Üç ülke birden zafer
- mutlunecmettin
- 24 Haz
- 7 dakikada okunur
NYT analizi: Üç ülke birden zafer ilan edebilir mi?
İran, ABD’nin nükleer tesislerini bombalamasının ardından misilleme kararı aldı ancak topyekün bir savaştan kaçınmak için saldırıyı önceden haber verdi. Katar’daki ABD üssüne yapılan füze saldırısı hem iç kamuoyuna mesaj niteliği taşıdı hem de Washington’a “burada duralım” çağrısıydı
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
Farnaz Fassihi/ New York Times
ABD'nin İran’ın üç ana nükleer tesisine hafta sonu düzenlediği bombardımanın ardından, Pazartesi sabahı İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi acil toplandı. Bu saldırılar, İsrail’in bir haftadır süregelen ve İran’ın askeri liderliği ile altyapısına ağır darbe vuran operasyonlarının ardından geldi.
İran için mesele, itibarını korumaktı. Dört İranlı yetkiliye göre, bir sığınaktan İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney misilleme emrini gönderdi. Ancak aynı zamanda, saldırıların sınırlı kalmasını, ABD ile topyekün bir savaştan kaçınılmasını da talimat olarak iletti.
Yetkililere göre, İran bölgedeki bir Amerikan hedefini vurmak istiyordu ama ABD’den daha fazla saldırı çekmekten de kaçınmak istiyordu.
İran Devrim Muhafızları, bu nedenle Katar’daki El Udeyd Hava Üssü’nü hedef olarak seçti. Devrim Muhafızları’ndan iki üyeye göre, burası ABD’nin bölgedeki en büyük üssüydü ve hafta sonu İran’daki nükleer tesislere yönelik B-2 bombardımanının koordinasyonunda kullanıldığına inanıyorlardı.
Ancak üs Katar’da olduğu için İran’a yakın bir müttefik bir ülkeye yönelik saldırının sınırlı kalabileceği düşünülüyordu.
İran, saldırıdan birkaç saat önce aracılar yoluyla bir saldırının yaklaşmakta olduğuna dair mesajlar göndermeye başladı. Katar hava sahasını kapattı, ABD’liler ise önceden uyarıldı.
'Vur kaç dönemi sona erdi'
Kamuoyuna karşı İran, ABD’ye yönelik saldırısını, ülkesine saldırmanın bedeli olarak lanse etti. İran Silahlı Kuvvetleri sözcüsü televizyonda yaptığı açıklamada, Katar’daki ABD üssüne yönelik saldırının Devrim Muhafızları tarafından gerçekleştirildiğini söyledi.
“Düşmanlarımıza uyarımızdır: Vur-kaç dönemi sona erdi,” dedi.
İran devlet televizyonu, Katar semalarında yükselen balistik füzelerin görüntülerine eşlik eden vatansever marşlar yayınladı. Sunucular, İran’ın emperyal güçlere karşı elde ettiği zaferi ve ihtişamını İran halkına aktardı.
Ancak perde arkasında, dört İranlı yetkiliye göre, İranlı liderler bu sınırlı saldırının ve önceden yapılan uyarının ABD Başkanı Donald Trump’ı durduracağını ve İran’ın da geri adım atmasına olanak tanıyacağını umuyordu.
'Hiçbir ABD'linin ölmemesi hedeflendi'
Aynı zamanda, Washington’ın İsrail’e baskı yaparak İran’a yönelik hava saldırılarını sonlandırmasını da bekliyorlardı. Zira bu saldırılar, ABD’nin nükleer tesislere yönelik saldırısından çok daha önce başlamış ve Pazartesi gecesi itibarıyla hala sürüyordu.
İranlı bir yetkiliye göre, Katar’daki ABD güçlerine yönelik saldırıdan önce yapılan planlamada, hiçbir Amerikalının ölmemesi hedeflendi. Zira herhangi bir can kaybı, ABD’nin misilleme yapmasına neden olabilir ve bu da saldırıların karşılıklı hale gelmesine yol açabilirdi.
Plan işe yaradı gibi görünüyor. Trump, El Udeyd Üssü’ne fırlatılan 14 İran füzesinden 13’ünün imha edildiğini, hiçbir Amerikalının öldürülmediğini ya da yaralanmadığını ve üste oluşan hasarın “asgari düzeyde” olduğunu açıkladı.
