarak caydırıcı unsurlar olarak görev alacağını yineledi.
Ayrıca olası bir ateşkes durumunda Rusya'ya yönelik yaptırımların kaldırılmasını gündeme getirmek için "oldukça erken" olduğunu belirten Macron, bunun "Rusya'nın uluslararası hukuka uyup uymayacağına bağlı olduğu" değerlendirmesinde bulundu.
Kaynak: AA
Trump'tan yeni tarife: ABD'de üretilmeyen tüm otomobillere yüzde 25 gümrük vergisi
ABD Başkanı Trump, 'ABD'de üretilmeyen tüm otomobillere' yüzde 25 tarife uygulayacaklarını açıkladı. İmza töreninde konuşan Trump, bu kararı "Amerika'nın kurtuluş gününün başlangıcı" diye nitelendirdi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
ABD Başkanı Donald Trump, 'ABD'de üretilmeyen tüm otomobillere', yüzde 25 oranında gümrük vergisi uygulayacaklarını duyurdu. Trump, yerli üretimin artırılması amacıyla ithal otomobil ve kamyonlara yüzde 25 gümrük tarifesi uygulanmasına yönelik kararnameyi imzaladı.
Beyaz Saray'da düzenlenen imza töreninde konuşan Trump, bunu 'Amerika'nın kurtuluş gününün başlangıcı' olarak nitelendirdi. Trump, "Yapacağımız şey, ABD'de üretilmeyen tüm otomobiller için yüzde 25 oranında gümrük vergisi uygulamak olacak" dedi. ABD'de üretilmesi halinde tarife uygulanmayacağını belirten Trump, şirketlerin gümrük vergisi ödememek için ABD'ye geri döndüğünü aktardı.
Trump'ın 'tarife' politikası
ABD'nin Kanada ve Meksika'dan ithal edilen ürünlere yönelik yüzde 25 ek gümrük vergisi 4 Mart'ta başlamıştı. Trump, daha sonra söz konusu ülkelere "ABD-Meksika-Kanada Anlaşması (USMCA)" kapsamına giren ürünler için 2 Nisan'a kadar gümrük tarifesi uygulamayacaklarını açıklamıştı.
ABD'nin çelik ve alüminyum ithalatına yönelik ek tarifeler de 12 Mart'ta yürürlüğe girmişti. Kanada yönetimi de buna misilleme olarak, ülkeden yapılan 29,8 milyar Kanada doları tutarındaki ithalata yüzde 25 oranında gümrük vergisi uygulayacağını duyurmuştu.
AB de aynı gün ABD'ye 26 milyar euroluk karşı önlem uygulanacağını açıklamıştı. 1 ve 13 Nisan olmak üzere iki aşamada yürürlüğe girmesi planlanan önlemler daha sonra müzakerelere zaman tanımak için nisan ortasına kadar ertelenmişti. Trump son olarak Venezuela'dan petrol veya gaz satın alan ülkelere 2 Nisan'dan itibaren yüzde 25 tarife getirileceğini ilan etmişti.
Kaynak: AA
Rutte'den 'daha güçlü bir transatlantik birlik' çağrısı: Ne Avrupa ne de ABD için tek başına hareket etme zamanı değil
NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, ittifakın karşı karşıya olduğu güvenlik sorunlarına karşı 'daha güçlü bir transatlantik birlik' gerektiğini söyledi. Rutte, "Ne Avrupa ne de ABD için tek başına hareket etme zamanı değil" dedi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, ne Avrupa'nın ne de ABD'nin küresel güvenlik tehditleriyle tek başına mücadele edemeyeceğini belirterek, daha güçlü bir transatlantik birlik çağrısında bulundu. Rutte resmi ziyaret için bulunduğu Polonya'da Varşova Ekonomi Okulu'nda düzenlenen etkinliğe katıldı.Etkinliğin başında yaptığı konuşmada Ukrayna'da devam eden savaş ve artan jeopolitik gerilimler ışığında NATO'nun birliğine ilişkin endişelere işaret eden Rutte, Avrupa ve ABD arasında yaşanan tartışmalara rağmen NATO'nun Avrupa ve Kuzey Amerika'nın ortak savunması için 'tek uygulanabilir çerçeve' olmaya devam ettiğini söyledi.
"Amerika'nın nükleer şemsiyesinin yerini hiçbir şey tutamaz"
Rutte, ABD, İngiltere, Türkiye, Kanada, Norveç ve İzlanda gibi ülkelerin İttifak'a verdiği önemli katkılara işaret ederek, "Onlar olmadan Avrupa'nın savunmasını hayal etmek mümkün değil. Ve güvenliğimizin nihai garantörü olan Amerika'nın nükleer şemsiyesinin yerini hiçbir şey tutamaz." dedi. NATO'nun karşı karşıya olduğu güvenlik sorunlarına karşı 'daha güçlü bir transatlantik birlik' gerektiğini dile getiren Rutte, "Şunu açıkça ifade etmeme izin verin: Ne Avrupa ne de ABD için tek başına hareket etme zamanı değildir. Küresel güvenlik sorunları hiçbirimizin tek başına üstesinden gelemeyeceği kadar büyüktür" değerlendirmesinde bulundu.
