top of page

24 Mayıs

  • Yazarın fotoğrafı: mutlunecmettin
    mutlunecmettin
  • 23 May
  • 27 dakikada okunur

Putin: Rus ordusu Ukrayna sınırında tampon bölge kuracak

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna ordusunun sınırdaki sivillere saldırdığını ve Rus ordusunun bu nedenle sınır boyunca tampon bölge kuracağını belirtti

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Putin, başkent Moskova'da hükümet yetkilileriyle bir araya geldi. Ukrayna'nın insansız hava araçları (İHA) kullanarak "terör saldırıları" gerçekleştirdiğini belirten Putin, "Düşman genellikle sivil tesisler, evler, insanlar gibi askeri önemi olmayan hedefleri seçiyor. Mevcut gelişmeler sadece sözlerimi doğruluyor. Ukrayna ordusu İHA'larla ambulanslar ve tarım makineleri de dahil sivil araçlara saldırıyor" dedi.

Putin, saldırılardan özellikle Bryansk, Kursk ve Belgorod bölgelerinin etkilendiğini söyledi.

Rus ordusunun sınırdaki güvenliği sağlamak için çalışmalar yaptığına işaret eden Putin, "Sınır boyunca gereken, güvenli bir tampon bölgenin oluşturulmasına karar verildi. Silahlı kuvvetlerimiz şimdi bu görevi yerine getiriyor" diye konuştu.


Kaynak: AA

AB Kosova’ya uyguladığı cezai tedbirleri kaldırmaya başladı

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, Kosova’ya yönelik 2023’ten beri uyguladıkları cezai tedbirleri kaldırmaya başladıklarını duyurdu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Kallas, iki günlük Kosova ziyaretine başkent Priştine’deki Avrupa Evi’nde basın toplantısı düzenleyerek başladı. Kosova’ya yönelik uygulanan cezai tedbirlerin kaldırılmaya başlandığını belirten Kallas, söz konusu durumun ülkenin kuzeyindeki gerginliğin azaltılmasına bağlı olduğunu söyledi. 

Kosova kurumlarının son dönemde kuzeydeki Sırbistan kurumlarına ait ofisleri kapatmasının gerginliğin azalmasına hizmet etmediğini dile getiren Kallas, "AB üyesi ülkeleri tedbirleri kaldırmaları için ikna etmeye bizzat ben uğraştım, onlar kuzeydeki tırmanışın devam ettiğini söylüyor. Bu, önümüzdeki engeldir. Biz adım atmaya hazırız ama gerçekten kuzeyde gerginliğin azaldığını görmemiz gerekiyor." dedi.

Kosova'nın Avrupa ailesine ait olduğunun altını çizen Kallas, üyeliğe giden yolun yalnızca sürdürülebilir reformlarla mümkün olabileceğini vurguladı.

Mevcut siyasi durum ve Sırbistan ile yürütülen diyalog süreci nedeniyle Kosova’nın ilerleme kaydedemediğini belirten Kallas, ilgili kurumların bir an önce kurulmasının Kosova açısından hayati önem taşıdığını savundu.

Kosova’ya gelmesinin sebeplerinden birinin güvenlik durumunu yerinde görmek olduğunu aktaran Kallas, Priştine temaslarına bu akşam ve yarın yapacağı görüşmelerle devam edecek.

Kallas'ın Sırbistan ziyareti

Kosova'dan önce Sırbistan'a gelen Kallas, başkent Belgrad'da Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, Başbakan Djuro Macut ve Dışişleri Bakanı Marko Djuric ile bir araya geldi.

Başkentte açıklamalarda bulunan Kallas, bir süredir duraksama döneminde bulunan Belgrad-Priştine Diyalog Sürecinin yeniden canlanması ve Brüksel'de bir araya gelinmesi teklifinde bulundu.

Sırbistan'ın AB üyelik süreci kapsamında Kosova ile ilişkilerini normalleştirmesi gerektiğini vurgulayan Kallas, AB üyeliği için ülkenin gerekli reformları hayata geçirmesinin önemli olduğunu kaydetti.

AB, Kosova'ya ülkenin kuzeyinde yaşanan gerilimleri düşürecek adımları atmadığı gerekçesiyle 2023'te birtakım cezai tedbirler uygulamaya başlamıştı. Tedbirler, özellikle Kosova'nın bazı alanlarda AB fonlarından yararlanmasını engelliyor.

Kaynak: AA

ABD’de yerleşim yerine uçak düştü: Çok sayıda ölü var

ABD’de küçük uçağın küçük uçağın yerleşim bölgesine düşmesi sonucu çok sayıda kişi hayatını kaybederken, en az 15 ev ile çok sayıda araç yandı. Pilotla kazadan önce iletişim kurulamadığı belirtildi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD’nin California eyaletinde yer alan San Diego kentinde Cessna 550 tipi küçük uçak yerleşim bölgesine düştü. Kazada ölü ve yaralı sayısı hakkında net bir açıklama yapılmazken, yetkililer, çok sayıda kişinin kazada hayatını kaybettiğini açıkladı. Murphy Canyon Mahallesi’ne düşen uçak nedeniyle en az 15 ev ile çok sayıda araç yanarken, yaklaşık yüz kişi de tahliye edildi. Söz konusu yerleşim yeri orduda görevli personelin aileleriyle yaşadığı bir mahalle olarak biliniyor.

Uçağın, yakındaki Montgomery Field Havaalanı’na iniş yapmaya çalıştığı sırada düştüğü ve uçakta pilot dahil 8 ila 10 kişinin bulunduğu tahmin ediliyor. Yetkililer, kazada ölenlerin tamamının uçakta bulunanlar olduğunu ifade etti.

Henüz tam sayı bilinmiyor

San Diego İtfaiyesi Şefi Yardımcısı Dan Eddy, yaptığı açıklamada uçağın düştüğü cadde üzerinde her iki tarafta bulunan araçların neredeyse tamamının alev aldığını bildirdi. Eddy, "Henüz tam sayıyı bilmiyoruz ancak çok sayıda ölüm olduğunu söyleyebiliriz. Tüm ölümler uçaktaki kişiler arasında görünüyor" dedi. Kurtarma ekipleri ve FBI ile Federal Havacılık İdaresi’nin (FAA) olay yerindeki çalışmaları sürüyor.

"Büyük bir patlama sesiyle uyandık"

Mahalle sakinlerinden Christopher Moore, sabah büyük bir patlama sesiyle uyandığını belirterek, "Pencereden dışarı baktığımda duman gördüm. Çocuklarımı alıp hemen dışarı çıktım. Sokağa çıktığımızda yanmakta olan bir araba gördük" dedi.

Ordu personelinin yoğun olduğu bir mahalle

Kazanın yaşandığı Murphy Canyon, San Diego’nun Tierrasanta bölgesinde, orduda görevli personelin aileleriyle yaşadığı bir mahalle olarak biliniyor. San Diego Belediye Başkanı Todd Gloria, bölgede "olağanüstü bir müdahale" yürütüldüğünü belirterek, etkilenen ailelere destek verileceğini söyledi. Belediye, etkilenenlerin büyük bölümünün orduda görevli olduğuna belirtti.

San Diego Donanma Üssü Komutanı Bob Heely, kazanın gerçekleştiği bölgenin dünyanın en büyük askeri konut topluluklarından biri olduğunu belirterek, "Etkilenen ailelerin güvenliği en büyük önceliğimiz" dedi.San Diego Polis Şefi Scott Wahl, "Olay yeri tarif edilemeyecek kadar korkunçtu. Evler alev içindeydi, jet yakıtı sokaklara akıyordu" ifadelerini kullandı.

Kaza sonrası başlatılan geniş çaplı soruşturma, FAA, FBI ve yerel yetkililerce birlikte yürütülüyor. Olay yerindeki detaylı incelemenin dört ila altı saat sürmesi bekleniyor. Uçağın neden düştüğü henüz netlik kazanmazken, pilotla kazadan önce iletişim kurulamadığı belirtildi.

Harvard Üniversitesi'nin uluslararası öğrenci kabulü durduruldu

ABD'de Donald Trump yönetimi, Filistin'e destek gösterileriyle öne çıkan Harvard Üniversitesinin uluslararası öğrenci kabul programını "ilgili yasalara uymadığı" gerekçesiyle durdurdu

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem, Harvard Üniversitesine mektup göndererek aldıkları kararı okula bildirdiklerini açıkladı.

Bakan Noem, X hesabından paylaştığı açıklamasında, "Harvard Üniversitesinin Öğrenci ve Değişim Programı sertifikasının derhal geçerli olmak üzere iptal edildiğini bildiriyorum" ifadesini kullandı.

ABD'li Bakan, Trump yönetiminin, Harvard'ı "kampüsünde şiddet ile antisemitizmi teşvik etmek ve Çin Komünist Partisi ile koordinasyon içinde olmaktan" sorumlu tuttuğunu ifade etti.

Üniversitelerin yabancı öğrencileri kabul etmesinin bir hak değil, ayrıcalık olduğunu savunan Noem, "Harvard'ın doğru olanı yapmak için pek çok fırsatı vardı ama bunu reddetti. Yasalara uymadıkları için Öğrenci ve Değişim Programı sertifikalarını kaybettiler" değerlendirmesini yaptı.

