top of page

21

  • Yazarın fotoğrafı: mutlunecmettin
    mutlunecmettin
  • 21 Eyl
  • 29 dakikada okunur

Venezuela Trump’ın tehdidi karşısında sivillere askeri eğitim veriyor

ABD Başkanı Donald Trump, Venezuela’yı, “ABD’ye zorla gönderilen mahkumları geri almamakla” tehdit ederken, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro halkı, yedek askerler, milisler ve sivilleri kapsayan askeri tatbikatlara katılmaya çağırdı

Videoyu Oynat

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Başkanı Donald Trump, dün Venezuela’yı “ABD’ye zorla gönderilen” göçmenleri geri almaması durumunda “hesaplanamaz” sonuçlarla tehdit etti. Trump, “Venezuela’nın, ABD’ye zorla gönderilen tüm mahkumları ve akıl hastanesindeki insanları derhal kabul etmesini istiyoruz. Binlerce insan, bu ‘canavarlar’ tarafından ciddi şekilde yaralandı ve hatta öldü. Onları derhal ülkemizden çıkarın, yoksa ödeyeceğiniz bedel hesaplanamaz olacak” dedi.

Venezuela ise 19 Eylül Cuma günü ABD’yi Karayipler’de “ilan edilmemiş bir savaş” yürütmekle suçlayarak, son haftalarda teknelerde öldürülen ondan fazla sözde uyuşturucu kaçakçısını hedef alan ABD saldırılarına ilişkin Birleşmiş Milletler (BM) soruşturması talep etti.

Washington ise daha öncesinde, Venezuela kıyılarının uluslararası sularına savaş gemileri de konuşlandırarak, uyuşturucu karşıtı operasyon olarak adlandırdığı görev kapsamında Porto Riko’ya F-35 savaş uçakları göndermişti.

Kışlalar halka gidiyor" sloganı

ABD’nin, Karayipler’de büyük bir deniz gücü konuşlandırması, ABD’nin Venezuela topraklarına saldırmayı planladığı endişelerini artırdı. Bunun üzerine Venezuela, Trump’ın tehditleri ve ABD’nin Karayipler’deki konuşlandırması karşısında dün ülkedeki siviller için bir günlük askeri eğitim düzenledi.

Karakas’ın Petare mahallesinde, ana cadde silah kullanımı ve diğer “devrimci direniş” taktikleri hakkında mini kurslar için bir günlüğüne kapatıldı. Askerler, gönüllüleri 30 kişilik gruplar halinde maske takma, temel ilk yardım ve “ideolojik düşünce” gibi konularda eğitti. San Cristobal ve Barinas'ın da aralarında bulunduğu başka şehirlerde de benzer eğitimlerin verildiği, ancak katılımın çok yüksek olmadığı bildirildi.

Tatbikatlar, "Kışlalar halka gidiyor" sloganıyla gerçekleştirildi. Maduro, yaptığı açıklamada, Venezuelıların egemenliklerini koruma konusunda ABD’den gelen tehditlere karşı daha önce hiç olmadığı kadar birleştiğini savundu ve halkın bu tatbikatlarla "emperyal tehditlere karşı durma kararlılığını" gösterdiğini ifade etti.

Maduro'dan sivillere çağrı

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, 18 Eylül Perşembe günü ülke genelindeki yedek askerleri, milis güçleri ve gençleri kışlalarda düzenlenen atış eğitimlerine davet etmişti. Maduro, “sivillerin de katılımına açık askeri tatbikatlar yapılacağını” açıklayarak, “askerlerin işçi mahallelerine gönderileceğini ve halka silah kullanımını öğretmelerinin sağlanacağını” belirtmişti.

Milisler konuşlandırıldı

Ayrıca Venezuela yerel basınında yer alan haberlerde, Bolivarcı Milislerin başkent Karakas ve diğer bölgelerde konuşlandırıldığı aktarıldı. ABD medyası ise bazı sivillerin milislere katılmak üzere başvuruda bulunduğunu bildirdi.

Venezuelalı yetkililer, bu adımın "ABD’den gelen tehditlere karşı kapsamlı savunma" amacı taşıdığını belirtirken, hükümetin üst düzey isimlerinden Diosdado Cabello da ülkenin her türlü saldırıya karşı hazırlıklı olduğunu dile getirdi.

Kaynak: ANKA


California'da Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi görevlilerine maske yasağı

ABD'de California Valisi Gavin Newsom, eyalette operasyon yürüten Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi (ICE) görevlilerinin kimliklerini gizleyen maskeler takmasını yasakladı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

The Hill gazetesinin haberine göre Newsom, ICE'nin tartışmalı uygulamalarını sona erdirmeyi amaçlayan yeni yasaya imza attı.

ICE görevlilerinin yüzlerini gizleyen maskeler takmasının şeffaflığı engellediğini ve denetimi zorlaştırdığını savunan Newsom, eyalette yürütülen operasyonlarda maske takılmasını yasaklayan bu yeni düzenlemeyle güvenlik güçlerinin hesap verebilirlikten gizlenemeyeceklerini belirtti.

Newsom, California nüfusunun yaklaşık yüzde 27'sinin yurt dışında doğmuş kişilerden oluştuğuna işaret ederek, ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin yasa dışı göçmenlere yönelik baskıyı artırmasının birçok eyalet sakini için korku yarattığını bildirdi.

Göç politikalarının ülkenin idealleriyle uyumlu hale getirilmesi gerektiğini vurgulayan Newsom, California'da azınlıkların çoğunlukta bulunduğunu ve bu durumun hem eyaleti hem de ABD'yi güçlü kıldığını ifade etti.

1 Ocak 2026'da yürürlüğe girmesi beklenen ve güvenlik güçlerinin yüzlerini gizleyecek şekilde maske, boyunluk, yüz örtüsü ya da herhangi bir ekipman takmalarını yasaklayan bu yeni düzenlemeyle California, ICE dahil federal kolluk görevlilerinin kimliklerini gizlemesini yasaklayan ilk eyalet haline geldi.

Los Angeles'ta ICE karşıtı protestolar

ABD'nin California eyaletinin Los Angeles kentinde Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi tarafından gözaltına alınan düzensiz göçmenlere destek amacıyla düzenlenen gösteriler sırasında çok sayıda kişiye gözaltı uygulanmış, zaman zaman güvenlik güçleri ile protestocular arasında çatışmalar yaşanmıştı.

Trump, Los Angeles'taki durumu kontrol altına almak amacıyla Ulusal Muhafızları görevlendirdiğini açıklamış ve bölgedeki olaylardan dolayı Demokrat yöneticileri suçlamıştı.

Kaynak: AA


İsrail: Filistin Devleti'nin tanınmasını kategorik olarak reddediyoruz

İsrail, Filistin Devleti'nin İngiltere, Avustralya ve Kanada tarafınca resmen tanınmasını kategorik olarak reddettiğini duyurdu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İsrail Dışişleri Bakanlığının, ABD merkezli X şirketinin sosyal medya platformundan yaptığı açıklamada, Filistin devletini tanıma kararının barışı teşvik etmediği, hatta bölgeyi istikrarsızlaştırıldığı savunuldu.

Açıklamada, "İsrail, İngiltere ve bazı diğer ülkeler tarafından yapılan Filistin Devleti'nin tanınmasına ilişkin tek taraflı açıklamayı kategorik olarak reddediyor" ifadesine yer verildi.

Alınan kararların Hamas'ı ödüllendirdiği ve sahip olduğu desteği pekiştirdiği iddia edilen açıklamada, bu kararın iki taraf arasında uzlaşma sağlanması mantığına aykırı olduğu savunularak Filistin yönetiminin de yükümlülüklerini yerine getirmediği ileri sürüldü.

Açıklamada, "Filistin Yönetimi sorunun bir parçasıdır, çözümün bir parçası değildir. Bu nedenle ABD Filistin Yönetimi'ne yaptırımlar uygulamakta ve üst düzey yetkililerinin topraklarına girmesini engellemektedir." iddiasında bulunuldu.

Filistin Devleti'nin tanınmasına yönelik alınan kararların "gerçeklerden kopuk ve hayali" olduğu ve ülkelerin iç siyasetlerine yönelik kaygılar taşıdığı öne sürüldü.

Dışişleri Bakanı Saar, Filistin Devleti'ni tanıyan ülkeleri "ahlak dışı" davranmakla suçladı

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar ise Filistin Devleti'ni tanıma kararı alan ülkeleri "ahlak dışı, çirkin ve iğrenç" bir eylemde bulunmakla suçladı.

Saar, ABD merkezli X şirketinin sosyal medya platformundaki şahsi hesabından yayınladığı video açıklamada, kararın Hamas'a verilen ödül olduğu iddiasını tekrarladı.

Geçmişte çok sayıda ülkenin Filistin'i tanıdığını, bunun o zaman olduğu gibi bugün de yanlış olduğunu ileri süren Saar, "Ancak şimdi tanıma kararı alan hükümetler ahlak dışı, çirkin ve iğrenç bir eylemde bulunuyorlar" ifadesini kullandı.

Saar, Filistin'i tanıma kararı alan ülkelerde muhalefetin bu karara tepki gösterdiğini savunarak, "Geleceğimiz Londra'da veya Paris'te belirlenmeyecek. Kudüs'te belirlenecek" iddiasında bulundu.


Papa 14. Leo: Şiddete, zorla sürgüne ve intikama dayalı bir gelecek olamaz

Katoliklerin ruhani lideri ve Vatikan Devlet Başkanı Papa 14. Leo, Gazze'de şiddete, zorla sürgüne ve intikama dayalı bir gelecek olmadığını söyledi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Vatikan'ın Aziz Petrus Meydanı'na bakan ofisinin penceresinden geleneksel pazar duasını icra eden Papa, duanın ardından İsrail saldırısı altındaki Gazze'ye değindi.

Gazze'nin harap olduğunu belirten Papa 14. Leo, burada acı çekenlere dayanışma gösteren Kilise rahiplerinin çabalarını takdir ettiğini ifade etti.

Papa, Gazze için barış çağrısında bulunarak, "Tekrar ediyorum: Şiddete, zorla sürgüne, intikama dayalı bir gelecek yoktur. Halkların barışa ihtiyacı var; onları gerçekten sevenler barış için çalışır." dedi.