"Sam Amca hala arkamızda"
Rutte, ABD'nin NATO'ya bağlılığı konusunda şüphesi olmadığını ifade ederek, şunları aktardı: "Bunun için sadece benim sözüme güvenmeyin. Güçlü bir NATO'ya olan bağlılığını defalarca dile getiren Başkan (Donald) Trump’a kulak verin. ABD Kongresindeki iki partili güçlü desteğe ve anketlere göre dörtte üçü NATO'yu destekleyen Amerikan halkına kulak verin. İki hafta önce Beyaz Saray'da Başkan'la ve Capitol Hill'de yaptığım görüşmelerde bunu bir kez daha yüksek sesle ve net bir şekilde duydum. Avrupa'nın Sam Amca'nın (ABD) hala arkamızda olduğunu bilmesi gerekiyor. Ancak Amerika'nın da NATO müttefiklerinin herhangi bir kısıtlama ve kabiliyet boşluğu olmaksızın üzerlerine düşeni yapacaklarını bilmesi gerekiyor."
"Rusya en önemli ve doğrudan tehdit olmaya devam edecek"
Rutte, Ukrayna'daki savaşın nasıl biteceğine ilişkin Avrupa'da endişeler olduğunu ifade ederek, "Nasıl sona ererse ersin, Rusya güvenliğimize yönelik en önemli ve doğrudan tehdit olmaya devam edecektir. Rusya, savunma harcamalarını artırmakta ve savaş ekonomisine geçmektedir." dedi. Ukrayna'da kalıcı barışın sağlanmasının Avrupa’nın güvenliği ve küresel istikrar için elzem olduğunu kaydeden Rutte, "Başkan Trump'ın Rusya ile şeytanın bacağını kırmasını ve ateşkese yönelik görüşmelerin devam etmesini memnuniyetle karşılıyorum" diye konuştu.
"Amerikalılar görüşmeleri doğru şekilde yürütüyor"
Konuşmasının ardından katılımcıların sorularını yanıtlayan Rutte, Rusya ile müzakereler yürüten ABD'nin "deneyimli" olduğunu ve Washington'ın attığı adımlara güvendiğini söyledi. Rutte, "Putin ile anlaşmak zorunda kaldığınızda ona güvenemezsiniz ve ancak son dakikada bir anlaşma yaparsınız. Amerikalılar da bunu biliyor ve yine bence bu görüşmeleri tam olarak doğru şekilde yürütüyorlar" değerlendirmesinde bulundu.
Fransa ve İngiltere'nin sahip olduğu nükleer caydırıcılığa "saygı duyduğunu" belirten Rutte, öte yandan bunların ABD'nin NATO’ya sağladığı nükleer şemsiyeye alternatif olmadığını vurguladı. Rutte, Rusya ve Çin'in sahip oldukları nükleer başlıkları hızla artırdıklarına dikkati çekerek, "Tek güvenilir nükleer caydırıcı ve özgürlüğümüzün nihai garantörü ABD’dir. Kendinizi kandırmayın, Fransız ve İngilizlerin bunun yerini almasına imkan yok" dedi.
Kaynak: AA
Bolsonaro'ya 'darbe girişimi' davası: Komplonun lideri olmakla suçlanıyor
Brezilya'da, eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro hakkında mevcut Devlet Başkanı Lula da Silva hükümetine karşı darbe girişiminde bulunduğu suçlamasıyla ceza davası açılacak. Yargıç Moraes, Bolsonaro'nun 'darbe planının' lideri olduğuna ilişkin yeterli kanıta sahip olduklarını söyledi
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Brezilya Federal Yüksek Mahkemesi, savcılığın eski Devlet BaşkanıJair Bolsonaro dahil 7 kişi hakkında hazırladığı darbe iddianamesini oy birliğiyle kabul ederek, bu kişiler hakkında ceza davası açılmasına onay verdi. Yüksek Mahkeme Birinci Dairesi'nin 5 yargıcı, cumhuriyet savcılığı tarafından bir gün önce sunulan soruşturmanın ayrıntılarını ve aşırı sağcı liderin savunmasını dinledikten sonra davanın kabul edilmesi yönünde oy kullandı.
