top of page

2909-2

  • Yazarın fotoğrafı: mutlunecmettin
    mutlunecmettin
  • 29 Eyl
  • 21 dakikada okunur

Kim Jong Un’un diktatörlüğü giderek daha tehditkar hâle geliyor

Kuzey Kore, Kim Jong Un’un liderliğinde hem içte hem de dışta daha tehditkâr hâle geliyor. Rejim, nükleer kapasitesini artırırken, ülkeyi dış dünyadan izole ediyor, yabancı kültür ve özel piyasalara sıkı kontrol getiriyor. Rusya ve Çin’in desteğiyle Kim, diplomatik ve ekonomik alanda güç kazanıyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Kuzey Kore diktatörü Kim Jong Un, bu hafta parlamentosuna yaptığı konuşmada, Donald Trump ile yaşadığı “güzel anıları” anlattı. Trump, başkanlığı döneminde üç görüşme gerçekleştirmiş, ancak sonuç elde edilememişti. İki gün sonra Güney Kore’nin yeni sol görüşlü Cumhurbaşkanı Lee Jae Myung, Birleşmiş Milletler’de Kuzey ile “barışçıl bir bir arada yaşam” vizyonunu paylaştı. Trump da Koreler hakkındaki iyimser düşüncelerini dile getirerek, Kim Jong Un ile bu yıl bir araya gelme isteğini açıkladı.

Ancak The Economist'e göre bu söylemler, Trump’ın ilk dönemindeki diplomatik girişimlere benzese de, koşullar dramatik biçimde değişti. Kim, son yıllarda nükleer cephaneliğini genişletmiş, füze testlerini yoğunlaştırmış ve rejimini her zamankinden daha sıkı kontrol altına almış durumda. Ekonomi ve devlet yönetimi, daha kapalı ve merkeziyetçi bir yapıya dönüştü. Uluslararası alanda Rusya ile kurduğu yakın ilişki, Kim’in elini güçlendirdi. Kuzey Kore, Rusya’nın Ukrayna savaşına asker ve mühimmat gönderirken, karşılığında gıda, yakıt ve teknoloji aldı; Çin ile olan ilişkilerinde ise dengeyi koruyor.

Eylül başında Kim, Çin ve Rus liderleri Xi Jinping ve Vladimir Putin ile Pekin’de bir araya geldi. Yedi yıl önce Batı’ya açık olduğunu göstermek için Pyongyang’da K-pop gösterisini alkışlayan genç diktatör, bu yaz Rus pop yıldızı Shaman’ın konserine ev sahipliği yaptı. Konserde Kuzey ve Rus bayrakları sallanırken, Kim sigarasıyla izledi. Bu gösteri, olası ABD-Kuzey Kore görüşmelerinde, Kim’in dış baskılara daha dirençli olacağını gösteriyor.

Liberty in North Korea adlı sivil toplum kuruluşu, bu durumu “Kuzey Koreleştirme” olarak adlandırıyor. Pandemiyle hızlanan süreç, ülkeyi dış dünyadan tamamen izole etti. Yabancı diplomatlardan yalnızca Çin ve Rusya elçilikleri kısmen faaliyet gösterebiliyor; BM ve uluslararası yardım örgütleri ülkeden uzak tutuluyor. 2024’te Güney Kore’den resmi yardımlar ise yaklaşık 30 yıl sonra ilk kez Kuzey’e ulaşamadı.

Sınırlar sıkılaştırıldı; Çin ile olan sınır boyunca yeni duvarlar ve çitler örüldü. Kaçakların sayısı 2015-2019 yıllarında yılda ortalama 1.201 iken, 2020-2024 arasında sadece 158’e düştü. Bu izolasyon, hem Kuzey Korelilerin yaşamını zorlaştırıyor hem de dış dünyaya bilgi akışını neredeyse tamamen kesiyor.

Bilgi akışı üzerindeki kontrol, genç nüfusu da hedef alıyor. Genç Kuzeyliler, Güney Kore dizileri ve filmleriyle tanışmış ve bu içerikler kaçakların önemli bir kısmında izlenmişti. Kim Jong Un, “Yabancı kültür ve fikirleri reddetme yasası” (2020), “Gençlik Eğitim Yasası” (2021) ve “Pyongyang Kültürel Dil Koruma Yasası” (2023) ile yabancı içeriklere ve Güney Kore kültürüne sıkı yasaklar getirdi. Ceza uygulamaları sert; iddialara göre, TV paylaşımı yapan gençler infaz ediliyor.

Ekonomik kontrol, diplomasi ve nükleer silahlar

Kim, özel piyasalara dayalı ekonomiyi de sıkı denetim altına almaya çalışıyor. Pandemi sonrası sınır kontrolleri ticareti de kapsayacak şekilde genişletildi; pazarlar kapatıldı veya çalışma saatleri kısaltıldı. Devlet maaşlarını artırsa da ürün kıtlığı enflasyonu yükseltti ve eşitsizliği büyüttü. Pyongyang’daki yeni apartmanlar bazı gözlemcilere göre “Potemkin” yapılar olabilir.

Rusya ve Çin desteği, olası krizlerin önüne geçiyor. Kuzey Koreli işçiler Rusya’da döviz kazanmak için çalıştırılırken, Çin başlıca ihracat pazarı görevini sürdürüyor. Rusya, BM yaptırımlarına rağmen ülkeye petrol gönderiyor ve uluslararası denetim mekanizmalarını engelliyor.

Kim’in hedefi, dünya tarafından nükleer statüsünün kabul edilmesi. Bu yıl Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, Kim’i ziyaretinde Kuzey Kore’nin nükleer programını anladıklarını açıkladı. Kim ise ABD ile görüşmelerin, Washington’un “nükleer silahsızlanmaya takıntısını” bırakması koşuluna bağlı olduğunu belirtti.

Kim’in yanında görülen genç kız, büyük olasılıkla kızı Kim Ju Ae, rejimin dördüncü nesil lideri olma yolunda eğitiliyor. Kim Jong Un’un 2011’de göreve başladığında birçok gözlemci rejimin kısa sürede çökeceğini öngörmüştü. Ancak bugün Kuzey Kore, hem kendi halkına hem de dünyaya karşı daha tehditkâr, diplomatik olarak daha güçlü ve ekonomik olarak daha dirençli hâle geldi.

Tarihin örnekleri, baskıcı rejimlerin ani çöküşlerini hatırlatıyor. Suriye’de Esad’ın durumunda olduğu gibi, sert önlemlerle uzun süre ayakta kalan bir diktatörlük bile beklenmedik bir anda çökerken, Kuzey Kore’deki durum da dünya için ciddi bir tehdit unsuru olmaya devam ediyor.

Kaynak: Gazete Oksijen


Telegram'ın kurucusu Durov: Fransa, Moldova'da bazı kanalları kapatmamızı istedi, reddettik

Telegram CEO’su Pavel Durov, Fransa istihbaratının Moldova’da hükümet karşıtı görüşler paylaşan bazı kanalları kapatma talebini reddettiklerini açıkladı. Durov, “Telegram ifade özgürlüğünü savunur, siyasi gerekçelerle içerik kaldırmayız” dedi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Telegram'ın kurucusu ve Üst Yöneticisi (CEO) Pavel Durov, Fransa istihbaratının, Moldova'da hükümetin görüşüne karşı paylaşımlar yapan bazı Telegram kanallarını kapatma talebini reddettiklerini bildirdi.