Trump, dikkat çeken açıklamasında, “Erken uyarı verdikleri için İran’a teşekkür ederiz. Bu sayede hiçbir can kaybı yaşanmadı, kimse yaralanmadı,” dedi. Trump ayrıca, “Artık her şeyi içlerinden attılar. Umarım bundan sonra NEFRET olmaz,” diye de ekledi.
Kısa süre sonra ABD Başkanı Trump, İran ile İsrail arasında ateşkesin yakın olduğunu duyurdu. Birkaç saat sonra İran da ateşkes sağlandığını açıkladı. İsrail hükümeti ise hemen bir yorum yapmadı ancak Salı sabahı erken saatlerde İran füze saldırılarında dört kişinin öldüğünü bildirdi.
Bir haftadan biraz fazla sürede savaş, daha önceki pek çok kırmızı çizgiyi büyük bir hızla aştı. Ancak İran’ın uzun süreli bir savaşa olan iştahı azalıyor gibiydi.
İran halkı kenetlendi
Çoğu İranlı, ülkesine yapılan bu saldırıları bir işgal olarak görüp bayrağın etrafında kenetlendi. Ancak on binlerce kişi Tahran ve diğer şehirlerde evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Mağazalar, işyerleri ve resmi daireler kapalı ya da sınırlı saatlerle çalışıyordu. Ekonomik etkiler hissedilmeye başlamıştı. Taksiciler, işçiler, hizmet sektörü çalışanları gibi birçok kişi artık geçinemediklerini söylüyordu.
Tahran’daki Ulusal Kalkınma Partisi Başkanı Sadık Nuruzi sanal bir toplantıda, “Ülkemizin bu savaşı sürdürmeye mecali yok,” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
'Ekonomik sorunlarımız var, halk desteğini sürdürmekte zorlanıyoruz. Ayrıca İsrail ve Amerika kadar askeri ya da teknolojik kapasitemiz de yok'
Savaşa son verilmesi yönündeki çağrılar,
Devrim Muhafızları’na yakın isimlerden bile gelmeye başlamıştı. Kuruma yakın siyasi analist Kerim Caferi, sosyal medya hesabından,
İran’ın İsrail ile savaşa odaklanması gerektiğini ve ABD ile yeni bir cephe açmaktan kaçınması gerektiğini yazdı.
“İran’ın şu anda en az istediği şey, sonuçlarını düşünmeden çok cepheli bir savaşa girmektir,” diye belirtti.
Şimdi ne olacak?
İran’ın bir sonraki adımı hala belirsiz. ABD’nin nükleer tesislere yönelik saldırıları sonrasında, Batılı yetkililer İran’ın uranyum stokunun ne durumda olduğunu kesin olarak bilmiyor.
İran uranyumu daha fazla zenginleştirme kapasitesine sahip mi? Daha gizli saldırı yöntemlerine mi yönelecek? Yoksa bu süreci ağır yaptırımların kaldırılması için bir müzakere fırsatına mı çevirecek?
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi diplomatik atağa geçmiş durumda; Türkiye, Rusya ve Türkmenistan’a seyahat etti. Katar’daki ABD güçlerine yönelik saldırının ardından İran devlet televizyonuna konuşan Arakçi, ülkesine karşı açılan savaşın hedeflerine ulaşamadığını şu sözlerle ifade etti:
Zarar verdiler mi? Evet, verdiler ama asıl hedeflerini bizi tüm kapasitemizden yoksun bırakmak ya da başka niyetlerini gerçekleştiremediler'
© 2025 The New York Times Company
New York Times haberi: ABD'nin saldırısı sonrası uranyum nerede bilen yok
Trump, İran’ın nükleer programının “tamamen yok edildiğini” ilan etti; ancak yetkililer, yüksek derecede zenginleştirilmiş uranyumun akıbetinin belirsiz olduğunu kabul ediyor. Uydu görüntüleri ve istihbarat bilgileri, İran’ın kritik materyalleri gizlice taşımış olabileceğini gösteriyor
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült
David E. Sanger / New York Times
ABD Başkanı Donald Trump’ın, İran’ın nükleer programının “tamamen ve bütünüyle yok edildiğini” ilan etmesinden bir gün sonra, programın gerçek durumu çok daha belirsiz görünüyordu. Üst düzey yetkililer, İran’ın nükleer silaha yakın derecede zenginleştirilmiş uranyum stokunun akıbeti hakkında bilgi sahibi olmadıklarını itiraf etti.