Bu arada, Papa 14. Leo, bu sabah katıldığı başka bir etkinlikte de silahsızlanma çağrısını vurgulayarak, ülke liderlerinin, serveti insanlığa karşı kullanmaması ve halkları yok eden silahlara dönüştürmemesi gerektiğini söyledi.


İsrail İtalya'da düzenlenecek turizm fuarından çıkartıldı

İtalya'nın Rimini kentinde ekim ayında düzenlenecek turizm fuarında İsrail'in stant açmasına izin verilmeyeceği açıklandı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İtalyan basınında yer alan haberlere göre, Rimini'de TTG Seyahat Deneyimi Fuarı'nı (TTG) düzenleyen İtalyan Sergi Grubu (IEG), Rimini Belediye Başkanı Jamil Sadegholvaad ile Emilia-Romagna Bölgesel Yönetim Başkanı Michele de Pascale'nin, Gazze'deki saldırıları sebebiyle stant açmasına karşı çıkan mektupları doğrultusunda İsrail'in fuarda yer almaması kararını aldı.

Böylece İsrail, turizm sektörünün önde gelen etkinliğinden dışlanmış oldu.

Sadegholvaad ile De Pascale, 18 Eylül'de fuar yönetimine yazdıkları mektupta, İsrail’in Rimini’deki fuara katılmasını "uygunsuz" olarak nitelendirmiş ve 8-10 Ekim tarihlerinde Rimini'de gerçekleştirilecek TTG Fuarı'nda İsrail standının bulunmasının yeniden değerlendirilmesini talep etmişti.

Aslen İranlı olan ve 2021 yılında Demokratik Partiden (PD) Rimini Belediye Başkanı seçilen Sadegholvaad, mektubunda, "Bugünün savaş, terör ve ölüm mekanlarını tatil destinasyonları olarak önermenin etik ve ahlaki açıdan kabul edilebilir olduğuna gerçekten inanmıyoruz" ifadesini kullanmıştı.

İtalya Turizm Bakanı Daniela Santanche ise fuar yönetiminin bu kararını şaşkınlıkla karşıladığını belirtti.

Ana muhalefetteki PD lideri Elly Schlein de yerel yönetimlerin, hükümetin halen yapmadığı şeyleri yaptığını ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, Batı Şeria ve Gazze’deki savaş suçlarını durdurmaya yönelik adımlar attığını söyledi.

Kaynak: AA


Chikungunya ateşi vaka sayısı yükseldi: Çin'de halk sağlığı acil durumu ilan edildi

Çin'de ‘Chikungunya’ ateşi vaka sayısının bin 714'e yükselmesi nedeniyle 3. seviye ‘halk sağlığı acil durumu’ ilan edildi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Çin'in güneyindeki Guangdong eyaletinin Jiangmen şehrinde, sivrisineklerden bulaşan virüsün yol açtığı ‘Chikungunya’ ateşi vaka sayısı bin 714'e yükseldi. Bölgede sağlık otoritelerinin, salgın nedeniyle 3. seviye ‘halk sağlığı acil durumu’ ilan ettiği bildirildi.

Jiangmen'da 19 Eylül'e dek bin 714 vaka tespit edilirken, vakaların tamamının hafif düzeyde olduğu, ağır hasta ve can kaybının görülmediği belirtildi.

Sivrisineklerden bulaşan aynı adlı virüsün yol açtığı ‘Chikungunya’, ateş ve eklem ağrılarıyla kendini gösteriyor. Hastalık, eklemlerde ödem, kas ağrısı, baş ağrısı, mide bulantısı, yorgunluk ve ciltte döküntülere yol açabiliyor.

Halk sağlığı acil durumu, toplum sağlığını ciddi şekilde tehdit eden salgınlar, doğal afetler veya kimyasal/radyolojik kazalar gibi durumlarda ilan edilir. Bu durumda sağlık otoriteleri, hastalık yayılmasını engellemek ve can kayıplarını azaltmak için önlemler uygular. Ayrıca halk bilgilendirilir, sağlık hizmetleri güçlendirilir ve risk iletişimi yapılır.


California, kolluk kuvvetlerinin maske takmasını yasakladı

California Valisi Gavin Newsom, kimlik ya da rozet numarası olmadan, maskelerle yüzlerini gizleyerek sokaklarda insanları gözaltına alan görevlilere karşı çıkacaklarını duyurdu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

California, kolluk kuvvetlerinin resmi görev sırasında yüzlerini örtmesini yasakladı. Vali Gavin Newsom’un cumartesi günü imzaladığı yasa, Trump yönetimi tarafından hızla kınandı.

Yasa, Los Angeles’ta federal ajanların maske takarak toplu gözaltılar yaptığı son göçmen baskınlarına doğrudan bir yanıt niteliğinde. Baskınların ardından gerçekleştirilen protestolar günlerce sürmüş, Başkan Donald Trump bölgeye Ulusal Muhafızlar ve Deniz Piyadeleri göndermişti.

Newsom, Los Angeles’ta eyalet milletvekilleri, eğitimciler ve göçmen topluluk temsilcileriyle birlikte düzenlediği basın toplantısında yasayı imzalarken, Kaliforniya nüfusunun yüzde 27’sinin yurtdışında doğduğunu hatırlattı:

“Biz bu çeşitliliği kutluyoruz. Kaliforniya’yı büyük yapan şey bu. Amerika’yı büyük yapan şey de bu. Ve şu anda saldırı altında.”

Demokrat vali, kimlik ya da rozet numarası olmadan, maskelerle yüzlerini gizleyerek sokaklarda insanları gözaltına alan görevlilere karşı çıkacaklarını vurgulayarak “Bu politikaların şehirde, eyaletimizde ve ülke genelinde yarattığı etki korkutucu” dedi. Vali Newsom sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Adeta distopik bir bilim kurgu filmi gibi: plakasız arabalar, maskeli insanlar, kelimenin tam anlamıyla ortadan kaybolan insanlar. Yargı süreci yok, hak yok. Hakların var olduğu bir demokraside böyle bir şey olamaz. Göçmenlerin hakları var ve bizim de buna karşı çıkma hakkımız var. Bugün burada yaptığımız şey tam olarak bu.


Bir ülkeden daha 'Eurovision' çıkışı: İsrail katılıyorsa, biz katılmamalıyız

Son dönemde birçok ülkenin İsrail'in katılması durumunda Eurovision'a katılmayacaklarını açıklamasının ardından Polonya'dan da benzer tonda bir açıklama geldi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Polonya Kültür ve Ulusal Miras Bakanı Marta Cienkowska, İsrail’in katılmasına izin verilmesi halinde ülkesinin Eurovision’da yer almaması gerektiğini savundu.

Bakan Cienkowska, Tok FM radyosuna verdiği röportajda konuyla ilgili soruyu cevaplandırdı.

"İsrail’in katıldığı Eurovision’a katılmamamız gerektiğini düşünüyorum" yanıtını veren Cienkowska, bunun bakan değil insan olarak kişisel görüşü olduğunu vurguladı.

Cienkowska, "O bölgedeki gelişmeleri büyük bir üzüntüyle takip ediyorum. Bu bağlamda Eurovision’da eğlenmek çok zor" ifadelerini kullandı.

İsrail'in iştirakine izin verilmesi durumunda 2026 Eurovision Şarkı Yarışması'na katılmayacağını veya katılım durumunu değerlendireceğini açıklayan ülkelerin sayısı her geçen gün artıyor.

Birçok ülkenin kamu yayıncısı kuruluşu, Gazze'de soykırıma devam eden İsrail'in 2026 Eurovision Şarkı Yarışması'na katılmasına izin verilmesi halinde kendi ülkelerinin yarışmaya katılmayacağını açıkladı.

İrlanda, Slovenya, Hollanda, net şekilde İsrail'in kabul edilmesi halinde gelecek yıl Eurovision'a katılmayacaklarını duyururken İzlanda, Belçika ve İspanya da benzer şekilde hareket edeceklerinin işaretlerini verdi.​​​​​​​

Kaynak: AA


İngiltere, Kanada ve Avustralya, Filistin'i tanıdı

Filistin'i resmen devlet olarak tanıyan ülkelerin sayısı 158'e yükseldi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İsrail’in Gazze’ye yönelik ambargosu sürerken bu eylemleri kınayan ve Filistin’i devlet olarak tanıma iradesi gösteren ülkelerin sayısı giderek artıyor. Kanada, İngiltere ve Avustralya, Filistin Devleti'ni tanıdıklarını açıkladı.

Kanada Başbakanı Carney, Kanada'nın Filistin Devleti'ni tanıdığını açıkladı. Carney, ülkesinin, Filistin ve İsrail için iki devletli barışçıl bir gelecek inşa etmek üzere ortaklığını genişlettiğini belirtti.

Carney'nin hemen ardından açıklama yapan Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, mevcut İsrail hükümetinin Filistin devletini önlemek için metodik bir şekilde çalıştığına dikkat çekti.

Başbakan Anthony Albanese ile Dışişleri Bakanı Penny Wong’un yaptığı ortak açıklamada, bu kararın Filistin halkının kendi devletine sahip olma yönündeki meşru ve uzun süredir devam eden talebinin kabulü anlamına geldiği belirtildi.

Açıklamada ayrıca, bu adımın Gazze’de ateşkesin sağlanması ve 7 Ekim 2023 saldırılarında alınan rehinelerin serbest bırakılmasıyla başlayacak, iki devletli çözüme yeni bir ivme kazandırmayı amaçlayan uluslararası bir girişimin parçası olduğu vurgulandı.

Bir diğer tanıma açıklaması da İngiltere'den geldi. İngiltere Başbakanı Keir Starmer, yaptığı açıklamada, Birleşik Krallık’ın resmen Filistin devletini tanıdığını ve Avustralya ile Kanada’nın adımlarına paralel olarak iki devletli çözüm umutlarını yeniden canlandırdığını duyurdu.

Ortadoğu’daki giderek büyüyen dehşet karşısında harekete geçtiklerini belirten Starmer, İngiltere’nin barış ihtimalini canlı tutmak için bu adımı attığını söyledi.