Durov, Telegram hesabından yaptığı yazılı açıklamada, bir yıl önce Fransa'da bulunduğunu ve Fransız istihbaratının Moldova yönetimine cumhurbaşkanı seçimi öncesi bazı kanalları kapatma konusunda destek talebinde bulunduğunu belirtti.

Verilen kanal listesini incelediklerine işaret eden Durov, listedeki bazı kanalların Telegram kurallarını ihlal ettiğini ve kapatıldığını aktardı.

Durov, kısa bir süre sonra Telegram ekibine Moldova'daki sözde sorunlu kanalların yer aldığı ikinci bir liste verildiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

"İkinci listede bulunan kanalların tamamı meşruydu ve kurallarımıza uygundu. Bu kanalların tek ortak noktaları, Fransa ve Moldova hükümetlerinin onaylamadığı siyasi görüşleri dile getirmesiydi. Biz bu talebi yerine getirmeyi reddettik. Telegram, ifade özgürlüğünü benimsiyor ve siyasi nedenlerle içerik kaldırmayacak. Telegram'a sansürleme amacıyla baskı kurma yönündeki girişimleri ifşa etmeyi sürdüreceğim."

Kaynak: AA


Arjantin Netanyahu'nun ülkeyi ziyaret talebini geri çevirdi

Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei, İsrail ile yakın ilişkilere sahip olmasına rağmen halkın tepkisinden çekinerek, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun ülkeye yapmayı planladığı ziyareti geri çevirdiği belirtildi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İsrail'in Yedioth Ahronoth gazetesinin haberine göre, Netanyahu, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu için gittiği ABD'den kendisini kabul eden sayılı ülkelerden olan Arjantin'e geçmeyi planlıyordu.

BM Genel Kurulu sırasında Netanyahu ile görüşen Arjantin Devlet Başkanı Milei'nin, yaklaşan parlamento seçimleri nedeniyle halkın tepkisinden korkarak "Ziyarete gelme" dediği ortaya çıktı.

Arjantinli kaynaklar, bunun İsrail'le ilgili olmadığını ve genel olarak tüm ziyaretlere ilişkin bir karar olduğunu iddia etse de nedenin Milei'nin oy kaybı endişesi olduğu aktarıldı.

Haberde, Arjantin'deki insan hakları avukatlarının, martta İsrail ordusunun Refah'ta sağlık görevlilerini öldürdüğü olay nedeniyle, Netanyahu'nun ülkeyi ziyaret etmesi halinde tutuklanmasını talep eden bir dava açtığı hatırlatıldı.

BM Genel Kurulu'nda farklı ülkelerden yüzlerce delege İsrail Başbakanı'nı protesto ederek salonu terk etmiş ve Netanyahu bu nedenle hemen hemen boş bir salona konuşmak zorunda kalmıştı.

Kaynak: AA


Danimarka'da güvenlik önlemleri üst düzeye çıktı: Sivil dronların havalanmasına yasak geldi

Danimarka, askeri tesislerde tespit edilen yeni dron uçuşlarının ardından sivil dron’ların ülke çapında uçurulmasını bir hafta boyunca yasakladı. Hükümet bunu “hibrit saldırı” olarak tanımlarken, gözler Moskova’ya çevrildi. Yasak kararı AB liderleri ve Avrupa Siyasi Topluluğu zirveleri öncesi geldi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Danimarka, pazar günü, sivil dron uçuşlarını yasaklama kararı aldı. Danimarka bu kararın öncesinde, çeşitli askeri tesislerde gece saatlerinde dron’ların gözlemlenmesi üzerine bu hafta boyunca ülkedeki bazı havalimanlarının geçici olarak kapatmıştı.

Danimarka ordusu, gece yaşanan bu gözlemler sonrasında “çeşitli önlemlerin” devreye alındığını açıkladı, ancak verilen karşılığın niteliği hakkında yorum yapmaktan kaçındı.

Hafta içinde yaşanan dron uçuşları Danimarka’yı bazı havalimanlarını kapatmaya zorlamış, pazartesi günü Kopenhag Havalimanı yaklaşık dört saat boyunca hizmet verememişti.

Danimarka Rusya'yı suçladı, Kremlin reddetti

Danimarka, bu dron faaliyetlerini bir “hibrit saldırının” parçası olarak nitelendirdi. Resmi olarak sorumluyu açıklamaktan kaçınsa da, Başbakan Mette Frederiksen bunun Moskova kaynaklı olabileceğini öne sürdü ve Rusya’yı Avrupa güvenliğine tehdit oluşturan başlıca ülke olarak tanımladı. Kremlin ise bu iddiaları reddediyor.

Yasak kapsamında, sivil dronların önümüzdeki hafta pazartesiden cumaya kadar Danimarka hava sahasına girmesi engellenecek. Danimarka, yılın ikinci yarısında Avrupa Birliği’nin dönem başkanlığını yürütüyor ve bu süre zarfında Avrupa liderlerini ağırlayacak.

Savunma Bakanı Troels Lund Poulsen, pazar günü yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Şu anda güvenlik tedbirlerini artırmalıyız ve AB zirvesi sırasında güvenlikten sorumlu silahlı kuvvetler ile polis için en iyi çalışma koşullarını sağlamak zorundayız”.

Danimarka çarşamba günü AB liderlerine ev sahipliği yapacak, perşembe günü ise Rusya’nın 2022’de Ukrayna’yı işgalinin ardından AB’yi diğer dost Avrupa ülkeleriyle birleştirmek için kurulan 47 üyeli daha geniş Avrupa Siyasi Topluluğu zirvesi düzenlenecek.

Almanya yeni tedbirleri tartışıyor

Danimarka'da peş peşe gerçekleşen ihlallerin ardından Almanya kendi hava sahasını korumak için yeni önlemleri değerlendiriyor. Handelsblatt gazetesine konuşan Almanya İçişleri Bakanlığından bir sözcü, teknolojideki gelişmelere bağlı olarak yeni güvenlik açıkları oluştuğuna dikkat çekerek gerekli önlemlerin alınmasına çalışıldığını belirtti.

Sözcü bu amaçla, hava güvenliği ve polisin kabiliyetlerini düzenleyen yasalarda değişiklik için kurumlar arasında görüşmelerin devam ettiğini kaydetti.


Kremlin: Putin Trump ile Moskova'da görüşmeye hazır

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, ABD Başkanı Donald Trump ile başkent Moskova'da görüşmeye hazır olduğunu bildirdi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Rus haber ajansı TASS'a açıklamalarda bulunan Peskov, Putin'in Trump'ı Alaska'daki zirvede Moskova'ya davet ettiğini anımsattı.

Peskov, bu teklifin geçerli olduğunu belirterek, "Putin, Trump ile görüşmeye hazır ve bundan memnun olacak. Her şey Trump'ın kararına bağlı" ifadesini kullandı.