Trump ile Harvard arasındaki anlaşmazlık

Federal hükümet, aralarında Harvard'ın da olduğu birçok üniversiteyi, başta Filistin'e destek için düzenlenen kampüs protestoları ile çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık programlarını gerekçe göstererek federal fonlarını dondurmakla tehdit etmişti.

Bu süreçte, Adalet Bakanlığı, Sağlık ve İnsan Hizmetleri Bakanlığı, Eğitim Bakanlığı ve Genel Hizmetler İdaresi (GSA) ortaklığıyla "Antisemitizmle Mücadele Görev Gücü" kurulmuştu.

Trump yönetimi, Harvard'a sağlanan 2,2 milyar dolarlık fonun ve 60 milyon dolarlık sözleşme bedelinin dondurulmasına karar vermiş, üniversite de federal hükümetin fonları dondurmasının hukuka aykırı olduğunu savunarak bu kararı engellemek üzere dava açmıştı.

Kaynak: AA


ABD Dışişleri Bakanlığı: Suriye'ye yaptırımların hızlı şekilde kaldırılması için çalışıyoruz

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Bruce, Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılması için yoğun şekilde çalıştıklarını belirterek, "Belirli bir tarih vermeden, bunun alıştığımızdan daha hızlı şekilde yapılacağını söyleyebilirim" dedi

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tammy Bruce, Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılması için yoğun şekilde çalıştıklarını belirterek, "Belirli bir tarih vermeden, bunun hızlı ve kesinlikle alıştığımızdan daha hızlı şekilde yapılacağını söyleyebilirim" dedi.

Bruce, düzenlediği basın brifinginde, ABD'nin Suriye'ye yönelik yaptırımlarının kaldırılma sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Bruce, ABD Başkanı Donald Trump'ın Suriye'ye yaptırımları kaldırma konusunda net duruş sergilediğini ifade ederek, "Açıkça görülüyor ki Başkan bunun zamanının geldiğine karar verdi. Bu konuda hemen çalışmaya başlayan ve şu anda da bu konu üzerinde çalışan bir ekip olduğunu biliyorum" ifadesini kullandı.

Bir ülkeye yönelik yaptırımların kaldırılmasının, Başkan'dan talimat gelmesi halinde dahi belirli bir zaman aldığını vurgulayan Bruce, bu süreçte hem Dışişleri hem de Hazine bakanlıklarının yoğun şekilde çalıştığını kaydetti.

ABD'li sözcü, "(İlgili birimler) Başkan'ın nasıl çalıştığının farkında oldukları için işlerin mümkün olduğunca çabuk olması gerekiyor. Belirli bir tarih vermeden, bunun hızlı ve kesinlikle alıştığımızdan daha hızlı şekilde yapılacağını söyleyebilirim" dedi.

Kaynak: AA


Almanya Başbakanı Merz: NATO’nun doğu kanadını her türlü saldırıya karşı savunacağız

Almanya Başbakanı Friedrich Merz, Litvanya’ya gerçekleştirdiği resmi ziyaret kapsamında yaptığı açıklamada, Almanya ve NATO müttefiklerinin İttifak topraklarını 'her türlü saldırıya karşı' kararlılıkla savunacaklarını vurguladı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta Litvanya Cumhurbaşkanı Gitanas Nauseda ile ortak basın toplantısı düzenleyen Merz, Rusya’nın saldırgan tutumunun yalnızca Ukrayna’yı değil, tüm Avrupa ve Euro-Atlantik bölgesinin güvenliğini tehdit ettiğini söyledi. Merz, Baltık bölgesindeki güvenlik durumunun 'hala son derece gergin' olduğunu belirtti.

Ziyaret sırasında Merz’e Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius da eşlik etti. İki lider, Cumhurbaşkanı Nauseda ile birlikte Vilnius kent merkezinde düzenlenen Alman panzer tugayının göreve başlama törenine katıldı. Yaklaşık 5.000 askerden oluşan bu tugay, Almanya’nın Bundeswehr tarihinde ilk kez kalıcı olarak yurtdışına konuşlandırılması anlamına geliyor.

Merz, burada yaptığı konuşmada bu gelişmeyi “Silahlı kuvvetler için yeni bir çağ” olarak nitelendirdi. Almanya’nın NATO yükümlülüklerini tarihi bir sorumlulukla yerine getirdiğini belirten Merz, “Soğuk Savaş yıllarında Almanya, müttefiklerinin her durumda yanında olacağına güvenebilirdi. Bugün ise görev sırası bizde” dedi.

Kathedral Meydanı’nda düzenlenen törende 800 Alman askeri hazır bulundu. Törende konuşan Savunma Bakanı Pistorius, Litvanya’da görev alacak askerlere hitaben, “Burada öncülük ediyorsunuz. Bu görevi kabul ettiğiniz için yürekten teşekkür ederim” dedi.

Litvanya Cumhurbaşkanı Gitanas Nauseda ise Alman askerlerine Almanca hitap ederek, “Litvanya’da görevi kabul ettiğiniz için size kalpten teşekkür ederim” ifadelerini kullandı.

Kaynak: ANKA


Trump neden ve nasıl bu kadar başarılı oldu?

Amerika’da Trump ve aşırı sağın yükselişi konusunda çok doktora tezi yazılır ve yazılacak. Benim bu kısa yazıda amacım, Harvard Sosyoloji Profesörü Theda Skocpol’un çalışmalarından yararlanarak daha çok tarihsel-sosyolojik ve taktiksel bazı faktörlere vurgu yapmak

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Şüphesiz Trump’ın ikinci kez ABD başkanı seçilmesi kimseye büyük bir sürpriz olmadı ama seçimi ezici çoğunlukla kazanmasını pek kimse beklemiyordu. Trump’ın bu önlenemez yükselişi diğer ülkelerde aşırı sağın yükselişi ile hem benzerlikler hem de önemli farklılıklar içeriyor. Konumuz bu değil, ama yanlış anlaşılmamak için bizim ülkemiz ile önemli bir farklılığı vurgulayayım: Göçmen karşıtlığı. Konu uzun ve günümüz ortamında sağduyu ile tartışmak mümkün değil, ama bir gerçek var. Amerika’da aşırı göçmen düşmanlığı, ırkçılık ve faşist eğilimler ile genelde iç içe. Bizde ise böyle bir durum söz konusu değil. Genel tepkinin tarihsel köken, güncel neden ve dinamikleri çok farklı.

Amerika’da Trump ve aşırı sağın yükselişi konusunda çok doktora tezi yazılır ve yazılacak. Benim bu kısa yazıda amacım Harvard Sosyoloji Profesörü Theda Skocpol’un çalışmalarından yararlanarak daha çok tarihsel-sosyolojik ve taktiksel bazı faktörlere vurgu yapmak.

Bilimsel olarak açıklamak için gerekli donanıma sahip olmadığım ama sezgisel ve kişisel tecrübeler ile kavradığım bir gerçek var. Değişmez bir insan doğası var mıdır? Onu bilmem ama bildiğim şu: Nefret ve kıskançlık en az merhamet ve iyilik etme isteği kadar güçlü duygular. Özellikle politik mobilizasyon yani politik destek ve eylem söz konusu olduğunda, belli kesim ve etnik-kültürel gruplara yönelik güçlü nefret ve kıskançlık duygusu çok sayıda insanı aşırı heyecanlandırıyor. Yani tabiri amiyane ile dolduruşa getiriyor. Sosyologların deyimi ile edilgen destekçiler etkin öznelere dönüşüp mobilize oluyor. Bunun üstüne bir de bu insanları “mağdur” olduklarına inandırır ve elinizdeki her imkânı yani hem basın, hem sosyal medya hem de adalet sistemini kullanarak toplumda devamlı “kutuplaşma” yaratırsanız büyük avantaj sağlıyorsunuz. Trump bunu başardı.

Başarırken ve başardıktan sonra da iki farklı amaca yöneltti ve yöneltiyor bu kitleyi. İlki kendi partisi yani Cumhuriyetçi Parti içindeki rakiplerini sindirmek ve gerekirse politikadan silmek. İkincisi de benim farklı bir yazıda ideolojilerini anlattığım trilyoner tekno-elit başta olmak üzere, kendisi ve ailesi dâhil, çok küçük bir azınlığın menfaat ve ayrıcalıklarını katlayarak güvence altına almak.

Centilmenlik çöpe atılıyor

Bu başarı elbette ki, politik iktisatçıların deyimi ile bazı “externalities”, yani negatif dışsallıklar yaratıyor. Benim gibi uzman olmayan bir gözlemcinin deyimi ile de bazı kurum, gelenek ve insanlığa ait kazanımlar “telef” oluyor. Yani devletin sosyal adalet ve kamu sağlığı hedefi güden kurumları büyük yaralar alıyor; centilmenlik, “fair play”, sosyal diyalog gibi yerleşmiş gelenekler çöpe atılıyor; insanlar yerlerinden yurtlarından oluyor, aileler tarumar oluyor, falan ve filan. Bunları detaylı yazmak koca gazetenin tüm sayfalarını kapsar.

Ama bütün bunların olması için önce edilgen taraftarlarını ve potansiyel olarak taraftar olabilecekleri mobilize edeceksin. İçlerindeki şeytanı uyandıracak, nefret ve kıskançlık duygularını harekete geçireceksin.Nasıl? Önce bir slogan: MAGA. Make America Great Again. Yani “Amerika’yı tekrar büyük yapalım!”Sosyolojik açıdan önemli olan, bu sloganın içinin nasıl doldurulduğu ve farklı kesimler açısından bunun ne anlama geldiği. İşte burada Trump ve ekibinin politik stratejisi ve organizasyon yeteneği devreye giriyor.