Bolsonaro, Lula da Silva'nın 31 Ekim 2022'de kazandığı seçimi askeri müdahale yoluyla devirmeyi amaçlayan bir komploya liderlik ettiği iddiasıyla yargılanacak. Yargıç Alexandre de Moraes, yaptığı açıklamada, Bolsonaro'nun 'darbe planının' lideri olduğuna ilişkin yeterli kanıta sahip olduklarını belirtti. Moraes, "Çok şiddetli bir darbe girişimi yaşadık. Darbe için askeri müdahale talebiyle birlikte vahşi bir şiddet. Ordu ve Hava Kuvvetleri komutanlarının olağanüstü hal tedbirlerine direnmesi, meşru olarak seçilmiş hükümetin darbeyle ortadan kaldırılmasını önledi" ifadesini kullandı.
Bolsonaro'dan Yüksek Mahkeme'ye sert tepki
Yüksek Mahkeme üyelerinin kendisine karşı kişisel sorunları olduğunu savunan Bolsonaro, davayı soruşturan Moraes'in kendisini suçlamak için 'asılsız bir hikaye' uydurduğunu öne sürdü. Bolsonaro, 2022 seçimlerinden sonra ordu komutanlarıyla muhtemel bir olağanüstü hal ilan edilmesi konusunda olası senaryoları ele aldıklarını ancak bunun anayasaya aykırı olmadığını belirtti.
Ne olmuştu?
Brezilya Federal Polisi, 26 Kasım 2024'te Bolsonaro'nun, Lula da Silva hükümetine yönelik darbe planına dahil olduğunu iddia etmişti. Brezilya Yüksek Mahkemesi, federal polisin, darbe planına ilişkin raporunu kamuoyunun erişimine sunmuştu.
Raporda, soruşturma boyunca toplanan kanıtların, eski Devlet Başkanı Bolsonaro'nun 2023'te Devlet Başkanı Lula da Silva hükümetini iktidardan düşürmeye yönelik darbe planına dahil olduğunu gösterdiği ifade edilmişti.
Brezilya Federal Polisi, 21 Kasım 2024'te Lula da Silva hükümetine darbe girişiminde bulunduğu iddiasıyla eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro'nun da aralarında yer aldığı 37 kişi hakkında suç duyurusunda bulunmuştu.
- Brezilya'daki olaylar
Brezilya'da 30 Ekim 2022'de düzenlenen ikinci tur devlet başkanlığı seçiminde sol görüşlü Devlet Başkanı Lula da Silva, aşırı sağcı eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro'yu koltuğundan etmişti. Seçimleri kazanan Lula da Silva, 1 Ocak 2023'te parlamentoda yemin ederek göreve başlamıştı.
Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Bolsonaro destekçileri önce ülkede günlerce süren otoyol kapatma eylemleri yapmış, 8 Ocak 2023'te de ordunun müdahalede bulunması talebiyle slogan atarak polis bariyerini aşıp Ulusal Kongre binasını basmıştı.
Polis, ayrıca göstericilerin Devlet Başkanlığı Sarayı ve Yüksek Mahkeme binasına zorla girmesine de engel olamamıştı.
Kaynak: AA
AB'den 450 milyon vatandaşına 'kriz' uyarısı: En az 72 saat yetecek temel ihtiyaç malzemesi stoklayın
Avrupa Birliği, kıta genelindeki 450 milyon AB vatandaşına, savaş, siber saldırılar, iklim değişikliği ve hastalıkların kriz olasılığını artırdığı gerekçesiyle en az 72 saat yetecek yiyecek, su ve diğer temel ihtiyaç malzemelerini stoklamaları çağrısında bulundu
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Avrupa Birliği (AB), üye ülkelerde kritik ekipman stoklarının artırılması ve halkın acil durumlar için en az 72 saat yetecek temel ihtiyaç malzemelerini stoklamaları çağrısında bulundu. AB Komisyonu, doğal afet, savaş veya jeopolitik krizler gibi karmaşık tehditler ve sınamalar karşısında yaşanabileceklere yönelik yeni hazırlık stratejisini kamuoyu ile paylaştı. Stratejiye göre, Avrupa krizlere karşı daha hazırlıklı hale getirilecek.
Kriz durumlarında temel toplumsal hizmetlerin devamı sağlanacak. Bu kapsamda hastaneler, okullar, ulaşım ve telekomünikasyon gibi temel hizmetler için asgari hazırlık kriterleri geliştirilecek. Üye ülkelerde su dahil kritik ekipman ve malzeme stokları artırılacak. Halkın acil durumlara karşı daha hazırlıklı olması sağlanacak. Bu kapsamda, halkın acil durumlarda en az 72 saat boyunca yeterli olacak miktarda yiyecek, su ve diğer temel ihtiyaçları stoklaması yönünde çağrı yapıldı.