Starmer, bu tanımanın İsrail’in iddia ettiği gibi Hamas’a bir ödül olmadığını vurguladı. İki devletli çözüm çağrısının, Hamas’ın gelecekte herhangi bir rolü olamayacağı anlamına geldiğini ifade etti.

Başbakan ayrıca, Gazze’deki tahammül edilemez yıkımın sona ermesi gerektiğini söyledi.

Fransa, İngiltere, Belçika, Lüksemburg, Malta, Portekiz, Andorra ve San Marino'nun da Birleşmiş Milletler (BM) 80. Genel Kurulunda Filistin Devletini tanıdıklarını duyurmaları bekleniyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 19 Eylül’de Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile telefon görüşmesinde ülkesinin 22 Eylül’de Filistin Devletini tanıma niyetinde olduğunu iletti. Macron, bunu barış planı kapsamında yapacaklarını belirterek, “Filistin yönetimine taleplerimizi yineledim." dedi. Macron'un açıklamalarının ardından Filistin'i tanıyacaklarını açıklayan ülkelerin sayısı da hızla artı.


İsrail işgali altında bulunan Filistin Devletini, bağımsızlığını ilan ettiği 15 Kasım 1988'den bu yana Birleşmiş Milletler (BM) üyesi 193 ülkeden 147'si tanıdı. BM Genel Kurulu'nun ardından, Filistin Devletini tanıyan ülke sayısının 157’ye çıkması öngörülüyor.


Londra, Brüksel ve Berlin havalimanlarında 'siber saldırı' rötarı

Check-in sistemine yönelik olduğu iddia edilen siber saldırı sonrası havayolları manuel işleme dönerken, binlerce yolcu uzun kuyruklarda beklemek zorunda kaldı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Londra Heathrow, Brüksel ve Berlin havalimanlarında yolcular, pazar günü de check-in sistemlerine yönelik olduğu iddia edilen bir siber saldırının yol açtığı aksamalarla karşılaştı.

The Guardian'da yer alan habere göre, cuma gecesi Collins Aerospace’in sağladığı yazılımın hedef alınmasının ardından havayolu şirketleri manuel check-in’e dönmek zorunda kaldı. Havalimanları yolculara, seyahate çıkmadan önce uçuş durumlarını kontrol etmelerini ve uzun menzilli uçuşlar için üç saatten, kısa mesafe uçuşları içinse iki saatten daha erken gelmemelerini tavsiye etti.

Collins, cumartesi günü “siber kaynaklı bir olay” yaşandığını duyurdu. Eğer doğrulanırsa, bu saldırı son aylarda Jaguar Land Rover’dan Marks & Spencer ve Co-op’a kadar pek çok büyük şirketi vuran hack zincirine eklenecek. Jaguar Land Rover üç haftadır üretim yapamazken, diğer perakende devleri de farklı saldırıların hedefi olmuştu.

Cirium’un verilerine göre, cumartesi günü 35, pazar sabahı ise 38 uçuş iptal edildi. Heathrow’da pazar sabahı saat 11.00 itibarıyla 130’dan fazla uçuş 20 dakika ya da daha fazla gecikti. Cumartesi günü ise 13 uçuş iptal edilmiş, yüzlercesi gecikmişti. Heathrow yönetimi, “sorunun kontrolümüz dışında” olduğunu belirterek ek personel görevlendirildiğini açıkladı.

Brüksel’de pazar öğlene kadar 80’den fazla uçuşun tamamı gecikti; gecikmeler 15 dakika ile 4 saat arasında değişti, 20 uçuş iptal edildi. Zaventem Havalimanı, “Dış hizmet sağlayıcının check-in ve biniş sistemine yönelik siber saldırı sonucu Brüksel dahil birçok Avrupa havalimanında işlemler ağır aksadı” dedi.

Berlin’de de 70’ten fazla uçuş gecikti. Havalimanı yönetimi, yolculara online check-in, self-servis kiosklar ve hızlı bagaj teslim noktalarını kullanmaları çağrısı yaptı.

İngiltere Ulaştırma Bakanı Heidi Alexander, yolculara seyahatten önce havayollarıyla irtibat kurmaları uyarısında bulundu.

Collins Aerospace, Muse adlı elektronik check-in ve bagaj yazılımını etkileyen kesintiyi doğrularken, sahibi RTX “sorunu çözmek ve sistemleri en kısa sürede tam kapasiteye döndürmek için çalışıyoruz” açıklamasını yaptı.

Kaynak: Gazete Oksijen


Hong Kong'da İkinci Dünya Savaşı'ndan kalma bomba imha edildi

Hong Kong’da İkinci Dünya Savaşı'ndan kalma patlamamış bombanın etkisiz hale getirildiği bildirildi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Çin'in Hong Kong Özel İdari Bölgesi'nde bir inşaat alanında İkinci Dünya Savaşı'ndan kalma patlamamış haldeki bir bomba, imha ekipleri tarafından etkisiz hale getirildi.

Eastern District ilçesi Polis Başmüfettişi Andy Chan, bombanın ilçeye bağlı Quarry Bay semtinde, Pan Hoi Caddesi'ndeki bir inşaat alanında önceki gün öğle saatlerinde bulunduğunu kaydetti.

Andy, bombanın 9 saatlik bir çalışmanın ardından etkisiz hale getirildiğini söyledi.

Kaynak: DHA


Gizli Servis Başkanı’nın LGBT, Rusya ve ajan devşirme mesajlarıyla dolu İstanbul vedası

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Geçen salı günü saat 21.56’da elektronik posta adresime Birleşik Krallık’ın Ankara Büyükelçiliği’nden gönderilen mesajın konu kısmında “İvedi-Davet-Ulusal Güvenlik Üzerine Bir Konuşma” duyurusu dikkat çekiyordu.

Biraz esrarengiz bir havası vardı mesajın. Davet Cuma sabahı İstanbul’daki Başkonsolosluk’ta düzenleniyordu. Ancak kürsüyü alacak konuşmacının kimliği saklı tutuluyordu mesajda. Yalnızca “Birleşik Krallık Ulusal Güvenlik Camiasının Üst Düzey Bir Mensubu” bilgilendirmesi yapılmıştı. Altta “Hafif ikram yapılacaktır” notu da düşülmüştü mesajda.

Kim olabilirdi Britanya’nın ulusal güvenlik camiasından gelen ve kendisine medyaya konuşması için Başkonsolosluk’ta özel davet organize edilen bu önemli konuk?

Yaptığım araştırma, konuşmacının kimliği olarak geçen beş yıl boyunca Britanya’nın kısaca “MI6” diye adlandırılan “Gizli İstihbarat Servisi”nin (Secret Intelligence Service) başında bulunan Richard Moore’a işaret ediyordu.

Dış istihbarattan sorumlu olan MI6’nın Başkanı Richard Moore, 1 Ekim tarihi itibarıyla görevi, örgütün teknoloji ve inovasyondan sorumlu direktörü olan Blaise Metrewele’ye devretmeye hazırlanıyor.

Her ne kadar James Bond filmlerinde gizli servisin usta ajanı “007”, uzun yıllar Judi Dench’in oynadığı kadın bir MI6 Başkanı ile muhatap olsa da, gerçek hayatta örgüt tarihindeki ilk kadın “Başkan” 1 Ekim tarihi itibarıyla koltuğa oturacak.

MI6’nın kurumsal kültüründe Başkan’dan “C” (Chief) olarak söz ediliyor. Teknoloji konularından sorumlu olan üst yönetici ise (Q)…

(Q), 1 Ekim’de MI6’da (C)’nin koltuğuna oturacak.

Ankara Büyükelçiliği’nde yüksek profil ve 15 Temmuz’daki tutumu

Tabii, Richard Moore denince Türk kamuoyunun pek de yabancısı olmadığı bir isim karşımıza çıkıyor. Moore, bundan önce 2014 yılı ocak ayından 2017 yılı sonuna kadar tam dört yıl süreyle Birleşik Krallık’ın Ankara Büyükelçisi olarak görev yapmış ve görünürlüğü olan, geniş çevreye sahip bir büyükelçi profili çizmişti.

Beşiktaş taraftarı olması, Beşiktaş formasıyla kollarını kartal gibi açarak fotoğraf çektirmesi, ayrıca Twitter hesabı üzerinden yaptığı paylaşımlar, bu mecrada kendisine dönük eleştirilere verdiği esprili, dokundurmalı yanıtlarla birçok çevrede yakından izlenen popüler bir figür olmuştu kısa zamanda.

Büyükelçiliği döneminde en çok hatırlanan adımlarından biri, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra yaptığı bir açıklamayla kalkışmanın Fethullahçı örgüt tarafından gerçekleştirildiği konusunda açık net bir tutum alan ilk Batılı diplomat olmasıdır.

Moore, 29 Temmuz 2016’da Hürriyet Daily News’un Ankara Temsilcisi Serkan Demirtaş’a verdiği bu mülakatta, o dönemde çok tartışılan bu konuda, darbede Gülencilerin sorumluluğuyla ilgili görüşlerin “inandırıcı” olduğunu belirterek, adres olarak Fethullah Gülen’e işaret etmişti.

Ayrıca, Birleşik Krallık’ın Avrupa İşleri Bakanı Alan Duncan’ın darbe girişiminden hemen sonra 20-21 Temmuz’da Ankara’ya gelerek kalkışmayı kınaması ve 15 Temmuz gecesi bombalanan TBMM’yi ziyaret ederek Türk demokrasisi ile dayanışma göstermesi de o dönemde yine iz bırakan bir hareket olmuştu. 

Londra’nın o dönemde Batı dünyasında darbe girişimi karşısında en hızlı ve en net pozisyon alan merkez olmasında, büyükelçi olarak Moore’un da Ankara’dan etkin bir rol oynadığı tahmin edilebilir.

Moore, 2017 sonunda Londra’ya döndüğünde Dışişleri Bakanlığı’nda Siyasi Direktörlük gibi üst düzey bir göreve getirildi. Derken, 2020 yılında MI6’ın başına getirildiğinin açıklanması, Moore’un gerçek kurumsal aidiyetinin MI6 olduğunu ortaya koydu. İngiliz sistemi, Dışişleri ile istihbarat örgütü arasında bu tür geçişkenlikleri mümkün kılan bir esneklik taşıyor.