Hangi kesimler? Üç kesim seçiliyor:

Hristiyan Evangelistler: Bir anlamda Amerika’daki en radikal dinci kesim. Nüfusun üçte biri. Normalde bunlar Cumhuriyetçi ama genelde ekonomik açıdan çok mütevazı bir kesim oldukları için Demokrat Parti’nin sosyal adalet politikaları da onlara çekici geliyor.

National Rifle Association (NRA): Silah lobisi demeyelim. Tipik Amerikalı sıradan insanlar bunlar. Amerika’da çoğu ailede ateşli silah var. Amerika tarihi ile uyumlu olarak toplumun çoğunluğu “kötü insan ve soyguncu”lara karşı silah taşıma hakları olduğunu düşünüyor. Zaman zaman TV’de gördüklerinden de etkilenen biraz asosyal bir çocuk ya da delikanlı okulda 20-30 kişiyi katlediyor ve ciddi kamuoyu tepkisi oluyor. Ama güç dengesi silahlanmanın kısıtlanmasını isteyen sol tandanslı kesimin aleyhine. Anayasa’nın ikinci maddesi silah sahibi olma hakkını yurttaşlara tanıyor. NRA çok zengin bir örgüt ve milyonlarca insana sesleniyor. Seslendikleri arasında elbette çok Demokrat Partili de var.

Fraternal Order of Police (FOP): Pek çoğu beyaz olan güvenlik güçlerinin, özellikle polislerin sosyal ağları. Genelde polis örgütleri açık açık kimseyi desteklemiyor. Ama arada profesyonel normların dışına çıkıp özellikle zenci mahallelerinde düşman, işgalci güç gibi davranıyorlar. Demokratlar buna karşı ve politikada “defund the police”, “polis örgütlerine az maddi kaynak ayır” gibi sloganlar atıyorlar. Özellikle beyaz polisler buna çok içerliyor. Trump açısından onların öfkesini politik amaçları uğruna kullanmak çok cazip.

MAGA bu üç kesimin tepkilerini politik desteğe çevirmek için cazip ve esnek. Evangelist dinciler özellikle kürtaj olayına karşı ve toplumda ahlaksal bir çöküş olduğunu düşünüyorlar. Silah taşıyanlar bunu en temel özgürlük haklarından biri olarak tanımlıyor ve bu hakkı kısıtlamaya çalışanların hem özgürlük hem Amerika düşmanı olduğunu düşünüyorlar. Polisler ise kamu düzenini korumaya çalışırken suçlu durumuna düşürüldüklerini ve bu yüzden toplumdaki en çok gadre uğramış kesim olduklarını söylüyorlar.Amerika artık güçlü değil çünkü genç kızlar 14’ünde bekaretini yitiriyor. Kürtaj Tanrı’nın inkârı demek.

Bunu yasaklayalım, kanunu değiştirelim, Amerika’yı tekrar en güçlü yapalım!

Amerika artık güçlü değil çünkü kötülerde silah var, bizim silah taşımamız ise giderek zorlaşıyor. Silah taşıma özgürlüğünü savunarak ve gerektiğinde kanunu kendi elimize alarak Amerika’yı tekrar en güçlü yapacağız!

Amerika artık güçlü değil çünkü solcu ve liberal elit hep zencileri ve azınlıkları kayırdığı gibi suçluları da kayırıyor. Biz işimizi yaparken suçlu haklı, biz mağdur oluyoruz. Polisi zayıflatmaya çalışıyorlar. Böyle bir ülke güçsüzleşir. Bize iyi muamele edilmeden Amerika tekrar güçlenmez.

Gördüğünüz gibi MAGA farklı kesimler için farklı anlama geliyor ama ortak paydalar var. Biz ve onlar! Mağdur olanlar ve edenler! Ortak paydalar kendisine acıma ve başkasına öfke, nefret. Kutuplaştırma.

 

İki nokta çok önemli

Bu işin sembolik ve ideolojik tarafı. Bir de işin örgütlenme ve örgütleme tarafı var. Bu açıdan da Trump ve ekibi çok başarılı. Öte yandan bu hikâye çok detaylı. Bu yazının sınırları dışında. Sadece iki noktayı vurgulayarak noktayı koyalım.

Birincisi Trump’ın kadrolarını nasıl oluşturduğu ve hakim ve savcıları nasıl seçtiği konusu. Amerika sivil toplum kuruluş ve örgütleri açısından çok zengin bir ülkedir. Var olan kuruluşlara ek olarak, 2000’li yılların başlarında Cumhuriyetçi Parti’ye yakın bazı yeni oluşumlar ortaya çıktı. Multimilyarder Koch kardeşler tüm Amerika’yı bir ahtapotun kolu gibi kapsayan ve üç ana hedefe yönelik organize bir sosyal ağ oluşturdu. Bu üç ana hedef zenginler ve büyük şirketler için vergi indirim ve muafiyetleri, işçi sendikaları ile mücadele ve yola gelmeyenleri cezalandırma ve deregülasyon yani kamu yararına şirket denetimlerini sona erdirme idi. İkinci ve birincinin türevi olarak “Americans for Prosperity (AFP)” 2004 senesinde gene Koch desteği ile birçok eyalette aktif bir kuruluş olarak ortaya çıktı ve kendilerine yakın politikacıları hem eyalet hem federal düzeyde ciddi para akıtarak destekledi. Üçüncü olarak da “Federalist Society” denen ve hukuk fakültelerinde küçük bir kulüp olarak faaliyet gösteren aşırı sağcı öğrenci örgütü bir merkezden ve koordine biçimde yönetilmeye başlandı. Öğrenciler arasında azınlık da olsalar geleceğin hâkim ve savcıları bu Federalist Kulüp mensupları arasından seçilecekti. Özellikle de Trump döneminde. Daha da önemlisi Trump döneminde seçilen Anayasa Mahkemesi yargıçları bu düşünce çizgisinde.

İkinci nokta şu: Trump kadrolarını ondan önce var olan bu sosyal ve politik ağlara dayanarak oluşturdu. Ama önemli bir farkla. Cumhuriyetçiler Koch kuruluşlarının da etkisiyle büyük zenginler ve özellikle “military-industrial complex”, savunma sanayisi ve petrol şirketlerine çok yakındı. Trump elindeki kadroları yeni hedeflere yöneltti. Elbette ki Koch tipi klasik Cumhuriyetçi önceliklerden vazgeçmedi. Devleti küçültmek, zenginlere vergi cennetleri yaratmak, işçilere karşı hep sermayenin yanında olmak. Ama bunların yetmediğini çok iyi anladı ve yeni grupların, özellikle de yukarıda bahsettiğim aşırı dinci, silah aşığı ve önce asayiş diyen toplum kesimlerinin desteğini almak için bu dönemde “sağ popülist” olmanın sonuç getireceğine karar verdi. Göçmen karşıtlığı ve bazı azınlıklara olan düşmanlık da bu politikanın sonucu olarak formüle edildi.

Bu konunun detayları ve organizasyon açısından başarısı ayrı bir yazının konusu olabilir. 


Trump Arap liderlere “yakışıklısın, çekicisin” demeye bayılıyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Başkanı Donald Trump, geçen hafta Orta Doğu’da geçirdiği 3 günde kendine has diplomasi stilini bir kez daha gözler önüne serdi. Trump, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’a “Seni biraz fazla seviyorum” dedikten sonra havalimanında vedalaşırken elini Arap liderin kalbinin üzerine koydu. Trump, yeni Suriye lideri Ahmed el Şara ile bir araya geldikten sonra ona “çekici” ve “sert” dedi. Katar emiri ve ailesinin ise “uzun, yakışıklı adamlar” olduğunu belirtti. Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanı Muhammed bin Zayed El Nahyan’ın yanında otururken de ona “Sen muhteşem bir adamsın” dedi. Trump, tatlı diliyle Körfez ülkelerinden 2 trilyon dolardan fazla yatırım taahhüdü aldığını iddia ediyor. New Yorker dergisi de Trump’ın yatırımlar konusunda övülmesini, hatta Katar’ın uçak hediyesini reddetmenin “aptallık olacağını” söylemesini kapağına taşıyarak Başkan’ın pozisyonundan kişisel çıkar elde etmeye çalıştığını öne sürdü.

Körfez monarşileri Trump’ın sevgisine karşılık veriyor. Şeyh Muhammed, Trump’a ülkenin en yüksek sivil onuru olan Zayed Nişanı’nı takdim etti. Üç ülke de Air Force One için savaş uçağı eskortu ayarladı. ABD’ye trilyonlarca dolarlık iş yatırımı yapma sözü verdiler. Deve geçit törenleri, atlı geçit törenleri, şarkıcılar, kılıç dansçıları ve lüks saraylarda görkemli partiler düzenlediler. Hatta Katar’da Trump sahneye çıkarken bir Amerikan güreşi yıldızının ringe girişini hatırlatır biçimde hoparlörlerden James Brown’ın “It’s a Man’s Man’s Man’s World” şarkısı çalmaya başladı.