Rusya'nın, İngiltere ve Fransa'nın nükleer cephanesini hesaba katma yönündeki talebinin geçerli olup olmadığı yönündeki soruyu cevaplayan Peskov, bu konunun güncel olduğunu söyledi.

Peskov, ilk önce Rusya ve ABD arasında yapılan Yeni Stratejik Silahların Azaltılması Antlaşması (New START) konusunda müzakerelerin başlatılması gerektiğini belirterek, "Ancak ileride nükleer cephane konusunun da ele alınması lazım. Bu cephaneler, Avrupa'nın güvenliği ve stratejik istikrarı ile ilgili sorunun bileşenidir" dedi.

Putin-Trump zirvesi

Rusya Devlet Başkanı Putin ile ABD Başkanı Trump, ağustosta Alaska'nın Anchorage kentindeki Elmendorf-Richardson Üssü’nde bir araya gelmişti.

Putin, Trump'a bir sonraki zirveyi Moskova'da gerçekleştirme teklifinde bulunmuş, Trump da bunun mümkün olduğunu belirtmişti.


Eric Adams New York belediye başkanlığı yarışından çekildi

New York Belediye Başkanı Eric Adams, düşük anket desteği ve mali engeller nedeniyle yeniden seçim kampanyasını sonlandırdı. Bu hamle, rakibi eski New York Valisi Andrew Cuomo’ya avantaj sağlarken, Cumhuriyetçi aday Curtis Sliwa’nın yarışta kalıp kalmaması seçim dengelerini belirleyecek

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

New York Belediye Başkanı Eric Adams, Demokrat Parti adayı Zohran Mamdani’ye karşı muhalefeti birleştirmek isteyen rakiplerinin uzun süredir talep ettiği bir adımı atarak yeniden seçim kampanyasını sonlandırdı.

Adams, pazar günü X platformunda yayınladığı bir videoda kararını açıkladı ve şunları söyledi:"Başardıklarımıza rağmen, yeniden seçim kampanyamı sürdüremem. Sürekli süren medya spekülasyonları ve kampanya finans kurulu tarafından milyonlarca doların bloke edilmesi, ciddi bir kampanya için gerekli fonları toplamamı imkansız hale getirdi"

"Bu kampanya, devlet tarafından yüzüstü bırakılan, dışlanan, ihanet edilen insanlar içindi" diyen Adams şöyle devam etti: “O zamandan beri belediye başkanınız olmak benim için bir onurdu. Dört yıl önce kazandığımız zaferi hayata geçirdik ve bu şehri hükümet tarafından mağdur edilenler için daha iyi bir yer haline getirdik”.

Adams’ın yarıştan çekilme kararı, son dönemlerin en sıra dışı belediye başkanlığı seçimlerinden birine yeni bir dönemeç ekliyor. Demokratik sosyalist Mamdani, hazirandaki Demokrat Parti ön seçimlerinde eski New York Valisi Andrew Cuomo’yu yenerek dikkat çekici bir zafer elde etmişti. Cuomo şimdi bağımsız aday olarak yarışıyor.

Cuomo’nun müttefikleri uzun süredir Adams’ın çekilmesini talep ediyordu. ABD Başkanı Donald Trump da aday sayısının azaltılması gerektiğini söylemiş, başdanışmanlarından Steve Witkoff’un Adams ile Trump yönetiminde olası görevler hakkında görüşmeler yaptığı ortaya çıkmıştı.

Adams’ın çekilmesinin Cuomo’ya ne kadar oy kazandıracağı belirsiz. Adams, kamuoyu yoklamalarında Mamdani, Cuomo ve Cumhuriyetçi aday Curtis Sliwa’nın gerisinde, dördüncü sırada yer alıyordu. Son haftalarda Trump’ın yarışın gidişatını Cuomo lehine şekillendirme çabaları nedeniyle eyalet ve ulusal düzeyde Demokratlar Mamdani’nin etrafında birleşiyor. New York Valisi Kathy Hochul ve eski Başkan Yardımcısı Kamala Harris Mamdani’ye destek verdi.

Adams, son dönemde medyayı suçlamış, “kampanyasını baltaladıklarını” söylemişti. Yönetimine dair olumsuz haberler, bağış toplama gücünü zayıflatmıştı.

Adams, yeniden seçimi için gerekli kamu fonlarını da defalarca alamadı. New York Kampanya Finans Kurulu, bağışçılarla ilgili belgelerin eksik olduğunu söyleyerek fon aktarımını engelledi. Bu karar, Adams’ın geçen yıl federal yolsuzluk soruşturmasıyla suçlanmasının ardından alınmaya başlanmıştı.

Adams’ın yeniden seçim kampanyasının sona ermesi, ikinci siyah belediye başkanı olarak dört yıl önce göreve başlamasının ardından geldi. Bir dönem Brooklyn'in ilçe başkanı olan Adams, 2021’de COVID-19 sonrası kamu güvenliği ve ekonomik toparlanma odaklı bir platformla seçilmişti.

Kendisini mavi yakalı işçi sınıfıyla özdeşleştirmiş, onların sorunlarını anlayan bir belediye başkanı olarak tanıtmıştı. Kampanyası, işçi sınıfı seçmenlere hitap eden mesajları sert suçla mücadele söylemleriyle birleştirmişti. Ancak Adams, yakın çevresini sarsan yolsuzluk skandallarıyla yıprandı.

Uzun süre yarıştan çekilmeyeceğini söyleyen Adams, ikinci bir şans için seçmenlere güveniyordu. Demokrat Parti ön seçimlerinden çekilerek bağımsız aday olarak yarışma kararı almıştı. Bu hamle, Cuomo’nun dönüş çabasına karşı beklenen bir kapışmaya sahne olacaktı.

Adams’ın Florida’da yaptığı kişisel ziyaret sırasında Witkoff ile görüştüğü ve Suudi Arabistan büyükelçiliği gibi görevlerin konuşulduğu da ortaya çıktı.

Trump’ın etkisi bitmiş değil

Trump, Mamdani’nin belediye başkanlığı ihtimalini “New York için tehdit” olarak tanımlamış ve gerekirse şehri “devralacağını” söylemişti. Bazı açıklamalarında ise Mamdani’nin seçilmesinin Cumhuriyetçiler için avantajlı olacağını iddia etmişti.

“Belki de bir komünist belediye başkanımız olacak çünkü oylar bölünüyor” diyen Trump, “Eğer insanlar birleşip tek bir aday etrafında toplanırsa, bence kazanma şansları oldukça yüksek olur” ifadelerini kullanmıştı.

Trump, Queens’ten bir başka isim olan Cuomo ile uzun süreli bir geçmişe sahip. İkili, Cuomo’nun valilik döneminde yakın temasta bulunmuştu. 

Cuomo, haziran ön seçimlerinde Mamdani’ye 12 puan farkla kaybetmişti. Kendi kampanyasının yetersiz olduğunu kabul eden Cuomo, kendisini gerçek Demokrat olarak tanıtıyor ve Trump’a karşı deneyimli bir yönetici olduğunu vurguluyor.

Adams, David Dinkins’ten bu yana yeniden aday olmayı başaramayan ilk New York belediye başkanı olacak.