AB Kriz Merkezi kurulacak
Okulların müfredatlarına hazırlıklı olunması için yapılacaklar konusunu içeren dersler entegre edilecek ve bir hazırlıklı olunma günü başlatılacak. Krizlere karşı müdahalede koordinasyon geliştirilecek. Mevcut AB kriz yapıları arasındaki entegrasyonu iyileştirmek için bir AB Kriz Merkezi kurulacak. Sivil ve askeri işbirliği güçlendirilecek. AB genelinde silahlı kuvvetler, sivil koruma, polis, sağlık çalışanları ve itfaiyecileri bir araya getiren düzenli hazırlık tatbikatları yapılacak. Doğal afetler veya karma tehditler gibi krizleri önlemeye yardımcı olmak için kapsamlı risk ve tehdit değerlendirmesi geliştirilecek. Temel malzemelerin, malların ve hizmetlerin hızlı bir şekilde bulunmasını sağlamak ve kritik üretim hatlarını güvence altına almak için işletmelere yönelik acil durum protokolleri geliştirilecek.
"Tehditler her zamankinden daha karmaşık ve hepsi birbiriyle bağlantılı"
Hazırlık ve Kriz Yönetimi Komiseri Hadja Lahbib, gelecekteki felaketlerle başa çıkmak için açıklanan yeni stratejiyle ilgili, "Bugünün Avrupa'sına yönelik tehditler her zamankinden daha karmaşık ve hepsi birbiriyle bağlantılı" dedi. Lahbib, AB'nin 'stratejik bir rezerv' oluşturması ve yangın söndürme uçakları; tıbbi, enerji ve ulaşım ekipmanları; ve kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer tehditlere karşı özel varlıklar dahil olmak üzere diğer kritik kaynakları stoklaması gerektiğini söyledi.
AB'nin planları Fransa, Finlandiya ve İsveç'teki planlara benzer. Geçtiğimiz yıl İsveç, Soğuk Savaş dönemi sivil acil durum tavsiyelerini, nükleer saldırı durumunda ne yapılması gerektiği gibi 'bugünün güvenlik politikası gerçekliğini daha iyi yansıtacak şekilde' güncelledi. Tüm AB ülkeleri aynı düzeyde kriz hazırlığına sahip değil ve komisyon ayrıca onları acil durumlarda daha iyi koordine olmaya teşvik etmek istiyor.
Haber Giriş: 26.03.2025 21:06 | Son Güncelleme: 27.03.2025 00:16
Paylaş
Eklendi
Rus 'Youtuber'lar Kosova Başbakanı Kurti'yi 'trolledi'
Rus Youtuber, kendini Letonya Cumhurbaşkanı Rinkevics olarak tanıtarak Kosova Başbakanı Kurti ile görüştü. Vovan ve Lexus lakaplı Rus şakacıların yüklediği kayıtta, Kurti'nin Letonya Cumhurbaşkanı olduğunu düşündüğü kişiyle yaklaşık 10 dakika görüntülü görüştüğü görülüyor
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Rus Youtuber tarafından 'kandırılan' Kosova Başbakanı Albin Kurti, Letonya Cumhurbaşkanı Edgars Rinkevics ile görüntülü görüştüğünü zannetti. Kosova Başbakanlık Ofisinden yapılan açıklamada, Kurti ile Rus Youtuberlar arasında gerçekleşen görüntülü görüşme doğrulandı.
Açıklamada, "Olay 9 Şubat seçimlerinden hemen sonra, 11 Şubat'ta Başbakan Kurti'nin seçim sonuçlarıyla ilgili birçok tebrik mesajı ve çağrı aldığı dönemde meydana gelmiştir. Yoğunluk nedeniyle her aramanın tam olarak doğrulanması her zaman mümkün olmamıştır" ifadeleri kullanıldı. Bu talihsiz olayın, Rusya'nın Kosova'yı hedef almaya devam ettiğini doğruladığı vurgulandı.
Başbakan Kurti'nin böyle bir çağrının hedefi olmasından üzüntü duyulduğu aktarılan açıklamada, "Bu olay, Başbakan Kurti'nin temel ve tutarlı duruşunu bir kez daha teyit etmektedir. Gerek kamuya açık görüşmelerde gerekse özel konuşmalarda, kilit meseleler konusundaki tutumu değişmemektedir." ifadelerine yer verildi.
Vovan ve Lexus lakaplı Rus şakacılar Vladimir Kuznetsov ve Alexei Stolyarov'un çevrim içi video platformu Rumble'a yüklediği kayıtta, Kurti'nin Letonya Cumhurbaşkanı Rinkevics olduğunu düşündüğü kişi ile yaklaşık 10 dakika çeşitli konularla ilgili görüntülü görüştüğü görülüyor.
Kuznetsov ve Stolyarov, daha önce benzer yöntemlerle Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda ve eski İngiltere Başbakanı Boris Johnson'ın yanı sıra Elton John ve Prens Harry dahil birçok ünlü ismi kandırmıştı.
Kaynak: AA
Comentarios