The Wall Street Journal’a göre Trump, kişisel bağları dış politikasının temel unsurlarından biri haline getirdi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin lideri Xi Jinping ile iyi ilişkiler sürdürmenin, Ukrayna’daki savaş veya ticaret anlaşmaları gibi konularda jeopolitik rakiplerin ABD ile çatışmasını önleyeceğini savunuyor. Analistler, Trump’ın diplomatik tarzının açık bir artısı ve dikkate değer bir eksisi olduğunu söylüyor. Başka bir liderle sıcak ilişkiler kurmak, zorlu müzakerelerde atılımları hızlandırabilir ve kriz koordinasyonunu kolaylaştırabilir. Ancak bu, yabancı liderlerin Trump üzerinde etki kurması için bir model oluşturabilir.. 



Gazze’de Hamas’a öfke büyüyor

Açlık, uykusuzluk ve İsrail hava saldırılarının sürekli tehdidinden bıkmış daha fazla Gazzeli, yaşadıklarından sorumlu tuttukları Hamas’a karşı seslerini yükseliyor. Wall Street Journal’a göre göstericileri yönlendiren isim ise kaçtığı İstanbul’da yaşıyor

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Gazze savaşı 20’nci ayına yaklaşırken, Hamas’a farklı cephelerden baskı artıyor. Bu baskının en önemli nedenlerinden biri sıradan Filistinliler arasında artan öfke. İsrail, Gazze Şeridi’ndeki askeri operasyonlarını genişletmeye başladığını ve bu operasyonların daha fazla Filistinlinin yerinden edilmesine ve toprakların işgaline yol açabileceğini açıkladı. Kırılgan ateşkesin bozulmasının ardından İsrail’in kuşatma altındaki bölgeye insani yardımı iki aydır engellemesi, açlık tehlikesini artırıyor. ABD’nin desteklediği bir yardım dağıtımı planlanıyor. İsrail, bu yardımın Hamas’ın sivillere yönelik gıda ve yakıt sevkiyatlarını ele geçirerek bundan çıkar sağlamasını engelleyeceğini belirtiyor. Bu hafta İsrail’in Gazze’deki Hamas lideri Muhammed Sinvar’ı hedef alan hava saldırısı, başarılı olması halinde gruba büyük bir darbe vuracak.

Ancak Wall Street Journal gazetesine göre çok az kişi, Hamas’ın 2007’de Gazze Şeridi’nin kontrolünü ele geçirdiğinden bu yana otoritesine yönelik en görünür iç sorunla, yani temsil ettiğini iddia ettiği halkla mücadele edeceğini tahmin ediyordu.

Hamas, sert bir yönetim uyguladı, eleştirenleri sık sık hapse attı, öldürdü veya tehdit ederek susturdu. Ancak, özellikle mart ayında Beit Lahia kasabasının merkezinde başlayan Hamas karşıtı protestoların devam ettiği Gazze’nin kuzeyinde, Hamas üzerindeki baskı, kaynayan ve devam eden direnişle daha da arttı.

“Hamas defol”

Zayıflamış militan grubun neredeyse hiçbir tepki göstermediği protestolarda, kalabalıklar “Hamas dışarı” sloganları attı. Kasabada patlak veren gösteriler hızla Gazze Şeridi’nin diğer bölgelerine yayıldı. Daha sonraları “Hamas defol” sloganları da atan büyük kalabalıklar, çoğu zaman büyük risk alarak savaşın sona ermesini ve Hamas’ın bölgedeki kontrolünü bırakmasını talep etti. O günden bu yana, Hamas’a duyulan korkunun ortadan kalktığı, daha küçük ama gürültülü protestolar düzenlendi.

Sosyal medyada, çoğu Mısır, Türkiye, Avrupa ve ABD’de yaşayan Filistinlilerden oluşan influencer’lar Gazze halkını Hamas’a karşı ayaklanmaya çağırıyor ve protestoları küresel çapta yaygınlaştırıyor. Gazetecileri Koruma Komitesi perşembe günü yaptığı açıklamada, Gazze’deki gazetecilere yönelik militan tehditlerin yarattığı boşluğu doldurduklarını ve birçok muhabirin Hamas muhalefetiyle ilgili haberlerini sansürlemeye zorladığını söyledi.

Türkiye’den atılan tweet’ler

Çeşitli platformlarda 1.2 milyondan fazla takipçisi olan, Türkiye’de yaşayan influencer Hamza al-Masri, “Kendimi protestoların sesi olarak görüyorum. Hamas, Gazze halkını terörize etti” dedi.

Beit Lahia’da ve sosyal medyada yaşananlar, Hamas’ın birçok Gazze sakininin duygularındaki değişimi nasıl yanlış yorumladığını ortaya koyuyor. Bu olaylar, militanlara karşı eşi görülmemiş bir toplu direnişi de temsil ediyor.

Gazze’nin her yerinde, sadece Beit Lahia’da değil, Filistinliler arasında genel kanı, Hamas’ın onların hayatlarını veya acılarını umursamadığı yönünde. Kahire’de El-Azhar Üniversitesi siyaset bilimi profesörü Mkhaimar Abusad ise “Genel kanı, Hamas’ın kendi hayatta kalmasını daha çok önemsediği yönünde. Beit Lahia’da İsrail saldırısında servetlerinin ve ekili arazilerinin çoğunu kaybettiler. Bu yüzden Hamas’a karşı yüksek sesle konuşuyorlar” dedi.

 

Gazzelilerin yarısı destekliyor

Son günlerde Hamas üzerindeki baskı yoğunlaştı. Geçen cuma erken saatlerde, Hamas’ın yönettiği Gazze Sağlık Bakanlığı’na göre, İsrail hava saldırıları Beit Lahia ve yakınındaki Jabaliya kampını hedef aldı ve çok sayıda kişi öldü. Hamas ile hiçbir bağlantısı olmadığını söyleyen Beit Lahia’da aktivist olan 26 yaşındaki Ahmed al Masri, hava saldırılarının ardından “İnsanlar çok öfkeli. Güvenli bir yer yok. İşgalcilerin ve Hamas’ın elinde başımıza gelenler absürt ve delice. Bu öfke İsrail ve Hamas’a karşı” dedi.

Gazzeliler gıda, ilaç, temiz su ve barınak bulmak gibi derinleşen zorluklarla boğuşurken protestolar çoğu bölgede yatışmış olsa da, üç hafta önce Beit Lahia’da birkaç yüz protestocu sokaklara döküldü. Bir aktivist, saldırıların ardından ertesi gün daha fazla protesto çağrısı yapıldığını söyledi. Ramallah merkezli bağımsız bir sivil toplum kuruluşu olan Filistin Politika ve Araştırma Merkezi’nin bu ayın başlarında yayınladığı bir ankete göre, Gazze halkının yaklaşık yarısı protestoları destekliyor.

Gazze şehrinin dört mil kuzeyinde ve İsrail sınırından iki mil uzaklıkta bulunan Beit Lahia, çoğu bölgeden daha zengin bir yer. Yaklaşık 100 bin kişilik nüfusunun çoğu, bir zamanlar İsrail ile ekonomik bağları sayesinde, özellikle de yerel halkın “kırmızı altın” olarak adlandırdığı çilek ve çiçekleri sınır ötesine ve Avrupa’ya ihraç ederek geçimini sağlayan çiftçiler ve tarım işçilerinden oluşuyor.

Öfke hem İsrail’e hem Hamas’a yöneliyor

Şimdi ise sakinler mülklerinin yıkıldığını görüyor ve hem İsrail’e hem de Hamas’a karşı kin besliyor.30 yaşındaki bölge sakini Yousef Rajab, “Beit Lahia, tüm Gazze Şeridi’nin sebze ve meyve sepetiydi” dedi. “Topraklarımızı, geçim kaynaklarımızı kaybettik. Bize ne kaldı?” 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e saldırmasının ardından başlatılan hava saldırıları, İsrail’in kara kuvvetlerini göndermeden önce evleri yerle bir etti ve on binlerce kişiyi kaçmaya zorladı.

Sakinler ve aktivistler, ateşkes anlaşmasının ardından ocak ortasında sakinlerin yıkıma uğramış mahallelerine döndüklerini ve yıkımdan şok olduklarını söyledi. Hayatlarını yeniden kurmaya başladılar, ancak mart ayında ateşkes anlaşması çöktü ve ateşkesin uzatılması için yapılan görüşmelerin sonuçsuz kalmasının ardından İsrail yeni hava saldırıları başlattı. Kısa süre sonra Hamas ve Filistin İslami Cihat militanları Ahmed al Masri’nin Beit Lahia’daki mahallesine geldi. O ve diğer sakinler, militanların kanalizasyon borularından yaptıkları roketleri İsrail’e fırlatmaya başladığını söyledi.

Hamas’ın yönettiği Gazze Sağlık Bakanlığı’na göre, geçtiğimiz hafta cuma günü İsrail’in hava saldırılarında Beit Lahia’da çok sayıda kişi öldü. 