ABD'nin Michigan eyaletinde kilisede düzenlenen silahlı saldırıda 2 kişi öldü, 8 kişi yaralandı

ABD'nin Michigan eyaletindeki bir kilisede pazar ayini sırasında düzenlenen silahlı saldırıda ilk belirlemelere göre 2 kişi hayatını kaybetti, 8 kişi yaralandı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Yerel polis, Grand Blanc kentindeki bir kilisede pazar ayini sırasında silahlı saldırı düzenlendiğini açıkladı. Polis, 40 yaşlarındaki bir saldırganın aracıyla kilisenin kapısına geldiğini, ardından ayine katılanlara ateş açtığını ifade etti.

Saldırıda ilk belirlemelere göre 2 kişinin yaşamını yitirdiğini, 8 kişinin yaralandığını açıklayan polis, olayın ardından kilisede yangın çıktığını, bu nedenle ölü ve yaralı sayısının artabileceğini kaydetti.

Polis, saldırganın olayın ardından iki polis memuru tarafından etkisiz hale getirilmek için öldürüldüğünü duyurdu.

Olay yerine çok sayıda ekip sevk edilirken, polis kilisedeki yangının saldırgan tarafından kasten çıkarıldığından şüphelendiklerini aktardı.


KKTC Cumhurbaşkanı Tatar: Federasyon defterinin bizim için kapandığını BM'ye ilettik

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bundan sonra Kıbrıs konusunda 2 devletli çözüm modeli üzerinden devam edeceklerini belirterek, "Federasyon defterinin kapandığını Birleşmiş Milletlere (BM) ilettik" ifadesini kullandı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Tatar, ABD'nin New York kentinde BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in ev sahipliğinde, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Lideri Nikos Hristodulidis ile yaptığı görüşmenin ardından KKTC'ye döndü.

Ercan Havalimanı'ndan basın toplantısı düzenleyen Tatar, New York temasları ile ilgili bilgi verdi.

Tatar, önce BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, ardından da GKRY Lideri Hristodulidis'in de katıldığı 3'lü toplantı yaptıklarını, Hristodulidis'in, 2017 Temmuz ayında İsviçre'nin Crans-Montana kentinde yapılan görüşmelerin kaldığı yerden devam etmesi yönünde talebi olduğunu aktardı.

Tatar, federasyon temelli dayatmalara karşı duracaklarını, New York'taki görüşmelerde agresif bir tavır sergilemediğini ve tutumunun gerçekçi olduğunu söyledi.

"2 devletli çözüm modeli üzerinden devam edeceğiz"

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in gündemi canlı tutmak için görüşmeleri sürdürme eğiliminde olduğunu dile getiren Tatar, bundan sonra Kıbrıs konusunda egemen eşit, eşit uluslararası statüsü olan 2 devletli çözüm modeli üzerinden devam edeceklerini vurgulayarak şunları kaydetti:

"Federasyon defterinin kapandığını Birleşmiş Milletlere (BM) ilettik. Genel Sekreter Guterres'e tavrımızın net olduğunu söyledik. Kıbrıs'ın geleceğinde 2 devletin işbirliği vardır"

KKTC Cumhurbaşkanı Tatar, BM Genel Sekreteri’nin de destekleriyle iyi atmosferin oluşması için tüm gayretlere rağmen, Rum tarafının insan haklarına aykırı şekilde KKTC'deki yatırımcıları tutukladığını, bazı müteahhitleri Interpol'e şikayet ettiğini hatırlatarak, bu tür olayların iki halk arasındaki ilişkileri zedelediğini anlattı.

GKRY'nin Kıbrıs Türkü’ne uygulanan kısıtlamaları artırma çabalarına dikkat çeken Tatar, GKRY Lideri Hristodulidis'in KKTC üniversitelerine öğrenci akışını azaltma çabasında olduğunu dile getirdi.


Netanyahu: Rehinelerin serbest bırakılması ve Hamas’ın ortadan kaldırılması temel hedefimiz

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze’deki çatışmalara son vermeyi amaçlayan 21 maddelik barış planı önerisine ilişkin "Rehinelerin serbest bırakılması ve Hamas’ın ortadan kaldırılması temel hedefimiz" dedi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Amerikan Fox News kanalına verdiği özel röportajda ABD Başkanı Trump'ın Gazze ile ilgili 21 maddelik önerisini değerlendirdi. Planın hala geliştirme aşamasında olduğunu söyleyen Netanyahu, "Rehinelerin serbest bırakılması ve Hamas’ın ortadan kaldırılması temel hedefimiz" ifadelerini kullandı. Netanyahu, “Umarım bu plan başarılı olur. Çünkü rehinelerimizin özgürlüğüne kavuşmasını, Hamas’ın silahsızlandırılmasını ve Gazze’nin askerden arındırılmasını istiyoruz. Hem İsrailliler hem de Gazzeliler için yeni bir gelecek inşa etme zamanı geldi" şeklinde konuştu.

Röportajda gündeme gelen, "Hamas liderlerine af teklif edilip edilmeyeceği" ve "Hamas liderlerinin Gazze dışına çıkarılması ve kalan bazı unsurlara af getirilmesi" konularına ilişkin Netanyahu, geçmişte “Hamas savaşmayı bırakır ve tüm rehineleri serbest bırakırsa, liderlerinin ülkeden ayrılmasına izin verebiliriz” şeklinde açıklamalarda bulunduğunu hatırlattı. Bu tür detayların müzakere edildiğini belirten Netanyahu, "Şu anda bu planın detaylarını konuşmak için erken" dedi.

"11 Eylül'den sonra El Kaide’ye New York'un yakınlarında bir devlet vermek gibi olur"

Netanyahu, Gazze’de geçici olarak Filistin yönetiminin görev almasını öngören önerilere ilişkin de daha önce Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada bu fikre net bir şekilde karşı çıktığını söyledi. Netanyahu, “Bu, 11 Eylül'den sonra El Kaide’ye New York'un yakınlarında bir devlet vermek gibi olur” diye konuştu.

Filistin yönetiminin ciddi bir reform geçirmesi durumunda bile Gazze'de rol üstlenebileceğine dair şüphelerini dile getiren Netanyahu, “Bazı insanlar reform olacağına inanıyor. Ben pek inanmıyorum” ifadelerini kullandı.

"Başkan Trump ve ekibiyle, bölgedeki barış fırsatlarını değerlendirmek istiyoruz"

Trump’ın planı etrafında süren görüşmeleri, daha geniş bir bölgesel istikrar çabası çerçevesinde değerlendiren Netanyahu, ABD ile olan iş birliğine dikkat çekti. İbrahim Anlaşmaları’nın gücünü vurgulayan Netanyahu, “Başkan Trump ve ekibiyle bölgedeki barış fırsatlarını değerlendirmek istiyoruz. Bu sadece mevcut anlaşmaları korumakla kalmayacak, başka ülkelerin de bu sürece katılması mümkün” dedi.

Kaynak: ANKA



ABD'de kiliseye silahlı saldırıda ölü sayısı 4'e yükseldi

ABD'nin Michigan eyaletindeki bir kilisede pazar ayini sırasında düzenlenen silahlı saldırıda ilk belirlemelere göre 4 kişi hayatını kaybetti, 8 kişi yaralandı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD'nin Michigan eyaletinde polis, Grand Blanc kentindeki bir kilisede pazar ayini sırasında silahlı saldırı düzenlendiğini açıkladı.