Kariyerinde İstanbul’un özel yeri var

Türkiye’nin Richard Moore’un yaşamında ve kariyerinde özel bir yeri var. Oxford’u bitiren, daha sonra Harvard Üniversitesi’nde okuyan Moore’un 1987 yılında MI6’ya girdikten sonra ilk yurtdışı görev yerlerinden biri, 1989’da ayak bastığı İstanbul’du. Kendisinin Türkiye’de 1980’lerin sonu ve 1990’lı yılların başlarında İstanbul ve Ankara’da geçen toplam dört yıllık bir görev dönemi var. İki çocuğundan ilki Türkiye’de dünyaya gelmiş.

Sonuçta MI6’da –bir dönemi Dışişleri’nde geçmek üzere- 40 yıla yaklaşan kariyerinde ayak bastığı son dış merkezlerden birinin yine İstanbul olması, “Başkan” olarak “son konuşması”nı burada yapması yine bu çizgiyi tamamlıyor.

Tecrübesiz genç bir istihbaratçı olarak geldiği İstanbul, kariyerinde gizli servisin “Başkan”ı olarak veda konuşmasını da yaptığı yer olmuştur.

Toplantıyı izleyen Türk gazeteciler

Cuma sabahı Birleşik Krallık’ın İstanbul’daki Başkonsolosluğu’nda verdiği konferans kendisi açısından oldukça tanıdık bir çevre içinde geçti. Örneğin, davetli gazetecilerin bir kısmı büyükelçilik döneminden şahsen tanıdığı aralarında benim de bulunduğum isimlerdi. Konferanstan önce bir süre gazetecilerle sohbet etti, onlarla birlikte fotoğraf çektirdi. İki yaşındaki torunu da sohbetlerde gündeme gelirken, kendisinden Türkçe “Artık ben dede Richard’ım…” diye söz etti.

Davetli gazeteciler arasında Türk basınından NTV, Habertürk, CNN Türk, AA, Hürriyet Daily News, Daily Sabah, Akşam, Posta ve T-24’ten temsilciler de vardı. Ayrıca, İstanbul’daki yabancı basın temsilcileri de bu tabloyu tamamlıyordu.

İstanbul’a halefi 47 yaşındaki Blaise Metreweli ile birlikte gelmişti 62 yaşındaki Richard Moore. Belli ki İstanbul’da “üst düzey” Türk muhataplarıyla yapacağı görüşmelerde halefini de onlarla tanıştıracaktı. Bu tablo da MI6 adına kurumsal sürekliliği gösteriyordu.

"Türkiye ikinci vatanım" ve BJK’ya gönül vermek

Ve konuşmadan önceki çay- kahve faslından sonra Başkonsolosluk binasının girişindeki büyük salonda hazırlanan kürsünün başına geçti Richard Moore.

Konuşmasının giriş bölümünü doğrudan Türkçe okudu. “Günaydın saygıdeğer hanımefendiler ve beyefendiler…” diye başladı. Türkiye’den “İkinci vatanım” diye söz etti. “Eşim ile bu ülkede sekiz yıl yaşama ayrıcalığını tattık” dedi.

Moore, daha sonra 1989 yılında İstanbul’a önce dil öğrenmeye gelip birkaç hafta bir Türk ailesinin yanında kaldığını belirterek, “Türkiye ile bağımız kızımın burada İstanbul’da dünyaya gelmesiyle pekişti. O gerçek bir İstanbullu” diye konuştu.

İlk İstanbul günlerinden söz ederken “Ve Beşiktaş futbol kulübüne de gönül verdim…” diyerek Beşiktaş camiasına selam göndermeyi de ihmal etmedi.

“Hakan Fidan ve İbrahim Kalın, örnek ve samimi dostlarım…”

Peki örgütün başındaki konuşmasını yapmak için neden İstanbul’u seçmişti?

Moore, kendi açıklamasında bu sorunun yanıtını Türkiye’nin jeopolitik önemi çerçevesinde izah etti.

Daha önce Paris ve Prag’da da kamuya açık konuşmalar yapmıştı. Bu konuya hitabının Türkçe bölümünde girdi. “Bu sadece duygusal sebeplerle sınırlı değil…” dedi. Ardından “Türkiye’nin uluslararası sistem açısından kritik öneme sahip olmasına” dikkat çekti.

“MI6 Başkanı olarak uğraştığım her konuda Türkiye de kilit bir oyuncuydu” diye konuştu. Ukrayna’daki savaş, Kafkasya’da istikrar, Orta Asya, DEAŞ ile mücadele, Esad sonrası Suriye’nin istikrar kazanması gibi başlıkları sıraladı. Ardından Gazze’de yaşanan “korkunç acı”ya atıf yaparak “iki devletli çözüm gereği”ni vurguladı.

Sıraladığı bu gündemin ardından “Bütün bu çabalarda profesyonellikleriyle örnek ve samimi dostlarım olan MİT’ten meslektaşlarım, önce Hakan Fidan, şimdi de İbrahim Kalın ile yakın bir işbirliği içinde çalıştım” diye konuştu.

“Biz de sosyal medyaya açıldık”

Neden İstanbul’u seçtiği sorusunun tartışmasına daha sonra döneceğiz ama önce Moore’un konuşmasıyla ilgili bazı gözlemlerimi aktarmak istiyorum.

Birincisi, İstanbul konuşması öncelikle Moore’un MI6’daki beş yıllık başkanlık görevinin genel bir muhasebesi şeklinde geçti. Bu muhasebeyi Londra’da değil, İstanbul’da yapmış oldu.

Önce, örgütün geçen beş yıl içinde geçirdiği değişimle başladı. “Açıklık”, değişim alanlarından biriydi. Bu göreve geldikten sonra “Gizli kalmak için daha açık olmalıyız” şeklinde, içinde paradoks barındıran bir söylemi, bakışı yerleştirmeye çalıştığını anlattı Moore.

Bu çerçevede toplumla daha yakın ilişki kurmak istediklerini, bu çerçevede sosyal medyaya açıldıklarını, örneğin geçen hafta ilk kez Instagram hesabı açtıklarını anlattı. “Ya da bu gibi konuşmalar yaparak…” diye ekledi.

Keza, istihbarat amacıyla teknolojideki yeniliklerden yararlanılması da geniş bir yer tuttu konuşmada. Özellikle özel sektörle yakın çalışmaya önem verdiklerini ve özel şirketlerle tesis edilecek ortaklıkları teşvik ettiklerini, her iki kesimin de bu işbirliklerinden fayda sağladıklarını anlattı.

Kadın ajanlar operasyonlarda liderlik üstleniyor

Geçen beş yıl içinde yaşanan kurumsal değişimi anlatırken “ölçülebilir ilerleme” kaydettikleri en önemli alanlardan biri olarak “çeşitlilik” (diversity) konusu açtı.

Örgütte çalışanların yüzde 40’ını oluşturan kadınların, serviste yurt içi ve yurt dışındaki istihbarat operasyonlarında ve teknoloji ekiplerinde artan ölçüde “liderlik rolleri” üstlendiklerini anlattı. Etnik azınlıklardan gelen meslektaşlarının da örgütte üst düzey yönetici konumlara geldiklerini anlattı. 


İftihar ettiği başarısı, LGBT camiasına kurum adına özür yayınlaması

Ardından, görev yaptığı dönem içinde kendisi açısından “en dokunaklı anlardan biri” diye nitelediği olayı anlattı. “Bu, LGBT + camiasına hitaben M16’da maruz kaldıkları adaletsizlikler, özellikle de 1991 yılına kadar örgütte görev yapmalarının engellenmesi nedeniyle bir özür yayınlamamdı. Bu bir gurur anıydı…” diye konuştu.

Moore, 2021 yılında bir video yayınlayarak yaptığı bir konuşmayla kurum adına geçmişte LGBT+ vatandaşlara uygulanan yasak nedeniyle özür dilemişti.

Ayrıca, ikinci bir adım daha atarak Birleşik Krallık’ta LGBT haklarının en eski ve önde gelen savunucularından olan, bu ülkenin en önemli aktörlerinden Sir Ian McKennen ile zoom üzerinden bir sohbet yaparak sözü ona bırakmış, ardından bu videoyu iki bölüm halinde twitter hesabından paylaşmıştı.

Tam bu noktada bugün ABD’deki Donald Trump yönetiminin “çeşitlilik” alanında LGBT+ bireylerin kazanımlarını ortadan kaldırmak üzere izlediği politikalar, örneğin birçok alanda getirilmeye başlanan muhtelif yasaklamalar gibi adımları hatırlayalım. Moore’un bu sözlerinin Trump yönetiminin tüylerini diken diken etmemesi düşünülemez.

Her halükarda, Richard Moore’un burada sergilediği tutum, “çeşitlilik” ve “LGBT+ hakları” konularında ABD ile Birleşik Krallık’ın 2025 yılı itibarıyla ne kadar farklı noktalarda durduklarını çarpıcı bir şekilde göstermesi bakımından kayda değerdir.

“Putin Ukrayna’da çiğneyemeyeceği bir lokma ısırdı”

Moore, ardından MI6 Başkanı olarak dünyanın sahne olduğu önemli jeopolitik meselelere, krizlere, çatışma alanlarına odaklandı. Konuşmasının bu bölümü Anadolu Ajansı tarafından geniş bir şekilde aktarıldığı için tekrarlamaya gerek görmüyorum.

Bu arada, Suriye’de Esad rejimi 2024 sonunda devrilmeden önce bugünkü Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın (o zamanki adıyla Ebu Muhammed El Colani) liderliğindeki El Kaide soyağacından gelen Heyet Tahrir Eş Şam (HTŞ) örgütü ile iki yıl kadar öncesinden ilişki kurmuş olduklarını duyurduğu sözlerini önceki gün Gazete Oksijen’de ayrı bir haber olarak yazmıştım.

Bu bölümde özellikle altını çizmem gereken bir nokta var. MI6 Başkanı’nın konuşmasının bütününde en geniş yeri Rusya, Vladimir Putin’in liderliği ve Ukrayna’daki savaşın tuttuğunu söyleyebilirim.