“Aklı başında bir ülke hobi olarak bebek öldürmez”

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

İsrail’in yaklaşık 600 gündür Gazze’de sürdürdüğü operasyonlar bölgeyi kıtlık noktasına getirdi. BM insani yardım şefi, “Soykırımı durdurmak için daha ne bekliyorsunuz?” diyerek dünyaya çağrı yaptı. Birçok eski İsrail müttefiki ülke yaptırım tehdidinde bulundu. İsrailli muhalefet lideri bile ‘keyfi olarak bebek öldüren bir ülke olduk’ dedi

Gazze’ye yönelik saldırılarda kadın ve çocuk ölümlerinin, 2 yıldır süren Rusya-Ukrayna Savaşı’ndakinin 6 katından fazla olması bölgede nasıl bir dram yaşandığının en büyük göstergesi. Ölümlerin yarısından fazlasını, yaralanmaların ise yüzde 70’ini kadın ve çocuklar oluşturuyor. Bombalar bir yanda dursun Gazzeliler aylardır açlıkla da sınanıyor. 2.3 milyon kişinin yaşadığı, dünyanın nüfus yoğunluğu en yüksek olan bölgesinde açlık artık alarm noktasına ulaştı. İsrail yaklaşık 3 aydır Gazze’yi tam bir abluka altında tutuyor. Yardım TIR’larının bölgeye girişine izin verilmiyor. Durum böyle olunca bir zamanlar İsrail’in yakın müttefiki olan ülkeler bile artık seslerini yükseltmeye başladı.

 

Harekete geçmeyecek misiniz?

BM’nin “48 saat içinde 14 bin bebek ölebilir” açıklamasının ardından abluka, İngiltere, Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri tarafından çağrısı yapılan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin acil toplantısında tartışıldı. BM İnsani Yardım Şefi Tom Fletcher, İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’daki sivillere “kasten ve utanmadan” insanlık dışı koşullar dayattığını söyledi. Fletcher, “Daha ne kadar kanıt gerekiyor?” diye sordu:

“Soykırımı önlemek ve uluslararası insani hukukun saygı görmesini sağlamak için kararlı bir şekilde harekete geçecek misiniz? Yoksa ‘elimizden geleni yaptık’ mı diyeceksiniz?”

Savaş boyunca İsrail’i kararlı bir şekilde destekleyen ABD hariç, konseyin 15 üyesinin tamamı İsrail’e Gazze’ye yardımın derhal ulaştırılması çağrısında bulundu. İngiltere, Fransa ve Kanada İsrail’e yaptırım uygulamaktan ilk kez bahsetti. İngiltere 20 Mayıs’ta İsrail hükümetiyle yeni ticaret anlaşması için müzakereleri askıya aldığını ve İsrail’in Londra Büyükelçisi’nin bakanlığa çağrıldığını duyurdu. Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas da aynı gün AB ile İsrail arasındaki serbest ticaret anlaşmasının gözden geçirilmesi talimatı verdiğini açıkladı.

İsrail hükümeti ise, kısmen kesintiye uğrayan ateşkes sırasında bölgeye çok fazla yardım girdiğinden, ablukanın sivillere yönelik yardımda “hiçbir eksiklik” yaratmadığını defalarca iddia etti.


Un fiyatı 60 kat arttı

Ancak yardım grupları, sivillerin en büyük mağdurlar olacağı uyarısında bulunarak, kısıtlamaların uluslararası hukuka aykırı olduğunu ekledi. Sivillerin gıda fiyatlarının hızla artması nedeniyle günde sadece bir öğün yemek yiyebildiklerini söylemesi üzerine bu uyarılar daha da arttı. New York Times’a röportaj veren Filistinliler, un fiyatlarının şubat sonundan bu yana 60 kat arttığını ve bunun yağmalamaların artmasına neden olduğunu söyledi.

Gazze’den emekli BM yetkilisi 71 yaşındaki Khalil el-Halabi, “Bugün tek yediğim, son kullanma tarihi geçmiş bir konserve kutudan biraz bakla fasulyesi” dedi. Pazartesi günü, başının dönüp yürüyemeyecek kadar güçsüz olduğunu ve 40 kilo verdiğini söyledi. El-Halabi, kısa süre önce doğum yapan kızının yeterince yemek yemediği için emziremediğini söyledi. Bebek maması bulunmadığını da ekledi.

 

Eski generalin açıklaması

İsrail’in eski müttefiklerinin yanı sıra içeriden de Başbakan Netanyahu’nun aşırı sağcı hükümetine karşı sesleri giderek daha sert bir şekilde yükseliyor. Eski genelkurmay başkan yardımcısı ve İşçi Partisi ile Meretz’in birleşmesiyle oluşan Demokratlar Partisi’nin şu anki başkanı olan Yair Golan, ‘İsrail’ medyasında verdiği röportajda, “Aklı başında bir ülke sivillere karşı savaşmaz, hobi olarak bebek öldürmez ve kendisine nüfusu tehcir etme hedefi koymaz” dedi. Golan, “Eğer aklı başında bir ülke gibi davranmaya geri dönmezsek, İsrail, Güney Afrika gibi bir apartheid devletine dönüşme yolunda ilerliyor” diye uyardı.İsrail’in dünya çapında katliamcı hatta soykırımcı bir ülke olarak görülmesinden Netanyahu hükümetini sorumlu tutan muhalefet lideri hükümet üyelerini, “ahlakları olmayan intikamcı tipler” olarak tanımladı. Başbakan Netanyahu ise bu sözleri “fütursuz bir kışkırtma” olarak nitelendirdi.

Ve eski genelkurmay başkan yardımcısı için “Yair Golan’ın kahraman askerlerimize ve ‘İsrail’ Devleti’ne karşı vahşi kışkırtmalarını şiddetle kınıyorum. İsrail ordusu dünyadaki en ahlaklı ordudur ve askerlerimiz varoluşumuz için bir savaşta savaşıyor” dedi.

Golan, açıklamalarından sonra Kudüs’te düzenlenecek Dünya Yahudi Kongresi konferansının programından çıkarıldı. Adalet Bakanı Yariv Levin, Golan’ın bu yorumlarının ardından İsrail ordusundan askeri rütbesini iptal etmesini istedi. 


Güney Afrika'yı suçlamıştı: Trump'ın gösterdiği görüntü bambaşka bir ülkeye ait çıktı

Donald Trump, Güney Afrika Devlet Başkanı Ramaphosa ile Beyaz Saray’daki görüşmesinde, beyaz çiftçilere yönelik saldırıları kanıtlamak için Kongo’daki çatışmalara ait sahte bir görüntü kullandığı ortaya çıktı

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Başkanı Donald Trump, Çarşamba günü Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa ile yaptığı gergin Beyaz Saray görüşmesinde, beyaz Güney Afrikalı çiftçilerin öldürüldüğünü öne sürdüğü iddialarına sözde kanıt olarak bir ekran görüntüsü gösterdi.

Ancak bu görüntünün, aslında Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde yaşanan çatışmalardan sonra çekilen ve Reuters tarafından yayımlanan bir videoya ait olduğu ortaya çıktı.

'Hepsi beyaz çiftçiler'

Trump, Ramaphosa’ya uzattığı ve “Hepsi beyaz çiftçiler, hepsi gömülüyor,” diyerek gösterdiği yazının yer aldığı ekran görüntüsünde, Goma kentinde M23 isyancılarının saldırısı sonrası çekilen ceset torbalarının taşındığı anlar yer alıyordu. Reuters, görüntünün Şubat ayında yayınladığı orijinal haber videosuna ait olduğunu ve sadece kendi muhabirlerinin o anı görüntüleyebildiğini doğruladı.

Trump’ın gösterdiği yazı, muhafazakâr Amerikan Thinker adlı internet sitesinde yayımlanmış ve Güney Afrika ile Kongo’daki etnik gerilimleri konu alıyordu. Haberde kullanılan ekran görüntüsü, Reuters kaynaklı bir YouTube videosundan alınmıştı ancak yanlış bağlamda sunulmuştu.

'Şok oldum'

Reuters’a konuşan ve şirketin video gazetecisi Djaffar Al Katanty, görüntünün kendisi tarafından çekildiğini ve yalnızca Reuters ekibinin o gün bölgede çekim yapma izni aldığını belirterek, Trump’ın bu görüntüyü Güney Afrika’daki beyazlara yönelik saldırıların kanıtı olarak göstermesinden “şok” duyduğunu ifade etti.

“Dünyanın gözü önünde Başkan Trump, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde çektiğim görüntüyü kullanarak, Ramaphosa’yı ülkesinde siyahların beyazları öldürdüğüne ikna etmeye çalıştı,” dedi Al Katanty.Trump, Ramaphosa ile canlı yayında gerçekleşen toplantıyı keserek, beyaz Güney Afrikalı çiftçilere yönelik bir “soykırım” yaşandığını iddia eden ve komplo teorilerine dayanan bir videoyu oynattı.

Ardından, beyazların öldürüldüğünü iddia eden haberlerin çıktısını göstererek, “ölüm, ölüm, ölüm, korkunç ölüm” ifadelerini kullandı.

'Görüntü yanlış ama ifade doğru'

Bu iddialar, aşırı sağ çevrelerde uzun süredir dolaşan, gerçek dışı komplo teorilerine dayanıyor. Güney Afrika hükümeti, ülkede beyazlara yönelik sistematik bir saldırı olduğu yönündeki iddiaları reddediyor.Ramaphosa’nın Washington ziyareti, Trump’ın Güney Afrika’nın toprak yasaları, dış politikası ve beyaz azınlığa yönelik muamele konusunda yaptığı sert eleştirilerin ardından ikili ilişkileri düzeltme amacı taşıyordu.