Polis, 40 yaşlarındaki bir saldırganın aracıyla kilisenin kapısına geldiğini, ardından ayine katılanlara ateş açtığını ifade etti.

Saldırıda 4 kişinin yaşamını yitirdiğini, 8 kişinin yaralandığını açıklayan polis, olayın ardından kilisede yangın çıktığını, bu nedenle ölü ve yaralı sayısının artabileceğini kaydetti.

Polis, saldırganın olayın ardından iki polis memuru tarafından etkisiz hale getirilmek için öldürüldüğünü duyurdu.

Olay yerine çok sayıda ekip sevk edilirken, polis kilisedeki yangının saldırgan tarafından kasten çıkarıldığından şüphelendiklerini aktardı.

Saldırgan eski deniz piyadesi çıktı

Alkol, Tütün, Ateşli Silahlar ve Patlayıcılar Bürosu (ATF), saldırganı Burton kasabasından 40 yaşındaki Thomas Jacob Sanford olarak açıkladı.

Polis William Renye, yaptığı açıklamada, eski ABD Deniz Piyadesi saldırganın, iki ABD bayrağı asılı olan pikapla kiliseye geldikten sonra araçtan inip ateş açmaya başladığını belirtti.

Renye, saldırganın dışarı çıktıktan sonra iki polis tarafından takip edilip yaklaşık 8 dakika içinde vurularak öldürüldüğünü söyledi. FBI ise olayı "hedef alınmış bir şiddet eylemi" olarak nitelendirdi.

Öte yandan saldırganın motivasyonuna dair henüz bir açıklama yapılmadı.

ABD Başkanı Donald Trump, ABD merkezli sosyal medya platformu Truth Social hesabından yaptığı açıklamada, saldırının Hristiyanlara yönelik "hedef alınmış bir saldırı" olduğunu savunarak, eyalet ile yerel yetkililere tam destek verileceğini belirtti.



İran, İsrail adına casuslukla suçladığı bir kişiyi idam etti

İran, Pazartesi günü İsrail adına casusluk yapmakla suçladığı bir kişiyi idam ettiğini duyurdu. Bu idam, hafta sonu Birleşmiş Milletler’in Tahran’a nükleer programı nedeniyle yaptırımları yeniden uygulama kararı almasının ardından geldi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İran yargısına bağlı Mizan haber ajansı, Bahman Choobiasl isimli kişinin idam edildiğini açıkladı. Choobiasl’ın davası daha önce İran medyasında ya da idamları takip eden insan hakları örgütlerinin raporlarında yer almamıştı. Ancak idam, hafta sonu Birleşmiş Milletler’in Tahran’a nükleer programı nedeniyle yaptırımları yeniden uygulama kararı almasının ardından geldi.

İran, Choobiasl’ı İsrail istihbarat servisi Mossad yetkilileriyle görüşmekle suçladı. Mizan’ın haberine göre Choobiasl, “hassas telekomünikasyon projelerinde” çalışıyor ve “elektronik cihazların ithalat yolları” hakkında bilgi veriyordu.

Haziranda 9 kişi 'casusluk' suçlamasıyla idam edildi

İran, haziranda İsrail ile yaşanan savaşın ardından dokuz kişiyi casusluk suçlamasıyla idam etti. İsrail’in hava saldırılarında 1.100’den fazla kişi, aralarında birçok İranlı komutanın da bulunduğu şekilde hayatını kaybetmiş, İran ise İsrail’e yönelik füze saldırılarıyla karşılık vermişti.

Bu ayın başlarında İran, yine İsrail adına casuslukla suçladığı Babak Shahbazi’yi de idam etmişti. Ancak insan hakları aktivistleri, Shahbazi’nin Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy’ye mektup yazarak Kiev için savaşmak istediğini belirtmesinin ardından işkenceyle sahte itirafa zorlandığını öne sürmüştü.

1988'den bu yana görülmemiş hızda infazlar

Son yıllarda İran, ekonomik kriz, kadın hakları talepleri ve teokratik rejime karşı değişim çağrılarıyla büyüyen protestolarla karşı karşıya. Haziran’daki savaş ve protestoların ardından ise ülke, 1988’deki İran-Irak Savaşı’nın bitiminde binlerce kişinin idam edilmesinden bu yana görülmemiş bir hızla infazlara yöneldi.

Oslo merkezli İran İnsan Hakları örgütü ve Washington merkezli Abdorrahman Boroumand İnsan Hakları Merkezi’nin verilerine göre, yalnızca 2025 yılında İran’da 1.000’den fazla kişi idam edildi. Gerçek sayının daha yüksek olabileceği belirtiliyor çünkü İran her infazı resmi olarak açıklamıyor.

Kaynak: Gazete Oksijen


Rusya'nın gölgesinde gerçekleşen seçim: Moldova'da sandıktan AB çıktı

Moldova’da yapılan parlamento seçimlerini Cumhurbaşkanı Maia Sandu’nun lideri olduğu Avrupa yanlısı PAS yüzde 50 oyla kazandı. Moskova ise seçimlere müdahale iddialarını reddederken, muhalefet sonuçlara itiraz edip protesto çağrısı yaptı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Moldova’da pazar günü yapılan parlamento seçimlerinde Avrupa Birliği yanlısı iktidar partisi zafer kazandı. Seçim Komisyonu’nun açıkladığı resmi sonuçlara göre, sandıkların yüzde 99,5’inden fazlası açıldığında Cumhurbaşkanı Maia Sandu’nun lideri olduğu Eylem ve Dayanışma Partisi (PAS) oyların yüzde 50,03’ünü aldı. Rusya yanlısı Vatanseverler Bloku ise yüzde 24,26’da kaldı.

Seçimler, 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından hız kazanan Moldova’nın Avrupa yolculuğu için kritik bir dönemeç olarak görülüyordu. Chişinau merkezli düşünce kuruluşu WatchDog.md’den analist Andrei Curararu, “Kremlin çok büyük bir operasyon için para harcadı ve geri adım atması zor. PAS milletvekillerini satın alma, protestoları kışkırtma gibi yöntemlerle istikrarlı bir Avrupa yanlısı hükümetin kurulmasını engellemeye çalışabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Başkent Kişinev’de oyunu kullanan Cumhurbaşkanı Maia Sandu, seçmenlere seslenerek, “Moldova, sevgili yurdumuz, tehlike altında ve hepinizin yardımına ihtiyacı var. Onu bugün oyunuzla kurtarabilirsiniz. Yarın çok geç olabilir. Ülkemizin kaderi, satın alınmış oylarla değil, sizin oyunuzla belirlenmeli” dedi.

Sandu, 2020’de yolsuzluk karşıtı söylemlerle iktidara gelmiş, geçen yıl yapılan referandumda AB üyeliğinin anayasal hedef olarak yazılması sağlanmıştı. Aynı gün yeniden dört yıllığına cumhurbaşkanı seçilmişti.

Moldova’da yönetim sistemi hem doğrudan seçilen cumhurbaşkanına hem de parlamentonun atadığı başbakana yetki veriyor.