Rusya faslında bu ülkenin lideri Vladimir Putin’in Ukrayna’da barış yapmaya bir niyetinin bulunmadığı yolunda kuvvetli tespitlerde bulundu İngiliz istihbarat camiasının başı olarak. “Putin’in, Ukrayna’nın teslim olması dışında müzakere edilmiş bir barışa ilgi duyduğunu gösteren hiçbir delile rastlamadım, kesinlikle…” diye konuştu Moore.

Böylelikle, ABD Başkanı Donald Trump’ın yakın zamana kadar sürdürdüğü Putin ile uzlaşma çabaları karşısında, bu çabaların Putin nezdinde bir karşılığının olmadığı hususunda net bir çizgi çekmiş oluyor Birleşik Krallık istihbarat camiası.

Trump’ın da son günlerde, özellikle geçen ağustos ayındaki Alaska zirvesinden sonra Putin’in uzlaşmaz tutumundan dolayı yaşadığı hayal kırıklığını ifade ettiği gözleniyor. 

Ayrıca, Ukrayna’da cephedeki tabloyu tahlil ederken, Rusya’nın savaşı kazanmasına herhangi bir şekilde ihtimal vermedi MI6 Başkanı; “Rusya’nın Ukrayna’yı güç kullanarak tümüyle boyunduruğuna almasını sağlayacak bir donanımı, kapasitesi yok” şeklindeki sözleriyle…

İlginç bir tespiti, Rus ordusunun Ukrayna’da sahada “ilerliyor” görünmekle birlikte, bunun aslında “salyangoz hızı ve korkunç bir bedel pahasına…” olduğunu söylemesiydi.

Moore, “Putin, çiğneyebileceğinden daha büyük bir lokmayı ısırdı. Kolay bir zafer kazanacağına inanıyordu. Ama Ukraynalıları hafife aldılar. Putin’in eylemleri Ukrayna’nın ulusal kimliğini güçlendirdi, ülkenin Batı’ya dönük yörüngesini hızlandırdı ve aynı zamanda İsveç ve Finlandiya’yı NATO’ya girmeye ikna etmiş oldu…

“Tarih, bizleri bağımsızlığı ve bizzat bekası için savaşan bir ülkeyi hafife almamamız konusunda uyarıyor” diye ekledi.

Rus vatandaşlara İstanbul’dan çağrı: MI6 ile temasa geçin, emniyetinizi sağlarız…

İşte tam Rusya ile ilgili değerlendirmelerini bitirirken, birden konuyu MI6’nın Rusya’ya dönük mesaisine getirdi ve konuşmanın akışı bambaşka bir yöne kaydı.

Moore, konuşmasının bu bölümünde “Bütün Rusların Putinizme tabi olmak istemediklerini” belirtirken “Bazıları Aleksi Navalni gibi açıkça direniyorlar ve inançları için ölüyorlar. Bazıları da MI6 ile çalışarak sessizce direniyor” dedi.

Ardından “Rusya’nın birçok bakımdan M16’nın tarihinin büyük bir parçası olduğunu” belirterek “Bu ülke serviste özel bir yere sahiptir” diye ekledi.

Tam bu noktada konuşma birden MI6 Başkanı’nın Rus vatandaşlara gönderdiği mesajlara kaydı. Moore, açıkça bir çağrıda bulundu İstanbul’dan Rusya’ya:

 “Rusya’da paylaşmak istedikleri gerçekler olan ve bunu paylaşacak cesarete sahip kadın ve erkekleri M16 ile temasa geçmeye davet ediyorum. Kıtaya barış getirmek için çalışacaksınız… Sizin emniyetiniz için elimizden gelen her şeyi yapacağız…”

‘Sessiz kurye’ karanlık ağ portalı

Sözlerinin devamında “En iyi, en yüksek motive ajanlarımızın çoğu MI6’ya hizmet etmek isteyen gönüllüler oldu. Kapımız her zaman açık…” şeklinde konuştu.

Moore, sözlerinin bu kısmında ‘online’ üzerinden MI6 ile temas kurulmasını mümkün kılan “Sessiz Kurye” isimli web portalının bu konuşmayı yaptığı gün hizmete girdiğini de açıkladı. “Sessiz Kurye”den, “Yeni karanlık ağ portalımız” diye söz etti.

Bu bölümde şunları söyledi:

 “Kendiniz, aileniz ve ülkeniz için yeni bir hayat seçin… Bu çağrımız sadece Ruslara değil. Dünyanın herhangi bir yerinde terörizm ya da hasmane istihbarat faaliyeti hakkında hassas enformasyona sahip olan herkes MI6 ile temas kurmak için bu yeni portalı kullanabilir” dedi.

Lafı dolandırmadan söyledi: Bizim işimiz ajan devşirmek ve yönetmek…

Tabii istihbarat dendiğinde, teknolojinin gelişmesi, yapay zekanın kullanıma girmesi gizli servislere ne kadar büyük imkanlar sağlasa da, insan unsurunun istihbaratçılar açısından her zaman vazgeçilmez bir yeri vardır.

İşte işin bu kısmında Moore, olabilecek en yalın ifadelerle, bir istihbaratçı kimliğiyle konuştu kendisini dinleyen topluluk karşısında ve lafı dolandırmadan şöyle dedi:

“Biz gizli ajan devşirir ve yönetiriz… Bizim yaptığımız iş bu…”

Ve daha önce Prag’da yaptığı konuşmada da Putin’in gündeminden rahatsız olan, hayal kırıklığı yaşayan Ruslara “gelin, bize casusluk yapın” çağrısında bulunduğunu hatırlattı.

İstihbarat sonucu masada karşı tarafın kartlarını okuyabiliriz

“Dünyanın dört bir tarafındaki ajanlarımızın cesareti sonucudur ki, bizim bakanlarımız muhataplarının karşısında en azından onların elinde ne olduğunun bir kısmını bilerek kartlarını oynuyorlar” diye devam etti.

Bu durumun, hükümetindeki bakanların kurallar, istikrar ve demokrasiye dayalı bir dünya için çalışma becerilerini güçlendirdiğini anlattı.

Sözlerinin bu bölümünde şu sözleri de dikkat çekiciydi:

“Birçok insan bizim en ünlü ajanlarımızı tanıdıklarını zanneder. Ama ne ben ne de bir başka Başkan onların isimlerini hiçbir zaman teyit etmeyeceğiz. Çünkü bağlayıcı taahhüdünüz çerçevesinde bizim en önemli ajanlarımız kamuoyu karşısında tarihe yüzleri ve isimleri olmadan geçecektir. Ama onlar MI6 içinde, servisin kendi bünyesinde bile onları tanıyan sayılı kişi tarafından sessizce anılacaklardır.”

İstanbul toplantısı ‘sessiz kurye’ lansmanına dönüştü

Görüleceği gibi, bu yönüyle bakıldığında, Richard Moore’un konuşmasının bu kısmı Birleşik Krallık gizli servisinin özellikle Rus vatandaşlarına dönük olarak internet üzerinden ihbar almak, ajan devşirmek için başlattığı yeni bir istihbarat programının tanıtım etkinliğine dönüşmüş oldu.

Bir anlamda “Sessiz Kurye Karanlık Ağ Portalı”nın lansmanını yapmış oldu Richard Moore İstanbul’da.

Şimdi işin bu kısmına geçelim.

Moore’ın bu hareketi nasıl değerlendirilmelidir? 

Olağan bir durum değil

Öncelikle belirtilmeliyiz ki, bir istihbarat örgütünün başkanının müttefik de olsa bir başka ülkeye gidip kamuoyuna açık bir konferans vermesi pek karşılaşılan, olağan bir durum değil. Ancak “gizli kalmak için daha açık olmak gerektiğini” düşünen Moore’un daha önce Paris ve Prag’da da bu tür açık konferanslar verdiği biliniyor.

Konuşma yeri olarak İstanbul’a seçmesinin nedenleri konusunda şunu da söyleyebiliriz. Muhtemelen görevi sırasında yakın çalıştığı başka ülke gizli servislerin başkanlarına vedalarını yaparken, kendisi Türkiye’ye de gelecekti ve İstanbul’u hem Rusya’ya yakınlığı hem de kendi bağlantıları, yakın ilişkileri açısından uygun bir zemin olarak gördü.

Tabii, Türkiye’nin jeopolitik öneminin, İstanbul’un tarihi, kültürel ağırlığının, coğrafi konumunun vereceği mesajların etki derecesi açısından bir çarpan etkisi yaratacağını da herhalde hesapladı. Ya da şöyle diyelim, bu konuşmayı başka bir ülkeden yapmış olsaydı, bu mesajlar İstanbul’dan yapacakları ölçüde bir etki icra edemezdi.

Bunu yaparken, Londra’nın bakış açısından Türkiye’nin jepolitik konumunun zemin kazanmış olmasının önemine de dikkat çekmiş oldu.

Bir nokta daha var. Birleşik Krallık bugün itibarıyla Batı ittifakının Avrupa kanadında Türkiye’ye en yakın duran, ikili düzeyde büyük sorunların yaşanmadığı bir ülke. Moore, bu durumun kendisine İstanbul’da bu şekilde hareket edebilme marjını tanıyacağını düşünmüş olabilir. MİT’in eski ve yeni başkanlarıyla da yakın mesaisi de burada ek bir faktör olarak denkleme girebilir.

Bu arada, Moore’un konuşmasında Türkiye’nin uluslararası alandaki jeopolitik rolünü kuvvetli bir şekilde vurgulamasının Türk makamları açısından bir rahatsızlık yaratmış olduğunu hiç zannetmiyoruz.

Türkiye’yi Rusya karşısında sıkıntıya soktu

Gelgelelim, sıraladığımız bütün bu faktörler temel bir gerçeği değiştirmiyor. Veda konuşmasını İstanbul’da yapması –bütün çekincelerle birlikte- bir noktaya kadar anlaşılabilir görünse bile, bu konuşmanın bir istihbarat örgütünün Rusya’ya karşı başlattığı yeni bir istihbarat ve ajan devşirme platformunun bir insan kaynakları lansmanına dönüşmesi hiç de olağan bir durum değil.

Burada sınırlar fazlasıyla aşılmış gibi görünüyor.