Amerikan Thinker sitesinin yazarı Andrea Widburg, Reuters’a yaptığı açıklamada Trump’ın görüntüyü “yanlış tanımladığını” kabul etti ancak yazının, “beyaz Güney Afrikalılar üzerindeki artan baskıya” dikkat çekmek amacı taşıdığını savundu. Beyaz Saray ise konuyla ilgili yorum yapmadı.

Kaynak: Gazete Oksijen


Ambargo altında kıvranan Suriye Trump’ın bir sözüyle düzelmeyecek

Yıllardır yokluk içinde “hayatta kalan” Suriyeliler için ABD ve AB’nin yaptırımları kaldırma yoluna gitmesi umut verici. Ancak ülkenin yaşanabilir koşullara ulaşması için yol uzun

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Sarkis Kassargian/Suriyeli gazeteci

Hiç banka hesabı, kredi kartı, ATM hizmetleri veya para transferi imkanları olmadan yaşamayı denediniz mi?

Ya da hiç çevrimiçi alışveriş yapma imkanınızın olmadığını hayal ettiniz mi?

Hiç yeni bir cep telefonu ya da dizüstü bilgisayar aldıktan sonra, uygulama ve yazılımları indirebilmek ya da güncelleyebilmek için karmaşık bir proxy kırma sürecinden geçmek zorunda kaldınız mı?

Düşünün… Ailenizle bir tatil yapmak, bir burs programına katılmak, bir toplantıya, foruma veya sanayi-ticaret fuarına katılmak ya da bir anlaşma imzalamak istiyorsunuz ama uçak bileti alamıyor, transit düzenlemelerini yapamıyorsunuz. Çünkü ülkenizin havalimanları dışarıdan uçak kabul etmiyor ve seyahat etmek için karayoluyla komşu bir ülkenin havalimanına ulaşmak zorundasınız.

Ya da yeni bir iş kurdunuz ve bazı makineleri ya da ekipmanları yurtdışından ithal etmeniz gerekiyor; bu sadece başka bir kişinin adıyla ve başka bir ülkeye sahte bir ithalat işlemiyle ve ardından tekrar Suriye’ye nakil yoluyla mümkün oluyor.

Ya da kanser hastasısınız ve ilacı kaçak yollarla edinmeye çalışıyorsunuz ki bu da taşıma ve depolama koşullarının tıbbi güvenlik standartlarından yoksun olmasına neden oluyor.

Suriye’den ayrılmamın üzerinden aylar geçmesine rağmen, hâlâ YouTube kanalımı kaydettiremiyor, sosyal medya hesaplarımı doğrulatamıyorum; çünkü bu hesaplar yıllar önce Suriye’de açılmış.

Bu liste daha da uzayıp kalın ciltleri doldurabilir. Ancak bu örnekler, Suriyelilerin Trump’ın ülkeye yönelik Amerikan yaptırımlarını kaldırmayı planladığını duyduğunda neden sokaklara dökülüp gece boyunca kutlamalar yaptıklarını anlamak açısından önemlidir.

Suriyeliler için bu duyuru, onlarca yıldır üzerlerinde baskı kuran yaptırımlardan kurtulmak anlamına geliyordu.

Amerikan hükümeti tarafından Suriye 1979’dan bu yana “teröre destek veren ülke” olarak sınıflandırıldı.

2004 ve 2011 yıllarında da ek yaptırımlar uygulandı.

Ekonomi yoğun bakımda

Son 14 yıl boyunca Suriye, iç savaş, mezhepsel şiddet ve terör saldırıları nedeniyle büyük bir altyapı yıkımı yaşadı. Esad hükümeti ise elektrik, su ve yakıt gibi en temel yaşam ihtiyaçlarını temin etmede aciz kaldı. Ekonomi ise genel olarak tamamen felç olmuş durumdaydı.

Washington, Esad’a baskı uygulamak ve onu görevi bırakmaya zorlamak amacıyla, hükümete ve kurumlarına - başta Suriye Merkez Bankası olmak üzere - üst düzey Suriyeli yetkililere, Esad rejimini destekleyen kişi ve kuruluşlara ve Suriye’de insan hakları ihlallerinden sorumlu olanlara yaptırımlar uyguladı.

ABD ayrıca Suriye’ye hizmet ihracatını da yasakladı. Bu kapsamda, Amerikan şirketlerinin, ABD Hazine Bakanlığı’na bağlı Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi (OFAC) tarafından “özel olarak belirlenmiş vatandaşlar ve yasaklı kişiler” listesine alınan bireylerle veya kuruluşlarla ticari ilişki kurması yasaklandı.

2019 yılında çıkarılan Sezar Yasası kapsamında getirilen yaptırımlar ise şimdiye kadar uygulananların en serti oldu. Bu yasa, Suriye’de faaliyet gösteren yabancı şirketleri de kapsayarak özellikle yeniden inşa çabalarını durdurmayı hedefliyordu.

Yeni Suriye eski yaptırımların hedefinde

8 Aralık’ta Esad’ın düşüşünün ardından, ABD ve AB, Suriye halkına temel hizmetlerin sağlanmasını kolaylaştırmak ve yaptırımları hafifletmek için adımlar attı.

Ancak Suriye, halen dünyanın en kapsamlı yaptırımlara maruz kalan ülkelerinden biri olmaya devam ediyor. Ülkede birçok sektör ve faaliyet ABD yaptırımlarına tabi, buna gıda ve temel ilaçlar hariç olmak üzere tüm Amerikan mallarının ihracatını yasaklayan ihracat kontrolleri de dahil. Dahası, bankacılık sektörüne yönelik yaptırımlar yeniden inşa çabalarını büyük ölçüde engelledi ve Suriye’yi uluslararası finans sisteminden izole halde tuttu.

Yaptırımların hafifletilmesini savunanlar, yaptırımların esasen eski rejimin işlediği suçlara karşı uygulanmaya başladığını ve devam etmelerinin Şam’ın halkın temel ihtiyaçlarını karşılamasını engellediğini, bunun da istikrarsızlığı artıracağı uyarısında bulunuyorlar.

Diğer yandan, karşı taraf ise yaptırımların yeni hükümete baskı uygulamak için uluslararası toplumun elindeki temel araç olmaya devam ettiğini, insan haklarının korunması ve tüm Suriyeli unsurların yönetime katılımının sağlanması ile aşırıcılar ve uluslararası arananların hükümet ve askeri görevlerden uzaklaştırılması koşuluyla yaptırımların tamamen kaldırılması gerektiğini vurguluyor.

Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) halen ABD yasalarına göre yabancı terör örgütü olarak sınıflandırılıyor ve bu durum geçici hükümetle yapılacak işlemlerin doğası hakkında şüpheler uyandırıyor. ABD’deki kişiler terör örgütlerine maddi veya kaynak desteği sağlamaktan men edilmiştir. Terör örgütü listeleri, Yabancı Varlıkları Kontrol Ofisi’nin (OFAC) verdiği lisanslardan etkilenmediğinden, geçici hükümetle ilişkiler hâlâ yabancı bir terör örgütüyle ilişkili yasal riskler taşıyor.

Ekonomist Dr. Abdulrahman Muhammed’e göre, ABD kararı tek başına Suriye ekonomisini canlandırmak için yeterli değil; Batı ambargoları tamamen kaldırılmalı ve içeride reformlar yapılmalı. Ancak en büyük fayda sembolik olacak, ticaret ve ithalatta hafif bir iyileşme görülecek. Gerçek toparlanma ise siyasi ve bölgesel istikrar gerektiriyor.

Suriye lirası canlanıyor

Suriye Hama Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Muhammed, Oksijen’e yaptığı açıklamada, “Yaptırımların kaldırılması, özellikle enerji ve bankacılık gibi zarar görmüş sektörlerde kısa vadede sınırlı bir iyileşmeye yol açacak, ancak tam iyileşme yapısal reformlar gerektirir” dedi.

Trump’ın Riyad’da yaptığı yaptırımların kaldırılacağına dair açıklaması, Suriye lirasında yüzde 20’den fazla değer artışıyla büyük bir iyileşmeye neden oldu. Bu iyileşmenin devam etmesi bekleniyor.

Dr. Muhammed, “Siyasi ve güvenlik ortamının istikrarsızlığı nedeniyle yatırım ancak iletişim veya yenilenebilir enerji gibi sınırlı sektörlerde gerçekleşecektir” diyor ve “Ticaret ve para transferlerindeki iyileşme beklentileri nedeniyle Suriye lirasında hafif bir değer artışı yaşanacaktır” diye ekliyor.Suriyeli akademisyen, Trump’ın açıklamasının olumlu etkilerini şu başlıklar altında sıralıyor:

  • Suriye lirasında kısa vadeli iyileşme, ancak döviz kurunun istikrarı daha derin reformlar ve yaptırımların tamamen kaldırılmasını gerektirir.

  • Yaptırımlar kaldırılırsa Suriye bankaları üzerinden para transferlerinin kolaylaşması.

  • Ekipman ve temel ürünlerin ithalatının kolaylaşması; ilaç, tıbbi malzeme ve gıda ithalat maliyetlerinin düşme ihtimali.

  • Bankacılık sektöründe kısmi toparlanma, ancak uzun süren uluslararası izolasyon nedeniyle sektör zayıf kalacak.