Seçimler Rusya'nın gölgesi altında gerçekleşti

Oylama süreci, Rusya’dan yayıldığı iddia edilen “emsalsiz bir dezenformasyon kampanyası”, oy satın alma girişimleri ve olası sokak olaylarıyla gölgelendi. Moskova suçlamaları reddetti. Vatanseverler Bloku liderlerinden, eski Cumhurbaşkanı Igor Dodon, seçim sonuçlarını tanımayabileceklerini söyleyerek destekçilerini “barışçıl protestolara” çağırdı.

Bir yandan da Batılı diplomatlar ve istihbarat yetkilileri, Rusya’nın Moldova’yı “Ukrayna’dan sonra en önemli dış politika önceliği” hâline getirdiğini belirtti. Guardian’a konuşan bir Batılı istihbarat yetkilisi, Kremlin’in bu yıl Moldova dosyasını yürüten ekibi yeniden düzenlediğini ve daha agresif bir strateji izlediğini söyledi.

Reuters’ın aktardığına göre, Moskova’nın ülkedeki bazı Ortodoks din adamlarını PAS’a karşı propaganda yapmaları için finanse ettiği iddia edildi. Ayrıca iki Rusya yanlısı parti, yasa dışı finansman gerekçesiyle seçimlerden men edildi. Bu karar muhalefetin tepkisini çekerken, Kremlin de sert açıklamalarda bulundu.

Seçim günü olaylı geçti 

Seçim günü siber saldırılar, yurt dışındaki sandıklara yönelik bomba ihbarları, oy pusulalarının fotoğraflanması ve seçmenlerin yasa dışı taşınması gibi çok sayıda olay yaşandı. Polis, seçim sonrası huzursuzluk çıkarmayı planladıkları iddiasıyla üç kişiyi gözaltına aldı.

Cumhurbaşkanı Maia Sandu da oyunu kullandıktan sonra “Rusya’nın büyük çaplı müdahalesine” karşı uyarıda bulundu. Moldova Siber Güvenlik Servisi ise seçim altyapısına yönelik saldırıların “gerçek zamanlı olarak etkisiz hale getirildiğini” duyurdu.

Ayrılıkçı Transdinyester bölgesindeki yetkililer, seçimlerde yaşayan Moldovalıların oy kullanmasını engellemek için hükümetin sandık sayısını azalttığını öne sürdü. Moldova hükümeti ise Kremlin’i “kirli para” ile seçim sürecine müdahale etmekle suçladı.

Sandu ekonomiyle sınanıyor

Sandu’nun zayıf noktası ise ekonomi. Ülkede enflasyon yüksek seyrediyor, göç sürüyor ve ekonomik büyüme sınırlı kalıyor. Destekçileri, bu durumun büyük ölçüde dış şoklardan kaynaklandığını savunuyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, ticaret yollarını kesmiş, enerji krizini tetiklemiş ve ülkeye on binlerce mülteci akın etmesine yol açmıştı.

Sandu’nun en güçlü desteği yurtdışındaki diaspora ve genç şehirli seçmenlerden geliyor. Buna karşılık, Rusya yanlısı Transdinyester ve özerk statüye sahip Gagauzya bölgelerinde PAS’a destek düşük seviyede.


Rusya'nın gölgesinde gerçekleşen seçim: Moldova'da sandıktan AB çıktı

Moldova’da yapılan parlamento seçimlerini Cumhurbaşkanı Maia Sandu’nun lideri olduğu Avrupa yanlısı PAS yüzde 50 oyla kazandı. Moskova ise seçimlere müdahale iddialarını reddederken, muhalefet sonuçlara itiraz edip protesto çağrısı yaptı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Moldova’da pazar günü yapılan parlamento seçimlerinde Avrupa Birliği yanlısı iktidar partisi zafer kazandı. Seçim Komisyonu’nun açıkladığı resmi sonuçlara göre, sandıkların yüzde 99,5’inden fazlası açıldığında Cumhurbaşkanı Maia Sandu’nun lideri olduğu Eylem ve Dayanışma Partisi (PAS) oyların yüzde 50,03’ünü aldı. Rusya yanlısı Vatanseverler Bloku ise yüzde 24,26’da kaldı.

Seçimler, 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından hız kazanan Moldova’nın Avrupa yolculuğu için kritik bir dönemeç olarak görülüyordu. Chişinau merkezli düşünce kuruluşu WatchDog.md’den analist Andrei Curararu, “Kremlin çok büyük bir operasyon için para harcadı ve geri adım atması zor. PAS milletvekillerini satın alma, protestoları kışkırtma gibi yöntemlerle istikrarlı bir Avrupa yanlısı hükümetin kurulmasını engellemeye çalışabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Başkent Kişinev’de oyunu kullanan Cumhurbaşkanı Maia Sandu, seçmenlere seslenerek, “Moldova, sevgili yurdumuz, tehlike altında ve hepinizin yardımına ihtiyacı var. Onu bugün oyunuzla kurtarabilirsiniz. Yarın çok geç olabilir. Ülkemizin kaderi, satın alınmış oylarla değil, sizin oyunuzla belirlenmeli” dedi.

Sandu, 2020’de yolsuzluk karşıtı söylemlerle iktidara gelmiş, geçen yıl yapılan referandumda AB üyeliğinin anayasal hedef olarak yazılması sağlanmıştı. Aynı gün yeniden dört yıllığına cumhurbaşkanı seçilmişti.

Moldova’da yönetim sistemi hem doğrudan seçilen cumhurbaşkanına hem de parlamentonun atadığı başbakana yetki veriyor.

Seçimler Rusya'nın gölgesi altında gerçekleşti

Oylama süreci, Rusya’dan yayıldığı iddia edilen “emsalsiz bir dezenformasyon kampanyası”, oy satın alma girişimleri ve olası sokak olaylarıyla gölgelendi. Moskova suçlamaları reddetti. Vatanseverler Bloku liderlerinden, eski Cumhurbaşkanı Igor Dodon, seçim sonuçlarını tanımayabileceklerini söyleyerek destekçilerini “barışçıl protestolara” çağırdı.

Bir yandan da Batılı diplomatlar ve istihbarat yetkilileri, Rusya’nın Moldova’yı “Ukrayna’dan sonra en önemli dış politika önceliği” hâline getirdiğini belirtti. Guardian’a konuşan bir Batılı istihbarat yetkilisi, Kremlin’in bu yıl Moldova dosyasını yürüten ekibi yeniden düzenlediğini ve daha agresif bir strateji izlediğini söyledi.

Reuters’ın aktardığına göre, Moskova’nın ülkedeki bazı Ortodoks din adamlarını PAS’a karşı propaganda yapmaları için finanse ettiği iddia edildi. Ayrıca iki Rusya yanlısı parti, yasa dışı finansman gerekçesiyle seçimlerden men edildi. Bu karar muhalefetin tepkisini çekerken, Kremlin de sert açıklamalarda bulundu.

Seçim günü olaylı geçti 

Seçim günü siber saldırılar, yurt dışındaki sandıklara yönelik bomba ihbarları, oy pusulalarının fotoğraflanması ve seçmenlerin yasa dışı taşınması gibi çok sayıda olay yaşandı. Polis, seçim sonrası huzursuzluk çıkarmayı planladıkları iddiasıyla üç kişiyi gözaltına aldı.