ABD Başkan Yardımcısı JD Vance, ABC’de yayımlanan “This Week” programında yaptığı açıklamada, İran’ın elindeki, dokuz ya da on nükleer silah üretmeye yetecek miktarda uranyumu kastederek, “Önümüzdeki haftalarda bu yakıtla ilgili bir şeyler yapmak için çalışacağız. Bu, İranlılarla yapacağımız görüşmelerin bir parçası olacak,” dedi. Buna karşın, İran’ın bu yakıtı silaha dönüştürme kapasitesinin ciddi şekilde gerilediğini, çünkü artık bunu yapacak ekipmana sahip olmadığını savundu.
Ancak İranlı yetkililer, ABD ile görüşme niyetinde olmadıklarını açıkça dile getirdi. Tahran, önceki müzakereler sırasında Washington’un İranlı yetkilileri aldattığını ve aynı anda hava saldırısını planladığını öne sürüyor. Bu nedenle, ellerinde kalan bu uranyum stokunun şu anda İran’ın sahip olduğu nadir pazarlık kozlarından biri olduğu ifade ediliyor.
'Başarı' vurgusundan uzak bir değerlendirme
Pazar günü gazetecilere bilgi veren ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth ve Genelkurmay Başkanlığı görevini yeni devralan Dan Caine, Trump’ın mutlak zafer vurgusunu yinelemekten kaçındı.
Hava Kuvvetleri’ne ait B-2 bombardıman uçakları ve Donanma’ya ait Tomahawk füzeleriyle vurulan üç tesisin ilk hasar değerlendirmesine göre “ciddi hasar ve yıkım” meydana geldiğini aktardılar.
İran’ın dağ altına inşa ettiği Fordo uranyum zenginleştirme tesisinin uydu görüntülerinde, ABD’nin en büyük konvansiyonel bombalarından biri olan 30.000 librelik “Massive Ordnance Penetrator” (devasa nüfuz edici bomba) ile açılmış birden fazla delik gözlemlendi.
Bu hedef, Amerikan ve İsrailli askeri planlamacılar tarafından 26 yılı aşkın süredir hedef olarak gösteriliyordu. İsrail ordusunun ilk analizine göre Fordo tesisi saldırıdan ciddi zarar gördü ancak tamamen yok edilmedi.
İran uranyumu taşımayı başardı mı?
İsrailli iki yetkiliye dayandırılan istihbarata göre, İran son günlerde tesisten bazı ekipmanları ve uranyumu taşımış olabilir. İran’ın, Trump’ın defalarca dile getirdiği askeri müdahale tehditlerine karşı hazırlıklı olduğu ve bu kapsamda %60 saflıkta zenginleştirilmiş 400 kilogram (yaklaşık 880 pound) uranyumu tesisten çıkardığı öne sürülüyor. Nükleer silahlarda kullanılan saflık düzeyi genellikle %90 civarındadır.
Bu yüksek derecede zenginleştirilmiş yakıt, antik başkent İsfahan yakınlarında yer alan başka bir nükleer tesiste, derinlerde muhafaza ediliyordu.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Direktörü Rafael Mariano Grossi, mesaj yoluyla yaptığı açıklamada, bu yakıtın son olarak İsrail saldırılarından yaklaşık bir hafta önce, Birleşmiş Milletler müfettişleri tarafından görüldüğünü belirtti.
Grossi, CNN’e verdiği röportajda, “İran bu materyali koruduğunu açıkça beyan etti,” dedi. Aynı gün ilerleyen saatlerde metin yoluyla “Bu, yakıtın taşındığı anlamına mı geliyor?” sorusuna, “Evet,” cevabını verdi.
Bu cevap, Başkan Yardımcısı Vance’in bahsettiği uranyumun akıbetine dair bilinmezliği doğrular nitelikteydi.