Suriyeli ekonomist Muhammed El-Sallum ise, “Amerikan yaptırımlarının kaldırılması, özellikle ‘Sezar Yasası’ ile ilişkili ikincil yaptırımların da kaldırılması durumunda, Suriye ekonomisi için dönüm noktasıdır. Anında yansımalar para transferlerinin geri dönmesi, bankacılık kanallarının yeniden faaliyete geçmesi ve şirketlerin Suriye pazarına açılması şeklinde görülebilir. Bu karar, bölgesel ve uluslararası yatırımcılar için bir güven işareti olarak kabul edilebilir” ifadelerini kullandı.

Trump’ın Şara ile yaptığı görüşme, 25 yıl aradan sonra bir ABD Başkanı ile Suriye yetkilileri arasındaki ilk görüşme oldu. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da Antalya’da Türkiye Dışişleri Bakanı’nın katılımıyla Suriyeli mevkidaşıyla bir araya geldi.

Trump ve dışişleri bakanının Suriyeli yetkililerle görüşmeleri, ABD’nin Suriye’de kalan askerlerini çekme sürecini hızlandırırken, karşılığında ABD-Suriye arasında petrol sektöründe işbirliği yapılması ve Suriye’nin İran’ın bölgeye geri dönüşünü engelleme, terörle mücadele ve aşırı gruplarla savaş taahhütleri ortaya çıktı.Dr. Muhammed’e göre, “Kongre’nin uyguladığı yaptırımlar, özellikle en serti olan Sezar Yasası, büyük siyasi değişiklikler gerektirdiği için kaldırılması zordur. Yaptırımların kaldırılması ancak sınırlı yürütme tedbirleriyle olabilir.”

El-Sallum da yaptırımların kaldırılmasının bir fırsat olduğunu ama tek başına çözüm olmadığını belirterek, hükümetin atması gereken adımları şöyle sıralıyor:

  • Devletin ekonomik kurumlarını yeniden yapılandırarak yargı ve denetim mekanizmalarının bağımsızlığını sağlamak ve yolsuzlukla mücadele etmek.

  • Yurtdışındaki Suriyeli sermayelerin geri dönüşünü teşvik etmek ve yatırımcılara cazip teşvikler sunmak.

  • Ekonomik ortamı cazip kılmak için güvenlik ve kurumsal istikrarı sağlamak.

El-Sallum’a göre, “Bu temeller olmadan para akışı sınırlı kalacaktır ve uluslararası şirketler istikrarsız ya da belirsiz ortamda yatırım yapmaya cesaret edemez.”

Aynı bağlamda, ABD Başkanı Donald Trump’ın kişisel dostu ve ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Thomas Barrack’ı Suriye için özel temsilci olarak atamayı planladığı belirtildi.

Lübnan asıllı gayrimenkul yatırımcısı ve Colony Capital şirketinin kurucusu olan Barrack’ın seçimi, Trump’ın bölgedeki Türkiye’nin rolünü artırmak istediğini, ancak Arap ülkelerinin tepkisini de gözettiğini gösteriyor.ABD Kongresi’nde Suriye’ye uygulanan yaptırımların kaderi üzerine yaşanan hararetli tartışmalar arasında, Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun “Suriye geçiş otoriteleri birkaç hafta içinde çökecek” açıklaması siyasi bir sürpriz yarattı ve Suriye devletinin ayakta kalabilmesi için ABD ve Avrupa yaptırımlarının kaldırılması çağrısında bulundu.

Batı’da yaşanan bu beklenmedik söylem değişikliği, Trump’ın yaptırımları kaldırma kararının hemen ardından Avrupa başkentlerinden temkinli bir memnuniyetle karşılandı. Ancak içeride, bu adımın gerçek bir barış inşasına işaret edip etmediği veya İran ve Rusya’ya karşı jeopolitik bir manevra mı olduğu konusunda görüş ayrılıkları devam ediyor.

Yaptırımlar Suriye’de sosyal ve ekonomik istikrarın yeniden sağlanması için hiçbir umut bırakmadı. Sadece Suriye vatandaşlarının günlük hayatını zorlaştıran tedbirlerdi.

Yaptırımların kaldırılması, Batı ile Suriye halkı arasında bir güven testi olarak görülüyor, yalnızca Batı ile rejim arasındaki ilişki değil. Suriye halkıyla adil ilişki kurmak için mutlak siyasi koşullardan vazgeçip, ekonomik açılım ile iç reformların uzun vadeli bir vizyonla bağlantılandırılması gerekiyor.

Ancak aynı zamanda Batı’nın Şam’a açılımı, koşulsuz bir destek değil; yönetimin genişletilmesi, mezhepçi kışkırtmanın durdurulması ve geçiş adaletinin sağlanması gibi koşullara bağlı. Bu fırsat kaçırılırsa, ülke yeniden çöküşün eşiğine döner. Dünya Şam’ı izliyor ve gerçek değişim iradesi için işaretler bekliyor. İç reform olmadan yaptırımların kaldırılması, çöküşün kısa bir ara vermesinden başka bir şey olmaz.

Bugün Şam, sadece para ve yatırım kabul etmekle kalmayıp, sosyal sözleşmeyi yeniden tanımlamalı, şeffaf yönetişim mekanizmaları oluşturmalı, sivil toplum güçlerini güçlendirmeli ve yatırımcılar için çekici bir ortam yaratacak şekilde ekonomik kurumlarını yeniden yapılandırmalı.

Gördüğümüz, ABD’nin Orta Doğu’daki yeniden konumlanmasıdır; bu, mülteci sorununu hafifletme ve İran’ın etkisini kırma isteğiyle yönlendiriliyor. Bu hedefler kapsamlı bir yeniden yapılandırma ve ulusal uzlaşma planı olmadan gerçekleştirilemez. Kısıtlamaların kaldırılması elektrik vermez, okul yapmaz, iş yaratmaz.

Suriye şehirleri halen günün üçte ikisinden fazla süren uzun elektrik kesintileriyle mücadele ediyor. Suriye lirasının değer kazanması ise fiyatlara yansımadı; çünkü artış daha çok siyasi açıklamalardan kaynaklandı ve üretimin teşvik edilmesi ya da merkez bankasının döviz rezervlerinin artırılması gibi somut adımlar eşlik etmedi.

Tarihi bir dönüm noktası

Salı akşamı Avrupa Birliği, Suriye’ye uygulanan yaptırımları kaldırmayı kabul etti ve bu adımı “tarihi bir başarı” olarak nitelendirdi. Bu kararın, güvenlik, istikrar ve refahı artırması bekleniyor. Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani de Avrupa Birliği’ne teşekkürlerini iletti.

AB diplomatları, bu anlaşmanın Suriye bankalarının küresel sistemle izolasyonunu sona erdirip merkez bankasının dondurulmuş varlıklarının serbest bırakılmasına yol açacağını belirtti.

Bununla birlikte, Esad rejimine yönelik diğer bazı yaptırımların sürdürülmesi ve sivillere yönelik baskıda kullanılabilecek silah veya ekipman satışının yasaklanması kararlaştırıldı.

Amerikan ve Avrupa talepleri siyasi nitelikte olsa da, bunlar esas olarak Suriyelilerin genişletilmiş bir hükümet, tahriklerin durdurulması ve siyasi katılımın artırılması yönündeki talepleriyle örtüşmektedir.Suriye üzerindeki yaptırımların kaldırılması aynı zamanda yıllardır süren savaş ve yıkımdan yorgun düşmüş bu ülkeyle uluslararası toplum arasındaki ilişkinin tarihsel bir sınavıdır.

İstenen sadece yaptırımların kaldırılması değil, Suriye devletinin ekonomik ve siyasi olarak yeniden inşası için kapsamlı bir yol haritası oluşturulmasıdır; bu süreç ülkenin birliğinin korunmasını ve krizin yeniden üretilmesinin önlenmesini garanti etmelidir.Ayrıca Şam’dan iyi niyet göstergeleri ve hem iç hem dış açılıma yönelik gerçek reformlar beklenmektedir.

İç baskılar ve dış hesaplar arasında Suriye, iki yol ayrımında durmaktadır: Ya istikrarlı bir unsur olarak yeni dünya düzenine entegre olmak ya da tekrar izolasyon ve kaosa geri dönmek.

Yıllardır uygulanan yaptırımların gölgesinde yaşamaya mahkûm edilmiş bir halk için, en ufak bir umut ışığı bile büyük bir sevinç dalgasına dönüşüyor. ABD’nin Suriye üzerindeki yaptırımları kaldıracağına dair gelen her haber, yalnızca ekonomik bir rahatlama beklentisi değil, aynı zamanda normal bir yaşama dönüş özlemidir. İnsanlar artık dünyaya entegre olmak, sınırların ötesine geçmek, emeklerinin karşılığını almak, sağlıklarına kavuşmak ve hayallerini gerçekleştirmek istiyor. Yani, sadece yaşamak değil; insanca yaşamak istiyorlar


Trump'ın Eğitim Bakanlığı'nı kapatma kararı durduruldu

ABD'de federal yargıç, Başkan Donald Trump'ın Eğitim Bakanlığı'nı kapatmaya yönelik kararını durdurarak kurumdan çıkarılan kişilerin de işe geri alınmasına hükmetti

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD'de Boston bölgesinden federal yargıç Myong Joun, ABD Başkanı Donald Trump'ın Eğitim Bakanlığı'nı kapatmaya yönelik kararnamesinin uygulanmasını engelleyerek bakanlığın kapatılması sürecini durdurdu. Ayrıca, bu süreçte işine son verilen yaklaşık 1300 bakanlık çalışanının görevlerine geri dönmesine karar verdi.