Türkiye’nin Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşı NATO içinde net bir tutum almakla birlikte, yine de kuzey komşusu ile ilişkilerini belli bir denge içinde götürmeye çalıştığı dikkate alındığında, Moore’un doğrudan Rusya’yı hedef alan hamlesinin bu hassasiyeti gözettiği söylenemez.

Aksine, bu hareketinin gerisinde Türkiye’yi biraz daha Birleşik Krallık’ın çizgisine çekme, Rusya’dan uzaklaştırma saikinin de rol oynadığı söylenebilir.

Bu noktada dün Guardian gazetesinde, Moore’un İstanbul konuşması hakkında çıkan Ruth Michaelson imzalı haberde, “Eski Ankara Büyükelçisi olarak Moore’un casus devşirme girişimini başlatmak için İstanbul’u seçmesinde çok sayıda Rus vatandaşının Türkiye’yi ziyaret etmesi ve ülkenin Ukrayna’ya yakınlığı rol oynamış görünüyor” yorumuna yer verilmiştir. 

BBC de de Moore’un İstanbul konuşmasıyla ilgili haberini doğrudan MI6’ın başlattığı “Sessiz Kurye” programının duyurulmasını başlığa çıkarak vermiştir.

Her halükarda Moore’un gezisi, ileride muhtemelen sıkça MI6’nın “Sessiz Kurye” programının tanıtımını yapmış olması boyutuyla hatırlanacaktır. Bu çerçevede Türk kamuoyunda da uzun süre tartışma konusu olması muhtemeldir.

“Hayali hançerimi kınına koyuyorum”

Şimdi konuşmanın en son bölümüne gelelim. Moore’un konuşmasının finali doğrudan kendisiyle ilgiliydi. Yaklaşık 10 gün sonra MI6’deki görevi son buluyordu. İşte konuşmasının bu kısmında yaşamının, kendi kariyerinin bir muhasebesini yaptı. Çalıştığı kuruma olan bağlılığı, kurumun kapasitesi, yetenekleriyle ilgili kuvvetli ifadeler kullandı, “MI6’yı yönetmek benim hayatımın ayrıcalığıydı” dedi.

Kariyeri döneminde dünyada ve istihbarat alanında yaşanan büyük değişimlerin dönemeç noktalarını anlatarak, “Espiyonaj dünyası da değişti, değişim her yerde. Değişim, değişmez faktördür. Başkanların da değişmesi gerekir…” dedi. Görevini (o sırada ilk sırada kendisini dinlemekte olan) halefine “yüksek bir güvenle devredeceğini anlattı.

“Şimdi pelerinimi çıkarıp asıyorum, hayali hançerimi kınına koyuyorum ve meşhur yeşil dolmakalemimi (halefime) devrediyorum” dedi.

Yeşil dolmakalemin MI6 kurumsal kültüründe şöyle bir yeri var. MI6’ın ilk başkanı olan ve 1909 yılında bu göreve atanan Sir Mansfield Smith-Cumming, imzasını yeşil bir dolmakalemle ve sadece “C” diye yazarak atmaktaydı.

Daha sonra imzaların yeşil dolmakalemle “C” diye atılması bir gelenek olarak yerleşti ve belgenin Başkan’dan geldiğinin hemen fark edilmesini sağladı.

Ve konuşmanın finali geldi. Geriye bakıp, “Benim için olağanüstü bir kişisel yolculuk oldu” dedi Richard Moore.

En son olarak John le Carre’ın casusluk romanlarının efsanevi istihbaratçısı George Smiley’in bir sözüne atıf yaptı:

“Bazı anlar vardır; içlerinde o kadar çok şey taşırlar ki, meydana geldikleri anda yaşanamazlar…” 

Bu alıntının ardından ekledi:

“Şimdi geriye dönüp bütün o yaşananların üzerinden gidip düşünmeyi dört gözle bekliyorum” diye ekledi.

‘Roman yazabilirim’ esprisi

Konferansın ardından kendisiyle ayak üstü sohbetimiz sırasında, hayatının bundan sonraki bölümüne ilişkin konuşurken bir kitap yazmayı düşünüp düşünmediğini sordum kendisine. 

Richard Moore, gülerek mesaisinin gizliliğine atıfla “Zaten yazılamaz şeyler…” dedi, ardından şaka yollu ekledi:

“Belki de bir roman yazarım…”

Yoksa Washington D.C yolu mu açılıyor?

Bu yazıyı dün sabah bitirdikten sonra bir ayrıntıyı kontrol etmek için Financial Times gazetesinin web sitesine girdiğimde ilginç bir haberle karşılaştım. Haberde Birleşik Krallık’ın Washington büyükelçiliğine gönderilecek yeni büyükelçi için düşünülen adaylar arasında Richard Moore’un da adı geçiyordu.

Başbakan Keir Starmer tarafından Washington D.C.’ye büyükelçi olarak gönderilen Peter Mandelson, büyük bir seks skandalının merkezinde yer alan Jeffry Epstein ile yakın ilişkisinin ortaya çıkması üzerine geçenlerde görevden alınmıştı. Londra’da şu an en önemli sorulardan biri, yerine kimin gönderileceği. 

Financial Times’ın haberine göre, bu konudaki çalışmalara yakın olan üç kişinin belirttiğine göre, girilen arayışta Richard Moore da öne çıkan adaylardan biri. Ancak bu kaynaklara göre Moore, dış istihbarat servisini beş yıl yönettikten sonra bu görevi kabul etmek konusunda tereddüt yaşıyor.

Moore sohbetimizde bana “Belki de bir roman yazarım…” diye espri yaparken, bakarsınız Washington D.C.’de kendisinin kariyeri önünde yeni bir sayfa açılabilir.

Donald Trump bu durumu nasıl karşılar, bilemiyorum…


BM Genel Kurulu'nda gündem Filistin: Ülkelerin 'tanıma' kararı ne anlama geliyor?

İngiltere, Fransa ve Kanada’nın da aralarında bulunduğu ülkelerin Filistin’i tanımaya hazırlanması, sahadaki olumsuz tabloya rağmen iki devletli çözüm için sembolik bir dönüm noktası olarak görülüyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Filistin’in bağımsızlık mücadelesi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu öncesinde İngiltere, Fransa ve Kanada’nın da aralarında bulunduğu bazı önemli ülkelerin Filistin Devleti’ni tanımasıyla önemli bir ivme kazanacak. İkisi BM Güvenlik Kurulu'nun daimi üyesi olan üç G7 ülkesinin yanı sıra Avustralya, Portekiz, Belçika ve diğer ülkelerin de tanıma kararı alması, Filistin davası açısından sembolik bir dönüm noktası olacak. Tanıma kararları Filistin'in meşruiyetini güçlendirirken, İsrail üzerindeki uluslararası baskının artması, yerleşimlerin genişlemesinin durdurulması ve müzakerelerin yeniden başlaması için bir araç olarak görülüyor. Ancak sahadaki mevcut durum, İsrail’in yanında egemen bir Filistin devletinin varlığını öngören iki devletli çözümün hayata geçmesini neredeyse imkânsız kılıyor.

Birçok analist ve aktiviste göre bunun nedeni, İsrail’in on yıllardır yürüttüğü ve Filistin topraklarında Yahudi yerleşimleri inşa ederek, Filistin’in bazı bölgelerini yöneten Filistin Yönetimi’ni  zayıflatarak iki devletli çözümü baltalamayı amaçlayan politikaları.

İki devletli çözüm

BM Genel Kurulu’nda bu yılın en önemli gündemlerinden biri Filistin meselesi oldu ancak “Tanıma” kavramı, aslında uzun süredir uluslararası siyasette tartışılıyor. Filistin, 1988’de Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) tarafından bağımsız devlet ilan etmiş ve birçok ülke tarafından tanınmıştı. 2012’de ise BM Genel Kurulu, Filistin’i “üye olmayan gözlemci devlet” statüsüne yükseltti. Bu statü, Filistin’in BM toplantılarına “devlet” sıfatıyla katılmasına imkan tanıdı. BM Genel Kurulu'nda ilan edilecek olan tanıma kararlarından önce Genel Kurul üyesi olan 198 devletten 147'si Filistin'i hali hazırda devlet olarak tanıyor durumdaydı.Bu yılki tanıma kararları ise özellikle Batı'nın politika değişikliğine işaret ediyor.  

Genel Kurul’da, “Filistin Sorununun Barışçıl Çözümü ve İki Devletli Çözümün Uygulanmasına İlişkin New York Bildirgesi” başlıklı tasarı kabul edildi. Fransa ve Suudi Arabistan tarafından sunulan tasarı, 142 ülkenin “evet” oyuyla geçti; 10 ülke “hayır” oyu kullandı, 12 ülke ise çekimser kaldı. 

İki devletli çözüm, İsrail devletiyle birlikte yaşayan, güvenli ve tanınmış sınırlara sahip bir Filistin devletinin kurulmasına dayanıyor. Filistinliler, İsrail'in 1967 savaşında ele geçirip işgal ettiği Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi'ni kapsayan bir devlet istiyor. Ancak mevcut İsrail hükümeti Filistin devletine ve egemenliğine karşı.

Netanyahu: Aşırı fikirleri merkezileştirdi 

İsrail tarihinin en sağcı hükümeti olarak görülen Başbakan Binyamin Netanyahu’nun kabinesi, Filistin devletine karşı açık ve sert bir tutum aldı. Daha önce İsrail siyasetinin aşırı sağ çevrelerinde dile getirilen fikirler artık merkezileşti; bakanlar işgal altındaki Batı Şeria’nın ilhakını ve Gazze’deki Filistinlilerin sürgününü açıkça savunuyor.

İsrail’in aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, bu yılın başlarında binlerce yeni Yahudi konutunun onaylanmasının “Filistin devletini kalıcı olarak gömeceğini, çünkü tanınacak bir şey ve tanınacak kimse olmadığını” söyleyerek tavrını net ortaya koydu.

Bu yönelim, iki devletli çözümü savunan çevrelerde alarm yarattı. Londra Üniversitesi’nden (UCL) Julie Norman, İngiltere, Fransa ve Avustralya’nın Filistin’i tanıma adımını bu gelişmelere tepki olarak değerlendirdi. İngiltere’de etkili bir parlamento komitesi de hükümete “tanıyacak bir devlet varken” Filistin’i resmen tanıma çağrısı yaptı.