İstafhan tek bir yer değil
Eğer uranyum taşındıysa, sadece İsfahan değil, İran’daki diğer tesislerin de dikkatli bir şekilde ekipman ve materyalleri gözden uzaklaştırma sürecine girdiği anlaşılıyor. Yetkililer aynı zamanda Fordo tesisini de mümkün olduğunca korumaya ve yeniden tahkim etmeye çalışıyor.
Amerikan saldırısından önce Maxar Technologies tarafından yayımlanan uydu görüntülerinde, Fordo dağındaki tünel girişlerinin yakınında 16 kargo kamyonunun bulunduğu görülüyor. Londra merkezli Open Source Centre’ın yaptığı analize göre, İran bu bölgeyi olası bir saldırıya hazırlıyor olabilirdi.
Ancak tesisten tam olarak neyin çıkarıldığı hala net değil.
Gerçekte İranlı yetkililerin kurtarabileceği ekipman miktarı sınırlıydı. Süpersonik hızlarda dönen ve uranyumu saflaştıran devasa santrifüjler birbirine borularla bağlı ve beton zemine sabitlenmiş durumda. Bir ABD’li yetkili, İsrail’le başlayan çatışmanın ardından Fordo’daki tüm ekipmanın taşınmasının gerçekçi olmadığını ifade etti.
Aynı yetkili, nükleer programa ait tarihi belgelerin tesisin en alt katmanlarına gömüldüğünü, bu durumun tesisin yeniden inşasını karmaşık hale getireceğini söyledi. Önümüzdeki günlerde İranlı yetkililer ve istihbarat ajansları, Fordo’dan daha büyük ve daha az korunaklı olan Natanz zenginleştirme tesisinden daha fazla bilgi elde etmeyi umuyor.
Natanz da hedefteydi
İsrail, Natanz tesisine yönelik de çok sayıda saldırı gerçekleştirdi. Bu saldırılarda yer üstündeki zenginleştirme merkezi tamamen yok edildi ve elektrik sistemi sabote edildi. Rafael Grossi, bu kesintilerin santrifüjlerin kontrolden çıkarak kendini imha etmesine yol açmış olabileceğini ifade etti.
Santrifüjlerin ne kadar sürede onarılacağı veya değiştirileceği bilinmiyor; bu sürecin yıllarca sürebileceği tahmin ediliyor. Öte yandan İran, Natanz’ın güneyinde yeni ve daha derin bir yedek tesis inşa ediyor. Tahran, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na bu tesisin henüz faaliyete geçmediğini ve denetlenebilir hiçbir şey bulunmadığını bildirdi.
20 yıllık nükleer serüven
Eğer İran gerçekten nükleer silah geliştirmeye çalışıyorsa ki bunu kesin olarak bu süreç, nükleer silaha sahip diğer ülkelerin tamamından daha uzun sürdü.
ABD, Manhattan Projesi’ni yaklaşık dört yılda tamamladı ve Hiroşima ile Nagazaki’ye atılan bombalarla Pasifik’teki savaşı sona erdirdi.
Sovyetler Birliği, ilk nükleer testini 1949’da yaptı.
Hindistan, Pakistan ve İsrail süreci çok daha hızlı yürüttü.
İran ise bu çalışmaları 20 yıldan uzun süredir sürdürüyor.
İsrail tarafından yıllar önce Tahran’daki bir depodan çalınan bir arşiv, İranlı mühendislerin nükleer tetikleyiciler ve yalnızca silah patlatmak için kullanılabilecek ekipmanlar üzerinde çalıştığını ortaya koymuştu. Amerikan istihbaratına göre, bu çalışmalar 2003 yılında durdurulmuştu.
Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun son günlerdeki açıklamaları, bu çalışmaların yeniden başlamış olabileceği izlenimini veriyor.
Ancak bu iddiaları destekleyecek somut bir kanıt henüz kamuoyuna sunulmadı. Eğer bu iddialar doğruysa, Fordo, Natanz ve İsfahan’a düzenlenen saldırılar İranlı liderler nezdinde nükleer silahın rejimin bekası için zorunlu olduğuna dair inancı daha da güçlendirebilir.
© 2025 The New York Times Company
留言