Kaynak: DHA


Trump tam desteği verdi: New York'ta Bitcoin madenciliği krizi

New York’un Dresden köyünden Teksas’a kadar birçok kırsal bölgede, Bitcoin madenciliği nedeniyle artan gürültü ve enerji kullanımı halkın tepkisini çekiyor. Trump’ın kripto para vizyonu, en büyük destekçilerini karşısına alabilir

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD'nin New York eyaletine bağlı, yaklaşık 300 kişinin yaşadığı Dresden köyünde, son beş yıldır kuş cıvıltıları ve ara sıra havlayan köpeklerin sesi, sürekli bir uğultunun gölgesinde kalıyor. Bu rahatsız edici ses, yakınlardaki Greenidge Generation enerji santralinden geliyor. Yıllar önce kapatılan bu santral, yeniden devreye alındı ancak bu kez amacı farklı; Bitcoin madenciliği yapmak.

Bitcoin madenciliği için yüksek enerji tüketimi gerekiyor ve bu işlem için kullanılan devasa bilgisayarlar, aşırı ısındıkları için sürekli olarak fanlarla soğutuluyor. Bu fanlardan yayılan uğultu ise, Seneca Gölü kıyısında huzur arayan köylüleri çileden çıkarmış durumda.

“Göl kenarında oturduğumda bu sesi duymak istemiyorum. Buna razı olmadık,” diyor bölge sakini Ellen Campbell. “Bu sürekli bir rahatsızlık.”

Kırsaldan gelen siyasi kesim

Dresden’deki huzur bozulurken, konu sadece çevre ya da gürültü kirliliğiyle sınırlı değil. Bu aynı zamanda Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesinin ardından kripto para madenciliğini teşvik eden politikalarına, bu politikalara oy veren kırsal seçmenlerden yükselen ilk büyük tepki olma özelliğini taşıyor.

Trump, Haziran 2024’te yaptığı bir açıklamada, “Kalan tüm Bitcoin ABD’de üretilmeli” diyerek ülkeyi küresel kripto madenciliğin merkezi haline getirmek istediğini ilan etmişti. Ancak bu hedef, kırsal Amerika’da bir dizi sorunla karşılaşıyor.

ABD genelinde şu anda 21 eyalette en az 137 Bitcoin madeni bulunuyor ve sayılarının hızla artması bekleniyor. ABD Enerji Bilgi İdaresi’ne (EIA) göre, bu tesisler ülke genelindeki elektrik şebekesinin %2,3’üne kadar enerji tüketiyor.

Gürültü her yerde aynı: Jet motoru gibi

Dresden’deki şikayetler tekil değil. Yaklaşık 160 kilometre batıdaki Niagara Falls’ta da 2021 yılında gürültü nedeniyle yeni madencilik faaliyetleri durdurulmuş, 2022’de konut bölgelerine yakın yerlerde ses seviyesi 40-50 desibel ile sınırlandırılmıştı. Belediye Başkanı Robert Restaino, “Bu endüstrinin yarattığı gürültü, başka hiçbir şeye benzemiyor,” diyor.

Teksas’ın Granbury kasabasında ise madencilik tesisine 2023 yılında 7 metre yüksekliğinde bir ses bariyeri inşa edildi. Nedeni, bölge sakinlerinin uykusuzluk, migren ve yoğun stres şikayetleriyle yetkililere başvurmasıydı.

Trump’ın destek verdiği bu kripto politikalarına duyulan rahatsızlık, seçmen nezdinde parti sadakatini bile sorgulatıyor. Ellen Campbell, “Şu an için o partiye (Cumhuriyetçilere) çok sıcak bakmıyorum,” diyerek durumu özetliyor.

Bitcoin uğruna feda edildi

Dresden’deki Greenidge Generation şirketi, aylık 40 ila 120 arasında Bitcoin ürettiğini ve aynı zamanda şebekeye elektrik sağladığını belirtiyor. Şirket, kömürle çalışan eski tesisin doğalgazla çalışan daha temiz bir versiyona dönüştürüldüğünü savunsa da, çevresel kaygılar nedeniyle New York Eyaleti ile hukuki bir mücadele içinde.

Yerel aktivist Abi Buddington, “Bu sadece çevreyi değil, toplumun dokusunu da değiştirdi,” diyor. “Küçük kasabamızda tartışmalar arttı, insanlar gerildi.”

Ancak herkes aynı fikirde değil. Dresden’in yeni seçilen Belediye Başkanı Brian Flynn, “Greenidge iyi bir komşu oldu,” diyerek, bölgedeki tarım ve endüstrinin birlikte var olabileceğini savunuyor.

Enerji kullanımı ve etkiler

Bitcoin madenciliği her ne kadar fiziksel bir kazı gerektirmese de, enerji kullanımı açısından son derece yoğun. Mart ayında yayımlanan Harvard Üniversitesi destekli bir araştırma, ABD’de 34 büyük Bitcoin madeni tesisinin Los Angeles kentinden %33 daha fazla enerji tükettiğini ortaya koydu. Aynı çalışma, bu faaliyetlerin milyonlarca Amerikalıyı hava kirliliğine maruz bıraktığını gösteriyor.

Enerji talebindeki bu artış, bazı bölgelerde yerel elektrik fiyatlarını da etkiledi. 2017’de Bitcoin madencileri, ucuz hidroelektrik nedeniyle Plattsburgh kentine akın etti.

Ancak elektrik faturaları kış aylarında %40’a kadar arttı. Belediye Başkanı Colin Read, “Neyse ki önüne geçtik,” diyerek bu artışın ardından madenciliği sınırlayan yasaların geçtiğini söyledi.

Cumhuriyetçi kaleler hayır diyor

Kripto madenciliğine karşı çıkanlar sadece liberal bölgelerle sınırlı değil. Kuzey Karolina’dan Georgia’ya taşınan Cyndie Roberson, yaşadığı kırsal bölgede düzenlenen bir kamu toplantısında 1.000 kişinin bir araya geldiğini ve Bitcoin madenine karşı çıktığını belirtiyor. Fannin County gibi bazı bölgeler ise tamamen madenciliği yasakladı.

“Bize dokunduğunuzda cevabı net alırsınız: Hayır,” diyor Roberson.

Trump'tan tam destek ama tepki büyük

Trump yönetimi kripto madenciliği önündeki tüm engelleri kaldırmasa da, destekleyici bir tutum sergiliyor. Nisan ayında Bitcoin Magazine’e konuşan Ticaret Bakanı Howard Lutnick, şirketlerin kendi enerji santrallerini kurmalarına yardımcı olacaklarını açıkladı. “Bitcoin madenciliğinin geleceği kendi kaderini kontrol edebileceği bir model olacak,” dedi.

Ancak bu endüstri son derece "hareketli". Dresden, Granbury, Plattsburgh gibi yerlerde yaşanan sorunlar üzerine, birçok madencilik şirketi daha az kısıtlamaya sahip bölgelere taşınmayı tercih etti.Bazı uzmanlara göre ise madencilik gelecekte denizlere taşınabilir. Rüzgar ve gelgit enerjisiyle çalışan, kıyıdan bağımsız maden platformları fikri konuşuluyor.

Yine de, enerji ekonomisti Colin Read, bu kadar enerji yoğun bir sistemin uzun vadede ayakta kalamayacağını, Bitcoin’in daha verimli alternatiflerinin ortaya çıkacağını öngörüyor.

Sonuç olarak, Trump yönetimi kriptoyu desteklese de, bu desteğin yerelde yaratacağı etkiler küçük kasabalarda büyük tartışmaları beraberinde getiriyor. Dresden örneği, bu mücadelenin sadece başlangıcı olabilir.

Kaynak: Gazete Oksijen


Trump duyurdu: Rusya'nın Ukrayna'yı işgalindeki en büyük esir takası tamamlandı

ABD Başkanı Donald Trump 2022'den beri devam eden Rusya'nın Ukrayna'yı işgalindeki en büyük esir takasını gerçekleştiğini bildirdi.

A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

ABD Başkanı Donald Trump sahibi olduğu Truth Social platformunda yaptığı açıklamada “Rusya ve Ukrayna arasında büyük bir mahkum takası az önce tamamlandı. Her iki tarafı da tebrik ederim. Bu büyük bir şeye yol açabilir" ifadelerini kullandı.

İstanbul'daki barış görüşmeleri

Geride kalan günlerde Rusya lideri Putin iki ülkenin temaslarda bulunması için İstanbul'u işaret etti. Buradaki görüşmeye Ukrayna lideri Zelenski gelirken Vladimir Putin katılmadı. Her iki ülkenin heyetinin yaptığı temasların olumlu geçtiği bildirilse de masadan barış veya ateşkes çıkmadı. ABD Başkanı Donald Trump ise birkaç gün önce yaptığı ayrı bir açıklamada barış görüşmeleri için Vatikan'ı işaret etti.



 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
Dünyadan

CFR'nin Günlük Haber Özetine hoş geldiniz. Bugün Rusya'nın Ukrayna'daki saldırısını ve... ABD mahkemesinin kapsamlı tarifeleri koruması...

 
 
 

Comments


©2023 copyright by MD all rights reserved

bottom of page