Yerleşimlerin yayılması

BM’ye göre Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze gelecekteki Filistin devletinin topraklarını oluşturuyor. Ancak Doğu Kudüs İsrail tarafından ilhak edildi, Batı Şeria’daki onlarca yıllık yerleşim genişlemesi ise Filistin topraklarını birbirinden kopuk ceplere dönüştürdü.

Bugün 700 binden fazla Yahudi yerleşimci Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da yaşıyor. Netanyahu hükümeti, Batı Şeria’yı ikiye bölecek tartışmalı E1 projesi dahil olmak üzere yeni yerleşimlere onay verdi. Smotrich projeyi duyururken, “Filistin devleti sloganlarla değil, eylemlerle masadan siliniyor” dedi.

CNN International'a konuşan Peace Now örgütü direktörü Lior Amihai, sahadaki durumu “hiç bu kadar vahim olmamıştı” sözleriyle tanımladı. Her hafta yeni karakollar kurulduğunu ve fiilî ilhakın sürdüğünü belirtti. Yerleşimci şiddetinin kadın, çocuk ve yaşlıları hedef aldığını, bunun da çoğu zaman İsrail güvenlik güçlerinin desteğiyle cezasız kaldığını vurguladı.

BM verilerine göre, 7 Ekim 2023’teki Hamas saldırılarından bu yana Batı Şeria’da yaklaşık 1.000 Filistinli öldürüldü. Gazze ise iki yıla yaklaşan İsrail bombardımanı ve kara harekâtıyla büyük ölçüde harabeye döndü. İsrail ordusunun eski bir komutanına göre Gazze’de her 10 kişiden biri öldü ya da yaralandı; toplam sayı 200 bini aştı. Çok sayıda uluslararası kurum ve uzman, İsrail’i Gazze’de soykırım yapmakla suçluyor.

Güvenlik tartışması

ABD ve İsrail, İngiltere ve diğer ülkelerin Filistin’i tanıma planlarını eleştirerek bunun “terörü ödüllendirmek” olduğunu savundu.

Ancak bu tutum, ABD ve İsrail’i uluslararası alanda giderek daha yalnız bırakıyor. Çünkü tanıyacak ülkeler, Filistin’i daha önce tanımış olan 140’tan fazla ülkeye katılacak.

ABD’li eski diplomat Elliott Abrams, bu kararların sol partiler ve Müslüman seçmenlerin baskısıyla alındığını, Filistinlilere somut bir fayda sağlamayacağını öne sürdü. Abrams’a göre güvenlik kaygıları nedeniyle İsrail, artık hiçbir şekilde bağımsız bir Filistin devletine izin veremez.

Norman ve Amihai ise bunun tam tersini savunuyor: İsrail’in güvenliği için bağımsız bir Filistin devletine ihtiyaç var. BM Genel Kurulu’nda kabul edilen New York Bildirgesi de iki devletli çözüm için atılacak adımları sıralıyor ve güvenliğin Filistin Yönetimi’nde olmasını öngörüyor.

Uzmanlara göre sahadaki gerçekler şimdilik bağımsız bir Filistin devletini imkânsız kılsa da, İngiltere, Fransa ve diğerlerinin tanıma kararı sembolik olmanın ötesinde hukuki sonuçlar doğuruyor. Uluslararası hukuk profesörü Ardi Imseis, bu adımın tanıyan devletleri Filistin’in toprak bütünlüğünü ve siyasi bağımsızlığını koruma yükümlülüğü altına soktuğunu belirtti.

Avrupa ülkeleri ayrıca İsrail’e ekonomik baskı yapabilir. AB, İsrail’in en büyük ticaret ortağı konumunda. Yeni yerleşim adımlarına karşı ticari yaptırımların gündeme gelebileceği konuşuluyor.

Uzmanlar, tanımanın Filistin Yönetimi’ne de daha fazla sorumluluk yüklediği görüşünde. Devlet statüsü, “farklı davranma” yükümlülüğünü beraberinde getiriyor. Chatham House’tan Yossi Mekelberg’e göre hem İsrail hem de Filistin tarafı, sonunda taviz vermek zorunda kalacak.

Kaynak: Gazete Oksijen


Beyaz Saray’dan iki uçak dolusu personel gidiyor: Charlie Kirk için Arizona'da anma töreni

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, Charlie Kirk’ün Arizona’daki anma törenine iki uçak dolusu personelle katılacaklarını açıkladı. Tören öncesi sıkı güvenlik ve katı kurallar devreye alındı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, Fox News’te Kayleigh McEnany’nin programına katılarak Pazar günü Arizona’nın Glendale kentindeki State Farm Stadyumu’nda yapılacak Charlie Kirk anma törenine Trump yönetiminden iki uçak dolusu personelin katılacağını açıkladı.

Fox News'e konuşan Leavitt, Kirk’ü “olağanüstü bir insan” sözleriyle anarak, “Başkan, Başkan Yardımcısı, Temsilciler Meclisi Başkanı ve kabine üyeleri törende konuşma yapacak. Bu bile Charlie’nin hükümetin en üst kademelerinde ne kadar insana dokunduğunu gösteriyor” dedi. Kirk’ün derin inancına vurgu yapan Leavitt, “O yalnızca etkili bir siyasi yorumcu değil, aynı zamanda hakikati korkusuzca dile getiren büyük bir iman sahibiydi” ifadelerini kullandı.

Katı güvenlik kuralları

Tören öncesinde organizatör Turning Point USA (TPUSA), katılımcılar için ayrıntılı yönergeler yayımladı. Buna göre, katılımcılardan kırmızı, beyaz ya da mavi tonlarında “Pazar şıklığı” kıyafet giymeleri istendi. Otopark ücretsiz olacak ancak kapasite sınırlı olduğu için araç paylaşımı tavsiye edildi.

Stadyumda çanta yasağı uygulanacak. TPUSA, şeffaf çantalar da dahil olmak üzere hiçbir çantanın alana alınmayacağını duyurdu. Çantayla gelenlerin eşyalarını araçlarına bırakmaları ve sıraya yeniden en arkadan girmeleri gerekecek. Kapılar sabah 08.00’de açılacak, oturma düzeni “ilk gelen oturur” esasına göre belirlenecek. Kalabalığın stadyum kapasitesini aşması ihtimaline karşı, yan taraftaki Desert Diamond Arena’da kapalı alan izleme imkânı sağlanacak.

Ne olmuştu?

ABD’de muhafazakâr hareketin önde gelen isimlerinden olan Charlie Kirk, geçtiğimiz ay Phoenix’te uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetmişti. Soruşturma kapsamında saldırganın tek başına hareket ettiği açıklanırken, Kirk’ün ölümü Cumhuriyetçi çevrelerde büyük sarsıntı yaratmıştı. Arizona’daki anma töreni, bu siyasi ve toplumsal şokun gölgesinde düzenleniyor.

Kaynak: Gazete Oksijen


İngiltere bugün Filistin'i resmen tanıyacak

İngiltere Başbakanı Keir Starmer’ın, bugün yapacağı açıklama ile Filistin’i devlet olarak resmen tanıyacağı belirtildi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İngiltere Başbakanı Keir Starmer’ın, bugün yapacağı açıklama ile Filistin’i devlet olarak resmen tanıyacağı belirtildi. Starmer, Trump ile görüşmesinde çözümün bir parçası olarak bu kararı aldıklarını açıkladı.

İngiliz basınındaki haberlerde, Starmer’ın, temmuz ayında yaptığı açıklamada İsrail'in belirli şartları yerine getirmediği takdirde eylül ayında Filistin’i devlet olarak tanıyacağını duyurduğu kaydedildi. Başbakan Starmer’ın bugün yapacağı açıklama ile Filistin’i devlet olarak resmen tanıyacağı ifade edildi.

Filistin, 1920’den 1948’e kadar İngiltere’nin manda yönetimi altında kaldı. Bölgenin siyasi dengeleri ve toplumsal yapısı bu dönemde İngiliz politikalarıyla şekillendi. Bu nedenle İngiltere’nin bugün Filistin’i devlet olarak tanıma kararı tarihsel açıdan ayrı bir anlam taşıyor.

4 ülke daha tanıma kararı almıştı

İngiltere’nin yanı sıra Fransa, Avusturalya, Kanada ve son olarak Portekiz de Birleşmiş Milletler (BM) 80'inci Genel Kurulu’nda Filistin’i devlet olarak resmen tanıyacaklarını açıklamışlardı.

Filistin devletini resmen tanıyan ülkeler listesi:

  • Bahreyn

  • Cezayir

  • Endonezya

  • Fas

  • Irak

  • Kuveyt

  • Libya

  • Malezya

  • Moritanya

  • Somali

  • Tunus

  • Türkiye

  • Yemen

  • Afganistan

  • Bangladeş

  • Birleşik Arap Emirlikleri

  • Katar

  • Küba

  • Madagaskar

  • Nikaragua

  • Pakistan

  • Suudi Arabistan

  • Sırbistan

  • Ürdün

  • Zambiya

  • Arnavutluk

  • BruneiCibuti

  • Mauritius

  • Sudan

  • Gambiya

  • Hindistan

  • Mısır

  • Nijerya

  • Kıbrıs Cumhuriyeti

  • Çekya

  • Slovakya

  • Seyşeller

  • Sri Lanka

  • Namibya

  • Belarus

  • Rusya

  • Ukrayna

  • Vietnam

  • Çin

  • Burkina Faso

  • Gine

  • Gine-Bissau

  • Kamboçya

  • Komorlar

  • Mali

  • Moğolistan

  • Senegal

  • Macaristan

  • Kuzey Kore

  • Nijer

  • Romanya

  • Tanzanya

  • Yeşil Burun Adaları

  • Bulgaristan

  • Maldivler

  • Gana

  • Togo

  • Zimbabve

  • Çad

  • Laos

  • Sierra Leone

  • Uganda

  • Kongo Cumhuriyeti

  • Angola

  • Mozambik

  • São Tomé ve Príncipe

  • Gabon

  • Umman

  • Polonya

  • Kongo

  • Botsvana

  • Nepal

  • Burundi

  • Orta Afrika Cumhuriyeti

  • Ruanda

  • Ruanda

  • Etiyopya

  • İran

  • Benin

  • Kenya

  • Ekvator Ginesi

  • Vanuatu

  • Filipinler

  • Esvatini

  • Kazakistan

  • Azerbaycan

  • Türkmenistan

  • Gürcistan

  • Bosna-Hersek

  • Tacikistan

  • Özbekistan

  • Papua Yeni Gine

  • Güney Afrika

  • Kırgızistan

  • Malavi

  • Doğu Timor

  • Paraguay

  • Karada

  • Kosta Rika

  • Lübnan

  • Fildişi Sahili

  • Venezuela

  • Dominik Cumhuriyeti

  • Brezilya

  • Arjantin

  • Bolivya

  • Ekvador

  • Şili

  • Guyana

  • Peru

  • Surinam

  • Uruguay

  • Lesotho

  • Güney Sudan

  • Suriye

  • Liberya

  • El Salvador

  • Honduras

  • Saint Vincent ve Grenadinler

  • Belize

  • Dominika

  • Antigua ve Barbuda

  • Grenada

  • İzlanda

  • Tayland

  • Guatemala

  • Haiti

  • İsveç

  • Saint Lucia

  • Kolombiya

  • Saint Kitts ve Nevis

  • Barbados

  • Jamaika

  • Trinidad ve Tobago

  • Bahamalar

  • İrlanda

  • İspanya

  • Norveç

  • Slovenya

  • Ermenistan

  • Meksika


Trump'tan Afganistan'a: Bagram'ı ABD'ye geri vermezseniz kötü şeyler olacak

ABD Başkanı Donald Trump, "Eğer Afganistan, Bagram Hava Üssü'nü ABD'ye geri vermezse, kötü şeyler olacak" ifadesini kullandı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Başkanı Donald Trump, Truth Social adlı sosyal medya hesabından paylaşım yaptı. Paylaşımında Afganistan'a uyarıda bulunan Trump, "Eğer Afganistan, Bagram Hava Üssü'nü inşa eden ABD'ye geri vermezse, kötü şeyler olacak" dedi.

Trump, İngiltere'ye düzenlediği resmi ziyaretin son gününde düzenlediği basın toplantısında, Afganistan'daki Bagram Hava Üssü'nün önemine işaret ederek, "Orayı geri almaya çalışıyoruz, oraya ihtiyacımız var. O üssü geri istiyoruz. Üssü istememizin nedenlerinden biri, buranın Çin'in nükleer silahlarını ürettiği yerden bir saat uzaklıkta olması" demişti.

Trump, daha önceki açıklamalarında da eski Başkan Joe Biden yönetimini, Bagram Hava Üssü'nü Çin'in kontrolüne terk etmekle suçlamıştı.

Kaynak: AA


İsrail'den Kudüs'ün kuzeybatısında iki köy ve bir mahallenin sakinlerine giriş çıkış için özel izin şartı

İsrail makamları, işgal altındaki Batı Şeria'da Kudüs'ün kuzeybatısında yer alan iki köy ve bir mahallede Filistinli sakinlerinin bölgeye giriş çıkış yapabilmeleri için özel izin alma zorunluluğu getirdi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Filistin resmi ajansı WAFA'da yer alan haberde, İsrail makamlarının, Kudüs'ün kuzeybatısındaki Halayle mahallesi ile Beyti İksa ve Nebi Samuel köyleri sakinlerine köylerine giriş çıkış yapabilmeleri için özel izin şartı dayattığı aktarıldı.

Haberde, bunun tecrit politikasını derinleştiren, hareket özgürlüğünü kısıtlayan ve toprak üzerindeki kontrolü artıran bir adım olduğu kaydedildi.

Bu karara göre, izni olmayanların bu mahalle ve köylerin girişinde bulunan askeri kontrol noktalarından geçemeyeceği bildirildi.

Haberde ayrıca bunun, bu köylerin İsrail'in kontrolü altına alınması, bölge sakinlerinin de bu toprakların sahibi değil de sadece ikamet eden kişiler olarak görülmesi için atılmış bir adım olduğu vurgulandı.

Hamas'ın Kudüs İşleri Ofisi Sorumlusu Harun Nasıruddin ise yaptığı yazılı açıklamada, İsrail'in bu adımını "Kudüs'ün izole edilmesi ve parçalar haline getirilmesinin pratikteki uygulaması" şeklinde değerlendirerek kınadı.

Halayle mahallesi ile Beyti İksa ve Nebi Samuel köyleri, ayrım duvarı, askeri kontrol noktaları ve geçişleriyle neredeyse tamamen tecrit edilmiş durumda. İsrail tarafından uygulanan tecrit nedeniyle bölge sakinlerinin yeni evler inşa etmesi veya temel yaşam malzemelerinin tedariki engelleniyor, doğal süreçteki kentsel gelişimden mahrum bırakılıyor.

Çevresinde yasa dışı yerleşim birimlerinin olduğu bu bölgelerde toplamda yaklaşık 3 bin kişinin yaşadığı belirtiliyor.


İran UAEA ile işbirliğini askıya alacak

İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi, İran Dışişleri Bakanlığı’nın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile yürüttüğü temaslar ve sunduğu çözüm önerilerine rağmen, İngiltere, Fransa ve Almanya’dan oluşan "Avrupa Üçlüsü" (E3) ülkelerinin tutumu nedeniyle UAEA ile işbirliğinin askıya alınacağını duyurdu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi, bugün İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan başkanlığında toplandı. Toplantıda bölgesel gelişmeler, İsrail’in bölgede izlediği politikalar ve UAEA ile yürütülen işbirliği ele alındı. Konseyin açıklamasında, mevcut koşullarda İran’ın barış ve istikrar için işbirliğini artırma politikasını sürdüreceğini vurgulandı.

Ancak, İran Dışişleri Bakanlığı’nın UAEA ile yürüttüğü temaslar ve sunduğu çözüm önerilerine rağmen, İngiltere, Fransa ve Almanya’dan oluşan "Avrupa Üçlüsü" (E3) ülkelerinin tutumu nedeniyle Ajans’la işbirliğinin askıya alınacağı belirtildi. Ayrıca Dışişleri Bakanlığı’na, ulusal çıkarların korunması amacıyla diplomatik temaslarını sürdürme talimatı verildi.

Yaptırımların kaldırılması reddedilmişti

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), E3 ülkelerinin başlattığı süreç ile İran’a yönelik yaptırımların kaldırılmasını öngören tasarıyı oylamaya sunma kararı almıştı. BMGK’da dün gerçekleştirilen oturumda, İran’ın nükleer taahhütlerini teyit eden ve BM yaptırımlarının kalıcı olarak kaldırılmasını öngören karar tasarısını reddedilmişti. Oylamada tasarıya Çin, Rusya, Pakistan ve Cezayir destek verirken, İngiltere, Fransa ve ABD’nin de aralarında bulunduğu 9 ülke karşı oy kullanmış, Guyana ile Güney Kore ise çekimser kalmıştı.

İran, UAEA ile işbirliğini askıya almıştı

İran İslami Şura Meclisi, 25 Haziran’da, nükleer ve bilim insanlarının güvenliği sağlanana kadar Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile iş birliğinin askıya alınmasını öngören yasa tasarısını onaylamıştı.

İran İle UAEA anlaşmaya varmıştı

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi daha sonra UAEA Başkanı Rafael Grossi ile 9 Eylül’de Mısır’ın başkenti Kahire’de bir araya gelmişti. Arakçi görüşmede Haziran ayında ABD ile İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırıları sonrasında askıya alınan denetimlerin yeniden başlamasını öngören anlaşmaya imza atmıştı.


Portekiz Filistin’i resmen tanıyan Batılı ülkeler arasına katılıyor

Portekiz, gelecek hafta New York’ta yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (BMGK) öncesinde yarın Filistin devletini tanıyacağını açıkladı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Portekiz Dışişleri Bakanlığı, gelecek hafta New York’ta yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (BMGK) öncesinde yaptığı açıklamada, yarın itibarıyla Filistin devletini resmen tanıyacağını duyurdu. Böylece daha önce Fransa, Birleşik Krallık, Kanada ve Avustralya’nın da benzer açıklamalar yapmasının ardından Portekiz de Filistin devletini tanıyan Batılı ülkalere katılacak.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu kararın "7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısının ardından terörü ödüllendirmek anlamına geldiğini" savundu ve kınadı.

ABD Başkanı Donald Trump da bu hafta Birleşik Krallık’a yaptığı resmi ziyaret sırasında yaptığı açıklamada, Filistin’in tanınmasına karşı olduğunu söylemişti.

BM’nin 193 üyesinin yaklaşık dörtte üçü hâlihazırda Filistin devletini tanıyor. Filistin, 2012’de BM’de "üye olmayan gözlemci devlet" statüsü kazanmıştı. Dünya liderleri 23 Eyül Salı günü BM Genel Kurulu’nda toplanmaya hazırlanırken, İsrail tankları ve birlikleri kara harekâtı kapsamında Gazze kentinde ilerleyişini sürdürüyor. Bu operasyon binlerce Filistinlinin zorla yerinden edilmesine yol açtı.

Gazze Sağlık Bakanlığı’na göre, 7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail saldırılarında en az 65 bin 141 kişi hayatını kaybetti.



 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
1710

1️⃣ COGAT ve Gazze Sonrası Plan İsrail’in COGAT birimi (Coordination of Government Activities in the Territories) Gazze sonrası “askeri-sivil geçiş modeli” kuruyor. • COGAT artık sadece “işgal koordin

 
 
 
410

Avrupa’nın aşırı sağcı partileri ekonomide solcu oldu Çünkü daha küçük devlet çağrısı, oylarının büyük bölümünü aldıkları işçi sınıfında...

 
 
 
4010

Trump, Hamas'ın Gazze Ateşkes Teklifine Yanıt Vermesi İçin Pazar Günü Son Tarihi Belirledi Anlaşma sağlanamazsa Trump, 'Daha önce hiç...

 
 
 

Yorumlar


©2023 copyright by MD all rights reserved

bottom of page