Cumhurbaşkanı Maia Sandu da oyunu kullandıktan sonra “Rusya’nın büyük çaplı müdahalesine” karşı uyarıda bulundu. Moldova Siber Güvenlik Servisi ise seçim altyapısına yönelik saldırıların “gerçek zamanlı olarak etkisiz hale getirildiğini” duyurdu.

Ayrılıkçı Transdinyester bölgesindeki yetkililer, seçimlerde yaşayan Moldovalıların oy kullanmasını engellemek için hükümetin sandık sayısını azalttığını öne sürdü. Moldova hükümeti ise Kremlin’i “kirli para” ile seçim sürecine müdahale etmekle suçladı.

Sandu ekonomiyle sınanıyor

Sandu’nun zayıf noktası ise ekonomi. Ülkede enflasyon yüksek seyrediyor, göç sürüyor ve ekonomik büyüme sınırlı kalıyor. Destekçileri, bu durumun büyük ölçüde dış şoklardan kaynaklandığını savunuyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, ticaret yollarını kesmiş, enerji krizini tetiklemiş ve ülkeye on binlerce mülteci akın etmesine yol açmıştı.

Sandu’nun en güçlü desteği yurtdışındaki diaspora ve genç şehirli seçmenlerden geliyor. Buna karşılık, Rusya yanlısı Transdinyester ve özerk statüye sahip Gagauzya bölgelerinde PAS’a destek düşük seviyede.


Finlandiya'dan resmi 2045 projeksiyonları: İklim krizinden NATO'nun sonuna 4 çarpıcı senaryo

Finlandiya, 2045 vizyonunu dört olası senaryoyla çizdi: İş birliği, teknoloji devleri, çatışma ve çöküş dünyası

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Finlandiya, önümüzdeki yirmi yılı öngören 171 sayfalık “Gelecek Hakkında Hükûmet Raporu”nu yayımladı. 1993’ten bu yana dört yılda bir yayınlanan rapor, parlamenterler ve bakanlar için stratejik bir yol haritası sunmayı amaçlıyor.

France 24 tarafından aktarılan bu yılki rapor, 2045’e kadar dünyada olası dört senaryoyu ortaya koyuyor ve hükümetlerin önümüzdeki yıllarda alacağı kararlarla hangi senaryonun gerçekleşebileceğini değerlendiriyor.

1. İş birliği dünyası

En iyimser senaryoya göre dünya, sınırlar ve devlet-dışı aktörler arasında barışçıl iş birliğiyle şekilleniyor. Küresel sorunlar çözülmüş, uluslararası düzen güçlendirilmiş ve yeşil ekonomi adil bir şekilde yaygınlaşmış durumda. AB güçlü bir küresel aktör ve teknoloji sürdürülebilir şekilde ekonomik büyümeyi destekliyor. ABD’de toplumsal kutuplaşma azalmış, Çin’de devlet kontrolü gevşemiş ve Rusya’da demokrasi geri dönmüş durumda. Raporda tek risk, güçlü güvenlik hissinin hükümetleri geleceğe hazırlıksız bırakması.

2. Teknoloji devlerinin dünyası

Bu senaryoda Amazon ve Nvidia gibi teknoloji devleri dünya gündemini belirliyor. Dev veri ve servet birikimi, demokrasi üzerinde baskı yaratıyor. Çin hemen her kritik teknolojide kendi kendine yetiyor, ABD avantajını kaybediyor ve Rusya teknoloji devlerinden yoksun kalıyor. Ancak teknoloji, verimlilik, suç önleme ve fosil yakıtlara bağımlılığı azaltan sürdürülebilir bir ekonomi yaratabilir.

3. Çatışmalı dünya

Ulusal çıkarlar temelinde sıkı ittifakların kurulduğu bu senaryoda devletler kaynak, teknoloji ve jeopolitik nüfuz için mücadele ediyor. Arktik’te bloklar arası rekabet sertleşmiş, krizler artmış ve küresel ekonomi bölgeselleşmiş durumda. İklim krizi ekonomik etkilerini hissettiriyor ve Avrupa’ya göç artıyor. AB bir “saldırı altındaki kaleye” dönüşürken, Çin öngörülemez, ABD güçlü, Rusya ise agresif bir profil sergiliyor.

4. Çöküş dünyası

Kötü senaryoda dünya kaos, otoriterleşme ve geri dönüşsüz iklim krizine teslim olmuş durumda. Ekolojik çöküş, sosyal ve ekonomik düzeni sarsıyor; ticaret savaşları ve blok siyaseti yaygınlaşıyor. Batı’da yaşam standartları düşerken, savunmasız ülkeler çöküyor ve yoksulluk artıyor. ABD küresel liderliğini kaybedip içe kapanıyor, Çin iç çatışmalarla felç olurken, Rusya tam anlamıyla faşistleşiyor.

Rapor, Afrika’da ekonomik mucize, Avrupa’da yeni bir Buz Çağı, aşırı uzun yaşam, internetin sona ermesi, yeni bir uzay yarışı veya Rusya’nın çöküşü gibi beklenmedik olayların dünya senaryolarını radikal biçimde değiştirebileceğine dikkat çekiyor.

Finlandiya, bu tür kapsamlı hükümet raporları yayımlayan tek ülke konumunda. Rapor, AB, BM ve Dünya Ekonomik Forumu gibi uluslararası kuruluşlar tarafından sıkça referans olarak kullanılıyor.

Kaynak: Gazete Oksijen


İşçi Partisi'nden göçmenlere "iyi vatandaş" testi: İngiltere'de oturum iznine yeni şartlar geliyor

İngiltere’de İçişleri Bakanı Shabana Mahmood, göçmenlerin kalıcı oturum hakkını sıkı şartlara bağlayan yeni planını açıkladı. Düzenleme, Reform UK lideri Nigel Farage’ın sert göç politikalarına karşı İşçi Partisi’nin çizgisini sertleştirdiğini gösteriyor


Eski MI5 Başkanı: Birleşik Krallık, Rusya ile çoktan savaş halinde olabilir

Eski MI5 Başkanı Eliza Manningham-Buller, Rusya’nın İngiltere’ye yönelik yoğun siber saldırı ve sabotajları nedeniyle “Birleşik Krallık fiilen Moskova ile savaş halinde olabilir” dedi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Birleşik Krallık’ın iç istihbarat servisi MI5’in eski başkanı Eliza Manningham-Buller, Rusya’nın siber saldırılar, sabotajlar ve diğer düşmanca faaliyetlerinin yoğunluğu nedeniyle İngiltere’nin fiilen Moskova ile savaş halinde olabileceğini söyledi.

Manningham-Buller, 20 yıl önce başında bulunduğu kurumun değerlendirmelerini hatırlatarak, Guardian’a bu yılın başında konuşan Rusya uzmanı Fiona Hill’in “Moskova Batı ile savaş halinde” görüşüne katıldığını belirtti:

“Ukrayna’nın işgalinden bu yana tablo değişti. Rusların burada yaptığı sabotajlar, istihbarat faaliyetleri, insanlara yönelik saldırılar… Bütün bunlar farklı bir savaş biçimini işaret ediyor.”

Rusya’dan sabotajlar, casusluk faaliyetleri

Manningham-Buller, Lordlar Kamarası Başkanı John McFall’ın podcast yayınına katılarak, “Bence Fiona Hill haklı olabilir. Bu farklı bir savaş türü, ancak düşmanlık, siber saldırılar, fiziksel saldırılar, istihbarat operasyonları çok geniş kapsamlı” ifadelerini kullandı.

Son dönemde İngiltere’de Rusya bağlantılı casusluk ve sabotaj davaları görüldü. Bu yıl altı Bulgar vatandaşı Avrupa çapında düşmanca gözetim faaliyetleri yürüten bir casusluk çetesinde yer aldıkları gerekçesiyle hapse mahkûm edildi. Beş kişi de Moskova’nın talimatıyla Ukrayna’ya gidecek malzemelerin bulunduğu bir depoya kundaklama saldırısı düzenledikleri için mahkûm oldu.

Geçen yıl dönemin Kabine Ofisi Bakanı Pat McFadden, Rusya’nın İngiltere’ye yönelik siber saldırıları artırdığını açıklamıştı. Çok sayıda İngiliz şirketi hackerların hedefi olurken, saldırıların çoğunun kaynağının Rusya olduğu değerlendirildi.

NATO’nun doğu kanadındaki müttefikler de son dönemde Rusya kaynaklı insansız hava aracı ihlalleriyle karşı karşıya. Bu ay Polonya hava sahasına 19 silahsız Rus dronu girdi.

Putin’le 2005’teki görüşme

Manningham-Buller, 2002-2007 yılları arasındaki görev döneminde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le Londra’da, G8 zirvesi sonrası 2005’te tanıştığını hatırlattı. O dönemde Batı’da, Putin’in Sovyet dönemine dönmek yerine işbirliği yapabileceğine dair umutlar vardı. Ancak eski MI5 başkanı, Putin için “Oldukça nahoş bir adamdı. Bir yıl içinde Londra sokaklarında Aleksandr Litvinenko’nun öldürülmesini emredeceğini tahmin etmemiştim” dedi.

Litvinenko, eski bir Rus FSB ajanıydı. 2006’da Londra’da radyoaktif polonyumla zehirlenerek öldürüldü. On yıl sonra yapılan kamu soruşturması, cinayetin Rus ajanları tarafından işlendiğini ve büyük ihtimalle Putin’in emriyle gerçekleştirildiğini ortaya koydu.

Yardım kesintileri Çin’in etkisini artırıyor

Manningham-Buller ayrıca ABD ve İngiltere hükümetlerinin yardım bütçelerini kesmesini de eleştirdi. Bu boşluğun Çin tarafından doldurulabileceğini söyleyen eski istihbaratçı, Wellcome Trust sağlık araştırma vakfındaki görevinden örnek vererek, ABD’nin HIV/AIDS ile mücadelede Afrika’da yarattığı farkı vurguladı. “Amerikalılar bu programları sonlandırıyor, biz de yardımları kesiyoruz. Böylece sahneyi Çinli diplomatlara bırakıyoruz” dedi.

Kaynak: Gazete Oksijen



Danimarka, AB zirvesi öncesi drone uçuşlarını yasakladı

NATO, Danimarka’daki tanımlanamayan drone uçuşlarının ardından Baltık bölgesinde savunma önlemlerini artırdığını duyurdu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Danimarka, geçen hafta ülke genelinde havaalanları ve askeri tesisler üzerinde artan şüpheli drone hareketliliğinin ardından ve bu hafta ev sahipliği yapacağı üst düzey Avrupa Birliği toplantıları öncesinde hava sahasında sivil drone uçuşlarını geçici olarak yasakladı.

Ulaştırma Bakanı Thomas Danielson, pazartesiden cumaya kadar sürecek yasağın, “düşmanca” drone’ların yasal uçuşlarla karıştırılmasını engellemeyi amaçladığını açıkladı. Geçen hafta yaşanan çok sayıda tanımlanamayan drone ihlali nedeniyle bazı havaalanlarının geçici olarak kapatıldığı, on binlerce yolcunun mağdur olduğu bildirildi.

CNN'de yer alan habere göre, çarşamba günü Avrupa Konseyi liderleri Kopenhag’da savunma ve Ukrayna gündemiyle toplanacak, ertesi gün ise Avrupa Siyasi Topluluğu zirvesi düzenlenecek. “Zor bir güvenlik ortamındayız. Zirve sırasında güvenliği sağlayacak ordu ve polis için en uygun koşulları yaratmalıyız,” diyen Savunma Bakanı Troels Lund Poulsen, yasağın gerekçesini savundu.

Son haftalarda Avrupa genelinde artan drone ihlalleri, Polonya ve Romanya üzerinde Rus insansız hava araçlarının NATO hava sahasına girmesi ve Estonya hava sahasının Rus savaş uçakları tarafından ihlal edilmesi alarm seviyesini yükseltmiş durumda. Başbakan Mette Frederiksen, drone ihlallerinin arkasında kimin olduğunun kesinleşmediğini söylese de, “Avrupa’nın güvenliğine tehdit oluşturan başlıca ülkenin Rusya olduğu açıktır” dedi. Moskova ise suçlamaları reddetti.

NATO önlem aldı

NATO, Danimarka’daki tanımlanamayan drone uçuşlarının ardından Baltık bölgesinde savunma önlemlerini artırdığını duyurdu. Cumartesi günü Almanya’ya ait bir hava savunma fırkateyni Kopenhag’a ulaştı. Ocak ayında Baltık Denizi’nde enerji ve iletişim hatlarına yönelik sabotajların ardından başlatılan “Baltic Sentry” misyonu kapsamında görev yapan gemi, zirve boyunca hava sahası denetimlerine destek verecek. Ayrıca Polonya hava sahasına Rus drone’larının girmesi üzerine Avrupa’nın doğu kanadını güçlendirmek için “Eastern Sentry” misyonu da devreye alındı.

Almanya, Danimarka’nın talebiyle radar, optik ve akustik sistemlerle çalışan “küçük İHA karşıtı sistemler” sağlayacağını duyurdu. İsveç’in de Danimarka’ya anti-drone sistemi temin edeceği açıklandı, ancak ayrıntılar paylaşılmadı.

Kaynak: Gazete Oksijen

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
1710

1️⃣ COGAT ve Gazze Sonrası Plan İsrail’in COGAT birimi (Coordination of Government Activities in the Territories) Gazze sonrası “askeri-sivil geçiş modeli” kuruyor. • COGAT artık sadece “işgal koordin

 
 
 
410

Avrupa’nın aşırı sağcı partileri ekonomide solcu oldu Çünkü daha küçük devlet çağrısı, oylarının büyük bölümünü aldıkları işçi sınıfında...

 
 
 
4010

Trump, Hamas'ın Gazze Ateşkes Teklifine Yanıt Vermesi İçin Pazar Günü Son Tarihi Belirledi Anlaşma sağlanamazsa Trump, 'Daha önce hiç...

 
 
 

Yorumlar


©2023 copyright by MD all rights reserved

bottom of page